Lazımarktan Ayazlıya 1
LAZİMARKTAN AYAZLIYA
İBRAHİM TUZCU’NUN KISA HAYAT HİKAYESİ
1956 Yılında Akçakoca Ayazlı mahallesinde dünyaya geldim. İlkokulu Barbaros ilköğretim okulun da , orta okulunu Akçakoca Lisesinin ortaokul kısmında , liseyi Kdz.. Ereğli’de o zamanın sanat okulu Endüstri Meslek Lisesi’nde okudum.1973’te mezun oldum.Okulun bitiminde Ereğli Demir Çelik Fabrikalarında işbaşı yaptım.Çeşitli kademelerde görev aldım. 2000 yılında emekli oldum. Sporu çok sevdiğimden çeşitli kulüplerde çalıştım (Düzcespor , Akçakocaspor , YeniAkçakocaspor , Akçakoca İdmanyurdu,çeşitli görevlerde bulundum , Antaş İdmanyurdu , Ayazlı Tersane spor kulübün kurulmasında katkım çok fazladır. Bolu merkez hakem komitesinde 2 yıl çalıştım,Düzce de saha komiserliği yaptım. Çuhallı Çarşısı Güzelleştirme Derneğinin kurulmasında emeğim olmuştur..Akçakoca ,Ayazlı,Akçakoca nın 43 köye ait kitaplar derledim, 2 çocuk babası ve az Fransızca bilmekteyim. Akçakoca ve Ayazlı aşığımdır.
ÖNSÖZ
Aşığı olduğum Ayazlı mahallesinin her yönü ile incelemek istedim. Bu nedenle bu kitap tarihi bir coğrafya kitabı dır.Bu kitap içinde yaşadığımız bizlerin, atalarımızın yaptığı mücadelenin hikayesini anlatan ve örf adetlerini içine alan gelecekteki araştırmacılara ışık tutacak belirli başlangıç noktalarını belirleyen bir çalışmayı içermektedir.Kitabın hazırlanışı 3 yıl sürmüştür. Kitabın hazırlanmasında bana katkıları olan oğlum Emrah Tuzcu, Recep Ali Yaman , Ender Savcın, Doç. Zeynel Özlü ,Kenan Okan, Uğurlu Köyünden Hakkı Erdoğan , değerli büyüklerim , Prof. Sergi Makalatia , Muhammed Vanilişili , Ali Tandilava , Doç.Gözde Yirimibeşoğlu ,Recai Özgün’e çok çok teşekkür ederim.Benim yapmak istediğim olay Ayazlı’nın geçmiş insanlarına olan borcumuzu ödemeye çalışmaktan başka bir şey değildir.Onlar ki bizim bu günlere gelmemize sebep olmuşlardır.Unutulmamalıdır ki bilgi ve sevgi paylaştıkça çoğalır.Ayazlı Mahallesinin ismi daima yaşandıkça yaşatılacaktır.
Saygılarımla
İBRAHİM TUZCU
AYAZLI
COĞRAFİ BÖLGE: Karadeniz bölgesi
İLİ : Düzce
İLÇESİ : Akçakoca
KAYMAKAMI : Mehmet Ünal
TELEFONU : 03806114001
BELEDİYE BAŞK.: Fikret Albayrak
TELEFONU : 03806114002
MAHALLE MUH. : Çetin Çakmak
TELEFONU : 05434513744
NUFUSU : 4100 nüfusu 1280 hane
COĞRAFİ DURUMU: Doğusu Döngelli,Dadalı,Batısı Osmaniye mah.,Güneyi Doğancılar la komşudur.41.05 Derece Kuzey paraleli,31.07 Doğu boylamı üzerinde yer alır.Tem otoyolu üzerinde Ankara ya 270 km,İstanbul a 235 km mesafededir. Deniz yoluyla İstanbul’a 108,Ereğli 18,Zonguldak 40 mil dir.
JEOLOJİK DURUM
Dere vadi tabanları alivüyon,yamaçların büyük bölümü silis formasyonu tepelerin üst kısımlarında ise 3. jeolojik döneme ait kumlu,çakıllı tabakalar bulunmaktadır,depreme karşı sağlam zeminlidir.Türkiye deprem haritasına göre 3 .derecede tehlikeli bölgededir,dağlar,deniz kıyısına paralel uzanır ,kıyılarda yüksek ve dik falezler görülür,kıyılar düzdür,sahildeki kayalar su tarafından aşındırılarak yalılar meydana gelmiştir,çevre şist ve kristalin şistlerle kaplıdır,doğu ve güneyde pal ezik devre ve tersiyer arazilerden ibarettir.
YAĞIŞ
Ayazlıda her mevsimde bir iklim görülür, yağışlar genellikle sonbaharda hatta kış aylarında diğer mevsimlere göre daha fazla düşer.Ayazlıda en fazla yağış eylül,kasım,aralık ocak aylardır,kar aralık ocak aylarında yağar ama uzun süre kalmaz.Mayıs haziran da karayel,temmuz,ağustos ve eylül ayında poyraz eser kış aylarında lodos eser temmuz,ağustos,eylül de güneş kendini daha iyi gösterir,aralık ,mart ayları arası en düşük sıcaklık gözlenir ılıman bir iklime sahiptir
RÜZGAR
Akçakoca’da hakim rüzgar kış aylarında lodos, Mayıs-Haziran aylarında karayel, Temmuz, Ağustos ve Eylül aylarında poyraz olup, Temmuz-Ağustos aylarında rüzgar hızları diğer aylara oranla daha azdır.Akçakoca’da mart ayından itibaren hava ısınmaktadır,sıcaklık mayıs-ağustos arasında azamiye erişmekte,kasım ayına kadar mutedil bir gidiş göstermektedir.1930 yılında Bolu da sıcaklık -31 dereceye düştüğü ve 40 derece sıcaklığa yükseldiği görülmüştür sıcaklık en düşük aralık ve mart aylarında rastlanır .bölgede meydana gelen yağışlar orografik ve depresonik tir,bu nedenle yağışların dağılışında farklılıklar ortaya çıkmaktadır. Akçakoca’da yıllık yağış ortalaması 850.4 mm dir,en fazla ocakta 104.1 mm,ekimde 101.5 mm,ekimde 97.7 mm,aralık ta 97.7 mm dir.Az yağışlar nisanda 35.6,mayısta 37.6 mm dir.Siklon veya konveksiyon yağmurları meydana getiren basınç minimumları yaz aylarında da hasıl olmakla ve bu mevsimin yağışlı olmasını sağlamaktadır.Yaz yağışları NW ( karayel) ve 3. depresyonun kış mevsiminden daha fazla Akçakoca’yı etkilemesinden meydana gelmektedir,kış ve sonbahar yağışları ise ege ve Marmara kıyılarından VDL yoluyla depresyonla gelirler,yağışların bir kısmı oto grafik yağışlarıdır,güneyde yüksek kısımlarda daha bol yağmur bırakırlar.Akçakoca’da kışın kar yağışı ve yerde kalma süresi kısadır yıllık ortalama süresi 11 gündür,kar yağışı 6.1 dir.Karın yerde kalışı ve az yağmur yağması istasyonun deniz kıyısında ve yüksekliğin deniz seviyesinde yakın olmasından ileri gelmektedir.Akçakoca’da rüzgar hızı yıllık ortalaması 1.5 m/sec dir.Bölgede NE ( Poyraz),NW ( Karayel) rüzgarları hakimdir
Kaynak : Akç.Kaym.Sit.,Şükrü Dönmez-2000,Kenan Okan-1997,Derl.İbrahim Tuzcu
AKARSULAR
Haciz , Orhan Deresi , Limancık deresi , Peti gelişi deresi diye 3 dere vardır Haciz ve Orhan deresi Dede dağlarından Deredibi köyünü takip eder.Akçakoca oteli yanından denize dökülür , limancık deresi Saraybahçe’den limancık’a ulaşır birde Salyancıların oradan gelen dere ile birleşir denize dökülür bu dere eskiden çok büyüktü ama zamanla kaynaklar azalınca dere akarı azalmıştır,bu dereye takalar girerdi ayrıca bir iskele vardı,peti gelişi deresi Dadalı köyün altından Döngelli köyünden sevil boru önünden denize dökülür büyük bir dere idi ama burada da kaynaklar tükenince dere azalmış durumdadır burada da eskiden bir iskele vardı Döngelli köyü bu iskeleyi çok kullanmıştır
AYAZLI’DA METEOROLOJİNİN KURULMASI
1950 Yılında yağış istasyonu olarak eski hükümet konağı yanında , 1963 yılında eski hastane yanında , küçük klima istasyonu olarak kuruldu. 1965 de Çuhalı çarşısında bir binada 1969 ‘da Ayazlı mahallesinde şimdiki yerinde kurulmuştur. Zonguldak Bölge Müdürlüğü’ne bağlı deniz suyunu ölçer büyük klima istasyonudur. Denizciler için hava tahmin raporunu günlük takip eder.
AYAZLI MAHALLESİNİN ESKİ TARİHİ VE KURULUŞU
Bitinyanın deniz kıyısında yerleşmeyi tercih eden Bebrisler, Bitinyalar da olmadığı bilinmekte beraber Bebrisler Çanakkale’de krallık kuran Bebrisler Akçakoca,Ereğli kıyılarına şehir kurarlar,Bebrisler,Frik boyundandırlar.Bitinya kralın kurucusu Bias tır. Bias’ın ölümünden sonra Bitinyanın 2. Kralı Heraklias’tır.Bu kral Bitinyalılara çok kötü davranıyormuş.Zipitis MÖ.298-297 yıllarında Heraklias’ı zaptetti bu dönemde Akçakoca’daki göçebe düzeyinde yaşayan halk Bitinyalılara dost olup Akçakoca şehrini kurdu dia Zeus’un kenti anlamına gelir Dia ilk adı Tospolistir.Makedonya kralı büyük İskender İran hükümdarına savaş açtığı zaman Bitinya ile Heraklias savaş halinde idi Akçakoca Ereğli arasında devamlı savaşlar yapılmakta idi, bunu duyan Makedon kralı Büyük İskender buralara gelip buraları kendi himaye altına alır .İskender Babilde ölür bunun yerine bölge komutanı olan Antigon geçti daha sonra Lazimark geçti şu anda Ayazlı Mahallesinin bulunduğu yerde göçebe şeklinde yaşamaya başlar daha sonra Lazimark buradan Rum Pontus İmparatorluğu kurulduğunda Trabzon’a gider orda imparatorluğunu devam ettirir.1812 de Ayazlı , Döngelli arasındaki şimdiki Haydar Çakmak ve Civan Alinin yerlerinin olduğu yerde göçerler.Burada yıllarca kalırlar Döngelliye 2 ayrı yol çıkmaktadır. 1878 yılında burada 12 hane kalır Göçürlüde eski değirmenin olduğu yerde bir kilise birde sübyan okulu varmış, Dadalı ve Töngelli arasında oturan Bitinyalılara bu iki yolu kullanarak buraya gelirler bu kilise ve sübyan okulunu göçürlüde oturan Bitinyalılar yapmış,ama şuanda değirmen dahil bunlar munkariz olmuştur,yalnız bu kilisede hocalık yapan zatın mezarı çuhalıdaki caminin yanına getirilmiştir daha sonrada munkariz olmuştur. Burada kısa sürelide olsa şimdiki Doğancılarda oturan bir veya iki ailede göçürlüden Doğancılara göçmüştür Töngelli köyünden Sametoğulları buraya gelir bu göçerleri buradan kovarlar onlarda şimdiki Kapkirli mahallesine gelirler oradan da yarısı Koçullu köyüne göçerler daha sonra Sametoğulları buradan Uğurlu köyüne göçerler orada da derede boğulmalar olur oradan da Töngelli köyüne geri dönerler bu yerde artık hiçbir göçer yok ama hala mezar taşları vardır kalıntılar kaldırılıp fındık bahçesi haline getirilmiştir.Daha sonra 1876 Rus harbinden Doğu Karadeniz’den zorunlu göç edenler,Metetoğlu kara yolu üzerinden Amasra,Bolu üzerinden Akçakoca’ya gelirler Salyancılar Hopa Azlağa köyünden takalarla Sinop,oradan Akçakoca şimdiki limancık bölgesine gelirler o zaman dere büyük akarmış takalar dereye girerler oradan şimdi oturdukları yere yerleşirler kuytu yeri seçerler çünkü artık onlar savaştan korkuyorlardı Limancıkta bir iskele varmış.Çakmakçılar ise kayabaşını küçük bir liman olarak benimserler çok iyi bir kaptan olan dursun reis Kayabaşına yerleşirler bu 3 aile Batum, Sarp arasında bulunan Azlağa köyünden gelirler , Azlağa Arapçada temiz su demektir Osmanlıcada Esenkıyı demektir Azlağa dilde telakkuzu zor olduğu için bunlar Azlağayı Ayazlı olarak değiştirirler.Halende devam ediyor devam edecektir.Metetoğlula Mehmet , Osman , Muhittin,Dursun, Zeliha ,İbrahim,Salyancılarda Ali ve çocukları Vahit, Şevket , Kadir,Şükrü, M.Ali, Hatice,Gülizar Çakmakçılar Dursun, İbrahim,Hüseyin,Şevket,Perihan,Huriye,Hatice dünyaya gelirler .Rus harbinden sonra göçmen yasasına göre hükümet Lazları İzmit,Bursa bölgesine yerleştirdi ama bu bölgeler çok bataklık olduğu için sıtma hastalığı olurmuş, Lazlar komisyona rağmen Akçakoca’ya eskiden Lazların geldiğini duyanlarda Akçakoca’yı tercih etmişlerdir,şimdiki Osmaniye mah. ,Ayazlı mah. ,Töngelli köyü.Edilli köyü.Uğurlu köyü ne daha sonrada Göktepe köyü.Kalkın köyü.Nazımbey köyü.Yenice köyüne yerleşmişlerdir.Azlağa,Liman,Makrial,Sarp.Beğleven,Hopa,Arhavi,Fındıklı,Pazar,Ardeşen,den çok göç almıştır.1877de Akçakoca’ya gelen gürcüler Batum’dan şimdiki Çiçekpınar köyüne Melenağzı köyüne yerleşirler.Abazalar Kafkasya’dan gelip şimdiki Davutağa , Esmahanım, Dilaver köylerine yerleşirler. Hopa’dan gelenler ise dağ köylerini tercih etmişlerdir, Hemşin,Karatavuk,Yenice köylerine yerleşirler.Doğu Karadeniz’den 2. göç, Birinci Dünya Harbinden hemen sonra olur çünkü Ruslar Doğu Anadolu’ya saldırır,Sarıkamış işgali,Rize işgali gibi buradan göç Of, Sürmene’den olur askeriye ve takalarla olur. Sürmeneliler çok iyi bir denizcidirler.Ayazlıdaki Akbaş ailesi 3 ayda kürekle Sürmene’den gelmişlerdir,gemi içinde Rabia hanım doğum yapar.Ayrıca Karaburun’a Rize’den 3 ayda yaya olarak bir kadın 3 çocuğu ile gelir vefat eder halen mezarı Karaburun’dadır mezar taşında hitabeler vardır. Fatma Örsoğlu 1883.1978 dir
AYAZLI İSMİ NEREDEN GELİYOR.
Köyün adı aslında "Abuislah"'dır. Bu isim Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim döneminde konulmuştur. Zaten o zamana kadar da köyün ismi yoktur. Bu ismi Yavuz Sultan Selim koymuştur. Bu köy üç ismi olan tek köydür."Azlağa,Abuislah,Esenkıyı" Yavuz Sultan Selim o bölgede Ruslarla savaşırken erzakları bitmiştir.O civardaki köylerden kasabalardan hiç kimse de onlara yardım etmemiştir.Sadece bir köy yardım etmiştir.O da şimdiki Esenkıyı. Ordunun her türlü ihtiyaçlarını karşılamış karınlarını doyurmuşlardır. Yavuz Sultan Selim bu durumdan memnun kalmıştır. Yavuz Sultan Selim dağa çıkarak köyün üstüne sofra bezini silkeleyerek adını "ABUİSLAH" koymuştur. Bu bölgedeki herkes Laz'dır.Gürcistan sınırı ayrılırken , Sarp ikiye bölünmüştür.Bir tarafı Türkiye'de diğer tarafı da Gürcistan da kalmıştır.Biz Gürcistan tarafına "Karşı Sarp" deriz.Gürcistan da kalan Lazlar kendi benliklerini her zaman korumuşlardır.O zamandan bu yana hep Laz adetlerini korumuşlardır.Türkiye tarafında kalan Lazlar Türkiye tarafında oldukları için Türkçe’de konuşurlar ancak Gürcistan tarafında ki Lazlar sadece ama sadece Lazca konuşurlar.Gürcistan da kalırlar ama oradaki hiçbir Laz gürcüce konuşmaz.Artvin iline 70 km, Hopa ilçesine 10 km uzaklıktadır.1876 Yılında Ayazlıya ilk gelenler Metetoğullarıdır. Daha sonra Salyancılar ve Çakmakçılardır.(Yalnız Servet Çakmaklar) Salyancılar , Batum ve Sarp arasında kalan Azlağa köyünden gelirler , Şevket Çakmak’ın babası Dursun reis Azlağadan kayabaşı mevkiine gelir,daha önce Lazika olan Ayazlı ya , Dursun Çakmak ve Salyancıların geldikleri Azlağa adının söylev tarzına uyum gösteremezler. Bu iki aile Azlağa ismini Ayazlı olarak değiştirirler ve halen bu isim böylece tarihe geçer ,bu isim yaşayacak , yaşatılacaktır.
KURTULUŞ SAVAŞINDA AYAZLI
GAZİLERİ
- ÖMER YAZGAN 1316 ( 1900)
- HASAN YAZGAN 1316 ( 1900)
- HÜSEYİN YAMAN 1317(1901)
- HAMDİ DENİZ 1317 ( 1901)
- HÜSEYİN YOMRA 1317(1901)
YELKENCILER
- HAMZA REİS DENİZ
- EMRULLAH DENİZ
- BAYRAM ALİ KOÇ
- EMİN DİREK
- ÖMER DİREK
- RECEP YAMAN
SANDALCILAR
- HASAN REİS
MAVNACILAR
- MEHMET KANBER (KANPARA)
ARABA İLE CEPHANE TAŞIYANLAR
- ÖMER ÇAKMAK
- ALİ SALYANCI
HACİZ JANDARMA TEŞKİLATINDA BULUNANLAR
1-ÖMER ÇAKMAK
İPSİZ RECEP İN AKÇAKOCA KOMUTANI BASO MUSTAFA ÇETESİNDE BULUNAN AYAZLILI ÇETE ELEMANLARI
- ÖMER ÇAKMAK
- ÖMER SARI
- MEHMET KESKİN
- İBRAHİM TUZCU
- ÖMER YAMAN
1877-1878 GÖÇLERİ
1877-1878 Osman Rus Savaşı ki yaşlılar bunu 93 Harbi olarak bilirler. Plevne savaşları, Gazi Osman Paşa destanı bu döneme aittir. Osmanlı-Rus savaşında Osmanlılar yenilince en büyük göç dalgası kendini göstermiştir. Bu göçlerde ise İstanbul Hükümetinin Doğu Karadeniz’in boşaltılması kararı etkili olmuştur. Bunun üzerine sınır köylerinde oturan Laz-Gürcü, Abaza, Çerkez ve Türk köyleri kısmen boşaltılmıştır. Bu durumdan Hopa, Fındıklı, Ardeşen, Pazar, Hemşin, Rize, Arhavi köyleri de etkilenmiştir. Akçakoca bölgesi devlet arazisi olduğundan Göçmen yerleştirme komisyonları kurulmuştur.Lazlar önceleri İzmit, Bursa bölgesine gelmişler. Kendileri İzmit’e yerleştirilmek istenmişlerse de bu bölgede sıtmanın yaygınlığı yerleşmeyi engellemiştir. Lazlar Akçakoca’ya yerleşmeyi tercih etmişlerdir. Akçakoca’da kurulan Göçmen komisyonuna rağmen göçmenler Osmaniye Mahallesi (Hacallı)-Ayazlı, Döngelli, Edilli, Uğurluya yerleşmeyi uygun görmüşlerdir.
Rusların Artvin’i işgalleri sonucunda Akçakoca’ya göçen Karadenizliler yeni köyler kurmamışlar yerli köylere yakın mahalleler kurup yerleşmişlerdir. Nüfus arttıkça buraları muhtarlık haline dönüşmüştür. Göktepe, Kalkın, Nazım Bey gibi. Bu göçmenler genellikle Hopa’nın liman, Azlağa, Beğleven, Saraf, Makrial köylerinden gelmişlerdir. Akçakoca’ya gelen Gürcüler yine Osmanlı Rus Savaşı sırasında Batum ve Artvin’den göç etmişlerdir.Düzce yolu üzerinde Şipir ve Doğancılar (Acara mahallesi) köylerini kurmuşlardır. Abazaların geliş yerleri Kafkasya’dır. Akçakoca’da Davutağa ve Esmehanım ve Dilaver isimli köyleri kurmuşlardır.Hopa’dan Akçakoca’ya göçenler daha ziyade dağ köylerinden gelmişlerdir. Hemşin, Yenice, Karatavuk köylüleri Hopa’dan aynı isimleri taşıyan yerleşme yerlerinden göç etmişlerdir. Hemşin ve Karatavuk köylerine Hopa’dan, Yenice köyüne ise Fındıklı ve Ardeşen’den gelmişlerdir.Karadeniz ve Kafkasya’dan gelip yerleşen bu halk dağınık tip bir yerleşme düzeni göstermektedir. Göçmen aileler evleri çevresinde, bahçeyi çeviren çitler içerisinde azda olsa ev ihtiyacını karşılayan sebze ve meyve yetiştirmeyi yeğlemişlerdir. Bu durum dağınık yerleşmeyi etkilememektedir.
1877 OSMANLI RUS HARBİNDE ANADOLUYA GÖÇ EDEN LAZLAR
DÜZCE İLİ: Düzce merkez , Akçakoca merkez köyler , Ballar , Kabalak , Suncuk , Şekerpınar , Yayla , Yazlık
( Bu köylerin başında ilk isimlerinin önünde LAZ kelimesi yer almaktadır)
BURSA İLİ: Gemlik merkez köyler, Katırlı
İSTANBUL İLİ:Beykoz, Üsküdar Köyler, Dereseki,Kaynarca,Reşadiye,Ataköy,Kadıköy,Paşaköy
YALOVA İLİ: Yalova merkez Kaplıca,Çınarcık,Vezpınar, Üvezpınar, Delipazarı, Kurtköy,Samanlı,Akköy,Kadıköy,Yenimahalle,Ortaburun
KOCAELİ İLİ: İzmit merkez,Köyler Çubuklu,Osmaniye,Suadiye,Derbent,Maşukiye,Kestanelik,Altınova,Çamçukur,Güzelyalı,Ereğli,Safiye,Suludere,Yalakdere,Senaiye
SAKARYA İLİ: Adapazarı merkez köyler Çaybaşı ,Yeniköy ,Değirmendere , Karataş , Akyazı merkez köyler.Hasanbey , Kazancı , Dokurcun , Kayabaşı , Karapürçek , Hocaköy , Geyve merkez , köyler: Doğançay , Maksudiye , Hendek merkez , köyler : Kocadöngel,Sapanca,merkez,köyler:Akçay , Baklaya , Dibektaş , Erdemli , Hacımercan , İkramiye , Kurtköy , Memmumiye , Şükriye , Selamiye
ZONGULDAK İLİ: Bartın merkez köyler:Amasra , Çakrazova
Madde I. 1916 GÖÇLERİ
Birinci Dünya Savaşı sırasında Ruslar Doğu Anadolu’ya saldırdı. Sarıkamış faciası sonucu Ruslar Doğu Anadolu bölgesini işgale başladı. Rusların Rize’yi işgali ile buradan Of Muharebeleri sırasında Of ve Sürmene’den göç başlamıştır. Bölge halkı kayıklar, takalar, askeri deniz nakliye araçları ile veya yaya olarak batıya göç ettiler. Ruslar tarafından Sürmene’nin işgalinden birkaç saat önce Akbaş ailesinden 6 kadın 8 çocuk ve 2 ihtiyar üç çift kürekli bir sandalla kürek çeke çeke üç ayda Akçakoca’ya gelmişlerdir. Bir kadın kayıkta doğum yapmıştır. Bu göçerlerin çocukları Akçakoca’da hala yaşamaktadır.
TEFİK DEDEMİN BABASI HASAN DEDENİN ARHAVİDEN GÖÇÜ
Hasan dede Rus harbi sırasında Arhavi’den Trabzon un Yomra ilçesine gelir orda 2 yıl kalır sonra takalarla Kdz.Ereğli deki Gülüç ırmağına gelir o sırada orda bulunan metetoğlu Ahmet bunları görür ve Ayazlıya götürür,şu anda Fehmi Yomra nın evin olduğu yer o zaman cami ve avlusu imiş Ahmet Yaman muhtar olduğu için Hasan dedeyi buraya yerleştirir,camiyi de söküp şimdiki yerine yapmışlar,daha sonra bu cami yıkılıp Şaban Koç tarafından tekrar yapılır.Hasan dedenin Tefik,Yusuf,HüseyinHacer adında 4 çocuğu olur Ahmet Yaman tikuçi İbrahim Yamanın babasıdır
DEDEMİN BABASI MEHMET DEDENİN GÖÇER OLARAK GELDİĞİ HİKAYE
Mehmet Dede , Ahmet Dede , İsmail Dede,Hamdi dede .Bu 4 kardeş Rize eşrafından akrabaları olan Sait Ağanın babası İsmail Ağanın gemisinde çalışırlarken gemi o zaman Tunus’a Yafaya ticaret için yaz aylarında Çuhallı çarşısındaki iskeleye gemi yanaşır,bu 3 kardeş gemide Palvacı olarak görev yapıyorlardı,gemi burada 7 ,8 gün kalır ,arıza yapmıştır.1876 yılında Rus Harbinden dolayı göç eden Lazların olduğunu Çuhallı da ki kahvede bunları gören 3 kardeş gemiden kaçar Osmaniye deki tepeye çıkarlar burada Sametoğluların (şimdiki Aydoğanlar) eski barakasında kalırlar.Sametoğulları bunlara çok yardımcı olurlar tepeye çıkmaların amacı geminin gidip gitmediğini takip etmektir.Gemi 8 gün sonra ayrılır 3 kardeş kahveye inerler kahvedekiler Ayazlıya Salyancıların geldiğini söylerler Mehmet dede ise “Ben Ayazlıya gidiyorum” der ve gider .Çünkü Salyancılar akrabaları olur, Ayazlıya ilk gelenler Metetoğlu ( şimdiki Yamanlar) Çakmakçıoğlu Ömer ve Salyancılar dır. Mehmet Dede Salyancılara gider tanışırlar çok mutlu olurlar dedem şimdiki Tuzcuların bulunduğu tepeye çıkar oraları temizler ufak bir baraka yapar oturur tepeyi tercih edişi eskiden çok sıtma hastalığı olurmuş çukurlarda bu ara dedem Ahmet dedeyi Ayazlıya çağırır ama kabul etmez ben Osmaniye tepesinde kalacam der .Aydoğanlar bize iyi yaptılar,iyi insanlar bize arka çıkarlar sen buraya gel der .Mehmet dede dinlemez o Ayazlıda kalır, barakayı gören Metetoğlu Osman , dedeme barakayı sökmesini söyler , dedemde “ben harpten kaçtım kimsem yok” der ama dinlemezler dedemi döverler, nasıl olsa bunun arkası yok diye dedeme rahat vermezler , dedemde uysal insanmış ve sapak mevkiine çıkar orada bir kişi , 5 adet at ile Ereğli’ye gidiyormuş bu kişi Abaza Hasan isimli bir kişi imiş.Dedem sormuş bununla beraber Ereğli’ye giderler, 6 ay orda kalır, o zaman Zonguldak Kömür Ocaklarında İtalyanlar çalışırmış o zamanın hükümeti İtalyanları kovar , ocağa Türklerin alınacağını duyar , oradaki arkadaşlarla beraber maden ocağına gider çalışmaya başlar,İbrahim,İsmail,Ali adlarında 3 çocuğu olur bu hikayeyi çocuklarına anlatır, dedem zeki ve çalışkan biri olduğu için babasına,”baba ben Ayazlıya gidip yerlerine sahip çıkacam” der ama dedem kızar.1919 yılında Akçakoca’ya gelir Salyancılara sığınır ve onlarda kalır yerlerin azda olsa geri alır babasını çağırır ama çok nefret ettiği için Ayazlıya geri dönmeyeceğini söyler ve gelmez hem ocakta çalışıyormuş 1928 de Zonguldak’ta vefat etmiş.Ruhu şaad olsun .Halen kabristanı Zonguldak’tadır.İbrahim dedem tekrar Akçakoca’ya gelir burada çalışkanlığı ile köylünün beğenisini kazanır ve 1936 yılında muhtar olur.İsmail Oğlu da çok tembelmiş ona hiç iş yaptıramazmış ona çonçi(boş fındık kabuğu) dermiş. Ali ise çok yaramaz, cin gibi imiş kendi akranları ile oyun oynar onları hep soyarmış paralarını alırmış.Babası da oğlum sen büyüyünce büyük adam olacaksın dermiş.Yine Metetoğluları rahat durmuyor memleketten gelenleri rahatsız ediyor bir gün Dursun Çakmak (İbrahim’in babası) kayabaşına gelirler oralara rahat vermezler Çakmakçılar bunları geri püskürtürler,daha sonra Abdu Deniz’in babası Hamza’yı rahatsız ederler. Hamza Ağa bunları küçük Döngelli’ye kadar püskürtür.Onlarda buradaki ormanları açıp sahiplenirler işte bu nedenle Mehmet dedem buralara dönmez ama İbrahim dede bunları başarır.Ahmet dedeye gelince oda Osmaniye yerleşince Ayazlıdaki Metetoğulların kızı Zeliha hanımı evlenir,Mehmet dedeye çağırır ben onlardan kız aldım gel der ama yine ikna edemez Ahmet dede Çuhallı Çarşısında bir kereste dükkanında çalışmaya başlar işi iyi gider Ömer,Sefer,Raşit,Hamdi adında çocukları olur.İsmail dede ise oda kereste dükkanında çalışır işleri iyi gider maddi durumları iyi olunca Osmaniye tepesinde o zamanın evlerini yaparlar ve onunda Haydar,Havva,Elmas,Hatice ,Fatma Mustafa adlarında 6 çocuğu olur.Mehmet dedede İbrahim-Ali-İsmail çocukları olur.Neticede İbrahim Zonguldak’ta , Ahmet,İsmail Akçakoca’da kabristanı vardır.Bunlarla gelen Hamdi dede geriye memlekete döner.Rize ve Sarpta başlayan serüven Akçakoca ve Zonguldak’ta biter.
AKÇAKOCA ŞEHRİN ÇETELERDEN TEMİZLENMESİ
1920 Sevr antlaşmasından sonra Akçaşehir , Düzce , Bolu yolu ile Ankara ve iç Anadolu’ya bağlanınca en yakın yol bir deniz iskelesidir.Şehir merkezi çuhalı çarşısıdır iyi havalarda her gün yolcu vapuru,sayısız şilepler gelir giderdi.Tahmil ve tahliye işlemi yapılırdı.İskeleden Bolu havalisinden çam , köknar ile zahire , hububat getiren develer , hayvanlar ve arabalar yüklerini boşaltıp dönüşlerinde gaz tenekeleri , mazot bidonları , balık yağı, tuz , bakkaliye malzemelerini taşırlardı. Hareketli bir ticaret merkezi olan Akçakoca aynı zamanda savaşlarda verdikleri şehitleri ve gazileriyle şöhret yapmıştır.Onun için devleti erkan bir top hediye etmiştir .Akçakoca’da Milis kuvvetlerin Akçakoca’da eşkıya çetelerin baskılarından korumak için İpsiz Recep çetesinden yardım talep etmiştir.İpsiz Recep 1861’de Rize’de Halda köyünde doğar Emiralioğuları’ndan dır . 1. Dünya harbinde İstanbul işgal günlerinde 65 yaşında gemicilikle uğraşırdı. Bir ara sabıkalaşıp padişah tarafından aranıyordu. İstanbul’dan motorla Kefken’e kaçtı. Rize’li arkadaşlarını toplayıp bir çete kurdu.Ada yakınlarında gemileri soyar onunla geçimini sağlardı.Bu ara padişah İpsiz Recep’i yakalatmak için adaya 80 civarında jandarma gönderir ama İpsiz Recep’i yakalayamazlar.Adaya geri dönerler.Tekrar Fransız gemisi gelir , püskürtürler.Bunu duyan Ankara Hükümeti İpsiz Recep’e Albay Atıf Bey aracılığı ile Milli Kuvvetler emrine girer. 120 kişilik çete kurar ve Abazaların Akçakoca’yı kuşattıklarını duyar ve buraya gelir. Abazaları püskürtür . Bu arada 1915 ‘te Bartın Rumları Safranbolu’ya, Ereğli Rumları Bolu’ya gönderlidir. Laz Emin çetesi İpsiz Recep’ten ayrılır, Fransızlara karşı savaşır kömür ocaklarındaki Fransızlar İtalyanları soyarlar. Alaplı’daki Rumları dağa kaldırıp öldürürler ,Yığılca Alaplı köylerindeki Rumlara zulümler yaparmış bu sırada Akçakoca Çayağzı köyünden Köroğlu Mustafa Akçakoca Döngelli köyünden Baso Mustafa Pulyalar’dan İpsiz Recep’e katılırlar bu üç çete Üskübü bölgesinde Bizanslılardan kalan Kurtsuyu köyüne giderler.Burada Yuvan isimli Rum buralarda soygunculuk , talancılık , hırsızlık yaparmış.Bu üç çete bu köydeki Rumları oradan kovar. İpsiz Recep daha sonra Köroğlu Mustafa’ya Ereğli - Akçakoca karayolu sahil şeridini verir. Baso Mustafa’ya da Düzce - Akçakoca yolunu emniyete almak için, asker kaçaklarını Ankara Hükümetine bildirmek , dağdaki eşkıyaları yakalama emrini vermiştir .Rum liderlerinden 11 çete Akçakoca karakoluna konur bu arada İstanbul hükümetin boşluğunu doldurup hırsızlık , zina yapanları İpsiz Recep kurşuna dizerek öldürür , Kefken - Ereğli arasındaki bölgeyi eline alır.Yine Akçakoca , Abazalardan olan Şuayip Ünal bir çete kurar Düzce’nin Mengüç köyünden Hasan Ağa ile birleşir ve Akçakoca Belediyesini basarlar ve işgal ederler.Ankara Hükümetini protesto ederek padişah yanlısı olduğunu söylerler , bunu duyan İpsiz Recep hemen harekete geçer , Sakarya kıyısındaki Caferi’ye ve Karapınar’daki Abaza köylerine baskın düzenler , fakat burada bacağından vurulur,yanında bulunan Ayazlı mahallesinden Ömer Çakmak-Ömer Sarı İpsiz Recep’i Ereğli’ye sandalla hastaneye götürürler fakat Abazalar Akçakoca belediyesini kuşatmıştır hastaneden kaçar ve yine aynı kişiler yardımıyla şimdiki Karayolları kampın bulunduğu yere gelerek burada karargah kurar sevk ve idareyi buradan yönetir,Abazaları püskürtür ve belediyeyi de işgalden kurtarır.
Baso Mustafa 1877 Borçka gerişi Sagiri köyünden Döngelli köyüne gelmiştir.Laz kökenlidir.Yapmış olduğu kahramanlıktan dolayı ve kalabalık sülale oldukları için Ankara Hükümeti kendilerine Cumhur soyadını vermiştir.Halen mezarı Döngelli köyündedir.1954 yılında ölmüştür. Köroğlu Mustafa’nın da mezarı halen daha Çayağzı köyündedir.1965 yılında ölmüştür. İpsiz Recep’te Sakarya nehrinin kıyısındaki Yenimahalle’de ölür.Mezar kalıntıları halen vardır Bu üç çete Ereğli - Kefken arasındaki bölgeyi en iyi şekilde korudukları için Ankara hükümeti bunlara başarı ödülleri verdiği halde kabul etmemişlerdir.”Biz ülkemiz için yaptık” demişlerdir
SOKAK İSİMLERİ
1
|
BAHAR SOKAK
|
11
|
DOĞAN SOKAK
|
21
|
KARACA SOKAK
|
31
|
MELİH SOKAK
|
41
|
ŞİMŞEK SOKAK
|
2
|
BERKİN SOKAK
|
12
|
DÖNGELLİ SOKAK
|
22
|
KARTAL SOKAK
|
32
|
MUAMMER AKSOY SOKAK
|
42
|
TEKİR SOKAK
|
3
|
BEŞEVLER SOKAK
|
13
|
EMRAH SOKAK
|
23
|
KAYABAŞI SOKAK
|
33
|
NİLÜFER SOKAK
|
43
|
TEPELİ SOKAK
|
4
|
BURÇAK SOKAK
|
14
|
EREĞLİ SOKAK
|
24
|
KENEDY SOKAK
|
34
|
RÜZGAR SOKAK
|
44
|
TUNA SOKAK
|
5
|
CEYDA SOKAK
|
15
|
GAZİ SOKAK
|
25
|
KUMLUK SOKAK
|
35
|
SALKIM SOKAK
|
45
|
UMAK SOKAK
|
6
|
CEYLAN SOKAK
|
16
|
GONCA SOKAK
|
26
|
KÖKNAR SOKAK
|
36
|
SANAYİ SOKAK
|
46
|
ÜMRAN SOKAK
|
7
|
ÇELİK SOKAK
|
17
|
GÜNEY SOKAK
|
27
|
KÖROĞLU SOKAK
|
37
|
SALYANCI SOKAK
|
47
|
ÜMİTKENT SOKAK
|
8
|
ÇİĞDEM SOKAK
|
18
|
HEDEF SOKAK
|
28
|
KÜLTÜR SOKAK
|
38
|
SONÇAĞ SOKAK
|
48
|
YAKIT SOKAK
|
9
|
DEFNE SOKAK
|
19
|
KABASAKAL SOKAK
|
29
|
LİMANCIK SOKAK
|
39
|
SÜLÜN SOKAK
|
49
|
YAMANLAR SOKAK
|
10
|
DENİZ SOKAK
|
20
|
KADİFE SOKAK
|
30
|
MEHTAP SOKAK
|
40
|
ŞAHİN SOKAK
|
50
|
YAZLIK SOKAK
|
|
|
|
|
|
|
|
|
51
|
Y.AYAZLI SOKAK
|
AYAZLI MAHALLESİ İSMİ TÜRKİYE’DE BAZI YERLERDE ANILMASI
Ordu Fatsa’da , Çanakkale Dumluköy’de , Trabzon’un Araklı ilçesinde , Malatya ‘ nın Hekimhan ilçesinde kullanılmaktadır.
NUFÜSU
Ayazlı 1280 hane , 4100 nüfusa sahiptir.1990 yılına kadar göç almayan Ayazlı 1990 yılından sonra sanayinin Ayazlıda daha fazla kurulması nedeni ile çok göç almıştır.Tarım Kredi Kooperatifinin olduğu yerde eskiden at yarışları olur , fındık hasat’ından sonra büyük panayır kurulurdu burası Akınların (Emirhacıoğlu) idi , burası daha sonra Barış Sitesi oldu. Ön tarafı ise Faik Keskin’lere ait olan yerde mısır tarlası olarak kullanılırdı , burası da Doğa Konutları olur , eski orman deposu , Dursun Deniz’lerin yeri de site haline getirilir, Limancıktaki dere üstüne Hamit Hoca Yaman’ın yerine de Düzceliler tarafından Bulak Sitesi yapılır.Zonguldaklılar tarafından Postacı Mustafa Keskin‘in yerine Saray Bahçe Konutları yapılır.Hamiyet Sevil İlköğretim okul önü ormanlıktı ve buraya da Beyaz Evler ve Belediye Yeşil Konutları inşa edilir.Karşı cephe fındık bahçesi idi buraya da değişik kesimlerden insanlar bir site meydana getirirler.Sapak mevkiin de Mustafa Özdemir (Taşçılar)’ların yerinede Erdemir’liler bir site yaparlar.Burası da fındık bahçesi idi, Ak Evler ve Tunç Motel‘in bulunduğu yer ise Metetoğlu’ların olup Erdemir’de çalışanlar tarafından site haline getirildi.Burada Hıdrellez bayramı kutlanırdı.Ayazlı mahallesi çok göç almıştır fındık bahçeleri talan edilip siteler inşa edilmiştir. Nüfus yoğunluğu en fazla yaşanan bir yer haline gelmiştir
AYAZLI MAHALLESİNİN ESKİ MUHTARLARI
- Ahmet Yaman 1890-1900 metedoğlu işi
- Osman Yaman 1900-1905 metedoğlu işi
- Ömer Çakmak 1920-1935 cuncurişi
- İbrahim Tuzcu 1937-1961 kazhaişi
- İbrahim Çakmak 1961-1970 papiişi
- Necati Gümüş 1970-1985 ahmadişi
- Hüseyin Direk 1985-1990 sameliişi
- Haydar Akbaş 1990-1995 momoliişi
- Hüseyin Sarı 1995-2000 sağoliişi ,
- İbrahim Çakmak 2000-2003 tikuçiişi
- Çetin Çakmak 2003-2008 kemaleişi
- Çetin Çakmak 2009- kemaleşi
EĞİTİM
AYAZLI’DA AÇILAN OKULLAR
1954-Barbaros İlkokulu (1972 Barbaros ilk okulu yandı)
1973-Hamiyet Sevil İlköğretim okulu Ayazlı mah. Ereğli cad. Akçakoca/Düzce 03806187066-03806188991
1981-Lise ve Endüstri Meslek Lisesi Ayazlı mah. Döngelli cad. no:4 Akçakoca/Düzce 03806187060-03806187062
1995-İmam Hatip Lisesi Ayazlı mah. Ereğli cad. Akçakoca/Düzce 03806188932
2001-Anadolu Lisesi Ayazlı mah. Ereğli cad. Akçakoca/Düzce 03806188674-03806188885
SAĞLIK
AYAZLIDA SAĞLIK DURUMU
Ayazlı mahallesinde hiçbir sağlık kuruluşu yoktur,yalnız mobil sağlık hizmetinden faydalanmaktadır,Osmaniye mahallesinde bulunan 2 nolu sağlık ocağından,ve Akçakoca’daki hastaneden faydalanılmaktadır
TARIM
EKONOMİ
Ayazlıda Sevil Borunun bulunduğu yerde ve az daha ilerde (hacıtaş) çokça pirinç tarları vardı atalarımız imece usulü ile arazinin üstünde su kanaletleri meydana getirip pirinç tohumlarını bırakıp beklemeye alırlar daha sonra büyüğünce hasatı kaldırır öküz arabasıyla mahalleye getirilir kurutmaya bırakılır daha sonra Dadi Havuli’nin dübek taşında dövülür taneleri ayrılırdı.Ayazlıda mısırcılık çok ön plan da idi.Tarlalar imece usulü 3-4 kere çapa yapılır.tohumlar saçılır büyür büyüyünce yine imece usulü hasat kaldırılır mahalleye getirilir koçanları ayrılır bağ bağ yapılır selen derlere asılır kurutmaya bırakılırdı.Saplarını da kurutulur hayvanlara kış yiyeceği olarak saklanırdı.Ayazlıda arıcılık yapılmamıştır.Ayazlıda hemen hemen her ev kendi bahçesini ekmektedir. Ayazlıda sebzecilik gelişmiştir,meyvecilik azdır ,tarla arazisi fazladır,buydağ ekim alanı en fazla olan yerler,Dadalı,Beyören,Balatlı,Kurukavak tır.Meyvecilik en fazla Koçullu,Beyören,Döngelli,Dadalı,Altınçay,,Balatlı,Aktaş,Edilli,Uğurlu,,Kurukavak,Koçar dır.Sebzecilikte Uğurlu, Kalkın,Altunçay yapılmaktadır Elma Kestane,Akça armut Ceviz,İstanbul’a getirilip satılırdı.Ayrıca atalarımız Karasu,Kocaali çevresine gidip Sazlıklardan sazları kesip onlardan işledikleri hasırları rahmetli Ali Yomra bu hasır işlemeleri alıp İstanbul’a getirip satar aileler gelir elde ederlerdi
Lahana.Fasulye.Domates.Salatalık.Biber.Maydanoz.Bezelye.Taze soğan.Marul.gibi sebzeleri bahçelerimizde görmekteyiz
AVCILIK
Göçmenkuşları,çulluk,sarıkuş,bıldırcın,ördek,kaz,kuğu,üveyik,tarakçık orukçun,sığırcık kuşları bulunur,son zamanlarda ilaçlamalar yanlış avlanmalar dolaysıyla av kuşları azalmış yok olmuştur.Çevrede karga,karabatak,çokça devamlı olan kuşlardır , tavşan , çakal , tilki , domuz , ayı , sansar , kunduz , geyik , karaca bulunurdu.Ne yazık ki günümüzde kalmamıştır.Eskiden atalarımız çulluğa gece lük üsle gider çuval çuval çulluk getirirlerdi , Harun Sarı , Mehmet Tuzcu , Avni Sandal gibi bozbakal , karabakal kuşlarına sarmaşıklara at kuyruk kılından çubuklara takıp sarmaşıklara konur tuzak yerine,kuşlar çubuklara konar tuzağa yakalanırdı.Birde balık ağını sarmaşık ağacına sarıp , içine yemiş konurdu ve kuşlar içindeki yemişleri yerken ağaçta bağlı olan zil veya teneke çalardı , kuşlar kaçarken ağlara takılır ve yakalanırdılar.Ördek avına gidilir şimdiki sevil borunun olduğu yerde pirinç tarlası vardır , ördekler buraları tercih ederlerdi atalarımız burada çok ördek avlamışlardır,birde domuz avı olurdu mısır tarlalarını talan eden domuzları atalarımız çok vurmuşlardır ama maalesef atalarımız domuz avında yanlışlıkla birbirlerini vurmuşlardır,bu nedenle bu av sonraları bırakılmıştır.Şimdilerde ise mahalle çok kalabalıklaştığı için ve silah atması yasaklandığı için avlanmada sona ermiştir
ORMAN
Kayın,gürgen,kestane,ıhlamur,çınar,meşe vardır,ormancılık mahallemizde gelişmemiştir Akçakoca ve çevresi zengin ormanlarla kaplıdır 650 km2 orman alanı vardır1640 yılında deniz kıyılarında 70 adet kereste dükkanları olduğunu evliya çelebinin Akçakoca seyahatinden öğrenmekteyiz %50 kayın,% 20 meşe,% 10 gürgen,% 10 kestane % zakkum ağaçları vardır % 90 ormanla kaplı olduğu görülmektedir Akçakoca’da Osmanlı zamanında gemi yapımı çok önem teşkil etmiştir,bununla birlikte Sinop,Amasra,İnebolu,Cide,Alaplı,Ereğli de gemi yapımı çok yapılmakta idi .(1450-1750) Gemi yapımı maalesef 1950 yılından itibaren sona ermiş şimdilerde sac gemi yapımına hız verilmiştir .Zonguldak iline maden ocağına ağaç direği götürmek için melen deresine girilerek ağaçlar kesilip buraya sevkıyatı yapılmış ve ormanlar talan edilmiştir ,ayrıca 1919 yılından itibaren de ormanlar talan edilip fındık ekimi yapılmıştır. Hasançavuş,Hemşin,Nazımbey,Esmehanım,Ketmenli,Uğurlu köylerinde orman alanı yoktur en çok ta
Karatavuk,Kurukavak,Çayağzı,Akkaya,Dadalı,Deredibi,Balatlı,BeyörenTepeköy,Altınçay Aktaş dır Eskiden ormandan ağaç kesip ahşap evler yapmışlar ama şu an betonarme binalar yapıldığı için ahşap binalara rağbet azalmıştır.Zaten denize sıfır olduğu için orman alanı pek yoktur.Halen Töngelli köyünde Fehmi Tan , Ömer Hurmadal’a ait kereste biçme atölyesi vardır.Şimdiki Dursun Deniz’e ait olan villaların olduğu yerde tomruk yükleme boşaltma yeri vardı.Ormandan gelen tomruklar sınıflara ayrılır istif edilir ,yükleme boşaltma hep insan gücü ile yapılırdı bunlardan Debreli Hasan Direk , Hüsnü Yomra , Nihat Yomra , Emin Başaran , Hüseyin Çakmak , Hasan Gümüş gibi atalarımız indirme yükleme işini çok ağır şartlarda yaparlardı.Çuhallı çarşıda çok kereste dükkanlar mevcuttu ama buralarda teknolojiye yenik düşmüştür.Ayazlı’daki depo daha sonra Çayağızına taşınmıştır.Ayazlı’da Limancık mevkiinden Ak evlere kadar deniz kıyısında az da olsa küçük küçük ormanlar vardır. Başka ormanımız yoktur deniz kıyısında olduğumuz için pek yoktur.Eskiden tomruklar özel baltalarla yontulur şekil verilirdi.Bunu en iyi Osman ve Hasan Sandal kardeşler yapardı.Ayrıca keresteler 4 kazık üstüne ızgaralar yapılıp keresteler buraya çıkartılıp özel büyük testerelerle bir kişi aşağıdan bir kişi yukardan karşılıklı bir şekilde keserlerdi çok zaman alırdı ama şimdi teknoloji bu çalışmaları yok etmiş yerine makineler almıştır. Su hızarı nadir kullanılmıştır Bitki örtüsü maki dir 500 metreye kadar orman altı bitkiler arasında eğreltiotu,yabani çilek,dağ çileği yaygındır,defne,piren,kocayemiş,ardıç dağ gülü maki bitki örtüsünü belirtir
HAYVANCILIK
Ayazlıda eskiden her evde büyük baş hayvanı vardı.Sütçülük , et besiciliği yapılırdı her evde ağıl , selender vardı hayvan yiyeceği buralarda saklanırdı.1980 yılından sonra AB kriterlerine göre mahallelerde artık hayvan yetiştirilmeyecekti.Ahırlar 2000 yılında
tamamen kapatıldı.Artık süt isteyenler sütü köylülerden isteyecekti yada köylülerden alacaktılar.Ayazlıda kümes hayvancılığı da yapılmaktadır.Yukarı Ayazlı’da Rahmi Direk Koçullu’da Hakkı Keskin , Mustafa Keskin , Ayhan Başaran’a ait kümesler vardır.Kümes hayvancılığı çok iyi bir şekilde devem etmektedir,ama büyükbaş hayvancılığı tamamen yok olmuştur Eskiden süt süz ev olmazdı sütten bakraçlarla yoğurt,çömlek içinde yayık ayranı yapılır peynir,süzme yoğurt,keş yapılırdı.Akçakoca’da 1950 yılında 8841 sağman inek,796 manda,76 at,54 katır,140 eşek 960 koyun,711 keçi vardı.
FINDIKÇILIK
Ayazlı’da herkesin fındık bahçesi vardır.Atalarımız ormanları açıp Mehmet Arif Madencinin memleketten getirdiği fındık fidelerini tedarik edip bunları dikerler Ayazlı’da en iyi fındığa İsmail Çakmak sahiptir .56 randıman gelmektedir.Eskiden tımar , çapalama , elle tırpan yapma , toplama , öküz arabalarla taşıma,sopalarla dövüp elle ayıklama,sık tellerden yapılmış bir aletle incesi kalını yaprağını tozunu ayıklama evrelerden geçirilirdi ama şimdi toplama ,ilaçlama,gübreleme,tımar,motor ile tırpan yapmak,motor ile çapalama,patoz makinesi ile fındığı harmandan kaldırılır,satışa hazır hale getirilir.Bunun içindir ki çok pahallıya mal oluşur. Fiskobirliğin değerinden düşük fiyat verdiği için halk artık fındıkçılığa sıcak bakmıyor.Ayrıca kümes hayvancılığı ile Ümran Boru fabrikasının kurulması bir etken olmuşturAyrıca1900 Yılında Trabzon’dan gelen bostancı Hacı Ahmet Efendi ilk Akçakoca’da fındık ekmiştir.Fındık şubat - mart ayında ekilir. 2-3 yıl yetişmesi sürerdi. Yetişmesi sıralar 4x4 ila6x6 arası olur. 6-8 fidan olur bir ocakta 60-70 cm kuyu açılır dikilirdi. Fındıkta kökler derine gitmez .Fındık çeşitleri şunlardır,Çakıldak , Kargalak , kan , incekara , kuş çeşidi zayıftır Tombul , palaz , foşa , kalınkara , uzunmusa , ortadır. Mincane , cavcana , badem ise en iyi fındıktır. Batum göçmeni Hocaoğlu Ömer Doğu Keredeniz sahillerinde gemi ile ticaret yaparken bir gün Giresun Belediye Başkanı ve Rum Kaptanın tavsiyesi üzerine fındık fidelerini fıçılar içinde Akçakoca’ya getirir.Daha sonra Yenice köyünden köyün kurucusu Kibaroğlu Hacı Hurşit , Kırıkoğlu Tahir , Keleşoğlu Hacı İbrahim , Ali Oğlu Tufan Tefik’ de fındık fidelerini Akçakoca’ya getiriler ama bu fındıklar uzun sopalarla dallar dövülerek dökülürmüş.Bunlardan yağlı ,kara,sarı fındık etkilidir.1922 de Akçakoca’da 4000 fındık fidanı varmış.1930 yılında merkezde bir değirmen kurulur.Sarı Hafızların Halit Arıkan yerinde Hacıömer Aydın ın kurduğu değirmen elle çalışıyordu çok zahmetli idi.Peşinden Trabzonlu Abdulrezzak efendi kurdu hem kırıyor hem ihraç ediyordu .Ömer Aydın 1932 de Osmaniye mahallesine daha gelişmişini kurdu.1942Diyarbakırlı Cemil Efendi Osmaniye mahallesine kurdu,daha sonra Vahit Yöntem 1945 yılında dizel motoru ile çalışan fabrikayı kurdu Osmaniye mahallesinde,bu fabrikaların buraya kurulmasının sebebi sahilin düz ve açık olması birde iskelenin burada olmasındandır.1947 yılında arabacı köyünden Hocaoğlu Ömer köyünde dizelle çalışan fabrikayı kurdu.Hüseyin Horoz Değirmen Ağzında su gücü ile çalışan küçük alternör ilavesiyle Akçakoca’da ilk akü şarjlı fabrika kurulmuş oluyordu.1954 Fiskobirlik modern bir fabrika kurar.Fındıktan yağ,leblebi şekeri,helvası,ve çikolata alanında kullanılır.Fındık yağını ilk Bekir Üstünel çıkarmıştır.
BALIKCILIK
İstavrit ,karagöz,izmarit,mezgit,kefal,zargana,tekir,gelincik,kayacık,dört ağız gümüş balığı,kırlangıç,küçük köpek balığı , kılıç , vatoz , kalkan , iskorpit , çarpan , barbunya , lüfer,çinakop,uskumru,hamsi,palamut avlanır.Eskiden atalarımız Ayazlıda meşhur olan yunus balığı avcılığı yaparlardı.Güzel hava da dalgasız denizde sandallarla açılıp , yunus balığının su üstüne çıktığı zaman,sandalla siya siya gidilir kürekler ile hayvan korkmasın diye tüfekle ateş açılır ve vurulur.vurulduğu zaman bir insan gibi ağlar.en çok 10 adet vurulunca kıyıya dönülür.kıyıda derisi soyulur ateş yakılır , büyük fıçılara atılarak derisinden yağ imal edilirdi.Geride kalan eti bazı balıkçılar tarafından yenilirdi.kalorisi çok yüksek olduğu için yağından ilaç ve sabun yapılırdı.hasta çocuklara bu yağdan içirilirdi ve deniz kıyılarında çok curcuna olurdu.İstanbul’dan adamlar gelir fıçıları kamyonlara yükleyip götürürlerdi.Ayazlı halkı Ayazlı’ya geldiğinde fındıkçılık ve yunus balığı avcılığı ile geçinirlerdi.Yunus balığını en çok Harun Sarı , Ali Rıza Keskin , İsmail Çakmak , Hüseyin Çakmak ,İbrahim Çakmak avlarlardı. 1975 yılından sonra yunus balığı avcılığı sona erip yerine kalkan ,palamut hamsicilik almıştır.yunus balığı şuan da bulunmasına rağmen avlanması yasaktır.Artık o ticarette yapılmıyor.Daha sonra atalarımız aksam namazından sonra lüküs fenerini sandalın önüne asarak kepçelerle zargana balık avını yaparlardı.Çok tutarlardı ve bütün herkese dağıtırlardı.Şuan da zargana avı yapılmıyor.uskumru oltasında sarı ipek iplikle misinanın ucuna takılır ve 10 kulaç suda uskumru avcılığı yapılırdı. 2. en çok avlanan balık idi.Uskumru balığı ve kalkan balığı çok tutulurdu Cokey Sabri Üzmez’in bir arabası vardı ona yükleyip İstanbul’a gider satılırdı.Paraları sonra Cokey Sabrı Üzmez pay ederdi.Uskumru balıkcılığı’da sonra erdi.Daha sonra kalkancılık ve palamut balıkçılığı başladı.Ufak selelerle kilometrelerce ipe oltalar takılarak ufak seleler içine bu ağlar konur oltanın ucuna salamura palamut balığı takılır.Denize açılınır kalkan balığı dip balığı olduğu için ağır çapalarla denizin dibine bırakılır bir hafta bekletilir ve oltalar çekilirdi çok miktarda kalkan avlanırdı.Yine bu güne kadar İstanbul’a götürülür orada satılırdı.Madrabazcılık olayı yoktu. 1975 den sonra Sürmeneli balıkçı Sefa Birinci Orhan Bey madrabazcılığa başladı.Palamut ve kalkan balığı avcılığı 1980 yılından sonra büyük gırgırlarla radarlı motorlar piyasaya çıktı yanlış avlanma neticesinde bunlar yok oldu.Olta balıkçılığı artık yerini büyük gırgırlara bırakmış oldu.Kalkancılık yapılırken deniz kıyısında ateşler yakılır gece dönüşü kim daha çok balık getirecek diye beklenir.sahilde çok güzel görüntüler oluşurdu daha sonra palamut ağları çıktı.İlk önce Necmi Özer , Ömer Demirbaş, Mehmet Tuzcu , İbrahim Çakmak gibi kişiler bu ağları İstanbul’dan getirecek işledikten sonra denizde avlandılar ama maalesef palamut balığı da o zamanlarda yok oldu.Zaman zaman da olsa olta balıkçılığı yapılıyor.Radarlı gırgırlar olduğu için daha çok balık avlamayı bunlar yapıyorlar.Tirol avcılığı bu balıkçılığın sonunu hazırladı çok zararı oldu daha doğrusu Denizcilik Bakanlığı olmadığı için denizlerimiz yalnız bırakılmıştır.Sorumsuzluk had safhadadır.Kayabaşında İlyas Gümüş’ün evinde kayalık da kefal ,lüfer olurdu durgun bir denizde balık gümüş yapar parlardı.Yukarıdan gözükürdü ve ellen yukarıdan dinamit atılır ses ve basınçlan balıklar ölürdü .Daha sonra balıklar dalma ve kepçe sureti ile balıklar toplanırdı.Lüfere ve istavrite dışarıdan ağlarla çevirme yapılırdı.Fakat bu avlanma şuan da yapılmıyor.Barbunya lüfer kefal için voli ağları atılıyor ama eskisi gibi randıman vermediği için bir iki kişi hariç bu işle uğraşmıyor.Kayalık koyunda kayalarda müthiş bir şekilde midye vardır.Bizler denizde yüzerken bu midyeleri kayalardan sokup kumda ateş yakıp onu ayıklar tavada toz biberli yağla kızartıp yerdik.Ayazlı’da yaşayıp da bu midye’yi yemeyen yoktur.Ama şimdiki nesil bunu da unutmuş durumdadır.Halen daha kayalarımızda midye mevcuttur.1995 yılından sonra deniz salyangozculuğu tüp ile dalma yöntemi ile deniz dibinden toplanır tırlara yüklenip İstanbul’a götürülür.250 derece ateş de pişirilip eti çıkartılıp pişirilir konserve yapılır.Bunu Avrupa’da Fransızlar yerdi.Ayazlı’da bu avcılığı halen Yavuz Yomra yapmaktadır.Eskiden süsleme sanatı için kıyılarımız da deniz kabuğu ince salyangoz gibi deniz mahsulleri toplanıp yapılırdı.Süsleme sanatında çok güzel eserler meydana gelirdi.Günümüzde hamsi , istavrit , Rus kafalı , çinakop , barbunya , palamut halen daha avlanmaktadır.Olta balıkçılığının yerini büyük motorlar aldığı için artık iş profesyonele dayanmıştır.Ayazlı’da yaklaşık 550 kişi balıkçılıkla uğraşmaktadır.Bu balıkçılarda 7 metreden küçük 26 beygir gücünde 15 adet tekne mevcuttur.7 metreden büyük tekneler 10 adet tekne mevcuttur.Kıyı balıkçılığını yapan 60 adet tekne mevcuttur.Akçakoca kıyıları balık yataklarına sahip değildir.Balık yatakları batıda Karasu , doğuda Alaplı , Ereğli arasındadır.Akçakoca’da avlanan balıklar Karadeniz göçmen balıklarıdır.Bu balıklar Akçakoca kıyılarında yoğunlaşmıştır.Genellikle boğaz azgında birikmektedir.Alabalık avcılığı mahallemizde yoktur.Balıkçılıkla çok büyük paralar kazanıp geçimini sağlayan Ayazlı mahallesi sakinleri çok iyi bir denizcidirler.Kabotaj bayramında bunu görmekteyiz.İlçemizde Melenağzı, Kalkın, köyleri ile Merkez Mahallerinden yaklaşık 550 kişi balıkçılıkla iştigal etmektedir.Bu balıkçılarda 7 metre ve daha yukarı büyüklükte 18 adet tekne mevcuttur. 7 metreden küçük 10 ile 26 beygir gücü arasında motoru bulunan tekne sayısı 150 adettir.Kıyı balıkçılığı yapan daha küçük teknelerden 60 adet mevcuttur. Diğerleri tayfadır.Akçakoca kıyılarında balık yatakları mevcut değildir. Balık yatakları Batıda Karasu doğuda Alaplı, Ereğli kıyılarında rastlanmaktadır.Akçakoca kıyılarında balık yatakları mevcut değildir. Balık yatakları Batıda Karasu doğdu Alaplı, Ereğli kıyılarında rastlanmaktadır.Akçakoca’da avlanan balıklar göçmen balıklardır.Karadeniz göçmen balıkları Akçakoca kıyılarında yoğunlaşmıştır. Genellikle boğaz ağzında birikmektedir. Göç mevsiminde Akçakoca kıyıları ve açıkları verimli bir avlanma alanı olmaya başlar.
SANAYİ
AYAZLI’DA SANAYI
Ayazlıda ilk sanayi küçük Töngelli mevkiinde Kemal Akdeniz’e ait tersane kuruldu bu tersane daha sonra kaldırıldı.Ümran Boru , İstanbul Ümraniye’nin büyümesi sebebi ile oradan kaldırılması gerekiyordu Anadolu’da yer aranıyordu.Fabrika sahibi Orhan Yavuz o zaman Yaşar Aydın ile samimi idiler.Konuyu Akçakoca’ya taşıdılar.Akçakoca’ya girerken Orhan Yavuz Dadalı köyü sırtlarını beğenir.Köye girerler muhtar Cavit Albayrak’a danışırlar.Yerimiz pahalı deyince vazgeçerler.Sapağa gelirler , denize yakın olduğu için şimdiki yeri görürler.Orhan Yavuz’un hoşuna gider .Ayazlı sakinleri de maddi sıkıntılar içinde idi.Çocuklarınızı da işe alacağız diye söz verilerek yerleri çok ucuz bir şekilde alarak Ümran Boru sanayisini kurdular.Türkiye’nin spiral boru da öncü bir kuruluşudur ve mahallenin gururudur.Sapak mevkiinde Fiskobirlik tesisleri vardır 5000 ton kapasiteli Keramettin çarşıdaki fabrika buraya taşınmıştır.Küçük Töngelli mevkiinde 300 ton kapasiteli Sevil Boru fabrikası vardır.Fehmi Yomra yerini satmıştır.Daha önce pirinç tarlası idi.115 tonluk profil fabrikası aynı bitişiktedir.1500 tonluk Ağır Haddecilik Makine Sanayi vardır.1998 de 14 tonluk Çınar Boru fabrikası da Sevil Profilin yanında kurulmuştur. Ümran Boru iki değişik yöntemle üretilmektedir. Toz altı Spiral Kaynak Elektrik Rezistans Boyuna Kaynak[ERW].Bu katalog materyal hazırlanması boru iç ve dış kaplaması ve kalite kontrol üzerinde detaylar ile birlikte ÜMF yöntemle üretilen çelik borularını hakkında bilgi vermektedir. Ümran Boru ÜMRANİYE-İSTANBUL AKÇAKOCA-DÜZCE--. BELÇİKA olmak üzere 3 fabrikada gerçekleşmektedir. Ümran boru 1987 yılında üretime geçen Akçakoca fabrikası deniz aşırı nakliyatlar için çok uygun konumda Karadeniz sahilinde yer almaktadır. Bu fabrika 60.000 metrekare kapalı , 400.000 metrekare arazi üzerine inşa edilmiştir.Akçakoca fabrikasında 2 inçten 16 inçe kadar dış çapta boru üretilmektedir.Su, gaz , petrol , sondaj borusu üreterek Akçakoca tesisi yılda 350.000 tonluk üretim kapasitesi ile ülkemiz sanayimizin devlerin arasındadır.Diğeri ise Flemalle Fabrikası Liege’ de Meuse Nehri yanında 90.000 metrekare arazi ve 150.000 metrekare kapalı alanda inşa edilmiştir.20inç , 68inç , 5 mm kalınlıktadır. SAW spiral kaynaklı boru üretimi yapılmaktadır.Ümran hizmeti kendi bünyesinde ÜMRAN TAŞIMACILIK A.Ş.ve genel hattı konstrüksiyonunda uzmanlaşan inşaat şirketi ORYATAŞ ve TİCARET tarafından desteklenmektedir.1967 yılında Ümraniye.de kurulan fabrika kaldırılmıştır. .Daha sonra Akçakoca öteli Ayazlı mahallesi mezarlığı arasında büyük gemi yapım atölyeleri vardı bu atölyeler sonra tek kaldı Cideli Mehmet usta yıldırım( halen sağdır) bu atölyeyi devam ettirmiştir. 1985 yılında oda kapatmıştır,Ayazlı mahallesinde cami altında Sami Tana ait bir atölye vardı .1987 yılında oda kapatıp Kefken adasında halen bu işi sürdürmektedir,Ayazlı mahallesinde en son olarak İlyas Gümüşe ait atölye vardır halen devam etmektedir
1-AĞIR HADDECİLİK SAPAK MEVKİ
2-AKÇABEY PASLANMAZ ÇELİK SAPAK MEVKİ
3-AKÇAKOCA BORU EREĞLİ YOLU ÜZERİ
4-ÇELİK İŞ EREĞLİ YOLU ÜZERİ
5-ÇINAR BORU EREĞLİ YOLU ÜZERİ
6-MACİT BORU EREĞLİ YOLU ÜZERİ
7-MMZ ONUR BORU SAPAK MEVKİ
8-ÖZBORSAN SAPAK MEVKİ
9-SEVİL BORU EREĞLİ YOLU ÜZRİ
10-ÜMRAN BORU SAPAK MEVKİ
11-YALÇIN İŞ HİDROLİK SAPAK MEVKİ
12-HAS İŞ MAKİNE SAPAK MEVKİ
13-GÜNSAN GÜNEŞ ENERJİ SAPAK MEVKİ
14-ÖZ İŞ METAL SAPAK MEVKİ
15-ÖZGÜR METAL SAPAK MEVKİ
16-BAŞARAN ROMORK SAPAK MEVKİ
17-ÜNAL ROMORK SAPAK MEVKİ
18-KURTULUŞ TORNA SAPAK MEVKİ
19-KOÇ TORNA SAPAK MEVKİ
20-TEKNİK İŞ SAPAK MEVKİ
21-YILDIZ ÇATI İŞLERİ SAPAK MEVKİ
22-TOPALOĞLU FERFORJE SAPAK MEVKİ
22-KAYIKÇI DEMİR DOĞRAMA SAPAK MEVKİ
23-ALTAN DEMİR DOĞRAMA SAPAK MEVKİ
24-AYKUT DOĞRAMA SAPAK MEVKİ
25-ÖZDEMİR SICAK VE SOYUK DOĞRAMA SAPAK MEVKİ
PETROL
Ayazlı mahallesi sanayi bakımında son yıllarda büyük aşama göstermiştir. Ayazlıda 1976 da bulunan doğal gaz o zamanın hükümeti tarafından çıkartılmamış pahalı oluşu nedeni ile daha sonra Ayazlı ya 9 km uzakta Ayazlı -1 Ayazlı 2 kuyuları açılır , bu çalışmalara haziran 2004 de başlanmıştır , buna ilaveten Ayazlı 2 Ayazlı 3 kuyuları da bağlanır , Ayazlı 2 de 920 , 5 ve 1045 metrede 9 milyon feet-gün Ayazlı 3 de 747 ve 1067 metrede 8,7 milyon feet-gün gaza rastlanmıştır.Toplam Türkiye’nin yıllık gaz ihtiyacın 30 milyon metreküptür,günde, açılan 14 kuyudan 2 milyon metreküp gaz pompalanmaktadır.843.000 dönüm üzerinde7 ayrı petrol aranır 14 kuyu açılır deniz altından 18 kilometre borular döşenerek Çayağzı’nda ki BOTAŞ tesislerine gelen gaz daha sonra ulusal şebekeye bağlanmak üzere Düzce - Demiraçma köyüne pompalanıyor.
TURİZİM
Ayazlıda İbrahim ve İrfan kardeşlere ait 4 yıldızlı bir otel vardır.Küçük Döngellide 1 yıldızlı otel vardır.Emrullah deniz plajı (Akçakoca oteli yanı) burada eskiden yabancı turistler gelir çadır kurar ve denize girerlerdi.Çakmakçı oğullarının kayabaşı plajı , kuytu sakin temizdir eskiden atalarımız güreşlere çok meraklı idiler burada sık sık güreşler tutulurdu ayrıca futbol ,voleybol oynanırdı.Yomraların kayalık plajı kuytu,sakin,temizdir burada midye çıkartılır yazın hemen,hemen herkes midye toplar orda pişirir yerdi,deniz salyangozu istiridye,deniz boncuğu bunlar kıyıda toplanır süsleme sanatında kullanılmak için satılır gelir elde edilirdi,ama maalesef şimdi kaybolmuş durumdadır,gençlerde ilgi göstermiyorlar zaten,ayrıca kayaların çok olması nedeniyle atalarımız burada 4-5-metre uzunluğunda sırık ucunda yazın hemen,hemen herkes midye toplar orda pişirir yerdi,deniz salyangozu istiridye,deniz boncuğu bunlar kıyıda toplanır süsleme sanatında kullanılmak için satılır gelir elde edilirdi,ama maalesef şimdi kaybolmuş durumdadır,gençlerde ilgi göstermiyorlar zaten,ayrıca kayaların çok olması nedeniyle atalarımız burada 4-5-metre uzunluğunda sırık ucunda 4-5 olta olan balık avlama metodu ile balık avlarlardı,Limancık plajı ise yabancı turistler gelir çadır kurarlar denizde güneşlenirlerdi,çok uzun kumsalı vardı ama maalesef
Akçakoca’ya liman yapılınca karayel rüzgarı estiği zaman deniz kumu getirmediği için plaj eski özelliğini yitirmiş durumdadır, o gün bu gün burası hep taşlıktır,bulak site sakinleri rahat bir şekilde denize giremezler çok az miktarda kumsal var vatandaşlar burayı fazla tercih etmezler,eskiden atalarımız yine kayabaşı plajında olduğu gibi burada da güreş,futbol,voleybol,çelik çomak oynanır,atalarımız balıkçığı yaparken burayı daha fazla kullanırlardı.Küçük Töngelli plajı halen mükemmel bir plajdır uzun kumsalı temiz deniz var burayı Ereğli Demir Çelik Fabrikalarında çalışanlar tarafından daha çok kullanılıyor.Emrullah deniz kumsalında iskele vardı çok işlekti Limancıkta bir iskele vardı çok işlekti atalarımız bu iskeleyi kullanırlardı Küçük Töngelli iskelesini doğu Karadeniz göçünden gelen Töngelli sakinlerlince yapılmıştır burayı en çok Töngelli sakinleri kullanmışlardır.Töngelli köyüne buradan ulaştıkları için buraya bu ad verilmiştir.Ayazlıya yazın çok turist gelir çarşı içinde denize girilme imkanı az olduğu için ayazlı plajları daha uygun daha sakin ve temiz olduğu için tercih ediliyor,Ayazlıda pansiyonculuk hiç yoktur,ak evler ve çevresinde kurulan siteler,limancıkta kurulan siteler , Akçakoca otelinin yanına kurulan Barış Sitesi , Dursun Deniz’e ait kurulan siteler vardır.Ayazlıda limancıkta eskiden kartal yuvası diye gazino çay bahçesi olup buraya amatör futbol kulüpleri kampa gelirdi.Küçük Töngelli kesiminde Yaşar Aydın’a ait bungalov tipi ev ve çay bahçesi var,ali aydına ait gazino var,ak evlerde çay bahçesi ve kafeteryası mevcuttur.Barış Sitesi önünde 1 adet tenis kortu ,1 adet basket , voleybol sahası , kafeteryası,çok güzel yürüyüş parkuru vardır.Ayazlı turizm de plajı yürüyüş parkuru , doğa manzarası , oteli ile cennet bir mahalledir
TURİZM İSLETME BELGELİ KONAKLAMA TESİSLERİ
TESİSİN ADI
|
TELEFON
|
FAX
|
ADRES
|
OTEL AKÇAKOCA (****)
|
6114525
|
6114440
|
Ereğli Cad.23
|
DİAPOLİS OTEL (****)
|
6113741
|
6113790
|
İnönü Cad.
|
VADİ OTEL (**)
|
6188484
|
6187053
|
Sapak Mevki
|
İPEK OTEL (*)
|
6113828-5843
|
--
|
Hacı Yusuflar Mh.
|
TEZEL KAMPİNG PAN.
|
6114115
|
--
|
Esentepe Yolu Üzeri
|
MAHALLİ İDARELERDEN BELGELİ KONAKLAMA TESİSLERİ
RESMİ KURUMLAR
TESİSİN ADI
|
TELEFON
|
FAX
|
ADRES
|
ÖĞRETMENEVİ
|
6114106-9279
|
6113701
|
Esentepe Yolu Üzeri
|
OTELLER
TESİSİN ADI
|
TELEFON
|
FAX
|
ADRES
|
AKÇAŞEHİR OTEL
|
6119306
|
--
|
İstanbul Cad. No:178
|
BAYRAKTAR OTEL
|
6116777-6677
|
--
|
Atatürk Cad.
|
DİAS OTEL
|
|
--
|
Yalı Mah.
|
ESENTEPE OTEL
|
6117879
|
--
|
Esentepe
|
GÜNBATIMI TESİSLERİ
|
6119161-9162
|
--
|
Kale Yolu Üzeri
|
KOÇAN OTEL
|
6112122
|
6112194
|
İşgören Cad.
|
MELENAĞZI OTEL
|
6286540
|
6286542
|
Melenağzı Köyü
|
MESEN OTEL
|
6114436
|
--
|
Edilli Çanak Mevkii
|
PRESTİJ APART OTEL
|
6116431
|
--
|
Flamingo
|
SEZGİN OTEL
|
6114162
|
--
|
Atatürk Cad.
|
YILMAZ OTEL
|
6114741
|
6114742
|
Atatürk Cad. No:30
|
PANSİYON VE BUNGALOWLAR
TESİSİN ADI
|
TELEFON
|
FAX
|
ADRES
|
AKÇAŞAR PANSİYON
|
6217178
|
6217422
|
Kumpınar Mevkii
|
ALSA BUNGALOW EV.
|
6286444
|
6286443
|
Karaburun Mevkii
|
BAHAR PANSİYON
|
6114535
|
--
|
Çınar Sok.No:4
|
BAYRAM PANSİYON
|
6286257
|
--
|
Karaburun Mevkii
|
CAN APART PANSİYON
|
6119665
|
--
|
Kale Yolu Üzeri
|
ÇAMLIK PANSİYON
|
6224132
|
--
|
Kalkın Köyü Mevkii
|
ÇINAR PANSİYON
|
6286288
|
--
|
Karaburun Mevkii
|
EMEL PANSİYON
|
6114682
|
--
|
Ankara Cad.
|
GÜÇLÜ PANSİYON
|
6115843
|
--
|
Değirmenağzı Mevkii
|
HUZUR BUNGALOW EV.
|
6224262
|
--
|
Kalkın Köyü Mevkii
|
KAR BUNGALOW EV.
|
6286223
|
--
|
Karaburun Mevkii
|
KIZILIRMAK PANSİYON
|
6286546
|
--
|
Karaburun Mevkii
|
MERCAN PANSİYON
|
6118746
|
--
|
Çuhallı Çarşısı No:15
|
MUTLU PANSİYON
|
6116655
|
--
|
Çınar Sok.
|
DEMİR PANSİYON
|
6286261
|
--
|
Karaburun Mevkii
|
TUNÇ PANSİYON
|
6187160
|
--
|
Tersane Mevkii
|
KAMPİNGLER
TESİSİN ADI
|
TELEFON NO
|
ADRES
|
HAMBURG KAMPİNG
|
6112991-6116577
|
Değirmenağzı Mevkii
|
İSKELE KAMPİNG HELLO
|
6187546
|
Ereğli Yolu Mevkii
|
KAMPİNG MARTI
|
628 6247
|
Karaburun Sahili
|
KAMPİNG
|
6187650
|
Çayağzı Köyü Sahili
|
LOKANTA VE PİDE SALONLARI
TESİSİN ADI
|
TELEFON NO
|
ADRES
|
AKBEY RESTAURANT
|
6113233
|
Atatürk Cad.
|
ALİ BABA PİDE SALONU
|
6112474
|
İnönü Cad.
|
ANTEP SOFRASI
|
6119191
|
Cumhuriyet Meydanı
|
BALIKEVİ
|
6114369
|
Balıkçı Barınağı Yanı
|
BARINAK BALIK LOKANTASI
|
6118730
|
Balıkçı Barınağı
|
BÜLENTİN PİDE SALONU
|
6117197
|
Kumpınar Mevkii
|
ÇINAR ALABALIK TESİSLERİ
|
627 8267
|
Koçar Köyü
|
DOĞA RESTAURANT
|
6114747
|
Cumayanı Mesire Yanı
|
EVİM MUTFAĞI
|
6118274
|
Misafir Sokak
|
GURME ET BALIK LOKANTASI
|
6118320
|
Değirmenağzı Mevkii
|
HAMSİ BALIK LOKANTASI
|
611 8291
|
Balıkçı Barınağı Yanı
|
HAYDAR USTA KÖFTE SALONU
|
6115950
|
İnönü Cad.
|
HUZUR LOKANTASI
|
6118500 - 6117900
|
|
HÜLYAM IZGARA SALONU
|
6112352
|
Servet Bilgi Sk.
|
İSKELE RESTAURANT
|
6112658
|
Balıkçı Barınağı
|
KADIOĞLU KIR PİDESİ
|
6113223
|
Bahadır Yalçın Cad.
|
KAMELYA RESTAURANT
|
6113033
|
Atatürk Cad.
|
KANTİN LOKANTASI
|
6116131
|
Misafir Sokak
|
KARDEŞLER LOKANTASI
|
6114115
|
Cumhuriyet Meydanı
|
ÖMÜR LOKANTASI
|
6112637
|
|
ÖZGÜNEY KEBAP SALONU
|
6115335
|
Misafir Sk.
|
YENİ LİMAN RESTARUANT
|
6112424
|
Balıkçı Barınağı
|
ZEKAİ'NİN YERİ BALIK LOK.
|
6117903
|
Değirmenağzı Mevkii
|
TARİHİ YERLER
Ayazlı’da Haydar Çakmak’a ait Koçulu da ki fındık bahçesinde ve Mehmet Arif , Civanali’lerin bulunduğu fındık bahçelerinde Akçakoca’nın ilk kuruluş yeri olan eski Bitinya Krallığın yaşadığı M .Ö. 296 Da bu yerlerde halen eski kalıntılar vardır. Dadalı ve Döngelli köyü arasında yaşayan Bitinya lılar eski değirmenin ve kiremit ocağın orda sübyan mektebine ve kiliseye gitmek için Dadalıdan buraya bir yol yaparlar ayrıca ticaret ve denize inmek için bir yol yaparlar şimdiki sanat okuluna çıkan yol bu yollar halen kullanılmaktadır. Bu yollar Bolu ve Düzce’den gelen nakliyatlar bu yollardan yapılırdı şimdiki yol yoktu ,Çuhallı, Beyveren ,Balatlı tepelerinden Çilimli’ye 4 saatte yaya olarak çıkılırdı birde Çuhallı Dadalı Altunçay dağlarını aşıp Düzce Tavuk köyden Beçiyörüklerden ,Melen deresi geçilerek Düzceyeye varılırdı.Daha sonra Bolu vilayetinde Kabalak köyünden fen memuru vardı bu zatın Kabalak köyün kalkınması için yeni yolu buradan geçirmeyi başarmıştır Akçakoca Deredibi Haciz Kabalak Üskübü ve Düzce ye bağlanmış şimdilerde de yol otoban olarak son şeklini almıştır .Eski yol 1903 yılında yapılmıştı mühendisi ve mutahiti Zeki efendidir Bolu eşrafından Duhani zade ailesindendir .2 adet su kuyusu bulunmaktadır. Yomra’ların kayalığında tam burun kısmında betondan yapılmış bir dehliz bulunmaktadır.Bu dehlizlerin biri Çayağzı deresinin denize aktığı uçta Saray Tepededir.Birde Karaburun’dadır.Bu dehlizler Ruslar Akçakoca’yı bombalarken bu dehlizlerden makineli tüfeklen karşılık veriliyordu.(1878-1916) Telefon baz direklerin bulunduğu Şaban Koç’un yerinin karşısındaki Mehmet Kamber’e ait yerde 1961 yılına kadar jandarma karakolu vardı ve bu karakol zamanla çöktü ve talan oldu. Ayrıca Salyancıların tepesinde de jandarma karakolu vardı burası da münkariz olmuştur Koçullu’da ki mezar kalıntılar araştırılırsa daha da tarihin derinliklerine gidileceğine inanıyorum.Eski değirmenin olduğu yerde Lazimark tarafından yapılan kilise ve sübyan mektebi şu anda kestane ağacı dibinde bir adet mezar taşı kalıntısı vardır bu bize bu kilisenin burada var olduğunu gösteriyor buralarında incelenmeye alınması gerekmektedir.Şuan Sevil borunun bulunduğu yerde Fadıllar köyü vardı bu köy 1620 yılında Akkazak korsanları tarafından yok edilmiştir,Döngelli köyün kuruluşluda 1878 de burada olmuştur daha sonra sivrisinek ve su yüzünden köy daha yukarı taşınmıştır,şimdilerde ise profil fabrikaları mevcuttur,1878 yılında deniz kenarında iskele vardı bu iskele 1936 yılında deniz tarafından tahrip edilmiştir,buraya bundan dolayı atalarımız iskele denirdi,keza bu iskeleyi kurtuluş savaşında İpsiz Recep çok kullanmıştır.Ayrıca Bitinya,Büyük İskender,İran,Osmanlı Ayazlı sahillerinde yıllarca savaşlar yapmışlardır,Şimdilerde Dursun Denize ait villaların olduğu yerde jandarma karakolu vardı İpsiz Recep bu hapishaneyi çok kullanmıştır,daha sonra buraya Bolu,Düzce,Akçakoca köylerinden gelen kereste ve maden direkleri burada toplanır buradan Zonguldağa sevkıyatı yapılırdı.Şuanda barış sitesin inin bulunduğu yerde at yarışları yapılırdı,daha sonra panayırlar yapılırdı,bunlar tarih olunca burası bir site haline gelmiştir
AKÇAKOCA OTELİ
YATAK : 170
ODA : 7
YILDIZ : 4
Hava alanı uzaklığı : İstanbul Sabiha Gökçen 190 km,Atatürk 250,Ankara Esenboğa 250 km dir
Otogara uzaklık : Otobüs Firmaların şehir içi servisleri vardır
Denize uzaklık : Denize sıfır
Plaj özellikleri : 5000 metrekare kumsal özel plajı,şezlong plaj havlusu hizmetleri
Diğer bilgi : Merkezi ısıtma,kara tarafı balkon yok kara tarafı ilave yatak açı
Diğer bilgi : Merkezi ısıtma,kara tarafı balkon yok kara tarafı ilave yatak açı
ULAŞIM
Batı Karadeniz’in önemli turizm merkezlerinden biri alan Akçakoca; İstanbul, Ankara, Bursa, Kocaeli gibi metropollere 2.5 – 3 saat uzaklık da olup otoyolla çok kolay bir ulaşıma sahiptir.Hangi yönden gelinirse gelinsin D.100 otoyolunun Düzce ili turnikelerinde çıkış yapılarak Akçakoca yoluna girilir. 35 km.lik şehirlerarası yolu yeşillikler içinde kat ederek Akçakoca’ya varılır.
Akçakoca’ya İstanbul ve Ankara’dan düzenli olarak otobüs seferleri vardır. Belli başlı firmalar: Üstün Erçelik , Metro , Ulusoy...
Ayrıca Bursa üzerinden Antalya – İzmir seferlerini yapan Kdz. Ereğli bağlantılı otobüslerden bu istikamette seyahat edecekler yararlanabilirler.
AKÇAKOCA'YA ULAŞIM SAĞLAYAN FİRMALAR VE TELEFON NUMARALARI
İstanbul Ulusoy = 0 212 664 06 40 - 0 216 388 77 22
İstanbul Metro = 0 212 658 07 71 - 0 216 333 29 37
İstanbul Üstün Erçelik = 0 212 658 01 20 - 0 216 333 27 82
Ankara Metro = 0 312 224 07 85 - 0 312 224 07 86
Ankara Üstün Erçelik = 0 312 224 16 67
İzmir Metro = 0 232 486 55 70
İzmir Üstün Erçelik = 0 232 435 30 07
Bursa Metro = 0 224 261 50 52
Bursa Üstün Erçelik = 0 224 254 99 93
İstanbul Ulusoy = 0 212 664 06 40 - 0 216 388 77 22
İstanbul Metro = 0 212 658 07 71 - 0 216 333 29 37
İstanbul Üstün Erçelik = 0 212 658 01 20 - 0 216 333 27 82
Ankara Metro = 0 312 224 07 85 - 0 312 224 07 86
Ankara Üstün Erçelik = 0 312 224 16 67
İzmir Metro = 0 232 486 55 70
İzmir Üstün Erçelik = 0 232 435 30 07
Bursa Metro = 0 224 261 50 52
Bursa Üstün Erçelik = 0 224 254 99 93
AKÇAKOCADAN ANADOLUYA TAŞIMACILIK YAPAN FİRMALAR
|
KÜLTÜR
KÜLTÜR
AYAZLI’DA EV TİPLERİ
Akçakoca’da Meskenler yapılış tarihlerine göre üç tiptir.
1-En Eski Tip Evler
Bu meskenler, tek katlı, dikdörtgen planlı, yan odaları küçük, mutfakları geniştir. Bazılarında eve yakın yapılmış fırın bulunur. Kasabaya ve ana yollara yakın köylerde bu tip evler azalmıştır.
2-İkinci Tip Evler
İki katlıdır. Kareye yakın dikdörtgen planlıdır. Odalarda ocaklar bulunur. Üst katta sofralar dışarıya çıkıntılıdır. (Musandıra) Helalar ikinci katta, evlerin arka yüzlerinde ve dışarıya çıkıntı oluşturur. Pencereler dar ve çok sayıdadır. Giriş ön cephededir. Evler taş temel üzerine ahşap karkas ve bağdadi inşa edilmiştir. Dış yüzün birinci katı sıvalı, ikinci katlar tahta kaplamadır. Geniş tahta çardaklar bulunur.
Bu meskenler, tek katlı, dikdörtgen planlı, yan odaları küçük, mutfakları geniştir. Bazılarında eve yakın yapılmış fırın bulunur. Kasabaya ve ana yollara yakın köylerde bu tip evler azalmıştır.
2-İkinci Tip Evler
İki katlıdır. Kareye yakın dikdörtgen planlıdır. Odalarda ocaklar bulunur. Üst katta sofralar dışarıya çıkıntılıdır. (Musandıra) Helalar ikinci katta, evlerin arka yüzlerinde ve dışarıya çıkıntı oluşturur. Pencereler dar ve çok sayıdadır. Giriş ön cephededir. Evler taş temel üzerine ahşap karkas ve bağdadi inşa edilmiştir. Dış yüzün birinci katı sıvalı, ikinci katlar tahta kaplamadır. Geniş tahta çardaklar bulunur.
3-Üçüncü Tip Evler
Yakın tarihte inşa edilmişlerdir. Pencereler geniş tavanlar daha alçak ve yapı malzemeleri farlıdır. Evlerin dış yüzü sıvanmaktadır. Döşeme ve tavan tahtadır.
Yakın tarihte inşa edilmişlerdir. Pencereler geniş tavanlar daha alçak ve yapı malzemeleri farlıdır. Evlerin dış yüzü sıvanmaktadır. Döşeme ve tavan tahtadır.
ÖRF VE ADETLER
Kız ve Erkeğin Tanışması
Ayazlı’da mısır bitkisinin fazla ekildiği, fındığı kozalarından ayırma makinelerinin daha ortaya çıkmadığı dönemlerde mısır soyma, fındık ayıklama imeceleri yapılırdı. Bu imecelere kız ve erkekler bir arada katılırlardı. Mısır çapalama, fındık toplama işleri de imece şeklinde yapılırdı. Akçakocalı kız ve erkek gençler birbirlerini bu imecelerde, kasabaya inme sırasında, dereye suya giderken, nişan, düğün gibi eğlencelerde tanırdı.Kız ve erkeğin ortaklaşa güvendikleri bir kadını aracı olarak kabul eder ve sevgi nişanelerini birbirlerine bu aracılar ile gönderildi. Bu günde buna benzer olaylara şahit olunmaktadır. Çoğu kez kız erkeğe, kendi işlediği bir mendili, oğlanda kıza gülyağı, şeker, lokum, küpe, yüzük gibi hediyelerde gönderirdi.
Sevdalık Günleri
Ayazlı gençleri arasında sevdalık günleri çok önemliydi. Sevenlerin arkadaşları vardır. Bu arkadaşlar erkek ise, hep seven erkeğin etrafındadır, arkadaşları için pervane olurlar, hep beraber gezerler. Başkaları seven erkekmiş izlenimi yaratırlar. Örneğin; Sevdiği kız salıncağa binerse, önce aşık olan silahını boşaltır. Bunun anlamı: Bu “Seni başkası severse onu öldürürüm” anlamına bir mesajdır. Ardından aşığın arkadaşları silahlarını boşaltırlar. Bunun da anlamı: “Bir arkadaşımızın arkasındayız” demektir Durum herkes tarafından anlaşılır, kimse kimsenin sahasına girmez. Erkek evlenme arzusunu ailesindeki kadınlara açar. Zaman içinde gelişen olaylar oğlanın anası tarafından babasına iletilir. Günler ve gecelerce ne olup olmayacağı, aileler arasında düşünülüp tartışılır. Sonunda kız tarafının kıramayacağı bir elçi bulunur. Elçi baba ve annenin ağzını arar. Olumlu yanıt alınca kızı istemek için girişimlerde bulunur.Toplum kız isteme konusunda çok duyarlıdır. İstenilen bir kızın verilmemesi ya da söz kesiminden sonra dönülmesi erkek tarafından hakaret kabul edilir. Bu tür olaylar genellikle kan davası gibi olaylara sonuçlanır.
Sıra Gözetme
Sıra Gözetme
. Ablası bekar olan, evlenme çağındaki erkek bu kuralı bozup evlenebilir. Erkek toplunda kadından önce gelir. Erkek kardeşler arasında da sıra gözetilir. Miras taksiminde kızın payı erkeğe göre yok gibidir. (Bu gelenek Lazlarda daha çoktur.)Son zamanlarda Bölgede kızlar arasında sıra gözetme geleneği vardır. Büyük kız varken küçük kız evlenmesi ayıplandığı gibi baba buna kesinlikle karşı koyar herkes hakkını yavaş yavaş alma yolunu tutmaya başladı.
Başlık Parası
Ayazlıda başlık parası vermek hemen hemen yok gibidir. Yalnız fakir ailelerde kızına çeyiz yapabilmek için bir miktar para ödenir. Başlık parası verme Laz ve Gürcü ailelerde, Rizeli toplumlarda daha az uygulanır. Abazalarda başlık parası alınmaktadır.
Kız Kaçırma Olayları
Abazalarda düğün çok masraflı olduğu için, özellikle birbirini seven çiftler kaçarlar. Bu danışıklı döğüştür. Kız kaçırılmadan önce nüfus cüzdanı kaçırılır. Kızın yaşı on sekizden küçük ise kız kaçırılınca erkeğin akrabalarından birinin evinde saklanır. Daha sonra aileler arasında anlaşmaya gidilir. Kaçırılan kızın yanında kıza yakınlığı ile bilinen kızın arkadaşı ile kaçırılır. Bu kıza tasavize denir. Kız emin bir ailenin yanına misafir edilir. Düğün yapılıncaya kadar kız o evde kalır. O evde her akşam eğlence yapılır. Bunun adına taşamhara denir. Kız-erkek anlaşarak kaçmışlarsa iki tarafın aileleri bir müddet birbirleriyle görüşmez. Daha sonra aracılar yardımıyla taraflar barıştırılır. Ancak yıllar süren küskünlükler söz konusudur. Kız kaçırmada kızın rızası yoksa olay kan davasına kadar gidebilir.
Kız İsteme Geleneği
Ön hazırlıklar tamam olunca kız babasının sevdiği birisi erkek tarafı ile birlikte kız istemeye gider. Erkek tarafından ağzı laf yapan biri sözü açar.“Biz Allah’ın emri, Peygamberin kavli ile kızınız ...............’yı oğlumuz ..............’ya istemeğe geldik” der. Baba da;Allah yazdıysa olur. Amma bir düşünelim. Soracak adamlarımız var onlara soralım” der. Bu biraz naz etmek ve kendi akrabalarına paye çıkarmak için söylenmiş bir sözdür. Bir müddet biçilir. Bu arada istiyorlarsa, el altından erkek tarafını cesaretlendirecek haberler iletilir.Bu dönemde, kız ile erkek karşılaştıklarında kaş göz işaretleri ile birbirlerine cesaret verirler. Kız belli bir süre sonra istenir.
Söz Kesme ve Nişan Olayı
Eskiden erkek askere gitmeden nişanlanırdı. Nişanlık süresi, askerlik, para yokluğu ile ilgili olarak 2-3 hafta ile bir yıl arasında değişir. Yerli halk arasında beşik kertmesi kesinlikle yoktur. Göçmen köylerinde beşik kertmesine rastlandığı söylenmekte ise de tespit edemedim.Kız istemede erkek tarafından hediye olarak getirilen “kutu şekeri” ertesi gün iade edilmez açılırsa, kızı erkeğe verildiğine işarettir.Taraflar tarafından söz kesiminden sonra oğlan tarafından akrabaları kızın evine yüzük, kutu şekeri ile elbiseler, çorap ve terlik alıp giderler. Nişanda yüzükler takılır. Bazı köylerde nişanda erkeğin bulunmadığı, akrabası tarafından kızın parmağına yüzük takıldığı söylenmekte ise yerli köylerde böyle bir gelenek bulunmamaktadır.Bir süre sonra kız tarafı, yüzük, bir kat çamaşır, kaynanaya elbise alıp oğlan evine getirirler.
Çeyiz Geleneği
Çeyiz olarak sandık, yatak, yorgan, yelek, şalvar, bakırdan mutfak eşyası, elde dokunmuş yer hasırı, hasır seccade, ottan duvar yastığı, kanaviçe işler ve örtüler vardır. Çeyizin miktarı ailenin mali durumu ile ilgilidir. Yerli halkta çeyiz eşyası, Doğu Karadeniz kökenli ailelerde olduğu kadar fazla olmakla beraber, kızlar mirasta erkek kadar hakka sahiptir.
Çeyiz Geleneği
Çeyiz olarak sandık, yatak, yorgan, yelek, şalvar, bakırdan mutfak eşyası, elde dokunmuş yer hasırı, hasır seccade, ottan duvar yastığı, kanaviçe işler ve örtüler vardır. Çeyizin miktarı ailenin mali durumu ile ilgilidir. Yerli halkta çeyiz eşyası, Doğu Karadeniz kökenli ailelerde olduğu kadar fazla olmakla beraber, kızlar mirasta erkek kadar hakka sahiptir.
Kına Gecesi
Düğün geleneğinin ilk kademesi kına gecesidir.Kına gecesi Çarşamba günü yapılır. Kına gecesi için erkek tarafı beraberlerinde taraftarları ile birlikte yanlarına kına alıp gelin evine gidilir. Dört kız çarşaf veya büyük bir yazmanın altına gelini alırlar. Bir kız gelinin eline tabaktan kına yakar. Elleri temiz beyaz bezlerle yumrukları bağlanır. Bir taraftan da maniler söylenir. Hem gelin ağlar, hem etrafındakiler. İzzet ve ikramdan sonra erkek tarafı evlerine gelir. Damadın evi önünde büyük bir ateş yakılır. Kız tarafı tavuk istemeğe gelir. Her evden birer tavuk alınır. Ateş yanınca baklavalar getirilir. İkramlar yapılır. Kız tarafı darıltılmadan uğurlanır.Kına gecesi bayramlık elbiselerini giyen genç kızlar çiftetelli, topal oyunu, orta oyunu gibi oyunlar yaşlı bir kadın denetiminde oynanır
Düğün Günü
Düğün genellikle nişandan en az bir yıl sonra yapılır. Bindallı ve benzer gelenekler yoktur. Eskiden gelin renkli ve temiz ipekli elbise damat ise don pantolon üzerine beyaz gömlek ve işlemeli yelek giyerdi. Güvey fakirse beyaz elbise ödünç alınırdı.Eskiden olduğu gibi gelin kayın baba ve yakın akraba arasına giderdi. Gelin evden çıkarken, kız kardeşlerden biri, yoksa akraba kızlardan biri çeyiz sandığı üzerine oturup sandık haracı isterdi. Ayrıca kapıdan çıkarken erkek kardeş, kapı haracı olarak bir miktar para talep eder.Köylerde, genellikle bir öküz arabası süslenirdi. Üstüne halı ve kilimlerle bir örtü yayılır. Araba çan ve zillerle bezenir, köylüler şık giysilerini giymiş, arabanın önündü, ardında, yanında yürüyerek giderlerdi. İkide birde araba durdurulur:- Ala ala hay... diye bağırarak düğün evine varılır. Yolda devamlı halaylar çekilir. Kasap oyunu, Kastamonu zeybeği gibi oyunlar oynanır. Gelin alayı, çeşitli yollardan dolaşarak damat evine varırdı.Gelin alınmadan o köylülere veya mahalleliye pilavlık parası verilir. Gelin arabaya binmeden bolluk ve bereketli olsun diye ya damadın babası veya yakını bozuk paralar içinde şekerler, buğdaylar serper, çocuklarda bunları birbiri üzerine yığışarak kapış kapış toplardı.Köyden çıkıncaya kadar çeşitli yollardan dolaşarak damat evine varılır. Gelin arabadan inmez, bahşiş ister. Bir inek ya da tosun getirilir. Kulağı kesilerek işaret verilir. Kapı önünde kurulan bir masada kız tarafı tatlı, şeker, sigara, mermi gibi isteklerde bulunur. Bu istekler karşılanıncaya kadar gelin bekletilir. Bu durum bazen üç dört saat kadar sürer.Gelin eve girerken eğilip eşiği öper. Bolluk getirmesi düşünülerek mısır, buğday, şeker, bozuk para atılır. Akraba ve komşular başlarında birer tepsi baklava alarak erkek evine giderler. Tepsiler üst üste kümelenir.Erkeklerde evin önünde yakılan ateş etrafında oynarlar. Bu oyunlar kadın kıyafetine girmiş köçekler tarafından oynanır. Eğer aile varlıklı ise dört köçek, dört davul, dört zurna ve dört keman bulunur.Diğer köylerden geleneklerde kafileler halinde düğüne katılırlar. Kimileri koç, kimileri koyun getirir. Meydanda ikramlar yapılır.Yenip içilir. Sonunda köylüler misafirlerini evlerine götürürler.Hoca nikahı yapılır, bu adet yaygındır. Hoca nikahı yapılırken gelinin yanında dadı veya bibi (teyze, hala) denilen kadınlar bulunur.Gürcü köylerinde düğün gecesi, güveyin gerdeğe girmesi yasaktır. O akşam kızın akrabası olan kızlar sabaha kadar beklerler. Düğünün ertesi günü gerdeğe girilir. Düğün genellikle üç gün devam eder. Lazlar ve Hemşinlilerde de benzer gelenekler vardır.Diğer köylerde ise hoca nikahı kıyılır. Sonunda güveyi arkadaşlarının kolunda gelinin odasını getirilir. Arkasından yumruklanarak odaya itilir. Damat odaya girer. Hazır bulunan seccadede iki rekat namaz kılıp duasını yapar ve gelinle tanışmaya gider. Damat bu arada gelini konuşturmaya çalışır. Ona hediyeler verip konuşturur. Konuşturulunca da pencereyi açıp iki el silah atar. Bundan sonra herkes dağılıp gider.Gelinle damat, gidip kayınvalidenin elini öperler. Tekrar odalarına giderler. Orada baklava yerler. Bazense baklava kesmelerinin yarısını yiyip bırakırlar. Ertesi gün bunları evlenmemiş erkek ve kızlar yer. Darısı sizin başınıza gibi bir gelenektir bu. Ertesi gün sabah, köçekler, davetliler düğün evinin önüne gelirler. Oyunlar oynanır. Damat elinde bir tepsi baklava ile herkese birer kesme baklava sunar. Sonra da herkes dağılıp gider. Ev kadınlarla dolar. Duvak günü damat sağdıçla gider. Gelinle sabahtan ikindiye dek oyunlar oynanır, şarkılar söylenir ve derken düğün biter
Duvak
Güvey gecesi sabah gelini eğlendirmek için eğlence düzenlenir. Gelin oynar ve etrafa para atar.Bekar kızlar gelinin duvağından teller koparırlar. Duvaktan sonra erkek ve kız evlerinde yemekli davetler yapılır.
Düğün Davetleri
Bütün akraba ve hısımlar gelin ile damadı davet ederler. Bunlar taşıma davetleridir. Her gidilen eve gelinin yaptığı bir el işi işleme götürülür. Onlarda onlara çeşitli hediyeler verirler.
Doğum Olayı
Genellikle ilk çocuğun erkek olması istenir. Çocuklar genellikle beşikte büyütülür. Çocuğun adı üç gün içinde yaşlı bir erkek veya hoca tarafından üç defa kulağına okunarak konulur. İsimden sonra ezan okunur. Komşular ve akraba loğusaya evvela geçmiş olsun derler sonrada hediyeler getirirler. Doğumun kırkıncı günü çocuk ve loğusa yıkanır. Buna çocuk kırklandı denilir.
Diş Çıkarma
Küçük çocukların diş çıkarmaları aile için ayrı bir sorun olur. Ailenin bireyleri yeni çıkan dişi görmeyi uğur sayarlar. Onun içinde sık sık çocuk güldürülür, ağzına bakılır. Hatta bazıları ekmek kabuğunu gevrettirmek suretiyle dişin çabuk çıkmasının sağlarlar. Bazıları da parmağını rakıya batırarak çocuğun diş etlerini ovalar. Çocuk bundan çok hoşlanır.Dişin çıktığını gören kişi mutlaka diş çıkaran çocuğa ya elbise alır ya entarilik alsınlar diye anne babasına para verir.
Sünnet Olayı
Ayazlı bölgesinde kirvelik olayına rastlanmaz. Eskiden gezginci sünnetçilerin gelmesiyle hiçbir hazırlık yapılmaksızın çocuklar sünnet edilirdi. Günümüzde eğlenceler düzenlemektedir. Sünnetçiye, bazen para almadığı için sabun, havlu gibi şeyler verilirdi.
BAYRAMLAR VE EĞLENCELER
Dini Bayramlar
Dini bayramların Akçakoca örf ve adetleri içinde çok büyük yeri vardır. Üç aylar girince Recep, Şaban ve Ramazan gelinceye kadar bazı kimseler ramazana alışmak için ayda bir belli oruçlar tutar, kutsal geceler, cumalar yavaş yavaş ayrı bir kalabalık olmaya ve cemaat artmaya başlar.Ramazana hazırlık olmak üzere, makarnalar kesilir, erişteler yapılır. Yufkalar açılır, kuskuslar hazırlanır. Mevsime göre çeşit çeşit reçeller, hoşaflar ve şuruplar hazırlanır.
Hele bayram gecesi yeni esvaplar giyilir, Provalar biter. Küçükler giyeceklerini başlarının altına koyar. Ayakkabılarını yatağın içine yerleştirir. Herkes banyosunu yapıp yatar. Küçük erkek çocuklar sabahleyin sabah namazına herkesle birlikte camiye gider. Namazdan sonra vaiz dinlerler. Bayram namazı kılınır. Hoca dikilir, en yaşlı adam hoca ile bayramlaşır, ondan sonraki hoca ile yaşlı bayramlaşır ve yerini alır. Böylece sıralanır. Cemaatin en yaşlısı ile en genci bayramlaşıncaya kadar sürer. Sonra birlikte hoca dua eder.
“Bu bayrama eriştiren Allah’a senalar ve amin” denilip çıkılır. Yolda görülenlerle bayramlaşırlar. Mezarlıklara gidilir. Ölülere dua edilir. Hastalar ziyaret edilir.”
Her köyün ramazanında davulcular bahşiş toplar. Birinin elinde bir sırık, birini elinde bir sepet. Davulcu davulu çala çala her evin önünde maniler söyler. Bahşiş; havlu, mendil, yazma sırığa bağlanır. Baklavalar, el altıda tepsi bulunan sepete konur. Paralarda davulcunun cebine konur.
Hele bayram gecesi yeni esvaplar giyilir, Provalar biter. Küçükler giyeceklerini başlarının altına koyar. Ayakkabılarını yatağın içine yerleştirir. Herkes banyosunu yapıp yatar. Küçük erkek çocuklar sabahleyin sabah namazına herkesle birlikte camiye gider. Namazdan sonra vaiz dinlerler. Bayram namazı kılınır. Hoca dikilir, en yaşlı adam hoca ile bayramlaşır, ondan sonraki hoca ile yaşlı bayramlaşır ve yerini alır. Böylece sıralanır. Cemaatin en yaşlısı ile en genci bayramlaşıncaya kadar sürer. Sonra birlikte hoca dua eder.
“Bu bayrama eriştiren Allah’a senalar ve amin” denilip çıkılır. Yolda görülenlerle bayramlaşırlar. Mezarlıklara gidilir. Ölülere dua edilir. Hastalar ziyaret edilir.”
Her köyün ramazanında davulcular bahşiş toplar. Birinin elinde bir sırık, birini elinde bir sepet. Davulcu davulu çala çala her evin önünde maniler söyler. Bahşiş; havlu, mendil, yazma sırığa bağlanır. Baklavalar, el altıda tepsi bulunan sepete konur. Paralarda davulcunun cebine konur.
Bayramlar
Yerli köylerde bayram sözcüğü eğlence anlamına gelir. Bayram olacağı gece, bayramı bilen köydeki misafirler, bayramın olacağı köye yakın eş dost ve akrabalar ile birlikte giderler. O akşam onlara misafir olurlar. Kadın ve kızlar yemekten sonra daha geniş evlerde, erkekler ya kahvede ya da başka bir evde toplanırlar. Erkekler orta oyunları yaparlar. Mutaassıp olmayan yerlerde içkide içilir. Gramofon çalınır ve Cide kemençesi ve tepsi çalarak oyunlar oynanır. Genellikle oyunlar iki kişilik eşler halinde yapılır. En revaçta olan oyunlar topal oyunudur. Bu oyun Akçakoca’ya özgü bir oyundur
Eğlenceler
Eğlenceler
Eskiden patoz makineleri yokken, fındık harmanda kurutulur, sabahları tırmıklar vurulur, sonrada altından tanesi alınırdı. Kalan fındıklarda kabuklarından ellenmek suretiyle bulunup ayrılırdı. Köylerde bu işler imece halinde yapılırdı. Kabuk ayırma işi erken bitimi, orası düğün evine döner, oyunlar şarkılar, gülme, eğlence, yeme içme başlardı. Kızlar erkekleri, erkekler kızları burada seçerdi. Çalışkan mı? Tembel mi? Dili tatlı mı? Nobran mı? Şaka kaldırır mı? Yoksa içine kapanıp arpacı kumrusu gibi düşünür mü? Yapıcımı yıkıcı mı? Hepsi burada denenirdi. Bu eğlencelerde maniler söylenirdi. Atmaca tabir edilen karşılıklı mani atmaları da yapılırdı.
KAP – KACAK İSİMLERİ
AĞAÇ KAPLAR:
Kepçe, Kaşık, Yayık, Tekne, Elek, Un küreği, Kalbur.
TOPRAK KAPLAR:
Pilaki,Güveç,Çanak,Küp.
BAKIR KAPLAR:
Bakraç,Güğüm, Süzgü, Leğen, İbrik, Cezve, Çaynik, Kevgir, Sahan, tas,Tepsi, Tencere, Tava, Teşti, Maşrapa, Maşa, Egiş, Sitil.
AYAZLI DA LAZ KÜLTÜRÜ
Eski Abhazya nın bir bölgesi olan Tuapse ve Kolkhide de toplum adı olarak geçen Lazos dan gelir eski dili Kolkhi dilidir Laz’ın kökeni Lezgi dir. Mavi gözlü,kumral saçlı,pembe tenli demek Laz demektir Laz ismi buradan dolayı doğmuştur,Lazlarda Hıristiyanlardan dönmedir o zaman yaşadıkları bölgeye Lazika adı verilmiştir, Lazika kıralı Gobozes dir, Lazistan sancağı günye idi kazaları, Pazar (Atina), Ardeşen (Artaşin) Fındıklı(Viçe) Hopa (Makreali) Akrabi (Arhabiidi). 1878’de sancak Rize olur ve Batı Karadeniz’e göç başlar.
Zonguldak, İzmit, Bolu, Bursa ya gelinir. Akçakoca çuhallı iskelesine gelen Lazlar denizci oldukları için deniz kenarlarını seçerler denize yakın yerde ikamet ederler
Döngelli,Ayazlı,Göktepe,Edilli,,Osmaniye,Aktaş,Uğurlu köyüne yerleşirler .Akçakoca adı Bizans zamanında Dia polis Osmanlı zamanında Akçaşar cumhuriyet zamanında (1934) Akçakoca olur.Lazlar, Gürcü (İBER) kavminin bir koludur. (1) Bu açıdan her ikisi de Yafetik ırktandır. Yani Türkler ile akrabadır. Atalarımız birdir, aynıdır. En eski Grek yazarlar Laz diye bir topluluktan bahsetmez. Lozoi kelimesine ancak Hıristiyanlığın ilk devirlerinden itibaren rastlanabilir. Plinius, Arianus, Preplus, Batlamyus'un yazılarında Lozoi kelimesi, belki eski bir şehir olan Lazos veya Lahika’dır. Kıessıng'e göre, Lozoi, Kerketay halkının bir koludur. Kerketay lar ise Gürcü'dür. Bunlar Hıristiyanlığın ilk döneminde kendilerine Adige (Adzige) diyen Zygonin (Çerkez) halkının baskısı ile güneye göç etmek zorunda kalmışlardı. Hakikatte ise Lozoi halkı Arrianus zamanında (M.S. 2. asır yazarı ) Suhumda yaşamakta idiler. Trabzon'un doğusundaki sahillerde oturan diğer halklar ise sırasıyla şunlardı:
Kolçi (Sannoi ), Maçolenes, Hennioçi, Zyderitae, Roma’ya tâbi kral Malasus'un teb'ası Lazai Apsilae, Abazki(Abaza), ve Suhumcivarında Sanigae. Sonraki asırlarda Lazlar önem kazanınca, bütün eski Kolçi ülkesine Lazika dendi. Diokletian (M.S. 284–303) döneminde Kimmer (Bosfor) Kralı Sauramatus, bütün Lazai topraklarını işgal etti. O tarihte Lazika'ya tâbi olanlar Prokopios, Aboskoiyi Suania ve Sykmnia halkları idi. Bu sebeple, Lazika adının hâkim bir grup (Lazlar) ve onlara bağlı bir kaç kabileye işaret etiği düşünülebilir. Lazlar, 500'lerde Hıristiyanlaştılar. İmparator Justinyen (527–565) bölgede "Kudüs Çölü" diye bilinen yerdeki bir Laz mabedini tamir ettirmiştir. (Prokopius, De aedificiis, V, 9) Lazlar komşularına papaz bile göndermekteydiler. (Prokopius, Bell, Gct, IV, 2) .Kolçi'deki Lazlar, Roma imparatoru tarafından kendi içlerinden tayin edilen krallarca idare edilirlerdi. Bu kralların görevi, Kafkasya'nın batı geçitlerini kuzeyden gelen göçebelere karşı koruma idi. Yani Roma'nın bir nevi üçbeyi şeklinde idiler. Kral kelimesi bizi yanıltmamalıdır, sahip olduğu toprak ancak beylik kadardır. Bu görev değil de, Romalıların ticareti inhisarlarında tutmaları Kolçi halkını tedirgin ediyordu. Bu yüzden Kral Gobozes, M.S. 458'den itibaren Sasani hükümdarı 2. Yezdicürd'in yardımına başvurdu. Bu yüzden M.S. 539-562 tarihleri arasında Bizans İmparatoru Justinyen ile İran Şahı 1. Hüsrev arasında Lazika topraklarında savaşlar oldu. Ordu kumandanı Belisarius'un seferlerine iştirak eden yazar Prokopius'un bildirdiğine göre, o tarihte Lazlar, PhasisIrmağı'nın iki sahilinde yaşamaktaydılar. Ne var ki, Archaeopolis, Sebastopolis, Pitius, Skanda, Sarapanis Rhodopolis, Morchoresis gibi Laz şehirleri nehrin hep kuzey yakasında idi. Nehrin sol tarafı ıssızdı. Lazlar'ın ellerindeki topraklar ancak atla bir gün yol tutardı. Daha ötesinde Trabzon'a kadar Roma pontikleri vardı ki, bu da o toprakların Lazlara ait olmadığını, doğrudan doğruya İmparatorluğa bağlı olduğunu gösterir. Bundan sonraki (600’ler–1200) Laz tarihi karanlıktır. 1204'de Gürcistan kraliçesi Tamara'nın verdiği askerî yardım ile Alexis Kommenoes adında biri Trabzon İmparatorluğu'nu kurdu!.. Bu imparatorluğun tarihi ki ömrü 1204–1461 yılları arasındadır, Kuzey Kafkasya ile yakından ilgilidir. Burada dikkat edilmesi gereken iki husus var. Birincisi, adı "imparatorluk"tur ama hükmünün geçtiği topraklar bir beylik kadar küçüktür İkincisi, Alexis Kommones, bir Laz değil; bir Bizans prensidir. Bizans İmparatoru Andronikos Kommenos'un oğludur. Yani, kurulan devlet; Latinler'in (katolik Hıristiyanlar) haçlı seferi bahanesiyle gelip İstanbul’u ele geçirmeleri ve imparatoru kovmaları, orada bir Latin krallığı kurmaları sonucu oluşmuştur. Kaçan imparator İznik'te varlığını sürdürmeye çalıştı, bu arada bir kısım Bizanslılar da Trabzon'a kaçmışlardı. İşte kurulan "imparatorluk" onlara aittir.Yazar Gregroas'a göre, Kommenos'un ilk işi Kolçi halkının ve Lazlar'ın topraklarını zapt etmek oldu!.. 1282'den itibaren Johannes Kommenos, "doğunun, İberya'nın (Gürcistan), ve deniz aşırı ülkelerin imparatoru" unvanını aldı! Yani ortada ne Laz kralı kaldı, ne de Lazistan!.. 'ın Rumlar idaresi altında yaşayan Laz halkı kaldı, o kadar!..Ancak Bizans usulü iktidar kavgaları sürdüğü için, 1341'de Laz halkının desteği alan Bizanslı prenses Anna Anakhutlu tahta çıktı. O dönemde Trabzon İmparatorluğu'na bağlı toprakların Makrial'ye kadar uzandığı, Gonia’nın ise mahalli hükümdarlar (bey statüsünde) elinde kaldığı sanılmaktadır. Gürcüler, Lazlara Çan, i der, Lazlar bunu pek bilmez. Kelime bir ihtimal Grekçe Sannoi/Tzannoi kelimesinden gelmedir. Tarihî bakımdan Ça'niler ile Lazlar arasında bir akrabalık var ise de, kopmuş görülmektedir. Arrianus zamanında Sanoiler, Trabzon’a komşu idi. . Eskilerden PROKOPİUS, "Tzannoi diye anılan yerin eskiden Sannoi olduğunu ve Çoruh vadisini denizden ayıran dağların sahil yakasında bulunduğunu " belirtir. (Balhar dağları )… Koch, "Of ahalisinin özel bir dil ile konuştuğunu", Marr da "Hoşnişin ahalisinin anlaşılmaz bir dil konuştuğunu" söyler…. Yani bölgede farklı bir halk vardır. N.marr'ın tespitlerine göre Ça'niler (TZANNOİ ), önceleri Çoruh havzasında geniş bir sahayı işgal etmekte idiler. Burasını kısa bir süre için Ermeniler, sonra Gürcüler (KHARTHLİ ) almıştı.Trabzon tarihçileri Lazları Tsinaidler'den ayrı tutmaya devam etmişlerdir…. Tsinaidler, Müslümanlar ile birleşerek 1348'de Trabzon topraklarına hücum ettiler. Sonra Trabzon İmparatoru tarafından cezalandırıldılar. (1377) Bu dönemde Canik (Samsun) Sancağı tarafında oldukları sanılıyor. Kısacası, Gürcüler iki halkı (Lazlar ileTsinaidler) birbirine karıştırdıkları için Lazlara Ça'ni demeye başlamıştır... Hakiki Ça'niler iki grup halinde Lazistan denen bölgenin güneyinde ve batısında yaşarlar. Bunlardan biri sonradan Trabzon'un batısına göç etmiştir. 1461' de hayatı boyunca 17 devlete son vermiş olan Fatih Sultan Mehmet, Trabzon'u zapt etti. Böylece o tarihe kadar Rum hükümdarlara tabi olan Laz halkı Osmanlıların idaresine girdi ve İslamıyetle'le tanıştı. Lazlar, nasıl oldu bilinmez, Şafi mezhebini kabul ettiler. Aslında bu Mezhep diğer Kafkas halkları arasında da yaygındır. Belki onlardan gelmiştir. Lazlar en geç Müslüman olan Kafkas topluluklarındandır. Gürcüler bile, aşağı yukarı yüz yıl önce gruplar halinde Müslüman olmaya başlamışlardı. (N. Marr, Bulletin de l'Academia de St. Petersburg, 1917, sf. 415-446) 1519'da, Yavuz Sultan Selim döneminde, Batum'un da ilavesiyle Trabzon ayrı bir eyalet haline getirildi. Bölgeyi 1640'da dolaşmış olan Evliya Çelebi, 5 sancak bulunduğunu açıklar: Canik, Trabzon, Günye(GONİA), aşağı Batum ve yukarı Batum… Lazlar'ın yaşadığı yerin merkezi Günye idi. Evliya Çelebi, Trabzon’a, "eski Lezgi vilâyeti" der… Halbuki, hem o, hem Katip Çelebi, hem de yabancı yazar Vivien De ste. Martin yanılmışlar, ses benzerliğinden Laz ile Lezgi (3) kelimelerini aynı sanmışlardır. Hele Kâtip Çelebi, bölge kavimlerine Lezgi adını verdikten sonra alt kabileleri şöyle sayar:
Megrel, Gürcüler, Abhaz (Abaza), Çerkez, Laz.
Arkasından Lazlar'ın Trabzon bölgesinde oturduklarını söyler. Ayrıca Trabzon'un güneydoğusunda Çepni dağlarındaki "İran şahına Allah gibi tapan" Şii Türk boylarından söz eder... Hem o, hem de Evliya Çelebi, Trabzon'un 41 nahiyesinden çoğunun "itaatsizliği"ni dile getirir. (Kâtip Çelebi, Cihannüma, sf.429; Evliya Çelebi, cilt 2, sf. 81, 83) Bundan bu nahiye beylerinin bir ölçüde Devlet otoritesi tanımadıkları, bildikleri gibi hareket ettiği anlaşılmaktadır. 1814-1817, 1818-1821 ve 1832-1834'de bölgede devlet'e karşı ayaklanmalar oldu. Bu dere beylere ilk darbe Trabzon Valisi Osman Paşa tarafından indirildi. Ancak dağlık arazi yüzünden Laz derebeyleri tam kontrole alınamadı ve Osman Paşa'dan sonra, tıpkı Güneydoğu Anadolu'daki Kürt beyleri gibi, başlarına buyruk harekete devam ettiler. Bölgeyi dolaşmış olan Koch, serbestiyetleri kısıtlanmış olmasına rağmen bu derebeylerin çoğunu yerinde bulduğunu belirtir ve 15 derebeylik sayar: Athina (Pazar), Bulep, Artişan (Ardeşen), Viçe, Kapisite, Arhavi, Kisse, Hopa, Hemşin, Makria (Makrial ), Gonia (Günye), Batum, Maradit (Maradidi), Perlevan ve Çat. Bu nahiyelerden bir kısmında Gürcüler'in hâkim olduğu görülmektedir. (Batum Arhavi) .Bir kısmı da Lazistan diye tanımlanan bölgenin sınırları dışında, Çoruh Nehri üzerinde idi. (Maradit, Perlevan, Çat) … Hemşin’de yaşayan halk ta diğerlerinden farklıdır.1851'de Acara bölgesi, Yukarı Gurya ile birlikte Lazistan sancağı haline getirildi, Batum sancak merkezi oldu. 1878'de Batum Ruslar'ın eline geçince, Rize sancak merkezi yapıldı. Rize, Atina (Pazar), Hopa ve 6 nahiye, 364 köy bu sancağa bağlı idi. Cumhuriyet ile birlikte Lazistan sancağı dağıtıldı, Pazar, Ardeşen, Fındıklı ilçeleri Rize'ye, Arhavi, Hopa da Artvin'e bağlandı. Laz tabiri bugün, halk arasında ayırım yapılmaksızın Karadeniz bölgesinin güneydoğu kısmında yaşayan herkes için kullanılır. Ancak gerçek Lazlar sadece Pazar ve Hopa ilçelerinde yaşayanlar ve buradan göç edenlerdir. Batum'un güneyinde kalan bölgedeki az sayıda Lâz da 16.3.1921 tarihli antlaşma ile Türkiye'ye alınmıştır.Diğerleri yanlış olarak "Laz" sanılan başka boylardandır. Laz kökenli vatandaşlarımız iyi denizcidirler, hamsiye düşkünlükleri meşhurdur.Çay, tütün, mısır, kara lahana yetiştirirler, meyvecilikle uğraşırlar. Fırıncılık yaygın meslektir. Eskiden Rusya'ya gider, ekmek pişirirler, evlenip Müslüman yaptıkları Rus kadınlarla ülkeye dönerlerdi. Şimdi Rus kadınlar bölgeye geliyor, ve gene bizimkilerle evleniyor!.Laz kökenli vatandaşlarımız İslam'a taassup derecesinde bağlıdırlar. Lazca, iki gruba ayrılır: Doğu Lazcası, Batı Lazcası.Ayrıca küçük kollar vardır, meselâ Çala lehçesi.Ancak Lazca baştan başa Türkçe kelimelerle doludur. Lazcanın yazısı yoktur. Yazılı bir Lazca edebiyat yoktur. Bu da Lazcanın bir dil değil; "ağız" olduğunu ortaya koyar.Yine de Reşit Hilmi Pehlivanoğlu gibi bazı şairler yetişmiştir. Lazlar zamanla bu ağzı unutmuşlar, Kendilerine has bir şive ile Türkçe konuşmaya başlamışlardır. Bu bölümü hazırlarken Nilgün Altınışık’ın 1996 yılında hazırladığı Akçakoca Folkloru adlı Lisans bitirme tezinden yararlanıldı. Akçakoca merkez ve Edilli Köyünde kalabalık bir gurup oluştururken diğer köylerde de küçük guruplar oluşturur. Vedia Emiroğlu, Edilli köyünün kültürel boyutunu incelemiş ve “Edilli Köyünün Kültür Değişmesi Bakımından incelemesi “ adı ile 1972 yılında kitap halinde yayınlanmıştır. Bu kitaptan yararlanarak kendi gözlemlerimizi de katarak Laz folkloru hakkında bilgi vermeye çalışacağım.
Kolçi (Sannoi ), Maçolenes, Hennioçi, Zyderitae, Roma’ya tâbi kral Malasus'un teb'ası Lazai Apsilae, Abazki(Abaza), ve Suhumcivarında Sanigae. Sonraki asırlarda Lazlar önem kazanınca, bütün eski Kolçi ülkesine Lazika dendi. Diokletian (M.S. 284–303) döneminde Kimmer (Bosfor) Kralı Sauramatus, bütün Lazai topraklarını işgal etti. O tarihte Lazika'ya tâbi olanlar Prokopios, Aboskoiyi Suania ve Sykmnia halkları idi. Bu sebeple, Lazika adının hâkim bir grup (Lazlar) ve onlara bağlı bir kaç kabileye işaret etiği düşünülebilir. Lazlar, 500'lerde Hıristiyanlaştılar. İmparator Justinyen (527–565) bölgede "Kudüs Çölü" diye bilinen yerdeki bir Laz mabedini tamir ettirmiştir. (Prokopius, De aedificiis, V, 9) Lazlar komşularına papaz bile göndermekteydiler. (Prokopius, Bell, Gct, IV, 2) .Kolçi'deki Lazlar, Roma imparatoru tarafından kendi içlerinden tayin edilen krallarca idare edilirlerdi. Bu kralların görevi, Kafkasya'nın batı geçitlerini kuzeyden gelen göçebelere karşı koruma idi. Yani Roma'nın bir nevi üçbeyi şeklinde idiler. Kral kelimesi bizi yanıltmamalıdır, sahip olduğu toprak ancak beylik kadardır. Bu görev değil de, Romalıların ticareti inhisarlarında tutmaları Kolçi halkını tedirgin ediyordu. Bu yüzden Kral Gobozes, M.S. 458'den itibaren Sasani hükümdarı 2. Yezdicürd'in yardımına başvurdu. Bu yüzden M.S. 539-562 tarihleri arasında Bizans İmparatoru Justinyen ile İran Şahı 1. Hüsrev arasında Lazika topraklarında savaşlar oldu. Ordu kumandanı Belisarius'un seferlerine iştirak eden yazar Prokopius'un bildirdiğine göre, o tarihte Lazlar, PhasisIrmağı'nın iki sahilinde yaşamaktaydılar. Ne var ki, Archaeopolis, Sebastopolis, Pitius, Skanda, Sarapanis Rhodopolis, Morchoresis gibi Laz şehirleri nehrin hep kuzey yakasında idi. Nehrin sol tarafı ıssızdı. Lazlar'ın ellerindeki topraklar ancak atla bir gün yol tutardı. Daha ötesinde Trabzon'a kadar Roma pontikleri vardı ki, bu da o toprakların Lazlara ait olmadığını, doğrudan doğruya İmparatorluğa bağlı olduğunu gösterir. Bundan sonraki (600’ler–1200) Laz tarihi karanlıktır. 1204'de Gürcistan kraliçesi Tamara'nın verdiği askerî yardım ile Alexis Kommenoes adında biri Trabzon İmparatorluğu'nu kurdu!.. Bu imparatorluğun tarihi ki ömrü 1204–1461 yılları arasındadır, Kuzey Kafkasya ile yakından ilgilidir. Burada dikkat edilmesi gereken iki husus var. Birincisi, adı "imparatorluk"tur ama hükmünün geçtiği topraklar bir beylik kadar küçüktür İkincisi, Alexis Kommones, bir Laz değil; bir Bizans prensidir. Bizans İmparatoru Andronikos Kommenos'un oğludur. Yani, kurulan devlet; Latinler'in (katolik Hıristiyanlar) haçlı seferi bahanesiyle gelip İstanbul’u ele geçirmeleri ve imparatoru kovmaları, orada bir Latin krallığı kurmaları sonucu oluşmuştur. Kaçan imparator İznik'te varlığını sürdürmeye çalıştı, bu arada bir kısım Bizanslılar da Trabzon'a kaçmışlardı. İşte kurulan "imparatorluk" onlara aittir.Yazar Gregroas'a göre, Kommenos'un ilk işi Kolçi halkının ve Lazlar'ın topraklarını zapt etmek oldu!.. 1282'den itibaren Johannes Kommenos, "doğunun, İberya'nın (Gürcistan), ve deniz aşırı ülkelerin imparatoru" unvanını aldı! Yani ortada ne Laz kralı kaldı, ne de Lazistan!.. 'ın Rumlar idaresi altında yaşayan Laz halkı kaldı, o kadar!..Ancak Bizans usulü iktidar kavgaları sürdüğü için, 1341'de Laz halkının desteği alan Bizanslı prenses Anna Anakhutlu tahta çıktı. O dönemde Trabzon İmparatorluğu'na bağlı toprakların Makrial'ye kadar uzandığı, Gonia’nın ise mahalli hükümdarlar (bey statüsünde) elinde kaldığı sanılmaktadır. Gürcüler, Lazlara Çan, i der, Lazlar bunu pek bilmez. Kelime bir ihtimal Grekçe Sannoi/Tzannoi kelimesinden gelmedir. Tarihî bakımdan Ça'niler ile Lazlar arasında bir akrabalık var ise de, kopmuş görülmektedir. Arrianus zamanında Sanoiler, Trabzon’a komşu idi. . Eskilerden PROKOPİUS, "Tzannoi diye anılan yerin eskiden Sannoi olduğunu ve Çoruh vadisini denizden ayıran dağların sahil yakasında bulunduğunu " belirtir. (Balhar dağları )… Koch, "Of ahalisinin özel bir dil ile konuştuğunu", Marr da "Hoşnişin ahalisinin anlaşılmaz bir dil konuştuğunu" söyler…. Yani bölgede farklı bir halk vardır. N.marr'ın tespitlerine göre Ça'niler (TZANNOİ ), önceleri Çoruh havzasında geniş bir sahayı işgal etmekte idiler. Burasını kısa bir süre için Ermeniler, sonra Gürcüler (KHARTHLİ ) almıştı.Trabzon tarihçileri Lazları Tsinaidler'den ayrı tutmaya devam etmişlerdir…. Tsinaidler, Müslümanlar ile birleşerek 1348'de Trabzon topraklarına hücum ettiler. Sonra Trabzon İmparatoru tarafından cezalandırıldılar. (1377) Bu dönemde Canik (Samsun) Sancağı tarafında oldukları sanılıyor. Kısacası, Gürcüler iki halkı (Lazlar ileTsinaidler) birbirine karıştırdıkları için Lazlara Ça'ni demeye başlamıştır... Hakiki Ça'niler iki grup halinde Lazistan denen bölgenin güneyinde ve batısında yaşarlar. Bunlardan biri sonradan Trabzon'un batısına göç etmiştir. 1461' de hayatı boyunca 17 devlete son vermiş olan Fatih Sultan Mehmet, Trabzon'u zapt etti. Böylece o tarihe kadar Rum hükümdarlara tabi olan Laz halkı Osmanlıların idaresine girdi ve İslamıyetle'le tanıştı. Lazlar, nasıl oldu bilinmez, Şafi mezhebini kabul ettiler. Aslında bu Mezhep diğer Kafkas halkları arasında da yaygındır. Belki onlardan gelmiştir. Lazlar en geç Müslüman olan Kafkas topluluklarındandır. Gürcüler bile, aşağı yukarı yüz yıl önce gruplar halinde Müslüman olmaya başlamışlardı. (N. Marr, Bulletin de l'Academia de St. Petersburg, 1917, sf. 415-446) 1519'da, Yavuz Sultan Selim döneminde, Batum'un da ilavesiyle Trabzon ayrı bir eyalet haline getirildi. Bölgeyi 1640'da dolaşmış olan Evliya Çelebi, 5 sancak bulunduğunu açıklar: Canik, Trabzon, Günye(GONİA), aşağı Batum ve yukarı Batum… Lazlar'ın yaşadığı yerin merkezi Günye idi. Evliya Çelebi, Trabzon’a, "eski Lezgi vilâyeti" der… Halbuki, hem o, hem Katip Çelebi, hem de yabancı yazar Vivien De ste. Martin yanılmışlar, ses benzerliğinden Laz ile Lezgi (3) kelimelerini aynı sanmışlardır. Hele Kâtip Çelebi, bölge kavimlerine Lezgi adını verdikten sonra alt kabileleri şöyle sayar:
Megrel, Gürcüler, Abhaz (Abaza), Çerkez, Laz.
Arkasından Lazlar'ın Trabzon bölgesinde oturduklarını söyler. Ayrıca Trabzon'un güneydoğusunda Çepni dağlarındaki "İran şahına Allah gibi tapan" Şii Türk boylarından söz eder... Hem o, hem de Evliya Çelebi, Trabzon'un 41 nahiyesinden çoğunun "itaatsizliği"ni dile getirir. (Kâtip Çelebi, Cihannüma, sf.429; Evliya Çelebi, cilt 2, sf. 81, 83) Bundan bu nahiye beylerinin bir ölçüde Devlet otoritesi tanımadıkları, bildikleri gibi hareket ettiği anlaşılmaktadır. 1814-1817, 1818-1821 ve 1832-1834'de bölgede devlet'e karşı ayaklanmalar oldu. Bu dere beylere ilk darbe Trabzon Valisi Osman Paşa tarafından indirildi. Ancak dağlık arazi yüzünden Laz derebeyleri tam kontrole alınamadı ve Osman Paşa'dan sonra, tıpkı Güneydoğu Anadolu'daki Kürt beyleri gibi, başlarına buyruk harekete devam ettiler. Bölgeyi dolaşmış olan Koch, serbestiyetleri kısıtlanmış olmasına rağmen bu derebeylerin çoğunu yerinde bulduğunu belirtir ve 15 derebeylik sayar: Athina (Pazar), Bulep, Artişan (Ardeşen), Viçe, Kapisite, Arhavi, Kisse, Hopa, Hemşin, Makria (Makrial ), Gonia (Günye), Batum, Maradit (Maradidi), Perlevan ve Çat. Bu nahiyelerden bir kısmında Gürcüler'in hâkim olduğu görülmektedir. (Batum Arhavi) .Bir kısmı da Lazistan diye tanımlanan bölgenin sınırları dışında, Çoruh Nehri üzerinde idi. (Maradit, Perlevan, Çat) … Hemşin’de yaşayan halk ta diğerlerinden farklıdır.1851'de Acara bölgesi, Yukarı Gurya ile birlikte Lazistan sancağı haline getirildi, Batum sancak merkezi oldu. 1878'de Batum Ruslar'ın eline geçince, Rize sancak merkezi yapıldı. Rize, Atina (Pazar), Hopa ve 6 nahiye, 364 köy bu sancağa bağlı idi. Cumhuriyet ile birlikte Lazistan sancağı dağıtıldı, Pazar, Ardeşen, Fındıklı ilçeleri Rize'ye, Arhavi, Hopa da Artvin'e bağlandı. Laz tabiri bugün, halk arasında ayırım yapılmaksızın Karadeniz bölgesinin güneydoğu kısmında yaşayan herkes için kullanılır. Ancak gerçek Lazlar sadece Pazar ve Hopa ilçelerinde yaşayanlar ve buradan göç edenlerdir. Batum'un güneyinde kalan bölgedeki az sayıda Lâz da 16.3.1921 tarihli antlaşma ile Türkiye'ye alınmıştır.Diğerleri yanlış olarak "Laz" sanılan başka boylardandır. Laz kökenli vatandaşlarımız iyi denizcidirler, hamsiye düşkünlükleri meşhurdur.Çay, tütün, mısır, kara lahana yetiştirirler, meyvecilikle uğraşırlar. Fırıncılık yaygın meslektir. Eskiden Rusya'ya gider, ekmek pişirirler, evlenip Müslüman yaptıkları Rus kadınlarla ülkeye dönerlerdi. Şimdi Rus kadınlar bölgeye geliyor, ve gene bizimkilerle evleniyor!.Laz kökenli vatandaşlarımız İslam'a taassup derecesinde bağlıdırlar. Lazca, iki gruba ayrılır: Doğu Lazcası, Batı Lazcası.Ayrıca küçük kollar vardır, meselâ Çala lehçesi.Ancak Lazca baştan başa Türkçe kelimelerle doludur. Lazcanın yazısı yoktur. Yazılı bir Lazca edebiyat yoktur. Bu da Lazcanın bir dil değil; "ağız" olduğunu ortaya koyar.Yine de Reşit Hilmi Pehlivanoğlu gibi bazı şairler yetişmiştir. Lazlar zamanla bu ağzı unutmuşlar, Kendilerine has bir şive ile Türkçe konuşmaya başlamışlardır. Bu bölümü hazırlarken Nilgün Altınışık’ın 1996 yılında hazırladığı Akçakoca Folkloru adlı Lisans bitirme tezinden yararlanıldı. Akçakoca merkez ve Edilli Köyünde kalabalık bir gurup oluştururken diğer köylerde de küçük guruplar oluşturur. Vedia Emiroğlu, Edilli köyünün kültürel boyutunu incelemiş ve “Edilli Köyünün Kültür Değişmesi Bakımından incelemesi “ adı ile 1972 yılında kitap halinde yayınlanmıştır. Bu kitaptan yararlanarak kendi gözlemlerimizi de katarak Laz folkloru hakkında bilgi vermeye çalışacağım.
a. Giyim ve Kuşam
Edilli Köyünde 25-30 yıl öncesine göre kıyafette önemli değişmeler olmuştur.Erkekler tamamen şehir kıyafetini benimsemişlerdir. Erkeklerde gündelik kıyafetlerden başka önemli günlerde, törenlerde giyilen ve içine beyaz eşarp bağlanan lacivert takım elbise en beğenilen giyim eşyasıdır. Ancak yaşlı erkeklerden bazıları köy içinde geleneksel kıyafetle ilgili olarak paçaları dar pantolon, üzerine gömlek ve yeleği giymeye devam etmektedirler. Kösele kunduranın yanında lastik ayakkabı, plastik ayakkabı, özellikle çocuklarda çok görülmektedir. Erkeklerde pijama, şapka, şemsiye kullanılan giyim eşyaları arasındadır. Burada dikkati çeken husus pijamanın yatak kıyafeti olmaktan başka, bazen iş kıyafeti olarak kullanılması suretiyle ikinci bir iş görmüş olmasıdır.Kadın giyimi erkeklere oranla daha az değişmiştir.Eskiden kadınlar evlerde basit tezgahlarda keten ve kendirden giysiler dokurdu. Bugün ise köylüler malzemesi köy dışından sağlanan koyu renkli şalvar ve üzerine bluz giymekte, başlarına lacivert örtü (örtme) örtmektedirler. Kadın giyiminde dış görünüş bakımından erkeğe nazaran değişme daha azdır. Evde elbisesi ile dolanan bazen başını örtmeyen kadın, sokağa çıkınca elbisesinin üzerine şalvar giymekte ve başını örtmektedir.Genç kadınlar arasında elbise giyenler, başlarını örtmeyenler az da olsa bulunmaktadır..Köyde gündelik kıyafette olduğu gibi gelin ve güvey kıyafatide tamamen şehirleşmiştir. Ancak köyde giyilenler, kasabadan ucuz sağlanan ve nispeten eski model olan giysilerdir.Kadın ve çocukların kısmen evde hazırlanan giysilerinin kumaşları dışarıdan satın alınmaktadır.
DİN
Köy hayatında pek çok düşünce ve görüşü hala dini açıdan değerlendirme eğilimi vardır.Yaşlandıkça dine karşı ilgi artmaktadır.Toplumda hacılar dinsel bakımından en fazla değer kazanır ve itibar görürler. Hazırlık kişiye sosyal prestij sağlamaktadır.
AİLE VE AKRABALIK İLİŞKİLERİ
Edilli’de ailelerin çoğunluğu, geniş aile geleneğinin çeşitli tiplerini göstermektedir. Dar aile tiplerinin sayısı günden güne artmaktadır.Edilli’de eskiden baba soyundan olan akraba ile evlenme şekli çok yaygındı.Akrabayla evlilikte amca oğlu, amca kızı öncelik taşırdı. Bugün gençler eskisi gibi bu geleneklere uymamaktadırlar Bu gün, köy dışından evlenmeler ve köy dışına kız vermeleri ve kız almalar eskiye oranla artmıştır. Bu toplumda boşanma olayı nadir görülmektedir.
LAZLARIN HALK OYUNLARI
Lazların yerel oyun grupları sözlüdür. 5-6 kişilik iki grup oluşturulur. El ele tutmuş oyuncular seri ayak hareketleriyle birbirine yaklaşıp uzaklaşırlar. Her grupta bir türkü söyleyen vardır. Türkücü karşı gruba, türkülü deyişler dokundurmaktadır. Bu oyunda önemli olan, türkü sözleriyle karşıdakini mat etmektir.
GELİNO
Laz oyunlarındandır. Kına gecesinde kadınlar daire şeklinde oynarlar. Kadınlar ağıt yakarak gelini evin içinde dolaştırarak en son mutfağa götürürler. Orada bu oyunu oynayarak oyunu bitirirleri.
Lazların yerel oyun grupları sözlüdür. 5-6 kişilik iki grup oluşturulur. El ele tutmuş oyuncular seri ayak hareketleriyle birbirine yaklaşıp uzaklaşırlar. Her grupta bir türkü söyleyen vardır. Türkücü karşı gruba, türkülü deyişler dokundurmaktadır. Bu oyunda önemli olan, türkü sözleriyle karşıdakini mat etmektir.
Gelino ; Laz oyunlarındandır. Kına gecesinde kadınlar daire şeklinde oynarlar. Kadınlar ağıt yakarak gelini evin içinde dolaştırarak en son mutfağa götürürler. Orada bu oyunu oynayarak oyunu bitirirler.
Oyunun Kuruluş Formu
(A)
A1 (Sağ ayakla üçleme)
A2 ( Sağ ayak yerinde adım)
Gelino ; Laz oyunlarındandır. Kına gecesinde kadınlar daire şeklinde oynarlar. Kadınlar ağıt yakarak gelini evin içinde dolaştırarak en son mutfağa götürürler. Orada bu oyunu oynayarak oyunu bitirirler.
Oyunun Kuruluş Formu
(A)
A1 (Sağ ayakla üçleme)
A2 ( Sağ ayak yerinde adım)
Oyunun biçimsel formu tıpkı “Topal” oyununda olduğu gibidir.
Rize- Hemşin Üç Ayak Oyunu;Laz oyunlarındandır. Dairede oynanan horondur. Hemşin, Rize ve Üçayak Horonları 2/4 lük veya 4/4 lük ezgiler halinde çalınır.
Rize- Hemşin Üç Ayak Oyunu;Laz oyunlarındandır. Dairede oynanan horondur. Hemşin, Rize ve Üçayak Horonları 2/4 lük veya 4/4 lük ezgiler halinde çalınır.
Oyun kuruluş formu:
Adım cümlesi ( Sağ ayakta üçleme)
Adım cümlesi ( Sağa ve sola yürüyüş)
Oyun indeksi:
(A)
A1- (Sağ ayakta üçleme)
A2 ( Sağ ayak yerinde adım)
(B)
B1- (Sağa yürüme)
B2- (Sol ayak yerinde adım )
B3- (Sola yürüme)
B4- (Sağ ayak yerinde adım)
Gürcü Folkloru
Vaha Hey ; Düğün eğlencesinde daire şeklinde oynanır. Bunlar misafirlerden oluşur. Ve oynayarak düğün sahibinden bazı şeyler isterler. Örneğin: Tavuk gelsin, vaha hey. İçki gelsin Vaha Hey. Ortaya bir tepsi konur ve gelen istekler tepsinin içine bırakılır. En sonunda gelin ile damat çağrılarak oyun bitirilir. Oyun daire yönünde, daire içine, el çırparak ve çökerek oynanır.
(A)
A1- (Sağ ayakta üçleme)
A2 ( Sağ ayak yerinde adım)
(B)
B1- (Sağa yürüme)
B2- (Sol ayak yerinde adım )
B3- (Sola yürüme)
B4- (Sağ ayak yerinde adım)
Gürcü Folkloru
Vaha Hey ; Düğün eğlencesinde daire şeklinde oynanır. Bunlar misafirlerden oluşur. Ve oynayarak düğün sahibinden bazı şeyler isterler. Örneğin: Tavuk gelsin, vaha hey. İçki gelsin Vaha Hey. Ortaya bir tepsi konur ve gelen istekler tepsinin içine bırakılır. En sonunda gelin ile damat çağrılarak oyun bitirilir. Oyun daire yönünde, daire içine, el çırparak ve çökerek oynanır.
KULLANILAN ENSTÜMANLAR
DAVUL : Davul savaş sırası,sonrası,askere giderken,törenlerde,ramazanlarda,güreş yapılırken çalınır.Davulun eski adı Tavuldur,Çağatay Türkleri tarafından yapılmıştır,bir haber aracıdır
ZURNA: Davul ve zembeleklerle çalınır ağaç maden, boynuzdan yapılır ,7 üstte 5 altta deliği vardır,Avrupa’ya Türkler tarafından götürülmüştür,Oğuz Türkleri Anadolu’ya getirmiştir,kemençe ve davula eşlik eder,4000 yıldan beri devam eden bir enstrümandır.Davul,Kaval,Zurna,göçer enstrümandır,köyde son zamanlarda bunların yerini taverna müziği almıştır org ile çalınan müzik aletidir eski neşe eski düğünler artık tarihe gömülmüştür,evlerde yapılan düğünler artık düğün salonlarına taşmıştır
KEMENÇE :Klasik ve Karadeniz kemençesi olmak üzere iki türü vardır.Akçakoca da Karadeniz kemençesi çalınır,ince uzundur,sol el ile havada tutularak çalınır,kemençenin telleri çeliktendir.Akortları la,re,sol,mi,yahut sol,re,la,mi veya 3 telli için re,la,mi dir,tellerin üzerine basılarak,tek olarak çalınır.Sazın şekli bir takayı andırır,gövde kısmı dut ve ceviz ağaçlarından oyularak yapılır,ses tablası ise 1,5-2 mm kalınlığında ladin veya köknar ağacından yapılır,kısa sapı ve çelikten üç teli vardır re-la-mi sesleri akort edilir,bir buçuk oktav çalar.Yayının kılları gevşek olarak takılır ve sol el ile havada veya dize dayanmış olarak tutularak kemençenin 3 teline aynı anda sürülerek çalınır.Kemençe anadoluya oğuz Türklerinden gelmiştir Kemençe ,Özbekistan,Kırgızistan ada Anadolu’da ıklık göbekli kemençe olarak çalınır Arapçada Keman Türkçede ç demektir bu iki kelime birleşmesinden Kemençe doğmuştur ,Kıpçak Türkleri tarafının dan Mısıra götürülmüştür Özbeklerin girjası kemençeye benzer, kıyak kemençe denir.Trabzon dada Gagavuz Türkleri kemençeleri vardır,Trabzon’da kemençeye kıyak denir,Türkmenistan,Özbekistan, Kırgızistan Gagavuz Türklerin kemençeleri vardır 2 sesle çalışır 2 telden ses alınır 4-6-7 aralıklıdır.
TULUM: Tulum Karadeniz bölgesinde kullanılan nefesli halk sazıdır,deri,nav ve ağızlık olmak üzere 3 kısımdan oluşur.Deri,tulum olarak anılır, tulum,koyun veya oğlak derisinin tüyleri temizlendikten sonra ayakları yukardan kesilir,sağ ön ayak ile arka sol ayağın dışında kalan delikler hava kaçırmayacak şekilde sıkıca bağlanır,ön ayağa bir tahta boru,arka ayağa da üzeri delikli iki boru tespit edilir.Deri hava ile
Delikli borulardan ses çıkmaya başlar,koltuk altına yerleştirilen tulum zurna analık üzerindeki parmaklar delikleri açıp kapamak suretiyle istenen ezginin çalınmasını sağlar,nav sazın zurna dediğimiz kısımdır,ağızlık ise hava üflenen kısımdır
KAVAL: Orta asyadan gelmiştir Balasau Türkleri icat etmiştir,Çağatay Turan Türkleri haval derdi Karadeniz’e bunlar getirmiştir ,bir göçebe çalgısıdır Of,Tokat,kavalı meşhurdur. Tulum Türkçe kelimedir Çağatay Türkleri icat etmiştir Anadoluya Peçenek Turan Türkleri Karadeniz’e getirmişlerdir Kıpçıklarda tuluk,duluk geçer
MIZIKA :Armonika, üflemeli bir çalgıdır. İngilizce harmonica kelimesinden türemiştir, daha çok mızıka olarak bilinir. Nefes ve dil ile çalınan delikli bir çalgıdır. Blues, Country ve Western gibi müzik dallarında oldukça yaygındır.Diatonik Mızıka Diatonik Mızıkalar daha çok Blues ve Rock müzisyenleri tarafından kullanılır. Her farklı ton şarkı için farklı Diatonik mızıka kullanmak gerekir. Diatonik mızıkanın tonu ilk deliği üflediğinizde çıkan sestir. Blues mızıkası farklı pozisyonlardan çalınabilir.
Birinci pozisyon; birinci delikten üflenerek başlanan gamdır ve mızıkanın tonu ile aynıdır.
İkinci pozisyon; ikinci deliği çekerek başlanan gamdır ve mızıkanın tonunun beş yarım ton pesidir.(crossharp)
Üçüncü pozisyon; üçüncü deliği çekerek başlayan gamdır ve mızıkanın tonunun iki yarım ton tizidir.Diatonik mızıkada, İlk öğrenilmesi gereken teknik, Tek ses çıkarmaktır. Üç çeşit tek ses tekniği vardır; Dil Kapama, Dil Kıvırma, Dudak Büzme. İkinci öğrenilmesi gereken teknik ise Ses Bükmedir. Ses bükme Üfleyerek bükme ve Çekerek bükme olarak ikiye ayrılır. Diatonik mızıkanın ilk 6 deliği çekerek bükülebilir, son üç deliği ise üflenerek bükülebilir. Üfleyerek veya çekerek bükmek o deliğin orjinal sesinin yarım ton ile üç yarım ton arası peşleşmesini sağlar.
Birinci pozisyon; birinci delikten üflenerek başlanan gamdır ve mızıkanın tonu ile aynıdır.
İkinci pozisyon; ikinci deliği çekerek başlanan gamdır ve mızıkanın tonunun beş yarım ton pesidir.(crossharp)
Üçüncü pozisyon; üçüncü deliği çekerek başlayan gamdır ve mızıkanın tonunun iki yarım ton tizidir.Diatonik mızıkada, İlk öğrenilmesi gereken teknik, Tek ses çıkarmaktır. Üç çeşit tek ses tekniği vardır; Dil Kapama, Dil Kıvırma, Dudak Büzme. İkinci öğrenilmesi gereken teknik ise Ses Bükmedir. Ses bükme Üfleyerek bükme ve Çekerek bükme olarak ikiye ayrılır. Diatonik mızıkanın ilk 6 deliği çekerek bükülebilir, son üç deliği ise üflenerek bükülebilir. Üfleyerek veya çekerek bükmek o deliğin orjinal sesinin yarım ton ile üç yarım ton arası peşleşmesini sağlar.
Kromatik Mızıka :Bir yaylı mekanizma ile delikler kapatılıp açılır. Kromatik gamdaki her ses üfleyerek veya çekilerek çıkartılabilir. Tek mızıka ile her ton şarkı çalınabilir.AKERDİON :Kafkas müziğin vazgeçilmez çalgısıdır,tek tuşa basarak akort çıkabilecek körüklü ilginç enstrümandır,soleli kullanarak çalınır işin en zor yanı budur,sol elin altındaki minik tuşlar,ilk sıra kontrbaslar,2ci sır baslar,3-3-4 sıralar majör minör ve 7 lı akortlardır,bazı akerdiyonlarda 6 sıra olarak eksik 7 ler vardır,sesin çıkması körüğün açılıp kapanması ile oluşan hava basıncının metal dilciklere çarpması,titremesi sonucunda sağlanan körüklü bir çalgıdır Akordeon’un ilkel şeklinin 1822'de Berlin'de Christian Friedrich Ludwig Buschmann tarafından icat edildiğine inanılır. Ama yakın zamanda akordeon olarak adlandırılabilecek bir enstrümanın 1816'da veya daha önceki bir tarihte Nürnbergli Friedrich Lohner tarafından kullanıldığı saptanmıştır.Akordeon ismine ilk patent ise 1829'da, Viyanalı org ve piyano yapımcısı Cyrillus Demian tarafından günümüzdeki akordeona çok da benzemeyen tek klavyeli küçük bir çalgı alındı. Kısa sürede, birçok firma bu yenin çalgının üretimine girişti. "Diyatonik akordiyon" denilen ve diyezli ya da bemollü sesleri veremeyen bu çalgı, köylere kadar yayıldı. 1880'de,iki klavyeli kromatik akordiyon gerçekleştirildi. Diyezli ve bemollü sesleri de verebilen bu yeni akordiyon, kısa sürede çok tutundu. 1940'da daha da gelişti ve konser akordiyonu adını aldı. George Auric ve Jean Françaix gibi besteciler bu çalgı için birçok parça bestelediler.Ülkemizde Kafkas halklarının veya Romanların çalgısı olarak bilinir. Özellikle Çerkes kültüründe büyük yer tutar: Çerkes düğünlerinin ve toplantılarının en ünlü çalgısıdır.Özellikle Sivas'ın Yavuz Köyünde çokça kullanılır.Türkiye'de virtüöz Ciguli sayesinde kısmen yeniden popülerlik kazanmıştır.
DÜĞÜN
Düğün genelde nişandan 1 yıl sonra olur , gelin renkli ipekli temiz elbise,damatta pantolon üstüne beyaz gömlek,işlemeli yelek giyerdi.Gelin evden çıkarken kız kardeşi veya biri çeyiz sandığı üstüne oturur,sandık harcı ister.Erkek kardeş kapıda durur kapı harcı ister.Öküz arabası süslenir üstüne halı kilim atılır,zil ve çan takılır gelin arabaya biner,binmeden önce damadın babası geline bolluk bereket getirsin diye bozuk para , şeker , buğday serper çocuklar da bunları toplardı.Gelin , damat evine gelince arabadan inmez bahşiş ister , gelin eve girerken eşiği öper eve girer , komşular tepsi tepsi baklava ve tavuk getirir , erkeklerde evin önünde yakılan ateşin önünde halay , horon oynarlar boş zamanlarda koç kesip dağıtılır.Düğün bitiminde hoca nikahı yapılır , damat iki rekat namaz kılar duasını yapar gelinle tanışır , hediyelerini verir.Damat camı açar iki el silah atar sonra herkes dağılır , gelinle damat kayınvalidesinin elini öper tekrar odalarına geri dönerler , baklavanın yarısını yerler yarısı tepside kalır ertesi gün evlenmemiş kızlar bunu yer darısı sizin başınıza diye.1980 yılından sonra salon modası çıkınca ne yazık ki tulum , kemençe mızıkanın yerini salon müzikleri alır , artık gelenekler artık yitirilmiştir.Eski düğünlerden eser kalmamıştır.Seviyeli,neşeli,yemekli,sert,çevik ve silahlar atılır bir panayır havası olurdu , şimdi herkes ah bir düğün olmasın diyor.Ayazlı’da Ali Rıza Keskin , Faik Keskin çok iyi bir mızıka çalar oynarlardı , erkekler dışarıda Laz horonlarını sert çevik şekilde oynar kızlar evin içinde Laz horon kurarlar hele “cilvenoy nanaydayı” çok güzel biçimde yorumlarlardı bu maniler hiç kulaklardan çıkmazdı,hemen hemen her aile horon bilirdi.Laz kızları Laz erkeklerini düğünlerde marifetlerini göstererek birbirlerine kur yaparlardı,ayazlı geçleri diğer köy düğünlerin hepsine giderlerdi akrabalıklar daha sıcak olurdu ama maalesef şimdi bunları görmek mümkün değil.
SPOR
Ayazlı mahallesinde 1965 yılından beri Melenağzı ,Sürmene Göçerleri yukarı mahalleden Birinciler , Ayazlı , Osmaniye İdmanyurdu ve yeni çarşı Gençlik Kulübü arasında zaman zaman zevkli çekişmeli sandal yarışları yapılırdı.Kaptan Şevket Çakmak ,Turan Lokum nezaretinde bu yarışmalar olurdu,şimdilerde ise tatsız tuzsuz bir şekilde yapılıyor,katılımcılar yok iş profesyonele yöneldiği için zevksiz olmaya başladı.Ayazlı mahallesinin yağlı direkte gururu olan amcam Sami Tuzcu her yıl yağlı direkte birinci olur hatta Ereğli’deki yağlı direk birincilikleri 5 adettir.Burada para yardımı ve kupalar verirdi.Ayrıca Sami amcamın sandalı vardı Şerafettin Çakmak’ın zaferin aynısı idi burada 4 kez birincilikler alır.Akçakoca’da çok birincilikler alır ama burada yalnız kupa verilirdi.Bu yağlı direk yarışmasında şimdilerde Serkan Özer idame ettirmektedir.Ayazlının gururu olan Şerafettin Çakmak Zafer 1. , Sami Tuzcu Zafer 2 sandalı idi.Sürmene Göçerleri Birincilerle zaman zaman çok çekişmeler olur ama Ayazlı’yı kürekçiler hep birincilikler alırdı.Kürekçiler Şinasi Tan , Harun Sandal , Rahmi Tan , Hasan Özer , Kadir Özer Ali Rıza Keskin , Hayrettin Genç vb. gibi kürekçiler Ayazlının gururu oldular.Daha sonra Ayazlıklı gençler diğer amatör futbol takımlarında oynuyorlardı.Ben bunu hazmedemedim beden terbiyesi bölgesi ile aram iyi olması nedeniyle konuyu Ayazlı’lı büyüklerime açtım Faik Keskin , Selahattin Eskikan , Cafer Çakmak , Mehmet Tuzcu , Kemal Akdeniz , Coşkun Akdeniz , İbrahim Tuzcu , Hayri Akbaş bu müteşebüs heyet toplandı ve forma rengini o zaman Brezilya Dünya Şampiyonu olmuştu forma rengi sarı mavi idi bizde karar alarak sarı mavi yaptık.1982 de Federe olarak Ayazlı Tersane spor olarak kulübü kurduk.Tersane Kemal Akdeniz sponsor olduğu için koyduk.Şimdiki Tunç Motelin olduğu yerde tersane vardı şu anda yoktur.1982 de ben İbrahim Tuzcu dernekler kanununu hazırlayıp Faik Keskin amca o zaman sıkıyönetim vardı.Bolu Komando Tugayı’nda onaylatıp kulüp spor müsabakalar yapmayı hak kazandı.İlk sene 5 ayrı dalda müsabakalarda mücadele etti,bütün dallarda şampiyon oldu bu bir rekordu artık ayazlı tersane herkes tarafından tanınıyor seviliyor Ayazlının gururu olmuştu.Futbolda Düzce 2. amatörde şampiyon , 2 yıl sonra Düzce 1. amatörde şampiyon olur.Bölgeler arası şampiyonlara katılır ama başarılı olamaz, güneşte , Akın Özer , Hayri Sandal , Ordulu Salim , Bolu Bölge Şampiyonu oldu.Voleybol da , Düzce birincisi , deniz ve yüzmede gençlerimiz takım halinde şampiyon oldu.Atletizm de Akçakoca birincisi , Düzce 3 cüsü oldu.Takım halinde işte Ayazlı Tersane spor Ayazlı mahallesinin gururu olmuştur.Daha sonra maddi imkansızlıklar nedeniyle kulüp Osmaniye Ant aş idman yurdu ile birleşme kararı aldılar ama fazla dayanamadan kulüp kapatılır,kulüp artık Akçakocaspor olarak değiştirilir.3. lige terfi eder daha sonrada ligden düşer şu anda Düzce Süper Amatör Liginde mücadelesini sürdürmektedir.Ayazlı’lı gençler şu an hiçbir sporla ilgilenmemektedir.
HIDIRELLEZ
6 Mayıs günü kutlanır,şimdiki Tunç motelin olduğu karayolları kampın olduğu yerde salıncaklar kurulur yemekler pişirilir,ip atlanır,salıncaklara binilir,yakan topu oynanır,kızlar erkeklere,erkekler kızlara bakar orda birbirlerine bakar birbirlerini beğenirlerdi her yıl kutlanırdı. Karayolları ve Tersane kurulduktan sonra bu gelenek sona erdi
EĞLENCELİ OYUNLAR .
5 ‘ er kişi iki takım halinde 70 - 80 cm sopa ile 25 ‘cm lik ufak sopa uçları ters yönleri yontulmuştur.Yerdeki sopada 70 - 80 ‘cm dir. 3 sopa vardır oyuncu büyük sopa ile mile vurur yerdeki sopaya yakın yere düşerken rakip oyuncu o mili eline alarak yerdeki sopaya doğru atar , mil sopaya değerse rakip oyuncular yanar ve sıra diğer oyunculara geçer, böylelikle münavebeli bir şekilde oyun devam eder 5 kişi bitinceye kadar o takım ceza alır diğerleri ödüllendirilir.
LUNÇ OYUNU
Genellikle deniz kenarında oynanır.36 taş vardır. 18 taşı birisi , 18 taşı birisi alır. Karşılıklı 3 ‘er kuyu açılır , bu kuyulara taşlar pay edilir.Oyuna başlayacak oyuncu önündeki kuyudan aldığı taşı sıra ile karşı kuyuya koyar ve diğer oyuncuda aynı işlemi yapar.İlk oyuncunun kuyuya son bıraktığı taş çift olursa hepsini alır. 2. kural ise son taşı rakip kuyusundaki iki taşın yanına kendi , 3. taşını koyarsa lunç olur.Lunç tabir edilen o kuyuda biriken taşlar hepsi o oyuncunun olur. Rakiplerin taşı bitinceye kadar oyun devam eder.
YAKAN TOPU
Karşılıklı takım halinde oynanır birde top vardır. Kura ile ebe belirlenir.Ortaya bir çizgi çizilir ve cezalı takım o çizgiyi geçmeyecek şekilde topun kendisine değmemesi için toptan kaçar , eğer top kendisine değerse cezalanır.Oyundan ihraç edilir cezalı takım eksilinceye kadar oyun devam eder.
KİREMİT TAŞI DOMİNOSU OYUNU
12 adet kiremit parçası ve birde ufak bezden yapılmış top vardır. 5’er kişi iki takım halinde oynanır.Kura çekilir , 5 mt uzaktan çizgi çizilir domino taşın etrafına daire çizilir.Rakip ebe topu domino taşına atar taş yıkılır.Daireden taşarsa diğer ebe topu alır rakip ebeye topu atar top değerse oyundan ihraç olur. 5 kişi bitinceye kadar oyun devam eder.
YÜZÜK BULMA OYUNU
Kalabalığın durumuna göre bir yüzük , birde 50 - 60 cm’lık havludan yapılmış bez kamçı olur.Ebe seçimi yapılır , ebe yüzüğü avuçları kapalı bir şekilde oyunculara dolaştırırken oyuncunun bir tanesine gözükmeyecek şekilde teslim eder.Ebe herhangi bir oyuncuya sorar yüzük kimdedir diye oyuncu bilemezse ebe kamçı ile oyuncuya vurur oyuncuların yüzüğü bulana kadar oyun devam eder.
GÖKTE AY VAR
Bir oyuncu seçilir bu oyuncu bir hasır veya halıya sarılır oyuncunun kafası halı veya hasırdan aşağıdadır. 15 20 ‘cm kafası aşağıdadır.Odanın ışığı söndürülür.Bir sürahi su
hazırlanır , ebe oyuncuya seslenir “Bak yukarıda gökyüzünü görüyor musun?” der , ebe “Hani ay may yok karanlık var” der diğer ebe suyu diğer ebeye kafasına boşaltır.”Al ay burada” der ebe neye uğradığına şaşırır halı veya hasırdan kurtularak kaçar.
ARAP KIZI GELDİ OYUNU
Bir Oyuncu , bir ebe , bir altı isli tava , tavanın içinde de su vardır.Ebe oyuncuya sorar “Yanına bir Arap kızı gelsin ister misin? oda “isterim” der tavanın altı islidir , ebe oyuncuya “Sakın gözünü açma açarsan Arap kızı gelmez “ der bu arada oyuncu bir elini tavanın içine sokar sonra tavanın altına elini sürer eli is olmuştur.Bunu ebe bilmez oyuncu elini ebenin suratına sürer her Arap kızını sordukça ebenin suratı kapkara olur ebe sonunda isyan eder “Hani Arap kızı” der , gözünü açar oyuncu ebeye "git aynanın yanına Arap kızı orda” der ebe gider bakar ki suratı kapkara orda” hemen suratını yıkar, bu oyunu bilmeyen diğer ebelere de uygulanır ve böyle devam eder.
LAZ YEMEKLERİ
Çirbuli ( Çılbır) Pilai (Pilav) Makarina( makarna) Luku (Kara lahana) Ağani Lobiya (Taze Fasülye) Kumhi Lobiya( Kuru fasülye) Kotumeşi dolma(Tavuk dolması) Princoni( Pirinç kavurması) Papa( Mamalika) Patlicani Tağaneği ( Patlıcan kızartması) Dudeyi ( Mancar yemeyi) Luncağheyi( Kara lahana dövmesi) Termoni (Aşure) Kapçğa getağaneyi ( Tavalı hamsi) Kapçğa geçveyi (Pilekide hamsi) Kapçon mçkudi ( Hamsili ekmek) Makvali getağaneyi ( Yumurta kızartması)
YİYECEK-İÇEÇEK
Akçakoca bölgesinde köyden köye çeşitli mahalli yemekler bulunmaktadır. Bunların bir kısmı diğer illerde de ve özellikle Karadeniz kıyılarındaki yerleşme bölgelerinin yemeklerine benzeyebilir. Tespit edebildiğimiz yemekler ve yapılışları şöyledir:
Kalçak Mancarı, Kızılca Mancarı, Isırgan Mancarı, Lahana Mancarı, Tekne Mancarı, Un Mancarı, Çırakta Baba Kaygana, Keşli Kaygana, Sebzeli Kaygana, Kuskus Makarnası, Kaşık Makarnası, Fındık Makarnası, Tembel Karı Makarnası, Mamalika, Mamursa, Kaşmakam Ekmeği, Köy Ekmeği, Dizleme Ekmeği, Bazlama, Kırtıl, Mancarlı pide, Mantar Yemeği, Kaldırak
BALIK YEMEKLERİ
Balıkların çok çeşitli pişiriliş şekilleri vardır. Bunları genellikle herkes bilir. Izgara, tava, lahana vb salatalar, çiroz, fırında balık vb.
Kiremitte Palamut, Hamsi Pilavı, Buğulama (Hamsi, Palamut, Mezgit), Sirkeli Hamsi, Yumurtalı Sebzeli Kaygana, Kırlangıç veya Mezgit Çorbası, Hamsili Börek, Sigara Böreği, Hamsi Salatası, İsli Balık
TATLILAR
- Melengüçceği
Akçakoca’nın Melengüçceği aslında tatlı olarak da tuzlu olarak da tüketilebilen ve adını da Melen deresinden alan bir yiyecek. Genellikle bölgenin tanıtıldığı gazete yazılarında tatlı olarak adlandırılsa da üzerine şurup dökülmediği durumlarda tuzlu olarak da yenilebiliyor. Akçakoca’da değişik şekilde hazırlanan birkaç tür Melengüçceği tatlısı olmasına rağmen evlerden yenildiği zaman Akçakoca’nın dağ çileği reçeli ile ikram ediliyor. Akçakoca’da bu tatlının kaymakla fıstıkla ikram edilmesi değişik bir tat kazandırsa bile yörede bolca bulunan dağ çileğinden yapılan reçel ile servis edilmesinin yöresel damak kültürünü daha iyi yansıtacağı inancındayız.
- Laz Böreği
Malzeme; Baklava hamurunun aynısı olacak,38 yumak olacak..Muhallebisi; 14 kaşık şeker1 paket vanilya, 3 yemek kaşığı un, 1 lt süt, 3 yumurta. Yumurta hariç tüm malzeme karıştırılıp muhallebi gibi pişirilir. İyice soğuduktan sonra 3 yumurta ile çırpılıp bir tarafta bekletilir.
Yapılışı; Her yumak açılıp tepsiye dizilip her katı yağlanır.19.cu yumak serildikten sonra muhallebi konulup kenarları üzerine katlanır ki muhallebi tepsinin kenarlarına yapışmasın. Diğer 19 adet yumak da aynı şekilde açılıp tepsiye serilir.İşlem bittikten sonra da dilimler halinde kesilip yağlanıp ateşte 2 saat pişirilir.Soğuduktan sonrada üzerine pudra şekeri serpilir.
Yapılışı; Her yumak açılıp tepsiye dizilip her katı yağlanır.19.cu yumak serildikten sonra muhallebi konulup kenarları üzerine katlanır ki muhallebi tepsinin kenarlarına yapışmasın. Diğer 19 adet yumak da aynı şekilde açılıp tepsiye serilir.İşlem bittikten sonra da dilimler halinde kesilip yağlanıp ateşte 2 saat pişirilir.Soğuduktan sonrada üzerine pudra şekeri serpilir.
- Güllaç
Ramazan sofralarının vazgeçilmez tatlısı olan güllacın yapılışı son derece basit. Malzeme;1 litre sütü 1 bardak şeker ile kaynatın. Zevkinize göre şekeri daha az yada daha çok koyabilirsiniz.
Daha sonra almış olduğunuz güllacı kat kat açarak tepsiye birer birer yerleştirin. Bu esnada tepsiye yerleştirdiğiniz her bir kat güllaç üzerine daha önceden kaynatmış olduğunuz şekerli sütü kaşıkla yayarak dökün. Bu işlemi her kat için yaparken, her üç katta bir araya döğülmüş ceviz ya da fındık serpiştirin. En üstüne de ceviz ve/veya fındık serptikten sonra, güllacın sütü tamamen içine almasına kadar bekleyin.
Daha sonra almış olduğunuz güllacı kat kat açarak tepsiye birer birer yerleştirin. Bu esnada tepsiye yerleştirdiğiniz her bir kat güllaç üzerine daha önceden kaynatmış olduğunuz şekerli sütü kaşıkla yayarak dökün. Bu işlemi her kat için yaparken, her üç katta bir araya döğülmüş ceviz ya da fındık serpiştirin. En üstüne de ceviz ve/veya fındık serptikten sonra, güllacın sütü tamamen içine almasına kadar bekleyin.
Düzce ve diğer çevre ilçelerde olduğu gibi Akçakoca da lezzetli dağ çileği ile ünlü. Reçel yapımı sırasında çevreye yayılan hoş koku gerçekten iştah açıcı. Kirazları da bir o kadar meşhur.
GELENEKSEL GİYİM VE KUŞAMLAR
Yerli halkın örnek kıyafetleri genellikle Orhangazi Mahallesinde daha çok görülmektedir.
BAYAN GİYSİLERİ
Şalvar
Her tür kadifeden olur. Bir şalvar 90 cm eninde üç boy kumaştan çıkar. Gençler daha ziyade eflatun, pembe, yaşlılar ise koyu renklileri (kahverengi, lacivert) renk kumaşları tercih ederler. Genelde çimen yeşili, zeytin yeşili tercih edilen renklerdir. Düz yollu olanları vardır.
Şalvarın içine havasalık (İç Şalvar) giyilir. Havasalık pamuklu veya şile bezi gibi kumaşlarda yapılır.Uçkur kısmı ve ayak bilekleri sırma işlemelidir. Ağının boyu ayak bileğine kadardır.
Mintan
Şalvarın üzerine mintan giyilir. Mintan ve şalvar işlemelidir. Kadife, kutnu, janjanlı ve yollu kumaşlardan kullanılır.
Hırka
Uzun kollu, yuvarlak yaka, önü düğmeli olurdu. Kadifeden çiçekli ya da desenli olurdu.Boyu bele kadardır. Belden kalçalara kadar ayrı kumaştan volan olurdu.
Yelek
Kadınlarda iki tür yelek olurdu. Kolsuz olanına mintan, kollu olanına yelek denirdi. Mor, kırmızı, beyaz, yeşil, mavi, lacivert, düz kadife ya da boynu çizgili kadifeden olurdu. Kadifeden yapılanlara kutnu şalvar, kutnu yelek denirdi. Kol uçları, cep ağızları, ilik kısımları sırma işlemeli olurdu.
Başörtüleri
Kare şeklindedir. İkiye katlanarak üçgen şekline getirilip, ensede bağlanıp, uçları boynun iki yanında öne doğru sarkıtılırdı. Oyalı beyaz veya desenli, taş baskılı olurlardı. Kenar kısımları mutlaka beyaz olurdu. Etrafına genellikle oyalar işlenirdi.
Örtüler
Kara şeklindedir. Üzeri başka tekniği ile işlenmiştir. Çiçek desenlidir. (yazma)
Don
Erkek donu gibi fakat paçalı ve uçkursuzdur.
Çorap
Kadın çoraplarında daima çiçek, nakış gibi süslemeler yapılırdı. Bunlar çeşitli renklerde yün ipliklerden yapılırdı.
Ayakkabılar
Ev içinde giymek için çedik denilen terlikleri örerlerdi. Konçsuz ayağın şekline göre örülürdü. Rugan ayakkabılar ve ayrıca çarık giyilir
Aksesuar
Boyundaki ipek kurdeleye dikili altınlar olurdu. Altınlar kulplu olurdu. Büyük altınlar öne, daha sonra küçükler arkaya doğru dizilirdi. Bilezik takılırdı. Kızlar bilezik takmaz veya gümüş bilezikler takarlardı.
ERKEK GİYSİLERİ
1-Erkek Dış Giyimi
- Yelek ve zıpka
Kafkasya ve Doğu Karadeniz bölgesinden gelen halkın giyim özellikleri farklılık gösterir. Kafkas kökenli halkın bulunduğu köylerde özelliklede düğün, eğlence ve törenlerde kalpak, dik yakalı gömlek, siyah satenden yapılmış diz boyu elbise ve yumuşak deriden çizme giyilir.
Elbisenin üzerinde dışarıdan fişeklik, kama ve kemer gibi ayrıntılar süsler. Kadınlar isi simli motiflerle süslenmiş kadife elbiseler giyerler.
Elbisenin üzerinde dışarıdan fişeklik, kama ve kemer gibi ayrıntılar süsler. Kadınlar isi simli motiflerle süslenmiş kadife elbiseler giyerler.
Karamandol
Kalın kumaştan yapılırdı. Siyah yada koyu renktedir. Beli uçkurludur. Üst kısmı genişçe, alt kısma inildikçe daralır. Fakat tamamen oturmaz. Boyu ayak bileklerine kadar iner.
- Yelek-1
Ekonomik duruma göre her türlü kumaştan yapılırdı. Boyu bele kadardır Üzeri kaytan işlidir. İki yanda cepleri olurdu. Koltuk kısmı, cep ağızları sırma işlemelidir.
- Yelek-2
Yabana giderken erkekler başka bir yelek giyerlerdi. O yelek sadece dışarı giderken giyilirdi. Gri, siyah, kahverengi renklerde olup, önü kumaş, arkası astardan olurdu. Beli arkadan tokalıydı. Kolsuz ,boyu bele kadar. Önü düğmelerle kapanırdı. İki yanda cepleri olurdu. Bu ceplerin birinde altın lira, diğerinden ise köstekli saat sarkardı.
Trablus Kuşak
Beyaz yün, ipek, yollu veya düz olanları vardır. Bele sarılır ve içine bıçak veya kama sokulurdu.
- Başlık
Başa takke takılırdı. Üzerine beyaz veya yollu yünden yapılmış abaniye sarık sarılır, uç kısmı başın yanında aşağıya sarkıtılırdı.
- Çorap
Ayağa yün çorap giyilirdi. Yün , tabii renkte ve sade olurdu.
- Ayakkabı (Bartın yemenisi)
Çiğ deriden tam tabaklanmamış, topuksuz, koncu yüksek, bazıları boyalı ve parmak ucu kısmı sivridir.
- Hırka
Siyah karamandoladan olurdu. Astar ve karamondolun arasına yün konur, yorgan diker gibi dıştan baklava dilimi şeklinde dikilir ve palto olarak giyilirdi
2-Erkek İç Giyimleri
- Gömlek
Yakasız, uzun kollu, kol ağızları uçkurlu olurdu. Gerektiğinde eller suya sokulursa kollar uçkurlar sayesinde daha yukarıya bağlanabiliyordu. Gömlek beyaz ketenden olurdu. Boyu diz veya bel hizasında olurdu.
- İç donu
Beş ve ayak bilekleri uçkurluydu. Beyaz ketenden olurdu. Rahatlık sağlaması için bol olurdu.
- Yatak takkesi
Beyaz keten ya da örme yünden yapılırdı. İç kısmına, tüm çevresine siyah yünden nakış yapılırdı.
- Para kesesi
Bozuk para için herkesin boynundan kuşak arasına uzanan bir ip, ucunda iki kese olurdu. Kadife karamondol veya beyaz keten üzerine işlemeli olurlardı.
- Gümüşlü kayış
Üzerine savatla işlemeler yapılırdı.
- Diğer Aksesuarlar
Bıçak, kama, çifte bıçak, palaska, tabanca
AYAZLIDA İLK CAMİLER
Ayazlıda ilk cami şimdiki Metin Yomra’nın oturduğu yerde idi Metetoğluları , Yomraloğluları’nı Ereğli, Gülüç deresinden Yomraloğlularını getirdikleri zaman bunları caminin olduğu yere yerleştirirler hemen diğer camiyi de şimdiki yere yaparlar ağaçtandır. Daha sonra Hacı Şaban Koç 1977- 1978 yılında 150 kişilik betonarme cami yaptırdı. 150 kişilikdir. Yukarı Ayazlı camisini de 1967 yılında Hacı Yakup Kalaycı yaptırdı.Ayrıca Hacı Yakup kalaycı 350 kişilik sapak camisini de yaptırdı
KABRİSTANLAR
Ayazlıda 3 adet kabristan vardır sekenesi münkariz olan Göçürlü(( Koçullu) şimdiki Haydar Çakmak’ın bahçesinde Elhaç ,Usta İbrahim Oğlu Mustafa , Hacı Salih Ağa Yoğurtçuzade Mehmet Ağa,Hacı İsmail Ağa,Molla Ahmet,Molla Şakir,Hacı Çelebizade,İbrahim Ağa,Hacı Mustafa,Mehmet ağa,Hamide Hanım,mezar taşları vardır.Aşağı Ayazlı kabristanı şimdiki sanat okulu önüdür.1877 yılından sonra yapılan mezarlıktır,eski mezarlıktır,Yukarı Ayazlı mezarlığı yeni mezarlıktır şimdiki Hamiyet Sevil İlkokulun yanı başındadır.Ayrıca Ali Çakmak aile kabristanı, Topaloğlu kabristanı da halen mevcuttur. Şimdiki caminin önünde bir mezarlık vardı ama burada şu anda bir adet mezar taşı olmasına rağmen burası da munkariz olmuştur Sekenesi munkariz olan kabristan Lazimark’ın kurduğu mezarlıktır.1812 yeni mezarlık karma bir mezarlıktır Aşağı Ayazlı mezarlığı yol çalışması nedeni ile tahribata uğramıştır .Bütün atalarımızın ruhu şaad olsun.
19- Sekenesi münkariz olan Ayazlı Mezarlığı
1. El haç Mehmet ağa 1157 Hicri
2. El haç Mehmet 1169 hicri
3. Usta İbrahim oğlu Mustafa'nın oğlu merhum Mustafa efendi 1197
4. Merhum İbrahim ağanın kızı Fatma kadın 1195 Hicri
5. Hacı Salih ağa oğlu Mehmet ağa 1228 Hicri
6. Hacı Salih ağanın validesi merhum Emine Ha- tun 1219 Hicri
7. Yoğurtçu zade Mehmet Ağa (Küçük biraderinin adı Ahmet ağadır. Bu zatın müvellidi Af tunu süfla karyesi olup Keramettin mahallesine nakli hane etmiştir.)
8. Hacı İsmail oğlu Hacı Mustafa 1203 Hicri
9. Hacı İsmail oğlu Hacı Mustafa 'nın oğlu Mehmet ağa 1214 Hicri
10. Molla Ahmet bin Hacı Mustafa 1207 Hicri
11. Hacı Mustafa oğlu Molla Şakir 1216 Hicri
12. Hacı Çelebi zade Ahmet Ağanın kerimesi Ha- mide hanım 1228 Hicri
20- Sekenesi münkariz olan Ayazlı Mezarlığı
1. El haç Mehmet ağa 1157 Hicri
2. El haç Mehmet 1169 hicri
3. Usta İbrahim oğlu Mustafa'nın oğlu merhum Mustafa efendi 1197
4. Merhum İbrahim ağanın kızı Fatma kadın 1195 .Hicri
5. Hacı Salih ağa oğlu Mehmet ağa 1228 hicri
6. Hacı Salih ağanın validesi merhum Emine Ha- tun 1219 Hicri
AYAZLI’YA İLK GELEN SÜLALELER
AYAZLI’YA YERLEŞEN SÜLALERIN ETNIKI VE GELDIKLERI YERLER
SOYADI LAKAP ETNİK GELDİĞİ YER
1. DİREKLER SAMELİ LAZ RİZE MERKEZ
2. CAN KARACEMAL ARAP SİNOP
3. KUMUŞLAR RİZE
4. GÜVENLER RİZE
5. GENÇLER RİZE
6. TOPALOĞLU GÜRCÜ BATUM
7. TOSLAR GÜRCÜ BATUM
8. DENİZLER KÜRT RİZE
9. ÇAKMAKLAR FANDO LAZ HOPA-AZLAĞA
10. YAMANLAR METEDOĞLU(CİN) LAZ HOPA-MAKREAL
11. ÖZERLER ÇEMİLER-ÇEMO FRANSIZ ASILLI FRANSIZ SUBAYI Hopa da görev yaparken bir gürcü kızına aşık olur ve evlenirler.Subay sünnet olur
müslümanlığı kabul eder.Bundan Özer sülalesi türenir.Baba Fransız , ana Gürcü’dür.
12. YOMRALAR LAZ ARHAVİ
13. KOÇLAR KAÇALAR KÜRT RİZE
14. YILMAZLAR TÜRK ORDU
15. TUZCUOĞLU KAZHA LAZ SARP-AZLAĞA
16. ÇAKMAKLAR HAVULU TÜRK GİRESUN
17. YAZGANLAR LAZ MAKREAL
18. YAMANLAR METEDOĞLU LAZ MAKREAL
19. SALYANCILAR LAZ SARP-AZLAĞA
20. ÖZVERLER DALAMANA LAZ SARP-AZLAĞA
21. BEKARLAR LAZ SARP-AZLAĞA
22. TANLAR KUKULİ LAZ HOPA-MAKREAL
23. KANBERLER KANPARA LAZ HOPA-MAKREAL
24. SARILAR (HZ. Ömer in bir neferi Karas bey İrandan Hopaya kaçar ve yerleşir .6 çocuğu olur orada barınamaz, yarısı Makreali ve yarısı Hopa ya yerleşirler.Göktepe deki Sarı, yukarı Ayazlıdaki Sarı , aşağı Ayazlıdaki Sarı lar,aynı sülaledir.Arap kökenlidirler.Makreali den gelmişlerdir.)
25. KESKİNLER FINDIKLI LAZ FINDIKLI-ÇATALMAĞĞHA
26. TEPELER RİZELİ
27. SANDALCILAR RİZELİ
28. GÜMÜŞLER AHMAT LAZ HOPA-MAKREAL
29. ESKİKANLAR LAZ HOPA-MAKREAL
30. AKBAŞLAR MOMOLİ RİZE MERKEZ
31. YILDIZLAR MAKİNANIN TÜRK TRABZON-KARAOSMAN
32. KALAYCILAR RİZELİ
33. ABAZA HASAN ÇECİLER LAZ HOPA-MAKREAL
34. ÖZDEMİRLER LAZ FINDIKLI
35. İNEBOLULULAR TÜRK İNEBOLU
36. TAŞÇILAR LAZ FINDIKLI
37. POYRAZLAR LAZ HOPA-MAKREAL
AYAZLI’NIN LAZCA SOKAK İSİMLERİ
- SALYANCIPEŞİ TEPE YÜKSEKLERİN YERİ TEPE
- MANÇGHA YÜKSEKLERİN YERİ ESKİ SU
- KUKULİPEİŞİ TANLARIN YERİ
- KAZHAPEİŞİ TEPE TUZCULARIN YERİ
- BALIKLIİŞİ DUZİ İMAM HATİP İN OLDUĞU YER
- TOSİPEİŞİ TEPE BAŞARANLARIN YERİ
- YANIMERİİŞİ DÜZİ SU KESERİ HAKKI KESKİNİN YERİ
- DİNAPEİŞİ DÜZİ TÖNGELLİYE GİDEN YOL OSMAN TANIN YERİ
- PETİGELİŞİ SEVİL BORUNUN OLDUĞU YER
- HACITAŞİ SEVİL BORUNUN OLDUĞU YER PİRİNÇLİK
- KUZHEİŞİ HAKKI YOMRA NIN YERİ
- 3İZEİLİŞİ DUZİ KESKİNLERİN YERİ KARAKOL YANI
- SAMELİİŞİ DUZİ DİREKLERİN YERİ
- YANDUMİŞİ DUZİ ALİ YOMRANIN YERİ
- CİNİİŞİ DUZİ YAMANLARIN YERİ
- SALTATİİŞİ DUZİ ESKİ SU DEPOSUNUN HAPİSANE YANI
- KOÇULLUİŞİ DUZİ SU KERESİ ESKİ MEZARLIK
- SAĞULUOĞLUİŞİ DUZİ ESKİ SU DEPOSUNUN YERİ
- PALAZAİŞİ DURSUN ÜRKMEZİN YERİ
- AZLAĞA ESEN KIYI
- GHIGABAZABAİŞİ ÖMER BÜYÜKBAŞLARIN YERİ
- KAMPARAİŞİ KAMBARLARIN YERİ
- POYRAZIİŞİ LİMANCIĞI GEÇİNCE
- STAHİİŞİ ŞİMDİKİ CAMİNİN YERİ
- KİHOŞİİŞİ KÜÇÜK TÖNGELLİ
- JİNELİ AYAZLI YUKARI AYAZLI
- MOMOLİİŞİ TEPE YILDIZLARIN OLDUGU YER
- OÇANAŞI TEPE ÜMRAN BORUNUN OLDUGU YER.
AKÇAKOCA NIN KÖYLERİ
Akkaya, Deredibi, Hemşin, Melenağzı, Aktaş, Dereköy, Kalkın, Nazımbey, Altunçay, Dilaver, Karatavuk, Ortanca, Arabacı, Doğancılar, Kepenç, Paşalar, Balatlı, Döngelli, Kınık, Sarıyayla, Bayhanlı, Edilli, Kirazlı, Subaşı, Beyören, Esmahanım, Koçar, Tahirli, Çayağzı, Fakıllı, Koçullu, Tepeköy, Çiçekpınar, Göktepe, Küpler, Uğurlu, Dadalı, Hasançavuş, Kurugöl, Yenice, Davutağa, Kurukavak, Yeşilköy 43 köyü vardır
AKÇAKOCA NIN MAHALLELERİ
Ayazlı mah,Osmaniye mah.,Yukarı mah.,HacıYusuflar mah.,Yenimahalle,mah.,Orhangazi mah.,Cumhuriyet mah.,Yalı mah. 8 mahallesi vardır
AKÇAKOCADA YOK OLAN ESKİ KÖYLER
FADILLI KÖYÜ AYAZLI MAH. SEVİL BORU YUKARISI
GERİŞİ KEBİR KÖYÜ DÖNGELLİ KÖY,SEVİL BORU ARASI
GERİŞİ SAGİR KÖYÜ DÖNGELLİ KÖY,ŞİMDİKİ LİMAK VE DÖNGELLİ ARASI
GÜNEŞLİ KÖYÜ ÇİÇEKPINAR,-FAKILLI ARASI
HAMZAKÖY DADALLI,-ÇİÇEKPINAR ARASI
CİNCİKÖY DEREDİBİ,- BEYÖREN ARASI
HASANCIK KÖYÜ ÇİÇEKPINAR
KOÇULLU,LAZİMARK, AYAZLI MAH.
EMİRKÖY KINIK- KOÇAR ARASI
KIRGIZLAR ARABACIKÖY-CUMAYANI
HEKİMOĞLU ALTUNÇAY AFTONU SULFA
DEĞİRMENKÖY ALTUNÇAY AFTONU SALFA
TAZEKÖY SUBAŞIKÖY---AFTONU ULVA
TOPÇUKÖY SUBAŞIKÖY - AFTONU ULVA
HACIKÖY SUBAŞIKÖY - AFTONU ULVA
YUKARIKÖY SUBAŞIKÖY -AFTONU ULVA
DAĞKÖY SUBAŞIKÖY AFTONU ULVA
GÖKÇE ELİ AYAZLI,DOĞANCILAR ARASI( TEK İŞL.) ŞANTİYESİ
KIRAN UĞURLU,ESMEHANIM ARASI
DÜZCEKÖY HASANÇAVUŞ ,KALKIN ARASI
ERENLER NAZIMBEY,HASANÇAVUŞ ARASI
SARAYKÖY NAZIMBEY,UĞURLU ARASI
Buköylerden,Gerişikagir,Gerişisagir,Hamzaköy,Gökçeeli,Koçulu,Cinciköy,Hasancık,Güneşli,Fadıllı köylerini 1620 yıllarında Akkazak korsanları tarafından yok edilmişlerdir.Akkazak korsanları gemilerle gelip bu köyleri yok etmişlerdir 1632 yılında Osmanlı bu korsanları Karadeniz’den kovmuşlardır.Bu 9 köy yerine yeni köyler kurulmuştur.Akkazak korsanları ayrıca şimdiki foto Oktay ile Armutçuağzı arasında bu korsanlardan korunmak için 2 mt.genişliğinde,3 mt. Yüksekliğinde sur yapmışlardır,bu sur Bizanslılar zamanında yıktırılmıştır.
Sarayköy,Erenler,Düzceköy,Kıran,Dağköy,Topçuköy,Tazeköy bu köyleride Cenevizliler tarafından yok edilmiştir buralara kendi köylerini kurmuşlardır
18. YÜZYILDA DİVANİ DEFTERİNDE BULUNAN YERLEŞİM BİRİMLERİ
AKKAYA - ARABACI - DADALI - EFTUNİ - FAKILLI - KARKIN - KIRAMCA KİLİSE - KERAMEDDİN - HACI YUSUFLAR - KABAKÇILAR - YUKARI MAHALLE KOÇKÖY - AŞAĞI MAHALLE - TAHİRLİ - KABAKLI DIR
AKÇAKOCA’DAKİ KURUMLAR
AKÇAKOCA BELEDİYESİ NDE BAŞKANLIK YAPMIŞ KİŞİLER
1- AHMET ZÜHTÜ EFENDİ 1889
2- İBRAHİM BEY 1895
3- MUSTAFA EFENDİ 1897
4- MEHMET KIZILTAN 1900-1914
5- HAMDİ EFENDİ 1907-1910
6- MEHMET YAREN 1910-1911
7- MEHMET HÜSNÜ TÜZE 1911-1912
8- AHMET TERZİBAŞOĞLU 1914-1916
9- MEHMET HÜSNÜ TERZİOĞLU 1916-1920
10-MEHMET LÜTFÜ GÖREN 1925-1926
11-SADULLAH TERZİOĞLU 1926-1927
12-AHMET AŞÇIOĞLU-1927 1938-1940-1948-1950*1955-1956
16-VASIF PEKER 1946-1948
17-MUSTAFA UĞUR 1950-1952
18-VASIF PEKER 1952-1955
19-ORHAN MADENCİ 1956-1957
20-AYDIN TERZİBAŞOĞLU 1957-1958
21-ALİ HASAN GÜR(VEKİL) AS.ŞB.BAŞ. 1960-1961
22-MEHMET FINDIKOĞLU(VEKİL) KAYMAKAM-1961-1963
23-MEHMET AKIN 1963-1973
24-AHMET ÖZBAKIR 1973-1977
25-HÜSEYİN YANMAZ 1977-1980-1987-1994
26-EKREM KUDOĞLU(AST.SB.) VEKİL 1981-1982
27-HÜSNÜ GONCA (ÖĞRT.) VEKİL 1982-1984
28-MEHMET GÜNDÜZ 1984-1989
29-EROL SOLAK 1994-2002
30-GİROL KİBAR(VEKİL) 2002-2004
31-NAZMİ ÇİLOĞLU 2004-2009
32-FİKRET ALBAYRAK 2009-
AKÇAKOCADA GÖREV YAPAN KAYMAKAMLAR
1-ALİ OKAY 1934
2-NECDET BAŞAT 1942
3-DOĞAN ULUERGÜVEN 1944
4-FUAT AKNA 1945
5-CABBAR DEMİRKALE 1946
6-HASİP AKSOY 1946
7-FUAT ÜST 1947
8-DÜNDAR ŞEFİK SOYER 1949
9-TEFİK KURMA 1950
10-HÜSEYİN RAGIP UĞURAL 1951
11-CAHİT SONBAY 1953
12-TAHSİN AKSOYOĞLU 1953
13-SAMİM GÖKYAR 1957
14-HASAN GÜR 1960
15-SAMİM GÖKYAR 1960
16-AHMET ŞENŞOY 1960
17-MEHMET FINDIKOĞLU 1961
18-FAHRİ YÜCEL 1964
19-KAZIM ZÜLFÜKAR 1966
20-NURETTİN TURAN 1966
21-BAKİ UÇMAN 1966
22-HÜSEYİN IRMAK 1967
23-TARIK KIRAÇ 1967
24-CEMAL BARUTÇU 1967
25-SABAHATTİN EREN 1968
26-KAMER DİRİBAŞ 1969
27-AVNİ KIZILASLAN 1970
28-MUZAFFER KURTULMUŞOĞLU 1972
29-M.EBRAR BERK 1972
30-MUZAFFER KURTULMUŞOĞLU 1972
31-ALTAN TUNA 1972
32-HÜSEYİN SOYAR 1976
33-YÜZ. FİKRET TİMUR 1976
34-CEZMİ GÖÇER 1977
35-KUTLUAY ÖKTEM 1978
36-METİN ALP 1979
37-ABDÜLKADİR BAKAN 1980
38-SITKI ASLAN - 1981
39-RECEP YAZICIOĞLU 1983
40-İSMAİL EROĞLU 1984
41-MURAT HAMZAOĞLU 1984
42-AHMET ERTAN YÜCEL 1989
43-HASAN ŞENSES 1993
44-ŞEFİK AYDIN - 1997
45-VASİP ŞAHİN 1999
46- ALİ USLANMAZ 2002
47-SAVAŞ TUNCER 2005
48- MEHMET ÜNAL 2009
1996 YILI DÜZCE DEPREMİNDE DÜZCE VE İLÇELERİNDE ÖLÜ VE YARALI DURUMU
İLÇE ÖLÜ YARALI
MERKEZ 118 813
GÖLYAKA 105 1250
CUMAYERİ 30 7
ÇİLİMLİ 54 8
GÜMÜŞOVA 124 65
AKÇAKOCA 0 14
YIĞILCA 0 0
KAYNAŞLI O 0
TOPLAM 270 1157
1999 YILI DÜZCE DEPREMİNDE DÜZCE VE İLÇELERİNDE ÖLÜ VE YARALI DURUMU
İLÇE ÖLÜ YARALI
MERKEZ 463 1849
GÖLYAKA 1 67
CUMAYERİ 0 22
GÜMÜŞOVA 4 34
ÇİLİMLİ 0 25
AKÇAKOCA 2 96
YIĞILCA 0 42
KAYNAŞLI 316 544
TOPLAM 782 2678
ESKİ VE YENİ İSİMLERİYLE YÖRE YÖRE DOĞU KARADENİZ
ARTVİN:HOPA İLÇESİNE BAĞLI KÖYLERİN LAZCA VE TÜRKÇE İSİMLERİ
ESKİ İSMİ YENİ İSMİ
AMÇZİSE YUKARIKULEDİBİ
AZLAĞA-ABUİSLAH ESENKIYI
ANCOROĞH ALİMİSLAH
ANÇZİĞHORİ PINARLAR
ARDALA EŞMEKAYA
BUÇA GÜVERCİNLİK
ZALONA KOYUNCULAR
MAİSKİOPUTE DEREİÇİ
MAKRİALİ KEMALPAŞA
MĞHİGİ BAŞKÖY
PAHÇOLİ YEŞİLKÖY
PERONİTİ ÇAMLI
JURPİCİ YOLDERE
SUMCUMA ÜÇKARDEŞ
ŞANA KAYA
ÇZKARİSTİ SUBAŞI
ÇZANCAĞHUMA ÇAMURLU
GHİĞOBAZOBA BÜYÜKBAŞI
ARTVİN:BORÇKA İLÇESİNE BAĞLI KÖYLERİN LAZCA VE TÜRKÇE İSİMLERİ
ESKİ İSMİ YENİ İSMİ
JURĞHİNCİ ÇİFTEKÖPRÜ
SAĞHANDRO FINDIKLI
ÇĞHALA DÜZKÖY
ARTVİN :ARHAVİ (AKRABİ) İLÇESİNE BAĞLI KÖYLERİN LAZCA VE TÜRKÇE İSİMLERİ
ESKİ İSMİ YENİ İSMİ
KAPİSTONA KALE MAH.
ÇZARMATİ CUMHURİYET MAH.
BAĞHTA KİREÇLİ
GİDREVA DEREÜSTÜ
DURMADİ ULAŞ
KAMPARNA DİKYAMAÇ
KOPTONE GÜRGENLİK
KORDELİTİ KONAKLI
LOMA YOLGEÇEN
NOBAĞLENİ YILDIZLI
YAKOVİTİ KAVAK
OTALAĞHE SIRTOBA
PHAPHİLATİ ARILI
JİLEN KAPSTONA GÜNGÖREN
JİLEN KUTUNİTI TEPEYURT
JİLEN NAPŞİTİ Y.ŞAHİNLER
JİLEN POTOCURİ SOĞUCAK
PİLARGETİ BOYUNCUK
KUÇZUBETİ ULUKENT VE BALIKLI
3ALEN KUTUİTİ KÜCÜK KÖY
3ALEN NAPŞİTİ ŞEN KÖY
3ALEN POTOCURİ AŞAĞI ŞAHİNLER
ÇZUKALVATİ DÜLGERLİ
GYAZENİ KESTANEALAN
KEMERKÖY
RİZE: FINDIKLI ( VİZÇE) İLÇESİNE BAĞLI KÖYLERİN LAZCA VE TÜRKÇE İSİMLERİ
ESKİ İSMİ YENİ İSİMLER
ABUSUFLA AKSU MAH.
GESİYA TATLI SU
VİZÇEROĞA MERKEZ MAH.
ÇATALMAÇĞHA LİMAN
KURTUME.GORİ ILICA MAH.
MANASTİRİ.GAVRA HÜRRİYET MAH.
MEKİSKİRİ SAHİL
PAÇVA.KALO MÇKADU YENİ MAH.
ABUULYA ÇAĞLAYAN
GURUPİTİ YENİKÖY
MZUĞU SULAK
SUMLU SÜMER
TREVENDİ DERBENT
PİÇHMĞHALSUFLA ANILI
PİÇHMĞHALANULYA GÜRSU
ĞAYNA ILHAMURLU
ÇUKULİTI.ABAXEMŞİNİ PEYNİRCİLER
ÇZATİ SAAT
CZUPE BEYDERE
ÇANAPETİ MEYVALI
ÇZURCZAVA ÇINARLI
RİZE: ARDEŞEN( ARTAŞENİ) İLÇESİNE BAĞLI KÖYLERİN LAZCA VE TÜRKÇE İSİMLERİ
ESKİ İSMİ YENİ İSMİ
METİSTİ BARIŞ MAH.
NOĞA MERKEZ MAH
OĞHORDULE YAYLA
STATİ CAMİİ
AĞENİ BEYAZ KAYA
BAKOZİ YAMAÇ DERE
DUTĞHE TUNCA
PUTRA BAHAR MAH
KVANÇARERİ ELMALIK
ÇZİÇZAVETİ ŞENTEPE
CİBİSTASİ KAVAKLIDERE
FURTUNO DÜZ HH.
AĞVANİ SESLİ KAYA
GHOKOVATİ ESENTEPE
CELAİSKURİ KİRAZLIK
TİMİSVATİ KÖPRÜKÖY
TOLİKÇETİ DUYGULU
MEĞENETİ ŞENYURT
MUTAFİ GÜNDOĞAN
NOĞOCENİ MAMGANEZ
YANİVATİ BAYIRCIK
OMCORE GÜNEY
PALİVATİ SİNAN
SİFATİ PİRİÇLİK
PİLEGEVATİ AKKAYA
GERA IŞIKLI
ŞANGULİ DOĞANAY
GLANENİ.ZĞEMİ AŞAĞI DURAK
ÇUMAİDA ESKİ ARMUTLUK
GHOCİBADİ AKDERE
CİLENİ.ZĞEMİ YUKARI DURAK
RİZE:PAZAR(ATİNA) İLÇESİNE BAĞLI KÖYLERİN LAZCA VE TÜRKÇE İSİMLERİ
ESKİ İSMİ YENİ İSMİ
DUDUVATİ GÜZELYALI MAH.
TUDENİ BULI KİRAZLIK
KUKULATİ.LAROZİ İKİZTEPE
NOĞA MERKEZ
NOADİĞHA CUMHURİYET MAH.
KVAKÇE BEYAZ TAŞ MAH.
ŞİLERİTİ SOĞUKSU MAH.
ÇİNİ BULEPE ZAFER
AVRAMİTİ GÜNEY
ARANAŞİ DARILI
APSO SUÇATI
AÇAPA BUCAK
BOĞİNA ŞENDERE
DADİVATİ HANDAĞI
KUĞUHUMA:ESKİ TRABZONİ HAMİDİYE
VENEĞİ ÖRNEK
ZANAHATİ DERİNSU
ZELEĞİ BALIKÇI
TORDOVATİ SİVRİKAELE
ÇZTATİ AKTEPE
KOSKOVATİ HİSARLI
KOSTANİVATİ DERNEK
KUZİKA ELMALIK
LANĞO YÜCEHİSAR
MAMAÇİVATİ IRMAK
MELESKURİ ORTAYOL
MELYATİ MERDİVENLİ
MELMENATİ AKBUCAK
NOĞHLAMSU HASKÖY
PAPATİ PAPATYA
PAPLATİ SESSİZDERE
SAPU OCAK
SİTORİ KAYANTAŞ
SKEFENİVATİ SİVRİTEPE
SULETİ DAĞDİBİ
SURMANİTİ KUZAYCA
TALVATİ TÜTÜNCÜLER
ĞULİVATİ ŞENTEPE
ĞHUKİTA DEREBAŞI
ĞHAKU ŞEHİTLİK
ĞHAMKURİ ALÇILI
ĞHAÇAPHİTİ SUBAŞI
ĞHORTİ KOCAKÖPRÜ
ĞHUNARİ AKTAŞ
CABATİ SULAK
CİCİBATİ AKMESCİT
MESEMİTİ TOPLUCA
ÇİNGİTİ UĞRAK
XUDİŞA KESİK KÖPRÜ
RİZE: ÇAMLİHEMŞİN İLÇESİNE BAĞLI KÖYLERİN LAZCA VE TÜRKÇE İSİMLERİ
ESKİ İSMİ YENİ İSMİ
ABİÇXO KÖPRÜBAŞI
MEKAESKİRİTİ DİKKAYA
MZANU TOPLUCA
KOMİLO MURATKÖY
ĞVANDİ ÇAYIRDÜZÜ
LAZLARIN TARİHİ
Küreselleşme ve Yeni Dünya Düzeni dayatmasında kendini gösteren etnik kimlik tartışmasından soyut bir süreç işleterek ‘Lazların tarihi’ne geçmezden önce, özellikle “Tarih”in tanımlanması ve belirlenmesi konusuna kısaca değinmek gerektiğini düşündüm: “Tarih geçmişe ilişkin, olayları yer ve zaman göstererek ve sebep-sonuç(determinist) ilişkisine bağlı kalarak; insanları etkileyen olayları anlatan, inceleyen bilim dalı… İnsan kayıtlarına ve yazılı - sözlü kaynaklara dayanır. Akademik olmayan ‘Sözlü kaynakları Tarihçiler pek güvenilir bulmadıkları için; birincil kaynak olarak kullanmaya yanaşmazlar. Fakat yine de bilginin gerçek kaynağına ulaşmak için bu yöntemden faydalanırlar. Sözlü kaynaklar, sözlü tarih adı verilen alt disipline temel oluşturur. Her olayın sebepleri ve sonuçları vardır ve tarihteki olaylar bir zincirin halkaları gibidir.Tarihteki bir durum, bir önceki durumun sonuçları arasında ve bir sonrakinin sebepleri arasındadır. Sebep-sonuç ilişkisinin, tarihin tanımlanmasında büyük bir yeri vardır. Önceki olayı bilmezsek, sonraki olayı kavrayamaz ve olay-olgu bütünselliği içinde tarihi gerçekleri yakalayamayız.
Olay: İnsanları ilgilendiren sosyal, ekonomik, kültürel, dini ve benzeri alanlarda meydana gelen oluşumlardır.
Olgu: Oluşum süreci içinde ya da başka bir şeyin belirtisi olarak gözlemlenmiş olaylardan ibarettir. Osmanlı’nın Doğu kara denizi fethetmesi olaydır. Doğu Karadenizi İslamlaştırması ve Türkleştirmesi olgu'dur.”
Olay: İnsanları ilgilendiren sosyal, ekonomik, kültürel, dini ve benzeri alanlarda meydana gelen oluşumlardır.
Olgu: Oluşum süreci içinde ya da başka bir şeyin belirtisi olarak gözlemlenmiş olaylardan ibarettir. Osmanlı’nın Doğu kara denizi fethetmesi olaydır. Doğu Karadenizi İslamlaştırması ve Türkleştirmesi olgu'dur.”
Biz genellikle Lazları olgular çerçevesinde tanımlayarak, kültürel zenginliğiyle bütün evrensel kimliğine karşı duyarsız kalmışız.
Lazların tarihine ‘Olay-Olgu’ çerçevesinde bakılması ve hazırlanması gerekir. Bu demek değildir ki, bugüne dek yapılanlar yadsınsın. Fakat son 10 yıldır Lazların tarihi ile ilgili kitapların Gürcü ve Rus tarihçilerinden tercümelere dayandığı, özgün bir çalışmanın olmadığını söylemek olası. Genelde her fetih seferinde imparatorların veya kralların yanlarında bulundurdukları M.Ö- M.S’ sının antik çağ tarihçilerinin seyahatnamelerinden ve çağımız tarihçilerin yapıtlarından faydalanarak hazırlanmış kitapların tercümelerini sunmuşuz halka. Örneğin; Sokrates’in öğrencisi Ksenofon ya da Xenophon ( M.Ö. 430? M.Ö. 355?, Amasyalı tarihçi Strabon(M.Ö. 64- M.S. 21) ve İzmitli Lucius Flavius Arrianus Ksenophon( M.Ö. yaklaşık 86) gibi antik çağın tarihçi, coğrafyacı ve filozofları ile çağımızın; W.D. Allen, A.Bryer, R. Beninghaus, Michael A.Meeker, G. Dumézil, V.Minorsky. Hep bunlardan faydalanmışız. Elbetteki antik çağ tarihçi ve coğrafyacı filozofların yanında değil ama çağımız kaynak sahipleri arasında bizim tarihçilerimiz olamaz mıydı? En iyi tarihçi dediğimiz sayın F. Kırzıoğlu bile Laz adının nerede geldiği konusunda: “...Laz adı ise, Kafkaslar bölgesindeki birçok coğrafya ve kavim hatta kişi adları başındaki seslinin yutulmuş biçimiyle söylenen adlar gibi, başında bir sesli bulunan Alaz (Alas) idi. Buna, iki ırmağa adını veren Alazlar anlamındaki Alazon’dan öğreniyoruz...” diyerek; Alazia, Alazonia ve Alazonlar gibi Mysia yöresi tarihsel coğrafyasının adlarından “Laz” olgusunu saptaması hiç doyurucu gelmiyor bana. Salt kırzıoğlu değil elbet ; Prof. Michael A.Meeker’in, S.Deligiorgis’in anlattıklarını aktararak: “... Laz terimi Rumlar tarafından, hiçbir şekilde Türkler ya da Lazlarla ilgili olarak düşünülmez, tam tersine, onun özellikle, Rumca bir terim olduğu öne sürülür. Laz’ın ‘Yaşasın Yunanistan’ın bozuk bir söylenişi olduğu inancı vardır...” demesi ile: “Doğu Karadeniz bölgesine yerleşme hadisesi çok eski tarihlere uzanmaktadır. Araştırmalar bölgeye ilk olarak M.Ö.III. bin ile II. bin yılları arasında Oğuzlar’ın öncü kollarından biri olarak kabul edilen “Gas/Kas” ve “Gud/Gutiler” in yerleşmeye başladıklarını ve bunların Anadolu ve Azerbaycan’da ilk Bozkır kültürünü yaşayan Proto(ilk)-Türkler olduğunu göstermektedir..” diyen yabancı tarihçilerin kendi ırk ağırlıklı yaklaşımları da doyurucu değil. Tüm bunların yanında: “Güney Kafkasya’da Zengin ve nüfuslu bir beyin Lazıro ve Gür isminde iki oğlu varmış. Laziro çok sevdiği atını satınca küsmüş ve Ailesini alıp Karadeniz’e inmiş. Ondan türeyenler Laz, kardeşi Gür’den türeyenler de Gürcü halkını oluşturmuş..İşte Laz ve Gürcü akrabalığı buradan geliyor.” Söylenceyi doğru kabul etmemiz de olası değil. Bu varsayımlar ve söylenceler tarihi belirleyemez. Bugün halk arasında söylenen daha tutarlı ve mantıklı bilgiler vardır. Kim bilir kaç bin yıldır akıp gelen bilgilerdir. Önemli olan onun odağına inebilmektir. Her ne kadar; ‘ Karadeniz'in doğu sahillerinde, bölgenin doğal yapısı gereği, tarih boyunca ağaç ve ahşap kültürünün ağırlıkta olması, en eski dönemlere ait kalıntıların günümüze ulaşmasını büyük ölçüde olanaksız kılmıştır.’ Deniyorsa da, Doğu Karadeniz halkı ile (özellikle Lazlar) ilgili bilgiler kesin bir yerlerde gizemini koruyordur. Ciddi ve kapsamlı ve de geniş zamanlı araştırmalarla ulaşılabilir. 150 milyon dokümana sahip Osmanlı arşivi; değil ulusların yerdeki karıncanın tarihini gizlediğine inanıyorum.
Bilim adamı özentisine girip; bilginin ve insan eyleminin kaynağını ve ilkelerini inceleyen düşünceler bütünü içinde davranışlarla; tarihin felsefesini yapacak değilim,ama yaşadıklarım ve gözlemlediklerimle özgün çalışmalara kaynak olması bağlamında; yazılı-sözlü kaynaklarla harmanladığım sunumda bulunmak istiyorum. Kısacası; yazılı-sözlü tarih bütününde olayları ve olguları harmanlayarak konuyu işlemeye çalışacağım:
Karadeniz ile hazar denizi arasında doğu-batı paralelinde uzanan ve yüksekliği orta kısımlarında beş bin metreyi aşan sıradağların adı; Kafkaslar. Ortaçağ İslam gezginlerinin seyahatnamelerinde ve çeşitli eski Türk kaynaklarında Kafkasya ya da Kafkaslar adına rastlanmaz. Kafkasya adının bir bölge adı olarak kullanılması 19. Yüzyıl başlarına rastlar. Ünlü tarihçi Prof. Dr. Mehmet Fahrettin Kırzıoğlu’ndan (1917 Kars-2005); Kafkasya adının 1856 yılından itibaren Türk kaynaklarında yer aldığını öğreniyoruz.
Tarihçi olayları daha iyi anlamak için geçtiği yeri bilmek zorundadır. O yerin dağlarını, nehirlerini, toprak özelliklerini v.b. bilgileri o’na coğrafya bilimi verir. Coğrafyacıların aşağıdaki belirlemeleri; Kafkasya’nın Tarihiyle örtüşüp-örtüşmediğini tartışır hale getirdiğini, bu nedenle tarihçileri ikilem de bıraktığını söyleyebiliriz:
Coğrafyacılar Kafkasya’yı kuzey ve güney olmak üzere ikiye bölmüşler. Bölgenin tarihî, etnik, sosyolojik yapısı bu iki tanıma göre belirlenmiş. ‘Kuzey Kafkasya’ denildiğinde, bugün Rusya federasyonu sınırları içinde kalan sözde özerk Adige, Karaçay-Çerkez, Kabardın-Balkar, Kuzey Osetya, Çeçenistan, İnguşetya ve Dağıstan cumhuriyetleri-Güney Kafkasya denince de; Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan Cumhuriyetleri ile Abhazya, Acara, Dağlık Karabağ, Nahçivan özerk cumhuriyetleri ve Güney Osetya bölgesi akla gelmektedir. Ki doğrudur. ‘Fakat Kafkas halkları’ dendiğinde ise; Adige, Abhaz-Abazin, Kabardey, Karaçay-Malkar, Oset, Çeçen-İnguş ve Dağıstan halkları akla gelmesine karşın, Lazlar ise akla gelmemektedir. Neden Lazların yaşadığı etnik ve kültürel coğrafyanın adı konmaz, anlamış değilim!?. Birilerine göre tek bir Kafkasya vardır, o da bugün pek çok çevre tarafından Kuzey Kafkasya olarak adlandırılan bölgedir. Bu sınırlandırma eksik kalmaktadır. Çünkü bugün siyasî açıdan Gürcistan bağlı olan Abhazya ve Güney Osetya da, etnik ve kültürel açıdan Kafkasya’nın bir parçasıdır ve tarih itibariyle de Güney Kafkasya’ya dâhildir.
Birilerine göre, Güney Kafkasya tabiri tamamen uydurmadır. Onlara göre bölgenin literatür’deki asıl adı “Kafkas Ötesi.” Bu anlamda, Ruslar bu bölgeye “Zakavkaz”, İngilizler “Transcaucasus”, Osmanlı ve Arapların ise “Mavera-i Kafkasya(Öteki Kafkasya)” demektedirler. İşte bu mantıktır ; Dağıstan halklarından 19 bin kişilik Agullar’ı Kafkas halkı kabul eden ve bir milyona yaklaşan nüfusuyla Lazları ötekileştiren. Oysa ki; Megrelleri de kattığınızda Lazlar akrabalarıyla 5 milyonu bulmaktadır. Böylesi yaklaşım, “Onlar da kim? Bir buçuk millet işte!” Mantığının ırkçı yansımasından başka bir şey değildir. Sadece Düzce’ye bağlı 30’ u aşkın köy ve mahallesinde Agular kadar göçmüş Laz olduğunu özellikle vurgulamak isterim. Bilindiği gibi salt Düzce’de değil; 93 harbi diye adlandırılan 1877-78 Osmanlı -Rus savaşı sırasında göç edilen Marmara bölgesinde Akçakoca, Sapanca, Yalova, Karamürsel, Gölcük, Düzce, İzmit kentlerinde en az Düzce’deki kadar Laz köyünün ve mahallesinin olduğu unutulmasın! Unutulmasın ki;
1810'larda Laz nüfusu 600 bini aşkın bir nüfusa sahipti. XVII.yüzyılda tarihçilerin saptamalarına göre; Lazistan sancağında sadace 100 aile Ermeni varken, Trabzon sancağına bağlı illerden; Trabzon’da 20555, Samsun’da 22000, Gümüşhane’de 900 ve toplam 43500 ermeni orta ve Doğu Karadenizde yaşamaktaydı. Lazistan, Trabzon ve çevresine oranla böylesi daha homogen bir yapıya sahipken, Laz nüfusu nasıl saptanamaz?!
LAZ SOYUNUN KÖKENİ
M.Ö.12.Yüzyılda Kafkasya’daki Kolheti ve Ergisi toplumunun Kuban kültürü Adige - Abhaz halkının kültürüdür.Kolhetı kültürü Mergel Laz halkın kültürüdür. Gürcülerde de vardır. Lazlar Gürcü kökenli bir halk gurubudur.Lazların soyu Lezgi lerden gelmektedir.Lazların ilk soyu TAO kabilelerinden Vizigat ve Peçenek kökenlerinden gelmektedir. Lazlar Torgana’nın 8 oğlundan yaş sırasına göre 6. oğludur.Egerost’ten türemiş bir topluluktur. Türkler ise Nuh’un 3 oğlundan biri olan YAFES soyundandır.Türklerden başka Fransa’daki SAVOİLER , HIRVATLARIN , FİNLERİN , AUVERGE , BAVYERALILAR ‘da bu ırktan olduğu anlaşılmaktadır.Lazlar M.Ö. 8.yüzyılda Doğu Karadeniz kıyılarına hükmetmiş devletin adı Kolheti krallığıdır.Lazlar 6. yüzyılda Çoruh nehri kıyısına yerleşirler.Megreller Rion Vadisine yerleşirler.Bu iki kardeşi ayıran bu günkü Guria sırtlarından geçmekte idi. Megrel kardeşler büyük krallık kurup Laz kardeşlerini geçerler.Bu krallık da Kolheti krallığıdır. Trabzon’a kadar uzanırdı ama Roma İmparatorluğu buraya yerleşince Kolheti krallığı biter , bu arada Romalılar Lazlara özgürlük tanıdılar ve kendi himayeleri altına aldılar.Bu krallığa da Lazika Krallığı dendi.Lazika’ların başkenti Arkeopolisti , Lazika krallığı monarşi yapı içinde değildi.Seçimle iş başına gelinilirdi. Romalılar tarafından onay verilirdi. Lazika kralı ne vergi ne asker verirdi. Romalılara karşı bir tek görevleri vardı oda sınır bekçiliği idi. Romalılara saldıracak kavimlere karşı korumaktı ama bu arada İran presleri Roma’ya saldırıyorlardı , Lazlar çok zayiat veriyordu.Roma ve Lazlar presleri mağlup ettiler bir antlaşma yaparlar, Lazika Romalılara tekrar geri verilir , İberyayı da preslere bırakılıyordu,daha sonra İranlılar İberya krallığını yok edip ,Gürcüstan’ı topraklarına katarlar , bu arada Romalılar boş durmazlardı , Lazika krallığını ellerine geçirmek için çok baskılar uygularlar , Roma , Pres , İberya arasında kalan Lazlar yine çok zayiat vermiş ayrıca bunlar tarafından kullanılmışlardır.Lazlar Hıristiyan ,İranlılar putperest Mazdeistir ler , Lazika kralı Gubaz , Roma Kralı Yohanne tarafından alçakça kahpece silahsız bir şekilde kılıçla doğrar öldürür ve Lazika Krallığı çok şey kaybeder.Gubaz’ın yerini alan ayeti İranlılarla birleşelim der.Bir başka kahraman olan Dartoze’ye Roma’yı şikayete İstanbul’a giderler.Yohanne ve Rustikeyi Roma hükümetine şikayet ederler.Roma hükümet ide bunları Arkoepoliste halkın önünde infaz ederler.Romalılar Gubar’ın yerine kardeşi Tsate’yi kral yaparlar bundan sonra Romalılar Lazikayı küçük küçük beyliklere bölerler.Yine bu arada 7. yüzyılda Araplar Mergellere saldırır , Gürcüleri Müslüman yapmak için ayrıca Lazika’ya da saldırırlar Lazika ile Araplar arasında büyük savaşlar yaşanır.Bunu fırsat bilen Romalılar Abhazya kavimlerini Lazikaların olduğu yerlere kale ve surların içine yerleştirirler.Lazika krallığı bunların altında ezilerek en sonunda dağılırlar artık ergisi Lazika yerine Abazya kavimleri oturtturulur.Bizanslılar Lazikayı ikiye böler , Lazikanın bir bölümü Viçe , Hopa , Gonia bir kısmı Trabzon’a dayanır.İşte bu sırada Gürcü kraliçesi Tamara iktidara geçer.1204 yılında Lazika Trabzon liman , Samsun , Sinop , Giresun , Kotiora , Ordu Amasra , Ereklia , Ereğli , tüm Pontus’u kısa zamanda ele geçirir.Lazların savaşı 1453’te Osmanlı’nın İstanbul’u ele geçirmesi ile son bulur.Lazlar , yıllarca Romalıların Hıristiyanlaştırma politikasından bıkmıştı ki , bu sırada Osmanlılar Gürcü’lere ait her şeyi yok ettiler.Gonio civarına Kürtler , Avşarlar , Hemşinliler , Ermeni müslüman halkını buralara yerleştirdiler.Rize Mepuriye Müslümanlılaştırılmış Rumlar yerleştirildiler.Lazlar Anadolu’nun uzak yerlerine sürüldüler.Lazların vilayeti artık Trabzon’dur .850.000 kadar çeşitli etnik guruplar yaşamaktadırlar.Burada Yunan’lı diye nitelendirilen insanlar Yunan’lı değildir.Eski Hıristiyan Lazlardır .Lazistan 5 ayrı bölgeye ayrılmıştır.Hopa , Gonia , Arhavi , Pazar Hemşin’dir.Lazlar , 1810 yılında 600.000 kişi , 1450 de 400.000 kişi göçe zorlanarak uzaklaştırılmışlardır.Kalan 200.000 kişide halen aynı yerde yaşamaktadırlar.1822 - 1829 Osmanlı Rus harbinde Kırım savaşında Lazlar çok kan kaybettiler.Bu arada veba , sıtma hastalığı da büyük zayiat yapmıştır.En son 1876 ‘da Rusya Osmanlıya savaş açar.Osmanlı yenilir , Kars , Ardahan , Artvin , Batum gibi yerler Ruslara kalır.1877 – 1878’de Doğu Karadeniz’de büyük göç yaşanır.Bursa , Yalova , Karamürsel , İzmit , Adapazarı , Sapanca Bolu Düzce , Akçakoca , Amasra , Zonguldak’a yerleşirler.Halen bu kültürü devam ettiriyorlardır.Birinci Dünya Savaşı 1914’te başlamış , 4 yıl 3 ay 10 gün sürmüştür. Osmanlı , 10 ordusu ile 4 cephede savaşır.Galıçya , Filistin , Irak , Suriye Kafkas cepheleridir. Kafkas cephesi zor savaştır.Cephedeki paşalar Hafız Hakkı Ahmet İzzet , Enver Paşa , Kemal Paşa , Fevzi Paşa’dır.8 milyon kişi ölmüştür.18 milyon kişi yaralanmıştır.7 milyon kişi de esir düşmüştür. Osmanlı bu savaşa 29 milyon kişi ile katılmıştır.Bu savaşta 400 bin kişi ölür , 600 bin kişi yaralanır. 300 bin kişi esir düşer.Harcanan para 1 milyar 500 milyondur. Osmanlı çok büyük kayıp vermiştir.Asker ve sivil 25 bin kişi ölmüştür.Hatta Allahu Ekber dağlarında 80 bin kişilik askerden yüzde doksanı donarak ölür.Moskova antlaşması ile Kars , Ardahan , Artvin milli sınırlar içerisine girer.Batum 1920’ye kadar İngiliz işgalinde kalmış daha sonra da Gürcistan yönetimine girmiştir. Batum - Sarp sınır olur. Batum’da ki Lazları Gücüler sürgüne gönderirler.Batum’da Laz kalmaz.1810 yılında laz nüfusu 600 bin civarındadır , 1877 harbinde 241 aile Anadolu’ya göç etmiştir. Günümüzde Acaristan’ın Batum , Abhazya’nın çeşitli bölgelerinde , Romanya’nın Lazu kasabasında , Yunanistan’ın kuzey bölgesinde , İspanyanın Bask bölgesinde , Özbekistan , Kırgızistan , Türkmenistan , Ukrayna’nın bir kısmında , Anadolu’da halen Lazların var olduğu anlaşılmaktadır.Anadolu’da 1 milyon kişi Laz vardır. 250 bini halen Lazca konuşmaktadır.Gürcistan’da 1 milyon kişi Laz var ,1938’de Lazların bütün faaliyetlerine son verilerek nüfus kayıtlarına Gürcü diye geçilir.Geçmeyenler topluca Kazakistan’a gönderilir.
Kolh=Laz/Kolheti=Lazika
“M.S. 1.yüzyıldan itibaren Kolh yerine Laz olarak adlandırılan Lazlar (=Megreller), önce Pontus Kırallığı’na ve daha sonra da Roma İmparatorluğu’na karşı bağımsızlık savaşı başlattılar. 69-79 yıllarında, Lazlar’ın başında bulunan Anicetus26, halkını Romalılar’a karşı ayaklandırdı. Romalılar, stratejik bir bölge olan Lazika’yı bırakmak istemiyorlardı. Ancak Lazların özgürlük mücadelesi karşısında Lazika’yı terk etmek zorunda kaldılar. Lazika Kırallığı giderek güçlendi ve bugün Batı Gürcistan olarak bilinen bölgede hakim oldu.Lazika’nın güçlenmesi, Laz akınlarının Çoruh’u aşarak Güneydoğu Karadeniz Bölgesi’ne yönelmesi ve Lazlar’ın bu bölgeye kitlesel göçleri, Pontus Kıralı 2.Polemon’u tedirgin etti. 2.Polemon, krallığını Lazlardan koruyabilmek için, hükümetini Romalılar’a teslim etti. Kırallığı, Roma’nın bir eyaleti haline geldi. Bu eyalete Pontus Polemonyakos27 adı verildi. Trabzon’un doğusundan Çoruh yatağına kadar olan bölge de Lazlar’ın yoğun olarak yaşadığı bölge haline gelmesine rağmen Lazika Krallığı’nın yönetimi dışında kaldı.”
Dönemin dengeleri ve Lazika Kırallığı
“2. yüzyıldan başlamak üzere, Romalılar’ın Lazika adını verdiği Egrisi Kırallığı güçlendi ve 4. yüzyılda yönetim alanını Trabzon’a kadar genişletemediyse de etki alanı içine aldı. Lazika Krallığı’nın güçlenip genişlemesi, görünürde Roma İmparatorluğu açısından bir tehdit oluşturmuyordu. Doğudaki Roma varlığının Persler, Gotlar ve daha sonraları da Hunlar tarafından bertaraf edilmek istenmesi, Lazika Krallığı’nı bu bölgede Roma İmparatorluğu için doğal müttefik haline getirdi. Lazika Krallığı’nın güçlenmesinde, Roma İmparatorluğu’nun gerilemesi de etkili oldu.28Üçüncü yüzyıla kadar oldukça genişleyen Roma İmparatorluğu, batıda Atlas Okyanusu’ndan, doğuda Kafkas Dağları’na ve Dicle Nehri’ne, kuzeyde Ren ve Tuna nehrine, güneyde ise Büyük Sahra’ya kadar uzanmaktaydı. Bu sınırlar dışında kalan ve Romalılar tarafından barbar olarak adlandırılan kavimler (Germenler, Gotlar, Slavlar, Hunlar), Roma İmparatorluğu’nun çeşitli sınırlarına sık sık akınlar yapıyorlardı. Kavimler Göçü, Roma İmparatorluğu’nu büyük ölçüde zaafa uğrattı. 395 yılında Roma İmparatorluğu ikiye ayrıldı. Doğu Roma’nın merkezi Bizans olduğu için, bu imparatorluğa Bizans dendi. Lazika Krallığı’nın güçlenmesi ve genişlemesi de bu döneme rastlar.29Bizans İmparatorluğu, Lazika Krallığı’nın bağımsızlığa yönelmesini ve bölgesel yayılmasını kabullenmek zorundaydı. Bu fiili durum, milattan sonraki ilk yüzyıldan itibaren, doğuda başlamış olan Roma İmparatorluğu’nun güç kaybetmesinin, Laz stratejisiler tarafından çok iyi değerlendirilmiş olmasının da bir göstergesidir.
28. Nodar Lomouri, Ali İhsan Aksamaz (çev.). Egrisi/Lazika Kırallığı’nın Tarihi, Ogni Kültür Dergisi, s.5, Temmuz-Ağustos 1994.
29. N.Lomouri, a.g.y.
(Dil Tarih Kültür ve Gelenekleriyle Lazlar, s.15, Ali İhsan, Aksamaz)
Lazika Kırallığı’nın etkileri
“Lazika Kırallığı, günümüzde Batı Gürcüstan olarak bilinen Kolheti’yi iktisadi, siyasi ve askeri açılardan birleştirdi. Lazika, bir Bizans vasalı olmasına rağmen, kendisine de bağlı vasalları vardı. Abazgiya, Svanetya ve bağlı diğer bölgelerin de yönetiminde bulunanlar, Lazika kralları tarafından atanıyordu. Lazika’ya vergi ödemek ve kuzey sınırlarının korunması için asker vermek zorundaydılar.Lazika Kırallığı’nın 4. ve5. yüzyıllardaki iktisadi gelişimi konusundaki bilgi kısıtlıdır. Arkeolojik bulgular ve bazı yazılı kaynaklar bu dönem hakkında bilgi edinmemize yardımcı olabilmektedir. O dönemlere ait yüksek tarım uygulaması, ürünü ve bağcılık büyük bir öneme sahipti. Hayvancılık ve ormancılık da gelişkin bir düzeydeydi.Sohumi ve Pitsunda bölgelerinde ele geçirilen arkeolojik bulgular, Pontik Sinope’den, Ege’den amfora, çanak, çömlek ve diğer doğu ve batı merkezlerinden (Köln, İskenderiye) cam eşyaların sağlanmış olduğunu göstermektedir.2. ve 3. yüzyıl, özellikle de 4. yüzyıl karşılaştırıldığında seramik ithalinde bir düşüş görülmektedir. Bunun nedenlerinden biri olarak Got istilasından sonra üretim merkezlerindeki düşüş gösterilebilir. İthalattaki gerilemenin bir nedeni olarak da, Lazika’da yerel seramikçiliğin gelişimi düşünülebilir.30
30. N.Lomouri, a.g.y.(Dil Tarih Kültür ve Gelenekleriyle Lazlar, s.16, Ali İhsan, Aksamaz)
Lazika’da kentsel gelişim
“Güçlenen Lazika Kırallığı, kentsel gelişimi de hızlandırdı. 4. ve 5. yüzyıllarda, Lazika’nın teşvik ettiği, kıyı kentlerindeki üretim ve ticaret önemli ölçüde gelişti. Got ve Hun istilalarının Bosfurus kentlerinde yol açtığı gerilemeler, Lazika kentlerinde etkili olamadı. Bunun en önemli nedeni, Lazika’nın kendi öz kaynaklarına dayanarak ithal ürünlerini ikame edebilmesidir.4. ve 5. yüzyıllarda Lazika’da feodal ilişkilerin yoğun gelişiminden söz etmek mümkündür. Kırallığı siyasi yapısı, Kilise’nin iktisadi gelişimi ve Hıristiyanlıklın yayılması ve kalıcı olması, bu gelişmelerin göstergelerindendir.Lazika’daki kentsel ve kırsal gelişim Helenlik modeli izlemiştir. Kolheti antik kültüründeki yerel gelenekler, Batı, Roma ve Bizans kültür unsurlarıyla bir sentez oluşturmuştur. Seramikte Roma ve Bizans çeşit ve şekillerinden etkilenmek söz konusuysa da, toprak ürünlerinde yerel motifler belirgindir.Roma ve Bizans etkileri, kentsel yapılarda ve Kilise mimarisinde kolaylıkla görülebilir.Lazika Kırallığı sınırları içindeki Phasis (=Poti) kentinde önemli bir kültür merkezi bulunmaktaydı. Buradan yetişen ünlü filozoflara örnek olarak 4.yüzyıl Grek filozofu Themistius gösterilebilir.31”
31. Ş.Tevzadze. a.g.y.
(Dil Tarih Kültür ve Gelenekleriyle Lazlar, s.16, Ali İhsan, Aksamaz) Bizans’ın Lazika’yı etkisizleştirme ve bölme süreci
“Lazika krallarının, kendilerine sadakat göstermeyeceğini ve Trabzon’un doğusundaki Laz nüfusun da kendileri için ileriye yönelik potansiyel bir tehlike olduğunu bilen Bizanslılar, Lazika Kırallığı yönetim altındaki Abhaz-Abaza halklarını ve Svanları Lazika’dan ayırma planlarını uygulamaya koydu. Bizans’ın amacı, Lazika’nın etno oluşumlarını ve siyasal etkinliğini kırarak, bu kırallığı süreç içinde tarih sahnesinden silmekti. Bizanslılar, gerektiğinde de, Abhaz-Abaza, Svan halklarını hem Lazlara ve hem de birbirlerine karşı savaştırmayı hesaplıyordu.Bizanslılar’ın bu politikalarının sonucu, 5.yüzyılın 70’li yıllarında Svanlar35, Lazika’dan ayrıldı. 6.yüzyılın ikinci yarısında da Bizanslılar, Abhaz-Abaza halklarından bazılarını destekleyerek, Lazika yönetiminden ayrılmalarını sağladılar. Lazika’nın siyasi sınırları daraldı, kendi etnik sınırları içinde bir devlet haline geldi. Bizans, Abhaz-Abazaları36, Lazika ile aynı statüde kendine bağladı.Trabzon’un doğu kesiminden Çoruh yatağına kadar olan bölgedeki Laz nüfusun yoğunluğu da, Çoruh ötesindeki Lazika’dan Svan, Abhaz-Abazaların ayrılma eğilimlerinin Bizans tarafından desteklenmesinde etkili oldu.Belirli bir süreç sonucunda da, o dönemde sadece Lazlar’dan oluşan Lazika Kırallığı, Abhazya Kırallığı’na katıldı. 8.yüzyıla gelindiğinde artık Lazika Kırallığı da yoktu.8.yüzyılda, Lazika Kırallığı’nın eski etkinlik alanında, nüfusunu Abhaz-Abazalar, Svanlar, Megrel-Lazlar ve bölgeye Kartli’den sonradan göç eden Gürcüler’in oluşturduğu Abhazya Kırallığı tarih sahnesine çıkmıştı. 780’lerde Abhazya Kırallığı’nın sınırları kuzeybatıda Nikopsia’ya (=Tuapse), güneyde ise Çoruh yatağına uzanıyordu. Kendisini Abhazya kıralı ilan eden Leon, 8.yüzyılın sonunda, kırallığını Bizans egemenliğinden kurtardı. Eski Lazika Kırallığı’nın Çoruh Vadisi’nden Trabzon’a kadar olan Lazlar’la meskun etkinlik bölgesi ise, yine Bizanslılar’ın elinde kaldı.
Bizans İmparatorluğu’nun sonu
“Lazlar’ın, Bizanslılar’la olan mücadelesi, 1453’te Osmanlılar’ın Bizans İmparatorluğu’na son vermeleriyle bitti. Sultan 2. Mehmet, Karadeniz’i bir Osmanlı gölü haline getirmek istiyordu47. Tahta çıkar çıkmaz 1451’de Doğu Karadeniz kıyılarına 50 kadırga gönderdi. Batumi ve Sohumi’de etkinlik kurarak, bu bölgelerde yaşayan Abhaz-Abazaları, Megrel-Lazları ve Gürcüleri yönetimi altına almaya başladı. Böylelikle, bugün Batı Gürcüstan olarak bilinen bölge, Osmanlı yönetimine bir anlamda girdi. Bu yeni durumla, Trabzon Kırallığı da doğusundan kuşatılmış oldu. Soçi’den başlayan, kuzeybatıya doğru, Karadeniz kıyıları ise, Kırım Hanlığı’nın kontrolü altındaydı. Trabzon’un doğu kesimlerinde, bugün olduğu gibi o dönemde de yaşayan Rumlar’la çatışma ve sürtüşme içindeydiler. Lazlar, bir bakıma Trabzon Kırallığı’nı ele geçirmek isteyen Osmanlılar’ın müttefiki durumundaydı.1461’de Osmanlılar’ın, Trabzon Kırallığı’nı ele geçirmeleriyle birlikte, Trabzon’un doğusundaki Lazlar da yavaş yavaş Osmanlı yönetimine girmeye başladı48. Batumi dolayındaki Lazlar, kuzeydeki Megrel-Lazlar ise 10 yıl kadar önce Osmanlı yönetimiyle temasa geçmişlerdi.Trabzon’dan Batumi’ye kadar olan bölgede yaşayan Lazlar, 1461 yılında, Trabzon Kırallığı’nın Osmanlılar tarafından ele geçirilmesinden çok sonraları da, Osmanlılar’ın müttefiki olarak görüldüklerinden, fiili bağımsızlıklarını korudu. Ancak 1580’den sonra başlayan bir süreçle İslamiyet’e geç(iril)di. 1840’lara49 kadar da derebeylerinin yönetiminde özerk bir yapı içinde yaşadılar.”
47 Yılmaz Öztuna, Osmanlı Devleti Tarihi, cilt 1, s.122, Faisal Finans Kurumu Yayını, İstanbul, 1986.
Osmanlı yönetimi ve Laz derebeyleri
“1519’da Trabzon, Batumi’nin de dahil edilmesiyle, ayrı bir eyalet haline getirildi. Bu bölgeyi 1640’da dolaşmış olan Evliya Çelebi’ye göre, eyaletin beş sancağı şunlardı: Canik, Trabzon, Gönye(=Gonia), Aşağı Batumi ve Yukarı Batumi, Lazistan’ın merkezi Gönye idi. Kazaları ise, Atina (=Pazar), Sumla, Viçe/Biçe (=Witse) ve Arhavi idi50.Osmanlı yönetimi, Güneydoğu Karadeniz Bölgesi’ni yönetsel birimlere ayırdı. Koch, 15 Laz derebeyliği sayar: Atina (=Pazar, iki), Bulep, Artaşin (=Ardeşen), Viçe, Kapiste, Arhavi, Kisse, Hopa, Makria (=Makriali), Gonia (Gönye), Batumi, Maradit (=Maradidi), Perlevan ve Çat derebeylikleri. Son üç derebeylik toprakları, Çoruh üzerinde, bu nehir vadisini asıl Lazistan’dan ayıran dağın ardında idi51.Bölgenin, Osmanlı yönetimine geçmesiyle, gerek Trabzon’un
doğusundan başlamak üzere Batumi’yi de içine alan topraklarda yaşayan Lazlar ve gerekse kuzeydeki Megrel_lazlar aynı yönetimin tebası oluyorlardı.”
(Dil Tarih Kültür ve Gelenekleriyle Lazlar, s.21, Ali İhsan, Aksamaz)
Yeni Lazistan Sancağı
“1851’de Acara çevresi, Aşağı Gurya ile birlikte, kurulmuş olan Lazistan Sancağı’na bağlandı54. 1877-1878 Osmanlı Rus savaşları sonucu Batumi’nin Rusların eline geçmesiyle birlikte, Lazistan Sancağı’nın merkezi olan Batumi’den Rize’ye taşındı. Şemseddin Sami Kamus-ul Alâm’da bu yeni sancak alanının sahil uzunluğunun 120 km. ve genişliğinin 25-30 km. arasında olduğunu, Lazistan Sancağı’nın Rize, Atina, Hopa isimleriyle üç kazaya, 6 nahiyeye ve 364 köye ayrıldığını yazar55.”
(Dil Tarih Kültür ve Gelenekleriyle Lazlar, s.22, Ali İhsan, Aksamaz)
Müslüman Lazların Osmanlı topraklarına göçü
“1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı sonucunda, yerlisi oldukları bölgelerin ve Batumi’nin Rusların eline geçmesinden sonra, Müslüman Lazların bir kısmı Osmanlı topraklarına kitlesel olarak göç etti ve İzmit Sancağı içinde bulunan ve bugün de yaşadıkları bölgelere yerleştirildi56. Osmanlı-Rus savaşlarında Laz gönüllüler Ruslar’a karşı Osmanlılar’ın safında çarpıştı57.1880-1920 yılları arasında yarım milyon kadar Laz, Batumi’den başlamak üzere, Krasnodar, Odesa ve Ukrayna’ya kadar uzanan kıyı şeridinde yaşamaktaydı. 1926 nüfus sayımlarına göre, Abhazya’da 1875 Müslüman Laz yaşamaktaydı58.”
56. “... Batum çevresinde oturan Lazlar’dan göç edenler İzmit Sancağı dahilinde yerleştirilmişlerdir (ki toplam 24 aile Laz... )” 1887-88 yıllarına ait “Muhacirin Arazi Defterleri” (İ.Ü. Küt. TY, 9126b ve 9129/b)... 1899’da 100 nüfus daha gelmiştir (Yıl. Ar. S.R.M. 2470’de). Kafkasya’dan Anadolu’ya Göçler, Nart Yayıncılık, istanbul, 1993.
(Dil Tarih Kültür ve Gelenekleriyle Lazlar, s.22, Ali İhsan, Aksamaz)
Değişen sınırlar ve Müslüman Lazlar
“Osmanlı Devleti ve müttefikleriyle, Rusya Bolşevik Hükümeti arasında imzalanan, 3 Mart 1918 Brest-Litovsk Anlaşması ile 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı tazminatının bir kısmına karşılık olarak Rusya’ya bırakılan Batumi, tekrar Osmanlı yönetimine geçince, bu yörede yaşayan Müslüman Lazlar tekrar Osmanlı tebaası oldu. 30 Ekim 1918’de Mondros Mütarekesi’ni imzalayan Osmanlı Devleti, mütareke şartlarının 2.maddesi uyarınca Batumi’den çekildi. Batumi 1920 Temmuzu’na kadar İngiliz yönetiminde kaldı. İngilizler, işgal altında tuttukları bütün Kafkasya ile birlikte Batumi’yi de boşalttıkları zaman, buraya Gürcüstan Hükümeti el koydu. Bir süre Menşevik Gürcü Hükümeti’nin yönetiminde kalan Batumi Lazları, 16 Mart 1921’de Ardahan ve Artvin’le birlikte Türk yönetimine girdi. Türk yönetimine giren bu sancakta yapılan seçim sonucu, beş kişi Batumi milletvekili olarak Birinci Büyük Millet Meclisi’ne katıldı. Aynı tarihte, Moskova’da imzalanan Türkiye-Rusya Muhadenet Anlaşması’nın ikinci maddesi, Batumi şehir ve limanıyla, Batumi Sancağı bölgesinin bir kısmı üzerindeki Türkiye’nin metbuiyet hakkını, burada yaşayan ahalinin geniş bir özerkliğe sahip olması ve Türkiye’nin Batumi Limanı’ndan serbestçe yararlanması kaydıyla, Gürcüstan’a bırakmasıyla, 19 Mart’ta Türk Ordsu Batumi’den çıktı. Diğer halklarla birlikte Lazlar da Gürcü yönetimine girdi. Sovyetler Birliği, anlaşmanın hükümlerine uyarak bu bölgede Acarya (=Acaristan) Özerk Cumhuriyeti’ni kurdu ve Batumi de bu yönetimin merkezi oldu63.
16 Mart 1921 Türk-Rus Anlaşması üzerine, bir kısım Müslüman Laz Türkiye’ye göç etmek zorunda kaldı64.”
(Dil Tarih Kültür ve Gelenekleriyle Lazlar, s.24, Ali İhsan, Aksamaz)
Lazlar’ın Kurtuluş Savaşı’na ve cumhuriyete katkıları
“Lazlar’ın, küçük kayıklarıyla olan denizcilik faaliyetleri, Türkiye’nin Kurtuluş Savaşı sırasında oldukça ünlüdür. Aralıklarla gelen engellemelere rağmen büyük miktarda silah ve mühimmat Batumi’den Samsun’a Laz takalarıyla taşındı67.Lazlar, diğer Osmanlı tebaaları gibi, Cumhuriyet’in kurulmasında fedakarlıkta bulundular, emek verdiler.çerçevesinde Lazistan Sancağı lağvedildi. Eskiden Lazistan Sancağı içinde yer alan ve günümüzde Lazlar’ın yoğunlukla yaşadığı, Pazar, Ardeşen ve Fındıklı Rize iline, Arhavi ve Hopa ilçeleri de Artvin iline bağlandı. Bu yörelerdeki tarihsel yerleşim birimlerinin adları değiştirildi68.”
Kültürel Yaşam1
“Lazlar, bir veya iki Gürcü ve Rus dilbilimcisi dışında, yüzeysel olarak bile incelenmemişlerdir. Dilleri, gelerek ve görenekleri, sahillerinin arkeolojisinin titiz, bilimsel bir çalışmayla incelenmesi tarihsel birçok soruna ışık tutacaktır2.Geçtiğimiz yüzyıl (19.yy.), Kuzey Kafkasya ve Transkafkasya’da yapılan arkeolojik kazılar, Argonotika’da korunan, Bronz Çağ döneminde, Karadeniz’in doğu sahilleri etrafında varolan refah ve uygarlık hakkındaki hikayeyi teyit etmiştir3.Lazlar’ın maddi ve manevi kültürlerinin, günümüzde Batı Gürcüstan olarak bilinen bölgeyle sıkı ilişkisi vardır4.Lazlar’ın madde ve manevi kültürlerine ilişkin veriler, alan çalışması yapacak yerli ve yabancı bilim adamlarının ilgisini oldukça çekecek zenginliktedir.
Lazlar’da Yapıcılık
“Lazlar’ın çoğu yapı ustasıdır. Esas olarak yarı kâgir tipte yaptıkları evler birer sanat eseridir. Sekize kadar varan direkler üzerine kurulan erzak depoları hemen göze çarpar5.19.yüzyıla kadar, Laz yapıları genellikle yontulmamış, yuvarlak kereste ile yapılırdı. Bina temeli taşla örülür, toprak yüzeyinde yeteri kadar yükseltildikten sonra, kereste ile duvarlar oluşturulurdu. Bu duvarlar üzerine, tam ortadan boydan boya kalas uzatılırdı. Çatı, bu kalasın iki tarafında oluşturulurdu.Yeni bitirilen bir evde, ocağın ilk tutuşturulması işlemi büyük önem taşırdı. Ateşi tutuşturacak olan kişinin, anne ve babası sağ bir kız çocuğu olması uğurlu sayılırdı.Eski Laz evleri, çok zarif, ince el oymacılığı örnekleriyle bezelidir. İşlenen motifler arasında, üzüm çubuğu motifi oldukça yaygındır. Taş üzerine bitki ve hayvan motifleri işlemek Lazlar’ın binlerce yıllık geleneklerindendir6.Laz ustalar tarafından yapılan ve geleneksel motiflerle bezenmiş evlere Acarya, Gurya, Megrelya ve İmeretya’da günümüzde bile sıklıkla rastlamak mümkündür.”
6. Muhammed Vanilişi/Ali Tandilava, Hayri Hayrioğlu (çev.), Lazların Tarihi, s.106, Ant Yayınları, İstanbul 1992.
Lazlar ve Müslümanlık
“Lazların Müslümanlıkla tanışması, Osmanlı İmparatorluğu’nun yöreyi etki altına almasından sonra, 1461 yılından başlamak üzere olmuştur8. Lazların zorla Müslümanlaştırıldıkları şeklinde birtakım iddialar varsa da, bu iddialar9 Osmanlı İmparatorluğu’nun bölge dengelerine özen gösteren yaklaşımlarıyla çelişir gözükmektedir.Lazların Müslümanlığı kabul etmeleri, bu yörenin fethedilmesinden çok sonraki bir zaman dilimine rastlar10. Lazların Müslüman olmalarında, Hıristiyanlara konulan, her geçen gün daha az ailenin ödeyebileceği başlık vergisi önemli bir rol oynamıştır11.1523 tarihli Tapu Tahrir-387.defterin 734-743. sayfalarına dayanarak, bu konuda bilgi veren Mehmet Bilgin, Rize, Atina (=Pazar) ve Arhavi kazalarına ait nüfus verilerinde, Rize kazasına bağlı 6.467’si Hıristiyan, 561’i Müslüman olmak üzere toplam 7.028 hane; Atina Kazası’na bağlı yerlerde 3.096’sı Hıristiyan, 584’ü Müslüman olmak üzere 3.680 hane olduğunu; Arhavi kazasına bağlı Fındıklı’dan Çoruh nehri ağzına kadar olan bölgede 2.659’u Hıristiyan, 310’u Müslüman olmak üzere toplam 2.969 hane bulunduğunu yazmaktadır12.Dolayısıyla bu rakamlar, 1523 yılında Rize kazasına bağlı yerlerde nüfusun yüzde 92’sinin Hıristiyan, yüzde 8’inin Müslüman, Atina kazasına bağlı yerlerde yüzde 84’ünün Hıristiyan, yüzde 16’sının Müslüman; Arhavi kazasına bağlı yerlerde yüzde 89,5’ Hıristiyan, yüzde 10,5 Müslüman bulunduğunu göstermektedir13.1923’te imzalanan Lozan Anlaşması ile bölgedeki Hıristiyan Rumlar’ın Yunanistan’a gönderilmesi olayı da, bu bölgedeki zorla Müslümanlaştırma iddialarıyla çelişmektedir.İddia edildiği gibi, sistemli bir Müslümanlaştırma olsaydı, 1923’e kadar bu bölgede Hıristiyan nüfusun varlığı söz konusu olamayacaktı14. Ayrıca, Ortodoks Hıristiyan olan Lazlar’ın, İstanbul Fener Partikliği’nin, 15.yüzyıldaki politikalarına hizmet etmemeleri, çelişkilerinin bulunması, Osmanlı yönetiminin, bu bölgeyi ele geçirdikten çok sonraları bile göz ardı edemeyeceği bir realiteydi.Bugün tamamı Müslüman olan Lazlar içinden, Türkiye’nin hemen her yöresinden şeyh, şıh çıkmış olmasına rağmen, “bu tür din adamları” çıkmamıştır. Bunun en önemli nedeni, Müslümanlığı yakın bir zaman diliminde kabul etmiş olmalarıdır. Yörenin dağlık, engebeli ve bireyciliğe dayalı doğasının da bu konuda önemli bir faktör olduğu söylenebilir.Lazlar az rastlanabilen bir dini hoşgörüye sahiptir. İslam Ansiklopedisi’nin iddia ettiği gibi, Lazların fanatik Müslümanlığından bahsetmek mümkün değildir15.”
(Dil Tarih Kültür ve Gelenekleriyle Lazlar, s.41, Ali İhsan, Aksamaz) Laz tiplemesi*
“Geleneksel Türk Tiyatrosu tiplemeye dayanır. Geleneksel Türk Tiyatrosu’nun Laz tiplemesiyle özelliğinin, günümüz sözde TV parodi ve skeçlerinde, tiyatro yaptığını sanan ve bilimsellikten uzak bazı sözde sanatçılar tarafından Laz karakterine dönüştürülmesi, bu konu üzerinde durmanın önemini ortaya çıkarmaktadır1.Dr. Sokullu, yaptığı araştırmada şu görüşlere yer vermektedir: ‘Karagöz oyunlarında çok sık yapılan alay, insanın hayvansal yanını eleştirmeye, dürtüsel davranışları göstermeye yönelmiştir. Fakat bu gülünçleşmenin aşağılama, küçültme gibi bir amaçla yapılmadığı, seyirciye karşı bir tavır takındıracak bir gülünçleşme yönteminin kullanılmadığı fark edilir’2Oysa gerçek durum çok daha farklı görünmektedir. Kukla, Karagöz, Meddah ve Ortaoyunu’nda insanlar meslekleriyle, olumsuz ve komik kişisel özellikleriyle ve toplum karşıtı diğer özellikleriyle karakterize edilmezler. Bunun yerine şive, lehçe, deyiş gibi etnik özellikleri abartılarak tiplenirler. Görünüşte bu özelliklerle gülünçleşme yapılıyor gibi geliyorsa da, oyunlardaki Laz, kendisini değil, tüm Lazları temsil etmektedir! Yani, Laz, Geleneksel Türk Tiyatrosu’nda her yönüyle (!) geldiği etnik kökeniyle yansıtılır. Geleneksel Türk Tiyatrosu’nu izleyen kişi, hayatında hiç Laz görmemişse, gördüğü Laz tiplemesiyle, oyundan tüm Lazları tüm özellikleriyle tanıyarak ayrıldığı izlenimine kapılabilir. Oyunun görünmeyen esas amacı da böylece gerçekleşmiş olur.Metin And’ın da tipleme konusundaki görüşleri şöyledir: ‘Kukla, Karagöz ve Ortaoyunu kişilerinin en büyük özelliği tip olmalarıdır. Bunlar durağan ve değişmez genellemelerdir; kendi istemlerini kullanma güçleri yoktur, bu yüzden sürekli olarak kendilerini yinelerler.’3Laz tiplemesi, ‘ağzı kalabalık, karşısındakine konuşma fırsatı vermeyen’ bir tiplemedir4. Laz, bu özelliğinden hiç vazgeçmez, vazgeçirilemez ve hep insanları kendisine güldürür. Ona gülünmesinin gerçek nedeni sadece ‘ağzı kalabalık’ oluşu mudur? Hayır. Ancak Kukla, Karagöz, Meddah ve Ortaoyunu’nda rolü bellidir. Kendini bilmez ve aynı zamanda da zayıf durumdadır.’5 Bunun sonucunda da alay konusu olup, aşağılanması kaçınılmazdır. Bu görüşü İslam Ansiklopedisi de paylaşmaktadır: ‘Türk atasözleri ve Karagöz oyunları çok zaman Lazları alay mevzuu olarak ele alır.’6Dr. Sokullu, ‘gülünçlemenin aşağılama, küçültme gibi bir amaçla yapılmadığını belirtme ihtiyacı hissediyorsa da, ‘Yöresel halk temsilcilerinin beşeri zaafından çok tipik soy özelliklerinin karikatürleştirildiğini’ de belirtmektedir.7Dr. Sokullu, ‘Tipik soy özellikler’ derken, ‘şive, deyiş’ özelliklerini kastediyor olmalı.Kukla, Karagöz, Meddah, Ortaoyunu’nda Laz’ın kendisine gülünmesini sağlayan nedir? Acelecilik ve gevezelik gibi belirli kalıplaşmış davranışlar mı? Kıza kız, amcaya emice, tamama, temem, diyerek genellikle a’dan sonra u; ı’dan sonra u getirmesi mi? Yoksa sevdiği kadına tatlı sözler söylemesi gerektiğinde, ‘Baklaca , sarığı burma, kaymaklı ekmek kadaifi...’8 demesi mi?Lazın kendisine güldürdüğü ne şivesidir, ne de ne de acele konuşması, Laz’a gülmelerinin nedeni tiplemede kendisine yüklenen aklı kıtlıktır. Ona yüklenen, ondan istenen aklı kıt bir tutum sergilemesidir. Zayıf durumdaki kendini bilmeyen9 tiplendirmesiyle komik duruma düşürülmektedir. Çünkü Lazın kendi istemlerini kullanma gücü yoktur.Lazlar, Geleneksel Türk Tiyatrosu’nda ve günümüz sözde tiyatro ve TV skeç ve parodilerindeki tiplemelerden çok farklı özelliklere sahiptir. Nüfus coğrafyası uzmanlarının yaptıkları bilimsel araştırmalara göre, Lazların yoğun olarak yaşadığı Güneydoğu Karadeniz Bölgesi insanların yaşamalarına, üremelerine ve gelişmelerine son derece uygundur10.
*Ayrıca bkz. Selma Koçiva, Laz Fıkralarıyla Üstümüze Gelenler, Özgür Politika, 11 Ekim 1998.
1. ”...Türk gölge tiyatrosundaki Laz tipi, iyi kalpli, saf ve her zaman kavga etmeye hazır bir kişi olarak canlandırılmakta, Türkiye’de Lazların aptallığı(!) üzerine sayısız saçma fıkra anlatılmakta. Lazları böyle yanlış değerlendirmenin Bizans dönemine kadar uzanan bir geleneği vardır... Yunanistan’da da Doğu Pontus’tan sürülenler Lazoi olarak adlandırılmakta ve onların sözde aptallıklarıyla da alay edilmekte.” (Wolfgang Feurstein,
(Dil Tarih Kültür ve Gelenekleriyle Lazlar, s.45, Ali İhsan, Aksamaz)
Yerleşim ve nüfus dağılımı
“Lazlar’ın otokton halk oldukları ve toplu olarak yaşadıkları, Rize ve Artvin’in ilçelerine bağlı yerleşim bölgeleri, değiştirilen eski ve yeni adlarıyla şunlardır1:
Hopa: Amčişe: Yukarı Kuledibi; Azlağa/Abuisla: Esenkıyı; Ančiroxi: Pınarlı; Ardala: Eşmekaya; Buça:Güvercinli; Zalona: Koyuncular; MAİUSKİOPUŤE: Dereiçi; Makriali/Noğedi: Kemalpaşa; Mxii: Başköy; Pançoli: Yeşilköy; Peroniti: Çamlı; Jurpici: Yoldere; Sumcuma:Üçkardeş, Şana: Kaya/köy; 3karisti: Subaşı; Çançaxuna: Çamurlu; Xigoba: Başoba/Büyükbaşı,
Borçka: Jurxinci: Çifteköprü; Saxandro: Fındıklı; Çxala: Düzköy.
Arhavi (Arkabi) : Kapistona: Kalle Mahallesi; Çarmati: Cumhuriyet mahallesi; Baxta: Kireçlik; Gidvera: Dereüstü; Durmati: Ulaş; Kamparna: Dikyamaç; Koptone: Gürgenlik; Kordoliti: Konakli; Loma: Yolgeçen; Nobağleni: Yıldızlı; Yakoviti: Kavak; Otalaxe: Sırtoba, Papilati: Arılı, Jilen Kapistona: Güngören; Jilen Kutuniti: Tepeyurt; Jilen Napşiti: Yukarı Şahinler; Jilen Potocuri: Soğucak; Parexi: Boyuncuk; Pilargeti: Ulukent ve Balıklı; Ku3ubeti: Küçükköy; 3alen Kutuniti: Şenköy; 3alen Napşiti: Aşağı Şahinler; 3alen Potocuri: Dülgerli; Çukalvati: Kestanealan; Giazeni: Kemerköy,
Vİ3E (Fındıklı) : Abusufla: Aksu Mahallesi; Gesiya: Tatlısu Mah.; Vi3enoğa: Merkez Mah.; Çatalmançxa: Liman Mah.; Kurtume, Gori: Ilıca Mah.; Manastiri, Ğavra: Hürriyet Mah.; Mekiskiri: Sahil Mah.; Paçva, Kalo, Mçkadu: Yeni Mah.; Abuulya: Çağlayan; Gurupiti: Yeniköy; Mzuğu: Sulak/Aşağı Zuğu; Sumla: Sümer; Trevendi: Derebent; Pi3xalasufla: Arılı; Pi3xalaulya: Gürsu; Gayna: Ihlamurlu/Yukarı Zuğu; Zuğu: Çukuliti;Abuxemşini: Aslandere/Peynirciler; 3ati: Saat; 3upe: Beydere; Çanapeti: Meyvalı; Çurçava: Çınarlı;
Artaşeni (Ardeşen): Metisti: Barış Mah., Noğa: Merkez Mah., Okordule: Yayla Mah., Siati: Baş Mah., Cami Mah., Kahveciler Mah., Kuzey Mah., Ağeni: Beyazkaya; Bakozi: Yamaçdere; Dutxe: Tunca; Putra: Bahar Mah., Kvançareri: Elmalık; Çiçivati: Şentepe, Cibistasi: Kavaklıdere Mah., Müftü Mah., Yeni Mah., Futona: Düz Mah., Ağveni: Seslikaya; Xokovati: Esentepe; Celaiskuri: Kizarlık Mah., Timisvati: Köprüköy; Tolikçeti: Duygulu; Mexeniti: Şenyurt; Mutafi: Gündoğan; Noğoceni: Manganez; Yanivati: Bayırcık; Omcore: Güney; Palivati: Sinan; Sifati: Pirinçlik; Pilgevati: Akkaya; Ğera: Işıklı; Şanguli: Doğanay; 3aleni Žğemi: Aşağıdurak; Čumaida: Eskiarmutluk; Xocibadi: Akdere; Cileni Žğemi: Yukarıdurak.
Çamlıhemşin (Vija): Abiçxo: Köprübaşı; Mekleskiriti: Dikkaya; M3anu: Topluca; Komilo: Muratköy; Gvandi: Çayırdüzü.
Atina (Pazar): Duduvati: Güzelyalı Mah., Tudeni Bulepi: Kirazlık Mah., Kukulati: İkiztepe Mah., Noğa: Merkez Mah., Noğadixa: Cumhuriyet Mah., Kvakçe: Beyaztaş Mah., Şileriti: Soğuksu Mah., Cini Bulepi: Zafer Mah., Avramiti: Güney; Aranaşi: Darılı; Apso: Suçatı; Açaba: Bucak; Bogina: Tektaş-Şendere; Dadivati: Handağı; Ku3uma/Eski Trabuzani, Hamidiye; Veneği: Örnek; Zanahati: Derinsu; Zeleği: Balıkçı; Tordovati: Sivrikale; Çitati: Aktepe; Koskovati: Hisarlı; Kostanivati: Dernek; Kuzika: Elmalık; Lamğo: Yücehisar; Mamaçivati: Irmak; Meleskuri: Ortayol; Melyati: Merdivenli; Melmenati: Akbucak; Noxlamsu: Yavuz/Hasköy; Papati: Papatya; Papilati: Sessizdere; Sapu: Ocak; Sitori: Kayağantaş; Skefenivati: Sivritepe; Suleti: Dağdibi; Surminati: Kuzayca; Talvati: Tütüncüler; Fulivati: Şentepe; Çingiti: Uğrak; 3ukita: Derebaşı; Xaku: Şehitlik; Xançkuri:Alçılı; Xaçapiti: Subaşı; Xotri: Kocaköprü; Xudisa: Kesikköprü; Xunari: Aktaş; Cabati: Sulak-Gürgöze; Cacivati: Akmescit; Mesemiti: Topluca.
Ruslar’ın Kafkasya’da hakimiyet kurmalarından sonra; 1877-782 Osmanlı-Rus harbinden sonra ve 16 Mart 1921 Türk-Rus anlaşmasından sonra, Türkiye sınırları dışında kalan ve otokton oldukları bölgelerden kitlesel olarak göç eden Lazlar, Türkiye’nin batı bölgelerinde de kitlesel olarak yaşamaktadırlar. Bu yerleşim bölgelerinden bazıları da şunlardır3:
Bolu: Akçakoca (Merkez), Düzce (konuralp), Ballar, Kabalak (Lazhamidiye), Osmanca, Suncuk (Lazsuncuk), Şekerpınar (Lazşekerpınar), yayla (Lazşerefiye), Yazlık (Lazyazlık).
Bursa :Gemlik (Merkez), Katırlı.
İstanbul: Beykoz (Merkez), Dereseki, Kaynarca Mah., Üsküdar (Merkez), Reşadiye, Yalova (Merkez): Akköy, Kadıköy, Kurtköy, Safran (Paşaköy), Üvezpınar, Delipazar, Kaplıca, Çınarcık, Ortaburun.
İstanbul: Beykoz (Merkez), Dereseki, Kaynarca Mah., Üsküdar (Merkez), Reşadiye, Yalova (Merkez): Akköy, Kadıköy, Kurtköy, Safran (Paşaköy), Üvezpınar, Delipazar, Kaplıca, Çınarcık, Ortaburun.
Kocaeli (Merkez): Çubukluosmaniye, Suadiye (Çepni), Derbent, Maşukiye, Kestanelik, Karamürsel (Merkez): Altınova, Çamçukur, Güzelyalı (Ereğli/Güzelkıyı), Osmaniye (Uzundere), Safiye (Çiftlik), Suludere, Yalakdere, Senaiye (Başkiraz).
Sakarya (Merkez): Çaybaşı, Yeniköy (Lazçaybaşı), Değirmendere, Karataş, Akyazı (Merkez): Hasanbey, Kazancı, Dokurcun, Kayabaşı, Karapürçek, Hocaköy, Geyve: Doğançay, Maksudiye, Hendek (Merkez): Kocadöngel (Kocatöngel): Sapanca (Merkez): Akçay, Balkaya, Dibektaşı, Erdemli (Ulviye/İstanbuldere), Fevziye, Hacımercan, İkramiye, Kurtköy, Memnuniye, Şükriye, Selamiye.
Zonguldak: Bartın, Amasra, Çakrazova.
.) Lazlar kimdir?
“Şemseddin Sami şunları yazıyor: ‘Karadeniz’in cenub-şarkisi sev ahilinde (Güneydoğu kıyılarında) memalik-i Osmaniye’nin (Osmanlı Ülkesi’nin) Trabzon vilayetinde ve Rusya Devleti’ne tâbi (bağlı) Batum cihetinde (yöresinde) sakin (oturan) bir kavim olup esasen akvam-ı Kafkas iye’den (Kafkas kavimlerinden) olmakla, Gürcüler’le (Gürcüler’le) karabet-i cinsiyetleri (soy akrabalıkları) vardır.Lazlar simaca tamamıyla ırk-ı Kafkas iyeye mensup (Kafkas ırkından) olup, kafaları büyük ve armudi (armut biçiminde), alınları vasi (açık), burunları düz ve bazen azıcık kemerli, saçları ekseriya kestane veya kumral, gözleri ela veya mai (mavi) ve kametleri mevzun (boyları ölçülü) ve meşy (yürüyüş) ve hareketleri levendanedir (hızlıdır).. Kendileri cesur ve cest (atak) ve çalak (çevik), çalışkan ve zeki ademler (kişiler) olup, harp esnasında yağmaya meyilleri varsa da, işte pek namuslu ve sadık ademlerdir (kişilerdir). Gemicilikte maharetleri dahi meşhur olup, Osmanlı donanmasının en iyi neferat (askerleri) ve zabitanı (subayları) bunlardandır...’65Lazlardan, adlarıyla ilk bahseden Plinius’tur66. Arrianus, Ptolemeus, Priskos, Prokopius, Agathias, Menandros ve Theophanes gibi birçok yazar Lazlar’dan, Lazların komşuları ve Roma/Bizans ve Pers devletleriyle olan ilişkilerinden bahseder67.Altıncı yüzyıl Bizans tarihçisi Prokopius, ‘eskiden kullanılan Kolh adının, Laz adıyla ye değiştirdiğini68 belirtirken çağdaşı Agathias da, ‘... çok eski çağlarda Lazlara Kolh’69 dendiğini yazmaktadır.Kolh ülkesi anlamına gelen Kolheti hakkında B.Umar, ‘Anadolu’nun kuzeydoğu ucu da dahil olmak üzere, Doğu Karadeniz kıyıları...’70, Hayri Ersoy ve Aysun kamacı, ‘Kolkhide kültür alanının sınırları Batıdaki Psov nehri, kuzeyde Kafkas sıra dağları, doğuda Suram etekleri, güneyde ise Karadeniz’i izleyerek Trabzon’a uzanır...’71 demektedir.Kolheti adından ilk kez M.Ö. 8. yüzyıla ait Urartu Yazıtları’nda bahsedilmiştir72.M.Goloğlu, Lazlar hakkında şunları yazıyor: ‘... Miladın birinci yüzyılı içinde, Roma İmparatoru Avgustos ile Neron’un hükümdarlıkları arasındaki zamanda, Kafkaslar’dan batıya doğru, kıyı boyunca, yeni ve büyük bir göç oluyor, Lazlar Doğu Karadeniz Bölgesi’ne gelip yerleşiyor... İşte, büyük ihtimalle, birinci yüzyılın ilk yarısında Lazların bu göçleri karşısında ülkesini savunamayacağını anlayan Polemon II, miladın 63.yılında hükümetini Romalılar’a teslim etti. Doğu Karadeniz Bölgesi de Roma’nın yeni bir vilayetinin içine girdi ve bu vilayette Pontus Polemonyakos Vilayeti dendi...’73”
(Dil Tarih Kültür ve Gelenekleriyle Lazlar, S.70, Ali İhsan Aksamaz)
Lazia Tema’sı ve Lazistan Sancağı nedir?
“1204’te kurulan ve 1461’e kadar yaşayan Lazia Teması82, bölgenin Osmanlı yönetimine girmesinden sonra da değişik bir adla devam etti. 1519’da Trabzon, Batum’un da dahil edilmesiyle ayrı bir eyalet haline getirildi.83Bu bölgeyi 1640’ta dolaşmış olan Evliya Çelebi, eyaletin beş sancağı bulunduğunu yazar: Canik, Trabzon, Gönye (Gonio), Aşağı Batum ve Yukarı Batum, Lazistan Sancağı’nın merkezi Gönye idi. Kazaları ise, Atina, Sumla, Viçe ve Arhavi idi. Koch, 15 Laz derebeyliği sayar: Atina (Pazar, iki), Bulep, Arteşin, Viçe, Kapiste, Arhavi, Kisse, Hopa, Makriali, Gonio, Batumi, Maraditi, Perlevan ve Çat derebeylikleri.‘... Acara Bölgesi... Aşağı Guria ile birlikte 1851’de, yeni kurulmuş olan Lazistan Sancağı’na bağlandı...’84
1877-78 (1893) Osmanlı Rus harbi sonucu, Batum’un Ruslar’ın eline geçmesiyle birlikte, Lazistan Sancağı’nın merkezi Rize’ye taşındı.85”
Doç. Dr. Metin Erten, Lazca-Türkçe, Türkçe-Lazca Sözlük, Anahtar Kitaplar, İstanbul, 2000.
(Dil Tarih Kültür ve Gelenekleriyle Lazlar, S.72, Ali İhsan Aksamaz) Sonuç
“Yukarıda zikredilen terimlerin, ifade ettikleri yapıların ortaya çıktıkları kabul edilen zamandan günümüze kadar olan zaman dilimleri içinde, daralan veya genişleyen anlamlar taşıdıkları görülmektedir. Bu yapıları her bakımdan homojen görmek veya göstermek ve dönem farklılıklarını; üretim ilişkilerini ve millet’in tanımlanmasında önemli bir faktör olan dini göz ardı etmek konuyu daha da içinden çıkılmaz ve spekülasyonlara açık bir hale sokmaktadır.O.Türkdoğan’ın, ‘... Doğu Roma İmparatorluğu’nun hakim olduğu topraklara-bilindiği üzere- Romania, halkına da Romanis denilmişti. Araplar ise bu sözü Rum şeklinde belirtiyorlardı. Arif Müfit Mansel’e göre, Rum deyiminin bugünkü ile hiçbir ilgisi yoktur...’86 ve ‘... Patrik Eren Erol... bir milyondan fazla Türk Ortodoksunun Lozan Anlaşması ile –gaflet ve ihmalle- Yunanistan’a gönderildiğine işaret etmektedir...’87 ifadeleri oldukça dikkat çekicidir.. Yaşayamamak, yani kendini ifade edememek...’88, ‘... Ezelden beri birtakım önyargılara sahip olan belli çevreler böylesi bir çalışmayı ‘Türkiye’nin bütünlüğünü bozmaya yönelik’ olarak değerlendireceklerini biliyorum...’,89 ‘...tarihi tahrif etmek suçtur, düzenbazlıktır...’90 diye yazanların, ‘...Miletliler Pontos’ta kolonileştiklerinde yerli kavimleri de aralarında eritmişler, onlara kültürlerini, dinlerini kabul ettirmişler,... Ticarette, bilimde ve sanatta Yunanca egemen dil oldu...’91, ‘... Her ne hikmetse bu neşeli insanlar (Lazlar) kazandıkları şöhretle Karadeniz’in bir zamanlar Lazistan olarak anılmasını sağlamış, bu söylentiyi günümüze kadar taşımışlar. Oysa tarihin hiçbir döneminde Karadeniz’e egemen bir Laz kırallığı kurulmamış, böyle bir tanımlamayı gerektirecek bir nüfus yoğunluğu da saptanamamış. Bazı Romalı tarihçilere atfen ileri sürülen Laz kırallığı hakkında günümüze somut hiçbir kanıt ulaşmamış...’92 gibi büyük laflar etmeleri tam bir tezattır.M.Goloğlu’nun tespiti bugün de geçerlidir93. Baştaki alıntılarda ifade edilmek istenenlerle94, Ö.Asan’ın çeşitli makalelerinde dillendirmeye çalıştığı bilgiler(!) aynı resmi ideoloji ve tarihe hizmet etmektedir.Pontus denilen bölgede çeşitli dönemlerde ortaya çıkmış siyasi yapıları zaman, mekan, etnik yapı vb. gözetmeksizin bir kesintisizlik ve homojenlik içinde değerlendirmek, Doğu Karadeniz’de ortaya çıkmış Lazika (Egrisi) Kırallığı ve sonradan oluşturulan Lazia Teması ve Lazistan Sancağı’nı yok saymak tarihi ve sosyolojik gerçeklerin inkarı anlamına gelmektedir.Ortaya konulmaya çalışıldığı üzere, bugün Pontuslu/Rum terimleriyle ifade edilen insanların, Laz olarak ifade edilen insanlarla, Pontusça/Rumca olarak ifade edilen dilin Lazca ile bir akrabalığı bulunmamaktadır.Aslında konu gayet açıkken, özgürlük savaşçıları, asparagas haber yazanlar ve benzerlerinin, lazları ve Lazca’yı yok sayma noktasında buluşmaları, Lazları Rum ve Lazca’yı Rumca olarak gösterme çabaları düşündürücü bir durumdur.Şüphesiz Rum olmanın veya Rumca konuşmanın olumsuz bir tarafı yoktur. Ancak, binlerce yıllık sosyolojik gerçeklerin farklı anlamlar yüklenen kavramlarla çarpıtılması dikkat çekicidir.”
.(Dil Tarih Kültür ve Gelenekleriyle Lazlar, S.72, Ali İhsan Aksamaz
LAZCADA ŞİVELER
Lazların tarihi incelendiğinde, bir zamanlar krallıkla yönetilen bu toplumun kökünün taa KOLHETİ’lere kadar uzandığını görürüz. Milattan öncesine dayanan ve son yıllara kadar kişisel çalışmaların dışında yazıya dökülmeden günümüze kadar gelmeyi başaran bu lisanın, her yerde aynen muhafaza edilebilmesi elbette ki mümkün değildi. Doğal olarak,bir dalganın sönümlenmesi gibi merkezden uzaklaşıp dış etkilere maruz kaldıkça yavaş yavaş dejenerasyon başlamış ve yer yer şiveler ortaya çıkmıştır.Bu şiveler incelendiğinde esas farklılıkların; alfabedeki harf sayısında, gelecek zaman kipinin çekiminde ve ismin hallerinde olduğu ortaya çıkar.Günümüzde, köyler arasında bile farklılıklar gösterdiğini görmekte olduğumuz bu dilin şivelerini biz yukarıda belirttiğimiz ana kriterlerden yola çıkarak, yapısal olarak iki ana grupta toplayabiliriz.
BİRİNCİ GRUP: Bu grup ikiye ayrılır.
1- HOPA-SARP Şivesi:
Bu yörelerde konuşulmakta olan Lazcada 38 ses mevcuttur. Bu grupta, gelecek zamana ait fiil çekiminde, (istemek) yardımcı fiilinden istifade edilmektedir. Ayrıca ismin halleri 8 tanedir. (Yalın hal, İ hali, K hali, S hali, Şi hali, Şa hali, Şen hali, Ten hali)
2-İÇKESİMLER:
Yurdumuzda 93 Harbi olarak anılan 1897 Osmanlı-Rus savaşından sonra Türkiye’ye gelerek çeşitli yörelerde yerleşenlerin konuşmakta oldukları şive,bazı kelimelerin telaffuzu dışında HOPA-SARP şivesinin aynıdır.
- Birinci gruba ait bütün fiil çekimleri belli kurallara göre yapılabilmektedir.
- Bu gruptaki hiçbir Lazca kelimede “H” harfi kullanılmamaktadır (KO=HO dışında). H harfi kullanılan kelimeler ya Lazca değildir veya Lazcaya yerleşmiş kelimelerdir. Bu grupta (H) harfinin yerine (X) kullanılmaktadır.
İKİNCİ GRUP:
Bu grup da ikiye ayrılır.
1- ARHAVİ-FINDIKLI Şivesi:
Bu yörelerde ismin halleri, genelde birinci grupta olduğu gibi 8 tane, alfabe ise 37 harftir. (Q sesi kullanılmamaktadır.)
2-ARDEŞEN-PAZAR Şivesi:
Yer yer ismin halleri 5e kadar düşmektedir. (K, S ve ŞEN halleri yoktur)
İkinci grupta konuşulan şivelerin hiçbirinde, (Q)harfi ile ifade edilen ses kullanılmamaktadır. 37 sesten ibaret olan bu şivede (H) harfi de sadece işaret sıfatı ve işaret zamirlerinde yer almakta olup bazı yörelerde, “G ve Z`” harfleri de kullanılmamaktadır.
- İkinci grupta yapılan fiil çekimleri, geçmiş zamanda; (DO...REN=VE....İDİ ile DO....RT`U=VE....DİR ) yardımcı kelimelerinden istifade edilerek yapılmakta olup bu kelimeler; “DOREN ve DORT`U” şeklinde bitişik olarak kullanılmaktadır.
- Bu gruptaki gelecek zamana ait fiil çekimleri de o fiilin şart kipindeki çekimine; “RE” eki ulanarak yapılmaktadır.
- Bu gruptaki kelimeler, daha yumuşak ve yuvarlak bir şekilde konuşulmaktadır. Diğer bir deyişle, daha kolay konuşulması amacıyla Lazca dilinin erozyona uğradığını söylemek mümkündür. Zira, tüm Kafkas dillerinde ve Lazca'nın da içinde bulunduğu dil ailesinden olan Megrelce ve Gürcüce'de de yer aldığı gibi birinci grupta da konuşulmakta olan “Q” sesi bu grubun tamamından düşmüş olup, “H”sesinin de sadece işaret sıfatları ve zamirlerinde yer alması, bu harfin bu şiveye sonradan girdiğini göstermektedir
BİRİNCİ GRUP: Bu grup ikiye ayrılır.
1- HOPA-SARP Şivesi:
Bu yörelerde konuşulmakta olan Lazcada 38 ses mevcuttur. Bu grupta, gelecek zamana ait fiil çekiminde, (istemek) yardımcı fiilinden istifade edilmektedir. Ayrıca ismin halleri 8 tanedir. (Yalın hal, İ hali, K hali, S hali, Şi hali, Şa hali, Şen hali, Ten hali)
2-İÇKESİMLER:
Yurdumuzda 93 Harbi olarak anılan 1897 Osmanlı-Rus savaşından sonra Türkiye’ye gelerek çeşitli yörelerde yerleşenlerin konuşmakta oldukları şive,bazı kelimelerin telaffuzu dışında HOPA-SARP şivesinin aynıdır.
- Birinci gruba ait bütün fiil çekimleri belli kurallara göre yapılabilmektedir.
- Bu gruptaki hiçbir Lazca kelimede “H” harfi kullanılmamaktadır (KO=HO dışında). H harfi kullanılan kelimeler ya Lazca değildir veya Lazcaya yerleşmiş kelimelerdir. Bu grupta (H) harfinin yerine (X) kullanılmaktadır.
İKİNCİ GRUP:
Bu grup da ikiye ayrılır.
1- ARHAVİ-FINDIKLI Şivesi:
Bu yörelerde ismin halleri, genelde birinci grupta olduğu gibi 8 tane, alfabe ise 37 harftir. (Q sesi kullanılmamaktadır.)
2-ARDEŞEN-PAZAR Şivesi:
Yer yer ismin halleri 5e kadar düşmektedir. (K, S ve ŞEN halleri yoktur)
İkinci grupta konuşulan şivelerin hiçbirinde, (Q)harfi ile ifade edilen ses kullanılmamaktadır. 37 sesten ibaret olan bu şivede (H) harfi de sadece işaret sıfatı ve işaret zamirlerinde yer almakta olup bazı yörelerde, “G ve Z`” harfleri de kullanılmamaktadır.
- İkinci grupta yapılan fiil çekimleri, geçmiş zamanda; (DO...REN=VE....İDİ ile DO....RT`U=VE....DİR ) yardımcı kelimelerinden istifade edilerek yapılmakta olup bu kelimeler; “DOREN ve DORT`U” şeklinde bitişik olarak kullanılmaktadır.
- Bu gruptaki gelecek zamana ait fiil çekimleri de o fiilin şart kipindeki çekimine; “RE” eki ulanarak yapılmaktadır.
- Bu gruptaki kelimeler, daha yumuşak ve yuvarlak bir şekilde konuşulmaktadır. Diğer bir deyişle, daha kolay konuşulması amacıyla Lazca dilinin erozyona uğradığını söylemek mümkündür. Zira, tüm Kafkas dillerinde ve Lazca'nın da içinde bulunduğu dil ailesinden olan Megrelce ve Gürcüce'de de yer aldığı gibi birinci grupta da konuşulmakta olan “Q” sesi bu grubun tamamından düşmüş olup, “H”sesinin de sadece işaret sıfatları ve zamirlerinde yer alması, bu harfin bu şiveye sonradan girdiğini göstermektedir
1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı
From Artvin Ansiklopedisi
1877-1878 Osmanlı-Rus savaşında Rus askerleri
1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı, Rumi takvime göre 1293 yılına denk geldiğinden "93 Harbi" olarak da bilinir. Padişahı II. Abdülhamit döneminde Ruslara karşı verilen bir savaştır. Hem Tuna Cephesi'nde, hem de Kafkasya Cephesi'nde savaşılan 93 Harbi, Osmanlı Devleti için büyük bir yenilgiyle sonuçlandı. Bu savaş, Osmanlı Devleti için hem büyük bir toprak kaybına neden olmuş, hem de Rus ordusunun İstanbul'un eşiğine (Yeşilköy, Bakırköy) kadar gelerek Osmanlı Devleti'nin varlığını tehdit etmesiyle sonuçlanmıştır.
Savaşı hazırlayan koşullar
93 Harbi'nin en önemli nedenleri arasında Rusya'nın Osmanlı Devleti'nin Balkanlar'daki Ortodoks vatandaşları üzerindeki etkisini arttırma amacı sayılabilir. İngiltere ve Fransa Rusların güçlenmesini istemediğinden Osmanlıların yanında olmayı tercih etmiştir.Ayrıca Osmanlı hazinesi Sultan Abdülmecit'in döneminden beri yapılan aşırı harcamalar sonucu Avrupa'ya karşı ağır bir şekilde borçlanmıştı ve bu borçları ödeyebilmek için Balkanlardaki vergiler yükseltilmişti. Bu ağır vergiler Balkan halkları arasında hoşnutsuzluk yaratmıştı. Kafkaslar'dan Ruslar tarafından göçe zorlanan Çerkez, Abhaz gibi Müslüman gruplar Balkanlar'da yerleştirilmiş; bu göçmenlerle Balkanlar'da yaşayan Hıristiyanlar arasında büyük bir düşmanlık ortaya çıkmıştı. Nisan 1876 yılında ortaya çıkan Bulgar isyanları bu Müslüman göçmenlerin yardımıyla bastırıldı ama isyanların bastırılması sırasında ölen Bulgarlar için Avrupa'da büyük bir sempati oluştu. İsyanlar sırasında ölen Müslümanların sayısını hiçe sayan Avrupa basını Osmanlı Devleti'ne karşı çok olumsuz bir hava oluşturdu. Osmanlı Devleti'ni Bulgarlar, Sırplar ve Romenlere daha geniş bir özerklik vermeye zorlamak için İstanbul'da bir konferans toplandı.Tersane Konferansı adı verilen bu konferansın kararlarını yumuşatmak için tahta yeni çıkmış olan II. Abdülhamit konferansın toplandığı 23 Aralık 1876 günü alelacele I. Meşrutiyet'i ilan ettiyse de, konferans Osmanlı Devleti'ne karşı çok ağır kararlarla sonuçlandı. Bu kararların Osmanlı Devleti'nce reddedilmesi üzerine Rusya, Paris Antlaşması'nın (1856) Karadeniz'de tersane ve savaş gemisi bulundurulmayacağına ilişkin hükümlerini tanımadığını bildirdi. Ardından da Ortodoks uyruklarına söz konusu antlaşmadaki hükümleri uygulaması için Osmanlı Devleti'ne baskıda bulunmaya başladı. Bu sırada İngiltere, Rusya'nın Osmanlılara savaş ilan etmesini önlemek amacıyla Londra Konferansı'nın toplanmasına önayak oldu. Ama Osmanlılar konferansta hazırlanan protokolü içişlerine müdahale sayarak reddettiler. Ülkedeki Panslavist akımların etkisiyle protokolün reddini bir savaş nedeni sayacağını önceden bildirmiş olan Rusya 24 Nisan 1877'de Eflak ve Buğdan’a girerek Osmanlılara savaş açtı. Osmanlılar, Kafkasya ve Tuna olmak üzere iki cephede, kendilerinden üstün durumdaki Rus ordusuna karşı zorlu bir savunma savaşı vermek zorunda kaldılar.
Kafkasya cephesi
Ahmet Muhtar Paşa
Kafkasya cephesinde Ahmet Muhtar Paşa komutasındaki Osmanlı birlikleri, General Mihail Tarieloviç Loris-Melikov komutasındaki Ruslara karşı uzun süre direndi. Nisan-Mayıs 1877'de Doğubeyazıt ve Ardahan Ruslarca işgal edildi. Ama Halyaz ve Zivin'de Rus orduları yenilgiye uğradı. Gedikler (25 Ağustos) ve Yahniler (4 Ekim) çarpışmaları Osmanlıların zaferiyle sonuçlandı. Rusların 15 Ekim'deki Alacadağ Çarpışması'nda kazandığı zaferle Kafkas cephesindeki Osmanlı kuvvetleri çözülmeye başladı. Kasım 1877'de Kars'ı ele geçiren Rus Orduları, Erzurum'a yöneldi. Ahmet Muhtar Paşa, Kars-Erzurum arasında kurduğu savunma hattında kış koşullarını iyi değerlendirerek üstün bir savunma savaşı verdi. Nene Hatun ve diğer Erzurumlu vatandaşların Aziziye tabyasında büyük bir cesaretle yaptıkları savunma 93 Harbi'nin unutulmayan anlarını oluşturdu. Erzurum Rusların eline geçti. Savaşın bitmesinden sonra Rus ordusu Erzurum'dan geri çekildi ama Kars ve Ardahan Berlin Antlaşması'yla Rusya'ya bırakıldı. Bu şehirler Brest-Litovsk Antlaşması'na kadar Rusya'nın elinde kaldı.
Tuna cephesi
Gazi Osman Paşa
Tuna Cephesinde ise Çırpanlı Abdülkerim Nadir Paşa komutasındaki Osmanlı kuvvetleri, Rusçuk, Silistre, Şumnu ve Varna arasında bulunan Doğu Tuna Ordusu, Vidin'de üslenen Batı Tuna Ordusu ve ikisinin arasında yer alan Balkan Ordusu olmak üzere üç ordudan oluşuyordu. Tuna Cephesi savaşları Rusların 21 Haziran 1877'de saldırıya geçmesiyle başladı. Tırnova ve Niğbolu'yu alan İosip Gurko komutasındaki Rus birlikleri 19 Temmuz'da stratejik açıdan büyük önemi olan Şıpka Geçidini ele geçirdiler. Süleyman Hüsnü Paşa komutasındaki Osmanlı birlikleri Şıpka Geçidi'ni geri almak için çarpışırken Grandük Nikolay Nikolayeviç komutasındaki Rus birlikleri, Osmanlı ordusunu Plevne'de abluka altına aldılar. Gazi Osman Paşa'nın 145 gün boyunca cesaretle sürdürdüğü Plevne Savunması ezici bir sayı üstünlüğü bulunan Rus ve Romen orduları karşısında 10 Aralık 1877'de başarısızlıkla sonuçlandı. Plevne'nin düşmesinden sonra Sırplar da Osmanlılara karşı yoğun saldırıya geçtiler. Hızla ilerleyen Rus orduları Kazanlık, Samokov, Yeni Zağra, Çırpan, Tırnova ve Filibe'yi aldıktan sonra Meriç Nehri'ni geçti. 20 Ocak 1878'de Edirne düştü. Ruslar Silivri'yi de alarak Ayastefanos'a (Yeşilköy) kadar ilerlediler. Savaş Osmanlıların isteği üzerine imzalanan Ayastefanos Antlaşması'yla son buldu. Ama Avrupa'da dengenin Rusya lehine bozulduğunu gören Avusturya, İngiltere, Fransa ve Almanya bu antlaşmaya karşı çıktılar. Berlin'de uluslararası bir konferans toplandı ve 13 Temmuz 1878'de imzalanan Berlin Antlaşması'yla savaş sona erdi.
Savaşın sonuçları
93 Harbi, Osmanlı Devleti'nin dağılma sürecini başlatan ilk önemli olaylardan biri sayılır. II. Abdülhamit'in, yenilgiden sorumlu tuttuğu Meclis-i Mebusan'ı süresiz tatil ederek Kanun-i Esasi'yi askıya alması, ayrıca savaş sonrasında Balkanlar'la Kafkasya'dan Anadolu'ya gelen 1 milyonu aşkın göçmenin yol açtığı toplumsal ve ekonomik bunalım öbür önemli sonuçlarıdır. Başlangıçtaki başarılara karşın ordunun donatım eksikliği ve teknik yetersizlikleri, özellikle Tuna cephesindeki komutanlar arasında görülen geçimsizlik ile II. Abdülhamit'in doğrudan ve yanlış müdahaleleri yenilginin başlıca nedenleri arasında gösterilir. "
Savaşı hazırlayan koşullar
93 Harbi'nin en önemli nedenleri arasında Rusya'nın Osmanlı Devleti'nin Balkanlar'daki Ortodoks vatandaşları üzerindeki etkisini arttırma amacı sayılabilir. İngiltere ve Fransa Rusların güçlenmesini istemediğinden Osmanlıların yanında olmayı tercih etmiştir.
Ayrıca Osmanlı hazinesi Sultan Abdülmecit'in döneminden beri yapılan aşırı harcamalar sonucu Avrupa'ya karşı ağır bir şekilde borçlanmıştı ve bu borçları ödeyebilmek için Balkanlardaki vergiler yükseltilmişti. Bu ağır vergiler Balkan halkları arasında hoşnutsuzluk yaratmıştı. Kafkaslar'dan Ruslar tarafından göçe zorlanan Çerkez, Abhaz gibi Müslüman gruplar Balkanlar'da yerleştirilmiş; bu göçmenlerle Balkanlar'da yaşayan Hristiyanlar arasında büyük bir düşmanlık ortaya çıkmıştı. Nisan 1876 yılında ortaya çıkan Bulgar isyanları bu Müslüman göçmenlerin yardımıyla bastırıldı ama isyanların bastırılması sırasında ölen Bulgarlar için Avrupa'da büyük bir sempati oluştu. İsyanlar sırasında ölen Müslümanların sayısını hiçe sayan Avrupa basını Osmanlı Devleti'ne karşı çok olumsuz bir hava oluşturdu. Osmanlı Devleti'ni Bulgarlar, Sırplar ve Romenlere daha geniş bir özerklik vermeye zorlamak için İstanbul'da bir konferans toplandı.
Tersane Konferansı adı verilen bu konferansın kararlarını yumuşatmak için tahta yeni çıkmış olan II. Abdülhamit konferansın toplandığı 23 Aralık 1876 günü alelacele I. Meşrutiyet'i ilan ettiyse de, konferans Osmanlı Devleti'ne karşı çok ağır kararlarla sonuçlandı. Bu kararların Osmanlı Devleti'nce reddedilmesi üzerine Rusya, Paris Antlaşması'nın (1856) Karadeniz'de tersane ve savaş gemisi bulundurulmayacağına ilişkin hükümlerini tanımadığını bildirdi. Ardından da Ortodoks uyruklarına söz konusu antlaşmadaki hükümleri uygulaması için Osmanlı Devleti'ne baskıda bulunmaya başladı. Bu sırada İngiltere, Rusya'nın Osmanlılara savaş ilan etmesini önlemek amacıyla Londra Konferansı'nın toplanmasına önayak oldu. Ama Osmanlılar konferansta hazırlanan protokolü içişlerine müdahale sayarak reddettiler. Ülkedeki Panslavist akımların etkisiyle protokolün reddini bir savaş nedeni sayacağını önceden bildirmiş olan Rusya 24 Nisan 1877'de Eflak ve Boğdan'a girerek Osmanlılara savaş açtı. Osmanlılar, Kafkasya ve Tuna olmak üzere iki cephede, kendilerinden üstün durumdaki Rus ordusuna karşı zorlu bir savunma savaşı vermek zorunda kaldılar
LAZ TARİHİNDE KISA KISA KRONOLOJİLER
M.Ö.12-11.yy.. Kolheti kültürünün oluşmaya başlaması( Kolheti kültür ve yönetim alanı,batıdaki Psov nehri , kuzeyde Kafkas sıradağları , doğuda Surami etekleri , güneyde ise Karadeniz’i izleyerek Trabzon’a kadar uzanıyordu)
8.yy.: Kolh ve Kolheti’den Urartu yazıtlarında bahsedilmesi.
7.yy:Grek kolonicilerin ,Trabzon Batumi , Poti , Sohumi , Pitsunda gibi ticaret merkezlerini doğu ve güney doğu Karadeniz’e de kurmaya başlamaları.
4.yy:Doğu ve güney Karadeniz’den ordusuyla geçen Ksenopon’un onbinlerin dönüşü Anabasis adlı eserinde yöre kavimleri hakkında bilgi vermesi.
3.yy:Rodoslu Apollonius’un Argonotika adlı eserinde Kolh ve Kolheti’den bahsetmesi
1.yüzyıl:Kolheti( Ergisi-Lazika)ve Kartli(İberya-Gürcistan) krallıkları arasında birbirleri üzerine egemenlik kurmayı amaçlayan sürekli savaşların yaşanmaya başlaması.Roma imparatorluğunun 66-67 de Albana’yı 65’de Kartli’yi 64-63’de Kolheti’yi ele geçirmesi
M.S .69-67: Milad’la birlikte Kolh yerine Laz olarak adlandırılan Lazların liderleri Anicetus önderliğinde önce Pontus krallığına sonrada Romalılara karşı bağımsızlık savaşı başlatmaları.Plinius’un ilk defa Laz etnik adıyla Lazlardan bahsetmesi , Doğu Karadeniz bölgesine Kafkasyadan gelen büyük Laz göçünden tedirgin olan , Pontus Kralı 2. Polemon’un hükümetini Roma’ya teslim etmesi ve Roman’ın bir eyaleti haline gelmesi .
2.yy:Kolhetide Etno oluşumun tamamlanmasıyla birlikte , Lazika(Ergisi),Apsilla , Abasgia prensliklerin ortaya çıkması
3.yy:Romalıların Lazika , Abhazaların ve Gürcülerin Ergisi adını verdikleri krallığın güçlenmesi
4.yy:Roma imparatorluğu’nun ikiye bölünmesi Kolhetinin doğrudan mirasçısı olduğu çeşitli tarihi kaynaklarda belirtilir.Lazika’nın Apsilialıları , Abasgaları , Avanları yönetimi altına alması.
5.yy: Perslerin ve Bizanslıların aralarındaki amansız mücadelenin başlaması ve Kolheti coğrafyasına yönelmeleri.
465: Lazika da , Bizans karşıtı mücadelenin sona ermesi, Laz kralı Gubaz’ın tahtan indirilerek yerine Tsate’nin geçirilmesi , Abasgia’ların Lazika’dan ayrılarak , Lazlarla aynı statüde Bizans’a bağlanmaları.
6.yy: Svanların , Lazika’dan ayrılmaları , Lazika’nın sınırları daralarak , sadece etnik Lazlardan oluşan bir krallığa dönüştürülmesi.
523: Lazika’nın Hıristiyanlığı resmi din olarak benimsemesi , Lazika’da Hıristiyanlığın 1.yy’da Havari Endrü tarafından yayılmaya başlandığına inanılır.Perslerin kendilerine başkaldıran Kartli kralı Gurgen’in Lazika’ya sığınmasını bahane ederek Kolheti coğrafyasına saldırması
528:Lazika’ya yeni bir pers saldırısının olması
532:Persler ve Bizanslılar arasında , Lazika’ya ilişkin bir anlaşmanın imzalanması.
542-555 : Abhaz - Abazave Mergel-Laz halklarının yardım isteği üzerine Kolheti coğrafyasına Perslerin gelmesi ve Bizans’a karşı 13 yıl sürecek savaşların başlaması.Laz kralı Gubaz’ın katledilmesi , süren savaşlar sonucunda Lazika’nın persler ve Bizanslıların arasında pay edilmesi , Güney Kafkasya da ki coğrafyalarından Güney - Doğu Karadeniz’e büyük Laz göçlerin olması , Lazların , Lazika topraklarında kalanların Mergel , göç edenlerin Laz olarak adlandırılması , Lazların boşalttıkları yörelere Gürcülerin yerleşmesi ve Mergellerle Lazlar arasında ayrılmalar olması
622-629:Tüm şiddetiyle devam eden Pers-Bizans savaşlarında Mergel-Laz , Gürcüler , Abazaların yer alması
689:Lazika’nın etkinliğinin azalmaya başlaması
697:Abasgia’lılar ve Mergel-Lazlar’ın Bizans’tan bağımsızlıklarını ilan etmeleri ve Arapları , Kolheti coğrafyasına yardım için çağırmaları.Bölgenin 40 yıl Arap işgalinde kalması.
8.yy ve 7.yy’da güçlenmeye başlayan Abhazya prensliği’nin Lazikayı, Abhazya sınırlarına katması. Bu yüzyılda, Bizans yönetimi dışarıda Araplarla savaşmaktan, içerde ise isyanlarla uğraşmaktan yıprandığı için Abhazya prensi bunu fırsat bilip bağımsızlık ilan etti. Abhaz prensi Leon, 780’lerde sınırlarını Nikosia’dan Çoruh Irmağına, Karadeniz’den Surami sıradağlarına kadar genişletti. Bu krallığın sınırları içinde Abhaz-Abazalar, Mergel-Lazlar ve bölgeye sonradan yerleşen gürcüler yaşıyorlardı. Bugünkü Trabzon’un doğusundan başlayarak Çoruh’a kadar olan bölgede yaşayan Mergel-Lazlar Bizans yönetiminde kalmıştı. Abhazya krallığı, bugünün standartları içinde bir ulus devlet değil bir anlamda gönüllü birliğe dayanan bir yapıydı.
10.yy: Abhazya krallığı, en parlak dönemini bu yüzyılda yaşadı. Ermenistan krallığı ile Abhazya krallığı arasında günümüzde Doğu Gürcistan denilen, Gürcistan’a sahip olma mücadelesi başladı. 904’te Ermeni krallığı yıkılınca Gürcistan , Kahetya , Eretya ve Güney Kafkasya’nın tamamında Abhazya krallığı güçlendi.
1184:Gürcistan tarihinin yüz akı olan kraliçe Tamara’nın Güney Kafkasya Birleşik Krallığının başına geçmesi.Tamara’nın kraliyet unvanı , Abhaz , Ran , Kahet , Somet kraliçesi idi.Mergel-Lazlar , Abhaz yönetiminde idi.Kraliçe Tamara bu coğrafyayı yönetmeye başladığında , Bizans en karışık dönemlerinden birini yaşıyordu.1204’de Latinlerin İstanbul’u işgal etmeleri. Bu tarihlerde Bizans’ın parçalanması , bu gelişmenin güney Kafkasyalıların için önemli rol oynaması.Güney Kafkasya Birleşik ordularının Paflongayı ele geçirmeleri ve Trabzon yöresine de Lazların yerleştirilmeleri.
1204: Kommenoslar Aleksios David’in Trabzon devleti kurması , yine aynı tarihte , 1461’e kadar yaşayacak olan Trabzon-Batum arasında Lazia Theması oluşturulması
13.yy:Moğol istilaları
14.yy:İkinci Moğol istilası
1451: 2.Mehmet , tahta çıkar çıkmaz Karadenizi bir Osmanlı gölü haline getirmek için doğu Karadeniz kıyılarına 50 kadırga göndererek Batümi ve Sohümi civarında etkinlik kurmaya çalışması
1453:İstanbul’un Osmanlıların eline geçmesi
1461: Osmanlıların, Trabzon krallığını ele geçirmesi
16.yy: Rusların Astırahan hanlığını ele geçirmeleri ve kendilerine hazar yolunun açılması
1519: Trabzon , Batumi’ninde dahil edilmesi ile ayrı bir eyalet haline getirilmesi
1580:Lazların bu tarihe kadar özerk bir yapıda yaşaması
1774: Osmanlı-Rus antlaşması ile Osmanlıların Kırım üzerindeki haklarını kaybetmesi
1783: Kırımın Rusların eline geçmesi , Rusların , Gürcü’lerle Georgievsk Antlaşmasını imzalamaması.Böylelikle Hıristiyan Otesya ile Hıristiyan Gürcü askeri yolunun açılması.Bu dönemde Gürcistan coğrafyada üç krallık bulunuyordu.Başkenti Tiflis olan Kartli krallığı kuzey doğuda Katehya krallığı ve batıda Kutayisi civarını elinde bulunduran İmeretya krallığı idi.Bu krallıklardan ilk iki tanesi İranlılar , sonuncusu da Osmanlılar tarafından denetleniyordu. Karadeniz kıyıları , adı geçen bu üç krallığın egemenlik alanı dışında idi. Kuzeyde ,Soçi-Sohumi arası Abhazya’ya Sohumi-Poti arası Mergelyaya , güneyde Poti-Batumi arası Guryaya aitti , bu üç prenslik , Osmanlıya haraçla bağlı idi.Güney – batıda Samstre ve Saatabego prenslikleri vardı bu prensler zamanla İslamiyeti benimsediler ve Osmanlıya doğrudan bağlı birer valilik haline geldiler
19.yy.Son Gürcü kralı ölürken , 1802’de yaptığı bir vasiyette krallığını Rusya’ya bırakması.1803 Demergelya , 1804’de İmeretya ve Gürya Rusların eline geçmesi , 1814-1817-1818-1821-1832-1834 de doğu ve güney-doğu Karadeniz’de Tuzcuoğlu isyanların yaşanması.
LAZCA’DA KUŞ İSİMLERİ
01. Sifûeri - Atmaca
02. Zağanozi - Şahin
03. Mekotoni - Kızıl Şahin
04. Kuri - Aladoğan
05. Anüeşaini - Gökdoğan
06. Mavramaûe - Boz doğan
07. Uçaş anüe - Delice doğan
08. Anüe - Kerkenez
09. Mcaci - Kızıl çaylak
10. Mğu - Alaca baykuş
11. Ololi - Kulaklı orman baykuşu
12. Kyorüuşi - çobanaldatan kuşu
13. Üuüu - Guguk kuşu
14. Quri - Kuzgun kuşu
15. Qvari - Leş karkası
02. Zağanozi - Şahin
03. Mekotoni - Kızıl Şahin
04. Kuri - Aladoğan
05. Anüeşaini - Gökdoğan
06. Mavramaûe - Boz doğan
07. Uçaş anüe - Delice doğan
08. Anüe - Kerkenez
09. Mcaci - Kızıl çaylak
10. Mğu - Alaca baykuş
11. Ololi - Kulaklı orman baykuşu
12. Kyorüuşi - çobanaldatan kuşu
13. Üuüu - Guguk kuşu
14. Quri - Kuzgun kuşu
15. Qvari - Leş karkası
16. Qvaroci - Kara karga
17. Mçiki - Kestane kargası
18. Vasili - Gökkuzgun
19. Maluğe - Arıkuşu
20. Opampe - İbibik
21. Müudi - Küçük ağaçkakan
22. Uça müudi - Kara ağaçkakan
23. Oûriüe - Bıldırcın
24. Ngola kotume - Orman horozu
25. Ngola kotume - Orman tavuğu
26. Kakabi - Huş tavuğu
27. Zemsku - Kara tavuk
28. Şuşani - Sığırcık
29. Macacğa - Öter ardıç kuşu
30. Msirida - Kızıl ardıç kuşu
31. Maöaôule - Ökse ardıç kuşu
32. Wiôwiôili - Benekli sinekkapan
33. Üudeluça - Tarla ardıç kuşu
34. Uça öoxöoxi - Kara toygar
35. Kraoloni - Kulaklı toygar
36. Üudelikçe - Kuyrukkakan
37. 3ana - Kızılgerdan kuşu
38. Çai üinçi - çıvgın
39. Malimbori - Akgerdanlı ötleğen
40. Öuröa sica - Kamış bülbülü
41. Ğvamöita - Ketenkuşu
42. Mşkiri - Baştankara kuşu
43. Möuröa - çıt kuşu
44. Tiasôura - Saka kuşu
45. Öiröiri - Kara iskete
17. Mçiki - Kestane kargası
18. Vasili - Gökkuzgun
19. Maluğe - Arıkuşu
20. Opampe - İbibik
21. Müudi - Küçük ağaçkakan
22. Uça müudi - Kara ağaçkakan
23. Oûriüe - Bıldırcın
24. Ngola kotume - Orman horozu
25. Ngola kotume - Orman tavuğu
26. Kakabi - Huş tavuğu
27. Zemsku - Kara tavuk
28. Şuşani - Sığırcık
29. Macacğa - Öter ardıç kuşu
30. Msirida - Kızıl ardıç kuşu
31. Maöaôule - Ökse ardıç kuşu
32. Wiôwiôili - Benekli sinekkapan
33. Üudeluça - Tarla ardıç kuşu
34. Uça öoxöoxi - Kara toygar
35. Kraoloni - Kulaklı toygar
36. Üudelikçe - Kuyrukkakan
37. 3ana - Kızılgerdan kuşu
38. Çai üinçi - çıvgın
39. Malimbori - Akgerdanlı ötleğen
40. Öuröa sica - Kamış bülbülü
41. Ğvamöita - Ketenkuşu
42. Mşkiri - Baştankara kuşu
43. Möuröa - çıt kuşu
44. Tiasôura - Saka kuşu
45. Öiröiri - Kara iskete
46. Öilizi - Karabaşlı iskete kuşu
47. Ôurmoli - Florya kuşu
48. Mçxuş ôurmoli - Kocabaş kuşu
49. Üaxi - İspinoz kuşu
50. Ngola üaxi - Dağ ispinozu
51. Simsiüoüari - Ak kuyruksallayan
52. Wimwimi - Dağ kuyruksallayan
53. Tipi üinçi - Kiraz kuşu
54. Ciceğeni - çekirge kuşu(dişi)
55. Şira - çekirge kuşu(erkek)
56. Ûoüoüoro - Büyük örümcek kuşu
57. Şilidoni - Ev kırlangıcı
58. Dixaşira - Taşkuşu
59. Tiuça - Karabaşlı ötleğen
60. Bağulya - Serçe
61. Masôinale - Dağ bülbülü
62. Üiüilibunkşi - çaprazgaga kuşu(dişi)
63. Üudelisari - Dağ kızılkuyruğu
64. Fiyo - Şakrak kuşu
65. Malağude - Sarıasma kuşu
66. Öinüa mamjvabule - Leylek
67. Mawiwile - Erguvani balıkçıl
68. Üuüuda - Kız kuşu
69. Ğarğa - Bıldırcın kılavuzu
70. Üuüulina - Kara boyunlu batağan
71. Zuğa üinçi - Gümüşi martı
72. Mûüori kotume - çulluk
73. Üiüiliginâe - Küçük su çulluğu
74. Naöiöğineri - Su çulluğu
75. Warizemsüu - Dere karakuşu
47. Ôurmoli - Florya kuşu
48. Mçxuş ôurmoli - Kocabaş kuşu
49. Üaxi - İspinoz kuşu
50. Ngola üaxi - Dağ ispinozu
51. Simsiüoüari - Ak kuyruksallayan
52. Wimwimi - Dağ kuyruksallayan
53. Tipi üinçi - Kiraz kuşu
54. Ciceğeni - çekirge kuşu(dişi)
55. Şira - çekirge kuşu(erkek)
56. Ûoüoüoro - Büyük örümcek kuşu
57. Şilidoni - Ev kırlangıcı
58. Dixaşira - Taşkuşu
59. Tiuça - Karabaşlı ötleğen
60. Bağulya - Serçe
61. Masôinale - Dağ bülbülü
62. Üiüilibunkşi - çaprazgaga kuşu(dişi)
63. Üudelisari - Dağ kızılkuyruğu
64. Fiyo - Şakrak kuşu
65. Malağude - Sarıasma kuşu
66. Öinüa mamjvabule - Leylek
67. Mawiwile - Erguvani balıkçıl
68. Üuüuda - Kız kuşu
69. Ğarğa - Bıldırcın kılavuzu
70. Üuüulina - Kara boyunlu batağan
71. Zuğa üinçi - Gümüşi martı
72. Mûüori kotume - çulluk
73. Üiüiliginâe - Küçük su çulluğu
74. Naöiöğineri - Su çulluğu
75. Warizemsüu - Dere karakuşu
76. Noğa ûoroci - Kaya güvercini
77. Şanauli ûoroci - Tahtalı güvercin
78. Mûüori ûoroci - Gökçe güvercin
79. Üurâuli - Kumru
80. Bibi - Ördek
81. Ğorğoci - Kaz
82. Kotume, Mamuli - Tavuk, Horoz
83. Üuşüuşi - Hindi
77. Şanauli ûoroci - Tahtalı güvercin
78. Mûüori ûoroci - Gökçe güvercin
79. Üurâuli - Kumru
80. Bibi - Ördek
81. Ğorğoci - Kaz
82. Kotume, Mamuli - Tavuk, Horoz
83. Üuşüuşi - Hindi
LAZCA’DA BİTKİ İSİMLERİ
01. Möüoni - Meşe ağacı
02. Öuburi - Kestane
03. Duéxu - Ihlamur ağacı
04. Wipuri - Kayın ağacı
05. 3xemuri - Gürgen ağacı
06. Txomu - Kızılağaç
07.Mula - Karaağaç
08. Telamuşi - Ulmus Glabra
09. Xçe ca - Kavak
10. Öadari - Çınar ağacı
11. Zevidi - Salkım söğüt
12. Ncakçe - Sorgun
13. Barna - Akçaağaç
14. Nuzu - Doğu Ladini
15. Anüra - Porsuk Ağacı
16. 3elti - Adi Ardıç
17. Şoröi - Kuş Üvezi
18. Kortura Mula - Akçaağaç
19. Mtuti Méxuli - Gilaburu
20. Mşkeri - Komar
21. Kçe mşüeri - Kafkas Orman Gülü
22. Yeli - Zifin
23. Leûa oşüuri - Epigaea Gaultheroides
24. 3anaqo - Büyük ayı üzümü
25. Üanéxanaqo - çoban üzümü
26. Luüumxa - Barut ağacı
27. Çxarazi - Frenk üzümü
28. Xaali - İğ ağacı
29. Txaüaüali - Patlak
30. Mûüuri üaüali - Yalankoz
31. Üorwoxuli - Amberbaris
32. Mğowo - Osmanthus Decorus
33. Baéxili - Işılgan ağacı
34. Cayüandğu - Kocayemiş
35. Coğori mwüo - Pontik defnesi
36. Çai - çay
37. Üamôara - Boylu mürver
38. İnöiri - Bodur mürver
39. Süipindri - Çıçırgan
40. Pinöo - Funda
41. Mzana - Şimşir ağacı
42. Méxuli - Armut
43. Ôanûa - Ahlat
44. Uşkiri - Elma
45. Mûüuri uşkiri - Yabani elma
46. Bia - Ayva
47. Qomuri - Erik
48. Coğorqomuri - Çakal eriği
49. Buli - Kiraz
50. Mûüuri buli - Kuş kirazı
51. Vişne - Vişne
52. Çabe xurma - Trabzon hurması
53. Uva - Trabzon hurması
54. Anûama - şeftali
55. Luği - ıncir
56. 3ximunûuri - Muşmula
57. Muşmula - Malta Eriği
58. Mjoli - Dut
59. Berweuli - Nar
60. Neâi – Ceviz
02. Öuburi - Kestane
03. Duéxu - Ihlamur ağacı
04. Wipuri - Kayın ağacı
05. 3xemuri - Gürgen ağacı
06. Txomu - Kızılağaç
07.Mula - Karaağaç
08. Telamuşi - Ulmus Glabra
09. Xçe ca - Kavak
10. Öadari - Çınar ağacı
11. Zevidi - Salkım söğüt
12. Ncakçe - Sorgun
13. Barna - Akçaağaç
14. Nuzu - Doğu Ladini
15. Anüra - Porsuk Ağacı
16. 3elti - Adi Ardıç
17. Şoröi - Kuş Üvezi
18. Kortura Mula - Akçaağaç
19. Mtuti Méxuli - Gilaburu
20. Mşkeri - Komar
21. Kçe mşüeri - Kafkas Orman Gülü
22. Yeli - Zifin
23. Leûa oşüuri - Epigaea Gaultheroides
24. 3anaqo - Büyük ayı üzümü
25. Üanéxanaqo - çoban üzümü
26. Luüumxa - Barut ağacı
27. Çxarazi - Frenk üzümü
28. Xaali - İğ ağacı
29. Txaüaüali - Patlak
30. Mûüuri üaüali - Yalankoz
31. Üorwoxuli - Amberbaris
32. Mğowo - Osmanthus Decorus
33. Baéxili - Işılgan ağacı
34. Cayüandğu - Kocayemiş
35. Coğori mwüo - Pontik defnesi
36. Çai - çay
37. Üamôara - Boylu mürver
38. İnöiri - Bodur mürver
39. Süipindri - Çıçırgan
40. Pinöo - Funda
41. Mzana - Şimşir ağacı
42. Méxuli - Armut
43. Ôanûa - Ahlat
44. Uşkiri - Elma
45. Mûüuri uşkiri - Yabani elma
46. Bia - Ayva
47. Qomuri - Erik
48. Coğorqomuri - Çakal eriği
49. Buli - Kiraz
50. Mûüuri buli - Kuş kirazı
51. Vişne - Vişne
52. Çabe xurma - Trabzon hurması
53. Uva - Trabzon hurması
54. Anûama - şeftali
55. Luği - ıncir
56. 3ximunûuri - Muşmula
57. Muşmula - Malta Eriği
58. Mjoli - Dut
59. Berweuli - Nar
60. Neâi – Ceviz
61. Txiri - Fındık
62. Mûüuri txiri - Yabani fındık
63. Mwüo - Karayemiş
64. Ôozi - Karayemiş türü
65. Binexi - Üzüm asması
66. Üivi - Kivi
67. Aranâi - Narenç
68. Limoni - Limon
69. Mandalina - Mandalina
70. Porûiüali - Portakal
71. Ürepsi - Bergamot
72. Dadali - Gül
73. Üiciri - Kuşburnu
74. Durğuni - Böğürtlen
75. Kçe durğuni - Rubus discolor
76. Daâi üandğu - Ağaççileği
77. Ansüili - Saparna
78. Dinanaş qurâeni - Yaban yasemini
79. Leûa binexi - Orman asması
80. Bardi - Şerbetçi otu
81. Msuci - Orman sarmaşığı
82. Mşanüo - Köpek pençesi
83. Mşardi - Boyatan sarmaşık
84. Mûuri mşali - Sarmaşık
85. Öabu - Ökseotu
86. Zurmexi - Zirmek
87. Lazuûi - Mısır
88. Diüa - Buğday
89. Keri - Arpa
90. Paûi - Ak darı
91. Pencgire - Kocadarı
92. Kurumi - Bir darı türü
93. Brinci - Pirinç
94. Ulafi - Yulaf
95. Növavi - çavdar
96. Tipikçe - Su otu
97. Öanga - Domuz ayrıkotu
98. Durwa - Setaria Pumila
99. İsiri - Molinia Caerulea
100. İsûri - Carex Pendula
101. Üaryanesi - Yumak otu
102. Möipe üaryanesi - Elymus Caninus
103. Üazaği tipi - Bir çayır türü
104. Nosule - Festuca Altissima
105. Layöi tipi - Agrostis Stolonifera
106. Bawari - Poa Nemoralis
107. Kçe tipi - Holcus Lanatus
108. Paûi tipi - Microstegium Vimineum
109. Avi nçairi - Juncus Trifidus
110. Laüaşi - Su kamışı
111. Wu - Saz otu
112. Üromi - Soğan
113. Ôrasüa - Pırasa
114. Leri - Sarımsak
115. Coğori leri - Yabani sarımsak
116. Ndaği üromi - Yabani soğan
117. Öuria - Akyıldız soğanı
118. Mûüuri leri - Kardelen
119. Leûa urâeni - Sümbül
120. Néxeni öibri - Salep
121. Alimorci - Çiğde
122. Mtuti lazuûi - Güz çiğdemi
123. Barabura - Patates
124. Baldurcani - Patlıcan
125. Üaüa - Domates
126. Coğoréanaüo - İt üzümü
127. Tutuni - Tütün
128. Ôiôeri - Biber
129. Mturi p´ip´eri- Güney feneri
130. Luqu - Kara lahana
131. Öaxala - Pancar
132. Soûolia - Kırmızı pancar
133. Buleüi - Turp
134. Redisi - Havuç
135. Rebu - Yer elması
136. Targami - Şalgam
137. Lobya - Fasülye
138. Frasuli - Bezelye
139. Soya lobya - Soya fasülyesi
140. Xacivaüa lobia - Bakla
141. Nuxuûi - Nohut
142. Mûüuri farsuli - Bayağı küşne
143. Qoqore - Kabak
144. İloni feli - Cucurbita Pepo
145. Üarôuzi - Karpuz
146. Üavuni - Kavun
147. Şuüa - Hıyar
148. Langaxia şuüa - Acur
149. Ğalamso - Maydanoz
150. Kinâi - Kişniş
151. 3rinci - 3rinci
152. Ağuli mûa - Baldıra
153. Minta - Nane
154. Mûuri minta - Yabani nane
155. 3xuüuburi - Su teresi
156. Pşiûili - Arum Italikum
157. Wiwila urzeni - Arum Maculatum
158. Burği - Hodan
159. Ançxoli - Kafesotu
160. Persengi - Perten
161. Laôaza - Lapaza çiçeği
162. Çaxaöi - Tavşancıl otu
163. Müyapu buği - Vebaotu
164. Warmaxi - Ak çöpleme
165. Buzimca - Cicerbita Bourgaei
166. Ğvalo - Kuzukulağı bitkisi
167. Loresima - Papatya
168. Moği - Ranunculus Dissectus
169. Dandageri - Kırlangıç otu
170. Oruba üina - Dokunmabana
171. Ûuüşi - Çançiçeği
172. Mûuri ûukşi - Gentiana Asclepiadea
173. Elasvoni - Primula Megaseifolia
174. Üvarşili - Siklamen
175. Mjora toli - Hypericum Androsaemum
176. Mjoraş osule - Kantaron
177. Çxeş öami - Kırmızı kantaron
178. Purçuma - Yapışkan adaçayı
179. Psardaüi - Polygonum Persicaria
180. Ngola lu - Kurtpençe
181. 3xenişi üudeli - Polygonum Orientale
182. Alimôo - Horoz ibiği
183. Kçe mcumeni - Chenopodium Album
184. Mcumeni - Sirken
185. Diöüici - Isırgan otu
186. Duduka - Crassocephalum Crepidioides
187. Ğarduvali - Lapsana Communis
188. Bruzina - Commelina Communis
189. Tati - Arslanpençesi
190. Öandidi - Zerevent
191. Mûüuri zurmexi - Boğumluca otu
192. 3alaxvari - Eşek marulu
193. Moloki - Hatmi
194. Üepri - Kendir
195. Su - Keten
196. Pordiüi - Linum Austraicum
197. Mûüuri üepri - Su keteni
198. 3kiôili - Bidens Tripartita
199. Lamôera - Galinsoga Parviflora
200. Laöi üudeli - Çakal otu
201. Aôuûraüi - Boru çiçeği
202. Bambaüi - Pamuk
203. Papaxi - Ayçiçeği
204. Pero - şekerci boyası
205. Méigura - Pıtrak
206. Ûopuri - Yonca
207. Ngola ntxiri - Ngola ntxiri
208. Sûiôoôi - Ekşi yonca
209. Üandğu - Çilek
210. Mûuri üandğu - Duchesnea Indica
211. Mçxaüu - Kuş otu
212. Üapça nçxaüu - Kaya koruğu
213. Ngola çai - Kekik
214. Şaüaile - Kara hindiba
215. Xoci üoüai - Leontodon Hispidus
216. Cağuleci - Sinirotu
217. Macğvidia - Yılan dili
218. Jayla - Sütleğen
219. Leûa üromi - Gelin parmağı
220. Aşura - Ölmez çiçek
221. Limboéa - Erkek eğrelti otu
222. Tomaryali limboéa - D.wallichiana
223. Limxona - Kartal eğreltisi
224. Oâeliüi - Osmunda Claytoniana
225. Let´a çaçala - Osmunda Regalis
226. Oçarçaloni - Pteris Cretica
227. Puci nena - Geyik dili
228. Wiwila oéxeci - Blechnum Spicant
229. Saôu - Yosun
230. Leûa saôu - Kurt pençesi
231. Markvala - Kanlıca mantar
232. Guguli oz´- Kayın mantarı
233. Wiwila kudi - Şemsiye mantarı
234. Xaladida üundi - Mısır rastığı
235. Müyapu ksini - Scleroderma Citrinum
236. Üavi - Polyporus Fomentarius
237. Wefa - Liken
238. Obredoni - Tarla sarmaşığı
239. Üenia - Impatiens balsamina
240. Zevidi - Ak söğüt
62. Mûüuri txiri - Yabani fındık
63. Mwüo - Karayemiş
64. Ôozi - Karayemiş türü
65. Binexi - Üzüm asması
66. Üivi - Kivi
67. Aranâi - Narenç
68. Limoni - Limon
69. Mandalina - Mandalina
70. Porûiüali - Portakal
71. Ürepsi - Bergamot
72. Dadali - Gül
73. Üiciri - Kuşburnu
74. Durğuni - Böğürtlen
75. Kçe durğuni - Rubus discolor
76. Daâi üandğu - Ağaççileği
77. Ansüili - Saparna
78. Dinanaş qurâeni - Yaban yasemini
79. Leûa binexi - Orman asması
80. Bardi - Şerbetçi otu
81. Msuci - Orman sarmaşığı
82. Mşanüo - Köpek pençesi
83. Mşardi - Boyatan sarmaşık
84. Mûuri mşali - Sarmaşık
85. Öabu - Ökseotu
86. Zurmexi - Zirmek
87. Lazuûi - Mısır
88. Diüa - Buğday
89. Keri - Arpa
90. Paûi - Ak darı
91. Pencgire - Kocadarı
92. Kurumi - Bir darı türü
93. Brinci - Pirinç
94. Ulafi - Yulaf
95. Növavi - çavdar
96. Tipikçe - Su otu
97. Öanga - Domuz ayrıkotu
98. Durwa - Setaria Pumila
99. İsiri - Molinia Caerulea
100. İsûri - Carex Pendula
101. Üaryanesi - Yumak otu
102. Möipe üaryanesi - Elymus Caninus
103. Üazaği tipi - Bir çayır türü
104. Nosule - Festuca Altissima
105. Layöi tipi - Agrostis Stolonifera
106. Bawari - Poa Nemoralis
107. Kçe tipi - Holcus Lanatus
108. Paûi tipi - Microstegium Vimineum
109. Avi nçairi - Juncus Trifidus
110. Laüaşi - Su kamışı
111. Wu - Saz otu
112. Üromi - Soğan
113. Ôrasüa - Pırasa
114. Leri - Sarımsak
115. Coğori leri - Yabani sarımsak
116. Ndaği üromi - Yabani soğan
117. Öuria - Akyıldız soğanı
118. Mûüuri leri - Kardelen
119. Leûa urâeni - Sümbül
120. Néxeni öibri - Salep
121. Alimorci - Çiğde
122. Mtuti lazuûi - Güz çiğdemi
123. Barabura - Patates
124. Baldurcani - Patlıcan
125. Üaüa - Domates
126. Coğoréanaüo - İt üzümü
127. Tutuni - Tütün
128. Ôiôeri - Biber
129. Mturi p´ip´eri- Güney feneri
130. Luqu - Kara lahana
131. Öaxala - Pancar
132. Soûolia - Kırmızı pancar
133. Buleüi - Turp
134. Redisi - Havuç
135. Rebu - Yer elması
136. Targami - Şalgam
137. Lobya - Fasülye
138. Frasuli - Bezelye
139. Soya lobya - Soya fasülyesi
140. Xacivaüa lobia - Bakla
141. Nuxuûi - Nohut
142. Mûüuri farsuli - Bayağı küşne
143. Qoqore - Kabak
144. İloni feli - Cucurbita Pepo
145. Üarôuzi - Karpuz
146. Üavuni - Kavun
147. Şuüa - Hıyar
148. Langaxia şuüa - Acur
149. Ğalamso - Maydanoz
150. Kinâi - Kişniş
151. 3rinci - 3rinci
152. Ağuli mûa - Baldıra
153. Minta - Nane
154. Mûuri minta - Yabani nane
155. 3xuüuburi - Su teresi
156. Pşiûili - Arum Italikum
157. Wiwila urzeni - Arum Maculatum
158. Burği - Hodan
159. Ançxoli - Kafesotu
160. Persengi - Perten
161. Laôaza - Lapaza çiçeği
162. Çaxaöi - Tavşancıl otu
163. Müyapu buği - Vebaotu
164. Warmaxi - Ak çöpleme
165. Buzimca - Cicerbita Bourgaei
166. Ğvalo - Kuzukulağı bitkisi
167. Loresima - Papatya
168. Moği - Ranunculus Dissectus
169. Dandageri - Kırlangıç otu
170. Oruba üina - Dokunmabana
171. Ûuüşi - Çançiçeği
172. Mûuri ûukşi - Gentiana Asclepiadea
173. Elasvoni - Primula Megaseifolia
174. Üvarşili - Siklamen
175. Mjora toli - Hypericum Androsaemum
176. Mjoraş osule - Kantaron
177. Çxeş öami - Kırmızı kantaron
178. Purçuma - Yapışkan adaçayı
179. Psardaüi - Polygonum Persicaria
180. Ngola lu - Kurtpençe
181. 3xenişi üudeli - Polygonum Orientale
182. Alimôo - Horoz ibiği
183. Kçe mcumeni - Chenopodium Album
184. Mcumeni - Sirken
185. Diöüici - Isırgan otu
186. Duduka - Crassocephalum Crepidioides
187. Ğarduvali - Lapsana Communis
188. Bruzina - Commelina Communis
189. Tati - Arslanpençesi
190. Öandidi - Zerevent
191. Mûüuri zurmexi - Boğumluca otu
192. 3alaxvari - Eşek marulu
193. Moloki - Hatmi
194. Üepri - Kendir
195. Su - Keten
196. Pordiüi - Linum Austraicum
197. Mûüuri üepri - Su keteni
198. 3kiôili - Bidens Tripartita
199. Lamôera - Galinsoga Parviflora
200. Laöi üudeli - Çakal otu
201. Aôuûraüi - Boru çiçeği
202. Bambaüi - Pamuk
203. Papaxi - Ayçiçeği
204. Pero - şekerci boyası
205. Méigura - Pıtrak
206. Ûopuri - Yonca
207. Ngola ntxiri - Ngola ntxiri
208. Sûiôoôi - Ekşi yonca
209. Üandğu - Çilek
210. Mûuri üandğu - Duchesnea Indica
211. Mçxaüu - Kuş otu
212. Üapça nçxaüu - Kaya koruğu
213. Ngola çai - Kekik
214. Şaüaile - Kara hindiba
215. Xoci üoüai - Leontodon Hispidus
216. Cağuleci - Sinirotu
217. Macğvidia - Yılan dili
218. Jayla - Sütleğen
219. Leûa üromi - Gelin parmağı
220. Aşura - Ölmez çiçek
221. Limboéa - Erkek eğrelti otu
222. Tomaryali limboéa - D.wallichiana
223. Limxona - Kartal eğreltisi
224. Oâeliüi - Osmunda Claytoniana
225. Let´a çaçala - Osmunda Regalis
226. Oçarçaloni - Pteris Cretica
227. Puci nena - Geyik dili
228. Wiwila oéxeci - Blechnum Spicant
229. Saôu - Yosun
230. Leûa saôu - Kurt pençesi
231. Markvala - Kanlıca mantar
232. Guguli oz´- Kayın mantarı
233. Wiwila kudi - Şemsiye mantarı
234. Xaladida üundi - Mısır rastığı
235. Müyapu ksini - Scleroderma Citrinum
236. Üavi - Polyporus Fomentarius
237. Wefa - Liken
238. Obredoni - Tarla sarmaşığı
239. Üenia - Impatiens balsamina
240. Zevidi - Ak söğüt
LAZCA’DA HAYVAN İSİMLERİ
Mtuti Boz ayı
02. Ğeci Domuz
03. Coğori Köpek
04. Mgeri Kurt
05. Müyapu Çakal
06. Meli Tilki
07. Eremi Geyik
08. Mskveri Karaca
09. Ntxamûüori dağ keçisi
10. Puci Sığır, inek
11. 3xeni At
12. Guruni Eşek
13. Üuluni Kulan
14. Cori Katır
15. Dombai Manda
02. Ğeci Domuz
03. Coğori Köpek
04. Mgeri Kurt
05. Müyapu Çakal
06. Meli Tilki
07. Eremi Geyik
08. Mskveri Karaca
09. Ntxamûüori dağ keçisi
10. Puci Sığır, inek
11. 3xeni At
12. Guruni Eşek
13. Üuluni Kulan
14. Cori Katır
15. Dombai Manda
16. Çxuri Koyun
17. Txa Keçi
18. Abaza şuroni ( Capra hircus )
19. Mékviûura Tavşan
20. Üaûu Kedi
21. Üaûumûuri Yaban kedisi
22. Munçki Porsuk
23. Wvinari Su samuru
24. Ğali üaûu Kunduz
25. Danâoloni Kirpi
26. Üvenuri Ağaç sansarı
27. Dadalibu Gelincik
28. Çikilaze Sincap
29. Ğuûu ğuûu Fındık faresi
30. Mtugi Ev faresi
17. Txa Keçi
18. Abaza şuroni ( Capra hircus )
19. Mékviûura Tavşan
20. Üaûu Kedi
21. Üaûumûuri Yaban kedisi
22. Munçki Porsuk
23. Wvinari Su samuru
24. Ğali üaûu Kunduz
25. Danâoloni Kirpi
26. Üvenuri Ağaç sansarı
27. Dadalibu Gelincik
28. Çikilaze Sincap
29. Ğuûu ğuûu Fındık faresi
30. Mtugi Ev faresi
31. Xuxuli Köstebek
32. Burbu Yarasa
33. Mxuluri Kertenkele
34. Qveri Yılan kertenkele
35. Uça wiwila Yarı sucul yılan
36. Üantxa Hopa engereği
37. Maöabule Küçük semender
38. Mjvabu Siğilli kurbağa
39. Maqaqi Kafkas kurbağası
40. Ca maqaqi Ağaç kurbağası
32. Burbu Yarasa
33. Mxuluri Kertenkele
34. Qveri Yılan kertenkele
35. Uça wiwila Yarı sucul yılan
36. Üantxa Hopa engereği
37. Maöabule Küçük semender
38. Mjvabu Siğilli kurbağa
39. Maqaqi Kafkas kurbağası
40. Ca maqaqi Ağaç kurbağası
LAZCA’DA BALIK İSİMLERİ
01. Kapça Hamsi balığı
02. Azmarida İzmarit balığı
03. St´avriûi İstavrit balığı
04. Barboni Barbunya balığı
05. Üraöa Gümüş balığı
06. Gilare Kefal balığı
07. Sipari Uskumru
08. Lelema Karadeniz mezgiti
09. Levreki Levrek
10. Luferi Lüfer
11. Kyoteği Kötek
12. Ûiriwa Tırsı balığı
13. Ôlaûozi Karagöz balığı
14. Sparo İspari, isparoz
15. Mavroşkini İşkina balığı
02. Azmarida İzmarit balığı
03. St´avriûi İstavrit balığı
04. Barboni Barbunya balığı
05. Üraöa Gümüş balığı
06. Gilare Kefal balığı
07. Sipari Uskumru
08. Lelema Karadeniz mezgiti
09. Levreki Levrek
10. Luferi Lüfer
11. Kyoteği Kötek
12. Ûiriwa Tırsı balığı
13. Ôlaûozi Karagöz balığı
14. Sparo İspari, isparoz
15. Mavroşkini İşkina balığı
16. Öipura Çipura balığı
17. Sargana Sargan balığı
18. Traüonli Trakunya
19. Üovidi Kaya balığı
20. Delpina Yunus balığı
21. Mutiüa Domuz balığı
22. Veşaôi Balina
23. Laç´i çxomi Mahmuzlu camgöz
24. Okonozi Orkinos, ton balığı
25. Ôalamuti Palamut balığı
26. Muruna Morina balığı
27. Zutxi Yıldızlı mersin balığı
28. Fanusa Gelincik balığı
29. Ğoöüo İskorpit balığı
30. Siaüi Kalkan balığı
17. Sargana Sargan balığı
18. Traüonli Trakunya
19. Üovidi Kaya balığı
20. Delpina Yunus balığı
21. Mutiüa Domuz balığı
22. Veşaôi Balina
23. Laç´i çxomi Mahmuzlu camgöz
24. Okonozi Orkinos, ton balığı
25. Ôalamuti Palamut balığı
26. Muruna Morina balığı
27. Zutxi Yıldızlı mersin balığı
28. Fanusa Gelincik balığı
29. Ğoöüo İskorpit balığı
30. Siaüi Kalkan balığı
31. Ğvato Vatoz balığı
32. Loko Yayın balığı
33. İnexi Deniz alası
34. Üalmaxa Alabalık
35. Malebe 1. Sazan
35. Malebe 2. Ak kefal
36. Ponwo Bıyıklı balık
37. Ğorâgo Taşaltı balığı
38. Ûabalayçxomi Tahta balığı
39. 3xaôala Tatlı suda yaşayan
40. Öağana Yengeç
41. Maxanwa 1. Midye
41. Maxanwa 2. Deniz salyangozu
42. Zuğa çuri Denizanası
32. Loko Yayın balığı
33. İnexi Deniz alası
34. Üalmaxa Alabalık
35. Malebe 1. Sazan
35. Malebe 2. Ak kefal
36. Ponwo Bıyıklı balık
37. Ğorâgo Taşaltı balığı
38. Ûabalayçxomi Tahta balığı
39. 3xaôala Tatlı suda yaşayan
40. Öağana Yengeç
41. Maxanwa 1. Midye
41. Maxanwa 2. Deniz salyangozu
42. Zuğa çuri Denizanası
LAZCA’DA BÖCEK İSİMLERİ
Kçe parpali Lahana kelebegi
02. Cavuri parpali (Vanessa atalanta)
03. Üudeloni parpali Kirlangiçkuyrugu
04. Cazi parpali Büyük tavus kelebegi
05. Heni parpali (Amata phegea)
06. Meûaksisi munûuri Ipek böcegi
07. Üuûumzumu (Colotois pennaria)
08. Üuxi Misir piralinin larvasi
09. Buöi munûri Agaç kurdu
10. Üarüalamûaxu Yusufçuk
11. wari bobola Tas sinegi
12. Goüo Kabuklu pire türü
13. öiüame Karinca aslani
14. Sivri Bezelye tohum güvesi
15. Üiöaöi Süne
02. Cavuri parpali (Vanessa atalanta)
03. Üudeloni parpali Kirlangiçkuyrugu
04. Cazi parpali Büyük tavus kelebegi
05. Heni parpali (Amata phegea)
06. Meûaksisi munûuri Ipek böcegi
07. Üuûumzumu (Colotois pennaria)
08. Üuxi Misir piralinin larvasi
09. Buöi munûri Agaç kurdu
10. Üarüalamûaxu Yusufçuk
11. wari bobola Tas sinegi
12. Goüo Kabuklu pire türü
13. öiüame Karinca aslani
14. Sivri Bezelye tohum güvesi
15. Üiöaöi Süne
16. çiçi Tahta kurdu
17. Maksinale Osurukböcegi
18. çiçxili Mayis böcegi
19. 3axoci (Cerambyx cerdo)
20. Txirwiwi Kulagakaçan
21. Bobonöva Hamam böcegi
22. Dumöüu Karinca
23. Maôazule Ates böcegi
24. Xavana Ugur böcegi
25. Üartofi bobola Patates böcegi
26. Mwüiri nana (Leptura quadrifasciata)
27. Bobolia Örümcek
28. Buûüuci Bal arisi
29. Ma3hopxe (Vespula germanica)
30. Mjuju Esek arisi
17. Maksinale Osurukböcegi
18. çiçxili Mayis böcegi
19. 3axoci (Cerambyx cerdo)
20. Txirwiwi Kulagakaçan
21. Bobonöva Hamam böcegi
22. Dumöüu Karinca
23. Maôazule Ates böcegi
24. Xavana Ugur böcegi
25. Üartofi bobola Patates böcegi
26. Mwüiri nana (Leptura quadrifasciata)
27. Bobolia Örümcek
28. Buûüuci Bal arisi
29. Ma3hopxe (Vespula germanica)
30. Mjuju Esek arisi
31. Badomei Yaban arisi
32. Möaci Sinek
33. Layöi möaci Les sinegi
34. Badi üamüuli Bir sinek türü
35. Môuri At sinegi
36. Üogono Sivrisinek
37. Mûi Bit
38. çuri mûi Am biti
39. Mwüiri Pire
40. Gaöüa Kene
41. Müorida Tahtakurusu
42. Budi Ari biti
43. Badara Bir tür çekirge
44. Isina müoli çekirdge türü
45. Üoli çayir çekirgesi
32. Möaci Sinek
33. Layöi möaci Les sinegi
34. Badi üamüuli Bir sinek türü
35. Môuri At sinegi
36. Üogono Sivrisinek
37. Mûi Bit
38. çuri mûi Am biti
39. Mwüiri Pire
40. Gaöüa Kene
41. Müorida Tahtakurusu
42. Budi Ari biti
43. Badara Bir tür çekirge
44. Isina müoli çekirdge türü
45. Üoli çayir çekirgesi
46. wigveli Sülük
47. wiwi Solucan
48. Oyrenci Akrep
49. Gvaôa Danaburnu böcegi
50. Penwe Sümüklü böcek
47. wiwi Solucan
48. Oyrenci Akrep
49. Gvaôa Danaburnu böcegi
50. Penwe Sümüklü böcek
Ndğalepe/Günler
|
Tutaçxa - Pazartesi
İüinaçxa - Salı Cumaçxa - Çarşamba Çaçxa - Perşembe Ôarasüe - Cuma Sabaûoni - Cumartesi Mjaçxa - Pazar |
Tutape / Aylar
|
Wanagani - Ocak
Üundura - Şubat Marûi - Mart Aôrili - Nisan Maisi - Mayıs Mbulora - Haziran Kéala - Temmuz Mariaşina - Ağustos Çxalva - Eylül Guma - Ekim Wilva - Kasım Xrisûana - Aralık |
Droepe/Mevsimler
|
Pukrinora - İlkbahar
Monöinora - Yaz Stveli - Sonbahar İnuva - Kış |
Oüoreéxu/Rakam
|
1 ar
2 jur 3 sum 4 otxo 5 xut 6 aşi 7 şüit 8 ovro 9 nçxoro 10 vit 11 viûvar 12 viûojur 13 viûosum 14 viûotxo 15 viûoxut 16 viûvaşi 17 viûoşüit 18 viûovro 19 viûonçxoro 20 eçi 21 eçidoar 30 eçidovit 40 jurneçi 50 jurneçidovit 60 sumeneçi 70 sumeneçidovit 80 otxoneçi 90 otxeneçidovit 100 oşi 101 oşidoar 500 xuûoşi 1000 şilya / viûoşi Not:Bu bölüm hazırlanırken
|
LAZ ALFABESİ - LAZURİ ALBONİ
(38 HARFLİ) - (SARPİ’ŞEN ATİNA’ŞA)
Harf
|
Örnek
|
Türkçesi
|
Harf
|
Örnek
|
Türkçesi
|
A
|
Arguni
|
Balta
|
A`
|
Ga`knu
|
Tuttu
|
a
|
antarma
|
şeftali
|
a`
|
ga`txozu
|
kovaladı
|
B
|
Bombula
|
Örümcek
|
C
|
Cilari
|
Kefal
|
b
|
badi
|
yaşlı
|
c
|
cumanoba
|
kardeşlik
|
Ç
|
Çorçi
|
Hafif
|
Ç`
|
Ç`exni
|
Siftah
|
ç
|
çarbi
|
dudak
|
ç`
|
ç`umen
|
yarın
|
D
|
Dixa
|
Toprak, yer
|
E
|
Elakteyi
|
Çevrik
|
d
|
dişka
|
odun
|
e
|
ekole
|
o taraftan
|
F
|
Feli
|
Kabak
|
G
|
Ginz`e
|
Uzun
|
f
|
felengi
|
kızak
|
g
|
guri
|
Kalp, yürek
|
Ğ
|
Ğeci
|
Domuz
|
H
|
Ho
|
Evet
|
ğ
|
ğali
|
dere
|
h
|
hele
|
hele
|
X
|
Xaçka
|
Kültür
|
İ
|
İstifitili
|
Hucumbot
|
x
|
xinci
|
Köprü
|
i
|
İk`inaçxa
|
salı
|
J
|
Jureneçi
|
Kırk
|
K
|
Kart`ali
|
Kağıt
|
j
|
jilendo
|
yukarıdan
|
k
|
kotume
|
tavuk
|
K`
|
K`alati
|
Sepet
|
Q
|
Qvinçi
|
Kuş
|
k`
|
k`izi
|
kaşık
|
q
|
qvali
|
peynir
|
L
|
Lande
|
Gölge
|
M
|
Mapa
|
Kral
|
l
|
lemşi
|
iğne
|
m
|
Monç`va
|
anaç tavuk
|
N
|
Nek`na
|
Kapı
|
O
|
Onçamure
|
Dibek
|
n
|
noderi
|
imece
|
o
|
okosule
|
süpürge
|
Ö
|
Gölapi
|
Batır
|
P
|
Pimpili
|
Sakal
|
ö
|
göktimu
|
devirmek
|
p
|
pi3ari
|
tahta
|
P`
|
P`ilili
|
Kaval
|
R
|
Ragi
|
kuş tuzağı
|
p`
|
p`ici
|
yüz, çehre
|
r
|
ruba
|
boğaz (Yer)
|
S
|
Sabat`oni
|
Cumartesi
|
Ş
|
Şuka
|
hıyar, salatalık
|
s
|
svaruli
|
dergi
|
ş
|
şura
|
koku
|
T
|
Txiri
|
Fındık
|
T`
|
T`alaxi
|
Toprak
|
t
|
troni
|
iskemle
|
t`
|
t`ut`uli
|
tavuk butu
|
U
|
U3`k`areli
|
Susuz
|
Ü
|
Gülva
|
Batı
|
u
|
ubabelli
|
babasız çocuk
|
ü
|
künti
|
tembel
|
V
|
Vi3`e
|
Fındıklı
|
Y
|
Yulva
|
Doğu
|
v
|
Vit`ojur
|
oniki
|
y
|
yano
|
geç kalma
|
Z
|
Zeni
|
Düzlük
|
Z`
|
Z`abunoba
|
Hastalık
|
z
|
zoğa
|
deniz
|
z`
|
z`abela
|
zayıf, cılız
|
3
|
3xik`i
|
çalı çırpı
|
3`
|
3`ana
|
Yıl
|
3
|
3udi
|
yalan
|
3`
|
3`inek`i
|
çorap
|
LAZCA SÖZLÜK
a
abano: kaplıca
abanozi: abanoz ağacı
ademi: adem
adeti: adet
afati: afet
ağa: ağa, bey
ağani: yeni
ağanmordale: delikanlı, yeni yetme, genç
ağu: zehir
ağviri: gem, yular
ajdiari: ejderha
ak: burada, buraya, burası
akole: bu taraf(a)
akolen(do): buradan
ak(ona)şen: buradan
akonaşi: burada, buraya, burası
akonaşis: burada, buraya
akoni: buralı, bu yerli
akonuri: buralı
ak’o: bu kadar, şu kadar
ak'oşk'a: pencere (camsız şekilde)
ak'rep'i: akrep
ak't'i: akit, antlaşma
ak't'ivit'e: aktivite
ala: ama, fakat, lakin
albani: arnavut
albania: arnavutluk
alboni: alfabe
alima: işkembe yağı
alioni: martı
am: bu (işaret sıfatı)
amağzu: aşırı derecede aç kalmak
amağzeri: aşırı derecede aç kalmış kişi
amaqonu: sokmak (canlıyı dışarıdan içeriye doğru)
amaxtima: giriş
amaxtimeri: girmiş
amaxtimoni: giriş
amaxtimu: girmek (içeriye doğru)
amat'k'va3u: habersiz şekilde aniden bir yere gelmek vb
ambari: haber
ambariş meçamu: haber vermek
ambariş otkvalu: haber söylemek
ambariş otkvapu: haber söylettirmek
ambariş yezdimu: haber almak
amç'umani: bu sabah
amk'ata: böylesi
amk’elendo: bu taraftan, şu yönden
amus: bun(d)a
amuş: bunun
amuşeni: bunun için, bu sebepten (dolayı/ötürü)
amuşk'ule: bundan sonra
andazi: atasözü
andğa: bugün
andğaneri: bugünkü
angi: kap, çanak, kaşık vb mutfak eşyası
ank’ene: ilgi, alaka
animse: yeğen
ank'e: kerkenez
ank’esi: misina
anonimuri: anonim
a(n)şi: altı
antepe: bunlar, şunlar
antepek: bunlar, şunlar (ergatif)
antepes: bunlar(a), şunlar(a) (datif)
ant’ama: şeftali
ant'ik'a: antika
anzavuri: köyağası
an3’i: bu sene, bu yıl
an3'ineri: şimdiki, bu seneki, bu yılki
apxazi: abhaz
apxazia: abhazya
apxazuri: abhazca
ap’rili: nisan
ar: bir
araba: araba
arabaşgza: araba yolu, araç yolu
aranz'i: greyfurt
arçkva: bir daha, bir kez daha
arçkvaxolo: tekrar, bir sefer daha, bir kez daha vb
arçkvaneris: bir dahakinde, birdahaki sefer(d/e)
arç'it'a: birazcık
arfara: bir sefer, bir defa
arguni: balta
aris: birin(d)e
arkabi: arhavi
arkaburi: arhavili
arkivi: arşiv
ark’ele: bir yan(dan), bir taraf(dan), bir yönde(n)
ark’ereli: tek bir türlü, aynı çeşit
ark’uçxoni: bir ayaklı
armitxani: birisi, bir kimse
armitxanik: birisi, bir kimse (ergatif)
armitxanis: bir kimseye, birisine (datif)
armt'k'o: bir avuç, bir karış, az miktarda
armutxani: bir şey, herhangi birşey
armutu: herhangi birşey, birşey, bir nesne vb
arm3ika: birazcık
arsotxani: herhangi bir yer
arsotxanis: herhangi bir yerde
arsotxanişen: herhangi bir yerden
arşvacis: aniden, bir anda, bir solukta
arteri: bir tek, bir tane
artikarti: birbirini(zi)
artikartis: birbirlerine, birbirinize
artimajura: birbirini(zi)
artimajuras: birbirlerine
artoba: birlik, beraberlik artot: beraber, birden
artotoburi: ortak
artotoburoba: ortaklık
artneri: aynı
art'aşeni: ardeşen
art’aşenuri: ardeşenli
askeri: asker
ask’ili: yaban gülü
astaxolo: tekrar, hemen, derhal
asteri: böyle(si)
aşo: böyle, şöyle
aşopete: böylelikle, böylece
aşote: böylece, bu şekilde
atina: pazar
avrop'aşi arto(no)ba: avrupa birliği
avt'orit'e: otorite
aya: bu, şu (işaret zamiri)
azerbaycanuri: azerbaycanlı, azerbaycan dili
azeri: azeri
a3'i: şimdi
a3’işk’ule: bundan sonra
a3'iğe: eşek arısı
abano: kaplıca
abanozi: abanoz ağacı
ademi: adem
adeti: adet
afati: afet
ağa: ağa, bey
ağani: yeni
ağanmordale: delikanlı, yeni yetme, genç
ağu: zehir
ağviri: gem, yular
ajdiari: ejderha
ak: burada, buraya, burası
akole: bu taraf(a)
akolen(do): buradan
ak(ona)şen: buradan
akonaşi: burada, buraya, burası
akonaşis: burada, buraya
akoni: buralı, bu yerli
akonuri: buralı
ak’o: bu kadar, şu kadar
ak'oşk'a: pencere (camsız şekilde)
ak'rep'i: akrep
ak't'i: akit, antlaşma
ak't'ivit'e: aktivite
ala: ama, fakat, lakin
albani: arnavut
albania: arnavutluk
alboni: alfabe
alima: işkembe yağı
alioni: martı
am: bu (işaret sıfatı)
amağzu: aşırı derecede aç kalmak
amağzeri: aşırı derecede aç kalmış kişi
amaqonu: sokmak (canlıyı dışarıdan içeriye doğru)
amaxtima: giriş
amaxtimeri: girmiş
amaxtimoni: giriş
amaxtimu: girmek (içeriye doğru)
amat'k'va3u: habersiz şekilde aniden bir yere gelmek vb
ambari: haber
ambariş meçamu: haber vermek
ambariş otkvalu: haber söylemek
ambariş otkvapu: haber söylettirmek
ambariş yezdimu: haber almak
amç'umani: bu sabah
amk'ata: böylesi
amk’elendo: bu taraftan, şu yönden
amus: bun(d)a
amuş: bunun
amuşeni: bunun için, bu sebepten (dolayı/ötürü)
amuşk'ule: bundan sonra
andazi: atasözü
andğa: bugün
andğaneri: bugünkü
angi: kap, çanak, kaşık vb mutfak eşyası
ank’ene: ilgi, alaka
animse: yeğen
ank'e: kerkenez
ank’esi: misina
anonimuri: anonim
a(n)şi: altı
antepe: bunlar, şunlar
antepek: bunlar, şunlar (ergatif)
antepes: bunlar(a), şunlar(a) (datif)
ant’ama: şeftali
ant'ik'a: antika
anzavuri: köyağası
an3’i: bu sene, bu yıl
an3'ineri: şimdiki, bu seneki, bu yılki
apxazi: abhaz
apxazia: abhazya
apxazuri: abhazca
ap’rili: nisan
ar: bir
araba: araba
arabaşgza: araba yolu, araç yolu
aranz'i: greyfurt
arçkva: bir daha, bir kez daha
arçkvaxolo: tekrar, bir sefer daha, bir kez daha vb
arçkvaneris: bir dahakinde, birdahaki sefer(d/e)
arç'it'a: birazcık
arfara: bir sefer, bir defa
arguni: balta
aris: birin(d)e
arkabi: arhavi
arkaburi: arhavili
arkivi: arşiv
ark’ele: bir yan(dan), bir taraf(dan), bir yönde(n)
ark’ereli: tek bir türlü, aynı çeşit
ark’uçxoni: bir ayaklı
armitxani: birisi, bir kimse
armitxanik: birisi, bir kimse (ergatif)
armitxanis: bir kimseye, birisine (datif)
armt'k'o: bir avuç, bir karış, az miktarda
armutxani: bir şey, herhangi birşey
armutu: herhangi birşey, birşey, bir nesne vb
arm3ika: birazcık
arsotxani: herhangi bir yer
arsotxanis: herhangi bir yerde
arsotxanişen: herhangi bir yerden
arşvacis: aniden, bir anda, bir solukta
arteri: bir tek, bir tane
artikarti: birbirini(zi)
artikartis: birbirlerine, birbirinize
artimajura: birbirini(zi)
artimajuras: birbirlerine
artoba: birlik, beraberlik artot: beraber, birden
artotoburi: ortak
artotoburoba: ortaklık
artneri: aynı
art'aşeni: ardeşen
art’aşenuri: ardeşenli
askeri: asker
ask’ili: yaban gülü
astaxolo: tekrar, hemen, derhal
asteri: böyle(si)
aşo: böyle, şöyle
aşopete: böylelikle, böylece
aşote: böylece, bu şekilde
atina: pazar
avrop'aşi arto(no)ba: avrupa birliği
avt'orit'e: otorite
aya: bu, şu (işaret zamiri)
azerbaycanuri: azerbaycanlı, azerbaycan dili
azeri: azeri
a3'i: şimdi
a3’işk’ule: bundan sonra
a3'iğe: eşek arısı
b
baba: baba
babaşi oqopinu: baba olmak
babaşant’işi: üvey baba
baba3’a: oyuncak bebek
baba3’aroni: benzer oyun
badi: ihtiyar adam, ihtiyar (erkek)
baderi: ihtiyarlamış (erkek), doğmuş
badeburi: ihtiyarca, ihtiyar erkeklere ait
badoba: yaşlılık (erkeğin yaşlılık hali)
bak'ok'obğale: çiftlik, ahırlar topluluğu
bageni: merek
baği: bağ
bağu: ambar
baxçişi: bahşiş
bak’i: ahır
bak’lava: baklava
balan3ia: denge
balu3aği: domates
bandaleri: sendeleyerek, tökezleyerek
bandara: bayrak
bardi: mısır sapı yığını
barem: nasıl olsa
bayrami: bayram
bazi: bazen
becğa: böğürtü
beciti: mühim, önemli
bedi: baht, talih, şans
bediava: beleş, para vermeden
bedigoç’veri: talihsiz, bahtsız, bahtı yanık, şanssız
bedixaman3a: bahtı yanık, aptal, savsak, budala
bekim: belki
bere: çocuk, erkek evlat
bere bari: çoluk çocuk
bereburi: çocukça, çocuğa ait
bereketi: bereket
bereketoni: bereketli
bereşi oqopinu: çocuk (sahibi) olmak
bergi: çapa, kazma
ber3’euli: nar
beti: çirkin
bibi: ördek
biç’eburi: erkeğe özgü
biç’i: erkek çocuk, erkek
biç’iağanmordale: delikanlı
biga: değnek, dayak, çubuk
bilon3a: gövdesiz eğrelti otu
binexi: asma
binexepuna: asmalık
birapa: türkü, şarkı
birapape: türküler, şarkılar
bireri: söyleyerek (şarkı, türkü vb)
bit'oni: beton
blez'ga: bulantı, fenalık, mide ekşimesi
bresti: boz
bri3'eri: yırtık
birtum: her zaman, sürekli, daima
bloqinu: geğirmek
bobonç’va: hamamböceği
boçi: koç
boderi: oyalanmış
boxça: bohça
bolaki: inşallah, umarım, keşke
bombola: örümcek
bonca: harf
boneri: yıkanmış
bonz'ola: çok fazla tüylü
borci: borç
bozişperi: boz rengi
bozo: kız, kız çocuk
bozoba: kızlık
bozobiç'i: ibne
bozoburi: kıza özgü
breli: çok
brest'i: gri
bri3’eri: yırtık
bulbuli: bülbül
bulek’i: turp
buli: kiraz
bulora: kiraz ayı
bulti: futbol topu
bumbuli: güvercin tüyü
bundğa: tüy
bunduri: tembel
burbu: yarasa
burç’uli: aybalta
burgili: diz
burğeri: küflenmiş
burği: geniş yapraklı taze filizlerininden turşu yapılan bitki
burğuli: diz kapağı
busti: toparlak, top gibi, yuvarlak
buti: but
but’k’a: yaprak
but’k’uci: arı
buz’gineri: uyuşuk
buz’i: meme (hayvan)
buz’iş koçu: emzirmek
buz’iş o3’vapu: emzirmek
bu3xa: tırnak
bu3xoni: tırnaklı
bu3xi: tırmık
baba: baba
babaşi oqopinu: baba olmak
babaşant’işi: üvey baba
baba3’a: oyuncak bebek
baba3’aroni: benzer oyun
badi: ihtiyar adam, ihtiyar (erkek)
baderi: ihtiyarlamış (erkek), doğmuş
badeburi: ihtiyarca, ihtiyar erkeklere ait
badoba: yaşlılık (erkeğin yaşlılık hali)
bak'ok'obğale: çiftlik, ahırlar topluluğu
bageni: merek
baği: bağ
bağu: ambar
baxçişi: bahşiş
bak’i: ahır
bak’lava: baklava
balan3ia: denge
balu3aği: domates
bandaleri: sendeleyerek, tökezleyerek
bandara: bayrak
bardi: mısır sapı yığını
barem: nasıl olsa
bayrami: bayram
bazi: bazen
becğa: böğürtü
beciti: mühim, önemli
bedi: baht, talih, şans
bediava: beleş, para vermeden
bedigoç’veri: talihsiz, bahtsız, bahtı yanık, şanssız
bedixaman3a: bahtı yanık, aptal, savsak, budala
bekim: belki
bere: çocuk, erkek evlat
bere bari: çoluk çocuk
bereburi: çocukça, çocuğa ait
bereketi: bereket
bereketoni: bereketli
bereşi oqopinu: çocuk (sahibi) olmak
bergi: çapa, kazma
ber3’euli: nar
beti: çirkin
bibi: ördek
biç’eburi: erkeğe özgü
biç’i: erkek çocuk, erkek
biç’iağanmordale: delikanlı
biga: değnek, dayak, çubuk
bilon3a: gövdesiz eğrelti otu
binexi: asma
binexepuna: asmalık
birapa: türkü, şarkı
birapape: türküler, şarkılar
bireri: söyleyerek (şarkı, türkü vb)
bit'oni: beton
blez'ga: bulantı, fenalık, mide ekşimesi
bresti: boz
bri3'eri: yırtık
birtum: her zaman, sürekli, daima
bloqinu: geğirmek
bobonç’va: hamamböceği
boçi: koç
boderi: oyalanmış
boxça: bohça
bolaki: inşallah, umarım, keşke
bombola: örümcek
bonca: harf
boneri: yıkanmış
bonz'ola: çok fazla tüylü
borci: borç
bozişperi: boz rengi
bozo: kız, kız çocuk
bozoba: kızlık
bozobiç'i: ibne
bozoburi: kıza özgü
breli: çok
brest'i: gri
bri3’eri: yırtık
bulbuli: bülbül
bulek’i: turp
buli: kiraz
bulora: kiraz ayı
bulti: futbol topu
bumbuli: güvercin tüyü
bundğa: tüy
bunduri: tembel
burbu: yarasa
burç’uli: aybalta
burgili: diz
burğeri: küflenmiş
burği: geniş yapraklı taze filizlerininden turşu yapılan bitki
burğuli: diz kapağı
busti: toparlak, top gibi, yuvarlak
buti: but
but’k’a: yaprak
but’k’uci: arı
buz’gineri: uyuşuk
buz’i: meme (hayvan)
buz’iş koçu: emzirmek
buz’iş o3’vapu: emzirmek
bu3xa: tırnak
bu3xoni: tırnaklı
bu3xi: tırmık
c
ca: ağaç
cacgveri: yamuk yumuk
cadalozi: cadaloz
cadi: cadı
ca(l)epuna: ağaçlık
came: cami
camudani: bavul
cebiri: cebir
cennemi: cehennem
cenneti: cennet
cerğvi: damar
ceza: ceza
cgiala: çağıltı, gürültü
cgialeri: ses çıkararak çarçabuk şekilde
cgina: zafer, kazanım
cginale: güreş, dövüş
cgiri: iyi
cğat'a: mavi, cırtlak renkli olan nesne, göze hoş gelmeden ışıldayan
cğimeri: ezik, ezilmiş
cğonapa: havale, gönderi, ileti
cğoneri: gönderilmiş
cidaxi: kolay
cidaxeburi: kolayca
cigeri: ciğer
cixa: kale
cixaşğoci: sur
cinci: kök, dip
ciniki: boyun, ense
cino: martı
cinsi: cins
cirek’i: diş eti, kütük
ciroxi: iri yarı olan
cogi: küme, halka
coğori: köpek
coxina: çağrı, davet
coxo: isim
coxomengaperi: benzer isimli, adaş
coxoşmengapoba: isim benzerliği
coxomşine: adaş
coxoni: isimli
coxoş gedumu: isim vermek, söz kesmek
cori: katır
cuğabi: cevap
cuma: erkek kardeş, yetişkin erkeklerin birbirine hitap sözü
cumaçxa: çarşamba
cumadi: amca, dayı
cumo(ne)ri: tuzlanmış, tuzlu
cumu: tuz
cuncuri: uyuşuk, miskin
ca: ağaç
cacgveri: yamuk yumuk
cadalozi: cadaloz
cadi: cadı
ca(l)epuna: ağaçlık
came: cami
camudani: bavul
cebiri: cebir
cennemi: cehennem
cenneti: cennet
cerğvi: damar
ceza: ceza
cgiala: çağıltı, gürültü
cgialeri: ses çıkararak çarçabuk şekilde
cgina: zafer, kazanım
cginale: güreş, dövüş
cgiri: iyi
cğat'a: mavi, cırtlak renkli olan nesne, göze hoş gelmeden ışıldayan
cğimeri: ezik, ezilmiş
cğonapa: havale, gönderi, ileti
cğoneri: gönderilmiş
cidaxi: kolay
cidaxeburi: kolayca
cigeri: ciğer
cixa: kale
cixaşğoci: sur
cinci: kök, dip
ciniki: boyun, ense
cino: martı
cinsi: cins
cirek’i: diş eti, kütük
ciroxi: iri yarı olan
cogi: küme, halka
coğori: köpek
coxina: çağrı, davet
coxo: isim
coxomengaperi: benzer isimli, adaş
coxoşmengapoba: isim benzerliği
coxomşine: adaş
coxoni: isimli
coxoş gedumu: isim vermek, söz kesmek
cori: katır
cuğabi: cevap
cuma: erkek kardeş, yetişkin erkeklerin birbirine hitap sözü
cumaçxa: çarşamba
cumadi: amca, dayı
cumo(ne)ri: tuzlanmış, tuzlu
cumu: tuz
cuncuri: uyuşuk, miskin