Yeşil Akçakoca Kitabı 2

AKÇAKOCA’DA LAZ FOLKLORU
 

            Eski Abhazya nın bir bölgesi olan Tuapse ve Kolkhide de toplum adı olarak geçen Lazos dan gelir eski dili Kolkhi dilidir Laz’ın kökeni Lezgi dir. Mavi gözlü,kumral saçlı,pembe tenli demek Laz demektir Laz ismi buradan dolayı doğmuştur,Lazlarda Hıristiyanlardan dönmedir o zaman yaşadıkları bölgeye Lazika adı verilmiştir, Lazika kıralı Gobozes dir, Lazistan sancağı günye idi kazaları, Pazar (Atina), Ardeşen (Artaşin) Fındıklı(Viçe) Hopa (Makreali) Akrabi (Arhabiidi). 1878’de sancak Rize olur ve Batı Karadeniz’e göç başlar.
Zonguldak, İzmit, Bolu, Bursa ya gelinir. Akçakoca çuhallı iskelesine gelen Lazlar denizci oldukları için deniz kenarlarını seçerler denize yakın yerde ikamet ederler
Döngelli,Ayazlı,Göktepe,Edilli,,Osmaniye,Aktaş,Uğurlu köyüne yerleşirler .Akçakoca adı Bizans zamanında Dia polis Osmanlı zamanında Akçaşar cumhuriyet zamanında (1934) Akçakoca olur.Lazlar, Gürcü (İBER) kavminin bir koludur. (1) Bu açıdan her ikisi de Yafetik ırktandır. Yani Türkler ile akrabadır. Atalarımız birdir, aynıdır. En eski Grek yazarlar Laz diye bir topluluktan bahsetmez. Lozoi kelimesine ancak Hıristiyanlığın ilk devirlerinden itibaren rastlanabilir. Plinius, Arianus, Preplus, Batlamyus'un yazılarında Lozoi kelimesi, belki eski bir şehir olan Lazos veya Lahika’dır. Kıessıng'e göre, Lozoi, Kerketay halkının bir koludur. Kerketay lar ise Gürcü'dür. Bunlar Hıristiyanlığın ilk döneminde kendilerine Adige (Adzige) diyen Zygonin (Çerkez) halkının baskısı ile güneye göç etmek zorunda kalmışlardı. Hakikatte ise Lozoi halkı Arrianus zamanında (M.S. 2. asır yazarı ) Suhumda yaşamakta idiler. Trabzon'un doğusundaki sahillerde oturan diğer halklar ise sırasıyla şunlardı:
Kolçi (Sannoi ), Maçolenes, Hennioçi, Zyderitae, Roma’ya tâbi kral Malasus'un teb'ası Lazai Apsilae, Abazki(Abaza), ve Suhumcivarında Sanigae. Sonraki asırlarda Lazlar önem kazanınca, bütün eski Kolçi ülkesine Lazika dendi. Diokletian (M.S. 284–303) döneminde Kimmer (Bosfor) Kralı Sauramatus, bütün Lazai topraklarını işgal etti. O tarihte Lazika'ya tâbi olanlar Prokopios, Aboskoiyi Suania ve Sykmnia halkları idi. Bu sebeple, Lazika adının hâkim bir grup (Lazlar) ve onlara bağlı bir kaç kabileye işaret etiği düşünülebilir. Lazlar, 500'lerde Hıristiyanlaştılar. İmparator Justinyen (527–565) bölgede "Kudüs Çölü" diye bilinen yerdeki bir Laz mabedini tamir ettirmiştir. (Prokopius, De aedificiis, V, 9) Lazlar komşularına papaz bile göndermekteydiler. (Prokopius, Bell, Gct, IV, 2) .Kolçi'deki Lazlar, Roma imparatoru tarafından kendi içlerinden tayin edilen krallarca idare edilirlerdi. Bu kralların görevi, Kafkasya'nın batı geçitlerini kuzeyden gelen göçebelere karşı koruma idi. Yani Roma'nın bir nevi üçbeyi şeklinde idiler. Kral kelimesi bizi yanıltmamalıdır, sahip olduğu toprak ancak beylik kadardır. Bu görev değil de, Romalıların ticareti inhisarlarında tutmaları Kolçi halkını tedirgin ediyordu. Bu yüzden Kral Gobozes, M.S. 458'den itibaren Sasani hükümdarı 2. Yezdicürd'in yardımına başvurdu. Bu yüzden M.S. 539-562 tarihleri arasında Bizans İmparatoru Justinyen ile İran Şahı 1. Hüsrev arasında Lazika topraklarında savaşlar oldu. Ordu kumandanı Belisarius'un seferlerine iştirak eden yazar Prokopius'un bildirdiğine göre, o tarihte Lazlar, PhasisIrmağı'nın iki sahilinde yaşamaktaydılar. Ne var ki, Archaeopolis, Sebastopolis, Pitius, Skanda, Sarapanis Rhodopolis, Morchoresis gibi Laz şehirleri nehrin hep kuzey yakasında idi. Nehrin sol tarafı ıssızdı. Lazlar'ın ellerindeki topraklar ancak atla bir gün yol tutardı. Daha ötesinde Trabzon'a kadar Roma pontikleri vardı ki, bu da o toprakların Lazlara ait olmadığını, doğrudan doğruya İmparatorluğa bağlı olduğunu gösterir. Bundan sonraki (600’ler–1200) Laz tarihi karanlıktır. 1204'de Gürcistan kraliçesi Tamara'nın verdiği askerî yardım ile Alexis Kommenoes adında biri Trabzon İmparatorluğu'nu kurdu!.. Bu imparatorluğun tarihi ki ömrü 1204–1461 yılları arasındadır, Kuzey Kafkasya ile yakından ilgilidir. Burada dikkat edilmesi gereken iki husus var. Birincisi, adı "imparatorluk"tur ama hükmünün geçtiği topraklar bir beylik kadar küçüktür İkincisi, Alexis Kommones, bir Laz değil; bir Bizans prensidir. Bizans İmparatoru Andronikos Kommenos'un oğludur. Yani, kurulan devlet; Latinler'in (katolik Hıristiyanlar) haçlı seferi bahanesiyle gelip İstanbul’u ele geçirmeleri ve imparatoru kovmaları, orada bir Latin krallığı kurmaları sonucu oluşmuştur. Kaçan imparator İznik'te varlığını sürdürmeye çalıştı, bu arada bir kısım Bizanslılar da Trabzon'a kaçmışlardı. İşte kurulan "imparatorluk" onlara aittir.Yazar Gregroas'a göre, Kommenos'un ilk işi Kolçi halkının ve Lazlar'ın topraklarını zapt etmek oldu!.. 1282'den itibaren Johannes Kommenos, "doğunun, İberya'nın (Gürcistan), ve deniz aşırı ülkelerin imparatoru" unvanını aldı! Yani ortada ne Laz kralı kaldı, ne de Lazistan!.. 'ın Rumlar idaresi altında yaşayan Laz halkı kaldı, o kadar!..Ancak Bizans usulü iktidar kavgaları sürdüğü için, 1341'de Laz halkının desteği alan Bizanslı prenses Anna Anakhutlu tahta çıktı. O dönemde Trabzon İmparatorluğu'na bağlı toprakların Makrial'ye kadar uzandığı, Gonia’nın ise mahalli hükümdarlar (bey statüsünde) elinde kaldığı sanılmaktadır. Gürcüler, Lazlara Çan, i der, Lazlar bunu pek bilmez. Kelime bir ihtimal Grekçe Sannoi/Tzannoi kelimesinden gelmedir. Tarihî bakımdan Ça'niler ile Lazlar arasında bir akrabalık var ise de, kopmuş görülmektedir. Arrianus zamanında Sanoiler, Trabzon’a komşu idi. . Eskilerden PROKOPİUS, "Tzannoi diye anılan yerin eskiden Sannoi olduğunu ve Çoruh vadisini denizden ayıran dağların sahil yakasında bulunduğunu " belirtir. (Balhar dağları )… Koch, "Of ahalisinin özel bir dil ile konuştuğunu", Marr da "Hoşnişin ahalisinin anlaşılmaz bir dil konuştuğunu" söyler…. Yani bölgede farklı bir halk vardır. N.marr'ın tespitlerine göre Ça'niler (TZANNOİ ), önceleri Çoruh havzasında geniş bir sahayı işgal etmekte idiler. Burasını kısa bir süre için Ermeniler, sonra Gürcüler (KHARTHLİ ) almıştı.Trabzon tarihçileri Lazları Tsinaidler'den ayrı tutmaya devam etmişlerdir…. Tsinaidler, Müslümanlar ile birleşerek 1348'de Trabzon topraklarına hücum ettiler. Sonra Trabzon İmparatoru tarafından cezalandırıldılar. (1377) Bu dönemde Canik (Samsun) Sancağı tarafında oldukları sanılıyor. Kısacası, Gürcüler iki halkı (Lazlar ileTsinaidler) birbirine karıştırdıkları için Lazlara Ça'ni demeye başlamıştır... Hakiki Ça'niler iki grup halinde Lazistan denen bölgenin güneyinde ve batısında yaşarlar. Bunlardan biri sonradan Trabzon'un batısına göç etmiştir. 1461' de hayatı boyunca 17 devlete son vermiş olan Fatih Sultan Mehmet, Trabzon'u zapt etti. Böylece o tarihe kadar Rum hükümdarlara tabi olan Laz halkı Osmanlıların idaresine girdi ve İslamıyetle'le tanıştı. Lazlar, nasıl oldu bilinmez, Şafi mezhebini kabul ettiler. Aslında bu Mezhep diğer Kafkas halkları arasında da yaygındır. Belki onlardan gelmiştir. Lazlar en geç Müslüman olan Kafkas topluluklarındandır. Gürcüler bile, aşağı yukarı yüz yıl önce gruplar halinde Müslüman olmaya başlamışlardı. (N. Marr, Bulletin de l'Academia de St. Petersburg, 1917, sf. 415-446) 1519'da, Yavuz Sultan Selim döneminde, Batum'un da ilavesiyle Trabzon ayrı bir eyalet haline getirildi. Bölgeyi 1640'da dolaşmış olan Evliya Çelebi, 5 sancak bulunduğunu açıklar: Canik, Trabzon, Günye(GONİA), aşağı Batum ve yukarı Batum… Lazlar'ın yaşadığı yerin merkezi Günye idi. Evliya Çelebi, Trabzon’a, "eski Lezgi vilâyeti" der… Halbuki, hem o, hem Katip Çelebi, hem de yabancı yazar Vivien De ste. Martin yanılmışlar, ses benzerliğinden Laz ile Lezgi (3) kelimelerini aynı sanmışlardır. Hele Kâtip Çelebi, bölge kavimlerine Lezgi adını verdikten sonra alt kabileleri şöyle sayar:
Megrel, Gürcüler, Abhaz (Abaza), Çerkez, Laz.
Arkasından Lazlar'ın Trabzon bölgesinde oturduklarını söyler. Ayrıca Trabzon'un güneydoğusunda Çepni dağlarındaki "İran şahına Allah gibi tapan" Şii Türk boylarından söz eder... Hem o, hem de Evliya Çelebi, Trabzon'un 41 nahiyesinden çoğunun "itaatsizliği"ni dile getirir. (Kâtip Çelebi, Cihannüma, sf.429; Evliya Çelebi, cilt 2, sf. 81, 83) Bundan bu nahiye beylerinin bir ölçüde Devlet otoritesi tanımadıkları, bildikleri gibi hareket ettiği anlaşılmaktadır. 1814-1817, 1818-1821 ve 1832-1834'de bölgede devlet'e karşı ayaklanmalar oldu. Bu dere beylere ilk darbe Trabzon Valisi Osman Paşa tarafından indirildi. Ancak dağlık arazi yüzünden Laz derebeyleri tam kontrole alınamadı ve Osman Paşa'dan sonra, tıpkı Güneydoğu Anadolu'daki Kürt beyleri gibi, başlarına buyruk harekete devam ettiler. Bölgeyi dolaşmış olan Koch, serbestiyetleri kısıtlanmış olmasına rağmen bu derebeylerin çoğunu yerinde bulduğunu belirtir ve 15 derebeylik sayar: Athina (Pazar), Bulep, Artişan (Ardeşen), Viçe, Kapisite, Arhavi, Kisse, Hopa, Hemşin, Makria (Makrial ), Gonia (Günye), Batum, Maradit (Maradidi), Perlevan ve Çat. Bu nahiyelerden bir kısmında Gürcüler'in hâkim olduğu görülmektedir. (Batum Arhavi) .Bir kısmı da Lazistan diye tanımlanan bölgenin sınırları dışında, Çoruh Nehri üzerinde idi. (Maradit, Perlevan, Çat) … Hemşin’de yaşayan halk ta diğerlerinden farklıdır.1851'de Acara bölgesi, Yukarı Gurya ile birlikte Lazistan sancağı haline getirildi, Batum sancak merkezi oldu. 1878'de Batum Ruslar'ın eline geçince, Rize sancak merkezi yapıldı. Rize, Atina (Pazar), Hopa ve 6 nahiye, 364 köy bu sancağa bağlı idi. Cumhuriyet ile birlikte Lazistan sancağı dağıtıldı, Pazar, Ardeşen, Fındıklı ilçeleri Rize'ye, Arhavi, Hopa da Artvin'e bağlandı. Laz tabiri bugün, halk arasında ayırım yapılmaksızın Karadeniz bölgesinin güneydoğu kısmında yaşayan herkes için kullanılır. Ancak gerçek Lazlar sadece Pazar ve Hopa ilçelerinde yaşayanlar ve buradan göç edenlerdir. Batum'un güneyinde kalan bölgedeki az sayıda Lâz da 16.3.1921 tarihli antlaşma ile Türkiye'ye alınmıştır.Diğerleri yanlış olarak "Laz" sanılan başka boylardandır. Laz kökenli vatandaşlarımız iyi denizcidirler, hamsiye düşkünlükleri meşhurdur.Çay, tütün, mısır, kara lahana yetiştirirler, meyvecilikle uğraşırlar. Fırıncılık yaygın meslektir. Eskiden Rusya'ya gider, ekmek pişirirler, evlenip Müslüman yaptıkları Rus kadınlarla ülkeye dönerlerdi. Şimdi Rus kadınlar bölgeye geliyor, ve gene bizimkilerle evleniyor!.Laz kökenli vatandaşlarımız İslam'a taassup derecesinde bağlıdırlar. Lazca, iki gruba ayrılır: Doğu Lazcası, Batı Lazcası.Ayrıca küçük kollar vardır, meselâ Çala lehçesi.Ancak Lazca baştan başa Türkçe kelimelerle doludur. Lazcanın yazısı yoktur. Yazılı bir Lazca edebiyat yoktur. Bu da Lazcanın bir dil değil; "ağız" olduğunu ortaya koyar.Yine de Reşit Hilmi Pehlivanoğlu gibi bazı şairler yetişmiştir. Lazlar zamanla bu ağzı unutmuşlar, Kendilerine has bir şive ile Türkçe konuşmaya başlamışlardır. Bu bölümü hazırlarken Nilgün Altınışık’ın 1996 yılında hazırladığı Akçakoca Folkloru adlı Lisans bitirme tezinden yararlanıldı. Akçakoca merkez  ve Edilli Köyünde kalabalık bir gurup oluştururken diğer köylerde de küçük guruplar oluşturur. Vedia Emiroğlu, edilli köyünün kültürel boyutunu incelemiş ve “Edilli Köyünün Kültür Değişmesi Bakımından incelemesi “ adı ile 1972 yılında kitap halinde yayınlanmıştır. Bu kitaptan yararlanarak kendi gözlemlerimizi de katarak Laz folklörü hakkında bilgi vermeye çalışacağım.
Giyim ve Kuşam

Edilli Köyünde 25-30 yıl öncesine göre  kıyafette önemli değişmeler olmuştur.Erkekler tamamen şehir kıyafetini benimsemişlerdir. Erkeklerde gündelik kıyafetlerden başka önemli günlerde, törenlerde giyilen ve içine beyaz eşarp bağlanan lacivert takım elbise en beğenilen giyim eşyasıdır. Ancak yaşlı erkeklerden bazıları köy içinde geleneksel kıyafetle ilgili olarak paçaları dar pantolon, üzerine gömlek ve yeleği giymeye devam etmektedirler. Kösele kunduranın yanında lastik ayakkabı, plastik ayakkabı, özellikle çocuklarda  çok görülmektedir. Erkeklerde pijama, şapka, şemsiye kullanılan giyim eşyaları arasındadır. Burada dikkati çeken husus pijamanın yatak kıyafeti olmaktan başka, bazen iş kıyafeti olarak kullanılması suretiyle ikinci bir iş görmüş olmasıdır.Kadın giyimi erkeklere oranla daha az değişmiştir.Eskiden kadınlar evlerde basit tezgahlarda keten ve kendirden giysiler dokurdu. Bugün ise köylüler malzemesi köy dışından sağlanan koyu renkli şalvar ve üzerine bluz giymekte, başlarına lacivert örtü (örtme)  örtmektedirler. Kadın giyiminde dış görünüş bakımından erkeğe nazaran değişme daha azdır. Evde elbisesi ile dolanan bazen başını örtmeyen kadın, sokağa çıkınca elbisesinin üzerine şalvar giymekte ve başını örtmektedir.Genç kadınlar arasında elbise giyenler, başlarını örtmeyenler az da olsa bulunmaktadır..Köyde gündelik kıyafette olduğu gibi gelin ve güvey kıyafatide tamamen şehirleşmiştir. Ancak köyde giyilenler, kasabadan ucuz sağlanan ve nispeten eski model olan giysilerdir.Kadın ve çocukların kısmen evde hazırlanan giysilerinin kumaşları dışarıdan satın alınmaktadır.
DİN
 
             Köy hayatında pek çok düşünce ve görüşü hala dini açıdan değerlendirme eğilimi vardır.Yaşlandıkça dine karşı ilgi artmaktadır.Toplumda hacılar dinsel bakımından en fazla değer kazanır ve itibar görürler. Hazırlık kişiye sosyal prestij sağlamaktadır.
AİLE VE AKRABALIK İLİŞKİLERİ
Edilli’de ailelerin çoğunluğu, geniş aile geleneğinin çeşitli tiplerini göstermektedir. Dar aile tiplerinin sayısı günden güne artmaktadır.Edilli’de eskiden baba soyundan olan akraba ile evlenme şekli çok yaygındı.Akrabayla evlilikte amca oğlu, amca kızı öncelik taşırdı. Bugün gençler eskisi gibi bu geleneklere uymamaktadırlar Bu gün, köy dışından evlenmeler ve köy dışına kız vermeleri ve kız almalar eskiye oranla artmıştır. Bu toplumda boşanma olayı nadir görülmektedir.
LAZLARIN HALK OYUNLARI
Lazların yerel oyun grupları sözlüdür. 5-6 kişilik iki grup oluşturulur. El ele tutmuş oyuncular seri ayak hareketleriyle birbirine yaklaşıp uzaklaşırlar. Her  grupta bir türkü söyleyen vardır. Türkücü karşı gruba, türkülü deyişler dokundurmaktadır. Bu oyunda önemli olan, türkü sözleriyle karşıdakini mat etmektir.
GELİNO
 
Laz oyunlarındandır. Kına gecesinde kadınlar daire şeklinde oynarlar. Kadınlar ağıt yakarak gelini evin içinde dolaştırarak en son mutfağa götürürler. Orada bu oyunu oynayarak oyunu bitirirleri.
Oyunun Kuruluş Formu
 
(A)
A1 (Sağ ayakla üçleme)
A2 ( Sağ ayak yerinde adım)
 
Oyunun biçimsel formu tıpkı “Topal” oyununda olduğu gibidir.
RİZE- HEMŞİN ÜÇ AYAK OYUNU
 
Laz oyunlarındandır. Dairede oynanan horondur. Hemşin, Rize ve Üçayak Horonları 2/4 lük veya 4/4 lük ezgiler halinde çalınır.
 
 
 
RİZE
Oyun kuruluş formu:
A-               Adım cümlesi ( Sağ ayakta üçleme)
B-               Adım cümlesi ( Sağa ve sola yürüyüş)
 
Oyun indeksi:
 
(A)
A1- (Sağ ayakta üçleme)
A2 ( Sağ ayak yerinde adım)
 
(B)
B1- (Sağa yürüme)
B2- (Sol ayak yerinde adım )
B3- (Sola yürüme)
B4- (Sağ ayak yerinde adım)
DAVUL  : Davul savaş sırası,sonrası,askere giderken,törenlerde,ramazanlarda,güreş yapılırken çalınır.Davulun eski adı Tavuldur,Çağatay Türkleri tarafından yapılmıştır,bir haber aracıdır
ZURNA: Davul ve zembeleklerle çalınır ağaç maden, boynuzdan yapılır ,7 üstte 5 altta deliği vardır,Avrupa’ya Türkler tarafından götürülmüştür,Oğuz Türkleri Anadolu’ya getirmiştir,kemençe ve davula eşlik eder,4000 yıldan beri devam eden bir enstrümandır.Davul,Kaval,Zurna,göçer enstrümandır,köyde son zamanlarda bunların yerini taverna müziği almıştır org ile çalınan müzik aletidir eski neşe eski düğünler artık tarihe gömülmüştür,evlerde yapılan düğünler artık düğün salonlarına taşmıştır
KEMENÇE  :Klasik ve Karadeniz kemençesi olmak üzere iki türü vardır.Akçakoca da Karadeniz kemençesi çalınır,ince uzundur,sol el ile havada tutularak çalınır,kemençenin telleri çeliktendir.Akortları la,re,sol,mi,yahut sol,re,la,mi veya 3 telli için re,la,mi dir,tellerin üzerine basılarak,tek olarak çalınır.Sazın şekli bir takayı andırır,gövde kısmı dut ve ceviz ağaçlarından oyularak yapılır,ses tablası ise 1,5-2 mm kalınlığında ladin veya köknar ağacından yapılır,kısa sapı ve çelikten üç teli vardır re-la-mi sesleri akort edilir,bir buçuk oktav çalar.Yayının kılları gevşek olarak takılır ve sol el ile havada veya dize dayanmış olarak tutularak kemençenin 3 teline aynı anda sürülerek çalınır.Kemençe anadoluya oğuz Türklerinden gelmiştir Kemençe ,Özbekistan,Kırgızistan ada Anadolu’da ıklık göbekli kemençe olarak çalınır Arapçada Keman Türkçede ç demektir bu iki kelime birleşmesinden Kemençe doğmuştur ,Kıpçak Türkleri tarafının dan Mısıra götürülmüştür Özbeklerin girjası kemençeye benzer, kıyak kemençe denir.Trabzon dada Gagavuz Türkleri kemençeleri vardır,Trabzon’da kemençeye kıyak denir,Türkmenistan,Özbekistan, Kırgızistan Gagavuz Türklerin kemençeleri vardır 2 sesle çalışır 2 telden ses alınır 4-6-7 aralıklıdır.
TULUM: Tulum Karadeniz bölgesinde kullanılan nefesli halk sazıdır,deri,nav ve ağızlık olmak üzere 3 kısımdan oluşur.Deri,tulum olarak anılır, tulum,koyun veya oğlak derisinin tüyleri temizlendikten sonra ayakları yukardan kesilir,sağ ön ayak ile arka sol ayağın dışında kalan delikler hava kaçırmayacak şekilde sıkıca bağlanır,ön ayağa bir tahta boru,arka ayağa da üzeri delikli iki boru tespit edilir.Deri hava ile
Delikli borulardan ses çıkmaya başlar,koltuk altına yerleştirilen tulum zurna analık üzerindeki parmaklar delikleri açıp kapamak suretiyle istenen ezginin çalınmasını sağlar,nav sazın zurna dediğimiz kısımdır,ağızlık ise hava üflenen kısımdır
KAVAL: Orta asyadan gelmiştir Balasau Türkleri icat etmiştir,Çağatay Turan Türkleri haval derdi Karadeniz’e bunlar getirmiştir ,bir göçebe çalgısıdır Of,Tokat,kavalı meşhurdur. Tulum Türkçe kelimedir Çağatay Türkleri icat etmiştir Anadoluya Peçenek Turan Türkleri Karadeniz’e getirmişlerdir Kıpçıklarda tuluk,duluk geçer
 
 
ABAZALARIN FOLKLORU
 
:Kafkasya’nın güneyinde Abhazya nın doğusunda küçük Abhazya ve Kabardin eyaletlerden ibarettir.kabiller halinde yaşarlar .1864 yılında Ruslar tarafından yurtlarından sürülen Çerkezler 270 yıl süren savaştan sonra nüfusu azalmış ve 1864 yılında Anadoluya göç ederler.kafkasyada nüfusu azalmıştır.Rusya’nın Nouressky limanından vapurlarla her türlü teknelerle batı Karadeniz kıyılarına göç gelmişlerdir,Samsun,İnebolu,Sinop,Akçakoca’ya gelmişler Çuhallı deki iskeleye çıkmışlar ama gemilerde hastalık açlık susuzluktan ölenler olmuş denize atılanlar olmuş.Tifüs hastalığından çok ölen olmuştur, karaya çıkanlardan ölenler şu andaki Mustafa Açıkalın ilköğretim okulunun ve huzur evinin bulunduğu  yere ölüleri gömülmüşlerdir mezarlıklar münkariz olmuştur.Sağlıklarına kavuşanlar yaya yolu ile Düzce ye giderler burada çeşitli yerlere yerleşirler.Akçakoca’da kalanlar ise Hasan çavuş köyüne yerleşirler.devlet bunlara arazi verir buraya yerleşirler.Çerkez boyları Abadzalar,Şabsuglar,Noktedeler,Besleneyler,Mahoşlar,Temirgaylar,Matyukaylar,Bejeduhlar,Janeyler,Kabartaylar,Ubihgrewin,Khegah tır.1877 Osmanlı Rus harbinde gemi ve takalarla Batı Karadeniz’e göç başlar. Ordu Samsun ve Akçakoca’ya Acar ya Zunduga köyünden Doğancılar Acara mahallesine, Batum dan Çiçek pınara, Acar ya Mahunset köyünden Uğurluya, Acar ya Mahunset ve Batum gürcüler ide Melenağzına navi denilen kayıklarla bu köye gelir ve yerleşirler. Çerkezler Çarlık Rusya’sının uyguladığı yayılmacı politikaların bir sonucu olan savaşlarda yenilgiye uğrayarak, 1864’lü yıllar öncesi ve sonrasında anavatanları Kafkasya’dan zorla koparılıp Osmanlı topraklarına sürgün edildiler. Söz konusu yıllar ve 1877-1878 Osmanlı Rus Harbi sonucunda Düzce’de yaklaşık olarak 13 bin 500 Çerkes ve 6 bin Abaza iskan edilmiştir. İkinci Abdülhamit döneminde (1876-1908) nüfusu 36 bin civarı olan Düzce’de büyük bir nüfus hareketinin yaşandığı görülmektedir1864 Çerkes sürgünü ile anavatanları Kafkasya’dan koparılarak Osmanlı topraklarına sürülen ve büyük bölümü Rumeli’de iskan edilen ancak 1877-1878 Osmanlı-Rus harbinin sonucunda Hıristiyan Batılı devletlerle Rusya’nın Çerkezleri Rumeli’den çıkarmak için Osmanlı devletine yaptıkları baskılar neticesi ikinci bir göçle Rumeli’den çıkartılarak Ortadoğu ve Anadolu’ya serpiştirilen Çerkezlerin yaşadıkları insanlık dramını anlatan yada bu konuya değinen mevcut kitap ve kaynakların hiçbirinde Düzce’deki iskan ile ilgili aydınlatıcı bilgi bulmak mümkün olmamaktadır. Dünyanın en önde gelen arşivleri arasında yer alan Osmanlı arşivlerinin Çerkezlerin sürgünü, göçü ve iskanı ile ilgili yüzlerce belge barındırdığını tahmin edebiliyoruz. Son dönemlerde Osmanlı Arşivlerindeki dokümanların tasnifi neticesi ortaya çıkan belgeler bunu desteklemektedir. Temennimiz bu belgeleri bilgimize sunacak bilimsel çalışmaların çoğalması ve özelde Düzce’deki iskanla ilgili bilgilere ulaşabilmektir.Düzce’de iskan edilen Çerkes ve Abaza nüfusu için yukarıda verdiğimiz yaklaşık rakamlara, 1898 Kastamonu Vilayeti Salnamesi'nin köy nüfusları ve hane sayıları ile ilgili verilerini gözden geçirdiğimizde (Özellikle iskan sırasında ve iskandan sonra bazı Çerkes ailelerin bölünmüş ailelerine kavuşmak isteği, hastalıklar, ekonomik sıkıntı v.b. nedenlerle yerleştikleri yerleri kısa süre içinde terk etmelerini de göz önünde bulundurarak) ulaşabilmekteyiz Elimizdeki kaynaklar vasıtasıyla o yıllarla ilgili bir durum tespiti yapacak olursak 1864 yılında yayınlanan yeni vilayetlerin teşkili nizamnamesi ile Düzce’de Kastamonu Vilayeti'ne bağlı Üçüncü Mutasarrıflık Devri başlamıştı. Bu dönemde Düzce, Bolu Mutasarrıflığı'nın Göynük kazasına bağlı bir nahiye idi daha sonra 1871 yılında Düzce Göynük'ten ayrılarak müstakil kaza oldu.Düzce ovasındaki ilk iskanlarla ilgili edindiğimiz bilgilerse şu şekildedir. Düzce şehir merkezinin batısında 7 km uzaklıkta bulunan İstilli Köyü (Yedigey, Kanoko Habl) sakinlerinin bugünkü Adigey Cumhuriyeti'nin başkenti Maykop’un yaklaşık 160 km kuzeydoğusundaki Armavir şehrine 25 km mesafede ve Kuban nehri kıyısında bulunan Konokovo yerleşim biriminde yaşadıkları, 1854’lü yıllardaki Rus işgali nedeniyle verdikleri kayıplar ve uygulanan baskı politikaları neticesinde köyleri Kanoko Habl’de barınamaz hale geldikleri ve sonuçta bir kısmı civar köylere giderken bir kısmının da zorunlu olarak Osmanlı topraklarına göç ettikleri, köy yaşlılarından dinlenerek kayıtlara geçirilmiş ve bugüne ulaştırılmıştır.Kafkasya’daki köyleri bugün tamamen Kazak nüfusun yaşadığı bir yerleşim birimidir. Çerkezlerin Besleney kabilesine mensup olan köylüler Pşı Kanoko Adilgeri (Rus belgelerine göre Kinyaz Kanoko Adilgeri) önderliğinde Düzce’ye gelerek, Osmanlı padişahınca verilen tapu senediyle bugünkü İstilli köyünü kurdular. Aynı kafilede yer alan Pşı Anjoko Rıza Bey’de mahiyetiyle Develi köyünü (Anjokuey, Besni habl) kurdu. Düzce şehir merkezinin doğusunda 10 km uzaklıkta bulunan Muncurlu köyü de (Azobekey, Hatxı habl) büyük ihtimalle 1859’lu yıllarda, Kafkasya’nın aynı bölgesinden Rus işgali nedeniyle zorunlu olarak göç eden Besleney kabilesine mensup Çerkezler tarafından kurulmuştur. Düzce şehir merkezinin güneybatısında 18 km uzaklıkta bulunan Sarıdere Köyünün (Aşebey, Kabardey habl) kuruluşu da Kafkasya’nın aynı bölgesinden zorunlu olarak göç eden Kabardey kabilesine mensup Çerkezler tarafından 1860’lı yıllarda gerçekleştirilmiştir.21 Mayıs 1864 tarihinde iki asır devam eden Rus-Kafkas savaşları Çerkezlerin mağlubiyeti ile sonuçlanınca, insanlık tarihi 1863’ün sonbaharı ile 1864 yılının kış ayları arasında Çerkes halkının %90’ının anavatanlarından sürülmelerine tanıklık etti. Bu yıllarda yurtlarından sürgün edilen Çerkezler deniz yoluyla, Kafkasya’nın, Taman, Tuapse, Anapa, Soçi, Sohum, Batum limanlardan gemilere bindirilip Osmanlı Devleti'nin Trabzon, Samsun, Sinop, İstanbul, Varna, Burgaz ve Köstence limanlarında indirildi. O yıllarda Karadeniz sahillerine indirilen göçmenlerin bir kısmının bugün Düzce’ye bağlı bir ilçe olan Akçakoca’nın sahillerinde toplanarak, buradan iç kesimlerdeki en yakın ve en uygun yerleşim yeri olan Düzce’de iskan edildiklerine dair bilgiler vardır. Düzce merkeze bağlı Saray yeri köyüne pek çok ailenin Akçakoca yolu ile geldiği söylenir. Anlatıldığına göre aileleri taşıyan gemi limana yanaşınca seyir için Akçakoca limanına yerel halktan gelenler olmuş. Bu meraklı kalabalığı gören Hakuyko adındaki bir Çerkes her ne his ve düşünce içinde ise gemiden atlayıp sahile çıkmış ve “biz seyirlik miyiz” diyerek herkesi kovalamış.Karadeniz kıyılarında Trabzon, Samsun ve Sinop limanlarına indirilen göçmenlerin bir bölümü iç kesimlere gönderilmeye çalışıldı. 1862 yılında kurulan “Muhacirin Komisyonu” göçmenlerin iskan edilecekleri yörelere “İskan-ı Muhacirin Memuru” gönderiyordu. 1864 yılında bu memurlar Kastamonu Vilayeti, İzmit ve Bolu Sancakları'na da gönderildi. İskan memurlarının görevi, bulundukları yerlerdeki boş ve devlete ait uygun arazileri tespit ederek göçmenlere dağıtmaktı. O yıllarda Düzce’nin Kastamonu Vilayeti Bolu Sancağı'na bağlı bir kaza olması, İzmit Sancağı'na olan yakınlığı ve iskanla görevlendirilen memurların bu merkezlerde çalışması sebebi ile hatırı sayılır miktarda göçmene ev sahipliği yapmıştır.1869 yılına ait Kastamonu Vilayeti Salnamesi'nde Düzce için; “Kasaba-ı mezküre, Akçaşehir’in müdüriyet merkezi olup, Vilayetin cihet-i garbisinde, 69 saat mesafede düz bir ovada vaki bir muntazam kasaba olarak, oralarda külliyetli muhacirin-i Çerakese iskan olunmak hesabıyla Kasaba-ı mezküre günden güne imar olunmakta ve kesb-i cesamet eylemektedir” denmektedir. Buradan anlaşıldığı üzere 1864 Çerkes sürgününden sonra Anavatanlarından sürülen Çerkezlerin bir bölümü de bu yıllarda Düzce ovasında iskan edilmeye başlanmıştı. Osmanlı devlet yönetiminin belirlediği iskan bölgelerine yerleştirilen Çerkes göçmenlere tapuları da verilmiş ancak başka yerlere göç etmeleri hatta Kafkasya’ya geri dönmeleri yasaklanmıştır “O dönemde muhacirler için köyler inşa olurken, çocuklarının eğitilebilmeleri için mektep yapılması gündeme gelmiş ve 1866 yılında Düzce Üskübü’de bir mektep inşa edilmişti.”(Saydam,1997: 176) 1869 yılında Batum'da iskan edilen Çerkes Hacı Bata Bey’in arazisinin verimsizliği yüzünden Düzce’nin Gümüşova denilen mahallinde iskan edilmeyi istediği görülmektedir.(Saydam,1997: 171-172) Anlaşılacağı üzere bugün Hendek ilçesine bağlı Beylice Köyü (Hacıbatbey) o yıllarda kurulan bir Abaza köyüdür.1877-1878 Osmanlı Rus harbi sonunda imzalanan Ayastefanos ve Berlin antlaşmalarına, Rusya tarafının ısrarı ile Çerkezlerin Rumeli’den çıkarılarak Osmanlı Rus sınırlarından uzak yerlere gönderilmeleri maddesi kondu. Böylece Rumeli’ye 1859-1876 yılları arasında yerleştirilen Çerkezler, bir kez daha yerlerinden edilerek Anadolu içlerine ve Ortadoğu’ya zorunlu olarak göç ettirildiler. Çerkezler Anadolu’ya iki yol takip ederek geçmişlerdir. Birinci grup İstanbul üzerinden Anadolu’ya geçerken diğer grup Varna, Ahyolu Bergosu, Tekirdağ, Dedeağaç ve Selanik gibi Rumeli sahilindeki liman ve iskelelerden Anadolu’ya geçmiştir.(İpek, 1999: 172)
Samsun ve Sinop limanlarında biriken Çerkezler Ankara ve Kastamonu Vilayetleri ile Bolu ve Canik sancaklarına gönderilmişlerdir. “Ağustos 1878’den itibaren Samsun ve Sinop iskelelerinin Çerkes muhacirlerle dolması üzerine Akçaşehir (Akçakoca), Amasra, Bartın, Ereğli, İnebolu ve Ünye gibi Karadeniz’in diğer iskelelerine de muhacir sevk edilmiştir. 4 Mayıs 1878 tarihine kadar Ahyolu Bergosu’ndan Bartın da iskan edilmesi için vapurlarla taşınacak muhacirlerden dörder bininin Sinop, İnebolu ve Akçaşehir’e (Akçakoca) üç bininin de Ereğli’ye taşınmasına karar verildi.”(İpek,1999: 38-39) 1878’de Akçakoca da bulunan Çerkes göçmenler arasında bazı hastalıkların arttığı ve burada memleket tabibi ve ilaç olmadığından, Kastamonu Vilayeti yetkililerinin merkezden tabip, eczacı ve ilaç talebinde bulundukları bilinmektedir. Bugün Akçakoca ilçesine bağlı bulunan Hasançavuş köyü sakinleri o yıllarda Kızılkese mevkiinden karaya çıkarak Zıkoji lakaplı Hasan Çavuşun önderliğinde köylerini kurmuşlardır. Çerkezlerin Jane kabilesine mensup olan köy sakinlerinin büyük bölümü çeşitli sebeplerden ötürü 1900’lü yılların başlarında Düzce’deki akrabalarının yanına göç etmişlerdir.Tahmin edilebileceği üzere 1877-1878 Osmanlı Rus Harbi sonrası Düzce’de iskan edilen Çerkezlerin Düzce’ye İstanbul ve İzmit Sancağı üzerinden karayolu ile, Rumeli’nin yukarıda bahsi geçen limanlarından gemilere binerek Akçakoca ve Ereğli kıyıları vasıtasıyla, Samsun ve Sinop gibi Karadeniz limanlarından, Kastamonu Vilayeti Bolu Sancağına sevk edilerek ve iskan edildikleri diğer yörelerden sonradan kendi istekleri ile (Düzce’deki akrabalarına yakın olmak, yerleştikleri yere uyum sağlayamama ve arazi şartlarının uygunsuzluğu) gelerek iskan edildikleri düşünülebilir.
 1877-1878 Osmanlı Rus Harbi sonrası Düzce de iskan edilen Abazaların çoğunluğunun gemilerle sevk edildikleri İstanbul’dan karayolu ile yada vapurlarla ulaştırıldıkları İzmit Sancağından Adapazarı üzeri ile ve Sohum limanından bindirildikleri gemilerin yanaştığı yakın kıyı kasabaları yada limanlardan (Sinop, Ereğli, Akçakoca, Kefken) Düzce’ye geldikleri düşünülebilir.Abaza göçmenlerin daha ziyade ova düzlüğünü değil de yüksek ve ormanlık alanları tercih etmiş olmaları kendilerine bu nitelikte arazi tahsis etmeyi o yıllarda kolaylaştırmış olabilir. 1877-1878 Osmanlı Rus harbi sonrası yaşanan ikinci göçte daha önce dolduğu ifade edilen yerlerin (O yıllarda genellikle bataklık ve ormanlık olan Adapazarı, Düzce, Manyas ovaları) iskana tekrar açıldığı bu yıllarda yapılan yerleşimlerden anlaşılmaktadır. Bu göç dalgası ile birlikte bataklık ve elverişsiz sahalarında iskana açılması ile bu sağlıksız alanlar üzerinde kurulan yerleşim birimlerinin bir kısmı kısa sürede hastalıklardan kırılmış ve neticesinde aileler çevre köylere ve şehir merkezine dağılmışlardır.1864-1876 yılları arasında Düzce de iskan edilen Çerkezlerin özellikle şehrin merkezine göre güneyde kalan düz arazilerle, ova düzlüğü ile güneydeki yükseltilerin birleştiği alanlara daha yoğun olarak yerleştikleri ve şehrin kuzeyinde nispeten ovaya göre daha yüksek düz arazilere de yoğun olmamakla birlikte yerleştikleri bilinmektedir. 1877-1878 yılları ve sonrasında iskan edilen Çerkezler de özellikle şehir merkezine çok yakın alanlarda ve şehri bir daire şeklinde genişleyerek kuşatacak şekilde kuzey,güney ve doğu istikametlerinde yerleşmişlerdir.Düzce’de genel olarak tamamına yakını 1877-1878 Osmanlı Rus harbi sonrası Abazalar ovadaki düz arazilerden ziyade şehir merkezine göre güneydoğu,güneybatı ve batı istikametlerinde ova ile yükseltilerin birleştiği alanlarla, yüksek ve ormanlık kesimlerde iskan edilmişlerdir. Düzce şehir merkezindeki Çerkes yerleşimi ise özellikle Cedidi ye mahallesinde yoğunlaşmıştır.Çerkes göçmenlerinin yerleştirildikleri araziler o dönem şartlarında fazla verimli değildi. Ancak tarımda kat edilen teknolojik gelişmeler zamanla bu arazilerin değerlenmesini sağladı. Günümüzün en değerli tarımsal toprakları olarak görülen ancak o yıllarda düzlüğü büyük ölçüde batak ve yükseltileri orman olan Adapazarı, Düzce gibi ovalara yerleşen göçmenler sağlıklarını tehdit eden sivrisinek ve diğer haşere türleri ile ve bunların sebep olduğu hastalıklarla mücadele ettiler. Düzce’deki Çerkezlerin bugün çok değerli olan bu arazilerin büyük kısmını ne pahasına ve ne amaçlar uğruna elden çıkarttıkları bu araştırma dışında incelemeye değer sosyal bir olgudur.
Günümüzde o yıllarda şehir merkezine yakın kurulan Çerkes köyleri zamanla şehir ile birleşerek mahalle olmuş yada mücavir alan sınırları içine dahil edilmiştir. Kiremit ocağı, Uzunmustafa 1986 yılında, Aziziz iye 1990 yılında, Karahacımusa da 2000 yılında belediye sınırları içine alınarak mahalle oldu. 1963 yılı imar planına göre Esen ve 1985 yılı imar planına göre de Bostan yeri, Beslanbey, Saray yeri, Çamköy mücavir alan kapsamına alındı. Düzce ovasında Çerkezlerin yerleştiği alanların yerel olarak ifade edilişi şöyledir; Düzce şehir merkezinin güneyinde kalan ve ova düzlüğünden güneydeki dağ yükseltilerinin yamacına kadar uzayan alandaki Çerkes köylerinin oluşturduğu kısama “Mezç’ağ”. Mezç’ağın kuzeyinde kalan ve şehir merkezinin doğu,batı ve kuzeyindeki ova düzlüğünde bulunan köylerin oluşturduğu kısma “Kucur”. Şehir merkezine de “Şahar” denilir. Düzce ovasında Çerkes ve Abazalar tarafından kurulan köyleri elimizdeki mevcut bilgiler ışığında,1898 Kastamonu Vilayeti Salnamesini esas alarak derledik. Köyler tablosunda belirtilen hane sayılarından da anlaşılacağı üzere günümüzde bu köylerin büyük bir kısmı Çerkes köyü olma hüviyetini kaybetmiştir. İskan yıllarındaki kurulan ve 1898 Kastamonu Vilayeti Salnamesinde kaydı olan Hatiphacıibrahim köyü (Açuen habl) hastalıklar ve harbe gidenlerin geri dönmemesi neticesi 1930’lu yıllarda 6-7 haneye düşerek Aydınpınar köyüne (Şaguc habl) katılmıştır. Düzce ovasının birçok yerinde Çerkes hanelerin oluşturduğu ve kayıtlara geçmeden dağılan yerleşim ünitelerinin olduğu da bilinmektedir. Bunlardan en bilineni bugünkü Çocuk Esirgeme Kurumunun arkasında Karaca deresi kıyısında yerleşimi olan Şeveş'u hable idi. 1999 yılı aralık ayında yapılan yasal düzenleme ile Düzce il statüsüne kavuşmuştur. Öncesinde Bolu iline bağlı olan Akçakoca, Cumayeri, Çilimli, Gölyaka, Gümüşova, Yığılca ilçeleri ve yasal düzenleme ile ilçe yapılan Kaynaşlı ilçesi Düzce’ye bağlanmıştır. Bugün Düzce İline bağlı, merkez ilçe ile birlikte 8 ilçe, 11 belediye (3 tanesi merkez ilçeye bağlı belde belediyesi.) ve 302 köy vardır. Düzce ovası Kuzey Anadolu fay kuşağındaki yer hareketlerinin etkisiyle oluşmuş genç bir çöküntü havzasıdır. Kabaca kare biçimli olup doğu-batı boyutu 23 km, kuzey-güney boyutu ise 20 km kadardır.Düzce ovası ve etrafını çeviren yükseltilerde 220 köy bulunmaktadır. Bu köylerin 117 tanesi Merkeze bağlı köylerdir.12 Kasım 1999 İzmit-Gölcük ve 17 Ağustos 1999 Düzce depremleri sonrasında, özellikle şehir merkezinde oturan hanelerden köyde yeri olan pek çok aile ya mevcut evlerine yada yeni yaptırdıkları evlere taşınmışlar ve böylelikle deprem sonrasında Çerkes köylerindeki hane sayılarında artış gözlenmiştir. Örnek verecek olursak Bostan yeri (Arap çiftliği) köyüne deprem sonrasında 40’a yakın Çerkes hane yerleşmiştir. 1864 Sürgünü ve zorunlu olarak yapılan göçlerden sonra Çerkezler yaklaşık yüzyıl kadar, diğer kültürlerle iletişimin az olduğu dışa kapalı köy yaşantılarında geleneklerini, kimliklerini koruyabildiler. Köyden köye mızıka sesleri yankılandı, kızlı erkekli kafileler halinde köyden köye düğünlere gittiler. Fakat 2. Dünya savaşından sonra bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de hızlı bir sosyal ve ekonomik değişim ve nüfus hareketinin başlamasıyla birlikte Çerkes köyleri de çözüldüler ve kentlere yöneldiler, köyden çıkınca toprak önemsiz hale geldi, kentleşmenin artmasıyla orantılı olarak hızlı bir kültür ve kimlik değişimi yaşandı. Kentlerde geçmişini bilmeyen, kültürüne yabancılaşmış kuşaklar yetişti ve bu güne gelindi
 
 
ABHAZYA’LAR
Abhazya lar Kafkassının güney ve kuzeyinde olmak üzere iki bölgede yaşarlar kuzey Kafkasya Abhazya ları Aşuwa Askharuwa dır.Güneyde yaşayanlar ise Ciget Ahcıpsa dal Tzabal Pıshoa Aşuwa Aybga Aamırz Agan dır.Abhazya lar köy kasaba eyalet çeklin de yaşarlar Abhazya lar 1871’de  Türkiye,Suriye ,Ürdün.İsrail.Mısır,Yunanıstana göç etmişlerdir.1877 de batı Karadeniz gelen göçler ise ABJWA-AŞUBA koluna mensup bir grup tavad prens sınıfından olanlar Akçakoca Çuhallı iskelesine çıkarlar bunlar, vadilerde yaşadıkları için (PSTA)denilen hayat anlamına gelen yer isterler devlet de Abhazya lara devlet arazisi olan (Kıran) münkariz olan güney kısmına yerleştirirler.buraya ilk gelen Esmahanım diye bir bayan çalışkanlığı ile dikkati çekerek köyün kurulmasında öncülük etmiştir, bu köye onun içindir ki  bu köye Esmahanım köyü denir.
 FOLKLÖR  : Yöresel oyunları Abaza’lar için Apsuva,koşara ve rinadır.Abaza’ların neredeyse tüm oyunları kızlı erkekli eşli olarak oynanır.Karadeniz folkloru hakimdir,Davul,Zurna,Saz,karşılıklı zille oynanan oyunda çalınan zil,kemençe,mızıka ve akordeon  ile çalınan ve oynanan oyunlar vardır.Köyde kendilerine göre iki kişiyle oynanan Abaza oyunları vardır.Bir bay bir bayan ortaya çıkar mızıka çalınır ve bazı kişiler ellerini vurur ya da tahtalara vurarak,oyuncuların ayak figürlerine uydurarak oyunlara eşlik ederler., oyunda oyuncu başı vardır herkese iyi oyun seyrettirmek için iyi oynayanları oyuna davet eder tek tek ve oyunda yaşlı erkeklere genç kızlar eşlik eder genç kızlar sıraya dizilir sırası gelen yaşlı erkek oyuncuya eşlik eder bu şekilde oyunlar devam eder ,. El çırpma(çepikli) oyunları meşhurdur Bir ağaca yumurta asılır, onu silhı ile kim kırarsa Tesayüzden çorap hediye edilir
DAVUL  : Davul savaş sırası,sonrası,askere giderken,törenlerde,ramazanlarda,güreş yapılırken çalınır.Davulun eski adı Tavuldur,Çağatay Türkleri tarafından yapılmıştır,bir haber aracıdır,7 üstte 5 altta deliği vardır,Avrupa’ya Türkler tarafından götürülmüştür,Oğuz Türkleri Anadolu’ya getirmiştir,kemençe ve davula eşlik eder,4000 yıldan beri devam eden bir enstrümandır.Davul,Kaval,Zurna,göçer enstrümandır,köyde son zamanlarda bunların yerini taverna müziği almıştır org ile çalınan müzik aletidir eski neşe eski düğünler artık tarihe gömülmüştür,evlerde yapılan düğünler artık düğün salonlarına taşmıştır
 ZURNA: Davul ve zembeleklerle çalınır ağaç maden, boynuzdan yapılır ,7 üstte 5 altta deliği vardır,Avrupa’ya Türkler tarafından götürülmüştür,Oğuz Türkleri Anadolu’ya getirmiştir,kemençe ve davula eşlik eder,4000 yıldan beri devam eden bir enstrümandır.Davul,Kaval,Zurna,göçer enstrümandır,köyde son zamanlarda bunların yerini taverna müziği almıştır org ile çalınan müzik aletidir eski neşe eski düğünler artık tarihe gömülmüştür,evlerde yapılan düğünler artık düğün salonlarına taşmıştır
MIZIKA : Armonika, üflemeli bir çalgıdır. İngilizce harmonica kelimesinden türemiştir, daha çok mızıka olarak bilinir. Nefes ve dil ile çalınan delikli bir çalgıdır. Blues, Country ve Western gibi müzik dallarında oldukça yaygındır.Diatonik Mızıka Diatonik Mızıkalar daha çok Blues ve Rock müzisyenleri tarafından kullanılır. Her farklı ton şarkı için farklı Diatonik mızıka kullanmak gerekir. Diatonik mızıkanın tonu ilk deliği üflediğinizde çıkan sestir. Blues mızıkası farklı pozisyonlardan çalınabilir.
Birinci pozisyon; birinci delikten üflenerek başlanan gamdır ve mızıkanın tonu ile aynıdır.
İkinci pozisyon; ikinci deliği çekerek başlanan gamdır ve mızıkanın tonunun beş yarım ton pesidir.(crossharp)
Üçüncü pozisyon; üçüncü deliği çekerek başlayan gamdır ve mızıkanın tonunun iki yarım ton tizidir.Diatonik mızıkada, İlk öğrenilmesi gereken teknik, Tek ses çıkarmaktır. Üç çeşit tek ses tekniği vardır; Dil Kapama, Dil Kıvırma, Dudak Büzme. İkinci öğrenilmesi gereken teknik ise Ses Bükmedir. Ses bükme Üfleyerek bükme ve Çekerek bükme olarak ikiye ayrılır. Diatonik mızıkanın ilk 6 deliği çekerek bükülebilir, son üç deliği ise üflenerek bükülebilir. Üfleyerek veya çekerek bükmek o deliğin orjinal sesinin yarım ton ile üç yarım ton arası peşleşmesini sağlar.
Kromatik Mızıka :Bir yaylı mekanizma ile delikler kapatılıp açılır. Kromatik gamdaki her ses üfleyerek veya çekilerek çıkartılabilir. Tek mızıka ile her ton şarkı çalınabilir.AKERDİON :Kafkas müziğin vazgeçilmez çalgısıdır,tek tuşa basarak akort çıkabilecek körüklü ilginç enstrümandır,soleli kullanarak çalınır işin en zor yanı budur,sol elin altındaki minik tuşlar,ilk sıra kontrbaslar,2ci sır baslar,3-3-4 sıralar majör minör ve 7 lı akortlardır,bazı akerdiyonlarda 6 sıra olarak eksik 7 ler vardır,sesin çıkması körüğün açılıp kapanması ile oluşan hava basıncının metal dilciklere çarpması,titremesi sonucunda sağlanan körüklü bir çalgıdır Akordeon’un ilkel şeklinin 1822'de Berlin'de Christian Friedrich Ludwig Buschmann tarafından icat edildiğine inanılır. Ama yakın zamanda akordeon olarak adlandırılabilecek bir enstrümanın 1816'da veya daha önceki bir tarihte Nürnbergli Friedrich Lohner tarafından kullanıldığı saptanmıştır.Akordeon ismine ilk patent ise 1829'da, Viyanalı org ve piyano yapımcısı Cyrillus Demian tarafından günümüzdeki akordeona çok da benzemeyen tek klavyeli küçük bir çalgı alındı. Kısa sürede, birçok firma bu yenin çalgının üretimine girişti. "Diyatonik akordiyon" denilen ve diyezli ya da bemollü sesleri veremeyen bu çalgı, köylere kadar yayıldı. 1880'de,iki klavyeli kromatik akordiyon gerçekleştirildi. Diyezli ve bemollü sesleri de verebilen bu yeni akordiyon, kısa sürede çok tutundu. 1940'da daha da gelişti ve konser akordiyonu adını aldı. George Auric ve Jean Françaix gibi besteciler bu çalgı için birçok parça bestelediler.Ülkemizde Kafkas halklarının veya Romanların çalgısı olarak bilinir. Özellikle Çerkes kültüründe büyük yer tutar: Çerkes düğünlerinin ve toplantılarının en ünlü çalgısıdır.Özellikle Sivas'ın Yavuz Köyünde çokça kullanılır.Türkiye'de virtüöz Ciguli sayesinde kısmen yeniden popülerlik kazanmıştır.
TAHTA VE SOPA Bir adet kalas, 2 adet iskele üzerine konur ve insanlar 2 adet ufak sopaları bu kalas tahtaya vurmak suretiyle müziğe ritim edip eşlik ederler
3 TELLİ ABHAZ KEMENÇESİ
 
 
Doğum Olayı
 
Abazalarda çocuk dünyaya geldiği zaman doğum olayını köy halkına duyurmak için  silah atılırmış. Bu durumda çocuğun kız veya erkek olması önemli değildir. Yeni doğan çocuğun adını dede koyar.
 
Kız İsteme
 
Abazalarda evlilik genellikle kız kaçırma ile olur. Kız kaçırılırken kızın yanında kız tarafının tanıdığı, köyden biri bulunur. Kız köyden uzakta, başka bir köyde misafir edilir, kızın ailesi ile görüşülür. Mutabakata varılır ve düğün yapılır. Kız kaçırma olayı ile, normal yolla kız istemede verilen süre ortadan kalkmış olur.Abazalarda kız istemeye baba gitmez. Yakın akrabalar, örneğin dayı, yenge, hala gibi büyükler gider,Baba, amca, dede gibileri gidemez.Abazalarda kız eğer verilirse, süre belirlenir.Üç ay gibi. Bu süre içinde örneğin üç ay içinde oğlan evinde her gece muhabbet yapılır.Üç ay içinde Abaza Köyünün bütün geçleri, oğlan evinin bulunduğu köye muhabbete gelirler.Abaza, Abaza ile evlenirken oğlan araştırılır. Bunların hepsinden önce, kıza yani gelin olacak kişiye herhangi bir Abaza Köyünden bir kız arkadaş seçilir. Bu kız arkadaş üç ay boyunca ve düğün bitinceye kadar geline refakat eder. Buna Tasavize denir. Üç ay boyunca diğer köylerden gelen misafirlere hizmet etmek, misafirleri eğlendirmek, damat köyünün gençlerine düşer. Üç ay boyunca yapılan eğlencelere Tasam hara denir.
Düğün zamanı gelince akrabası veya köylüsü olan bir delikanlıyı da geline katarlar. Gerdeğe girinceye kadar gelinden o sorumlu olur.Düğünler Cumartesi günü başlar ve Pazar akşamına kadar sürer. Düğünde inek kurban kesilir. Kurbana Asta denir. Öğlene kadar yemek yapılır. Genellikle etli yemek, pilav, salata, helva ya da tatlı yapılır.
Düğüne her yerden misafir gelir. Diğer Abaza köylerin muhtarlarına haber ulaştırılır. Muhtar haberi bütün köye yayar.Köyde davulcu başı, teşrifatçı olarak erkekler seçilir. Zurnacı ve köçek (kadın kılığın girmiş erkek oyuncu) ile birlikte misafir karşılanır. Diğer davulcu erkek evindedir.Gelen misafirler eve 100-150 metre mesafeye gelince silah atar ve köçeğe para yapıştırır. Gelen misafirler hediye olarak zarf içinde para ya da hediye koyar. Zarfın üstüne ismini ve mutluluk dileklerini yazar. Düğüne her gelen bir zarf getirir. Bir ihtiyar heyeti kurulur. Düğün boyunca gelen zarflar onların oturduğu masaya gönderilir. Zarflar orda birikir. Zarflarda para vardır. Zarfı kim getirdiyse sülale adını ve kendi adını yazar. Zarf sahibi bellidir. İhtiyar Heyeti zarfları açar, kimin ne getirdiğini deftere yazar ve sonunda damada verilir.Düğün süresince gelen misafirler gece yatmak için bütün komşulara dağıtılır. Hangi misafir hangi haneye gidecekse hane sahibi onları bekler ve ne zaman canları isterse hane sahibine haber verir. O da misafirleri alır gider. O geceki yemeleri, içmeleri,temizlikleri o haneden sorulur. Düğünde kızlar, erkekler, gençler  görevlidir Bunlar teşrifatçı, peşkirci, tepsici gibi isimler alırlar.Çok saygıdeğer misafire kuzu veya tavuk kesilir. Çeşitli ev yemekleri yapılır. Misafir yemeğe hemen başlamaz. Evin büyüğü kesilen hayvanın kellesi ile gelir. Misafir onun kulağını keser ve evin büyüğüne verir. Büyükte kulağı evin küçüğüne verir. O kelle yenmez. Bu misafire hizmet gösterişidir.Düğün Pazar gününe kadar devam eder.Misafirler bu gece geri dönerler.Kız eve getirilirken de çeşitli adetler vardır. Köyün ileri gelenleri ve  gelin Galaba söyleyerek erkek evine getirilir. Kapıda bir bıçak ve silah çapraz olarak durmaktadır. Bunun anlamı, erkeğin, onun namusunu ve başına gelecek tehlikelerden koruyacağı anlamınadır.Düğün evinde, odanın bir köşesine beyaz çarşaf asılır. Düğün boyunca gelin bu çarşafın arkasına gizlenir. Geline bir arkadaş seçilir. Bu kız tarafından seçilmiş bir erkektir. Görevi gelin kız çıkmazsa onu alıp götürmektir.Düğünden 15-20 gün sonra kız evine gidilir. Buna Damat Görmesi denir. Gelin kız arkadaşlarına ve akrabalarına para dışında her türlü hediye götürebilir.Abaza köylerinde erkek olmak şartıyla gelin damatla birlikte yanlarına çıkamaz, birlikte yemek yiyemez, çocuk sevemez. Sadece hizmet eder. Kayın pederinin yanında konuşamaz.
 
DÜĞÜN GELENEKLERİ
 
·        Abaza düğünlerinde çalgı olarak mızıka, akordeon ve tahta çalınır. Tahtaya 10-15 delikanlı dizilir. Tempo tutarak vurulur. Akordeon eşliğinde ellerle tempo tutulur. Ortada bir kız ve bir oğlan oynar. Oyun bitimine doğru ortadaki kız ile oğlan kendini yerlerine oynayacak olanları, kendileri ortada iken seçerler. Onlar kalkar, ortadakiler oturur.
·        Bir ağaca yumurta asılır, onu silahı ile kim kırarsa Tasayüzeden çorap hediye alır
 
 
DİĞER GELENEKLER
 
·        Abazalarda eğlenmek için, muhabbet yapmak için düğün dernek olması şart değildir. Örneğin herhangi bir Abaza köyünde bir iki kız veya erkek köye akrabasına ziyarete gelse, o köyün gençleri o eve toplanır. Misafirin onuruna muhabbet, eğlence düzenlenir.
·        Abazalarda, bir kişi bir kahveye, bir cemiyete girdiğinde herkes ayağa kalkar ve ona saygı gösterirler. Gelen kişi eğer, cemiyettekilerin yaşça büyüğü ise onu oturanların en başına oturturlar O, müsaade eder, her kes oturur. Eğlence nerde kaldı ise oradan devam eder.
·        Abaza köylerinde kahvehanelerde ortaya perde gerilir. Gençlerin yeri ayrıdır. Ortadaki perde, saygıda kusur olursa, büyüklere karşı kusuru örter.
 
 
ABAZA YEMEKLERİ
 
1)                 Aktısızba (Çerkez tavuğu) : Cevizli, pastalı, acıkalı ve ceviz yağlı olur. Çerkez tavuğunda bu sayılanlardan bir tanesi eksik olsa bu tadı bulamazlar
2)                 Acıka (Fasulye ezmesi) Barbunya ezilerek yapılan bir yemektir. Acıka denilen yemek, bir çok şey karıştırılarak yapılır. Baharat, barbunyanın ezmesine katılır. Buda pasta ile yenir. Pasta denilen yiyecek ise, mısır unundan yapılır. Buna Türklerde pasta, bazı yerlerde mamursa, Abazalarda ise Abista denir. Fasulye- barbunya ezmesidir
3)                 Acıka: Ceviz y a da fındık çekilerek özel baharatı ile yoğrulur.Salça, zeytin yağı, tuz, sarımsak, acı pul biber konur. Ekmeğin üzerine sürülerek yenir.
4)                 Aphösesızbal :Ham erik tanesinden yapılan bir yemektir. Buda yoğurt, erik, acıka ve maydanozdan yapılan bir yemektir.
5)                 Atukril : Bir ekmek türüdür. Hamur çok az yağda kızartılır.
6)                 Hampal : Hamur yiyeceğidir.
7)                 Açaç: Yağda kızartılmış ekmektir.
8)                 Halij: Hamur yemeğidir. Hamur yufka gibi biraz kalın açılır, kase büyüklüğünde kesilir. Bunun içine Abaza peyniri ve ahusha denilen abaza otu karıştırılır. Bu karışım kesilmiş hamur içine konarak katlanır ve kaynatılır. Pişince tepsiye konur, biraz soğuyunca yemeğe hazırdır.
9)                 Mamursa: Mısır unu elenip su içinde karıştırılarak lapa haline getirilir. Bir tepsiye boşaltılır. Üzerine kişi sayısı kadar yuvalar açılır (Bardak vb. ile). Yumurtalar tereyağında pişirilip her açılan çukura birer tane konur. Etrafı peynirle bastırılır:
10)             Abaza Usulü Balık: Balık önce temizlenir ve suda haşlanır.Etleri kılçıklardan ayrılır. Haşlanmış su ile beraber bir tencereye konur. İçine rendelenmiş domates, maydanoz, sarımsak konur. Karabiber ve kırmızı biber ilave edilir. Piştiğine inandıktan sonra, bir yumurta, 1,5 kaşık un, su ile karıştırılır. İçerisine yeteri kadar tuz konulur. Hepsi birden tek yönde karıştırılarak pişirilir. Üzerine limon sıkılarak yenilir.
11)              Enişte çöreği : Pirinç unu tereyağı, su ile yoğrulur. İçine fındık konur. Fırına verilir. Bu çöreği yapan herkese vermez. Sadece sevdiklerine verir. Bunun anlamı “seni ayırdım” demektir.
12)             Abaza Pastası : Bir tür ekmektir. Çöven denilen, tunçtan yapılmış bir kabın içine su koyarak kaynatılır. İçine çok az tuz konur.Mısır unu elenir ve kaynatılmış suya eklenir. Bu karışım  “amhabısta” denilen bir aletle karıştırılır. (kıvama gelinceye kadar) Sonra ters yüz edilip fırında pişirilir. İple kesilerek servis yapılır.
13)             Abaza Peyniri: Süt kaynayınca peynir mayası konur. Süt kıvamına geldiğinde yavaş yavaş elle toplanır. Top şeklinde olur. Hafif açılır. Kaynar suya koyup, çekerek saç örgüsü şeklinde yapılır. Tuzlayarak saklanır. Güneşte bekletilir.
14)             Çöğür : Kabağın içi alınıp kaynatılır. Sonra içine kaymak konur. Kaymak yerine yoğur kaymağı, kesik süt, minci (çökelek türü bir peynir) de konabilir.
 
İMECE
            Ekin ekmek ve biçmede herkes birbirine yardım eder. İmece usulü vardır.
DİNİ
            Abazalar müslümandırlar. Hacca giderler. Müslümanlığı tam anlamıyla uygularlar
 
CENAZE ADETLERİ
 
Ölüm olayında cenazeye tüm Abazalar gelirler. Eskiden araba olmadığından atla gelirlerdi.Atın bakımı, yem, köylüler tarafından karşılanırdı. İlk günü ev halkı yemek yapmaz, cenaze evine köylüler yemek getirirler. Ölümüm 40 ve 52.c. günü mevlit okunur. Bir hafta cenaze evinde kuran okunur. Her gece lokma yapılır. Kurandan sonra helva ve gülsuyu dağıtılır.
AT ÇALMA ADETİ
 
Abazalarda at çalmak bir şereftir. Özellikle asil ailelerden at çalan kahraman olur ve asil bir aileden kız bile isteyebilir.
SÜLALE
Abazalar ad ve soyadı hariç birde sülale adı kullanır. Geçerli olan sülale adıdır. Örneğin: İfrar Demir (Ceniya) gibi.
 
 
GÜRCÜ FOLKLORU
 
Genellikle Kafkas Gürcü ve Doğu Karadeniz  kültürü hakimdir biraz yozlaşma görüselde bu gelenekler devam etmektedir Köyün bütününde günlük konuşma dili Gürcücedir. Bazı Türkçe kullanılan isimler dışında Acara-Guria lehçesi Gürcüce konuşulmaktadır. Köy halkı köyün otantik yapısını korumaya azami özen göstermektedir. Köyde halen 150 -200 yıllık eski  evlere rastlanmaktadır. Bu evler özüne uygun olarak ustaca restore edilmekte, kendi tarihi dokusu içerisinde korunmaya çalışılmaktadır. Köyde eski imece usulü ( meci) çalışma devam etmektedir. Aileler baba mirası arazilerini erkek çocuklara devrediyor. Bu nedenle de köye dışarıdan insanların yerleşimi engellenerek kapalı toplum özelliğini sürdürmektedir. Evliliklerse, yine akraba olmayan sülaleler arası yapılmaktadır. Ancak bu gelenek günümüzde tüm köyün birbirine bir şekilde akraba olması sebebiyle çevre şehirler ve köylerdeki Gürcü ailelerle ilişki içine girmek suretiyle gerçekleştirilmeye çalışılmaktadır. Yerli halk dışarıdan bir kişiye, ekonomik şartlar ne kadar gerektirse de, arazi satmamaktadır.Yada köy halkının buna rızası aranmaktadır. Köy halkının geleneksel yapıyı korumaktaki bu hassasiyeti son derece saygıdeğer bir davranıştır.Çağın getirdiği globalleşme süreci içerisinde, içine girdiğimiz arabesk kültür asimilasyonu tehlikesinde, kendini bu derece koruyabilmeyi başarmış, öz kültürü ve gelenekselliği kaybetmemekte bizlere göre daha fazla mücadele etmiş,bu köy halkı önünde, saygı ile eğiliyorum. Tüm hemşerilerimizi kültürel değerlerimizi korumakta ve geliştirmekte Melenağzı Köyü Gürcü halkı gibi davranmaya, nadide kalmış bu köyümüze sahip çıkmaya davet ediyorum.Efteni olarak adlandırılan yörede Hamamüstü ve Hacıyakup köyleri çevresinde yaşayan Gürcülerin hangi tarihte ata topraklarını terk ettikleri kesin olarak bilinmemekle birlikte, Rus Çarı Nikolay'ın Gürcistan’daki Müslümanları yok etmek istediği ve bu göçün bu yüzden başladığı söylenir. Buradan hareketle göçün, 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sonrasında, 1894-1917 tarihleri arasında hüküm süren Çar II. Nikolay döneminde yapıldığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla Berlin Kongresi sonucu Osmanlı ve Rusya arasında 27 Ocak 1879'da İstanbul'da yapılan anlaşmayla 3 Şubat 1879'da başlayan resmi göç süresine rağmen Tzoniarililer köylerinden muhtemelen 1894 sonrasında ayrılmış olmalıdırlar. Anlatılanlara göre Batum limanından önce İstanbul'a, sonra Akçakoca, Sinop, Samsun, Ordu, Giresun limanlarına göçmenler bırakılmıştır. Bu bir bölgede yığılmayı önlemekten çok, Batum limanında bekleyen binlerce insanın daha fazla mağdur edilmemesi için yakın limanları tercih etme yaklaşımı olarak değerlendirilebilir. Nitekim o dönemdeki Gürcü basınının, özellikle Kavkaz , Droeba , İveria ve Golosto  gazetelerinin de belirttiği gibi, "İnsanlar ellerinde ne varsa, tüm mallarını, topraklarını çok ucuza satıp limana inmişler, nakliye güçlüğünden ötürü aylarca gemi beklemişler, bu bekleyişte bazılarının parası bitmiş ve çaresiz duruma düşmüşlerdir." Ancak Osmanlının bu iyi niyetli yaklaşımı topraklarını terk etmedikleri için bir kısmı Gürcistan’da kalan ailelerin bir kez daha bölünmesine yol açmıştır. Tzoniarili Gürcüler arasında da bu duruma düşmüş insanlar vardır. Tzoniari köylülerinin bir kısmı, Yavuz adlı gemiyle Giresun limanına indirilerek o dönemlerde Keşap ilçesine bağlı bölgelerde yerleşmek için yer arayışına girmişlerdir. Bunlar, Tzoniari köyü sülalelerinden Çelebiler - Çelebioğulları  Yavuzlar - Sakallar , Çakarlar - Yıldızlar , Güller - Abaklar - Urallar , Kılıçlar , Mezarcıoğulları  ve daha pek çok sülaledir. Çelebiler - Çelebioğulları ve Yaslıların  saptadıkları yer uygun görülmüş ve bu yerde Anbarala  yahut Anbaralay  olarak adlandırılan köy (Bugün Dereli ilçesine bağlı Anbaralan) kurulmuştur. Burada kısa süre içinde tarım arazisinin yetersizliğiyle karşılaşılmış ve yeni sıkıntılar baş göstermiştir. Anbarala kurulduktan sonra muhtemelen 1910'lara girilmeden köyün ileri gelenlerinden Memed Ali Çelebi Efendi yaptığı hac yolculuğu dönüşünde, Batum limanındayken tabiatının uygunluğunu duyduğu ve bir kısım Gürcünün bu limana bırakıldığını bildiği Akçakoca'da gemiden inerek yaşam için Anbarala'dan daha uygun yerler aramıştır. İç kesimlere doğru ilerleyerek Düzce'nin güneybatısında bulunan Efteni yöresine ulaşmıştır. Hemen hemen boş olan, gölüyle, akarsularıyla, yaylalarıyla, ovasıyla, tarım alanlarıyla ve ormanlarıyla mükemmel olan bu topraklara daha sonra eşini ve küçük oğlu İmam Osman Çelebi'yi de getirmiştir. Ancak kendilerinden önce Kafkasya'dan gelen Çerkezlerin tepkisiyle karşılaşmış, yerleştikleri yerin Çerkezlerin baltalık ormanları olduğu gerekçesiyle şikâyet edilmiştir. Eşinin ve çocuğunun kendisini izleyeceği düşünülerek karakoldan karakola teslim yoluyla ve yaya olarak kolluk kuvvetlerince Anbarala'ya geri götürülmüştür. Memed Ali Çelebi Efendi, yeniden Efteni'ye dönmüş, yine şikâyet edilmiş ve aynı yöntemle geri gönderilirken nakledildiği karakollardan birinin komutanı tarafından yetmiş yaşında olmasından dolayı serbest bırakılmıştır. Efteni'ye döndüğünde karşılaştığı üçüncü şikâyet üzerine gelen karakol komutanı Hacı Memed Ali Çelebi Efendi tarafından geri çevrilmiştir. Yerleşimi kesinleşince Anbarala'daki diğer çocuklarını, akraba ve komşularını da boş topraklara davet etmiş, birçoğu davete uyarak Efteni'ye gelmiş ve Hacı Memed Ali Çelebi Efendi tarafından kurulan bu köye aşağıdaki Ceneviz Hamamı'na izafeten Hamamüstü adı verilmiştir. Burada tarım, hayvancılık, arıcılık, avcılık ve balıkçılığı uğraş edinen Gürcüler kendilerine 10-15 km'den yakın olmayan yerleşim birimlerinde Çerkezler, Abazalar ve yerli Türklerle karşılaşmışlardır. Burada yaşayan birkaç Ermeni aile bir süre sonra bölgeyi terk etmiş, diğerleri dil ve kültür farklılıklarına rağmen, zaman içinde Ordu, Trabzon ve Giresun göçmenleri de alarak, başlangıçtaki sürtüşmeleri aşıp uyumlu yaşamaya başlamışlardır.
 
Akçakoca’da Melenağzı, Şipir (Çiçek pınarı, Doğancılar Köyünün  Acara mahallesi ) Gürcü Köyü olarak bilinir.Kafkasya’nın  yerli halklarından olan Gürcüler, tarihsel olarak Kartlar, Mengel- Çamlıca ve Sıvanlar  olmak üzere üç boydan oluşurlar. Akçakoca’da yaşayan Gürcülerin konuştuğu dil Acara dilidir.Türkiye Gürcülerinin konuştuğu dil Acara dilidir.1877-1878 Osmanlı Rus Savaşında Osmanlılar yenilince Çürük su ve Batum Rusya’ya bağlandı Acaralı Müslüman Gürcüler, Rus zulmünden korkarak ülkelerini terk ederek kara ve deniz yoluyla büyük zorluklar içinde Batı sahillerine göç ettiler.1877 Rus- Osmanlı Savaşı sonrası Acarya’dan Zundaga köyünden Vaşnize (İhtiyar oğlu) ailesi önce Adapazarı’na hastalık nedeniyle Akçaşehir’e gelerek Doğan içi Köyü yakınlarına yerleşmişler ve burada Acara Köyünü kurdular.
 
GÜRCÜLERDE HALK OYUNLARI
 
VAHA HEY
 
Düğün eğlencesinde daire şeklinde oynanır. Bunlar misafirlerden oluşur. Ve oynayarak düğün sahibinden bazı şeyler isterler. Örneğin: Tavuk gelsin, vaha hey.İçki gelsin Vaha Hey. Ortaya bir tepsi konur ve gelen istekler tepsinin içine bırakılır. En sonunda gelin ile damat çağrılarak oyun bitirilir. Oyun daire yönünde, daire içine, el çırparak ve çökerek oynanır.
 FOLKLÖR : Düğün eğlencesinde dire şeklinde oynanır.Bunlar misafirlerden oluşur ve oynayarak düğün sahibinden bazı şeyler istenir,. Örneğin tavuk gelsin vaha hey,içki gelsin vaha hey,baklava gelsin vaha hey v.b.gibi sözler söyleyerek devam ederler,sonunda bir tepsi gelir,tepsinin üstüne gelen istekler bırakılır en sonunda gelin ve damadı  çağrılarak oyun bitirilir,oyun daire içine el çırparak ve çökerek oynanır,Köyün kendine has folklor ekibi yoktur Davul,Zurna,Saz Kemençe karşılıklı zille oynanan oyunda çalınan zil dir Halay, Sallama Karşılıklı Zille oynama sık sara oyunlarıdır Bar,Halay,Horon,Sallama,Karşılıklı zille oynama,Hura,oyunları da oynanır
DAVUL  : Davul savaş sırası,sonrası,askere giderken,törenlerde,ramazanlarda,güreş yapılırken çalınır.Davulun eski adı Tavuldur,Çağatay Türkleri tarafından yapılmıştır,bir haber aracıdır
ZURNA: Davul ve zembeleklerle çalınır ağaç maden, boynuzdan yapılır ,7 üstte 5 altta deliği vardır,Avrupa’ya Türkler tarafından götürülmüştür,Oğuz Türkleri Anadolu’ya getirmiştir,kemençe ve davula eşlik eder,4000 yıldan beri devam eden bir enstrümandır.Davul,Kaval,Zurna,göçer enstrümandır,köyde son zamanlarda bunların yerini taverna müziği almıştır org ile çalınan müzik aletidir eski neşe eski düğünler artık tarihe gömülmüştür,evlerde yapılan düğünler artık düğün salonlarına taşmıştır
KAVAL:Orta asyadan gelmiştir.Balasau Türkleri icat etmiştir.Çağatay Turan Türkleri Karadeniz’e getirmişlerdir, havaldır ,bir göçebe çalgısıdır Of ve Tokat kavalı meşhurdur.
KEMENÇE  :Klasik ve Karadeniz kemençesi olmak üzere iki türü vardır Akçakoca da Karadeniz kemençesi çalınır,ince uzundur,sol el ile havada tutularak çalınır,kemençenin telleri çeliktendir.Akortları la,re,sol,mi,yahut sol,re,la,mi veya 3 telli için re,la,mi dir,tellerin üzerine basılarak,tek olarak çalınır.Sazın şekli bir takayı andırır,gövde kısmı dut ve ceviz ağaçlarından oyularak yapılır,ses tablası ise 1,5-2 mm kalınlığında ladin veya köknar ağacından yapılır,kısa sapı ve çelikten üç teli vardır re-la-mi sesleri akort edilir,bir buçuk oktav çalar.Yayının kılları gevşek olarak takılır ve sol el ile havada veya dize dayanmış olarak tutularak kemençenin 3 teline aynı anda sürülerek çalınır çalınır Kemençe Anadoluya oğuz Türklerinden gelmiştir Kemençe ,Özbekistan,Kırgızistan ada Anadolu’da ıklık göbekli kemençe olarak çalınır Arapçada Keman Türkçede Ç demektir bu iki kelime birleşmesinden Kemençe doğmuştur ,Kıpçak Türkleri tarafının dan Mısıra götürülmüştür Özbeklerin girjası kemençeye benzer, kıyak kemençe denir.Trabzon dada Gagavuz Türkleri kemençeleri vardır,Trabzon’da kemençeye kıyak denir,Türkmenistan,Özbekistan, Kırgızistan Gagavuz Türklerin kemençeleri vardır 2 sesle çalışır 2 telden ses alınır 4-6-7 aralıklıdır.
MIZIKA : Armonika, üflemeli bir çalgıdır. İngilizce harmonica kelimesinden türemiştir, daha çok mızıka olarak bilinir. Nefes ve dil ile çalınan delikli bir çalgıdır. Blues, Country ve Western gibi müzik dallarında oldukça yaygındır.
Diatonik Mızıka
Diatonik Mızıkalar daha çok Blues ve Rock müzisyenleri tarafından kullanılır. Her farklı ton şarkı için farklı Diatonik mızıka kullanmak gerekir. Diatonik mızıkanın tonu ilk deliği üflediğinizde çıkan sestir. Blues mızıkası farklı pozisyonlardan çalınabilir.
Birinci pozisyon; birinci delikten üflenerek başlanan gamdır ve mızıkanın tonu ile aynıdır.
İkinci pozisyon; ikinci deliği çekerek başlanan gamdır ve mızıkanın tonunun beş yarım ton pesidir.(crossharp)
Üçüncü pozisyon; üçüncü deliği çekerek başlayan gamdır ve mızıkanın tonunun iki yarım ton tizidir.Diatonik mızıkada, İlk öğrenilmesi gereken teknik, Tek ses çıkarmaktır. Üç çeşit tek ses tekniği vardır; Dil Kapama, Dil Kıvırma, Dudak Büzme. İkinci öğrenilmesi gereken teknik ise Ses Bükmedir. Ses bükme Üfleyerek bükme ve Çekerek bükme olarak ikiye ayrılır. Diatonik mızıkanın ilk 6 deliği çekerek bükülebilir, son üç deliği ise üflenerek bükülebilir. Üfleyerek veya çekerek bükmek o deliğin orijinal sesinin yarım ton ile üç yarım ton arası paslaşmasını sağlar.
Kromatik Mızıka
Bir yaylı mekanizma ile delikler kapatılıp açılır. Kromatik gamdaki her ses üfleyerek veya çekilerek çıkartılabilir. Tek mızıka ile her ton şarkı çalınabilir.
AKERDİON :Kafkas müziğin vazgeçilmez çalgısıdır,tek tuşa basarak akort çıkabilecek körüklü ilginç enstrümandır,soleli kullanarak çalınır işin en zor yanı budur,sol elin altındaki minik tuşlar,ilk sıra kontrbaslar,2ci sır baslar,3-3-4 sıralar majör minör ve 7 lı akortlardır,bazı akerdiyonlarda 6 sıra olarak eksik 7 ler vardır,sesin çıkması körüğün açılıp kapanması ile oluşan hava basıncının metal dilciklere çarpması,titremesi sonucunda sağlanan körüklü bir çalgıdır Akordeon’un ilkel şeklinin 1822'de Berlin'de Christian Friedrich Ludwig Buschmann tarafından icat edildiğine inanılır. Ama yakın zamanda akordeon olarak adlandırılabilecek bir enstrümanın 1816'da veya daha önceki bir tarihte Nürnbergli Friedrich Lohner tarafından kullanıldığı saptanmıştır.Akordeon ismine ilk patent ise 1829'da, Viyanalı org ve piyano yapımcısı Cyrillus Demian tarafından günümüzdeki akordeona çok da benzemeyen tek klavyeli küçük bir çalgı alındı. Kısa sürede, birçok firma bu yenin çalgının üretimine girişti. "Diyatonik akordiyon" denilen ve diyezli ya da bemollü sesleri veremeyen bu çalgı, köylere kadar yayıldı. 1880'de,iki klavyeli kromatik akordiyon gerçekleştirildi. Diyezli ve bemollü sesleri de verebilen bu yeni akordiyon, kısa sürede çok tutundu. 1940'da daha da gelişti ve konser akordiyonu adını aldı. George Auric ve Jean Françaix gibi besteciler bu çalgı için birçok parça bestelediler.Ülkemizde Kafkas halklarının veya Romanların çalgısı olarak bilinir. Özellikle Çerkes kültüründe büyük yer tutar: Çerkes düğünlerinin ve toplantılarının en ünlü çalgısıdır. Özellikle Sivas'ın Yavuz Köyünde çokça kullanılır.Türkiye'de virtüöz Ciguli sayesinde kısmen yeniden popülerlik kazanmıştır
 
HEMŞİN FOLKÖRÜ
 
Kalabalık aile yapısına sahip köyde,Hopa Hemşinlilere özgü,hemşince denilen bir dil konuşulur.esasen Ermenicenin bir dialekti olan bu dil,yöreye özgüdür.düğün cemiyetleri tulum ile olan köyde,Hopa Hemşin,üçayak,Artvin temurağa horonları ve çevre Rize Hemşin
köylerinin etkisi ile Rize Hemşin horonu oynanmaktadır.Hemşinliler m.ö ikinci yüzyılda Horasandan gelip İranınHamadan bölgesinde 400 yıl kalmışlardır,daha sonra Kars, Arpaçay ilçesinin doğusuna buradan da 623 yılında İran Bizans savaşında Çoruh nehrini aşıp bu günkü yerlerine yerleşmişlerdir Arsaklı ve Saka Türklerinin bir boyudur. Birçok savaşa sahne olan Ermenistan’da,Kafkasya’daki Arapların baskılarına dayanamayınca Ermeniler isyan edip,batıya göç etmeye başlarlar 789-790 yıllarında 12 bin Ermeni Hemşin topraklarına girdi ve bugünkü Hemşin’in bulunduğu yere bir kent kurdular buraya da  kendi isimleri olan Hamanaşen adını verdiler bu ad zamanla Hemşin’e dönüştü. Hemşinlilerde diğer eski kavimler gibi 16. yüzyıldan itibaren Müslümanlığı kabul etmişlerdir,Lazlarda deniz kenarında yerleşirken  Hemşinliler içeriye doğru dağlık bölgeye yerleşmeyi tercih etmişlerdir.Hemşinliler Cumhuriyet ilk yıllarında batı bölgelerine göç etmeye başlarlar göçler Düzce, Adapazarı,İzmit,Bursa’ya yerleşmişlerdir,.Hemşinliler eskiden Oğuz Türkçesi konuşurken daha sonra bu bölgeye gelen çok sayıda Ermenilerle birlikte yaşamaya başladıktan sonra Ermeni dil kültürünün etkisinde kalmıştır.Halk arasında bu dil Hemşince olarak bilinmektedir Hemşinliler M.Ö. ikinci yüzyılda Horasandan gelip İran’ın Hamadan Bölgesinde dört yüz yıl kalmışlardır. Daha sonra Kars’ın Arpaçay İlçesinin doğusuna, buradan da 623 yılında İran- Bizans Savaşı sırasında Çoruh nehrini aşıp bu günkü yerlerine yerleşmişlerdir. Arsaklı ve Saka  Türklerinin bir boyudur.Bir çok savaşa sahne olan Ermenistan’da ve Kafkasya’da ki Arapların baskılarına dayanamayan Ermeniler isyan edip batıya göç etmeye başladılar. 789-790 yılları arasında 12 bin Ermeni Hemşin topraklarına girdi ve bu günkü Hemşin’in bulunduğu yerde bir kent kurdular. Buraya kendi isimleri olan HAMANAŞEN adını verdiler. Bu ad zamanla Hemşin’e dönüştü. Hemşinliler de diğer eski kavimler gibi 16. Yüzyıldan itibaren Müslümanlığı kabul ettiler. Lazlar deniz kenarlarına yerleşirken, Hemşinliler sahilden uzak, dağlık bölgeleri tercih ettiler. Hemşinliler, Cumhuriyetin ilk yıllarınsa batı bölgelerine göç etmeye başladılar. Göçler daha ziyade Karasu, Kocaeli ilçeleri ,ile Düzce ili ve Akçakoca’ya olmuştur. Ayrıca İstanbul ve Bursa illerinde de toplanmışlardır. Hemşinliler eskiden Oğuz Türkçe’si ile konuşurken, daha sonra bu bölgeye gelen çok sayıda  Ermenilerle birlikte yaşamaya başladıktan sonra Ermeni dil kültürünün etkisinde kalmıştır. Halk arasında bu dil Hemşince olarak bilinmektedir.
 
KARŞILAŞTIRMALI SÖZLÜK
 
 
TÜRKÇE              GÜRCÜCE           LAZCA                 MEGRELCE                        HEMŞİNCE
ŞEFTALİ               ATAMİ                  ANTAMA             ATAMA                                TAĞİ
KİRAZ                   BALİ                      BULİ                      BULİ                                      PAL
MISIR                    SİMİNDİ                               LAZULİ                 LAZULİ                                 LAZUL
BOHÇA                 BOHÇA                 BOHÇA                 BOHÇA                                 BOHÇA
DENİZ                   ZGVA                    ZUGA                    ZGVA                                    ZOV
YOL                       GZA                       GZA                       GZA                                       CAMPA
HAMSİ                  KAPŞİA                 KAPÇA                  KAPÇA                                 KAPÇİN
EL                           HELİ                      HE                          HE                                          TEV
KIZ KARDEŞ        DA                         DA                         DA                                         AHÇİK
ANNE                    DEDA                    NANA                   NANA/DİDA                        MAR
BEN                       ME                         MA                         MA                                        YES
SEN                        SEN                        Sİ                            Sİ                                           TUN
HABER                  AMBAVİ               AMBAL                 AMBE                                   HABAR
BİR                         ERTİ                       AR                          ARTİ                                      MEG
DÖRT                     OTHİ                      ATHİ                      OTHİ                                     ÇORS
KAPI                      KARL                     NEKNA                 KARL                                    TUR
TAŞ                        KVA                       KVA                       KVA                                      KAR
TARLA                  KANA                    KONA                    KVANA                                ART
 
 
 
KULLANILAN ENSTRÜMANLAR
 
KEMENÇE;Klasik ve Karadeniz kemençesi olmak üzere iki türü vardır. Akçakoca’da Karadeniz kemençesi kullanılmaktadır. İnce uzundur. Sol el ile havada tutularak çalınır. Kemençenin telleri çeliktendir. Akortları La, Re, Sol, Mi yahut Sol, Re, La, Mi, veya 3 telli için Re, La, Mi dir. Tellerin üzerine basılarak çalınır. Tek olarak çalınır. Sazın şekli bir takayı andırır. Gövde kısmı dut ve ceviz ağaçlarından oyularak yapılır. Ses tablası ise 1,5- 2 mm. Kalınlığında ladin veya köknar ağacından yapılır. Kısa sapı ve çelikten üç teli vardır. RE-LA-Mİ seslerine akort edilir. Bir buçuk oktav çalar. Yayının kılları gevşek olarak takılır ve sol el ile havada veya dize dayanmış olarak tutularak kemençenin 3 teline aynı anda sürülerek icra edilir.
TULUM; Tulum ve zurna Karadeniz Bölgesinde kullanılan nefesli halk sazıdır.  Deri, nav ve ağızlık olmak üzere üç kısımdan oluşmaktadır.Deri ; tulum olarak ta anılır.Tulum , koyun veya oğlak derisinin tüyleri temizlendikten sonra, ayakları yukarıdan kesilir. Sağ ön ayak ile, arka sol ayağın dışında kalan delikler hava kaçırmayacak şekilde sıkıca bağlanır. Ön ayağa bir tahta boru, arka< ayağa da üzeri delikli iki boru tespit edilir.Deri hava ile dolunca delikli borulardan  ses çıkmaya başlar.Koltuk altına yerleştirilen tulum zurna analık üzerindeki parmaklar delikleri açıp kapamak suretiyle istenen ezginin  çalınmasını sağlar. Nav, sazın zurna dediğimiz kısımdır. Ağızlık ise hava üflenen kısımdır.
 
MANAV FOKLÖRÜ
Özellikle Batı Anadolu'da yoğunlaşan Türk soylu halk. Türkologlara göre manavlık, Anadolu'da ilk yerleşik hayata geçen Türkleri tanımlamada kullanılan bir sıfattır. Bu sıfat, yerleşik hayatı benimsemiş Türkleri, Osmanlı'nın son dönemlerinde yerleşik hayata geçmeyen Türklerden ve Anadolu dışındaki Osmanlı topraklarından gelen Müslüman halktan ayırmak için kullanılmıştır. Manavlar hakkında en çok kabul edilen bilimsel görüş göçebelikten yerleşmiş (Yörük) nüfus dışında eskiden yerleşmiş Türki köylülerdir.Ancak manavların orijini hakkında genel bilimsel çevrelerce kabul edilmeyen alternatif görüşler de bulunmaktadır. Bu farklı görüşün başında, Manavların Türklerin Anadolu'ya gelmesiyle Rum ve Anadolu halkının Türkleşmesi sonucu ortaya çıktığına yöneliktir. Burada Rum ve Anadolu halkının kendi dillerini unutarak Türkçe konuşmaya başlamasının nasıl olduğu belirsizdir. Bu görüşe göre Manavlar, bin yıllık süreç içerisinde Türk kültürünün bir parçası olmuşlardır.Manav tarihini araştırmak için Rum Selçuklu döneminin ve Haçlı Seferleri döneminin iyi analiz edilmesi gerekir. Günümüzde Rum Selçuklunun özellikle etkili olduğu Güneydoğu Marmara ve İç Anadolu bölgesinde Manav adı verilen grubun yoğunlaştığı görülmektedir. Selçuklu döneminde Güneydoğu Marmara ve İç Anadolu'ya sahip Rum Selçukluları döneminde Anadolu halkı Haçlı seferlerinden büyük zarar görmüş, pek çoğu katledilmiş ve giderek Selçuklu safına yönelmişlerdir. Kuşkusuz ki, Güneydoğu Marmara ve İç Anadolu bölgelerinde Konya, İznik, Bursa gibi kentlerin çevresine yerleşen Selçuklu-Oğuz ve İranı unsurlar ile kaynaşmışlardır.Bugün yapılan araştırmalarda, Türkiye'nin farklı köşelerinde manav kavramının farklı anlamlarda kullanıldığı sonucuna da ulaşılmaktadır:Özellikle Güney Marmara ve Ege köylerinde 17. yüzyılda Yörüklerin zorla iskan edilmelerine karşılık, önceden kendi isteğiyle bölgeye yerleşmiş olan Türkmen boylarının; zorla iskan edilenlerden kendilerini ayırt etmek için kendilerine manav dedikleri tespit edilmiştir. Hatta 16. yüzyılda yerleşik düzene geçtiği tespit edilen bazı Türkmen aşiretleri kendilerine 17. yüzyıldan sonra manav demektedir. Aynı şekilde, 17. yüzyıldan sonra zorla yerleşik hayata geçen Yörükler, kendilerinin artık manav olduğunu dile getirmektedirler. Güney Marmara'da manav "Yerleşik hayata geçen Yörük" anlamında kullanılmaktadır. Örneğin; Balıkesir'de böyledir . Batı Anadolu'nun bazı köylerinde yapılan araştırmalarda ise Manavların sürekli Balkanlara ve Peçenek-Kumanlara atıf yapması ve kendilerini Peçeneklerle özleştirdikleri görülmektedir. Balkanlardan gelen Türk anlamında kullanılmaktadır. Akdeniz bölgesinde ve Batı Anadolu'da yerli olmaktan ziyade ovalarda yaşayan Türkmen aşiretleri anlamında "manav" tabiri kullanılmaktadır. İç Anadolu ve Güneydoğu Marmara'nın bir kısım yerleri ile Batı Karadeniz’de ise "eskiden beri yerli, Anadolulu" anlamında kullanılmaktadır. Bu yüzden, Manavlar için tek bir çıkarsama yapmak doğru değildir. Günümüzde manavlar, Türk etnisitesinin bir kısmını oluşturan etnik grup ve etnik gruplardır.Osmanlı'nın yıkılmasından sonra ise Balkan, Karadeniz, Kırım veya Kafkas Muhacirlerinden olmadığı yönünde ve muhacirlik kavramına karşı kullanılan bir kavram olarak kısmen de olsa anlam kayması yaşamıştır. Zira, Osmanlı'nın ilk ve orta dönemlerinde manavlık daha çok, "göçebe hayat/Yörüklüğe devam eden/özel hukuk tanımayan" kavramının zıttı anlamında kullanılmakta idi.Manav sözcüğünün kökeni hakkında iki görüş bulunmaktadır. Birincisi Yunanca kökenli olduğu, diğeri Türkçe kökenli olduğu yönünde. Bunun dışında etnik grup anlamında bir iş kolu olan manav faaliyetlerinden alıntılandığı da belirtilmektedir.
Yunanca Kökenli Olduğu Görüşü:Manav kelimesi, Yunanca asıllı bir sözcük olup Türkçe'ye Ortaçağ'da geçmiştir. Yunan dilinde manavis, "100 yıldan önce" anlamına gelmektedir. Uzun süredir belli bir bölgede yaşayan halk için, "bilindi bilineli burada yaşayanlar" anlamında kullanılmaktadır.
Türkçe Kökenli Olduğu Görüşü:Bu görüşe göre, manav sözcüğü manaptan veya managtan gelmektedir. Manap kelimesi, öz-Türkçe bir sözcüktür. Zira, "Manap" ifadesine "Orhun kitabeleri"nde de rastlanmaktadır ve Bey anlamına gelmektedir . Bu yüzden Manav sözcüğünün; Türkistan’daki Kazak-Kırgız ve Sibirya’daki Yakut (Saha) Türkleri’nde kullanılan, koruyucu soylu kişi ve boy beyi anlamına gelen “Manap” ve “Manag”dan geldiği sanılmaktadır.Eski Türkçe’de “v” sesinin olmamasından dolayı, “Manap” sözcüğündeki “p” ve “Manag” sözcüğündeki “g” sesinin yumuşayarak “Manav” sözcüğünün ortaya çıktığı düşünülmektedir. (Örneğin; berim=verim, takuk=tavuk, kagun=kavun vb gibi.) “Manap”ın; Çağatay Türkçesi’nde “asilzâde, asâlet, beyzadelik”, Kırgız Türkçesi’nde “feodal kabilelik üst tabakasının mümessili” veya “Kırgız Lideri”, Kazak Türkçesi’nde “ağa, bey” ile “Manag”ın; Yakut (Saha) Türkçesi’nde “koruyucu, güdücü, bakıcı” anlamlarını taşıması ve de Türkistan’ın kuzey bozkırlarında yaşayan Kırgız ve Kazakların boy ve oymak başlarına “Manap” demeleri ile 1860’larda Kırgızlar’dan Bugu (Geyik) kabilesi ve Sari Bağış boylarının başlarında Manapların yer alması olguları da, “Manavlar=Yerli Türk/Türkmen” görüşünü desteklemektedir.Kırgızistan'daki Manas destanında yer alan ve soylu beylere verilen Manap ifadesi de bunlara ilave edilebilir.
İş Kolundan Türediği Görüşü:Diğer bir yanda, "manav" sözcüğü, Türkçe'de çiftçilikle uğraşan ve geçimini ürettikleri ürünleri satarak geçinen anlamına da gelmektedir. Anadolu'ya ilk göçen Türkmenler, yerleşik hayata geçip tarım faaliyetlerine başlamış olmalarından bu sözcük kullanılmış olabilir. Bu görüşü destekleyen bir durumda, Osmanlı kayıtlarında saraya ve İstanbul'a sebze-meyve temin eden köylere "manav köyleri" tabiri kullanılmasıdır. Zira hayvancılığın yapıldığı köylere "kasap köyleri", arıcılığın yapıldığı köylere "kovan köyleri", ormancılığın yapıldığı köylere "tahtacı köyleri" şeklinde tabirlerin kullanıldığı görülmektedir. Bu görüşe göre manav sözcüğünden, tarımla uğraşan Türkmen köylerine takılan bir lakap kastedilmektedir. Daha sonra bu köyler, 18.yy'la birlikte muhacirlerden, hala konar-göçerliğe devam eden Türkmenlerden ve Anadolu'ya gelen diğer unsurlardan kendilerini ayırt etmek için manav lakabını ön plana çıkarmaya başladılar. Zira günümüzde Anadolu'da kendilerini Kasap, Kovan veya Tahtacı olduğunu söyleyen topluluklar da vardır.
 Bizans kayıtlarında, Manav tabiri; 1291 tarihindeki kayıtlarda geçmektedir. Yıldırım Bayezid döneminde İstanbul’un alınması amacıyla yapılan kuşatma kaldırılırken, yapılan anlaşma gereği Sirkeci’de bir Türk mahallesi kurulması şartına uygun olarak Göynük ve Taraklıdan 760 hane Manav İstanbul’a yerleştirilmiştir. Yani İstanbul’a yerleştirilen ilk yerleşmiş Türklerin, bu yöreden giden “Manavlar” olduğu kaynaklarca da doğrulanmaktadır.
Türkmen Kökenlere Dayandıkları Görüşü Anadolu'ya göç ederek gelen Türklerden bazıları yerleşik hayata geçerek tarım faaliyetlerinde bulunmaya başlamışlardır. Buna bağlı olarak manavlık, “Batı Anadolu’ya dışarıdan gelen (göçmen/muhacir) ve göçebelikten yerleşmiş (Yörük) nüfus dışında eskiden yerleşmiş köylere / köylülere verilen ad veya “Yerli Halk”, “Yerleşik Türk / Türkmen Topluluğu” ya da “Yerli olan, muhacir olmayan” ve yahut “hareketli nüfusa karşın yerini değiştirmeyen, devamlı olarak orada oturan “Türkçe dışında dil bilmeyen” topluluk üyeleri olarak tanımlanmaktadır. Bu yaklaşıma göre Manavlar, Anadolu Selçuklunun bakiyesi olan Türkmen halk ile Osmanlı döneminin 17. yüzyıl öncesi yerleşen Türkmen halkıdır.Balkanlara Karadeniz'in kuzeyinden gelen ve Hıristiyanlığı kabul eden Peçenekler ve Kumanlar gibi Türk toplulukları da dönem dönem Bizans tarafından Anadolu'ya yerleştirilmiştir ve bu toplulukların, yerleşik hayata geçen Oğuz Türkleriyle kaynaşarak bir kısım Manavları oluşturduğu da düşünülmektedir.Cevdet Türkay'ın "Osmanlı İmparatorluğu'nda Oymak, Aşiret ve Cemaatler" adlı eserinde belirtilene göre Manavlar "İçel sancağı, Anamur kazası (İçel sancağı), Manisa kazası (Saruhan sancağı) Düşenbe kazası (Ala iye sancağı) gibi yörelerindeki yörükan taifesidir." Diğer bir deyişle, Manavlar aslında göçebe Türkmenler olup Anadolu'nun çeşitli yerlerine dağılmış bulunmaktadırlar.
Dayanakları : Bazı araştırmacılara  göre Manavların, Türk soylu olduğunu gösteren en önemli delil, Mongolid karakteristikleridir; Manavlarda gözlerdeki çekiklik ve yuvarlak yüz hatları hemen fark edilebilir.Araştırmacılara göre başka bir delil ise, manavların eski sosyal yaşamda büyük önem tutan ipek böcekçiliğidir. Özellikle Marmara Bölgesi'ndeki manav köyleri Orta Asya'dan gelen alışkanlıklarıyla ipek böceği üreticiliği yapmaktadır. Örneğin; Osmanlı döneminde Bursa'daki ipek kumaşların üretiminde bu ipek böceği üretimini yapan manav köylerinin payı büyüktü. Son yıllara kadar manav köylerinin en büyük geçim kaynağı ipek böcek yetiştiriciliğiydi ve hala bunu sürdüren köyler mevcuttur.Manavlar, Türkçe'den başka bir dil anlamazlar. Türkçe'den başka sözcükler-ünlemler kullanmazlar. İkinci dilleri ya da mahalli dilleri yoktur.Geçmişte, yerleşik hayata geçen veya Yerleşik düzene adapte olan Türk toplulukları, Konar-Göçerliğe devam eden Yörük-Türkmen toplulukları ile sorunlar yaşamışlardır. Hatta, Manavlar, konar-göçerliğe devam eden Yörük-Türkmen grupları tarafından yerleşik hayata geçtikleri için küçümsenmişler ve her zaman alaya alınmışlardır. Çoğu zaman Konar-Göçer Yörük ve Türkmenler, göç yolunda karşılarına çıkan yerleşik (manav) Yörük ve Türkmen köyleriyle ters düşmüşlerdir. Bazı zamanlar, Konar-Göçer gruplar manav köylerini talan etmişler ve yerleşik köyler üzerinde baskı kurmuşlardır.Son derece uysal, mülâyim ve başkası tarafından söylenenlere fazla karşı çıkmayarak yani tartışmayarak geleneksel yaşamlarını sürdüren Manavlar kendi ifadeleri ile; “yedi kez düşünmeden adım atmayan”(yavaş davranan) bir yapıya sahiptirler. Bu uyumlu ve uysal yapıları, başkalarına “sen bilirsin” ya da “siz bilirsiniz” ifadesinin sık kullanılmasında da kendini göstermektedir.Osmanlı döneminde Manavlar, uzun yıllar Rum köyleri ile komşuluk yapmışlar ve uyumlu kişilikleriyle onlarla iyi geçinmeyi başarabilmişlerdir. Ancak kız alıp verme konusunda son derece tutucu davranıp Rumlarla kaynaşmamış ve kendi geleneklerini koruyabilmişlerdir.Birinci Dünya savaşı sonucunda Osmanlı'nın gittikçe toprak kaybetmesiyle, eski Osmanlı topraklarından Boşnak, Arnavut, Çerkez , Laz, Gürcü gibi anadili Türkçe olmayan göçmenler ile Muhacir diye adlandırılan ve Balkanlar'dan gelen Türk kökenli gruplar Anadolu'ya göçmüşlerdir. Bu dönemde yerli köyler kendilerini göçmenlerden ayırmak anlamında Manav olduklarını belirtmeye başlamışlardır.Manavlar dışa açılmayı pek tercih etmediklerinden uzun yıllar bu müslüman göçmenlerle dahi evlilik yapmamışlardır. Manavlar geleneklerine bağlı olduklarından daha çok köy yaşamını tercih etmişlerdir. Şehirlerde da yaşayanları azımsanmayacak kadar çoktur.
Yaşayış Tarzlarındaki Benzerlikler :Manavlar'ın gelenek-görenek itibariyle ve yaşam biçimi itibariyle incelendiğinde, kültür bakımından yörükler ile çok büyük bir farklılık olmadığı görülmektedir. Farklılaşma noktası, yerleşikliğin getirdiği özelliklerde görülür.Manav köyleri genelde düzlük ve ova yerleşmeleridir. Manav köyleri plansız ve gelişigüzel oluşmuş köylerdir. Evler derme çatmadır. Belirli bir plan yoktur. Köylerdeki ve evlerdeki plansızlık göçebe hayatın en büyük izleridir. Köyler genelde, her gelenin plansızca yerleştiği bir öbek şeklindedir.Muhacır köyleri ile karşılaştırıldığında, oldukça bakımsızdır. Çevredeki düzenli, bakımlı Muhacır Türk köylerinden hemen ayırt edilebilir.Manav köylerinin beslenme alışkanlıkları ile Yörükler’in beslenme alışkanlıklarında çok büyük farklılık yoktur.Güney Marmara'daki manav köyleri ile Antalya, Bergama ve Mersin civarındaki manav köylerinde gerekse Kastamonu manav köylerinde; "bengi", "mengi" veya "bengü" adı verilen "Şaman" izlerinin bulunduğu ritüelleşmiş oyunlara rastlanmaktadır. Bu veri, Anadolu'daki manavlar'ın ortak özelliklere sahip olduğu ve Orta Asya kültürüne sahip olduğunu göstermektedir.Manav köylerindeki "Eşikte yani kapıda oturulmaz", "eşiğe basılmaz", "yanan ateş söndürülmez" biçimindeki manav inanışlar, Şaman dönemini izlerini yansıtmaktadır.Manav köylerinde şehirlerde kullanılmayan "8. ve 9. yüzyıl Türkçesi"ne ait sözcüklere de rastlanır: "künge", "kiğiz","katun", "yavuz", "yavuklu", "eybek", "yaşmak", "pörtlek", "zorbek", "aka", "ani" gibi...Özellikle Eskişehir,Bilecik, Konya ve Sakarya ile bazı Balıkesir manav köylerinde oyunlar yörüklerde olduğu gibi "kaşık"la oynanmaktadır.Tüm manav köyleri dini açıdan "Sünni-Hanefi"dir.
Manavların Kökeni Hakkında Farklı Görüşler
1. Görüş = Manavların Türkleşmiş ve Müslümanlaşmış Rum ve Anadolu halkı olduğu :Bu görüşlerin başında Manavların, Selçuklu döneminde Anadolu'da müslümanlığı kabul eden yerli Rum ve Anadolu halkı olduğu görüşü gelmektedir. Buna göre, Fırat nehrinin batısındaki halklar, Türkmen ve İslam istilası karşısında İslamiyeti kabul edip Türkleşmişlerdir. Türklerin yönetimi öncesi dönem olan Roma döneminde ise Anadolu'da İyon kültürü baskın kültür olmuş, Anadolu'nun tüm halklarını İyon=Rum medeniyeti altında birleşmişti. 10. yy'dan sonra Anadolu'da İslam ve Türk kültürü baskın kültür olmuş ve Anadolu'nun tüm halkları Türk-İslam medeniyeti altında birleşmiştir. Bu görüşe göre manavlar "Anadolu Türkü" olarak tanımlanabilir.Bu görüşü ileri sürenler, Türkçedeki "manav" sözcüğü ile Rumcadaki "manavis" sözcüğünün aynı kökenden geldiğini ve Rumların bazen kendilerinin manav olarak da nitelendirdiğini de belirtmektedir.Bu görüşe karşıt eleştiriler, manavların Müslümanlaşan Rumlar olmadığını gösteren tutarsızlıkların bulunmasına yönelik getirilir: Bu görüşün temel tutarsızlığı, Anadolu'nun yerli ve medeni halkının nasıl olur da kendi dilini kaybedip asimile olabileceği sorusunun yanıtlanamamasıdır. Anadolu kültürüne göre daha düşük seviyede ve göçebe kültüre dayanan Türk kültürü, yerli kültürü nasıl ekarte edeceği sorusunun karşılığının olmamasıdır. 2. "Köklü bir geçmişi ve dili olan Rumlar, kendi dillerinden tamamen nasıl uzaklaşıp göçebe dilini kullanmaya başladılar? Hiç olmazsa pekçok Rum sözcüğün, gramerin ve cümle yapılarının Manav köylerinde kullanılması gerekmez miydi?" sorusunun cevaplanamaması. 3. "Rumların Güçlü Ortodoks yapıları ve İstanbul Patrikhanesi, Türklerin asimilasyonuna ve istilasına karşılık veremedi mi? Manavların inançlarında Ortodoks-Hristiyan izlerine niye rastlanılmamaktadır?" sorularının cevaplanamaması. Onlara göre, Manavların, müslümanlaşmış Rum olduğu görüşü özellikle Kurtuluş Savaşı yıllarında İngilizler ve Yunanlar tarafından çıkarılmış ve Anadolu'da benimsetilmeye çalışılmıştır. Buna göre İngilizler, Batı Anadolu'da daha geniş bir parçayı Yunan kontrolüne verebilecekti. Siyasi amaçlar uğruna türetilmiş bu görüşün hatalı olduğu, Manavlar üzerinde Kurtuluş Savaşı'ndan sonra yapılan araştırmalarla ve folklorik-antropolojik alan çalışmalarıyla ortaya konulmuştur. Manavlarda özellikle Şamanizm'in yansımaları ve Dil-Fonetik özellikleri, Rum ya da Anadolu halkı olduğu görüşünün karşısına çıkmaktadır.
2. Görüş = Bir kısım Manav halkının Peçenek-Kuman kökenli olduğu :Rum medeniyetinin içinde Balkanlar'dan gelip Bizans kralı tarafından Anadolu'ya yerleştirilen ve doğudan gelen akınlardan korunmak amacıyla yerleştirilen sayısı azımsanmayacak kadar Türki Peçenek-Kıpçak-Kuman-Uz topluluğu da vardı. Bizans kayıtlarına göre, Müslüman-Türkler Anadolu'ya gelmeden önce binlerce Türkçe konuşan insan da yaşamaktaydı. Buna göre bir kısım Manavlar, bu Türklerin devamıdır.
3. Görüş = Manavların Rumdan Ziyade Anadolunun Türkleşmiş yerli halkı olduğu :İlginç bir görüş ise, Manavlar'ın Kürtler'le benzer genetik yapı taşıdığına yöneliktir. Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Biyoloji Bölümü Başkanı Prof. Dr. Ali Sazcı'nın yaptığı etnik grupların genetik yapıları araştırmasında, Kürtler ile Manavlar’ın genetik yapılarının birbirlerine yakın olduğu sonucuna ulaşılmıştır ve bu sonuç Toronto’da düzenlenen Amerikan İnsan Genetiği Birliği’nin yıllık toplantısına bir bildiri halinde sunulmuştur
FOLKLÖR : Köye has topal oyunu vardır ,köyün kendine has folklor ekibi yoktur,Karadeniz folkloru hakimdir,Davul,Zurna,Saz,karşılıklı zille oynanan oyunda çalınan zil dir.Ayrıca köçek oyunu,gemici çardak oyunu vardır Halay, Sallama Karşılıklı Zille oynama Köçek,Davullu gemici çardak oyunudur,. Bar,Halay,Horon,Sallama,Karşılıklı zille oynama,Hura,ve karşılama,Köçek oyunları da oynanır.Şuanda kendi folklor kültürü kaybolmuştur.Karadeniz folkloru kültürü hakimdir.Eski ananeleri yozlaşmıştır.
DAVUL  : Davul savaş sırası,sonrası,askere giderken,törenlerde,ramazanlarda,güreş yapılırken çalınır.Davulun eski adı Tavuldur,Çağatay Türkleri tarafından yapılmıştır,bir haber aracıdır
ZURNA: Davul ve zembeleklerle çalınır ağaç maden, boynuzdan yapılır ,7 üstte 5 altta deliği vardır,Avrupa’ya Türkler tarafından götürülmüştür,Oğuz Türkleri Anadolu’ya getirmiştir,kemençe ve davula eşlik eder,4000 yıldan beri devam eden bir enstrümandır.Davul,Kaval,Zurna,göçer enstrümandır,köyde son zamanlarda bunların yerini taverna müziği almıştır org ile çalınan müzik aletidir eski neşe eski düğünler artık tarihe gömülmüştür,evlerde yapılan düğünler artık düğün salonlarına taşmıştır
KAVAL: Orta asyadan gelmiştir Balasau Türkleri icat etmiştir,Çağatay Turan Türkleri haval derdi Karadeniz’e bunlar getirmiştir ,bir göçebe çalgısıdır Of,Tokat,kavalı meşhurdur.
 
 
AKÇAKOCA YEMEKLERİ
 
 
Akçakoca bölgesinde köyden köye çeşitli mahalli yemekler bulunmaktadır. Bunların bir kısmı diğer illerde de ve özellikle Karadeniz kıyılarındaki yerleşme bölgelerinin yemeklerine benzeyebilir. Tespit edebildiğimiz yemekler ve yapılışları şöyledir:
Kalçak Mancarı
Mancar, çayırlarda yetişen alçak saçaklı yaprakları olan bir bitkidir. Genellikle çimenlerde bulunur. Bıçaklı çıkarılır. Yıkayıp ayıklandıktan sonra bulgur ya da pirinçle pişirilir. Vitamini boldur. Fakir sofralarının en önde gelen yemeklerindendir.
Kızılca Mancarı
Yaprakları cam güzeline benzer, fakat yeşildir. Kendiliğinden biter. Genç ve körpe yaprakları toplanır. Bulgur ve pirinçle pişirilir. Sarımsaklı yoğurt katılırsa mancar gibi yemek olur.
Isırgan Mancarı
Cibirten otu diye de tanınır. Üzerinde ince ince dikenleri vardır. Eğer eldivensiz yanaşılırsa eli dağlar acıtır.Genç sürgünleri elle toplanır. Çentilip sıcak suda haşlanır. Pirinçle yemeği yapıldığı gibi sarımsaklısı da yapılır. Bağırsak hastalığına iyi geldiği söylenir. Ayrıca haşlandıktan sonra mısır unu ile çorbası yapılır. Hele içine kaymaklı süt koyarsanız çok lezzetli olur. (Yemede yanında yat)
 
Lahana Mancarı
Üç türlü lahana vardır. Birincisi Laz lahanasıdır. Çok küçük yapraklıdır. İkincisi Türk lahanasıdır. Geniş yapraklı ve kapuska yapılan türdür. Üçüncüsü ise kapuska dürme adını alır. Lahanaların dolması, turşusu yapıldığı gibi halana olarak ta pişirilir. Lahana yaprakları çok çeşitli yerlerde kullanılır. Örneğin: Külde balık pişirmede kullanışı yaygındır. Yanan odun ateşi açılır. Tabana lahana yaprakları serilir. Sonra üzerine gerek tuzlu ve gerekse taze balıklar serilir. Üzerine lahana yaprakları örtülür. Üzerine kızgın korlar serilir. Balıkların tüm yağları küllere gider. Açıldığında balıklar pişmiştir. Çok lezzetli olur.
 
Tekne Mancarı
Lahana ince ince kıyılır ve kaynatılır. Acı suyu süzülür. Sonra az pişmiş fasulyelerle bir kazanda kaynatılır. Maydanoz, nane konarak bir küçük tekne içine yerleştirilir. Herkes etrafına oturarak yer.
Un Mancarı
Aynen tekne mancarı gibi yapılır ama içine koku versin diye iç yağı konur. Unu ve fasulyesi vardır.
Çırakta Baba Kaygana
Buğday unu elenir içine bir veya iki yumurta kırılır ve tuzla iyice çırpılır. Tavaya bol yağ konup iyice ısıtılır. Kaşık kaşık üstüne hamur konur. 10-15 cm çapında kayganalar oluşur. Bu şekilde yenildiği gibi şerbet yapılır ve sıcak iken konur. Genellikle kaymak kavrularak elde edilen yağ konur.
Keşli Kaygana
Keş denilen yoğurt kurusu rendelenerek bir tabağa konur. Üstüne maydanoz, bir tek küçük domates, hatta bir biber kıyılarak konur, baharı ilave edildikten sonra üstüne üç veya dört yumurta kırılarak iyice çırpılır. Kızgın yağ içine kaşık kaşık konarak pişirilir. Üstüne az limon sıkılarak yenir.
Sebzeli Kaygana
Kaşar veya beyaz peynir rendelenir veya ezilir. Domates biber kıyılır, baharat ve acısı konur. Üç yumurta kırılır, inçine az tuz konup bir kaşıkta buğday unu ilave edilip iyice çırpılır. Malzemeye yumurta konulur. Yağ kaynamaya başlayınca tavaya yumurta serilir. Üstüne tam yarısına sebzeli karışım konur, kalan yarısı üstüne kapatılır. Sonra ters çevrilip üzerine kapak kapatılır. Buharla pişer. Tabağa alınıp üstüne limon sıkılır. Çatalla içine geçmesi sağlanır.
Kuskus Makarnası
Elenmiş bulgur, elenmiş buğday unu, süt ve akşam dinlendirilmiş kül suyu kuskus yapmak için gerekli. Bulgur tekneye atılır ve üzerine un serpilir. Bunun üzerine de sütlü yumurtalı kül suyu katılır ve ovalamaya başlanır. Karışımlar ovalandıkça bulgurun üzerine sarılır. Sargılar un ve karışımlarla yavaş yavaş büyütülür. Misket taneleri kadar olduktan sonra sergiye atılıp kurutulur. Kuskus, makarna veya pirinç pilavı gibi pişirilir.
Kaşık Makarnası
Hamur oklava ile mantı gibi açılır. Kareler halinde kesilir. Karenin bir ucundan süpürge sapı, kaşık gibi şeylerle gevşek olarak sarılır. Uçlarından yapıştırılır. Suda pişirilir. Hepsi su yüzüne çıkınca kevgirle alınıp bir tepsiye koymadan altına keş, fındık, ceviz karışımı çekilmiş olarak konur. Ayrıca tartı veya tereyağı kızdırılıp üzerine dökülür.
Fındık Makarnası
Buğday unundan yapılan hamur oklava şeklinde yuvarlanıp silindirle elde edilir. Bunlar bıçakla fındık büyüklüğünde kesilir. Kaynayan suya atılır. Suyun yüzüne çıkan makarnalar bir müddet kaynatılır. Kevgirle alınıp keşli, peynirli bir tepsiye yerleştirilir. Üstüne tekrar malzeme dökülür. Üstüne tartı veya tereyağı gezdirilir.
Fındık Çorbası Kavrulmuş fındık iyice ezilir.Fındık ezmesi, un ve yağ tavada iyice kavrulur. Sonra içine sıcak su ilave edilir. İçine karabiber, tuz katılı ve iyice ısıtılır. Köpükler oluşunca çorba hazırdır.
Tembel Karı Makarnası
Buğday unu elenip yoğrulur Elde edilen hamur kaşık kaşık kaynayan suya atılır. Hamurlar su yüzünde olduğu zaman bir süre kaynatılır. Tepsiye alınır. Üstüne keş, fındık veya ceviz konur. Yağ ile de muamele gördükten sonra yenir.
Mamalika
Mısır unu elendikten sonra lapa haline gelinceye kadar su ile karıştırılır ve pişirilir. Sonra bu karışımdan kaşık kaşık alınıp bir tepside soğutulur. Aralarına ceviz, keş, peynir konulduğu gibi şekerli süt veya tartı ile zenginleştirilebilir.
Mamursa
 
Mısır unu elenip su içinde karıştırılarak lapa haline getirilir. Bu tepsiye boşaltılır. Üzerine kişilerin çokluğuna göre yuvalar açılır (Bardak vb ile ) yumurtalar tereyağ da pişirilip her açılan yuvaya birer tane konulur. Etrafına peynirler bastırılır. Herkes önüne gelen yerdeki hamuru peynir ve yumurtalarla yer.
Kaşmakam Ekmeği
Hiç elenmemiş buğday unu yoğrulur. Bir “saç” ateşte kızdırılır. Bu ateşe dayanaklı taş bir saçtır. Hamur taşa yapıştırılır. Üzerine delikler açılır. (Parmakla) sonra taş ateşe doğru çevrilir. Yanan ateşte hem arkası hem önü nar gibi kızarır. Tuzu da biraz fazla olan bu ekmeği en çok değirmenciler yapar.
Köy Ekmeği
Çoğunlukla mısır ve buğday unu karışımıdır. Yumuşak olup çok yiyimlidir.
 
Dizleme Ekmeği
Buğday, çavdar ve mısır unuyla yapılan bir ekmek çeşididir. Hamur mayalanır ve beklenir. Hamur kabarır. Ocağa taştan bir kap konur. Hazırlanan cıvık hamur saç yağlandıktan sonra belli bir ölçüde üzerine konup yayılır. Sonra kürekle çevrilir. Üzerine kaz yağı ve tuz ilave edilir. Yiyimi çok güzeldir. Her yemeden önce ızgarada ısıtılır
Bazlama
Çok kısıtlı zamanda yapılan ekmek çeşididir. Hamur alelacele yoğrulur. Mayalanmaz. Hazırlanan taş saç yağlanır. Ekmek üzerine pişirilir. Çevrilip, keş peyniri, domates gibi yiyeceklerle sıcak yenirse çok lezzetlidir.
Kırtıl
Un, pekmez, bal veya şekerkamışı balı ile yoğrulur. Fırına verilir. Yapılan ekmek zamanın pastası gibi yenir.
Mancarlı pide

Fırında ekmek yaparken bu da mutlak yapılır. Kıymalı, ıspanaklı, pırasalı, cırcamıklı (bir tür ot) yapılır. Yeni yapıldığında çok lezzetlidir.
Mantar Yemeği
 
Akçakoca’da çok çeşitli mantar yetişir. Mantardan zehirlenen yoktur. Tespit ettiğimiz mantar çeşitleri şunlardır:
 
- Akkula          : Kayın ağaçlarının çürümüşlerinde
- Karakulak     : Karaağaç ve cevizlerde,
- Et kulağı       : Kestane ağaçlarında,
- Malgadin      : Sonbaharda kıraç yerlerde,
- Cincile          : İlkbaharda aynı yerlerde,
- Dırbatan       : Kestane altlarında,
- Gövenek       : Aynı yerlerde biter ama mantarların şahıdır.
- Sütliyen        : Hiç pişirmeden yenir
- Gelincik        : Mısırlıklarda biter. Beyaz kırmızı görünümündedir
- Fındık mantarı: Fındıklıklarda,
- Kedi tırmığı  : Karnabahara benzer
- Obalan          : Eğreltiliklerde bulunur.
Mantarlar, soğan, maydanoz ve tereyağlı pişirilir. İnsanların protein ihtiyacını karşılar.
Kaldırık
Akçakoca’nın kaldırarak adı verilen bir bitkisi bulunur. Bu bitki ilkbaharda kar kalkar kalkmaz başını tıpkı eğrelti otu gibi kıvırarak toprağın yüzüne çıkar. Güzelce yıkanıp ince ince doğrarlar. Kaynatarak pişirilir. Kaynama sırasından son kumlarda tencerenin dibine iner. Kevgirle alınıp, süzgece konup bekletilir. Sonra bir kısmı sıkılarak topak haline getirilir. Bunlar omlet yapımında kullanılır. Kalan kısmını yağda kavurarak yenir. İçine sarımsak, kırmızı biber, ceviz, fındık, sirke, koyarak turşu salatası olarak yenir.
 
BALIK YEMEKLERİ

 
Balıkların çok çeşitli pişiriliş şekilleri vardır. Bunları genellikle herkes bilir. Izgara, tava, lahana vb salatalar, çiroz, fırında balık vb.
 
Kiremitte Palamut
Akçakoca’da en çok beğenilen bir balık yemeğidir. Balık ya sırtından ya da karnından yarılarak temizlenir. Eğer sebzeli olması isteniyorsa sırtından, az olsun isteniyorsa kanından yarılıp temizlenir.
 
Malzeme:
4 uzun biber,  bir domates, orta boy bir soğan, bir bağ maydanoz , karabiber, tuz.
İş: Bu malzemeler kıyılıp karıştırılır. Kiremidin üstüne bir yağlı kağıt ikiye katlanarak konur. Balık üstüne yatırılıp karnı veya sırtı açılmış yerden içine tüm malzeme yerleştirilir. Aralarında bir limon yıkanıp kesilir ve küçük parçalar halinde muhtelif yerlere yerleştirilir. Bazıları da sıkılır. Fırına verilir. Üstündeki birinci kat kağıt siyahlanıncaya kadar pişirilir. Ortaya konur. Herkes tabağına servisini kendi yapar.
 
Hamsi Pilavı
Hamsiler temizlendikten sonra yarılarak kılçıkları alınır. Pilav pirinci ayıklanır. Yıkanır. Tereyağı, soğan, domates, maydanoz kırmızı ve kara biber az kızartıldıktan sonra azcık suda pişirilir.Bir plake tası ocakta iyice ısıtılır. Güzelce silinir. Üstüne pirinç ve karışımı, sonra bir sıra hamsi sonra pirinç, tekrar hamsi kona kona doldurulur. Üstüne kızgın korlar konur. 20-30 dakika sonra alınıp servis yapılır.
 
Buğulama (Hamsi, Palamut, Mezgit)
 
Balıklar temizlenir, soğan, domates, biber karabiber, isteğe bağlı alınır. Bir makarna süzgeci alınır. Onun altına, tam delikleri uyan bir tencere alınır. Üstede bir kapak ayarlanır. Tencerenin içine 3 cm kadar su konur. Eğer aralık varsa buğday unundan çiriş yapılarak oralar tıkanır. Kapak hoplamasın diye üstüne ya bir tas ya da su dolu güğüm konur. Yarım saat pişirilir. Balığın bütün yağları suya akar. Servis yapılır.
Sirkeli Hamsi
 
Malzeme:Bir kilo hamsi, büyükbaş soğan, bir bağ maydanoz, büyük domates, küçük bir havuç, yarım bardak zeytinyağı, yarım bardak sirke,Hamsi temizlenir. Havuç rendelenir. Diğer malzeme doğranır. Bir harç yapılır. Karabiber, kırmızı biber katılır. Bir tencerenin içine harçtan bir kısım konur. Sonra harcın bir kısmı sonra hamsinin diğer yarısı konur. Üstünde kalan harç ilave edilir. Zeytinyağı ve sirke ilave edilir. (Sirke yerine şarap konabilir) tencerenin ağzı sıkıca kapanır. Kanamağa başladıktan 15 dakika sonra indirilir. Sıcak sıcak yenir.
 
Yumurtalı Sebzeli Kaygana
 
Malzeme:
 
4 adet taze yumurta, 1 baş sarımsak, bir tutam nane, yarım bağ maydanoz, sivribiber, bir kaşık un-tuz-kara ve kırmızı biber.Malzeme ince ince doğranır. Yumurta ile iyice çırpılır. Yağ tavada kızdırılır. Tereyağ tercih edilir. Büyükçe bir kaşıkla tavaya sıralanır. Bir tarafı kızarınca çevrilir. Kızaranlar tabağa alınır. Servis yapılır. Bu kayganalar: kıymalı, peynirli, patatesli, tarhanalı, havuçlu olabilir. (Keşli, peynirli kaygana tuz konmaz)
Kırlangıç veya Mezgit Çorbası
 
Kırlangıç ve Mezgit güzelce ayıklanır. Bir tencerede su ile haşlanır. Dağılmadan kevgirle tepsiye alınır. Ayıklanarak kılçıklarından arındırılır. İnce parçalara ayrılır. Tencereye su konur. İçine balıklar atılır. Kaynamaya başlayınca iki yumurta, iki kaşık un, maydanoz, karabiber ve kırmızı biberle iyice çırpılır. Yeterince tuz ilave edilir. Kaynayan balıklı suya bir taraftan karıştırılarak yavaş yavaş katılır. Devamlı karıştırılarak kaynatılır. Çorba kaynamaya başlayınca çok koya olursa az, sıcak su ilave edilerek istenilen kıvama getirilir. Sıcak sıcak servis yapılır. Sarımsaklı sirke veya limon ilave edilir.
Hamsili Börek
 
Taze hamse ayıklanır. Ortadan baş parmakla bastırılarak kılçıklarından arındırılır. Hafif tuzlu suya atıp bekletilir. Harç olarak çok ince kıyılmış soğan, maydanoz, rendelenmiş domates, maydanoz, karabiber ve yeteri kadar tuz konularak hamsilerle birlikte çiğköfte gibi yoğrulur. Buğday unundan yapılan hamura yoğurt atılarak yufkalar açılır. Kareler şeklinde kesilir. Hazırlanan harcın içine bir yumurta kırılarak harç tekrar karıştırılır. Kareler köşegenlerinin biraz içine gelmek üzere harç diğerinin üstüne katlanır. Parmaklarla uç kısımları yapıştırılır. Muska şekli elde edilir.
Ocağa altı yuvarlak bir tencere konur. Yağ kızdıktan sonra içine 5-6 tane muska şeklinde börekler atılır. Nar gibi kızarıp kabarınca kevgirle tabağa alınır. Böylece kızartma devam eder. Sıcak veya soğuk yenir.
Sigara Böreği
 
Aynı malzeme hazır yufkalardan kesilmiş hamurların içine de konur. Sıcak yenir.
Hamsi Salatası
Kılçığı alınmış hamsiler, bir müddet suda haşlanır. Soğan, sivri biber (acı olabilir) domates, maydanoz, kırmızı biber, istenirse piyazlık fasulye, haşlanmış patates ve hamsilerle karıştırılıp kayık tabağın orta kısmına konur. Yanları da domates, biber ve maydanozla süslenir. Üzerine liman, zeytinyağı konarak servis yapılır.
İsli Balık
Melen çayında tutulan büyük kara balıklar parçalara ayrılır. Çuvaldızla ip geçirilir yarım kiloluk parçalar tuzlu suya bırakılıp bir akşam bekletilir. Ertesi sabah kalbur veya süzgeçte suları akıtılır. Sonra ocağın ortasından bir demire bağlanır. Zincire bunlar bağlanır. Ot, fındık kabuğu veya çok duman veren saman ateşi ile ilk tütsü yapılır.Daha sonra yakılan ateşler sayesinde işlendirilir. Sonra ihtiyaca göre bu parçalar alınır. Önce soğuk sonra sıcak su ile isinden ayrılır. İnce dilimler halinde kesilerek tabağa dizilir. Dörde bölünmüş beyaz soğan, domates, sivribiber konur. Zeytinyağı dökülür, limon sıkılır. Salat gibi yenir. Ayrıca isli balık fasulye, nohut gibi yemeklere doğranıp pişirilir.
 
 
LAZ YEMEKLERİ
 
Çirbuli  ( Çılbır) Pilai (Pilav) Makarina( makarna)  Luku (Kara lahana) Ağani Lobiya (Taze Fasülye) Kumhi Lobiya( Kuru fasülye) Kotumeşi dolma(Tavuk dolması) Princoni( Pirinç kavurması) Papa( Mamalika) Patlicani Tağaneği ( Patlıcan kızartması) Dudeyi ( Mancar yemeyi) Luncağheyi( Kara lahana dövmesi) Termoni (Aşure) Kapçğa getağaneyi ( Tavalı hamsi) Kapçğa geçveyi (Pilekide hamsi) Kapçon  mçkudi ( Hamsili ekmek) Makvali getağaneyi ( Yumurta kızartması)
 
YİYECEK-İÇEÇEK
Akçakoca bölgesinde köyden köye çeşitli mahalli yemekler bulunmaktadır. Bunların bir kısmı diğer illerde de ve özellikle Karadeniz kıyılarındaki yerleşme bölgelerinin yemeklerine benzeyebilir. Tespit edebildiğimiz yemekler ve yapılışları şöyledir:Kalçak Mancarı, Kızılca Mancarı, Isırgan Mancarı, Lahana Mancarı,Tekne Mancarı, Un Mancarı, Çırakta Baba Kaygana, Keşli Kaygana Sebzeli Kaygana, Kuskus Makarnası, Kaşık Makarnası, Fındık Makarnası, Tembel Karı Makarnası, Mamalika, Mamursa, Kaşmakam Ekmeği, Köy Ekmeği, Dizleme Ekmeği, Bazlama, Kırtıl Mancarlı pide, Mantar Yemeği, Kaldırak
 
BALIK YEMEKLERİ
Balıkların çok çeşitli pişiriliş şekilleri vardır. Bunları genellikle herkes bilir. Izgara, tava, lahana vb salatalar, çiroz, fırında balık vb.
Kiremitte Palamut, Hamsi Pilavı, Buğulama, (Hamsi, Palamut, Mezgit)  Sirkeli Hamsi, Yumurtalı Sebzeli Kaygana, Kırlangıç veya Mezgit Çorbası, Hamsili Börek, Sigara Böreği, Hamsi Salatası, İsli Balık
TATLILAR
  • Melengüçceği
 Akçakoca’nın Melengüçceği aslında tatlı olarak da tuzlu olarak da tüketilebilen ve adını da Melen deresinden alan bir yiyecek. Genellikle bölgenin tanıtıldığı gazete yazılarında tatlı olarak adlandırılsa da üzerine şurup dökülmediği durumlarda tuzlu olarak da yenilebiliyor. Akçakoca’da değişik şekilde hazırlanan birkaç tür Melengüçceği tatlısı olmasına rağmen evlerden yenildiği zaman Akçakoca’nın dağ çileği reçeli ile ikram ediliyor. Akçakoca’da bu tatlının kaymakla fıstıkla ikram edilmesi değişik bir tat kazandırsa bile yörede bolca bulunan dağ çileğinden yapılan reçel ile servis edilmesinin yöresel damak kültürünü daha iyi yansıtacağı inancındayız.
  • Laz Böreği                                                                                                                                Malzeme; Baklava hamurunun aynısı olacak,38 yumak olacak..Muhallebisi; 14 kaşık şeker1 paket vanilya, 3 yemek kaşığı un, 1 lt süt, 3 yumurta.  Yumurta hariç tüm malzeme karıştırılıp muhallebi gibi pişirilir. İyice soğuduktan sonra 3 yumurta ile çırpılıp bir tarafta bekletilir.
    Yapılışı; Her yumak açılıp tepsiye dizilip her katı yağlanır.19.cu  yumak serildikten sonra muhallebi konulup kenarları üzerine katlanır ki muhallebi tepsinin kenarlarına yapışmasın. Diğer 19 adet yumak da aynı şekilde açılıp tepsiye serilir.İşlem bittikten sonra da dilimler halinde kesilip yağlanıp  ateşte 2 saat pişirilir.Soğuduktan sonrada üzerine pudra şekeri serpilir.
  • Güllaç
Ramazan sofralarının vazgeçilmez tatlısı olan güllacın yapılışı son derece basit. Malzeme;1 litre sütü 1 bardak şeker ile kaynatın. Zevkinize göre şekeri daha az yada daha çok koyabilirsiniz.Daha sonra almış olduğunuz güllacı kat kat açarak tepsiye birer birer yerleştirin. Bu esnada tepsiye yerleştirdiğiniz her bir kat güllaç üzerine daha önceden kaynatmış olduğunuz şekerli sütü kaşıkla yayarak dökün. Bu işlemi her kat için yaparken, her üç katta bir araya dövülmüş ceviz ya da fındık serpiştirin. En üstüne de ceviz ve/veya fındık serptikten sonra, güllacın sütü tamamen içine almasına kadar bekleyin. Düzce ve diğer çevre ilçelerde olduğu gibi Akçakoca da lezzetli dağ çileği ile ünlü. Reçel yapımı sırasında çevreye yayılan hoş koku gerçekten iştah açıcı. Kirazları da bir o kadar  meşhur.
 
AKÇAKOCA FESTİVALİ

Uluslar arası turizm Kültür ve Fındık Festivali her yıl Temmuz ayının 3. haftası yapılmaktadır. Festivalin düzenlendiği günlerde, 25 bin olan ilçe nüfusu, özellikle çevre il ve ilçelerden gelen günü birlik ziyaretçilerle 100 bini aşmaktadır.
Festival vesilesi ile geliştirilen çeşitli etkinlikler,folklor gösterileri, seminerler, şiir dinletileri, konferanslar, fotoğraf ve güzellik yarışmaları en kaliteli fındık yarışmaları, konserler vb. etkinliklerle kent tanıtılmaktadır.
Kaynak : Akç.Bld.Sit.
AKÇAKOCANIN EN ESKİ CAMİLERİ

Kofra cami 1700 yılında , Melenağzı camii 1370 , Balatlı camii 1338 , Çayağzı Orhangazi camii 1315 yıllarında yapılmışlardır
 
MERKEZ CAMİ
 
Edinilen bilgilere göre camiin özellikleri şunlardır: Cami, geleneksel mimari çizgilerinin dışına çıkılarak modern mimari anlayışında (oba çadırını andıran) 8 köşeli kabuk sistem ve betonarme olarak yapılmıştır. Türkiye’de ve dünyada benzeri yoktur.Eski cami yıkılıp yerine yapılmıştır. Yapımına 1989 yılında başlanmıştır.
ü Kabuk sistem ve betonarme kubbelidir. Kubbesi tamamen 32 ton olup 0,80 mm bakır levha ile kaplanmıştır. Kubbe üstten 8 adet kurşunlu vitray camla kaplanmıştır.
ü İki minareli olup, minareleri gizli şerefeli ve 8 adet boydan boya aydınlatma bantlıdır.
ü Camide 716 adet, 654 metrekare kurşunlu vitray kullanılmıştır.
ü Cami yerden ısıtmalı ve kaloriferlidir.
ü Cami içinde bir adet 9,60 metrekare havuz, müezzinlik, kürsü, minber ve 9 adet kapı oyma olarak, mihrap ise mermerdir.
ü Kubbe yüksekliği 31 metredir.
ü Minare yüksekliği 58 metre ve şerefe yüksekliği ise 35 metredir.
ü 2600 metrekarelik kapalı alanı mevcuttur.
Mimarı  Vedat Dalokay  dır,İslamabat kral faysal caminin aynısıdır
 
2. ÇUHALI ÇARŞI CAMİ
 
Osmaniye Mahallesi Tevfik İleri Caddesindedir. 1630 yılında kaza merkezinin buraya gelmesiyle büyük bir ahşap cami yapılmış, ayrıca camiin yaşaması için yakınına 5 adet dükkan yapılmış. 1021 yılında burada konaklayan askerler tarafından Bahriye yüzbaşısı Saffet Ney tarafından 6 musluklu bir şadırvan yapılmıştır. 1956 yılında kurulan cami derneği tarafından sökülerek şimdiki bina yapılmıştır.Kerpiç bir camidir. Halk tarafından 1956’ta yapılmıştır. 500 kapasitelidir. Minaresi bir şereflidir.
 
3. KONAK CAMİ
 
Yalı mahallesi İstanbul Caddesi üzerinde betonarme çatısı saç-kursun bir camidir. 1969 yılında yapılmıştır. 150 kapasitelidir. Şadırvanı, gasil hanesi vardır. Minaresi tek şerefelidir.
 
4. YUKARI MAHALLE CAMİ
 
Divan-ı Keramettin (Yukarı Mahalle) büyüyünce Korfar camii yetersiz kalmış ve yerine Hacı Tahir Efendi tarafından şimdiki camiin yerinde minareli ahşap bir cami yapılmıştır.(1790). Bitişiğinde iki katlı bir mahalle mektebi yapılmış. Bu bina daha sonraları sübyan mektebi olarak faaliyette bulunmuştur. 1918 yılında Gençler Birliği bu binada faaliyette bulunmuştur. Cami yıkılıncaya kadar mütevelliliği Hacı Tahir Sülalesi üslenmiştir.Yeni cami,Yukarı Mahalle Gören caddesinde betonarme camidir. 1971 yılında yapılmıştır. Minaresi tek şerefelidir. 1500 kapasitelidir.
 
5- KAPKİRLİ CAMİ
 
1962 yılında yapılmış, 150 kapasiteli bir camidir. Ahşap kerpiç bir camidir.
Vakıflar Genel Müdürlüğü mülkiyetindedir. Minaresi tek şerefelidir. (Kapkirli mahallesi daha sonra Orhangazi Mahallesi adını aldı.)
 
6. BİRLİK CAMİ
1970 yılında yapılmıştır. Yeni mahallededir. Betonarme binadır. 150 kapasitelidir. Minaresi bir şerefelidir.
 
7. AŞAĞI MAHALLE CAMİ
Aşağı Mahalle Cumhuriyet Caddesindedir. 1965 yılında yapılmıştır. Betonarme bir camidir. 500 cemaat kapasitelidir. Minaresi bir şerefelidir.
 
8. KORFAR  CAMİİ
Hacıyusuflar mahallesi tekke sokaktır. Tuğla yapı 1500 yılında yapılmıştır.Zamanın voyvodası Keramettin Bey, Yukarı Köyde Korfar denilen kaynağın yanında bir mescit yaptırır. Mescit, kestane ağaçlarından yapılan kalaslarla çivisiz olarak inşa<edilmiştir. İnşa<tarihi 1430 dur 1792- 1803 yıllarında önemli onarım görmüştür. Cami Cuma ve Bayram namazları kılınabilmesi için beratlıdır. Bahçe kenarında halkın yararlanması için bir dibek taşı bulunur Tarihi değeri vardır. 150 cemaat kapasitelidir. Minaresi bir şerefelidir.
 
 9- PINARYANI CAMİ
 
Hacıyusuflar mahallesi Pınar yanında ahşap bir camidir. 1935 yılında yapılmıştır. 75 cemaat kapasitedir. Minaresi tek şerefelidir.
 
10- OSMANİYE CAMİ
Osmaniye Mahallesi Resülefendi sokaktadır. 1877 Osmanlı- Rus Savaşında Doğu Karadeniz’den Akçakoca’ya göç eden Lazlar tarafından yapılmıştır.Vakıflar Genel Müdürlüğü mülkiyetinde bir yapıdadır. 1945 yılında yapılmıştır. 60 cemaat kapasitedir.
 
11- AŞAĞI AYAZLI CAMİ
Aşağı Ayazlı Mahallesi, kayabaşı sokaktadır. 1977-1978 yıllarında yapılmış, beton bir binadır. 150 cemaat kapasitelidir. Minaresi bir şerefelidir.18 dönümlük bir arsası vardır. Göçülüde eski değirmenin olduğu yerde hacı Ahmet ağa bir cami yapmıştır,ayrıca sübyan mektebi de vardı bunlar şu anda yoktur
 
12- YUKARI AYAZLI CAMİİ
Vakıflar Genel Müdürlüğü mülkiyetinde tuğla bir binadır. 1967 yılında yapılmıştır. Yakup Kalaycı yaptırmıştır. Mimarı Faik Özdemir’dir. 150 cemaat kapasitelidir. Minaresi tek şerefelidir.
 
13- SANAYİ CAMİ
Bilgi yok.
 
14- KAPKİRLİ KOÇBABA CAMİ
 
Kapkirli Mahallesindedir. Vakıflar Genel Müdürlüğü mülkiyetindedir.
Tuğla-ahşap bir yapıdır. Koçbaba tarafından yaptırılmıştır. Yapılış tarihi belli değildir. Minaresi yoktur. 50 cemaat kapasitelidir. (Cuma, bayram ve vakit namazlarında hizmete açık değildir.)
 
15- NURUOSMANİYE CAMİ
1989 yılında yaptırılmıştır. Kubbeli, betonarme bir binadır. Mimarı Mustafa Çakır’dır. 500 cemaat kapasitelidir. Osmaniye Mahallesindendir.
 
  16- UĞURLU KÖYÜ MERKEZ CAMİ
Uğurlu köyündedir. 1965 yılında yapılmıştır. Tam bir yapıdır. 400 cemaat kapasitelidir. Minaresi tek şerefelidir. Uğurlu köyünde birde tarihi camii vardır. Halen restore edilmektedir.
 
 17- MERKEZ CAMİ-ALTUNÇAY
Altunçay köyündedir. Eski cami yıkıldı ve yerine 1965 yılında yeni cami yapıldı. Tuğladır. 150 cemaat kapasitelidir. Minaresi tek şerefelidir. İlk camiyi İsmail ağa bin İbrahim yapmıştır
 
18- MERKEZ CAMİ-BEYÖREN
1946 yılında yapılmış ahşap camidir. Mimarı Ali Akça’dır. 250 cemaat kapasitelidir. Minaresi tek şerefelidir. Bu köye halen ikinci bir cami yapılıyor. İlk camiyi hacı İbrahim yapmıştır
 
19- ESMAHANIM KÖYÜ CAMİ
1958 yılında yapılmış ahşap-tuğla bir yapıdır. 1000 cemaat kapasitelidir. Minaresi bir şerefelidir.
 
20- MERKEZ CAMİ ARABACI KÖYÜ
1900 yılında yapılmıştır. Ahşap bir camidir. 200 cemaat kapasitelidir. Minaresi bir şerefelidir.
 
21- MERKEZ CAMİ MELEN AĞZI KÖYÜ
1370 yılında Orhan Gazi tarafından yaptırılmış tarihi bir camidir. Ahşap bir camidir. Çatışı kiremittir. 1500 cemaat kapasitelidir. Minaresi tek şerefelidir.
 
22- MERKEZ CAMİ-KURUKAVAK
1904 yılında yapılmış ahşap bir camidir. 1500 cemaat kapasitelidir. Minaresi tek şerefelidir.ilk camiyi Davutoğlu durmuş bin Yakup ali yapmıştır
 
23. DADALI KÖYÜ
1972 yılında yaptırılmış betonarme bir camidir. 300 cemaat kapasitelidir. Minaresi bir şerefelidir.
 
 24- DÖNGELLİ KÖYÜ CAMİ
1984 yılında yaptırılmış betonarme bir camidir. Mimarı İlhanı Gülü’dür. 350 cemaat kapasitelidir.
 
  25- TEPEKÖYÜ CAMİ
1945 yılında yapılmış ahşap bir camidir. 100 cemaat kapasitelidir. Minaresi tek şerefelidir.
 
26- ÇİÇEK PINARI KÖYÜ
1973 yılında betonarme bir yapıdır. 350 cemaat kapasitelidir.
 
27- MERKEZ CAMİ AKTAŞ KÖYÜ
1984 yılında yapılmış betonarme tuğla bir yapıdır. Mimarı Ramazan Güneş’tir. 700 cemaat kapasitelidir. Minaresi bir şerefelidir.
 
28- BALATLI KÖYÜ CAMİ
1338 yılında yapılmış tuğla bir yapıdır. 150 cemaat kapasitelidir. Minaresi tek şerefelidir. Bu cami yıkılıp yerine büyük bir cami yapıldı. Yeni cami iki minareli olup her minaresi iki şerefelidir. İlk camiyi haliloğlu Abdullah bin çakır kabela oğlu İbrahim yapmıştır
 
 29- FAKILLI KÖYÜ CAMİ
Eski cami yıkıldı yerine 1985 yılında tuğla bir cami yapıldı. 100 cemaat kapasitelidir.
 
30- KURUGÖL KÖYÜ MERKEZ CAMİ
1982 yılında yapılmış tuğla betonarme bir yapıdır. 85 cemaat kapasitelidir.ilk camiyi kara Hüseyin oğlu Musa yapmıştır
 
31- BEYHANLI KÖYÜ CAMİ
 
1966 yılında yapılmış ahşap, tuğla bir yapıdır. Mimarı Kenan ve Davut isimli kişilerdir. 100 cemaat kapasitelidir. Minaresi tek şerefelidir.
 
32- KALKIN KÖYÜ CAMİ
1973 yılında betonarme bir yapıdır. 500 cemaat kapasitelidir. Vakfı Fındık bahçesidir.
 
33- PAŞALAR KÖYÜ CAMİ
1984 yılında yapılmış betonarme bir yapıdır. Mimarı Mustafa Vural’dır. 800 cemaat kapasitelidir. Minaresi tek şerefelidir.
 
34- YENİCE KÖYÜ CAMİ
1890 yılında taş binadır. 200 cemaat kapasitelidir. Minaresi tek şerefelidir.
 
35- EDİLLİ KÖYÜ CAMİ
1950 yılında yapılmış taş yapıdır. 200 cemaat kapasitelidir. Minaresi tek şerefelidir.
 
36- KEPENÇ KÖYÜ CAMİ
1962 yılında yapılmış betonarme, çok kubbeli bir yapıdır. Mimarı Dursun Taşçı’dır. 300 cemaat kapasitelidir.
 
37- MERKEZ CAMİ GÖKTEPE
 
1900 yılında yapılmış ahşap bir camidir. 50 cemaat kapasitelidir. Minaresi tek şerefelidir.
 
38- YENİ CAMİ KOÇAR KÖYÜ
1977 yılında yapılmış betonarme kubbesiz bir yapıdır. Mimarı Zeki Yürekli’dir. 60 cemaat kapasitelidir.
 
   39- ORTANCA KÖYÜ CAMİ
1963-1964 yıllarında yapılmış taş-mermer bir yapıdır. 80 cemaat kapasitelidir.
 
40- KINIK KÖYÜ CAMİ
1875 yılında yapılmıştır. Tuğla bir camidir. 100 cemaat kapasitelidir. Minaresi tek şerefelidir.
 
41- KİRAZLI KÖYÜ CAMİ
1947 yılında yapılmıştır. Ahşap camidir. 100 cemaat kapasitelidir. Minaresi bir şerefelidir. 1500 m 2 fındık bahçesi mekanı vardır. Köy merkezinde yeni bir cami yapılmaktadır.
 
42- YEŞİLKÖY CAMİ
1965 yılında yapılmış tuğla, tek kubbeli camidir. 100 cemaat kapasitelidir. Minaresi tek şerefelidir.
 
43- DOĞANCILAR KÖYÜ CAMİİ
1978 yılında yapılmış ahşap camide 50 cemaat kapasitelidir
 
44- DEREDİBİ KÖYÜ CAMİ
1982 yılında yapılmış betonarme tek kubbeli bir yapıdır. 60 cemaat kapasitelidir minaresi tek şerefelidir. Fındık bahçesi akarı vardır.
 
  45- TAHİRLİ KÖYÜ CAMİ
1982 yılında yapılmış betonarme tek kubbeli bir yapıdır. 200 cemaat kapasitelidir.
 
 46- HEMŞİN KÖYÜ TARİHİ CAMİ
Hicri 1310’da yapılmış birinci katı taş ikinci katı ahşap bir camidir. 20 cemaat kapasitelidir. Cami 2005-2006 yıllarında restore edilmiştir. Ahşap minaresi ve cami içindeki ağaç oymacılığı Osmanlı Döneminin en iyi örneklerindendir. Minaresi tek şerefelidir.Restorasyondan sonra bu cami tekrar kullanılmaya başladı. Hemşin köyünde ikini bir cami daha vardır. Yeni yapılmıştır. Fakat onarıma ihtiyacı vardır.
47- KARATAVUK KÖYÜ CAMİ
 
1950 yılında yapılmış tuğla bir yapıdır.
   48- DİLAVER KÖYÜ CAMİ
1970 yılında yapılmış tuğla yapıdır. 250 cemaat kapasitelidir. Minaresi tek şerefelidir. Bu cami yıkılmış yerine kubbeli betonarme bir cami yapılmıştır.
 
49- DAVUTAĞA KÖYÜ CAMİ
1952 yılında yapılmış ahşap bir yapıdır. 60 cemaat kapasitelidir. Minaresi tek şerefelidir.
 
50- HASANÇAVUŞ KÖYÜ CAMİ
1910 yılında yapılmış, tuğla bir yapıdır. 60 cemaat kapasitelidir. Minaresi tek şerefelidir.
 
51- NAZIMBEY KÖYÜ CAMİ
1855 yılında yapılmış tuğla bir yapıdır. 100 cemaat kapasitelidir. Minaresi tek şerefelidir.  İlk camiyi hafız efendi yapmıştır
 
52- KOÇULLU KÖYÜ CAMİ
1955 yılında yapılmış tuğla bir yapıdır. 50 cemaat kapasitelidir. Minaresi tek şerefelidir.
 
53- SARIYAYLA KÖYÜ CAMİ
1958 yılında yapılmış ahşap bir camidir. Mimarı Mustafa TAŞKIN’DIR. 100 cemaat kapasitelidir. Minaresi tek şerefelidir.
 
54- KÜPLER KÖYÜ CAMİ
1965 yılında yapılmış ahşap bir yapıdır. 70 cemaat kapasitelidir. Minaresi tek şerefelidir.
 
55- AKKAYA KÖYÜ CAMİ
1956 yılında yapılmış ahşap bir yapıdır. 200 cemaat kapasitelidir.
 
56- YENİ MEZE CAMİ (UĞURLU KÖYÜ)
1327 yılında yapılmış taş bir yapıdır. 200 cemaat kapasitelidir. Minaresi tek şerefelidir. 
 
 57- KARABURUN MAHALLE CAMİ HASAN ÇAVUŞ KÖYÜ
1968 yılında yapılmış betonarme bir yapıdır. 180 cemaat kapasitelidir. Minaresi tek şerefelidir.
 
58- BEYLİK MAHALLE CAMİ KURUKAVAK
1963 yılında yapılmış ahşap bir yapıdır. 250 cemaat kapasitelidir. Minaresi tek şerefelidir.
 
59- BEYLER MAHALLESİ CAMİ BEYÖREN
1957-58 yılında yapılmış betonarme bir yapıdır. Ömer usta yapmıştır. 50 cemaat kapasitelidir. Minaresi tek şerefelidir.
 
60- DEREKÖY CAMİ
1955 yılında yapılmış tuğla bir yapıdır. Mustafa Çakatoğlu tarafından yapılmıştır. 100 cemaat kapasitelidir. Minaresi tek şerefelidir. 50 dönüm fındık bahçesi vardır.
 
61- KAZCUMASI MAHALLE CAMİ KURUGÖL KÖYÜ
1974 yılında yapılmış ahşap bir yapıdır. 80 cemaat kapasitelidir. Minaresi tek şerefelidir.
 
62- DAĞKENARI MAHALLE CAMİ KURUGÖL KÖYÜ
1975 yılında yapılmış tuğla bir yapıdır. 100 cemaat kapasitelidir. Minaresi tek şerefelidir.
 
  63- İSKELE MAHALLE CAMİ MELENAĞZI
1968 yılında yapılmış tuğla bir yapıdır. 100 cemaat kapasitelidir. Minaresi tek şerefelidir. Bu cami yıkılmış ve yerine tuğladan yığma bir cami yapılmıştır.
 
64- YAYLACIK MAHALLE CAMİ
1980 yılında yapılmış yığma bir yapıdır. 100 cemaat kapasitelidir.
 
65- KATİPLER MAHALLESİ CAMİ ALTINÇAY KÖYÜ
1955 yılında yapılmış tuğla bir yapıdır. 45 cemaat kapasitelidir. Minaresi tek şerefelidir
 
66- ESKİ CAMİ KOÇAR KÖYÜ
1850 yılında yapılmış tuğla bir yapıdır. 150 cemaat kapasitelidir. Minaresi tek şerefelidir.
 
 
67- SAPAK CAMİ DÖNGELLİ KÖYÜ 
1955 yılında yapılmış tek kubbeli betonarme bir yapıdır. Mimarı Yakıp Kalcı’dır. 150 cemaat kapasitelidir.
 
68- KARŞI MAHALLE CAMİ NAZIMBEY KÖYÜ
1975 yılında yapılmış tuğla bir yapıdır. 100 cemaat kapasitelidir.
 
69- SOĞUK PINAR MAHALLESİ CAMİ AKTAŞ KÖYÜ
1970 yılında yapılmış tuğla bir yapıdır. 100 cemaat kapasitelidir.
 
70- EVLİYA CAMİ- GÖKTEPE KÖYÜ
1820 yılında yapılmış ahşap bir yapıdır. Cami 1925 yılında yanmış ve 1930’lu yıllarda şimdiki cami yapılmıştır. 200 cemaat kapasitelidir. Cami 2003 yılında restore edilmiştir. Yanında Ahmet Dede türbesi vardır.Piknik için geniş bir alanı mevcuttur.
 
71- ORHAN GAZİ CAMİ ÇAYAĞZI KÖYÜ
1315 yılında yapılmış ahşap camidir. Orhan Gazi tarafından yaptırılmıştır. İbadete açık değildir.Ankara Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından restore edilmektedir.
 
72- ÇAYAĞZI KÖYÜ SHELL MAHALLE CAMİ
Betonarme bir yapıdır. Başka bilgi yok.
 
 
MEZARLIKLAR

Akçakoca'daki mezarlıklar ve mezarlıklardaki kitabelere ait bir araştırma Mustafa Kocadon'un notlarından aynen alınmıştır.
            Merhum Hacı Haydar Hafızın, Mezarlıklar ve kitabelerinin tespiti (1305-1891)e aynen aşağıya alınmıştır.
            Bu kabristanların birçoğu günümüzde talan edilmiş olduğu tespit edilmiştir.
 
Mezarlıklar
            1- Türbeyanı Mezarlığı denmekle tanınan Aşağı Mahalle Kabristanıdır. (İmar Planında Park sahası olarak gösterilmiştir)
            2- Hacı Molla Kabristanı ve yakını
3- Kızlarağası cami şerifi kabristanı
4- Bey viran kabristanı
5- Aşağı Mahalle kabristanı
6- Aftunağzı Cami Şerifi kabristanı
7- Kalkın mahallesi kabristanı
8- Yukarı mahalle kabristanı
9- Arap köşkü kabristanı
10- Hacı Keleş kabristanı
11- İmam Çelebi kabristanı
12- Arap köşkü kabristanı
13- Aşağı türbe kabristanı
14- Göçürllü kabristanı
15- Çuhalı Cami mezarlığı
16- Hacı Molla Ağa Kabristanı
17- Kızlar ağası Çarşısı mezarlığı
18- Arap köşkü mezarlığı
19- Sekenesi munkariz olan Ayvazlı nam Karye mezarlığı
20- Göktepe Karyesi mezarlığı
21- Kepenç Karyesi mezarlığı
22- Hacı Çelebi mezarlığı
23- Düzce makbere sinde
24- Topuzoğlu Karyesi mezarlığı
25- Yukarı eski Tahirli makber esi
26- Eski namı Kıran olup şimdi Meze Namıyla yad olunun Karye Mezarlığı
 
 
MEZARLIKLAR SIRASİYLE  KİTABELER
 
1- Türbe yanı Mezarlığında
 
 l. 1245 Hicri yaran oğlu Hacı Ağanın anası Emine Hatun
2. 1245 Hicri El haç Davut Ağa
3. 1255 Hicri Terzi Osman kerimesi Ayşe Hanım
4. 1254 Hicri Emin Ağanın Mustafa Ağanın kerimesi Zeynep Hanım
5. 1266 Hicri Hacı Mustafa oğlu Hacı Raşit Ağanın Zevcesi Zeynep Hanım
6. 1280 Hicri El haç Alinin mahdumu El haç Mustafa oğlu El haç Raşit (Yanlış yazılmış olup El haç  alının  mahdumu El haç Mustafa Raşit) kuyu tan tashih edilmiştir.
2- Hacı Molla Ağa Kabristanı
1. Babika naibi hükümet şer'i iken vefat eden eşrafı kaza iden Mudanya Merhum El haç Hamdi Efendi. Tarihi vefatı 1209 Hicri
2. 259 Hicri tarihinde Hacı Yazıcılar vakasında Şehiden Fevt Tahur(Lefter Çetesi baskınında öldürülmüş)
3- Kızlarağa Cami Şerifi  Kabristanında
l. Halil Ağa oğlu Serdengeçti ağa oğlu Genç Ömer Ağa 1226 Hicri
  4- Bağveren Kabristanında
 1. Belir Beşe oğlu El haç İsmail 1211 Hicri
5- Aşağı Mahalle Kabristanı
 
1. El haç Ali Molla bini El haç Yahya Efendi 1240 Hicri
2. Şişman oğlu Mehmet reisin Hacı Molla 1240 hicri
3. Koca Reis oğlu Hacı Ahmet Kerimesi Fatma (Tarihi yok)
6- Aftunağzı Cami Şerifi Yanında
1119 Hicri Yoğurtçu oğlu Ali ağa
1173 Hicri Mustafa ağa
1171 Hicri Fazlı Beşe
7- Kalkın Karyesi Mezarlığı
 
1.1184 Hicri Balık oğlu Mehmet Reis (Bunlara şimdi Kılıkoğlu denir)
2.1185 Hicri İmam Abdullah Efendi (Bunun oğlu molla Hasan hoca imiş)
 
8.  Yukarı  Kabristanda Meftun  Olup  Yazılı İstanbul Taşı olanlar
 
1.   Hacı Abdi oğlu El haç Ahmet ağa 1137 Hicri
2.   Merhum El haç Ahmet 1121 Hicri
3.   Merhume Kerime kadın 1157 Hicri
4.   Hacı Ahmet oğlu Hacı Hüseyin 1161 Hicri
5.   Merhum El haç Ahmet 1207 hicri
6.   Hacı Ahmet zade Hacı Mollabey oğlu Molla Ahmet 1216 hicri
7.   Benderli oğlu El haç Hasan 1148 Hicri
8.   Hacı Hasan oğlu Molla İbrahim 115 ı Hicri
9.   El haç Mehmet Bini El haç Ahmet 1174 Hicri
10. Aşağı dağda meftune Hacı Karakullukçu Mustafa Ağanın validesi Zeynep Hatun 179 Hicri
11.   Mehmet Yazıcı 1149 Hicri
12.   Küçük Mehmet Oğlu Hasan Ağa 1215 Hicri
13.   Bayram oğlu Hacı Ali (Ölüm tarihi yazılmamış)
14.   Hasan Reis oğlu Molla Osman
15.   Hacı Fazlı oğlu Mehmedin oğlu Hacı Mustafa 1202 Hicri
16.   Ümmi Gülsüm Kadın 1154 Hicri
17.   Aşçı Hacı Mehmet 1155 Hicri
18.  Ali Çelik oğlu Mustafa ağa 1215 Hicri
19.   El haç Hüseyin bin Mustafa 1153 Hicri
20.   Hacı Sakanın oğlu Eyüp Molla 1215 Hicri
21.    Zeynep kadın 1163 Hicri
 
 
 
 
10- Hacı Keleş Mezarlığı
 
1. Akçaşehirli Akçemik Hasan Reisin oğlu Ali Fevzi 1233 Hicri
2. Halil Ağa 1211 Hicri
3. Hasan reis oğlu Molla Osman 1216 Hicri
4. Merhum Emin ağanın kerimesi 31 yaşında vefat eden evladına dayanamayıp hasret giden Fatma Hatun 1215 Hicri
5. Ali Çelebioğlu Mustafa ağa 1215 Hicri
 
11. İmam Çelebi Kabristanı
 
1. Mitva zade El haç Mehmet ağa 1222 Hicri (Buzat Mutoğlu Hacı Mehmet Ağa olup Hacı Molla ağanın pederi olacak)
 
12. Arap Köşkü Civarı
 
1. Meşe ağacının altında Akçaşehirli Yaran oğlu el haç Mehmet 1222 Hicri (Bu zat mülaki olduğumuz Hacı Mustafa beyin büyük pederidir.)
2. Gençliğe doyamayan muradına eremeyen Yaran Hüseyin ağanın oğlu Alemdar İbrahim ağa 1210 Hicri
3. Hacı Alemdaroğlu Molla Ali 1214 Hicri
4. Evladına hasret giden Hacı Alinin Ayal Zeynep Hatun 1202 Hicri
 
13- Türbe Yanı Kabristanı
 
1.Çekirge oğlu El haç Hüseyin Ağa 1234 Hicri
2.Terzi Mehmet Ustanın ayalı Ayşe Hanım 1239 Hicri
3.Hacı Ahmet ağanın zevcesi Rabia Hanım 1264 Hicri (Baki Çelebi zade Hacı Ahmet ağa olacak)
4. Ayan Hacı Hüseyin ağa 1230 Hicri
5. Hacı Mehmet ağa zade Hacı Molla Mustafa ağa 1262 Hicri
6. Hüseyin Ağanın kerimesi eceli kaza ile vefat eden Necibe Hanım 1232 Hicri (Bu Necibe hanım tütüncü Hacı Ahmet Ağa zade tütüncü Hacı Osman ağanın zevcesi ve oğlu Hacı Ahmet Mollanın validesidir. Bu Hüseyin ağa Akçaşehir'de Ayan olan Hacı Hüseyin ağadır. Cuma yanı cami şerifine riayeti ziyade olup ekseri vakitte ziyarete gidip, suyun kenarına hususi olarak yaptırmış  olduğu  mahallede  oturup karyelerden Turfanda meyve getirenlere para vermek adeti imiş)
7.  Hacı Baki çelebi zade Hacı Ahmet ağanın oğlu seyit Ali Molla 1241 Hicri
 
14. Göçüller Mezarlığı
 
1. El haç Seyit İbrahim Ağa 1215 Hicri
 
15. Çuhalı Çarşı Cami Şerifi Kabristanı
 
1. El haç Hüseyin 1170 Hicri
2. Üskübü zade Hacı İsmail Zade Şakir ağa 1226 Hicri
 
 
 
16. Hacı Molla Ağa Kabristanı
 
1. Çete oğlu El haç Hüseyin ağa 1222 Hicri
2. Mutoğlu Hacı Mehmet ağa zade hacı Molla Mustafa Ağa 1262 Hicri
 
17- Kızlarağası Çarşısı Mezarlığında
 
1. Eceli kazaya uğrayan mirasyedi zade Hacı Mehmet ağa 1217 Hicri
2. Tavşan oğlu Molla Mustafa 1214 Hicri
 
18- Arap köşkü Mezarlığında
 
1.  Akçaşehir ayanı Osman ağanın Zevcesi Zeliha hanım 1227 Hicri
2. Bahçapoğlu hacı Mustafa ağa kerimesi Terzi Ahmet oğlu Ali Çelebi ayali Ayşe Hanım 1225 Hicri (Baki Çelebinin kısaltılmışı)
3.   Ömer ağanın oğlu Serdar Mehmet Ağa 1223 Hicri
4.   El haç Ali Ağa 1204 Hicri
5.   Hacı Alemdarın oğlu Molla Ali 1214 Hicri
6.   Şişman  oğlu  Ali  Resini  Zevcesi  Ümmi Gülsüm Hatun 1223 Hicri
7.  Yoğurtçu zade Mehmet ağa (Küçük biraderinin adı Ahmet ağadır. Bu zatın müvellidi Af tunu Sufla karyesi olup Keramettin mahallesine nadklihane etmiştir.)
8.   Hacı İsmail Oğlu Hacı Mustafa 1203 Hicri
9.   Hacı İsmail oğlu Hacı Mustafa'nın oğlu Mehmet ağa 1214 Hicri
10. Molla Ahmet bini Hacı Mustafa 1207 Hicri
11. Hacı Mustafa oğlu Molla Şakir 1216 Hicri
12. Hacı Çelebi zade Ahmet ağanın kerimesi Ha- mide hanım 1228 Hicri
 
 19- Sekenesi münkariz olan Ayazlı Mezarlığı
 
1.  El haç Mehmet ağa 1157 Hicri
2.  El haç Mehmet 1169 hicri
3.  Usta İbrahim oğlu Mustafa'nın oğlu merhum Mustafa efendi 1197
4.  Merhum İbrahim ağanın kızı Fatma kadın 1195 Hicri
5.  Hacı Salih ağa oğlu Mehmet ağa 1228 Hicri
6.  Hacı Salih ağanın validesi merhum Emine Ha- tun 1219 Hicri
7.  Yoğurtçu zade Mehmet Ağa (Küçük biraderinin adı Ahmet ağadır. Bu zatın müvellidi Af tunu Sufla karyesi olup Keramettin mahallesine nakli hane etmiştir.)
8.   Hacı İsmail oğlu Hacı Mustafa 1203 Hicri
9.   Hacı İsmail oğlu Hacı Mustafa 'nın oğlu Mehmet ağa 1214 Hicri
10. Molla Ahmet bin Hacı Mustafa 1207 Hicri
11. Hacı Mustafa oğlu Molla Şakir 1216 Hicri
12. Hacı Çelebi zade Ahmet Ağanın kerimesi Ha- mide hanım 1228 Hicri
 
20- Sekenesi münkariz olan Ayazlı Mezarlığı
 
1.  El haç Mehmet ağa 1157 Hicri
2.  El haç Mehmet 1169 hicri
3.  Usta İbrahim oğlu Mustafa'nın oğlu merhum Mustafa efendi 1197
4.   Merhum İbrahim ağanın kızı Fatma kadın 1195 .Hicri
5.   Hacı Salih ağa oğlu Mehmet ağa 1228 hicri
6.   Hacı Salih ağanın validesi merhum Emine Ha- tun 1219 Hicri
 
21- Göktepe Karyesi Mezarlığı
 
l.  Gençliğine doyamayan Moskof keferesinden intikamını alamayan Alemdar Ali Ağa 1183 Hicri
2.   Ahmetçi oğlu Mustafa Reis halilesi, Hamilini vaaz ederken evlatlarıyla bile şehiden vefat eden oğlu Hasan ve Hüseyin 1236 Hicri
 
22- Kepenç Karye Mezarlığı
 
l.  Hacı Ali Zade İlacı Osman 1242 Hicri
2.  Hacı Osman Ağanın oğlu Mehmet 1242 Hicri
 
23- Hacı Çelebi Mezarlığı
 
l.  Tatar oğlu Hacı Mehmet ağanın zevcesi Fatma Hatun 1238 Hicri
2. Hacı Yazıcı oğlu Ali Mollanın hemşiresi Mama Hatun 1264 Hicri
3.  Yazıcı El haç Mustafa ağanın kerimesi Emine hanım 1256 Hicri
4.  Yazıcı zade Mustafa Ağa 1257 Hicri
 
24- Düzce Makbarasinde Meftun olanlar
 
1.  Müftü Es seyit Feyzullah efendi zade Es seyit Süleyman Reşit fendi 1230 Hicri
2.   Safranbolu’dan girdap oğlu Seyit Mustafa Alem-dar 1227 Hicri
3.   Çeltik enini Seyit Ahmet Tahir efendinin validesi şerife hatun 1238 Hicri
4.   Hacı İsmail ağanın oğlu Kürt Hacı Ali bey 1255 Hicri
 
25- Topuzoğlu Mezarlığı   .
 
1.  Koca İbrahim oğlu Musa Reis 1175 Hicri
2.  İncili cami Şerif banisi hacı Abdi bey 1226 Hicri
 
26- Yukarı Eski Tahirli Mezarlığı
 
1.  Ahmet Reis oğlu Mehmet yazıcı 1 177 Hicri
2.  Ahmet Reis 1176 Hicri
3.  El haç Ali Reis 1131 Hicri
4.  Ali Çelebi oğlu El haç Mustafa 1137
 
27- Eski namı Kıran olup şimdi namıyla Yad olunan Karyede
 
1.   Molla İsmail Çelebi bini Hacı Mustafa 1138 Hicri  
2.   Hacı Ali Ağa 1149 Hicri
3.   Hacı Osman Ağa 1201 Hicri (Mehmet bey zade Hacı Osman Ağa olması ihtimali vardır.)
4.   Hacı Sait ağa 1201 hicri
5.   Hacı Osman oğlu Ahmet ağa 1215 Hicri
6.   Ahmet bey zade Maktul Ahmet ağa ibni o maktul El haç Ali Ağa 1179 Hicri
 
 DİKKAT:
 
1)  Halen Belediye sınırları içinde 5 mezarlık bulunmaktadır. Bunlar;
 
- Kapkirli Mezarlığı
 - Yukarı Mahalle Mezarlığı
- Osmaniye Mezarlığı
- Ayazlı Mezarlığı (2 tane) Ayrıca bir aile mezarlığı vardır: “Tuzcuoğlu Mezarlığı"
 
2)   Hasançavuş köyündeki mezarlıkta bulunan bir mezar taşı dikkat çekicidir.
 
Mezar taşında şunlar yazılıdır.
HÜVEL BAKİ KÜLLU NEFSUN ZAİKATÜL MEİL
Bir asırlık ömrümde
Yaşamadım gönlümce
Üç çocukla Rize'den yaya geldim.
Üç ayda buraya Beklediğim sizlerden yalnızca bir fatiha Fatma Örsoğlu Doğumu 1883 / Ölümü 1978
 3)  Beyveren  mezarlığında  koç  başlı  taş  mezar taşlan bulunmaktadır.
4)   Koçbaba  Mezarı  Orhangazi  İlkokulunun  ar- kasında, Koçbaba Sokağını takip edince Koçbaba mezarına gelinir. Demir parmaklıklarla çevrili, içinde gül ve çam ağacı bulunmaktadır. Defineciler tarafından çeşitli zamanlarda kazı yapıldığından büyük kestane ağacı kırılmıştır.
 
AKÇAKOCADAKİ ALAMAN MEZARLIĞI
 
Şimdiki öğretmen evinin olduğu yerde  büyük alman savaş gemisi batar çoğu asker ölür buraya gömülürler  ,bu mezarın üstünde şimdi bu bina vardır ,halen gemi kalıntıları mevcuttur
 
 
KÖPRÜLER
1.      Deredibi Köprüsü : Heciz deresi üzerinde ağaç köprü.
2.      Mehmet Arif Köprüsü : Kabalak Deresi üzerinde, şimdiki Şifalı Suya  200 metre kadar uzaklıktadır. Tarihi bir köprüdür. Diğer adı ise Kanlı Köprüdür.
3.      Kabalak Köprüsü: Kabalak Bayırı dibinde, hanların yanında dere üzerinde ahşap olarak yapılmıştır.
4.      Melen Köprüsü: Melen üzerinde 50 metre uzunluğunda köprü.
5.      Orhan Deresi Köprüsü: Kızlarağası Çarşısında Orhan Deresi üzerindeki köprü.
 
HANLAR
1.      Heciz Hanı : Kestane Bayırı dibinde dere kenarındadır. Burada eşkıyalar için bir de karakol vardı. Gece konaklama yeridir.
2.      Kabalak Hanı : Köprü yanında ağaçların altında, iki handan ibarettir. Hayvan arabalarının mola yeridir.Geceleyin konaklanabilir.
3.      Üskübü Hanı : Çarşı içindedir ve karkastan yapılmıştır.
 
HAMAMLAR
1.      Cumayeri Hamamı : Osmanlı devrinde 1500 yılında yapılmıştır. Kubbeli çok güzel bir hamam olmakla beraber harabe halindedir.Restorasyonu için  çalışılmaktadır.
2.      Kızlarağası Hamamı : Osmanlı Devrinde 1500 yılında yapılmıştır. Çok büyük bir hamamdır. Belediye tarafından yıkılarak arsası Osman Genç ve Hüseyin Kırmaya satılmıştır. Yerinde bir bina vardır.
3.      Kapıkulu Hamamı: Belediye Başkanı Mehmet Lütfü Bey zamanında İstanbul Ayvansaray da yıkılan bir hamamın enkazı Akçakoca’ya getirilmiş, 1922 yılında inşasına başlanmış, 1924 yılında hamam faaliyete geçmiştir. Halen hizmet vermektedir.
 
İÇME SULARI
1.      Cörtlen Suyu: Divan-ı Kerametinin Yukarı Köy (Yukarı Mahalle) de bulunan bu pınar içme ve kullanma suyu olarak kullanılıyordu. Suyu belediye tarafından Konakbayırı ve  Kızlarağasındaki iki çeşmeye bağlanınca yıktırıldı.
2.      Necip Suyu: Aşağı Mahallededir. Akçaşehir Ayanı Necibe Hanım tarafından yaptırılmıştır.
3.      Faryan : Hacıyusuflar camiinin içindeki öz içindedir. Harap haldedir.
4.      Korfar : Korfar Camiinin yanındadır. Zamanla kuruduğunda yanına bir kuyu açılmıştır. Bu kuyudan yararlanılmıştır.
5.      Soğuk Far : Kızlarağası Çarşısında Orhan Deresi kenarında asırlık çınar ağacının altında antik çağlardan kalma bir pınardır. Çukurtarla denilen yerde batan Kapıkulu suları yer altından geçerek burada meydana çıkmaktadır.
6.      Kapkirli Suyu: Camiin yanındaki bu sudan çeşme yapılarak içme ve kullanma suyu olarak yararlanılmıştır. Halen Belediye Hamamının suyu buradan gelmektedir.
7.      Karafar Suyu : Osmaniye Mahallesindedir.
8.      Hacı Murat Suyu : Lise binasının arka yerinde iki hazneli bir akarsudur.
9.      Faime Suyu : Hükümet önündeki çeşmeye gelen Karafar su yolu bozulunca bu pınardan  demir borularla alınan su çeşmeye verilmiştir.
10. Kuyumcu İsmail’in bahçesinden  askerler tarafından çıkarılan bir pınar vardır.
Limancık Suyu:  Ayazlıdadır. Halen kullanılmaktadır
 
 
TÜRBELER
 
1.      Kaplan Dede Türbesi : KAPLAN Dede dağı zirvesinde Akça şar- Gümüş abat yolu üzerindedir Mezar yok olmuştur.
2.      Eren Türbesi : Cumayeri – Arabacı yolu üzerinde orman içinde kalmıştır. Mezar taşı oradadır.
3.      Koçbaba Türbesi : Kurucusu olduğu Koç Köyündedir. Üç oklardandır. Aynı köyde birde tekkesi vardır. Tekke büyütülüp onarılarak cami haline getirilmiştir. Türbede yazısız bir mezar taşı bulunmaktadır.
4.      Tavşan Dede Türbesi : Yukarı Mahalle Arap Köşkü Kabristanındadır. Tekke ve zaviyesi yoktur. Oymalı taş mezar taşında şeceresi yazılıdır.
5.      Kalpakçı başı Türbesi : Aşağı Mahalle Kabristanında Türbe yanı mezarlığında bulunuyordu. Hastane inşaatı yapılırken türbe yıktırılmıştır. Kalpakçı başı Hacı Osman yazılı mezar taşı toprak altında kalmıştır.
6.      Yeşh Efendi Türbesi: Aşağı Mahalle Kabristanındadır.
7.      Kara Ahmet Türbesi : Üç okların dini liderlerindendir. İlk kurduğu tekkenin yerine yapılan camiin kıblesinde gömülüdür. Mezar taşında Horasanlı Saceddin Kara Ahmet yazılması gerekirken Eskici Kara <Ahmet Dede diye bir taş vardır.
 
TEKKELER
1.      Koç Baba Tekkesi :Koç Köyde bulunmaktadır. İlk tekkelerdendir. Tekke onarılmış ve onarılırken orijin iletisi kaybolmuştur Cami haline getirilmiştir. Cami etrafında eski mezarlar mevcuttur. Cami yanındaki oda sübyan mektebi olarak kullanılmıştır.
2.      Hadım hoca Tekkesi :  Yeni mahallededir. Daha çok kadınların ibadet ettiği bir yer olup 1938 yılında yıkılıncaya kadar ibadete<Açık kalmıştır. Halen yeri boş arsadır.
3.      Kalpakçılar Tekkesi : Akçakoca’ya sürgün olarak gönderilen Kalpakçı başı tarafından yaptırılmıştır. Halen metruk halde olmasına rağmen ibadete açıktır.
 
 
TURİZİM
Akçakoca Düzce ilinin kuzeyinde ve Karadeniz sahilinde yer alan şirin bir turizm  merkezidir.Halkın konukseverliği turizm olgusunun yıllar öncesinde başlamasına neden olmuş ve bu özellik adının kısa zamanda duyulmasını sağlamıştır.
Karadeniz kıyısında doğal yapısı ile dikkati çeken ilçe özellikle çevre illerde yaşayanların bir sayfiyesi olma özelliğini daha 1949 yıllarında kazanmıştır,pırıl,pırıl denizi ve ince kumu gerçekten övülmeye değer
Çevresi fındıklıklarla kaplı olan Akçakoca tarımsal üretim diğer bitkiler yönünden fazla değildir,üretim halkın ihtiyacını karşılamaya yetmez,ne var ki balıkçılık bu açığı fazlasıyla kapatmaktadır
Akçakoca arkadaşları tarafından Osmanlı topraklarına katılan ilçe,tarihi yapılarından çok doğal güzellikleri ile insanı adeta büyülemektedir,özellikle deniz ve tabiat mucizesi hakimdir
Kilometrelerce uzanan sahilleri ile yaz aylarında serinlenmek isteyenlere içtenlikle kucak açan ilçe halkı özellikle pansiyonculukta ucuz konaklama imkanı sunmaktadır,çevre ayrıca kamp alanları ile doludur
Orman içindeki köylerin dağınık yaşam örnek verdiği Akçakoca da el sanatları ile folklorik özellikler tüm canlılığı ile yaşatılmaktadır,bölge etnografik araştırmalar için hazine niteliğindedir
Ceneviz kalesinin tarihi geçmişini ortaya koyduğu şirin ilçe Akçakoca günümüzde hızlı kentleşmenin ve modern şehirleşmenin örneklerin verildiği bir yerdir
Alındığı tarihten bu yana Türk yurdu olma özelliğini koruyan Akçakocaya ayırdığımız çalışmalara katılanlara teşekkür ederim.
Dünyanın en serin rüzgarlı,en ılık denizli,en  iyi insanlı yurduna sahiptir,akşam güneşin batışı mükemmel olan bir yerdir iç turizmde müstesna bir yer işgal eden Akçakoca misafirperver,balık,bıldırcın,temiz havası,ucuz otel ve lokantaları,gazino ,bar,bar kafeleri ile bütün ziyaretçileri memnun olmaktadır
İlçesi,Karadeniz bölgesinin batı ucunda yer alır ve Düzce İlinin denize açılan kapısı konumunda en büyük ilçesidir.Ankara'ya 2.5 saat,İstanbul’a 2.15 saat yakın mesafesiyle 1950 li yıllardan itibaren Türkiyemiz'de turizmi ilk başlatan merkezler arasında yer almıştır. 1950 lerde başlayan turizm faaliyetleri günümüze kadar artarak devam etmiştir.
Ulaşım kolaylığı,Karadeniz’in yeşil bitki örtüsünü tam olarak yansıtması,35 km'lik uzunluğundaki geniş kumsalı,ilçe merkezi ve köylerdeki temiz plajları,berrak ve temiz denizi,akarsuları, deniz ve ormanın muhteşem uyumuyla yansıtmış olduğu güzellikleri, tarihi evleri, tarihi hamam, camileri, mezarlıkları, kalesi, şelaleri,mağaraları ve hepsinden önemlisi turizm anlayışını kavramış , turizmde tecrübe sahibi olmuş konuksever halkının candan ve sıcak davranışları ile iş ve dış turizm bakımından daima aranan ve tercih edilen merkezler arasındadır.Akçakoca'nın ılıman iklimi dolayısıyla ege ve Akdenizin bunaltıcı yaz sıcağından kaçan tatilcilere yeşilin ve mavinin her tonunu bulabilecekleri iyi bir tatil imkanı sunar.Akçakoca aynı zamanda zengin bir bitki örtüsüne sahiptir.Özellikle kayın,kestane,ıhlamur,çınar,meşe ağaçlarından oluşan bitki örtüsü tatilcilere doyumsuz bir seyir zevki verir. Akçakoca'nın insanları buraya çeken bir özelliği de zengin yöresel yemekleri ve deniz ürünlerinden oluşan mutfağıdır. Kalkan, Lüfer, Çinakop, Mezgit, Palamut, Barbun gibi balıklardan oluşan deniz ürünleri sahildeki balıkçı lokantalarında turistlere unutamayacakları damak tadı sunar.Halen yaz aylarında 150.000 civarında yerli ve yabancı turist ilçeye gelerek deniz, güneş ve kumdan yararlanmaktadır. Yabancı turist olarak genelde Kuzey Avrupa Ülkeleri ve özellikle Almanlar çoğunluğu teşkil etmektedir.İlçemizde halen 480'i Turizm Bakanlığı'ndan işletme belgeli, 1200 kadarı da mahalli idarelerden ruhsatlı toplam 1680 resmi yatak kapasitesi bulunmaktadır. Özel sektöre ait 4 yıldızlı 2 otel, , 2 yıldızlı 1 otel, 1 yıldızlı 1 Otel bulunmaktadır. Mahalli idarelerden belgeli olarak faaliyet gösteren 31 otel, pansiyon bulunmaktadır.Yine Turizm Bakanlığından işletme belgeli olarak faaliyet gösteren 1 Kampingde 15 çadır, 15 karavan ünitesi toplam 90 yatak vardır.Kamuya ait başta Öğretmen evi olmak üzere, MTA, Meteoroloji ve Gençlik Spor'a ait turizm tesisler ide 500 kadar yatak kapasitesi ile ilçe turizmine hareket kazandırmaktadırlar. Turizm mevsiminin kısalığı turistik alt yapısının gelişmesine imkan vermediğinden,ilçeye gelen tatilci yoğunluğu dolayısıyla çadır-karavan turizminin gerektirdiği mevsimlik campink'lerin doğmasına ve ev pansiyonculuğunun gelişmesine neden olmuştur. İlçede ev pansiyonculuğunda yatak kapasitesi 1500 civarındadır. Kampinglerde çadır, karavan, motor karavanlarıyla gelenlere yönelik 2000 kişilik konaklama kapasitesi bulunmaktadır. Ayrıca yatırım çalışmaları devam eden konaklama tesisleri inşaatları da devam etmektedir.İlçemizde yazlık konut yapımı devam etmekte olup,mevcutta yaklaşık 500 kadar yazlık konut vardır. Doğa güzellığile ve maziden güç alan misafirperver halkı ile,yerli,yabancı konuklarını ağırlamaktan mutluluk duymaktadır.
MESİRE YERLERİ
  • Tepencik Kahvesi :Yukarı Mahallede Deli Terzinin evinin yanında Oma köy denilen asırlık kestane ağaçlarının altında bir mesire yeridir.
  • Akkaya Piknik ve Mesire Alanı : Akkaya köyü sınırları içerisinde halkın dolaşıp ve dinlenebileceği piknik ve mesire alanları mevcuttur.
Cuma Yanı piknik ve mesire alanı : Şehir merkezinde 4 Km. uzaklıkta Arabacı Köyü yolu üzerindedir. Etrafı çınar ağaçları ile kaplıdır. Pazar alışverişleri ve Cuma namazını kılmak üzere düzenlenen bir yerdir. Burada Ahmet Dede Türbesi vardır. Buraya bir hamam ve su değirmeni yapılmış. Tekke yıkılarak yerine bir Çantı Camii yapılmıştır.
                              AKÇAKOCA'NIN İKLİM GRAFİĞİ       
AYLAR
Hava Sıcaklığı
Deniz Suyu Sıcaklığı
OCAK
8-10 C
 
ŞUBAT
8-10 C
 
MART
8-10 C
 
NÎSAN
13 C
 
MAYIS
18 C
 
HAZİRAN
22 -25 C
20 C
TEMMUZ
22-25 C
23 C
AĞUSTOS
22-25 C
23 C
EYLÜL
22 C
21 C
EKİM
17C
 
KASIM
14C
 
ARALIK
12 C
 
Deniz Suyu Tuzluluk Oranı 0.017'dir.
 
 
 
 
 
 
 
AKÇAKOCADA GEZİLECEK YERLER







 
TURİZM İSLETME BELGELİ KONAKLAMA TESİSLERİ
TESİSİN ADI
TELEFON
FAX
ADRES
OTEL AKÇAKOCA (****)
6114525
6114440
Ereğli Cad.23
DİAPOLİS OTEL (****)
6113741
6113790
İnönü Cad.
VADİ OTEL       (**)
6188484
6187053
Sapak Mevki
İPEK OTEL        (*)
6113828-5843
--
Hacı Yusuflar Mh.
TEZEL KAMPİNG PAN.
6114115
--
Esentepe Yolu Üzeri
 
 
 
AKÇAKOCA OTELİ
YATAK  : 170
ODA       :    7
YILDIZ   :     4
Hava alanı uzaklığı  : İstanbul Sabiha Gökçen 190 km,Atatürk 250,Ankara Esenboğa 250 km dir
Otogara uzaklık : Otobüs Firmaların şehir içi servisleri vardır
Denize uzaklık : Denize sıfır
Plaj özellikleri : 5000 metrekare kumsal özel plajı,şezlong plaj havlusu hizmetleri
Diğer bilgi : Merkezi ısıtma,kara tarafı balkon yok kara tarafı ilave yatak açılmaz
DİAPOLİS    OTELİ
YILDIZ  : 4
YATAK  150
ODA       :  67
Hava alanı uzaklığı  : İstanbul Sabiha Gökçen 190 km, Atatürk hava alanına 250 km,,Ankara Esenboğa hava alanına 250 km dir
Otogara uzaklık : Otobüs  firmaların şehir içi servisleri vardır
Denize uzaklık  : Denize  sıfır
Diğer  bilgi  : 1 Engelli odası.Ankara- İstanbul- Akçakoca  otoban
 
 MAHALLİ İDARELERDEN BELGELİ KONAKLAMA TESİSLERİ
RESMİ KURUMLAR
TESİSİN ADI
TELEFON
FAX
ADRES
ÖĞRETMENEVİ
6114106-9279
6113701
Esentepe Yolu Üzeri
 
OTELLER
TESİSİN ADI
TELEFON
FAX
ADRES
AKÇAŞEHİR OTEL
6119306
--
İstanbul Cad. No:178
BAYRAKTAR OTEL
6116777-6677
--
Atatürk Cad.
DİAS OTEL
 
--
Yalı Mah.
ESENTEPE OTEL
6117879
--
Esentepe
GÜNBATIMI TESİSLERİ
6119161-9162
--
Kale Yolu Üzeri
KOÇAN OTEL
6112122
6112194
İşgören Cad.
MELENAĞZI OTEL
6286540
6286542
Melenağzı Köyü
MESEN OTEL
6114436
--
Edilli Çanak Mevkii
PRESTİJ APART OTEL
6116431
--
Flamingo
SEZGİN OTEL
6114162
--
Atatürk Cad.
YILMAZ OTEL
6114741
6114742
Atatürk Cad. No:30
 
PANSİYON VE BUNGALOWLAR
TESİSİN ADI
TELEFON
FAX
ADRES
AKÇAŞAR PANSİYON
6217178
6217422
Kumpınar Mevkii
ALSA BUNGALOW EV.
6286444
6286443
Karaburun Mevkii
BAHAR PANSİYON
6114535
--
Çınar Sok.No:4
BAYRAM PANSİYON
6286257
--
Karaburun Mevkii
CAN APART PANSİYON
6119665
--
Kale Yolu Üzeri
ÇAMLIK PANSİYON
6224132
--
Kalkın Köyü Mevkii
ÇINAR PANSİYON
6286288
--
Karaburun Mevkii
EMEL PANSİYON
6114682
--
Ankara Cad.
GÜÇLÜ PANSİYON
6115843
--
Değirmenağzı Mevkii
HUZUR BUNGALOW EV.
6224262
--
Kalkın Köyü Mevkii
KAR BUNGALOW EV.
6286223
--
Karaburun Mevkii
KIZILIRMAK PANSİYON
6286546
--
Karaburun Mevkii
MERCAN PANSİYON
6118746
--
Çuhallı Çarşısı No:15
MUTLU PANSİYON
6116655
--
Çınar Sok.
DEMİR PANSİYON
6286261
--
Karaburun Mevkii
TUNÇ PANSİYON
6187160
--
Tersane Mevkii
 
KAMPİNGLER
TESİSİN ADI
TELEFON NO
ADRES
HAMBURG KAMPİNG
6112991-6116577
Değirmenağzı Mevkii
İSKELE KAMPİNG HELLO
6187546
Ereğli Yolu Mevkii
KAMPİNG MARTI
628 6247
Karaburun Sahili
KAMPİNG
6187650
Çayağzı Köyü Sahili
 
LOKANTA VE PİDE SALONLARI
TESİSİN ADI
TELEFON NO
ADRES
AKBEY RESTAURANT
6113233
Atatürk Cad.
ALİ BABA PİDE SALONU
6112474
İnönü Cad.
ANTEP SOFRASI
6119191
Cumhuriyet Meydanı
BALIKEVİ
6114369
Balıkçı Barınağı Yanı
BARINAK BALIK LOKANTASI
6118730
Balıkçı Barınağı
BÜLENTİN PİDE SALONU
6117197
Kumpınar Mevkii
ÇINAR ALABALIK TESİSLERİ
627 8267
Koçar Köyü
DOĞA RESTAURANT
6114747
Cumayanı Mesire Yanı
EVİM MUTFAĞI
6118274
Misafir Sokak
GURME ET BALIK LOKANTASI
6118320
Değirmenağzı Mevkii
HAMSİ BALIK LOKANTASI
611 8291
Balıkçı Barınağı Yanı
HAYDAR USTA KÖFTE SALONU
6115950
İnönü Cad.
HUZUR LOKANTASI
6118500 - 6117900
 
HÜLYAM IZGARA SALONU
6112352
Servet Bilgi Sk.
İSKELE RESTAURANT
6112658
Balıkçı Barınağı
KADIOĞLU KIR PİDESİ
6113223
Bahadır Yalçın Cad.
KAMELYA RESTAURANT
6113033
Atatürk Cad.
KANTİN LOKANTASI
6116131
Misafir Sokak
KARDEŞLER LOKANTASI
6114115
Cumhuriyet Meydanı
ÖMÜR LOKANTASI
6112637
 
ÖZGÜNEY KEBAP SALONU
6115335
Misafir Sk.
YENİ LİMAN RESTARUANT
6112424
Balıkçı Barınağı
ZEKAİ'NİN YERİ BALIK LOK.
6117903
Değirmenağzı Mevkii
 
 
 
 
ULAŞIM
Batı Karadeniz’in önemli turizm merkezlerinden biri alan Akçakoca; İstanbul, Ankara, Bursa, Kocaeli gibi metropollere 2.5 – 3 saat uzaklık da olup otoyolla çok kolay bir ulaşıma sahiptir.Hangi yönden gelinirse gelinsin D.100 otoyolunun Düzce ili turnikelerinde çıkış yapılarak Akçakoca yoluna girilir. 35 km.lik şehirlerarası yolu yeşillikler içinde kat ederek Akçakoca’ya varılır.Akçakoca’ya İstanbul ve Ankara’dan düzenli olarak otobüs seferleri vardır. Belli başlı firmalar: Üstün Erçelik , Metro , Ulusoy...Düzce Güven,Düzce 81,Hidayet,Truva,Kanberoğlu,Varan Ayrıca Bursa üzerinden Antalya – İzmir seferlerini yapan Kdz. Ereğli bağlantılı otobüslerden bu istikamette seyahat edecekler yararlanabilirler.Akçakoca Trabzon- Akçakoca İzmir,Akçakoca-Bodrum,Akçakoca-Marmaris,Akçakoca-Antalya,Akçakoca-Ankara,Akçakoca-İstanbul,Akçakoca-Ayvalık ,Akçakoca- Çanakkale,Akçakoca-Adana seferleri yapılmaktadır. Görülüyor ki Akçakoca’dan Türkiye’nin hemen hemen her tarafına gitmek mümkündür
Eskiden ulaşım ağırlık merkezini deniz teşkil etmekte idi,orman mahsullerini İstanbul’a,yelkenli gemilerle yapılmakta idi,eskiden Akçakoca Düzce yolu bataklıktı beygirler buralarda çamura saplanırlardı,Çuhalıdan,Beyören,Balatlı istikametinden Çilimli’ye varılırdı,3-4 saatte yaya olarak bu yol halen kulla ılımaktadır.Diğeri ise Çuhalıdan Dadalı,Başaftun köylerinden Haciz dağını geçerek Üskübü,Tavuk köyü,Beçiyörük ler,Melen deresi geçilerek Düzceye varılırdı İsmet paşa zamanında Bolu’da fen memuru Kabalak köyden olması nedeni ile bu yolu buradan vermiştir bu köylerin kalkınması için ,yumuşak killi toprağa maruz olan bir yoldu.2008 yılında Düzce Akçakoca yolunu Limak şirketi tarafından otoban yol yapılmıştır,Akçakoca Karasu yolu1936 yılında yapılmış yine bu yol yumuşak killi olduğu için sık sık heyelanlar  olmuştur,1995 yılında başlayan yol  devam etmektedir,şuan Edilli ağzında kalmıştır, yol mutahiti Cemil Özgür dür Ereğli Akçakoca yolu ise1964 yılında mutahit Murtezaoğulları yapmıştır,halen şuan Akçakoca’dan başlayarak Çayağzı mıntıkasına kadar otoban yapılmıştır Akçakocaya deniz yoluylada ulaşmak mümkündür,büyük motorların ,yatların ,ufak gemilerin yanaşabileceği liman mevcuttur
·          
·         AKÇAKOCANIN BAZI İL VE İLÇELERE UZAKLIKLARI:
Amasra                106                  İzmir              585
Ankara                275                  Karasu           40       
Antalya                701                  Kastamonu    327
Bartın                  179                  Konya                        549
Bolu                     83                    Muğla             762
Bursa                   263                  Nevşehir         551
Çanakkale           533                  Safranbolu    220
Denizli                  609                  Sakarya         105
Edirne                  480                  Sinop              519
Düzce                   37                    Trabzon         900
Kdz. Ereğlisi       39                    Van                1465
İstanbul               243                  Zonguldak     90
 
AKÇAKOCA'YA ULAŞIM SAĞLAYAN FİRMALAR VE TELEFON NUMARALARI
İstanbul Ulusoy                           0 212 664 06 40 - 0 216 388 77 22
İstanbul Metro                            0 212 658 07 71 - 0 216 333 29 37
İstanbul Üstün Erçelik               0 212 658 01 20 - 0 216 333 27 82
Ankara Metro                             0 312 224 07 85 - 0 312 224 07 86
Ankara Üstün Erçelik                0 312 224 16 67
İzmir Metro                                 0 232 486 55 70
İzmir Üstün Erçelik                   0 232 435 30 07
Bursa Metro                               0 224 261 50 52
Bursa Üstün Erçelik                     0 224 254 99 93
 
 
 
AKÇAKOCADAN ANADOLUYA TAŞIMACILIK YAPAN FİRMALAR

Peron No
Otobüs Firması
Telefonu
Otobüs Kalkış
Otobüs Varış
Otobüs Firması Web Sitesi
 
DÜZCE GÜVEN KOOP. Düzce
0380 444 67 81 Otogar: 512 29 25- 512 29 20 Faks: 512 37 33 Akçakoca: 618 72 72
Düzce
Bolu, Kdz.Ereğli, Alaplı, Zonguldak, İzmit- Gebze, İstanbul, Ankara, Antalya-Alanya, Bursa- Gemlik, Balıkesir- Bandırma- Erdek, Eskişehir, Kütahya, Afyon, Burdur, Denizli, Aydın, Akhisar, Bodrum, Yalova
 
AYDOĞAN TURİZM Düzce
0380 444 61 55 Otogar: 512 09 45 merkez: 523 39 33
Düzce
Bafra, Samsun
 
BARIŞ TURİZM Düzce
0380 444 00 34
Düzce
Elazığ, Tunceli, Zara, Erzincan
 
EFE TUR Düzce
0380 444 00 10 Otogar 1: 514 17 17 - 514 14 34
Otogar 2: 514 66 53
Çarşı: 514 66 53 - 524 48 82 Akçakoca Otogar: 618 91 50
Akçakoca Çarşı: 611 84 44
Akçakoca- Düzce
Akçakoca- Bursa, İzmit, Adapazarı
Düzce- Kdz.Ereğli, Zonguldak, İzmit, Bursa, Yalova, İzmir
 
HAS TURİZM Düzce
0380 444 0 631 Otogar: 514 17 17
Düzce
Aksaray, Adana, Hatay
 
HAS DİYARBAKIR SEYAHAT Düzce
0380 444 11 21
İstanbul- Diyarbakır Güzergahı
İstanbul, Adapazarı, Düzce, Bolu, Ankara, Aksaray, Pozantı Adana, Gaziantep, Şanlıurfa, Siverek, Diyarbakır
 
KANBEROĞLU TURİZM Düzce
Akçakoca: 0380 618 72 72
Akçakoca
Trabzon, Rize
 
LÜKS GÜMÜŞHANE TURİZM Düzce
0380 444 44 29
Düzce
Bolu, Samsun, Ordu, Giresun, Gümüşhane, İstanbul, İzmit- Gölcük- Karamürsel, Yalova, Orhangazi- Gemlik- Bursa
 
METRO TURİZM Düzce
0380 444 34 55 Otogar: 523 02 92- 524 18 61
Düzce
İstanbul, Ordu, Trabzon- Of, Rize, Hopa, Artvin, Bingöl, Muş, Bitlis, Siirt, Van, Kayseri, Malatya, Elazığ, Diyarbakır
 
ÖZLEM ARDAHAN SEYAHAT Düzce
Otogar: 0380 523 39 33
Düzce
Trabzon, Rize, Ardahan- Çıldır
No: 7
PALANDÖKEN TURİZM Düzce
0380 444 000 9 Otogar: 523 02 92
Düzce
Amasya, Erzincan, Erzurum
 
PATNOS İTİMAT TURİZM Düzce
Otogar: 0380 523 39 33
Düzce
Patnos- Ağrı
 
SAKARYA VİB TURİZM Düzce
0380 444 54 54 Otogar: 523 39 33
Düzce
İstanbul, İzmit- Gölcük- Karamürsel, Sakarya, Ankara, Çorum, Samsun, Ordu, Giresun, Trabzon
 
S.S SİNAY 57 TURİZM Düzce
Otogar: 0380 523 39 33
Düzce
Karabük, Kastamonu, Sinop
 
SÜZER TURİZM Düzce
Otogar: 0380 523 02 92
Düzce
Samsun, Ordu, Giresun, Trabzon
 
ÜSTÜN ERÇELİK TURİZM Düzce
Otogar: 0380 524 48 82- 524 42 50 Akçakoca Merkez: 611 32 30 Akçakoca Sapak: 618 75 85- 618 85 75
Düzce-Akçakoca
Kdz.Ereğli, Kozlu, Zonguldak, Bolu, Adapazarı-Hendek, İstanbul- Tuzla, Ankara, Antalya- Manavgat, Balıkesir, Bursa, İzmir, Bilecik, Kütahya, Isparta, İzmit-Gölcük, Marmaris
 
VAN ERCİŞ İTİMAT TURİZM Düzce
0380 444 00 87 Otogar: 523 35 61
Düzce
Van- Erciş
 
VARAN TURİZM Düzce/Akçakoca
0380 444 8 999 Akçakoca Otogar: 618 91 50 Çarşı: 611 84 44
Akçakoca
Kdz.Ereğli, Kozlu, Zonguldak, Düzce, İstanbul
 
YENİ MİDYAT SEYAHAT Düzce
Otogar: 0380 524 48 82
Düzce
Midyat
 
 
AKÇAKOCA TURİZİM DERNEĞİ
1954 Yılında 52 üyesi ile kuruldu kurucusu Mithat Özkök tür
 
ÖNERİLER
 
(1) Belediyenin katkısıyla çeşitli alanlarda şirketlerin kurulması sağlanmalıdır. Turizm sektörü bu şirketler aracılığı ile desteklenmelidir.
(2) Uluslar arası turizm büroları ile doğrudan irtibat sağlayacak on line sistemi bulunan içinde dil bilen elemanların çalıştığı bir ofis kurulmalıdır. Başvurular bu büro aracılığı ile organize edilmelidir.Turizm işletmelerinin de ortak olacağı bir şirket bu organizasyonu yapacak ve hizmeti karşılığı bedelini alacaktır.
(3) Aile pansiyonculuna kredi sağlayacak çabalar artırılmalıdır.
(4) Turizm sektöründe çalışan elemanların zorluklarını gidermek üzere yaygın bir eğitim programı başlatılmalıdır. Bu amaçla Akçakoca’daki Meslek Yüksek Okulu, Otelcilik ve Tarım Meslek Lisesi ve Halk Eğitimi Merkez Müdürlüğü ile işbirliği yapılmalıdır.
(5) Akçakoca’daki turistik ve korumaya alınmış tesislerin restorasyonu  için gereken girişimlerde bulunulmalıdır. Kalenin ve Osmaniye Mahallesindeki evlerin restorasyonuna öncelik verilmelidir. Osmaniye evleri, turizm için oteller haline getirilebilir.
(6) Turistik- hediyelik eşya üretimi için evlerde genç kızlarımızın üretici duruma gelmelerini sağlamak üzere büyük bir proje başlatılmalıdır.Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi El Sanatları Bölümü ile işbirliği yapılmalıdır. Gerekirse uluslar arası destek aranmalıdır. Her ailenin üreti,ci duruma gelmelerini sağlamak amacıyla çok değişik mesleklerin öğretilmesi sağlanmalıdır.
(7) Kadınlarımızın el becerileri ile ürettikleri mamul maddelerin satışı için stantlar açılmalı ve buralardan belediye rüsumu alınmamalıdır.
(8) Pazaryeri yeniden organize edilmeli ve bir bölümünün daimi pazaryeri olarak kullanılması sağlanmalıdır.
(9) Ayda bir gün açık Pazar kurulmalıdır.Çevre illerinden gelen veya yerli halktan isteyenlerin malzemelerini satabilecekleri veya ikinci el ucuz malzemeleri satın alabilecekleri bir pazar kurulmalıdır.
(10)                   Turistlerin kent içi ve çevreye geziler yapabilmesini sağlamak üzere otobüs organizasyonları yapılmalıdır.
(11)                   Açıkta yiyecek satmalar önlenmeli temizliğe gerekli önem verilmelidir.
(12)                   Festivale kültür ağırlığı verilmelidir. Bu nedenle  sivil toplum örgütleri ile sıkı bir işbirliği içinde bulunulmalıdır.
(13)                   Turizm mevsiminde park yerinden ücret alınması uygulanmasından vaz geçilmelidir. Zaten  kent içinde yeterli miktarda park yapılacak yer bulunmamaktadır. Park yerinden alınacak ücret ile yapılan masrafların yeniden değerlendirilmesi yapılmalıdır. Sadece liman içinde üç girişte en az 6 belediye elemanı görev yapmaktadır. Buradan alınacak kazanç eleman ücretlerinin çok altında. Bu ücreti liman içindeki esnaftan kolayca sağlamak mümkündür.Çünkü limandaki lokantalara gidecek turistler arabaları için para ödemektedir.
(14)                   Festivallerde ses sanatçılarının getirilip bunlara büyük miktarlarda para ödenmesi halk arasında tenkit edilmektedir. Bunun yerine Akçakocalı değerleri bulup ön plana çıkarmak daha cazip olabilir.
(15)                   Yurt dışından gelen Foklör grupları anlam bakımından festivali uluslar arası bir düzeye getirmesi bakımından uygun görülebilir. Ama Bir Türkmen, laz veya Abaza düğününü oyunlarını festivalde sergilemek daha cazip gelebilir.
(16)                   Festival hareketleri ne yazık ki, ulusal medyada gerekli yerini almamaktadır. Festivalin duyurulması konusunda da senelerdir aksaklıklar gözlenmektedir. Davetiyelerle ilgili adresler bilgisayar ortamına alınarak bu gecikmeler önlenebilir.
(17)                   Festivallerde Turizm Meslek Yüksek Okulunun etkinliklerine rastlanmamaktadır. Bu okulunda devreye girmesi için önlemler alınmalıdır.
(18)                   Festivalde turiste satılacak hatıra eşya yoktur. Satış reyonlarını sadece çevre ilçelerden gelenler işletmektedir.Düzce, Alaplı, Ereğli gibi. Bu nedenle turistin parası Akçakoca’da kalmamaktadır. Aynı şekilde ayçiçeği satan reyonlar, yolların kirlenmesine neden olmaktadır.Çekirdek alanlara birer küçük torbada kabukları için verilmesi alışkanlık haline getirildiği taktirde yoların kirlenmesi büyük ölçüde önlenmiş olur.
NOT: İBRAHİM TUZCU
 
 
 
 
 
 
SANAYİ

Sanayi Faaliyetleri:
Temel ürün olarak fındığın değerlendirilmesi yönünden ilçede halen fındık tarım satış kooperatifleri birliğine ait 3 adet ve özel sektöre ait 5 adet fındık kırma fabrikası faaliyettedir.
İlçemizde Ereğli Demir Çelik tesisi ürünlerini işleyen ve yurt dışına önemli ölçüde ihracat yapan fabrikalar mevcut olup ,kapasiteleri her geçen yıl artış göstermektedir.İlçedeki istihdam sorunun çözülmesine önemli katkı da sağlayan bu fabrikalar bünyesinde 995 kişi çalıştırmakta olup,toplam 372.000 ton üretim yapmakta, üretimlerinin 162.000 tonunu ihraç ederek ülke ekonomisine katkı sağlamaktadırlar.Fabrikalara ait veriler aşağıda ki tabloda gösterilmiştir.
 
Tesisin Adı
ÜMRAN
BORU SAN.A.Ş
ÇINAR BORU
SAN LTD
M.M.Z ONUR
BORU A.Ş
AĞIR HADDECİLİK
SAN LTD
Kuruluş Tarihi
1985
1985
1980
1984
Fabrika Alanı
420.000 M2
45.905 m2
68500 M2
17.544 M2
Kapalı Alan
81.622 M2
20.394 m2
36.500 M2
7300 M2
Çalışan Sayısı
409
221
265
100
Mamul Türleri
Çelik Boru
(Doğalgaz,
petrol,su)
ÇelikBoru
(Doğalgaz,
su,profil)
ÇelikBoru
(Doğalgaz,
su,profil)
Kabartma desenli levha sac
Üretim Miktarı
130.000 Ton/Yıl
96.000 Ton/Yıl
75.000 Ton/Yıl
71.000 Ton/Yıl
Yurtiçi Satış
90.000 Ton/Yıl
63.000 Ton/Yıl
15.000 Ton/Yıl
36.000 Ton/Yıl
İhracat
40.000 Ton/Yıl
33.000z Ton/Yıl
60.000Ton/Yıl
29.000 Ton/Yıl
 
 
Ayrıca Has İş Hasan İşleyen Fındık koza makinesi saç imalatı ve Yılmaz Yem Hayvansal Ürünler Sanayi tesisi mevcuttur.
 
AKÇAKOCADA PETROL

DENİZDE
YER           : SAKARYAAĞZI-KARASU-AKÇAKOCA
YAŞI          ; PALEOZİK
BİÇİMİ     : AKVEREN KİREÇ TAŞI
ÖNERİLEN DERİNLİK : 4-6 KM DELİNECEK
ÜRETİM DURUMU : AKÇAKOCA 1 DELGİSİ 1 KM DE GAZ BULUNMUŞ
GÜNCEL DURUM : DENİZ JEOLOJİSİ GEREKLİ
KARADA
YER             : AKÇAKOCA-KARASU
YAŞI            : PALEOZİK-DEVONİYEN
BİÇİMİ        : DOLAMİTLER
ÖNERİLEN DERİNLİK  : 4-6 KM
TÜRÜ          : SEMER Bİ,ÇİMİ
GÜNCEL DURUM : ARAŞTIRMA YOK
Kaynak : PROF.AHMET ERCAN
 
 
TARIM
 
 GENEL DURUM
İlçemizde tarımsal üretim içerisinde bitkisel üretim, özellikle fındık üretimi ağırlıklı yer tutmaktadır. Fındık üretimi dışında kasaplık tavuk üretimi, büyükbaş hayvan üretimi, balıkçılık, arıcılık,  mantar üretimi önemli tarımsal faaliyetler arasındadır. 1930 yıllarda ekonomi denize bağlı idi,bunun yanı sıra reçberlik,odunculuk,kerestecilik ön safhada yer alırdı,şehirlinin tümü denizci idi,gemi tüccarı,gemici,tekne sahibi,balıkçı,yada yükleme ve boşaltma amelesi idiler.Akkaya,Aftunağzı,Beyhanlı,Döngelli,Çuhalı,Kızlarağası,Değirmenağzı,Taşman Deresi,Karaburun,Melenağzı iskeleleri vardı,buralardan ticaret sağlanırdı.Ayrıca ilçede 4750 büyükbaş hayvan vardı ama son yıllarda azalma kaydedilmiştir,kümes hayvancılığı da son yıllarda azalma görülmüştür 190 adet kümes vardı,beyaz et üretimi 25.000 tonu geçmekte idi.2000 civarında fenni kovan vardır
Buğday,Arpa,Mısır,Pirinç,Fasulye,Bezelye,Bakla,Patates,Soğan,Lahana,Pırasa,İspanak,Elma,Armut,Kestane,Kuru üzüm,İncir,Dağ çileği ve en önemlisi Fındık üretimi dir.İlçenin 37 köyü orman köyüdür 16952 hektar orman vardır
BİTKİSEL ÜRETİM FAALİYETLERİ
 
Akçakoca ilçesi arazi varlığı ve toprak bitki örtüsü aşağıda tabloda halinde sunulmaktadır.
Orman alanı                            17.025,5 Hektar
Fındık bahçesi                                    21.863,5 Hektar
Diğer tarımsal üretim alanı     1.033 hektar
İskan alanı                              1.455 Hektar
1.      Fındık Üretimi ve Eğitim Çalışmaları :
İlçedeki  tarımsal faaliyetler içerisinde bitkisel üretim, özellikle fındık üretimi ağırlıklı yer tutmaktadır. Akçakoca’da fındık tarımında görülen sorunların başında ülke genelinde olduğu gibi verim düşüklüğü gelmektedir. Verim düşüklüğünün başlıca sebepleri ise arazilerin miras yolu ile küçülerek parçalanması, üreticilerin fındık tarımı hakkında yeterince bilgi sahibi olmamaları dolayısı ile tarım tekniğinin  uygulanmasında yetersizlik, girdi noksanlığı vb. nedenlerdir. Akçakoca havzasında sıklıkla sarı fındık olarak adlandırılan mincine fındığı ana çeşit olarak yetişir, bunun yanında da Yomra fındığı olarak adlandırılan foşa ve kara fındık olarak adlandırılan kara yağlı çeşidin üretimi yaygın olarak yapılmaktadır.
İlçemizin ana üretim konusu olan fındıkla ilgili istatistik bilgiler aşağıda tablo halinde sunulmaktadır
2.      Fındık Üretimi ve Eğitim Çalışmaları :
İlçede üreticileri eğitmek amacı ile programlı bir şekilde eğitim faaliyetleri devam etmektedir. 2005 yılı içinde özellikle fındık konusunda eğitime ağırlık verilmiştir.
İlçedeki  tarımsal faaliyetler içerisinde bitkisel üretim, özellikle fındık üretimi ağırlıklı yer tutmaktadır. Akçakoca’da fındık tarımında görülen sorunların başında ülke genelinde olduğu gibi verim düşüklüğü gelmektedir. Verim düşüklüğünün başlıca sebepleri ise arazilerin miras yolu ile küçülerek parçalanması, üreticilerin fındık tarımı hakkında yeterince bilgi sahibi olmamaları dolayısı ile tarım tekniğinin  uygulanmasında yetersizlik, girdi noksanlığı vb. nedenlerdir. Akçakoca havzasında sıklıkla sarı fındık olarak adlandırılan mincine fındığı ana çeşit olarak yetişir, bunun yanında da Yomra fındığı olarak adlandırılan foşa ve kara fındık olarak adlandırılan kara yağlı çeşidin üretimi yaygın olarak yapılmaktadır.
İlçemizin ana üretim konusu olan fındıkla ilgili istatistik bilgiler aşağıda tablo halinde sunulmaktadır.
 
FINDIK REKOLTE TAHMİNİ EKİLİŞ ALANLARI
Çiftçi Eğitim Ve Yayım Çalışmaları
3.      İlçedeki  tarımsal faaliyetler içerisinde bitkisel üretim, özellikle fındık üretimi ağırlıklı yer tutmaktadır. Akçakoca’da fındık tarımında görülen sorunların başında ülke genelinde olduğu gibi verim düşüklüğü gelmektedir. Verim düşüklüğünün başlıca sebepleri ise arazilerin miras yolu ile küçülerek parçalanması, üreticilerin fındık tarımı hakkında yeterince bilgi sahibi olmamaları dolayısı ile tarım tekniğinin  uygulanmasında yetersizlik, girdi noksanlığı vb. nedenlerdir. Akçakoca havzasında sıklıkla sarı fındık olarak adlandırılan mincine fındığı ana çeşit olarak yetişir, bunun yanında da Yomra fındığı olarak adlandırılan foşa ve kara fındık olarak adlandırılan kara yağlı çeşidin üretimi yaygın olarak yapılmaktadır.İlçemizin ana üretim konusu olan fındıkla ilgili istatistik bilgiler aşağıda tablo halinde sunulmaktadır
 
AKÇAKOCA  KÖYLERİ TOPRAKLARIN BÖLÜNÜŞÜ
 
KÖYÜ                 TARLA ALANI    FINDIKLIK      ORMAN                    YEKÜN DÖNÜM
AKKAYA               2.100  % 12          350      % 2          15.050     % 86                     17.500
AKTAŞ                    _         _            4.578    % 84                872        % 16                    5.450
ALTUNÇAY            2.941  % 17     3.460    %  20          10.899      % 63                   17.300
ARABACI                  _       _           4.515    % 86                735      % 14                      5.250
BALATLI                2.500  % 50      1.500    % 30            1.000       % 20                      5.000
BEYÖREN              1.925  % 58      1.050   % 30                 525       % 12                        3.50
ÇAYAĞZI               2.200  % 20      2.750   % 25              6.050     % 55                       11.000
ÇİÇEKPINAR            400  % 5        2.320  % 29               5.280  %  66                           8.000
DADALI                  1.200  % 15     2.400  % 30                4.400  %  55                           8.000
DAVUTAĞA          2.120  % 20      8.840  % 80                 _          _                              10.600
DEREDİBİ                   _           _        910  % 13                 6.090  % 87                            7.000
DOĞANCILAR         750  % 10      2.250 % 30                  4.500  % 60                            7.500
DÖNGELLİ               350  % 4        5.950  % 68                 2.450  % 28                            8.750
DİLAVER                 1.95O  % 25  5.226  % 67                    624  % 8                               7.800
EDİLLİ                          _           _  4.080  % 85                      720  % 15                            4.800
ESMAHANIM          1.530  % 18  6.970  %  82                   _        _                                  8.500
FAKILLI                      175  % 1   1.400  % 40                    1.925  % 59                            3.500
GÖKTEPE                       _            4.371  % 93                       329  %  7                             4.700
HEMŞİN                    636  % 12   4.664  % 88                 _        _                                       5.300
HASANÇAVUŞ            550  % 10         4.730  % 86   % 4 Plaj ve kayalık                     5.500
KALKIN                           _        _          8.932  % 88               1.218  % 18                   10.150
KARATAVUK              468  % 4         10.530  % 90                  702  % 6                     11.700
KEPENÇ                          _      _             1.104  % 92                    96  % 8                       1.200
ORTANCA                      _      _             1.900  % 100                    _     _                         1.900
KINIK                              _      _             2.700  %  90                  300  % 10                     3.000
KİRAZLI                          _       _            3.552  %  75                1.248 % _                      4.800
KOÇAR                            _        _              300  % 15                 1.700  % 85                   2.000
KOÇULLU                        _        _          2.295  % 85                    405  %  15                  2.700
KURUGÖL                       _         _          7.800  % 65                  4.200  % 35                 12.000
KURUKAVAK              1.512  % 14      7.020  %  65                 2.268  % 21                  10.800
MELENAĞZI                 1.600  % 32      2.000  % 40                  1.400  % 28                     500
NAZIMBEY                   1.300  % 41      1.900  % 59                       _        __                  3.200
SUBAŞI                             200  % 2         1.100 % 11                   8.700  % 87                10.000
TAHİRLİ                            _       _            5.558  % 95                     292  % 5                    5.850
TEEKÖY                            420  % 4         2.100  % 20                   7.980  % 76               10.050
UĞURLU                          1.817  % 21     5.925  % 77                 SEBZELİK                  7.900
YENİCE                               560  % 11     4.160  % 83                    280      % 6                5 000
YEŞİLKÖY                          440  % 3       6.560  % 82                    1.200  % 15               8.000
TOPLAM                         29.244  % 11     148.390  % 55            93.438  %  34            271.070
Kaynak . Mustafa Kocadon 1956
 
 
 
AKÇAKOCA FİSKOBİRLİK ORTAK SAYILARI(2005)
 
Sıra     Mahalle/köy              ortak                         
01        Akkaya                      144
02        Aktaş                         357
03        Altunçay                    171
04        Arabacı                      266
05        Ayazlı                         196
06        Balatlı                        200
07        Beyhanlı                      51
08        Beyören                     329
09        Cumhuriyet                 88
10        Çayağzı                      152
11        Çiçekpınarı               198
12        Dadalı                        214
13        Deredibi                       98
14        Dereköy                       78
15        Doğancılar                 109
16        Döngelli                     232
17        Edilli                          162
18        Fakıllı                         158
19        Göktepe                     236
20        Hacıyusuflar             162
21        Kalkın                                   306
22        Kepenç                        66
23        Kınık                          152
24        Kirazlı                        128
25.       Koçar                         184
26        Koçullu                      114
27        Kurugöl                     307
28        Melenağzı                  214
29        Orhangazi                 184
30        Ortanca                       72
31        Osmaniye                   343
32        Paşalar                       170
33        Sarıyayla                   257
34        Subaşı                          99
35        Tahirli                        273
36        Tepeköy                     182
37        Yalı                            250
38        Yeniköy                       21
39        Yeşilköy                     115
40        Yukarı                        257
 
Kaynak  :Hüsamettin Kaya ( Kaya kirtasiye)
 
 
TÜRKİYE’DE FINDIK ZİRAATI
Fındık, Türkiye’nin tarımda olduğu kadar genel ekonomisi ve sosyal yaşantısında da önemli derecede rol oynayan bir tarımsal üründür. Çoğunlukla aile işletmesi şeklinde çalışılmaktadır. Yaklaşık 2.000.000 Kişi fındık yetiştiriciliği ile doğrudan, taşıma, depolama,kırma,işleme,ambalajlama ve satış zincirinde çalışanlar ile bu çalışanlara bağımlı Esnaf ve Sanatkarlar kesimi dolaylı olarak göz önünde alındığında yaklaşık 4-5 milyon insan fındıktan etkilenmektedir..Fındığın anavatanı Anadolu’dur. Fındık üreticiliği ülkemizde 2500 yıldır yapılmaktadır. Fındığın en uygun yetiştirme koşulları Karadeniz sahilleridir. Ordu, Trabzon,Sakarya, Samsun ve Düzce İlleri başta olmak üzere ekonomik anlamda fındık yetiştirilmektedir.
Fındık bir ılıman iklim meyvesidir. İyi bir gelişim ve  bol ürün için nemliılıman iklim ön koşuldur.Yıllık ortalama sıcaklığın 13- 16 derece olduğu yöreler fındık yetiştiriciliği için en uygun yörelerdir. Yıllık yağış toplamının 700mm’nin üzerindeolması ve bu yağışın aylara dengeli dağılması gerekmektedir. Haziran ve Temmuz aylarında iyi iç doldurma için hava oransal nemi%60’ın altına düşmemelidir. Fındık kış aylarında çiçek açmaktadır.(Mart) Bu nedenle aşırı kış soğuklarına karşı duyarlıdır. Öte yandan aşırı kış tozlanmaya engel olur. İlkbaharda rastlanan geç donlar fındık için tehlikelidir. Toprak pH’ı 5-7 arasındaki topraklar fındıklar  için uygun topraklardır Döllenme: Fındık tek evcikli bir bitki olup, erkek ve dişi çiçekleri aynı bitki üzerinde ancak değişik yerlerde oluşmaktadır.(Kaynak:Kenan Ünsal, Fındık Tarımı, yayınlanmamış eseri)Türkiye yıllara göre  350- 600 bin ton  yıllık üretimi ile %65-70 ini dünya fındık ticaretinin ise %70- 75’ini gerçekleştirmektedir.Kalite olarak Giresun ve Levant olmak üzere ikiye ayrılır.Giresun kalite fındık, tadı ve içeriği yağ oranı ile yeryüzünün en üstün özellikli fındığıdır. Bir kültür sahası olan Giresun’da ve Trabzon’un Beşikdüzü, Vakfıkebir, Çarşıbaşı, Akçaabat ilçelerinde yetişir. Levant kalite fındığın içerdiği yağ miktarı az olmakla beraber kavrulurken az oranda iç zarını atar. Levant Trabzon, Levant Ordu ve Levant Akçakoca biçiminde adlandırılır. Fındık üç ana gruba ayrılır.
Bunlar:
 
Kabuklu tombul fındıklar:Tombul, Palazi Mincare, Gök, Kalınkara, Kan,Cascava v Delisava (Çakırdak)
Kabuklu sivri fındıklar:Sivri, incekara, Kuş
Diğer kabuklu fındıklar: Badem, Foşa, Kargalak, Ordu İkizi
.FINDIK AĞIRLIĞI: Fındık satın almalarda fındık ağırlığı ölçülür. 100 tane fındığın ağırlığı söz konusu olur.
 
100 fındığın ağırlığı:
Fındık türü                           Ağırlık(gr)
Kargalak                                            297,5
Yassıbadem                                       234,3
Kalınkara                                           221,5
Foşa                                                   182,0
Palaz                                                  171,0
Çakıldak                                            163,0
İncekara                                             159,6
Mincane                                             154,0
Kan                                                    146,0
Tombul                                               145,0
Kuş                                                    143,6
Yuvarlak badem                                141,5
Cavcava                                             141,0
Uzunmusa                                          135,0
Acı                                                     131,0
Sivri                                                   130,0
 
 
FINDIK ÇEŞİTLERİ.
Ülkemizde fındık oldukça zengin bir çeşitlilik gösterir.Değişik fındık bölgelerinde farklı yoğunlukta olmak üzere ülkemizde:Tombul, Palaz, Foşa, Mincane, Çakıldak, Kalınkara, Uzunmusa,Kan, Karga lak, Cavcava, Sivri, İncekara, Acı,Kuş, Yuvarlak badem, ve Yassı badem fındık çeşitleri yetiştirilmektedir. Bunlardan özellikle yuvarlak şekilli olan fındıklar, fındık işletme sanayii için çok uygun olup, yoğun olarak yetiştirilen çeşitlerdir.
 
AKÇAKOCA ve FINDIK:

 
Akçakoca’ya ilk fındık fidelerini kimin getirdiği ve ne zaman getirildiği konusunda kesin bilgi bulunmamaktadır. Bununla beraber halk arasındaki yaygın görüşe göre Akçakoca’ya ilk fındık fidesini 1900’de Osmaniye Mahallesine yerleşen Trabzonlu  tüccar Ahmet Efendi getirmiştir. Bundan sonra fındık fidesi Botum göçmenlerinden Hocaoğlu Ömer Efendi tarafından getirilmiştir. Ömer Efendi aslında zücaciyecilik yaparmış. Doğu Karadeniz sahillerindeki şehirlerden aldığı emtiayı gemilerle Ereğli ve Akçakoca’ya getirirmiş. Bir başka söylentiye göre Yenice Köyünün kurucusu olan Kibaroğlu Hacı Hurşit, Kırıkoğlu Tahir, Keleşoğlu Hacı İbrahim ve Ali oğlu Tufan Tevfik, ilk fındık fidelerini Akçakoca’ya getirmiştir. Bunların getirdiği fındık, dallardan sopalarla dökülürmüş.Daha sonraları Mehmet Arif adındaki bir göçmen fındığın iyi bir geleceği olduğunu düşünmüş ve kendi adı verilen fındık türünden bol miktarda fındık fidesi getirip kendi bahçesine dikmiştir. Mehmet Arif adı verilen fındık, yağlı fındık türüdür.
Zaman içinde değişik türde fındık dikimi yapılmıştır En yaygın olanlardan: yağlı fındık, sarı fındık, yorma (tombul) fındık, Giresun sivrisi ve deli ova fındığıdır Akçakoca’da üretilen ilk fındık 59 kiloluk bir çuvalla İstanbul’a gönderilmiştir.

İBRAHİM TUZCU WEB SİTESİ KURULUŞ:09.09.2017
SİTEYİ KURAN ve DÜZENLEYEN: MEHMET GÜVEN
EĞER TELİF HAKKININ İHLAL EDİLDİĞİNİ DÜŞÜNÜYORSANIZ LÜTFEN İLETİŞİMDEN BİZE YAZINIZ.



Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol