Akçakoca Köyleri 5

Eğlenceler

İMECE ÜSÜLÜ :Eskiden patoz makineleri yokken, fındık harmanda kurutulur, sabahları tırmıklar vurulur, sonrada altından tanesi alınırdı. Kalan fındıklarda kabuklarından ellenmek suretiyle bulunup ayrılırdı. Köylerde bu işler imece halinde yapılırdı. Kabuk ayırma işi erken bitimi, orası düğün evine döner, oyunlar şarkılar, gülme, eğlence, yeme içme başlardı. Kızlar erkekleri, erkekler kızları burada seçerdi. Çalışkan mı? Tembel mi? Dili tatlı mı? Nobran mı? Şaka kaldırır mı? Yoksa içine kapanıp arpacı kumrusu gibi düşünür mü? Yapıcımı yıkıcı mı? Hepsi burada denenirdi. Bu eğlencelerde maniler söylenirdi. Atmaca tabir edilen karşılıklı mani atmaları da yapılırdı.

KIZ BEĞENME : Bayramlarda köyün şenlik yerinde herkes toplanır buradaki ağaçlara salıncaklar kurulur ilkönce kızlar biner sallanırken bu kızı beğenen erkek adayı silah atar ben seni istiyorum demektir,daha sonra diğer sıradaki kızlar biner sallanırken damat erkek adayı silahını ateşler kıza beğendiğini vurgular bu böyle devam eder ,sıra erkeklere gelir erkekler sallanırken kız gelin adayı hemen ailesine söyler,bu kızda silah atar bu böyle devam devam eder eşlerini alan kız ve erkek kesinlikle başkası ile evlenemez sahiplenemez birbirleriyle evlenirler.

GÜREŞLER :Köyde köy şenlik yerinde davul zurnalı maniler eşliğinde çok güzel güreşler olur fakat bu güreşlerde şimdilerde ilgisizlik yüzünden yapılmamaktadır.

SİVİŞ :Köyün en meşhur oyunu SİVİŞ ( Kaçmak) demektir bu oyun her bayramda oynanmaktadır bu oyunu köyde oynatan getiren Niyazi Kaya dır,şimdilerde oğlu Mehmet Kaya idame ettirmektedir,Oyunda bir halat ip,bir de 2 adet çuval vardır bu 2 çuval bu halatın ucuna bağlanır bu oyun aletini oyunu yönetecek yönetici alır,2 şer eşli oyuncular olur bunlar önlü arkalıdır arkadaki oyuncu öndeki oyuncuyu elleriyle sarılır öylece bekler ellerini bırakırsa ebe olur ,bunlar bir daire oluştururlar,daire içerisindeki yönetici,daha önce belirlenen ebe bu ebe daire dışındadır ebeye  konuşmaya başlar yönetici ebenin hep kötü yanlarını söyler kötüler bunu derken yönetici ebenin üzerine bu çuvallan hücum eder vurmaya çalışır ebe kaçar yönetici kovalar ebe kaçar yönetici kovalar ,yönetici ebenin kötü yanlarını söylemeye devam ederken bir yandan da bu oyun aletini ebeye vurur,bitince yönetici SİVİŞ der ve dairede eşli duran sırası gelen ebe yerini daire dışında alır bu ebe aynı zamanda eşinden elini bırakanda ebe olur bu böyle dairedeki eşler bitinceye kadar devam eder,rivayete göre bunun anlamı köydeki gençler çalışsın tembel olmasın kötü alışkanlıklar yapmasın,baba annesine akrabalarına iyi davransın örnek insan olsun diye milletin içinde onu rencide eder ki bunlar utansın böyle şeyler yapmasınlar diye bu oyun icat edimiştır,güzel örnek alınacak bir oyundur,bu oyun her bayramda oynanmaktadır.

TAKLA OYUNU :Bayramın son günü akşamı takla oyunu oynanır,4 kişi ebe olur bunlar eğilerek omuzlarını sırt sırta verirler bir daire oluştururlar,diğer taraf tanda sıraya geçen oyuncular vardır bunlar bu ebelerin üstüne atlayarak takla atarlar,eğer yere düşen olursa bu oyuncu ebe olur.

EŞEK ATLAMA: Ayrıca bir hakem 5 ebe oyuncu ile oynanan eşek oyunu vardır bu 5 oyuncu ebedir bunlar eğilerek eşek şeklini alırlar, sıradaki oyuncular sırasıyla koşarak bunların üstüne bu diğer 5 oyuncu koşarak atlarlar üzerlerine binerler ilk atlayan oyuncu alttaki ebe oyuncuya parmaklarıyla bu kaçtır der seslenir altakı oyuncu bu üsteki oyuncunun dediği rakamı bilemezse üsteki oyuncular bu ebe oyuncuların sırtında durmaya devam ederler, bilirseler üstekiler ceza olarak alta ebe olurlar bu oyunda böyle devam eder.

SOPALI HALAT ÇEKME :Bu oyunda ortaya bir çizgi belirlenir kalın bir sopa vardır bir tarafta bir gurup diğer tarafta başka gurup vardır,ilk baştaki oyuncular bu sopayı tutarlar arkasında 5 er kişilik guruplar vardır bunlar birbirini çekerler hangi ilk oyuncu bu sopayı bırakırsa vede bu çizgiyi geçerse mağlup ilan edilir

KÖREBE OYUNU: burada da 3 oyuncu, 1 halat ip,2 adet taş,1 yere çakılan kazık sopa,1 de bezden yapılmış kamçı vardır, ilkönce bu kazık çakılır halatın orta bölümü bu kazığa bağlanır bu halatın bir ucu bir ebe oyuncuya diğer ucu diğer ebe oyuncuya bağlanır bu bağlanan 2 ebenin gözleri bir bezle bağlanır gözleri görmezler kazığın yanındaki oyuncu hakemdir,bu bir ebenin elinde 2 adet taş vardır bu taşları çarptırarak diğer ebeyi harekete geçirir bu ebe elinde de bulunan bezden yapılan kamçı vardır taşın sesine giderek bu ebeye bu kamçıyla vurmaya başlar bezende hakem oyuncuya da vurabilir bir daire şeklinde dönerek bu oyun böyle devam eder,dışarıdakilerde bu kamçılı ebeyi yanlış yönlendirirler oyun uzasın diye

MEZARDA EMEKLILIK : Bu oyunda bir tabut mezarlığın içinde bir yapmacık karton dan bir maket banka yapılır,tabutla mezarlığa gidilir güya defin işlemi biter mevta mezarından çıkar bu kartondan yapılan bankaya gider parsını çeker buda köyde son zamanlarda oynana yeni bir oyundur

BAYRAMI UĞURLAMA : Burada da son gün davullar çalınır,köyde dolaşılır,maniler söylenir, köy meydanında halaylar ,köçekler,şarkılar,silahlar atılır,oyunlar oynanır ve bayram bu şekilde uğurlanır

KIZ ALMA : Köçekler eşliğinde köyün şenlik yerinde köçekler köçek,oyunlar oynarlar,Alaplı çiftetellisi dediğimiz figurleride yaparlar,köylüde bu köçeklere de köylü eşlik eder,silahlarda atılır,daha sonra köçekler eşliğinde köylü damat evine giderler,kızın annesi damat evinden baklava ,tavuk ister,yollarına kilim serilmesini ister bir koç ister bunların gerçekleştirmesini ister damat evinden damat evi biraz naz yapsa da bunların hepsini yaparlar kız arabadan inerek eve doğru giderler evin kapısından geçerken elleriyle evin bütün kapılara ellerini sürer,giriş kapısının önüne parça ekmek koyar uğurlu gelsin diye,daha sonra enson gelin yatak odasına gelir orda damat tarafından duvağı açılır akraba ve damat tarafından hediye leri takılır,bu arada misafirler gelinin çeyizlik hediyelerine bakarlar,resimler çektirirler bu gelenekte halende devam etmektedir

KÖYDE

KIZ İSTEME  : Cuma gecesi erkek ailesi,kız evine gider ‘’Allah’ın emri Peygamber’in kavli ile’’ diyerek kızı ister.Kız tarafı araştırma ve akrabalarına sormak için süre ister,kızı vermek niyetinde değilseler kızımızın yaşı küçük nasibinizi başka yerde arayın derler ve ya Allah yazdıysa olur derler süre isterler.

SÖZ KESME : Kız tarafı müspet cevabı verirse erkek tarafı bir hafta sonra kız evine gider,oyalı yemeni götürürler.Kız tarafı da çevre verir,nişan günü orada tespit edilir.Kızın parmak ölçüsü alınır.

NİŞAN: Erkek tarafı alışverişe çıkar,beşibiryerde,bilezik,küpe,tuvalet takımı,iç çamaşırı,gelinlik,elbise kumaşlar alınır.Ayrıca aile etrafı da giydirilir.Bohça içinde bunlar kız evine verilir,Nişan yüzüğü orada takılır.Bir hafta sonra da kız tarafı da aynısını yaparak erkek tarafına gidilir.Her iki aile fedakarlık yaparak düğüne hazırlanırlar.Çeyizler sandığa konur,çeyizde kızın işlediği oyalı danteller,kanaviçeler,yatak,yorgan,şalvar,yelek,mintan,bakır ev eşyalar erkek evine gönderilir.Çeyizler bir hafta boyunca yatak odasında duvarlara asılır,sandıkta ki çeyizler teşhir edilir.Çeyizlerin kalite çokluğu ailenin zenginliğine işarettir.

KINA    GECESİ  : Düğünden bir gün önce gelinin ve yakınlarının eline kına yakılır kına erkek tarafından getirilir kına yakma töreni boyunca maniler söylenir gelin ağlatılır,kına gecesi kızlar çiftetelli ve çeşitli oyunlar oynar.Köy lisanı ile mani ve türküler söylenir.

 

‘’Yukarı köyün çakalları                        Yukarı köyde çakal yok

   Aşağı köyün bakalları                         Aşağı köyde bakal yok

   Damat beyin sakalları                         Güveyin sakalı yok

   Gelin kınan kutlu olsun                       Gelin kınan kutlu olsun

 

   Kına gecen hoş olsun                          Köyümüzden çıkıyorsun

   Evin bereket dolsun                            Bize veda ediyorsun

   Damat bey eşin olsun                         Yeni yuva kuruyorsun

   Gelin yuvan mutlu olsun                    Gelin kınan kutlu olsun’’

Diye maniler söylenir.

 

DÜĞÜN: Erkek tarafı düğün günü kız evine giderler.Arkadaşları tarafından hazırlanan gelin,bir araba ve ya öküz arabasına ve ya bir ata bindirilerek yakınları da geline eşlik ederek erkek evine yol alırlar.Zengin olan at arabasına bindirilir,damadın arkadaşları at arabasına biner düğün evine ilk gelen atlı bahşiş alır.Diğer atların dizginlerine mendil takılır,düğün alayı erkek evine gelince damat tarafından karşılanır birlikte eve girilir buna koltuk denilir.Gelin eve girerken kapının üstüne yağ ve bal sürer,sağ ayağını da eşikten atar.Bu arada damat tarafı kapı önünde para serper uğur niyetine.Bu paralar çocuklar tarafından toplanır ve kapışılır.

 

GÜVEY  KOYMA: Akşam yemeği damat evinde yenir topluca kahveler içilir oyunlar oynanır yatsı namazından sonra imam nikahı kıyılır gelin ve damat zifaf odasına girerken güvey alayı damadın arkasına vururlar.Damat zifaf odasının içine kaçar canını zor kurtarır ve güvey alayı silahla ateşler eder.

 

DUVAK  : Güvey gecesi sabahı gelini eğlendirmek için eğlence tertiplenir,gelin de oynarken etrafa para atar genç kızlar gelinin duvağından teller kopartılır sonra erkek ve kız evlerinde davetler yapılır.Maalesef bu gelenekler şuanda düğün salonlarına taşmış ve gelenekler kaybolmuştur.Düğün salonlarında eski folklorik oyunlar yerine modern danslar taverna eşliğinde düğün salonlarında yapılmaktadır.

 

FOLKLÖR : Köye has topal oyunu vardır ,köyün kendine has folklor ekibi yoktur,Karadeniz folkloru hakimdir, Kemençe, Davul,Zurna,Saz,karşılıklı zille oynanan oyunda çalınan zil dir.Ayrıca köçek oyunu,gemici çardak oyunu vardır Halay, Sallama Karşılıklı Zille oynama Köçek,Davullu gemici çardak oyunudur,. Bar,Halay,Horon,Sallama,Karşılıklı zille oynama,Hura,ve karşılama,Köçek üç ayak    oyunları da oynanır.

 KEMENÇE  :Klasik ve Karadeniz kemençesi olmak üzere iki türü vardır Akçakoca da Karadeniz kemençesi çalınır,ince uzundur,sol el ile havada tutularak çalınır,kemençenin telleri çeliktendir.Akortları la,re,sol,mi,yahut sol,re,la,mi veya 3 telli için re,la,mi dir,tellerin üzerine basılarak,tek olarak çalınır.Sazın şekli bir takayı andırır,gövde kısmı dut ve ceviz ağaçlarından oyularak yapılır,ses tablası ise 1,5- kalınlığında ladin veya köknar ağacından yapılır,kısa sapı ve çelikten üç teli vardır re-la-mi sesleri akort edilir,bir buçuk oktav çalar.Yayının kılları gevşek olarak takılır ve sol el ile havada veya dize dayanmış olarak tutularak kemençenin 3 teline aynı anda sürülerek çalınır . Kemençe anadoluya oğuz Türklerinden gelmiştir Kemençe ,Özbekistan,Kırgızistan ada Anadolu’da ıklık göbekli kemençe olarak çalınır Arapçada Keman Türkçede ç demektir bu iki kelime birleşmesinden Kemençe doğmuştur ,Kıpçak Türkleri tarafının dan Mısıra götürülmüştür Özbeklerin girjası kemençeye benzer, kıyak kemençe denir.Trabzon dada Gagavuz Türkleri kemençeleri vardır,Trabzon’da kemençeye kıyak denir,Türkmenistan,Özbekistan, Kırgızistan Gagavuz Türklerin kemençeleri vardır 2 sesle çalışır 2 telden ses alınır 4-6-7 aralıklıdır.

DAVUL  : Davul savaş sırası,sonrası,askere giderken,törenlerde,ramazanlarda,güreş yapılırken çalınır.Davulun eski adı Tavuldur,Çağatay Türkleri tarafından yapılmıştır,bir haber aracıdır

ZURNA: Davul ve zembeleklerle çalınır ağaç maden, boynuzdan yapılır ,7 üstte 5 altta deliği vardır,Avrupa’ya Türkler tarafından götürülmüştür,Oğuz Türkleri Anadolu’ya getirmiştir,kemençe ve davula eşlik eder,4000 yıldan beri devam eden bir enstrümandır.Davul,Kaval,Zurna,göçer enstrümandır,köyde son zamanlarda bunların yerini taverna müziği almıştır org ile çalınan müzik aletidir eski neşe eski düğünler artık tarihe gömülmüştür,evlerde yapılan düğünler artık düğün salonlarına taşmıştı

KAVAL: Orta asyadan gelmiştir Balasau Türkleri icat etmiştir,Çağatay Turan Türkleri haval derdi Karadenize bunlar getirmiştir ,bir göçebe çalgısıdır Of,Tokat,kavalı meşhurdur. .

 

ÇOCUK OYUNLARI

Çelik çomak,binmeli eşek,esir oyunu,körebe,köşe kapmaca,birdirbir,seksek,yakan topu,lunç,domino devirme

KIYAFETLER

Köyde 25-30 yıl öncesine göre  kıyafette önemli değişmeler olmuştur.Erkekler tamamen şehir kıyafetini benimsemişlerdir. Erkeklerde gündelik kıyafetlerden başka önemli günlerde, törenlerde giyilen ve içine beyaz eşarp bağlanan lacivert takım elbise en beğenilen giyim eşyasıdır. Ancak yaşlı erkeklerden bazıları köy içinde geleneksel kıyafetle ilgili olarak paçaları dar pantolon, üzerine gömlek ve yeleği giymeye devam etmektedirler. Kösele kunduranın yanında lastik ayakkabı, plastik ayakkabı, özellikle çocuklarda  çok görülmektedir. Erkeklerde pijama, şapka, şemsiye kullanılan giyim eşyaları arasındadır. Burada dikkati çeken husus pijamanın yatak kıyafeti olmaktan başka, bazen iş kıyafeti olarak kullanılması suretiyle ikinci bir iş görmüş olmasıdır.Kadın giyimi erkeklere oranla daha az değişmiştir.Eskiden kadınlar evlerde basit tezgahlarda keten ve kendirden giysiler dokurdu. Bugün ise köylüler malzemesi köy dışından sağlanan koyu renkli şalvar ve üzerine bluz giymekte, başlarına lacivert örtü (örtme)  örtmektedirler. Kadın giyiminde dış görünüş bakımından erkeğe nazaran değişme daha azdır. Evde elbisesi ile dolanan bazen başını örtmeyen kadın, sokağa çıkınca elbisesinin üzerine şalvar giymekte ve başını örtmektedir.Genç kadınlar arasında elbise giyenler, başlarını örtmeyenler az da olsa bulunmaktadır..Köyde gündelik kıyafette olduğu gibi gelin ve güvey kıyafatide tamamen şehirleşmiştir. Ancak köyde giyilenler, kasabadan ucuz sağlanan ve nispeten eski model olan giysilerdir.Kadın ve çocukların kısmen evde hazırlanan giysilerinin kumaşları dışarıdan satın alınmaktadır.

ŞALVAR :           eninde üç boy kumaştan çıkar daha ziyade eflatun pembe,yaşlılar koyu renkleri tercih ederler,genellikle çimen yeşili,zeytin yeşili tercih edilir,şalvarın içine şalvar ( havsa) dikilir pamuklu veya şile bezinden dikilir

MİNTAN             : Şalvarın üstüne giyilir mintan ve şalvar işlemelidir,kadife kutnu,janjanlı ve yollu kumaşlardan dikilir

YELEK       :         Şalvar üzerine kolsuz fakat işlemeli yelek giyilir,içine bezden buluz giyilir.

ÖRTÜLER           :Kare şeklinde üzeri baskı tekniği ile işlenmiştir,çiçek desenlidir

YAZMA       :        Oyalar işlenir dikdörtgendir

ÇORAPLAR :      Yün çoraplar giyilir kadın çoraplar motif işlemelidir

AYAKKABILAR Rugan ayakkabı giyilir,çarıkta giyilir,genellikle lastik ayakkabılar tercih edilir

ERKEKLERSE : Yelek ve zıpka giyerler,Kafkas kökenliler düğün törenlerde kalpak dik yakalı siyah satenden yapılmış diz boyu elbise ve yumuşak deriden çizme giyilir.Elbisenin üzerine dışardan fişeklik,kama,kemer gibi ayrıntılar vardır,kadınlar ise simli motiflerle süslenmiş kadife elbiseler giyerler bunları Aktaş,Edilli,Uğurlu,Yenice,Göktepe,Kirazlı,Hemşin köyleri giyerler

 

HIDIRELLEZ

6 Mayıs günü kutlanır,köyün piknik alanlarında,salıncaklar kurulur,yemekler pişirilir,ıp atlanır,salıncaklarda sallanılır,birçok oyunlar oynanır,kızlar erkeklere,erkekler kızlara bakarlar orada birbirini beğenirler,arkadaşlıklar kurarlar,balık tutmalar olur,erkeğin beğendiği kız eğer salıncağa biner sallanır ise erkek hemen silahını çıkartarak iki el ateş eder ona onu beğendiğini gösterir,hıdrellezin en iyi yemeği helvadır

Köyde bayramlar çok güzel olur beklide başka hiçbir yerde olmayan sistem vardır,köy bayramda 3 mahalleye bölünür ve her gün bir mahallenin bayramı olur ve diğer iki mahalle o gün bayramı olan mahallenin evlerini ziyaret ederler,bu köy içinde çok güzel bir yaşlı genç kaynaşmasına vesile olur Bu törenleri anlatmadan önce pilavlık parası üzerinde duralım. Daha öncede belirttiğimiz gibi köyden başka bir köye gelin giden kızlardan pirinç parası alınır. Bu para hemen harcanmaz biriktirilir. Pirinç parasının anlamı şudur. Köy gençleri bu kızı o zamana kadar o şekilde korumuşlardır ki, kızın namusuna halel getirmemişledir. Pirinç parası bunun mükafatı bir bahşiş sayılır. Alınan pirinç paralar yedi emin olarak köylünün saygı duyduğu birine telim ederler. Köyden ne kadar çok kız gelin giderse parada o kadar çoğalır. Hıdrellezde bu para ile bir koç satın alınır. Pirinç alınır, un yağ alınır. Kesilen koçun etinden ya etli pilav yapılır, helva kavrulur, ballanır. Öğleyin gençler toplanır ve bu pilav yenir. En sonunda da helva yenilir. Hıdıellez bayramının ayrı bir güzelliği vardır. İp salıncaklar, zincirli salıncaklar, büyük ağaçlara bağlanır. Kızlar ayrı yerde, erkekler ayrı yerde sallanırlar. Ama bazen kızlar erkekleri, bazen da erkekler kızları seyretmeye giderler. Eğer beğendiği bir kız salıncak biniyorsa orada çıkarır silahını bir şarjör boşaltır. Bu olaya kimse ses çıkarmaz. Böylece kimin beğenilip beğenilmediği bu hıdrellez bayramı vesilesi ile belli olur. Bazı köylerde güreşler tutulur. Bazı köylerde derelerde balık tutulur eğlenilir.Akçakoca köylerinde hemen hemen hepsinde geleneksel olarak her yıl kutlanır köydeki küskünler barıştırılır geleneksel oyunlar spor etkinlikleri,folklorik oyunlar ve bunun gibi,Akçakoca’daki mülki amirlerde davet edilerek etkinlikler yapılır herkes baharı böyle karşılar

 

EVLERİ

Evler genellikle bahçe içinde olur.Avlu,avlu ağla çevrilidir,sebze meyve yetiştirilir Kurukavak,Karatavuk evler arası 4-5 km’dir,okul ve cami yanlarında evler yapılmıştır,az dağınık meskenlerde cepheleri sokak tarafına doğrudur Arabacı köyü gibi,Mısır ziraatı çok olduğu için her evin yanında hemen hemen 1 adet serender yapı vardır,ahırlar evlere       

TATLILAR                     : Melen güççeği,,Güllaç,Sütlaç,Baklava

ÇEŞİTLİ YEMEKLER : Kaygana,Soğanlı yumurta,Sebze yemekleri,Zeytin yağlılar,Mamursa,Kaldırık,Mantar yemekleri,Tirit,Malay,Hoşmanım,Mancarlı fırında pide,keşkek,hamurlu kıymalı kulak denilen bir çeşit mantı.

 

ALTYAPI BİLGİLERİ

Beton kilitli parke taşı döşenmiştir,1850 mt lik kanalizasyon yapılmıştır,36 mt karige boru döşenmiştir,1 km lik yeni köy yolu açılmıştır,2 km lik köy yolu asfaltlanmıştır,45.000.000.tl harcanarak köye içme suyu şebekesi tamamlanmıştır çocuk oyun parkı yapıldı,Fiskobirlik üye sayısı : 214 dür,2 cami,1 köy kalkınma kooperatifi,1 değirmeni ptt teşkilatı,köy konağı,orman koruma merkezi,elektriği,sabit telefonu vardır.1782 de105 hane,1890 da 37 hane, 1935 de 219 1965 de 457,1990 da 118 hane,az dağınık köyler statüsündedir,1200 dönüm tarla alanı vardır,buğday ekim alanı fazla olan köydür,tarla ziraatı % 18 dir,meyvecilikte ön safhadadır % 6.2 hayvancılık yapılır,ormancılığın yapıldığı önemli bir köydür Köy taşımalı eğitimden faydalanıyor sağlık ocağı sağlık evi yoktur ama sağlık mobil sisteminden faydalanmaktadır, 1928 yılında ilk ilkokul açılmıştır.Köyde 106 traktör,35 taksi,5 midibüs,yıllık 750 ton fındık elde edilir,150 dönüm fındıklık vardır,benzin istasyonunda köye ait bulunmaktadır,ayrıca köy koopertafine ait 20 ton fındık alınmaktadır .2008 yılında TMO ait fındık deposunda yapılmıştır

 

 

İSTİKLAL SAVAŞINA KATLANLAR

 

GAZİLER : HASAN AKÇA-OSMAN H.1315 M.1899

 ARABA İLE CEPHANE TAŞIYANLAR: İBRAHİM KARAYAĞIZ—MEHMET BAŞ—AHMET ZÜLFEROĞLU—AHMET SERHAT PİROĞLU—AHMET KIZI AYŞE BAŞAK—AHMET ACAR—SABRİYE BAŞAK—GÜLSÜM KURBANOĞLU—RAŞİT BAŞAK—HÜRMÜZ SUNAR—MEHMET KARATÜRK—MUHACİR ÖMER HALİM AYDIN

BASO MUSTAFA ÇETESİNDE BULUNANLAR: MEHMET BAŞAK—MEHMET DURDU

 

18.19. YÜZYILDA TEMETTUAT DEFTERİNDEKİ DURUMU

 

Caminin ilk imamı Ahmet efendidir, 1867,bahriyeli olarak askerde olanlar,Bostancıoğlu Ahmet bin Mehmet,Çubukçu Mustafa bin Eba heymedin,köyün yetimi,Koca basıkoğlu Şeyh bin Mustafa’dır,varlıklı aileler, Deli Mustafaoğlu Ali bin Mustafa,Beberoğlu Ahmet bin Mehmet’tir,hayvan sayısı,22 arı kovanı 7 sağman manda 4 sağman inek 36 manda öküzü 27 karasığır öküzü,2 dana 3 erkek buzağı,5 erkek malak,Arabacılık yapanlar,Osmanoğlu Hüseyin bin Mustafa,Bireoğlu Mustafa bin Ahmet’tir,hizmet sektörü,2 asker,2 keresteci,9 baltacı,10 hızarcı 1 gemici vardı,ürün olarak buğday,3 kg arpa üretmişlerdir nüfusu 37 hane,223 nüfusu vardı Köyün ilk muhtarı Molla İsmail,loğlu Mehmet bin İbrahim dir

 

KÖYE İLK GELEN SÜLALELER

 

HACI FAZLI BEŞE                   PAŞAOĞLU –BAŞAK,BAŞ           YERLİ

KURBANOĞULLARI               KURBAN-VE – KARATÜRK        YERLİ

PİROĞULLARI                         TUTKUN- VE-TETİK                      YERLİ

ŞİBİLOĞULLARI                      ŞİPİR KÖYDEN GELME                YERLİ

SOFUKETHUDAOĞULLARI  SALA VE KESKİN                          BULGAR GÖÇMENİ

UZUNÖMEROĞULLARI         KARAGÖZ,KONDU                        YERLİ

ZULFEROĞULLARI                ALİLER,ZULFEROĞLU,ÖZTÜRK ,KAYA  YERLİ

HABİBULLAH KİREMİTÇİ    TATARİSTAN DAN GELME

MEHMET KART                       İNEBOLU

MISIROĞULLARI                    TRABZON-AKÇABAT TAN GELME

ASLANOĞULLARI                  RİZE DEN GELME

CAPSAROĞULLARI               ÇAKMAK LAR- TEPEKÖYDEN GELME 1952 DE

KUZU MEHMETLER              İSTANBUL KASIMPAŞADAN GELME

BOZOKOĞULLARI                GIRESUN KEŞAPTAN GELME

ÖZEN MULLALAR                 NİĞDE DEN GELME 1941 DE

SUNGUR                                   KASTAMONU DOĞANYURTTAN GELME

ERENLER                                 İNEBOLU DAN GELME

HUT,HUDA,HUTİ,HUD OĞULLARI ALBAYRAKLAR RİZE-FINDIKLI KURUPİT TEN AKÇAKOCA YENİCE KÖYÜNE VE ORDANDA BAZILARI DADALI KÖYÜNE GELMİŞTİR

NIYAZİ KAYA                          DÜZCE             AKÇAKOCA             AKKAYA

ÇAĞLAR                                    GİRESUN         GÖRELE

ÇAYLAK                                    DÜZCE              ÇAYAĞZI

BOZACI                                      YERLİ

ERDEM                                       TRABZON

KONAÇ                                      GİRESUN

İNCE                                           TRABZON          TONYA

EFES                                           DÜZCE                AKÇAKOCA           BEYÖREN    YERLİ

AKÇAKOCA-DÜZCE KARAYOLUN SAĞ ALT TARAFI HEPSİ YERLİ  SÜLALELER VARDIR,DİĞER ÜST TARAFINDADA  KARIŞIK SÜLALELER BULUNMAKTADIR                                        

NOT: Katkılarından dolayı rahmetli değerli öğretmenim Muzaffer Albayrak,Mustafa Albayrak,Selim Albayrak,Necmi Sala arkadaşlarıma teşekkür ediyorum

Kaynak

Coğrafi bölgesi     : İbrahim Tuzcu

Köy ismi               : Muzaffer Albayrak,Necmi Sala,Köy sakinleri,Kenan Okan,Avk.A.Bilge aşiret ve oymaklar,Derl. İbrahim Tuzcu

Tarihi yerler          ; Muzaffer Albayrak,Selim Albayrak,Köy sakinleri,Kenan Okan,Derl.İbrahim Tuzcu

Coğrafi durumu    : Kenan Okan.Şükrü Dönmez,Mustafa Kocadon,Derl.İbrahim Tuzcu

Turizm                  : Necmi Sala,Muzaffer Albayrak,Kenan Okan,Mustafa Kocadon,Akç.K.Sitesi,Vikipedi özgür ans,Derl.İbrahim Tuzcu

Ekonomi               : Kenan Okan,Şükrü Dönmez,Akç.K.Sitesi,Köykent hb net,Muzaffer Albayrak,S.Albayrak İlçe Tarım.Md.Vikipedi özgür ans,Derl.İbrahim Tuzcu

Kültür                   : Vedia Emiroğlu,Kenan Okan,H.İ.Yavuz,Sümeyye Köktürk,Necmi Sala Ert tv,Muzaffer Albayrak,Kandıralılar derğ,Görsel yay s.4,Derl.İbrahim Tuzcu

Spor                      : İbrahim Tuzcu

K.Alt yapısı          Muzaffer Albayrak,Selim Albayrak,Akç.Kaym.Sitesi,Kenan Okan,Mustafa Kocadon,Derl.İbrahim Tuzcu

İstiklal savaşı       :. Şükrü Dönmez,Geltag net

Temettuat             : Dr Zeynel Özlü

Sülaleler               : Hüsamettin Kaya,Muzaffer Albayrak,Selim Albayrak,Derl.İbrahim Tuzcu

 

 

DEREKÖY

 

 

COĞRAFİ BÖLGESİ    : Karadeniz bölgesi

İLİ                                   : Düzce

İLÇESİ                            : Akçakoca

KAYMAKAMI              : Mehmet Ünal

B.BAŞKANI                   : Fikret Albayrak

KÖY MUHTARI           : Hayrettin Kocabıyık

TELEFONU                  : 05374509902   EV-03806255150

NÜFUSU                        : 46 Hane 246 Nüfusu vardır

ESKİ MUHTARLAR   : 2009 –Hayrettin Kocabıyık, 2004- Adil Kabadayı 1999- İbrahim Öztürk 1994- Cafer Düzce 1989-Mustafa Kocabıyık

COĞRAFİ DURUMU      : Düzce ye Akçakoca ya uzaklıktadır ,rakımı 125 mt dir .Altunçay, Tepeköy, Subaşı komşu köyleridir.

 

KÖYÜN İSMİ NEREDEN GELİYOR

M.Ö 377 yılında Batı Anadolu Trakya dan gelen Bitinyalılar da buraya gelir bazı köyler kurarlar,bunların Kralları Bias tır,.bu köyde Dereköy dür.Kastamonu dan 1243 yılında Moğol istilası ve yenilgisinden bıkan 130.000 bin Oğuz Bozok boyu Günhan obaları batıya doğru göç ederler ve Akçakocaya gelerek bazı köyler kurarak  yerleşirler bunlardan bir tanesıde Dereköy köyüdür,yine Bizans kayıtlarına göre 1291 yılında Rum ve Selçukluların kaynaşmasından gelen ve 17 ci yüzyılda batı Anadolu’da ve Çukurova bölgesinde bulunan Yörükler(yürüyen halk) Akçakocaya gelip yerleşmişlerdir,bu köyde Dereköy köyüdür, ayrıcada Doğukaradenizden 1916 yılında bazı göçler gelmiştir,neticede bu köyde Bitinya,Oğuz Bozok boyu Günhan obaları,Osmanlı Türkleri,Doğukaradenizden gelenler burada yaşamışlardır.,yalnız bu köy yeni kuruldu Altunçaydan ayrılmıştır.Akçakocada M.Ö. 1200 yılında Frik,M.Ö. 670 Lidya,M.Ö.395 te Roma Pontos,M.Ö.1200 de Hitit ama bu kesin bilinmiyor,M.Ö.546 de Makedonya imp.,M.Ö.708 de Pers imp. Bu kavimler,yaşamışlardır.,Osmanlı zamanında  ,buradaki yabancı kavimler burayı terk etmişlerdir az da olsa kalan aileler Müslümanlığı kabul edip Osmanlı imparatorluğuna katılır,buradaki yeni kurulan köylülerle iç içe yaşamlarını sürdürmüşlerdir ,yerli köydür.Aftun Bizanslıların verdiği bir isimdir,köyün içinden geçen kilsuyu deresi ile bu iki kelime birleştirilerek Aftundere ismini alır,Hekimoğlu bir oba aşireti olan Ahmet Hekimoğlu tarafından verilen bir isimdir şimdilerde bu münkariz olmuştur.Dereköy köyün içinden geçen kilsuyu deresinden ismini alır,Değirmenköy burada eskiden 6 adet değirmen varmış bu değirmenler sayesinde Bolu,Düzce den gelen mısırlar buralarda öğütülerek tekrar geri gidermiş köye bu açıdan kazanç sağlanırmış onun için Değirmenköy adını almıştır.Dereköy toprak zenginliği bol olan ova platformunda kurulmuştur Başaranlar Kentmenli köyünden buraya göç gelmişlerdir,halen Kentmenli de akrabaları vardır.Hatemoğulları Kafkas kökenli Gürcistan’dan Giresun’a oradan Tepeköye gelirler,Raşit Hatemoğlu daha sonra Dereköy üne damat gelir,bunlara bu Düzce lakabı şunun için takılmıştır Giresun’da Hatemoğulları nereye göç gitti derler oradakiler Düzce ye derler orda bu lakap devam eder. 1939 yılında soyadı kanun çıkınca Düzce soy ismini alırlar halen Dereköy de ikamet etmektedirler.1989 da Altunçaydan ayrılarak 50 hane olarak yeni muhtarlık olurlar.Bir rivayete görede köyde kendir yetiştirilir bu işlenir pamuk haline getirilir bundan don yaparlarmış beyaz olduğundan akdon denmiş Akçakocalılar akdonlular geldi dermiş,yukarı akdonlar,Altunçay,aşağı akdonlar Dereköy lüle re denirmiş

 

 

 

TARİHİ YERLER

Köyde Bitinyalılar zamanında demir ürettikleri anlaşılmaktadır,çevrede bol miktarda demir ocakları ve cüruflarına rastlanmaktadır.Eskiden Akçakoca  Çuhalıdan Dadalı,Başaftun,köyleri üzerinden Haciz dağı aşılarak Düzce Tavuk köyüne oradan Beçiyörük köyünden Düzce ye ulaşılırdı.Buradaki su değirmenleri,su hızarları çok ilgi çekmekte idi ama maalesef şimdi bunlardan hiç biri kalmamıştır munkariz olmuştur. Köyde at yarışları ve bayramlarda güreşler yapılırdı ama bu ananelerde yok oldu.Dağlarda linyit kömürü,kılsuyu deresinde Hematit filizlerine rastlanmıştır bu madenle ilgilenilirse  bu madenler işlenilebilir ,ayrıca bu dağlarda mermer de vardır .Demir elde edilebilmesi için dağlarda oyuklar açılarak keresteler yakılarak yüksek fırın elde edilmiş bunlara halen Dereköy bölgesinde görmek mümkündür.Ormanlardan fıçı tahtaları,gemi için keresteler bu köyden sağlanmakta idi, halen Cafer Düzce’nin evinde büyük eski su hızarı kalıntısı mevcuttur

 

AKARSU VE DERELERİ

Kilsuyu deresi, Ihlamur deresi,Aftunderesi bunlar birleşerek Çayağzı’na dökülmektedir su altı seviyeleri çok değişkendir,Pınar,ve kuyu suları faydalıdır ancak çok kireçlidir,serttir koli bakımından zengindir içilmesi mahsurludur,sıcak su ve göl yoktur

 

DAĞLARI VE TEPELERİ

Yıldırım sırtlarında kurulmuştur Tepebaşı ( 468 mt )

 

İKLİMİ:

En fazla yağış Eylül-Kasım-Aralık-Ocakta olur,kar Aralık ve Ocak ayında yağar ama uzun sürmez,Mayıs-Haziranda Karayel,Temmuz-Ağustos-Eylül ayında Poyraz eser,kış aylarında lodos eser,Temmuz- Ağustos-Eylülde güneş kendini daha iyi gösterir,Aralık,Mart ayları arası en düşük sıcaklık olur ılımaman Karadeniz iklimine sahiptir

 

JEOLOJİK DURUMU

: Eosen-Folişi,Muminitli Kalker mevcuttur.Dere ve vadi tabanları alüvyon,yamaçların büyük bir bölümü silis formasyonu,tepelerin üst kısmı da 3.derecede kumlu,çakıllı tabakalar halindedir.Depreme dayanaklı 3.bölgedir.Dağlar denize paralel uzanır.Paleozoik devre ve tersier arazilerde ibarettir.Eosen Folişi- Muminitli kalker toprağa sahiptir Jeolog Dr.Ervin Lan,Mühendis Zeki Erişir.

 

BİTKİ ÖRTÜSÜ

Akçakoca’da orman alanı 20477.77 hektardır.Çoğu bozuk orman alanıdır % 43 kayın % 0.8 gürgen %0.1 kestane % 6 meşe % 1 kavak % 0.25 ıhlamur % o.4 çınar bulunur,gerisi fındıklıktır.Maki bitki örtüsüne sahiptir,iklimin mutedil yağışlı olması bitki örtüsünün gür olmasını doğurmuştur.

TOPRAK YAPISI

Topraklar kırmızı kahverengidir.Toprak asitli,kireci azdır,topraklar erozyona maruzdur.Potas ve fosfor bakımından fakirdir,tuz oranı normaldir.Saha umumi olarak pedojenez bakımından genulik safhasındadır.Toprak killi ve tınlı kıvrıntılı karakterdedir

 

TURİZİMİ

 

 

Köy köydes yardımı ile güzelleştirilmiştir,çok eski bir köy olması köyün isminden çok bahsedilmektedir,,ormanlarda demir elde etmek için ocaklara rastlanmaktadır,gelin indiren dağında çok güzel yürüyüş parkuru vardır,piknik yapılacak yerler mevcuttur.Turizme elverişli olması için kilise bölgesi,Üskübü’deki kalıntılar gibi güzel bir hale getirilmeli turistlerin buralara çekilmesi mümkündür,av turizminin her ay olması sağlanmalıdır,çünkü çok elverişlidir

 

CAMİLERİ

 1955 yılında yapılan cami Mustafa Cakatoğlu tarafından yapılmıştır 100 cemaatlidir,tek Şerifelidir,1995 yılında köye modern cami yapılmıştır şuan bu camı kullanılmaktadır,50 dönüm fındık bahçesi vardır

 

MEZARLIKLAR

Köyde tek mezarlık vardır Altunçay köyü ile beraber kullanmaktadırlar çok eski büyük mezarlıktır.Mezar taşlarındaki konular erkek mezar başlarına başlık,kadın mezarında süslemeler ön plandadır,erkek mezarlığında büyük sarıklı olanlar ulema ve paşaları,uzun külah üzerine sarık tasvirler,derviş ve tarikat şeyhlerini,sadece ince sarıklılar köy ağalarını,üstü geniş ve altı dar kavuk biçiminde olanlar yeniçeri ağalarını işaret etmektedir

 

 

EKONOMİSİ

TARIM:

HUBUBAT:Buğday,Mısır,Arpa,Pirinç

BAKLIYAT:Fasulye,Bezelye,Bakla,Soğan,Lahana,Marul,Pırasa,İspanak,Kaldırık,Patates Karalahana,Biber,Patlıcan

MEYVE       : Elma,Armut,Kestane,Ceviz,Üzüm,İncir,Dağ çileği,Muşmula,Ayva,Kızılcık,Kiraz

Ekonomisi Tarım ve Hayvancılığa dayanır.Köylü,bahçesinde yetiştirdiği sebzeleri Akçakoca pazarına götürür orada satar,kadınlar ev ekonomisine katkı sağlarlar.Artık günümüzde fındığın para etmemesi insanları başka işlere meşguliyetine zorluyor,,büyükbaş hayvancılığı revaçtadır,eski manda,malak,vb gibi hayvanlar kalmamıştır,yalnız sağman inekler vardır,elde edilen sütler pazara götürülüp satılmaktadır.,13 adet tavuk kümesi olmasına rağmen kümes hayvancılık da yok olmaya yüz tutmuştur.Köyde eskiden kesif ormancılığı yapılıyordu ama şu an kanunlar buna el vermiyor, Köyün erkekleri sanayi bölgelerine çalışmaya giderler,nakliyatçılıkla uğraşanlar vardır,artık köylü son zamanlarda endüstri kollarına yönlenmiştir,köydeki dokuma tezgahları da münkariz olmuştur,.Köyde eskiden keten dokuması da yapılıyordu. Ençok ormancılık ve kümes hayvancılığı yapılmaktadır Balcılıkta yapılmaktadır kestane balı revaçta olduğu .için bu yönde çalışmalar devam ediyor Köyde kestane şekeri imalatı başlamıştır veriyor.Akçakocada eskiden köyden

armut,ceviz,kestane,dut,incir,dağ çileği başta Zonguldak,İstanbul’a takalarla sevki yapılıyordu.Ayrıca kesif ormancılığı vardı bunlarda aynı şekilde sevkıyatı yapılıyordu,fındık bahçesinin gelişmesi buraya ayrı bir önem kazandırmıştır.Mısır ve Buğday daha önceleri Bolu ve Gerededen karşılanıyordu.köyde tütün az miktarda yapılmıştır İlçemizde tarımsal üretim içerisinde bitkisel üretim, özellikle fındık üretimi ağırlıklı yer tutmaktadır. Fındık üretimi dışında kasaplık tavuk üretimi, büyükbaş hayvan üretimi, balıkçılık, arıcılık,  mantar üretimi önemli tarımsal faaliyetler arasındadır. Akçakocada 1930 yıllarda ekonomi denize bağlı idi,bunun yanı sıra reçberlik,odunculuk,kerestecilik ön safhada yer alırdı,şehirlinin tümü denizci idi,gemi tüccarı,gemici,tekne sahibi,balıkçı,yada yükleme ve boşaltma amelesi idiler.Akkaya,Aftunağzı,Beyhanlı,Döngelli,Çuhalı,Kızlarağası,Değirmenağzı,Taşman Deresi,Karaburun,Melenağzı iskeleleri vardı,buralardan ticaret sağlanırdı.Ayrıca ilçede 4750 büyükbaş hayvan vardı ama son yıllarda azalma kaydedilmiştir,kümes hayvancılığı da son yıllarda azalma görülmüştür 190 adet kümes vardı,beyaz et üretimi 25.000 tonu geçmekte idi.2000 civarında fenni kovan vardı.Maden direkleri dışında ,Bolu Adapazarı’nda ,Düzce’de yetişen buğday,kavun,karpuz gibi toprak ürünleri manda ve öküz arabalarıyla deniz sahiline getirilir bura danda deniz yoluyla gelen gaz,ve tekel maddeleri aynı arabalarla taşınırdı,sahilde bulunan depolarda bu mallar stoklanır dı zaman içerisinde tuz ve benzeri şeyler şehir ve kasabalara sevkiyatı yapılırdı,ayrıca deniz yoluylada sandallarla başka şehirlere sevkiyatı yapılmakta idi. Dereköy  toprakları çok verimli olduğu için bahçelerde Öküz ve Manda hayvanlarından faydalanırdı,ayrıca şehir merkezlerine gitmek içinde kullanmışlardır,kereste taşımacılığı ön safhada olduğu içinde bu hayvanlardan faydalanılmıştır.Bu köyde balcılıkta fazla yapılmakta idi ,ama maalesef bu hayvanlar şimdilerde yok olmuştur

 

 

GEMİ YAPIMINDA KULLANILAN KERESTELERİN SU HIZARLARI İLE KESİLMESİ

Su hızarı su değirmenlerinde olduğu gibi olasılıkla suyun hareket gücünden faydalanarak yapılan ve dairesel hareketin doğrusal harekete çevrilerek odun ve kereste üretimini sağlayan ağaç testereleridir.Aftuni ( Altunçay,Dereköy,Subaşı ) bölgesinde 25 adet su hızarı vardır Arabacı köyünde18 adet su hızarı vardır. Bunlar şu anda teknolojiye yenik düşmüştür kullanılmaktadır

FINDIKÇILIK

Hemen hemen herkes fındıkçılıkla uğraşmaktadır.Devlet orman arazilerini açıp buralara,memleketten 1900 yılında Trabzon’dan gelen Bostancı hacı Ahmet efendi Akçakoca’ya fındığı getirir Osmaniye mahallesine fındığı ekmiştir,yine Mehmet Arifin getirttiği fındığı ekerler daha sonra Batum göçmeni olan zücaciyelik yapan Mustafa efendi Doğu Karadeniz sahillerinden aldığı fındık fidelerini Ereğli ve Akçakoca da satarmış.Bir gün Giresun’a uğrar o zamanın belediye başkanı limanda fındık fidesi dağıtıyormuş,Mustafa bey bunları alır gemi kaptanına da söyler,gemi kaptanı fideleri fıçılara koyarak Ereğli Akçakoca ya getirir,diğer rivayete göre de Yenice köyün kurucusu Kibaroğlu Hurşit,Kırıkoğlu Tahir,Keleşoğlu İbrahim,Alioğlu Tufan Tefik ilk fındık fidelerini ekmişlerdir.Bunların getirdiği fındık dallarından sopa ile dövülürmüş dalları çok büyükmüş,daha sonra Mehmet Arif kaliteli fındık fidelerini götürür,millete bunları tercih eder millet bu fındık fidelerini dikerler.1922 yılında 4000 fidan mevcuttu fındık sevkiyatı artınca millet fındık ekmeye başlar,fındık bahçelerde elle toplanır,çeşitli evrelerden geçtikten sonra yere sofralar kurulur altına büyük bezler serilirdi, sofra etrafına toplanan kişiler fındığı kırardı,bazıları da fındığı kabuğundan ayıklıyordu çok çetin olan bu sistem yerini 1930 yılında merkezde Kapkirli’de elle çalışan değirmen gücü ile çalışıyordu ve fındık böyle kırılıyordu,Sarı Hafızların Halit Arıkan bu değirmeni kurmuştu ,daha sonra Trabzonlu Abdulrezzak efendi elle kırma fabrikası kurar,daha sonra Küçükömerler’in Ömer Aydın 1932 yılında  şimdiki Özyuvam’ın olduğu yere ahşap bina içinde makaralarla çalışan fındık kırma makinesini kurar,1942 yılında da Diyarbakırlı lakaplı Cemil bey Osmaniye de bir değirmen kurar ama bu değirmen dizel motoru ile çalışmakta idi,yine bu sırada mebus Vahit Yöntem Osmaniye de deniz kenarında modern bir fabrika kurar1946 yılında,1947 yılında da Arabacı köyünde Hocaoğlu Mehmet dizel motoru ile çalışan bir fındık kırma fabrikasını kurar.Edilli köyünden olan Hüseyin Horoz da dizel motorun masrafını azaltmak için Değirmenağzı mevkiinde su gücü ile çalışan fındık kırma fabrikasını kurar,düşük alternör ilavesi ile akü şarj girişimi ile iyi bir fabrika idi ve en son 1954 yılında Orhan derenin denize döküldüğü yerde Fiskobirlik adına modern bir fabrika açılır,bu fabrika 2008 yılında tamamen yıkılır bunun yerine Sapak mevkiinde çok modern fabrika açılır üretimine devam etmektedir.İlk fındık yağını Kalfanın Bekir Üstünel yapmıştır,fındık eskiden tımar,çapalama,tırpan yapma,toplama,öküz arabalarla taşıma,sopalarla dövme,elle ayıklama,sık tellerden yapılmış bir aletle incesini kalınını tozunu ayıklama evrelerden geçerdi,ama şimdi toplama,ilaçlama,gübreleme,motorla tırpan yapmak,ayıklamayı patoz makineleri ile yapmak maliyeti yükseltiyor,Fisko’da fındık taban fiyatını da düşük tutunca halk artık fındıkçılık’a iyi bakmıyor.Fındık şubat mart ayında ekilir 2-3 yıl yetişmesi sürüyor,4-4 6-6 ara ile 6-8 fidan 60- ocak kuyular açılarak dikilir.En iyi fındık türleri şunlardır:. Çakıldak,Kargalak,Kan,İncekara,Kuş,Tombul,Paloz,Foşa,Kalınkara,Uzunmusa,Mincane,Cavcana,Badem,Yağlı fındık,Kara fındık,( yağlı fındığa benzer kabuğu siyah ve serttir)Sarı fındık (yuvarlak kabuğu ince verimi fazla),Yomra(yuvarlak vermi fazla),Sivri( ince uzun bademe benzer),Dilovası,ve Mehmet Arif fındığı ( yağlı  kabuğu ince verimi fazladır). Deli sava(Fındığın içini iyi doldurmaz)

 

HAYVANCILK

Az sayıda Koyun,Sığır,Tavuk,,Hindi,Arıcılık yapılmaktadır,her evde hemen hemen sağman inek mevcuttur,süt besiciliği yoktur süt mandıra üretim tesisleri yoktur,köylü kendi süt mamüllerini kendisi yapardı ama maalesef büyükbaş hayvan yetiştiriciliğinde düşüş yaşanmıştır.köyde kaz,ördek,tavuk bazı aileler vardır,tavuk kümesçiliği canlılığını yitirmiştir Köyde 13 adet tavuk kümesi vardır en çok bu köyde tavuk besiciliği yapılmaktadır  200.000 adet tavuk yetiştirilir Köyde malak, manda at, öküz,katır var idi ama maalesef münkariz olmuştur

 

ORMANCILIK

Çam,Kayın,Meşe,Kestane,Gürgen,İhlamur,Kavak,Çinar,Defne,Kocayemiş,Muşmula,Ayı üzümleri,Orman gülleri,Yer gülü,Erica ağaçları,Erelti otu,Çoban püskülü diye orman ürünleri var .Eskiden devlet orman arazisini talan edip fındık ekimi yapılmıştır,son zamanlarda orman kanununa göre kesif ormancılığı yapılmamaktadır orman işletme şefliği tarafından bölge kontrol edilmektedir,köyde hızar makinesi yoktur  Eskiden fıçı tahtası,gemi kerestesi, demiryolu travesti bu köyden ikmal edilirdi en son köyde Hatem Düzce ye ait parke ve kereste fabrikası vardı ama burası da şu an kapatılmıştır,en çok kesif ormancılığı yapılan yerdi Eskiden orman lar talan edilir yerine fındık dikilir 6817 dekar fındıklık ekilmiştir ,ormancılık orman işletme şefliği adı alında yapılmaktadır.Köyde çok su hızarları vardı

Vardı. Ormancılığın çok önemi vardı.Düzce-Akçakoca karayoluna yakın oluşu nedeni ile sevkiyatın ve istihsalinde çalışanlar çoktu.

 

 

AVCILIK

Bölgede göçmen kuşlara daha çok raslanmaktadır,Sarıkuş,Çulluk,Bıldıcın,Ördek,Üveyikördek,Kaz,Kuğu,Tarakçın,Karakçun,Sığırcık,Bozbakal,Karabakal bulunur.Son zamanlarda,gerek ilaçlama gerek yanlış avlanma neticesinde çok azalma olmuştur .Ördek,Çulluk avı çok meşhurdur. Dere kenarında dışarıdan gelen avcılar burada ördek avı yapmaktadır,Daimi kuşlar Kestanekargası,Çulluk,Ördek,Üveyik,Sığırcıktır.Tavşan,Çakal,Tilki,Domuz, Ayı,su Samuru,Kunduz,Geyik,Karaca vardı ne yazık ki bunlara da az rastlanmaktadır.Domuz avı devamlı yapılmaktadır.Köydeki devamlı hayvanlar Domuz,Ayı,Kurt,Tilki,Çakal dır.

 

 

KÜLTÜR

Köyde bayramlar çok güzel olur beklide başka hiçbir yerde olmayan sistem vardır,köy bayramda 3 mahalleye bölünür ve her gün bir mahallenin bayramı olur ve diğer iki mahalle o gün bayramı olan mahallenin evlerini ziyaret ederler,bu köy içinde çok güzel bir yaşlı genç kaynaşmasına vesile olur manav Türkleri kültürüne sahiptir düğünlerde Alaplı çiftelerlisi,misket,kasap havası oynanır ama bu kültür son zamanlarda yozlaşmıştır,Doğu Karadeniz üç ayak oyun kültürü girmiştir öz kültürel değerler yozlaşmıştır Dereköy köyü kültür ve gelenekleri bakımından Manav Türkleri kültürüne sahiptir.Hıdırellez kutlamaları en belirgin kültür izidir.Bundan başka.bayramlaşma,selamlaşma,yardımlaşma,büyüklere saygı,Avcılık, başlıca örf ve adetlerdir. Düğünlerde ise: oynanan oyunlar:Alaplı çiftetellisi,misket ve Kasap havasıdır.Bu değerler köy gençleri tarafından yaşatılmaktadır. Manav Türkleri kültürüne sahiptir düğünlerde Alaplı çiftelerlisi,misket,kasap havası oynanır ama bu kültür son zamanlarda yozlaşmıştır,Doğu Karadeniz üç ayak oyun kültürü girmiştir öz kültürel değerler yozlaşmıştır Halil İbrahim Yavuz'a ait yüksek lisans tezinden alınmıştır: Osmanlı Devleti’nin kurulduğu bölge olan Taraklı-Göynük ve çevresi, kültürel miras yönünden çok zengindir. Bu bölgenin insanları, Osmanlı’nın kültür varlıklarını bugüne kadar koruyup yaşatabilmişlerdir. Bununla beraber kökü Eski Türk İnançlarına dayanan ve İslâm’la çatışmayan örf, âdet, gelenek ve göreneklerini yaşatmakta mahir davranmışlardır. Bayramlar, doğum, düğün, ölüm âdetleri gibi kültür unsurları, geçmiştekine benzer bir şekilde devam etmektedir. Taraklı, Göynük ve köylerinde yaşayan insanlara verilen ad olan Manav kelimesini ve Manavları kısaca açıklayalım. Manav bir yere sonradan gelenleri, yerleşik olanlardan ayırt etmek için kullanılan ve önceden yerleşmiş olan yerlileri ifade eden yöresel bir mefhumdur. Kırsal bölgelerde yaşayan Manavlar, genelde epey çekingen, uysal, mülayim ve başkası tarafından söylenenlere fazlı karşı çıkmayan sosyal uyumu ağır basan insanlardır. Kendi ifadelerine göre, “yedi kez düşünmeden adım atmayan, yavaş davranan, gereksiz tartışmalara girmeyen” temkinli bir insan portresi çizmektedirler [İşsever, 1994: 23-31].
Manavlar, Osmanlı Devletinin kurulduğu bölge sayılan Aşağı Sakarya, Batı Anadolu’da Bursa çevresi, Batı Karadeniz de Kastamonu ve çevresine
yaşamaktadırlar. Özellikle Aşağı Sakarya kesiminin Taraklı, Geyve, Pamukova çevresinde yoğun olarak yerleşmişlerdir. Buralarda kendilerine has yaşam süren manavlar örf ve adetlerini devam ettirmektedirler. Manav köylerinde eski Türk kültürüne ait izler çoktur. Bu bölgelerin hala tarım ve hayvancılıkla uğraşmasından, Bayat, Emirler, Demirler, Yahyalı, Akpınar gibi Türkmen boy ve oymaklarının isimlerini taşımasına barındırdıkları maddî ve manevî kültür kadar pek çok örnek verilebilir. Manavlar Türkmen gruplarında olup çok eskiden beri köy hayatına hatta şehir hayatına geçmiş yerlilerdir. Buna göre manav adının etnik bir manası yoktur, manavlardan Oğuz Türklerinden gelmektedirler [Yaşa, 1999: 293]. Sakaya ve çevresindeki manavlar, bu bölgenin 1290’larda Osman Gazi tarafından fethedilmesiyle buralara yerleşmişlerdir. İlk Türk yurdu olan bu bölgenin yerli Türklerine hep “manav” denilmektedir ve bu bölgede manav, “yerli Türk” manasında kullanılmaktadır [Yaşa, 1999: 288]. Manav sözcüğünün; Türkistan’daki Kazak-Kırgız ve Sibirya’daki Yakut Türklerinde kullanılan koruyucu soylu kişi ve boy beyi manasına gelen “manap” ve “manag”dan geldiği tahmin edilmektedir. Eski Türklerde “v” sesi olmadığı için “manap”taki “p” ve “manag” daki “g” sesleri yumuşayıp “manav” kelimesini oluşturmuşlardır [Yaşa, 1999: 289]. Çağatay Türklerinde “asilzade” manasına gelen manap, Kırgız Türkçesi’nde ağa, bey anlamında kullanılmaktadır. Türkçe dışında dil bilmeyen topluluk üyelerine yerli Türk anlamında manav denilmektedir [Aktaş,2002: 10]. Batı Anadolu’ya ve Taraklı’ya Türklerin ilk yerleşimi 1291’den hemen sonradır. Yıldırım Bayazıt döneminde İstanbul Sirkeci’de kurulan Türk mahallesinin halkı Taraklı ve Göynük’ten götürülmüş manavlardır [Aktaş, 2002:12]. Taraklı ve Göynük köylerinde yaptığımız araştırmalar neticesinde İslâmlaştırılmış olmakla beraber bir çok eski Türk inancının izlerini görmek mümkündür. Konuşma dilindeki ortak birçok kelime davranışlardaki, giyinişlerdeki bir çok benzerlik manavların oğuz Türklerinden olduğunun işaretleridir. Yerli Türk sanılan manavlar daha Osmanlı devleti kurulmadan bu bölgelere yerleştirilmişlerdir. Taraklı ve Göynük, Manav denilen yerli halkın kendi kültür ve geleneklerine bağlı olarak yaşadığı göçmen bulunmadığı Sakarya İli açısından istisnaî bir bölgedir. Manav kültürünün korunduğu ve yaşatıldığı bu bölgenin dilleri, beslenme, giyim, kuşam, müzik ve eğlence biçimi tamamen kendi örf ve âdetlerine uygun olarak devam etmektedir [Sakarya Valiliği; t.y.: 130]. Dikkatle incelenir ve araştırılırsa, yöreye mahsus örf ve âdetlerin perde arkasında da Eski Türk İnançlarının gizli olduğu görülebilir. (04.02.2007 13:51) Manav Türkleri Anadolu ya 11.y.yılda gelmiş ve yerleşmiş yerleşik Türklerdir.Manavlar ilk geldiklerinde göçebe olarak yaşıyordu.Yani önceki adı Yörük idi.Bu özelliğini kaybetmemiş Türkler şu an Ege bölgesinde ve Akdeniz bölgesinde mevcuttur. Hiç bozulmamış Manav bölgeleri; Akçakoca,Göynük, Mudurnu, Geyve, Taraklı,Zonguldak (tamamı) ,Yığılca, Bilecik  dır.Ancak 1980 den sonra hızlanan doğudan batıya göç hareketleri başta Akçakoca olmak üzere diğer bölgelerimizi de tehdit,etmektedir.İzmit,İzmir,İstanbul,Bursa,Muğla,Antalya,Düzce gibi şehirlerimiz önceleri sade manav kültürüne sahip idi.Ancak bu göçler sebebiyle kültürü yavaş yavaş yozlaştı ve hala yozlaşmaya devam ediyor.Bu sorunu benden başka gören yada sorun olduğunu kabul eden var mı acaba merak ediyorum. Ancak ben bir yerli Türk olarak bu durumdan çok rahatsızım. Akçakoca lı manavların bir kısmı (Altunçay köyü, Çayağzı köyü) oğuzların Bozok koluna mensup Günhan aşiretindendir.Bu köyler 1234 (1.Alaeddin keykubat zamanında) kurulmuştur.Diğer manav köyleri ise Balatlı köyü bayat boyundan,Kınık köyü Kınık boyundan,Beyveren köyü de Oğuz boylarından biridir.Bu beş köy Akçakoca nın en eski köyleridir.Hatta Bolu,Sakarya,Akçakoca,Yığılca,Düzce,Ereğli Bizans ın elinde iken kurulmuştu Türkiye tarihi, 11 yy. Oğuz ve Türkmen denilen Türk ırkının en kalabalık bir kolunun Anadolu kapısını açarak kendine vatan yapmasıyla başlar. Tarihinin en büyük dönüm noktalarından biri olan 26 Ağustos 1071 Malazgirt Zaferi ile Bizans mukavemeti kırılınca artık Türkler karşısında bir ordu kalmayınca, Türkmenler Anadolu’ya yayılmaya ve yurt kurmaya başlamışlardır.Osman Turan, Malazgirt zaferinin “cihanşümul” bir mana taşıdığı ve tarihte bir dönüm noktası olduğunu ileri sürer. Malazgirt Zaferinin İslam ve Hıristiyan dünyalarının kaderine etki eden öneminden sonra, ilk büyük neticesinin “Anadolu Fethi ve Türkleşmesi” olduğuna dikkat çeker. Şu ifadeler oldukça önemlidir. İslam’ın ilk fetihleriyle sadece kanatları koparılan fakat 10. asırda tekrar kanatlanıp taarruza geçen Bizans, Anadolu fethi ile bel kemiğini kaybederek artık tedrici bir ölüme mahkum edilmiş oldu. Nitekim Malazgirt’ten sonra Bizans’ın mukavemeti kalmadığı için, Türkler birkaç yıl zarfında çadırlarını, Boğazlar, Marmara ve Adalar Denizi Ege sahillerinde dikmeğe başladılar.Türklerin Anadolu’ya yöneldiği 11.yy. başlarında, Bizans hem siyasi hem askeri, hem de sosyal ve ekonomik vaziyeti bakımından içi boşalmış, kof bir cüsse görünümündeydi. Türkler Anadolu’ya henüz yerleşmekteyken, Haçlı seferlerinin açtığı yeni bir mücadele evresiyle Anadolu’nun Türkleşmesinin bir asır kadar durakladığından, Orta Anadolu’ya çekilen Türklerin, bir taraftan da burada teşekkül eden öteki Türk devletleriyle cereyan eden kavgalarından ve bunların buhranları artırdığından söz eder. Vaziyetten faydalanan Bizanslılar sahilleri işgal ile Anadolu’yu geri alma ümitleri beslemektedir. Bizanssın bu ümitleri bir asır sürmüştür. Nihayet Anadolu’da bir Türk birliğinin kuruluşu ve bu vatanın ikinci kuruluşu 2. Kılıçaslan, Manuel Kommenos’a karşı kazandığı Kumdanlı Zaferi (1176) Bizanssın Anadolu’ya Kurtarma ümit ve teşebbüslerine ebediyen son vermiştir ve Malazgirt’ten sonra bu ikinci zafer sayesinde bu memleket artık kat’i şekilde “Türk Vatanı” olmuştur.Anadolu’ya 1071 tarihinden önce de bir Türk yurdudur. Daha 410 yıllarında Hun İmparatoru Atilla’nın amcası Rua İstanbul’a yaklaşmış ve Atilla’nın (441-442) Balkan seferi İstanbul’u tehlikeye düşürmüştür. Bu tarihten sonra 616 yılında yine bir Türk boyu olan Avarlar, İstanbul üzerine gelmişlerdir.Daha Roma ve Bizans dönemlerinde Peçenek, Kuman-Kıpçak gibi Hıristiyan Türk boyları Bartın’dan başlayarak Kuzey Karadeniz sahili Doğu ve orta Anadolu’nun bazı bölgelerine yerleşmiştir. Çeşitli Türk kavimleri Anadolu’nun çeşitli yörelerinde yurt tutmuşlardır.XI. yüzyılın sonlarına doğru çalışma yaptığımız bölgede Selçuklular tarafında zapt olunmuş, İznik ‘i kendine başkent yapan Süleyman Şah bu bölgeyi topraklarına katmıştır. Ardından 1097 I. Haçlı seferinde Bizans İmparatoru Alexios Kommenes tarafından kuşatılan bölge, 1204-1207 yılları arasında Bizans’ta Latin İmparatorluğu kurulunca Latinlerin işgali altında kalmış. İznik Osmanlı Hükümdarı tarafından geri alınmıştır. İzmit Osmanlı padişahı Orhan gazi zamanında, Akçakoca’nın da içerisinde bulunduğu bir komuta heyeti tarafından kuşatılarak zapt edilmiştir. Daha sonra Bizanslılar tarafından şehir tekrar kuşatılmış ve bu kuşatmadan bir sonuç alamamışlardır. Timur’un Anadolu’ya istilası sırasında kuvvetlerinden bir kısmı İzmit’i yağmalamıştır. 1337 yılında fethedilen İzmit bu tarihten sonra devamlı olarak Türk hakimiyetinde kalmıştır.“Türkleşme” her yerde hemen hemen aynı yoğunlukta olmamıştır. Genellikle sınırdaki olayları ele alan vakayı namelerden de anlaşıldığı gibi siyasal yönden batı ve kuzeyde Bizans ile güneyde Ermenistan ile Türk toprakları arasındaki sınırlarda toplanmış olduğu bilinmektedir. Bizanslı yazarlar bazı yerlerden Türkçe adlarıyla söz ederler. Bunda da, bu yerlerin eski adlarını bilen kimselerin bile artık kalmadığını anlıyoruz. Y.Öztuna’ ya göre, 1058 yılında Avrupa’da artık Anadolu’ya, Türkiye yeni Türk ülkesi denmeye başlamıştır. Süleyman şah kapı dağı yarımadasını almış ve Çanakkale boğazını da 1339 yılında Avrupa yakasına geçilmiştir. Artık İstanbul ve Balkanların yolu Türklere açılmıştır.E. Güngör ise, bugün Türkiye’de yaşayan Türklerin atalarının büyük Selçuklu imparatorluğunu kuran oğuz Türkleri olduğunu ve Müslüman olduktan sonra bunlara “Türkmen” adı verildiği üzerinde durur.D.Avaoğu, Türklerinin tarihinde Türkmen deyiminin ilk kez X. Yy. ikinci yarısında Maksidisi’ de geçtiğini zamanla oğuz adının Türkmen adına dönüştüğünün kanıtlarını sunar. “Türkmen” adının yaygınlık kazanmış olduğu belirtir. Oğuzların İslamlaşmasıyla Türkmen adının yaygınlık kazanmış olduğu üzerinde durur.Türkmen’e, Türk iman (İmanlı Türk) Türkmen ben türküm gibi anlamlar yakıştırılsa da, Jean Deny görüşüyle “men” kuvvet ekidir ve Türkmen “Türklerin türkü “Öztürk” anlamına gelir.XI. yy. da Anadolu’ya gelen Türk boylarının konar göçer olduklarını Türkmen adının Anadolu’da konar göçerlikle eş anlamlı olduğunu, daha sonra konar göçerliği bırakarak yerleşik hayata geç tiklerini ve Anadolu’ya yurt edindiklerini biliyoruz.Türkmenlere bir müddet sonra Türkmen denilmeyerek, yerli veya manav denilmiştir. Türkmenlerin konar göçer halde hayatlarını sürdürenlerine ise, bu özelliklerinden dolayı (Yörük) adı verilmektedir. Konar göçerliğin özünde hayvancılık var, yeni otlaklıklar aramak var. Kısaca; yürümek var. Bu hayat tarzı da yürüyen Türk anlamında “YÖRÜK”Ü oluşturmuştur.Yörük’le Türkmen’in aynı etnik zümreye ait olan iki kelime olduğunu rahatça söyleyebiliriz. Anamur’da Yörüklere “yaylacı” yerleşik halka yaycı denildiğini Karadeniz’de bil hassa Giresun’da bu kavramları Çepni bir oğuz boyunun da adıdır ve ekinci kelimelerinin karşıladığını belirtmekte Anadolu’nun muhtelit yerlerinde Türkmen Yörük göçer kelimelerine karşılıktır.Peter Alford Andrews Türkiye’de etnik gruplar adlı kitabında Türklerin kendi etnik gruplarının pekala farkında olduklarını bu grupların nerede bulunduklarını tam olarak söyleyebileceklerini kendilerine Türkmen yerine yerli Yörük yerine manav tanımlaması getirdiklerini, bu iki sözcüğü de “doğma büyüme buralı” anlamını çağrıştırdığını, bu terimlerin şehirden çok köyde kullanıldığını aktarmaktadır.Adapazarı, Bilecik, Balıkesir, Bursa, Çanakkale, Kastamonu, Kocaeli, Eskişehir, Afyon ve Zonguldak da yoğun olarak yaşayan Türkmenlere yerli veya manav denilmektedir.“Manav” kavramı farklı kaynaklar şu şekilde tanımlanmaktadır.Meyve sebze satılan dükkan, bu dükkanda meyve ve sebze satan kişi.Genel manada Anadolu Türkü, Öztürk, Sadık Osmanlı Tebası. Balıkesir Bandırma ilçesinde de, “manav” adı verilen uzun süredir yerleşik olan ve tarımla uğraşan yerli toplumlar vardır.İzmit sancağının yerli ahalisi, eski Türk boy ve oymaklarına mensup Türk göçebeleri zamanla göçebeliği terk edip iskan edilince manav adı verilmiştir.Yerli Türkmen, gibi yorumlamalar yapılmıştır.Genel adı Türk olan bu insanlara yöresel adlandırmaları ile yerli, manav, pallık (Artvin’in bazı bölgelerinde ), dadaş (Erzurum’da) efe (Ege), Zonguldak Bartın’da kıvırcık Toroslar da alevi Türkmenlere tahtacı, Balıkesir’deki alevi Türkmenlerine çetmi denildiğini biliyoruz.Kültürün kimlik tanımını etkileyen bir öğedir düşüncesinden yola çıkarak sözlü kaynaklara başvurulduğunda;Söz konusu Oğuzların kayı boyu olan bu Türkmenlere “Size niçin manav deniliyor? Manav adının nereden geldiğini?” sorduğumuzda, aldığımız cevapların bazıları şunlardır:Yerli Türk.Yörükler yürümeyi ve hayvancılığın yanında tarımla da uğraşmaya başladığı ve de yerleşik hayata geçtiği için “manav” denildi.Orta Asya’dan Batı Anadolu’ya gelen Türkmenlere verilen ad.Türk oturursa manav, gezerse Yörük olarak tanımlanır.Manav; toprağa ektiği keteni yetiştirip, olgunlaşan bu bitkiyi işlemeye başlayarak, tohumundan yağını, liflerinden de eğirip, büzerek giyeceklerini dokuduğu insanlardır. Hatta ketenin liflerini tabi boyalarla boyayarak en güzel kumaşları dokurlar. Buğdayını arpasını kendi yetiştirir. Yemeklik yağını ketenden kendi çıkarır. Sebzesini de bostan dediği avlu ile çevrili sulu tarlasından, bahçesinden yetiştirir. Kısaca; her ihtiyacını kendi kendine karşılayan kimseye muhtaç olmayan insanlardır.Özelilikle Batı Anadolu’da yaşayan bu Türkmenistan türkü insanlar, sosyolojik açıdan değişime açık, bağnazlıktan uzak, üretken, barışçı, ihtirasları ölçülü, farklı kültüre sahip insanlarla da birlikte yaşama iradesi olan ve de devlete saygılı insan gruplarıdır manavlar.Osmanlı Devletini kuran bu insanlar, devlet kurulduktan sonra da Türkmenistan’dan ağırlıklı göçle beslenerek Kocaeli, Bolu, Yalova, Bursa, Bilecik, Sakarya, Afyon, Eskişehir, Zonguldak ve de Balıkesir’in bir kısmında yaşadılar. Gerek Osmanlı gerekse de Türkiye Cumhuriyeti döneminde, devlete sadakatlikleri ve başkalarının haklarına saygı duymaları ile tanınırlar.Bu Türkmen topluluğuna “manav” denilmesinin esas tarihi gerçeği şudur;Osmanlı Devleti kurulduktan sonra, her Türkmen boyu çıkardığı ve ürettiği ne varsa, yılda bir kere hiçbir karşılık beklemeden Osmanlı Sarayına gönderirdi.

Bolu kabak, Afyon ve Eskişehir bulgur ve tarhana, Adapazarı ve İznik civarında sebze, İzmit Tavşancıl’dan üzüm saraya gönderilirdi.Bolu, Bursa, Kocaeli, Yalova, Eskişehir, Afyon, Yalova, Zonguldak ve Balıkesir bölgelerinden sadece hububat, meyve ve sebze gitmezdi, saraya koyun, kuzu, keçi, oğlak yağ ve kavurmada gönderilirdi.İşte; Osmanlının bu sadık tebası olan manav, bazı yerde de Yörük diye adlandırılan bu insanlara, bulundukları yerlerdeki azınlıklar (Ermeni-Rum). “Yahu, siz Osmanlıyı besliyorsunuz. Karşılıksız her şeyi saraya gönderiyorsunuz, siz Osmanlının manavı mısınız?” derlerdi. Bu devlete sadık insanlarda “Evet, biz Osmanlı’nın manavıyız. Osmanlının manavı olmakla da gurur duyarız. Devletimize yardım etmeyi de bir şeref biliriz” derlerdi.İşte, o gündür, bu gündür azınlıkların hazımsızlıkla, kıskançla söyledikleri bir addır manav tanımlaması. Osmanlının Sadık tebası, Özbe Öz Türk. Türkmen - Yörük kül türünün has insanlarıdır manavlar.Yine sözlü kaynaklardan halk arasındaki tanımlamalarla, manavların kişiliklerine ait bazı tespitler.

Manav ve macıra senet gerekmez Manavın sözü senettir. Devlete, nizama son derece bağlı ve itaatkârdır. Hırsızlık yapmazlar. Herkesin mahsulü harmandadır. Kız kaçıranlar, kavgalı olanlar köyde barınabilirler ama hırsızlık yapanlar asla barınamazlar.

Bir Karadeniz göçmeninden derlenen tanımlama; manavın sessizine aldanma.

Manav uysaldır. Sessiz sakin insanlardır. Ama manavın damarı kabardı mı yanına gitme, Ayranlığı değişilmeye görsün.Manavlar birbirini tutmazlar, ama ayrıda yaşamazlar

Manavlar temiz kalpli, saf insanlardır.Yusuf Çam Milli Mücadelede İzmit Sancağı adlı eserinde Milli Mücadelenin başlangıç döneminde İzmit Sancağında yaşayanların %70 Müslüman %30 kadarı çoğu Hıristiyan olmak üzere azınlıklardan oluştuğunu ve bölgenin sosyal yapısını üç büyük sosyal bütünlük halinde görmek gerektiğini öne sürer.

Hıristiyan Azınlıklar ( Ermeniler, Rumlar, Yahudiler )1830 yılından itibaren bölgeye yerleşen (Muhacirler, Balkan ve Kafkasya)Bölgenin yerli (otoktan) halkı bu son boşluğu açarsak; bölgenin yerli halkı manavlardır (yani Türkmenlerdir) demektedir.

Kültür, bir toplumun hayat biçimidir. İnsanoğlunun öğrendiği bilgi, sanat, gelenek – görenek ve benzeri yetenek, beceri ve alışkanlıkları içine alan karmaşık bir bütündür.

Türk tipinin bulunduğu coğrafi bölgeye göre etkilenen ve karışarak değişik özellik kazanan bir ırk olduğu dile getirilmektedir. Özellikle Marmara Bölgesinde yaşayan kişiler manav olduklarını söylemektedirler. Manav Türkmen kültürünü anlayabilmek için, Manavlar hakkında etnografik bilgilere ihtiyaç vardır. Örneğin keten el dokumacılığı manavlarla bütünleşmiştir. Çiftçi ailesinin boş zamanlarında tarımdan arta kalan günlerde uğraştığı, hem kendi ihtiyacını karşıladığı hem de fazlasını satın para kazandığı veya yöresindeki hammaddeden ve boş duran iş gücünü değerlendirdiği yardımcı bir el sanatı durumundadır.

Ekilip dokuma durumuna gelinceye kadar, havuzlama, kurutma, kırma, tarama, yumuşatma, eğirme, ağartma, çözgü hazırlama aşamalarından geçen keten; dokunup çarşaf, yaygı, yorgan yüzü, yastık kılıfı, elbiselik, yolluk, çuval olarak Manavların ihtiyaçlarını görmektedir.

Geleneksel giyimin parçaları olan uçkur, önlük, yağlık, çevre keten bezinden yapılır. Şalvar ve sırta giyilen içlik saya mintan, hırka ise zaten ketenden diğer bir adıyla kandıra bezindendir.Manavlar ketenin çöpünü bile ziyan etmez. Bu bir mübalağa değildir. Ketenin çöpünden yatak, minder yapar, keten tohumunun yağını yemeklik olarak kullanır ve kandilinde yakar.Şehre sadece tuz almaya, şeker almaya giderlerdi. Bazen de şeker ihtiyacını yaptıkları pekmezle karşılarlardı. (Dut, elma, pancar, armut ve şeker kamışı pekmezleri )

Manavlar, bölgenin tarım ve hayvancılık özelliklerine uyum göstermiştir. Tahıl, keten, kenevir, meyve, sebze tarımı, bağcılık, son zamanlarda fındıkçılıkla uğraşmışlardır. Manavlarda özellikle Kandıra hayvancığının önemi büyüktür. Koyun, keçi, hindi, küçükbaş, sığır, dombay (manda) gibi büyükbaş hayvan yetiştiriciliği yapmaktadır.

Keş, yağ, peynir, yoğurt üretmişlerdir ki Kandıranın yoğurdu meşhurdur, bu üretimin bir kısmı aile içi tüketime tahsis edilmiş, bir kısmı satışa sunulmuştur.

Mimari : Manav köylerinde halk mimarisinin ilginç bir örneği ahşap yığma şeklinde olan çandı evler bulunmaktadır. Gerek Selçuklu, gerekse Osmanlı döneminin bu orijinal ahşap örnekleri günümüzde tek tük de olsa ulaşmıştır.Kandıra ve Kandıra’nın hemen yanı başında bulanan Taşköprü çevresinde yöresel adıyla, üç çandı camii kalmıştır. Tatar Ahmet, Karagüllü, ve Hatipler köyü civarıdır.Kandıra, Kaynarca dolaylarındaki Çandı camilerinin çoğunda Orhan Gazi döneminde ait bulunduğu ve bu tür camilerin kesinlikle Akçakoca Bey’in fethettiği yerlerde yapılmış bulunduğu, Orta Asyadan gelen bu mimarinin anısına sadık olan Büyük Kahraman Akçakoca’nın isteğine bağlı olarak bu camilerin yaptırdığı kanısı öne sürülmektedir.Çandı evler geleneksel Türk ailesinin yaşam şekline göre planlanmıştır. Evin tam ortasında ocaklı bir oda bulunmaktadır, Odanın etrafında onu çevreleyen bir dolaşma yer almaktadır. Evin girişindeki hayat denilen geniş alan bu dolaşmayla birbirine açılmaktadır. Evler iki katlı olup alt katta ahır bulunmaktadır. Yaşam mahallinin ahırın üzerinde yer almasının amacı hayvanların ve nefeslerin oluşturduğu sıcaklığın üst katın ısınmasında katkı vermesidir. Aynı zamanda da mal canın yongasıdır. Hayvanlar ailenin gözü önündedir.Çandı yapının en önemli özelliği çapındaki kütükler düzgün yontularak birbiri üzerine binen U kesitli boğazlarla kenetlenmektedir. Boğaz kısmından ağaçlar uzatılarak uçları aynı hizada düzgünce kesilmektedir.

Kertilip birbirine geçirilen uzun kütüklerde çivi kullanılmamaktadır. Bu yapılar kültür özelliği olmasının yanı sıra birer sanat eseridir. Kışın sıcak, yazın serindir. Aynı zamanda depreme son derece dayanıklıdır.Görüyoruz ki; Orta Asya’dan Anadolu’ya gelen Türkler manevi kültürlerinin yanında maddi kültürlerini de getirmişlerdir.

 

Manav Mutfağı;Manav mutfağı karbonhidrat ağırlıklıdır diyebiliriz. Buğday başta olmak üzere tahıl maddeleri ana öğedir.Türklerde çok eski ve yaygın bir çeşit olan gözleme manavlarda da vazgeçilmezdir. Yine bu çeşide yakın bazlama ve cızlamayı sayabiliriz. Bazlama biraz kalındır. Ve ekmek işlevi görmektedir. Cızlama ise taşmış ve yumuşak hamurun daha ince pişirilmiş bir versiyonudur.

Bu mutfağın en kendine has örneklerini vermek gerekirse, malay (mısır ve buğday unundandır, dartılı veya pekmezli yenir) mancarlı pide (bu genel bir başlıkla söylenirse ıspanaklı pidedir. Ispanakla sınırlanmaz. Pidenin içi gezecek otu, efelik, kaldirik otu, gışırık otu olur ama başlık aynıdır; mancarlı pide)

Dartı : Dartı başlı başına konudur. Bir imzadır bu mutfakta. Bekletilen sütün üstündeki kaymak, yoğurdun kaymağı toplanarak kaynatılır. Kaynatma süresi istenen kıvama göre değişmektedir. Çok kaynatılırsa yağı iyice ayrılır, az kaynatılırsa daha krema görünümünde olur. Bir iki maddede yapımını açıklayacağımız bu yiyecek kahvaltılarda baş tacı yemeklere çeşnidir

Keşkek : Çok eski bir yemektir. Oğuz Türkmen boylarının vazgeçilmez yemeğidir. Buğdayın dövülmüşü kaynatılır içine et katılır. Üzerine mutlaka dartı koyulur. Keşkek aslında düğün ve bayram yemeğidir. Eskiden bayramlarda asla es geçilmezdi

.Keş : Eski bir ağartıdır süt ürünüdür. Kesilmiş sütten yapılır. Kendi kendine toplanan süt bir tülbentle süzülür ve kurutulur. Kahvaltılık veya hamur işlerinde iç malzemesi olur.İçecek olarak komposto ( hoşaf ) ve ayran sayabiliriz. Komposto için tercih edilen meyveler elma, armut, ayva, eriktir. Kurutulur, kurutma işlemi sonrası erik(kak) diğerleri (buruç) kıvamındadır artık..Kışlık hazırlıklarda ise; pekmez, tarhana, salçalar, meyve kuruları ve kendi tuzlu suyunda uzun süre bekletilmiş sert peynirler yapılırdı. Bu kıvamdaki peynirler közde veya tavada kızartılıp tüketilir.Çorbalarda kesin bir un malzemesi hakimiyeti vardır.

Kesme çorbası

Dımbıl çorbası

Umaç Çorbası

Erişte Çorbası

Tarhana Çorbası

Mancar Çorba ve yemekleri

Ana başlıklar halinde söylediğimiz manav mutfağı; her yöre mutfağında olduğu gibi yeniden keşfedilmeyi bekleyen lezzetlerin sahibidir.Özellikle gözleme, cızlama ve bazlamaç çok özel yemeklerdir. Bugün bile gözleme deyince akla manavlar ve Yörükler gelir. Aynı kültürün insanları.Sadece Batı Anadolu’da değil, Ege ve Akdeniz bölgesinde de, bu yerleşik veya kısmen Yörük olarak adlandırılan bu insanların en önemli yiyeceklerinin başında gözleme gelir.Her evde kışlık tarhana, kuskus, buruç (elma, eriği armut vs.) vardır. Yazdan yapılmış peynirleri vardır. Kavurmalar pek çok aile tarafından toprak küplere yazdan basılır.

Pekmez (pancar, şekerkamışı, elma, armut vb. meyvelerden elde edilen tatlı) hemen hemen her evde bulunur. Enerji kaynağıdır. Kışın soğukta özellikle yenir.

Manav mutfağının en önemli yemeklerinden biri de “Malay” yemeğidir. Bazı yörelerde “kaçamak” diye de anılan bu yiyecek, yoğurt ve pekmezle iştahla tüketilir. Mısır malayı veya buğday malayı, her ikisi de bu yerli halkça çok sevilir.Mancarlı pide, manavlarda gözde yiyeceklerdir. Mancar (ıspanak, gazicek, efelik, gışırık, kaldirik, (çiçekli mancar) kabak urgan ucu, pazı vs.) bitkilerin ortak adıdır.Mancarlı olarak yapılan bu un mamulü pideler, dartı, sütçiği, peynir, keş gibi süt ürünleri ile de karıştırılır, desteklenirse mükemmel bir yiyecek ortaya çıkmış olur. Bozkurt Güvenç’in yaklaşımıyla dile getirecek olursak; bir manav ırkı belki yoktur ama görünen o ki bir MANAV kültürü vardır.

Sümeyye Köktürk yazıları http://www.sosyalsiyaset.com/documents/tarakli.htm

AKÇAKOCADA

Kız ve Erkeğin Tanışması.Akçakoca’da mısır bitkisinin fazla ekildiği, fındığı kozalarından ayırma makinelerinin daha ortaya çıkmadığı dönemlerde mısır soyma, fındık ayıklama imeceleri yapılırdı. Bu imecelere kız ve erkekler bir arada katılırlardı. Mısır çapalama, fındık toplama işleri de imece şeklinde yapılırdı. Akçakocalı kız ve erkek gençler birbirlerini bu imecelerde, kasabaya inme sırasında, dereye suya giderken, nişan, düğün gibi eğlencelerde tanırdı.Kız ve erkeğin ortaklaşa güvendikleri bir kadını aracı olarak kabul eder ve sevgi nişanelerini birbirlerine bu aracılar ile gönderildi. Bu günde buna benzer olaylara şahit olunmaktadır. Çoğu kez kız erkeğe, kendi işlediği bir mendili, oğlanda kıza gülyağı, şeker, lokum, küpe, yüzük gibi hediyelerde gönderirdi.

Sevdalık Günleri .Akçakoca gençleri arasında sevdalık günleri çok önemliydi. Sevenlerin arkadaşları vardır. Bu arkadaşlar erkek ise, hep seven erkeğin etrafındadır, arkadaşları için pervane olurlar, hep beraber gezerler. Başkaları seven erkekmiş izlenimi yaratırlar. Örneğin; Sevdiği kız salıncağa binerse, önce aşık olan silahını boşaltır. Bunun anlamı: Bu “Seni başkası severse onu öldürürüm” anlamına bir mesajdır. Ardından aşığın arkadaşları silahlarını boşaltırlar. Bunun da anlamı: “Bir arkadaşımızın arkasındayız” demektir Durum herkes tarafından anlaşılır, kimse kimsenin sahasına girmez. Erkek evlenme arzusunu ailesindeki kadınlara açar. Zaman içinde gelişen olaylar oğlanın anası tarafından babasına iletilir. Günler ve gecelerce ne olup olmayacağı, aileler arasında düşünülüp tartışılır. Sonunda kız tarafının kıramayacağı bir elçi bulunur. Elçi baba ve annenin ağzını arar. Olumlu yanıt alınca kızı istemek için girişimlerde bulunur.Toplum kız isteme konusunda çok duyarlıdır. İstenilen bir kızın verilmemesi ya da söz kesiminden sonra dönülmesi erkek tarafından hakaret kabul edilir. Bu tür olaylar genellikle kan davası gibi olaylara sonuçlanır.

Sıra Gözetme: Ablası bekar olan, evlenme çağındaki erkek bu kuralı bozup evlenebilir. Erkek toplunda kadından önce gelir. Erkek kardeşler arasında da sıra gözetilir. Miras taksiminde kızın payı erkeğe göre yok gibidir. (Bu gelenek Lazlarda daha çoktur.)Son zamanlarda Bölgede kızlar arasında sıra gözetme geleneği vardır. Büyük kız varken küçük kız evlenmesi ayıplandığı gibi baba buna kesinlikle karşı koyar herkes hakkını yavaş yavaş  alma yolunu tutmaya başladı.

Başlık Parası :Akçakoca ve köylerinde başlık parası vermek hemen hemen yok gibidir. Yalnız fakir ailelerde kızına çeyiz yapabilmek için bir miktar para ödenir. Başlık parası verme Laz ve Gürcü ailelerde, Rizeli  toplumlarda daha az uygulanır. Abazalarda başlık parası alınmaktadır.

Kız Kaçırma Olayları .Abazalarda düğün çok masraflı olduğu için, özellikle birbirini seven çiftler kaçarlar. Bu danışıklı dövüştür. Kız kaçırılmadan önce nüfus cüzdanı kaçırılır. Kızın yaşı on sekizden küçük ise kız kaçırılınca erkeğin akrabalarından birinin evinde saklanır. Daha sonra aileler arasında anlaşmaya gidilir. Kaçırılan kızın yanında kıza yakınlığı ile bilinen kızın arkadaşı ile kaçırılır. Bu kıza tasavize denir. Kız emin bir ailenin yanına misafir edilir. Düğün yapılıncaya kadar kız o evde kalır. O evde her akşam eğlence yapılır. Bunun adına taşamhara denir. Kız-erkek anlaşarak kaçmışlarsa iki tarafın aileleri bir müddet birbirleriyle görüşmez. Daha sonra aracılar yardımıyla taraflar barıştırılır. Ancak yıllar süren küskünlükler söz konusudur. Kız kaçırmada kızın rızası yoksa olay kan davasına kadar gidebilir.

Kız İsteme Geleneği :Ön hazırlıklar tamam olunca kız babasının sevdiği birisi erkek tarafı ile birlikte kız istemeye gider. Erkek tarafından ağzı laf yapan biri sözü açar.“Biz Allah’ın emri, Peygamberin kavli ile kızınız ...............’yı oğlumuz ..............’ya istemeğe geldik” der. Baba da;Allah yazdıysa olur. Amma bir düşünelim. Soracak adamlarımız var onlara soralım” der. Bu biraz naz etmek ve kendi akrabalarına paye çıkarmak için söylenmiş bir sözdür. Bir müddet biçilir. Bu arada istiyorlarsa, el altından erkek tarafını cesaretlendirecek haberler iletilir.Bu dönemde, kız ile erkek karşılaştıklarında kaş göz işaretleri ile birbirlerine cesaret verirler. Kız belli bir süre sonra istenir.

Söz Kesme ve Nişan Olayı :Eskiden erkek askere gitmeden nişanlanırdı. Nişanlık süresi, askerlik, para yokluğu ile ilgili olarak 2-3 hafta ile bir yıl arasında değişir. Yerli halk arasında beşik kertmesi kesinlikle yoktur. Göçmen köylerinde beşik kertmesine rastlandığı söylenmekte ise de tespit edemedim.Kız istemede erkek tarafından hediye olarak getirilen “kutu şekeri” ertesi gün iade edilmez açılırsa, kızı erkeğe verildiğine işarettir.Taraflar tarafından söz kesiminden sonra oğlan tarafından akrabaları kızın evine yüzük, kutu şekeri ile elbiseler, çorap ve terlik alıp giderler. Nişanda yüzükler takılır. Bazı köylerde nişanda erkeğin bulunmadığı, akrabası tarafından kızın parmağına yüzük takıldığı söylenmekte ise yerli köylerde böyle bir gelenek bulunmamaktadır.Bir süre sonra kız tarafı, yüzük, bir kat çamaşır, kaynanaya elbise alıp oğlan evine getirirler.

Çeyiz Geleneği
:Çeyiz olarak sandık, yatak, yorgan, yelek, şalvar, bakırdan mutfak eşyası, elde dokunmuş yer hasırı, hasır seccade, ottan duvar yastığı, kanaviçe işler ve örtüler vardır. Çeyizin miktarı ailenin mali durumu ile ilgilidir. Yerli halkta çeyiz eşyası, Doğu Karadeniz kökenli ailelerde olduğu kadar fazla olmakla beraber, kızlar mirasta erkek kadar hakka sahiptir.

Kına Gecesi :Düğün geleneğinin ilk kademesi kına gecesidir.Kına gecesi Çarşamba günü yapılır. Kına gecesi için erkek tarafı beraberlerinde taraftarları ile birlikte yanlarına kına alıp gelin evine gidilir. Dört kız çarşaf veya büyük bir yazmanın altına gelini alırlar. Bir kız gelinin eline tabaktan kına yakar. Elleri temiz beyaz bezlerle yumrukları bağlanır. Bir taraftan da maniler söylenir. Hem gelin ağlar, hem etrafındakiler.
İzzet ve ikramdan sonra erkek tarafı evlerine gelir. Damadın evi önünde büyük bir ateş yakılır. Kız tarafı tavuk istemeğe gelir. Her evden birer tavuk alınır. Ateş yanınca baklavalar getirilir. İkramlar yapılır. Kız tarafı darıltılmadan uğurlanır.Kına gecesi bayramlık elbiselerini giyen genç kızlar çiftetelli, topal oyunu, orta oyunu gibi oyunlar yaşlı bir kadın denetiminde oynanır

Düğün Günü :Düğün genellikle nişandan en az bir yıl sonra yapılır. Bindallı ve benzer gelenekler yoktur. Eskiden gelin renkli ve temiz ipekli elbise damat ise don pantolon üzerine beyaz gömlek ve işlemeli yelek giyerdi. Güvey fakirse beyaz elbise ödünç alınırdı.Eskiden olduğu gibi gelin kayın baba ve yakın akraba arasına giderdi. Gelin evden çıkarken, kız kardeşlerden biri, yoksa akraba kızlardan biri çeyiz sandığı üzerine oturup sandık haracı isterdi. Ayrıca kapıdan çıkarken erkek kardeş, kapı haracı olarak bir miktar para talep eder.Köylerde, genellikle bir öküz arabası süslenirdi. Üstüne halı ve kilimlerle bir örtü yayılır. Araba çan ve zillerle bezenir, köylüler şık giysilerini giymiş, arabanın önündü, ardında, yanında yürüyerek giderlerdi. İkide birde araba durdurulur:- Ala ala hay... diye bağırarak düğün evine varılır. Yolda devamlı halaylar çekilir. Kasap oyunu, Kastamonu zeybeği gibi oyunlar oynanır. Gelin alayı, çeşitli yollardan dolaşarak damat evine varırdı.Gelin alınmadan o köylülere veya mahalleliye pilavlık parası verilir. Gelin arabaya binmeden bolluk ve bereketli olsun diye ya damadın babası veya yakını bozuk paralar içinde şekerler, buğdaylar serper, çocuklarda bunları birbiri üzerine yığışarak kapış kapış toplardı.Köyden çıkıncaya kadar çeşitli yollardan dolaşarak damat evine varılır. Gelin arabadan inmez, bahşiş ister. Bir inek ya da tosun getirilir. Kulağı kesilerek işaret verilir. Kapı önünde kurulan bir masada kız tarafı tatlı, şeker, sigara, mermi gibi isteklerde bulunur. Bu istekler karşılanıncaya kadar gelin bekletilir. Bu durum bazen üç dört saat kadar sürer.Gelin eve girerken eğilip eşiği öper. Bolluk getirmesi düşünülerek mısır, buğday, şeker, bozuk para atılır. Akraba ve komşular başlarında birer tepsi baklava alarak erkek evine giderler. Tepsiler üst üste kümelenir.Erkeklerde evin önünde yakılan ateş etrafında oynarlar. Bu oyunlar kadın kıyafetine girmiş köçekler tarafından oynanır. Eğer aile varlıklı ise dört köçek, dört davul, dört zurna ve dört keman bulunur.Diğer köylerden geleneklerde kafileler halinde düğüne katılırlar. Kimileri koç, kimileri koyun getirir. Meydanda ikramlar yapılır.Yenip içilir. Sonunda köylüler misafirlerini evlerine götürürler.Hoca nikahı yapılır, bu adet yaygındır. Hoca nikahı yapılırken gelinin yanında dadı veya bibi (teyze, hala) denilen kadınlar bulunur.Gürcü köylerinde düğün gecesi, güveyin gerdeğe girmesi yasaktır. O akşam kızın akrabası olan kızlar sabaha kadar beklerler. Düğünün ertesi günü gerdeğe girilir. Düğün genellikle üç gün devam eder. Lazlar ve Hemşinlilerde de benzer gelenekler vardır.Diğer köylerde ise hoca nikahı kıyılır. Sonunda güveyi arkadaşlarının kolunda gelinin odasını getirilir. Arkasından yumruklanarak odaya itilir. Damat odaya girer. Hazır bulunan seccadede iki rekat namaz kılıp duasını yapar ve gelinle tanışmaya gider. Damat bu arada gelini konuşturmaya çalışır. Ona hediyeler verip konuşturur. Konuşturulunca da pencereyi açıp iki el silah atar. Bundan sonra herkes dağılıp gider.Gelinle damat, gidip kayınvalidenin elini öperler. Tekrar odalarına giderler. Orada baklava yerler. Bazense baklava kesmelerinin yarısını yiyip bırakırlar. Ertesi gün bunları evlenmemiş erkek ve kızlar yer. Darısı sizin başınıza gibi bir gelenektir bu. Ertesi gün sabah, köçekler, davetliler düğün evinin önüne gelirler. Oyunlar oynanır. Damat elinde bir tepsi baklava ile herkese birer kesme baklava sunar. Sonra da herkes dağılıp gider. Ev kadınlarla dolar. Duvak günü damat sağdıçla gider. Gelinle sabahtan ikindiye dek oyunlar oynanır, şarkılar söylenir ve derken düğün biter

Duvak :Güvey gecesi sabah gelini eğlendirmek için eğlence düzenlenir. Gelin oynar ve etrafa para atar.Bekar kızlar gelinin duvağından teller koparırlar. Duvaktan sonra erkek ve kız evlerinde yemekli davetler yapılır.

Düğün Davetleri :Bütün akraba ve hısımlar gelin ile damadı davet ederler. Bunlar taşıma davetleridir. Her gidilen eve gelinin yaptığı bir el işi işleme götürülür. Onlarda onlara çeşitli hediyeler verirler.

Doğum Olayı .Genellikle ilk çocuğun erkek olması istenir. Çocuklar genellikle beşikte büyütülür. Çocuğun adı üç gün içinde yaşlı bir erkek veya hoca tarafından üç defa kulağına okunarak konulur. İsimden sonra ezan okunur. Komşular ve akraba loğusaya evvela geçmiş olsun derler sonrada hediyeler getirirler. Doğumun kırkıncı günü çocuk ve loğusa yıkanır. Buna çocuk kırklandı denilir.

Diş Çıkarma.;Küçük çocukların diş çıkarmaları aile için ayrı bir sorun olur. Ailenin bireyleri yeni çıkan dişi görmeyi uğur sayarlar. Onun içinde sık sık çocuk güldürülür, ağzına bakılır. Hatta bazıları ekmek kabuğunu gevlettirmek suretiyle dişin çabuk çıkmasının sağlarlar. Bazıları da parmağını rakıya batırarak çocuğun diş etlerini oğalar. Çocuk bundan çok hoşlanır.Dişin çıktığını gören kişi mutlaka diş çıkaran çocuğa ya elbise alır ya entarilik alsınlar diye anne babasına para verir.

Sünnet Olayı :Akçakoca bölgesinde kirvelik olayına rastlanmaz. Eskiden gezginci sünnetçilerin gelmesiyle hiçbir hazırlık yapılmaksızın çocuklar sünnet edilirdi. Günümüzde eğlenceler düzenlemektedir. Sünnetçiye, bazen para almadığı için sabun, havlu gibi şeyler verilirdi.

BAYRAMLAR VE EĞLENCELER

Dini Bayramlar :Dini bayramların Akçakoca örf ve adetleri içinde çok büyük yeri vardır. Üç aylar girince Recep, Şaban ve Ramazan gelinceye kadar bazı kimseler ramazana alışmak için ayda bir belli oruçlar tutar, kutsal geceler, cumalar yavaş yavaş ayrı bir kalabalık olmaya ve cemaat artmaya başlar.Ramazana hazırlık olmak üzere, makarnalar kesilir, erişteler yapılır. Yufkalar açılır, kuskuslar hazırlanır. Mevsime göre çeşit çeşit reçeller, hoşaflar ve şuruplar hazırlanır.Hele bayram gecesi yeni esvaplar giyilir, Provalar biter. Küçükler giyeceklerini başlarının altına koyar. Ayakkabılarını yatağın içine yerleştirir. Herkes banyosunu yapıp yatar. Küçük erkek çocuklar sabahleyin sabah namazına herkesle birlikte camiye gider. Namazdan sonra vaiz dinlerler. Bayram namazı kılınır. Hoca dikilir, en yaşlı adam hoca ile bayramlaşır, ondan sonraki hoca ile yaşlı bayramlaşır ve yerini alır. Böylece sıralanır. Cemaatin en yaşlısı ile en genci bayramlaşıncaya kadar sürer. Sonra birlikte hoca dua eder.
“Bu bayrama eriştiren Allah’a senalar ve amin” denilip çıkılır. Yolda görülenlerle bayramlaşırlar. Mezarlıklara gidilir. Ölülere dua edilir. Hastalar ziyaret edilir.”
Her köyün ramazanında davulcular bahşiş toplar. Birinin elinde bir sırık, birini elinde bir sepet. Davulcu davulu çala çala her evin önünde maniler söyler. Bahşiş; havlu, mendil, yazma sırığa bağlanır. Baklavalar, el altıda tepsi bulunan sepete konur. Paralarda davulcunun cebine konur.

Bayramlar :Yerli köylerde bayram sözcüğü eğlence anlamına gelir. Bayram olacağı gece, bayramı bilen köydeki misafirler, bayramın olacağı köye yakın eş dost ve akrabalar ile birlikte giderler. O akşam onlara misafir olurlar. Kadın ve kızlar yemekten sonra daha geniş evlerde, erkekler ya kahvede ya da başka bir evde toplanırlar. Erkekler orta oyunları yaparlar. Mutaassıp olmayan yerlerde içkide içilir. Gramofon çalınır ve Cide kemençesi ve tepsi çalarak oyunlar oynanır. Genellikle oyunlar iki kişilik eşler halinde yapılır. En revaçta olan oyunlar topal oyunudur. Bu oyun Akçakoca’ya özgü bir oyundur

Eğlenceler
:Eskiden patoz makineleri yokken, fındık harmanda kurutulur, sabahları tırmıklar vurulur, sonrada altından tanesi alınırdı. Kalan fındıklarda kabuklarından ellenmek suretiyle bulunup ayrılırdı. Köylerde bu işler imece halinde yapılırdı. Kabuk ayırma işi erken bitimi, orası düğün evine döner, oyunlar şarkılar, gülme, eğlence, yeme içme başlardı. Kızlar erkekleri, erkekler kızları burada seçerdi. Çalışkan mı? Tembel mi? Dili tatlı mı? Nobran mı? Şaka kaldırır mı? Yoksa içine kapanıp arpacı kumrusu gibi düşünür mü? Yapıcımı yıkıcı mı? Hepsi burada denenirdi. Bu eğlencelerde maniler söylenirdi. Atmaca tabir edilen karşılıklı mani atmaları da yapılırdı.

KÖYDE

 

KIZ İSTEME  : Cuma gecesi erkek ailesi,kız evine gider ‘’Allah’ın emri Peygamber’in kavli ile’’ diyerek kızı ister.Kız tarafı araştırma ve akrabalarına sormak için süre ister,kızı vermek niyetinde değilseler kızımızın yaşı küçük nasibinizi başka yerde arayın derler ve ya Allah yazdıysa olur derler süre isterler.

SÖZ KESME : Kız tarafı müspet cevabı verirse erkek tarafı bir hafta sonra kız evine gider,oyalı yemeni götürürler.Kız tarafı da çevre verir,nişan günü orada tespit edilir.Kızın parmak ölçüsü alınır.

NİŞA : Erkek tarafı alışverişe çıkar,beşibiryerde,bilezik,küpe,tuvalet takımı,iç çamaşırı,gelinlik,elbise kumaşlar alınır.Ayrıca aile etrafı da giydirilir.Bohça içinde bunlar kız evine verilir,Nişan yüzüğü orada takılır.Bir hafta sonra da kız tarafı da aynısını yaparak erkek tarafına gidilir.Her iki aile fedakarlık yaparak düğüne hazırlanırlar.Çeyizler sandığa konur,çeyizde kızın işlediği oyalı danteller,kanaviçeler,yatak,yorgan,şalvar,yelek,mintan,bakır ev eşyalar erkek evine gönderilir.Çeyizler bir hafta boyunca yatak odasında duvarlara asılır,sandıkta ki çeyizler teşhir edilir.Çeyizlerin kalite çokluğu ailenin zenginliğine işarettir.

KINA    GECESİ  : Düğünden bir gün önce gelinin ve yakınlarının eline kına yakılır kına erkek tarafından getirilir kına yakma töreni boyunca maniler söylenir gelin ağlatılır,kına gecesi kızlar çiftetelli ve çeşitli oyunlar oynar.Köy lisanı ile mani ve türküler söylenir.

 

‘’Yukarı köyün çakalları                        Yukarı köyde çakal yok

   Aşağı köyün bakalları                         Aşağı köyde bakal yok

   Damat beyin sakalları                         Güveyin sakalı yok

   Gelin kınan kutlu olsun                       Gelin kınan kutlu olsun

 

   Kına gecen hoş olsun                          Köyümüzden çıkıyorsun

   Evin bereket dolsun                            Bize veda ediyorsun

   Damat bey eşin olsun                         Yeni yuva kuruyorsun

   Gelin yuvan mutlu olsun                    Gelin kınan kutlu olsun’’

Diye maniler söylenir.

 

DÜĞÜN : Erkek tarafı düğün günü kız evine giderler.Arkadaşları tarafından hazırlanan gelin,bir araba ve ya öküz arabasına ve ya bir ata bindirilerek yakınları da geline eşlik ederek erkek evine yol alırlar.Zengin olan at arabasına bindirilir,damadın arkadaşları at arabasına biner düğün evine ilk gelen atlı bahşiş alır.Diğer atların dizginlerine mendil takılır,düğün alayı erkek evine gelince damat tarafından karşılanır birlikte eve girilir buna koltuk denilir.Gelin eve girerken kapının üstüne yağ ve bal sürer,sağ ayağını da eşikten atar.Bu arada damat tarafı kapı önünde para serper uğur niyetine.Bu paralar çocuklar tarafından toplanır ve kapışılır.

 

GÜVEY  KOYMA: Akşam yemeği damat evinde yenir topluca kahveler içilir oyunlar oynanır yatsı namazından sonra imam nikahı kıyılır gelin ve damat zifaf odasına girerken güvey alayı damadın arkasına vururlar.Damat zifaf odasının içine kaçar canını zor kurtarır ve güvey alayı silahla ateşler eder.

 

DUVAK : Güvey gecesi sabahı gelini eğlendirmek için eğlence tertiplenir,gelin de oynarken etrafa para atar genç kızlar gelinin duvağından teller kopartılır sonra erkek ve kız evlerinde davetler yapılır.Maalesef bu gelenekler şuanda düğün salonlarına taşmış ve gelenekler kaybolmuştur.Düğün salonlarında eski folklorik oyunlar yerine modern danslar taverna eşliğinde düğün salonlarında yapılmaktadır.

 

FOLKLÖR  : Köye has topal oyunu vardır ,köyün kendine has folklor ekibi yoktur,Karadeniz folkloru hakimdir,Davul,Zurna,Saz,karşılıklı zille oynanan oyunda çalınan zil dir.Ayrıca köçek oyunu,gemici çardak oyunu vardır Halay, Sallama Karşılıklı Zille oynama Köçek,Davullu gemici çardak oyunudur, Bar,Halay,Horon,Sallama,Karşılıklı zille oynama,Hura,ve karşılama,Köçek    oyunları da oynanır

DAVUL  : Davul savaş sırası,sonrası,askere giderken,törenlerde,ramazanlarda,güreş yapılırken çalınır.Davulun eski adı Tavuldur,Çağatay Türkleri tarafından yapılmıştır,bir haber aracıdır

ZURNA: Davul ve zembeleklerle çalınır ağaç maden, boynuzdan yapılır ,7 üstte 5 altta deliği vardır,Avrupa’ya Türkler tarafından götürülmüştür,Oğuz Türkleri Anadolu’ya getirmiştir,kemençe ve davula eşlik eder,4000 yıldan beri devam eden bir enstrümandır.Davul,Kaval,Zurna,göçer enstrümandır,köyde son zamanlarda bunların yerini taverna müziği almıştır org ile çalınan müzik aletidir eski neşe eski düğünler artık tarihe gömülmüştür,evlerde yapılan düğünler artık düğün salonlarına taşmıştır

 KAVAL: Orta asyadan gelmiştir Balasau Türkleri icat etmiştir,Çağatay Turan Türkleri haval derdi Karadenize bunlar getirmiştir ,bir göçebe çalgısıdır Of,Tokat,kavalı meşhurdur.

 

 

ÇOCUK OYUNLARI

Çelik çomak,binmeli eşek,esir oyunu,körebe,köşe kapmaca,birdirbir,seksek,yakan topu,lunç,domino devirme

 

KIYAFETLER

Köyde 25-30 yıl öncesine göre  kıyafette önemli değişmeler olmuştur.Erkekler tamamen şehir kıyafetini benimsemişlerdir. Erkeklerde gündelik kıyafetlerden başka önemli günlerde, törenlerde giyilen ve içine beyaz eşarp bağlanan lacivert takım elbise en beğenilen giyim eşyasıdır. Ancak yaşlı erkeklerden bazıları köy içinde geleneksel kıyafetle ilgili olarak paçaları dar pantolon, üzerine gömlek ve yeleği giymeye devam etmektedirler. Kösele kunduranın yanında lastik ayakkabı, plastik ayakkabı, özellikle çocuklarda  çok görülmektedir. Erkeklerde pijama, şapka, şemsiye kullanılan giyim eşyaları arasındadır. Burada dikkati çeken husus pijamanın yatak kıyafeti olmaktan başka, bazen iş kıyafeti olarak kullanılması suretiyle ikinci bir iş görmüş olmasıdır.Kadın giyimi erkeklere oranla daha az değişmiştir.Eskiden kadınlar evlerde basit tezgahlarda keten ve kendirden giysiler dokurdu. Bugün ise köylüler malzemesi köy dışından sağlanan koyu renkli şalvar ve üzerine bluz giymekte, başlarına lacivert örtü (örtme)  örtmektedirler. Kadın giyiminde dış görünüş bakımından erkeğe nazaran değişme daha azdır. Evde elbisesi ile dolanan bazen başını örtmeyen kadın, sokağa çıkınca elbisesinin üzerine şalvar giymekte ve başını örtmektedir.Genç kadınlar arasında elbise giyenler, başlarını örtmeyenler az da olsa bulunmaktadır..Köyde gündelik kıyafette olduğu gibi gelin ve güvey kıyafatide tamamen şehirleşmiştir. Ancak köyde giyilenler, kasabadan ucuz sağlanan ve nispeten eski model olan giysilerdir.Kadın ve çocukların kısmen evde hazırlanan giysilerinin kumaşları dışarıdan satın alınmaktadır.

ŞALVAR :            eninde üç boy kumaştan çıkar daha ziyade eflatun pembe,yaşlılar koyu renkleri tercih ederler,genellikle çimen yeşili,zeytin yeşili tercih edilir,şalvarın içine şalvar ( havsa) dikilir pamuklu veya şile bezinden dikilir

MİNTAN            : Şalvarın üstüne giyilir mintan ve şalvar işlemelidir,kadife kutnu,janjanlı ve yollu kumaşlardan dikilir

YELEK       :        Şalvar üzerine kolsuz fakat işlemeli yelek giyilir,içine bezden buluz giyilir.

ÖRTÜLER          :Kare şeklinde üzeri baskı tekniği ile işlenmiştir,çiçek desenlidir

YAZMA         :       Oyalar işlenir dikdörtgendir

ÇORAPLAR :      Yün çoraplar giyilir kadın çoraplar motif işlemelidir

AYAKKABILAR Rugan ayakkabı giyilir,çarıkta giyilir,genellikle lastik ayakkabılar tercih edilir

ERKEKLERSE : Yelek ve zıpka giyerler,Kafkas kökenliler düğün törenlerde kalpak dik yakalı siyah satenden yapılmış diz boyu elbise ve yumuşak deriden çizme giyilir.Elbisenin üzerine dışardan fişeklik,kama,kemer gibi ayrıntılar vardır,kadınlar ise simli motiflerle süslenmiş kadife elbiseler giyerler bunları Aktaş,Edilli,Uğurlu,Yenice,Göktepe,Kirazlı,Hemşin köyleri giyerler

 

HIDIRELLEZ

6 Mayıs günü kutlanır,köyün piknik alanlarında,salıncaklar kurulur,yemekler pişirilir,ıp atlanır,salıncaklarda sallanılır,birçok oyunlar oynanır,kızlar erkeklere,erkekler kızlara bakarlar orada birbirini beğenirler,arkadaşlıklar kurarlar,balık tutmalar olur,erkeğin beğendiği kız eğer salıncağa biner sallanır ise erkek hemen silahını çıkartarak iki el ateş eder ona onu beğendiğini gösterir,hıdrellezin en iyi yemeği helvadır.Her yıl mevlit okutulur komşu köyler çağrılır yemekler yenir  eğlenceler tertiplenir halk birbirleriyle kaynaşır. Bu törenleri anlatmadan önce pilavlık parası üzerinde duralım. Daha öncede belirttiğimiz gibi köyden başka bir köye gelin giden kızlardan pirinç parası alınır. Bu para hemen harcanmaz biriktirilir. Pirinç parasının anlamı şudur. Köy gençleri bu kızı o zamana kadar o şekilde korumuşlardır ki, kızın namusuna halel getirmemişledir. Pirinç parası bunun mükafatı bir bahşiş sayılır. Alınan pirinç paralar yedi emin olarak köylünün saygı duyduğu birine telim ederler. Köyden ne kadar çok kız gelin giderse parada o kadar çoğalır. Hıdrellezde bu para ile bir koç satın alınır. Pirinç alınır, un yağ alınır. Kesilen koçun etinden ya etli pilav yapılır, helva kavrulur, ballanır. Öğleyin gençler toplanır ve bu pilav yenir. En sonunda da helva yenilir. Hıdrellez bayramının ayrı bir güzelliği vardır. İp salıncaklar, zincirli salıncaklar, büyük ağaçlara bağlanır. Kızlar ayrı yerde, erkekler ayrı yerde sallanırlar. Ama bazen kızlar erkekleri, bazen da erkekler kızları seyretmeye giderler. Eğer beğendiği bir kız salıncak biniyorsa orada çıkarır silahını bir şarjör boşaltır. Bu olaya kimse ses çıkarmaz. Böylece kimin beğenilip beğenilmediği bu Hıdırellez bayramı vesilesi ile belli olur. Bazı köylerde güreşler tutulur. Bazı köylerde derelerde balık tutulur eğlenilir.Akçakoca köylerinde hemen hemen hepsinde geleneksel olarak her yıl kutlanır köydeki küskünler barıştırılır geleneksel oyunlar spor etkinlikleri,folklorik oyunlar ve bunun gibi,Akçakocada ki mülki amirlerde davet edilerek etkinlikler yapılır herkes baharı böyle karşılar

 

EVLERİ

Evler genellikle bahçe içinde olur.Avlu,avlu ağla çevrilidir Sebze meyvecilik yapıldığı için,Kurukavak,Karatavuk evler arası 4-5 km’dir,okul ve cami yanlarında evler yapılmıştır,az dağınık meskenlerde cepheleri sokak tarafına doğrudur Arabacı köyü gibi,Mısır ziraatı çok olduğu için her evin yanında hemen hemen 1’şer adet serender yapı vardır,ahırlar evlere uzaktadır,ahır ile samanlık yan yanadır

SPOR

Eskiden at yarışları ve güreşler olurdu ama bu gelenekler  tarihe gömülmüştür köyde spora ilgi azdır,federe,.  gayri federe kulüp yoktur

 

YEMEKLER

 

EKMEKLER        : Yufka ekmeği,Bazlama,Gözleme,Cızlama,Mısır ekmeği,Buğday ekmeği

ÇORBALAR         : Tarhana,Mercimek,Un,Çılbır,Kızılcık çorbasıdır

HAMUR İŞLERİ  : Mantı,Börekler,Erişte,Kuskus,Kaşık makarna,Mancarlı pide

ET YEMEKLERİ : Kara dolma, Korçan,Sebze dolmaları,Kebaplar,Lahana sarma

TATLILAR           : Melen güççeği,,Güllaç,Sütlaç

ÇEŞİTLİ YEMEKLER : Kaygana,Soğanlı yumurta,Sebze yemekleri,Zeytin yağlılar,Mamursa,Kaldırık,Mantar yemekleri,Tirit,Malay,Hoşmanım,Mancarlı fırında pide,keşkek,hamurlu kıymalı kulak denilen bir çeşit mantı.Malay,cevizli çörek,tava gözleme

 

ALTYAPI BİLGİLERİ

800 MT Köy yolu asfaltlandı,köy cami evi yapıldı,fosseptik çukuru kazıldı büzler kondu,çocuk parkı yapıldı,köye içme suyu getirildi 1 adet ilkokul var ama taşımalı eğitimden faydalanılıyor,sağlık ocağı sağlık evi yok ancak mobil sağlık sisteminden faydalanılıyor,1 camii,elektrik,sabit telefonu,ptt acentesi vardır camiye ait 20 dönüm fındık bahçesi vardır Fiskobirlik üye sayısı:78 dir. Bu köy az dağınık köydür ilk ilkokul 1968 yılında açıldı.1997 de 281,2000 de 257 nüfusu vardır. Kanalizasyon yoktur. Sebze meyvecilik revaçtadır,1323 ten 1692 ye kadar voyvodalıkla 1797 de arazi defterinde 1871 birinci arazi yoklama defterinde 1992 yılında Bolu salnamesinde adı geçmektedir, yerli, az dağınık köy statüsündedir. Dereköy hizmet derneği vardır

 

18. 19. YÜZYILDA TEMETTUAT DEFTERİNDEKİ DURUMU

Aftuni divanında nüfusu 235 hane 47 dir,askerde olanlar Delioğlu Hasan,Osmanoğlu Mehmet,Karabıçakoğlu Hasan, 1844yılında bahriyeli olarak askerlik yapmıştır.En varlıklı kişilik Murtezaoğlu Ahmet bin Mehmet,Cindikoğlu İbrahim, Karabıçakoğlu Hasan,Küçükoğlu Ali,Hekimoğlu Hüseyin’dir.64 Adet meslek gurubu vardı,Hekimoğlu İbrahim,Hekimoğlu Hüseyin’in değirmenleri vardı 6 asker,1 muhtar,1 imam,1 subay,1 hizmetkar vardı .Su hızarları olanlar Murtezaoğlu Ahmet,Mazlumoğlu Mustafa,Hekimoğlu Hasan,Hekimoğlu İbrahim,Budelunoğlu Osman,Delioğlan Ali,Hatipoğlu Ali,Tönkeloğlu Mehmet,Sofaoğlu Abdi,Osmanoğlu Mehmet, İmamoğlu Ahmet,Deli Ahmetoğlu Mustafa, Şahinoğlu Mehmet,KaracıoğluAli,Cindikoğlu İbrahim,Karamehmetoğlu Ahmet,Belekoğlu Mehmet,Murtezaoğlu Mustafa,Mollaahmetoğlu İbrahim,Tonkaçoğlu Mustafa,Karabıçakoğlu Mehmet,Karabıçakoğlu Hasan Hekimoğlu Hüseyin,Boşnakoğlu İbrahim bunlar keresteci ve baltacı ,hızarcı idiler 1844 yılında buğday,63 kg mısır ürünü alınmıştır ,ilk imam kıran mezrasında Mehmet halifedir.27 baltacı,10 keresteci,15 hızarcı vardı

 

 

İSTİKLAL SAVAŞINA KATILANLAR

 

ŞEHİT OLANLAR: Hasan- Kamiloğlu Çanakkale Arıburnu 13. Alayı D.1890-Ö.1915

 

KÖYE İLK GELEN SÜLALELER

Yerli sülaleler

Hatipoğulları ( Baskın ) ---Tönkeloğulları ( Öztürk)---Boşnakoğulları ( Kocabıyık)---- Kırımlıoğulları ( Ergün)---- Kurtoğulları ,Karaalioğulları(Kıyak) -----Kocaömeroğulları(Görmüşler)---.Başaran ( Kentmenliden göç)

Açık-Aksoy-Alkış--Elmalı-Kabadayı-Karabacak-Kına-Yıldırım

Bu sülaleler Yörükhan Taifesidir,köyün yerlisidir

Köye göç gelen

 Hatemoğulları ( Düzce) Giresun dan Tepeköyüne oradan bu köye göç gelmiştir

NOT: Katkılarından dolayı değerli muhtarım Hayrettin Öztürk arkadaşıma çok teşekkür ediyorum

Kaynak

Coğrafi bölgesi    : İbrahim Tuzcu

Köy ismi              : Kenan Okan,Şükrü Dönmez,Hayrettin Kocabıyık,Derl.İbrahim Tuzcu

Tarihi yerler         : Kenan Okan,Şükrü Dönmez,Hayrettin Kocabıyık,İsmail Kocabıyık Drl.İbrahim Tuzcu

Coğrafi durumu   . Kenan Okan,Şükrü Dönmez,,Mustafa Kocadon,Derl.İbrahim Tuzcu

Camii ve Mez.     : Kenan Okan,Hayrettin Kocabıyık,İsmail Kocabıyık,Derl.İbrahim Tuzcu

Turizmi              : Hayrettin Kocabıyık,İsmail Kocabıyık,Köykent hb net,Akç.Kaym .Sitesi,Vikipedi özgür ans,Derl.İbrahim Tuzcu

Ekonomi             : Kenan Okan,Şükrü Dönmez,Mustafa Kocadon,Hayrettin Kocabıyık,İlçe Tarım Md.Akç.K.Sitesi,Vikipedi özgür ans,Derl.İbrahim Tuzcu 

Kültür                  : Vedia Emiroğlu,Şükrü Dönmez,Kenan Okan,H.İ.Yavuz,Sümeyye Köktürk,Hayrettin Kocabıyık,Kandıralılar dernğ,Görsel yay.s.4,Derl.İbrahim Tuzcu

Spor                     : İbrahim Tuzcu

K.Alt yapı bilgisi : Mustafa Kocadon,Akç .K.Sitesi,Hayrettin Kocabıyık,İsmail Kocabıyık,Derl.İbrahim Tuzcu

İstiklal savaşı       : Şükrü Dönmez,Geltag net

Temettuat             : Dr.Zeynel Özlü

Sülaleler               : Hüsamettin Kaya,Hayrettin Kocabıyık,İsmail Kocabıyık,Derl.İbrahim Tuzcu

 

 

DEREDİBİ

 

 

COĞRAFİ BÖLGESİ  : Karadeniz bölgesi

İLİ                                  : Düzce

İLÇESİ                          : Akçakoca

KAYMAKAMI              :Mehmet Ünal

B. BAŞKANI                 : Fikret Albayrak

KÖY MUHTARI         :  Durmuş Coşar

TELEFONU                 :  05425428141

POSTA KODU                81650

NÜFUSU                       :  94 Hane,389 Nüfusu vardır

ESKİ MUHTARLAR  : 2004- Ramazan Usta,1999-Hamdi Sağlam,1994-Şaban Menteşe,1989- Ali Coşar,1984- Ali Coşar

COĞRAFİ DURUMU    : Düzce ye ,Akçakoca ya uzaklıktadır. Denizden 120 mt yüksektir Rakımı 100 dur, komşu köyleri,Beyören,Balatlı,Fakıllı,Çiçekpınar ,Tepeköy,Subaşı dır,2391 dekar fındıklık,785 dekar ormanlık vardır

 

KÖYÜN İSMİ NEREDEN GELİYOR

M.Ö .377 yılında Batı Anadolu Trakya dan gelen Bitinyalılar da buraya gelir bazı köyler kurarlar,bunların Kralları Bias tır,kurdukları köyler  arasında burada bulunan Cinci köy vardır fakat bu köy 1630 yılında Akkazak korsanları tarafından talan ve yok edilmiştir. Ayrıca Kastamonu dan 1243 yılında Moğol istilası ve yenilgisinden bıkan 130.000 bin Oğuz kınık boyu  obaları batıya doğru göç ederler ve Akçakocaya gelerek bazı köyler kurarak  yerleşirler bunlardan bir tanesıde Deredibi (Cinci munkariz oldu) köyüdür,bunlar Balatlı ve Beyören köylülerle iç içe yaşamışlardır bir mezra içerisinde dirler,neticede bu köyde Bitinya,Oğuz Kınık boyu obalar.1877-1916 yılında,Doğu karadenizden gelen göçler yaşamışlardır. Akçakocada M.Ö. 1200 yılında Frik,M.Ö. 670 Lidya,M.Ö.395 te Roma Pontos,M.Ö.1200 de Hitit ama bu kesin bilinmiyor bu kavimler yaşamışlardır,Osmanlı zamanında  buraya 1877 Osmanlı Rus harbinde doğu Karadenizden göçler gelir buraya yerleşirler,buradaki yabancı kavimler burayı terk etmişlerdir az da olsa kalan aileler Müslümanlığı kabul edip Osmanlı imparatorluğuna katılır,buradaki yeni kurulan köylülerle iç içe yaşamlarını.sürdürmüş lerdir.Akçakocada bazı denize yakın olan köyleri Ahmet han zamanında Akkazlar korsanları tarafından yağmalanıp yok edilir.18.yy’da burada  Güney köyü kurulur.Daha sonra 1877 Osmanlı-Rus savaşında 15 aile Giresun- Ordu dan Düzce’ye gelir,orada sivrisinek bataklık çok olduğu için Akçakoca’ya doğru gelip ilk önce çuhalıdaki Tarım Kredi nin olduğu yere yerleşirler daha sonra içeriye doğru, şuandaki tek kurumunun olduğu yere gelirler.Fakat burada da sivrisinekten telak olurlar buralar zaten devlet arazisi değildi.Devlet arazisi olan şimdi ki Cinci Köy’üne gelip yerleşirler.Beyören- Balatlı mezrasına bağlı idiler Bu cinci köyünü 1630 yılında  Karadenizden gelen Akkazak korsanları bu köyü hep öldürür ve yok ederler kalanlar ise Balatlı mezrasına giderler bazıları da divani Kerametti ne  giderler.1916 yılında 2.göç dediğimiz doğu Karadeniz göçü gelmiştir.Giresun- Ordudan çok göç almıştır.Arazi azlığı nedeniyle buradan dışarıya çok göç vermiştir. Buraya ilkönce 1875 yılında Giresun Eynesil’den cortoğlu  Mustafa, Ramazan çavuş Ordudan Mehmet efendi  gelmişlerdir. 1938de,Ustahasanoğulları Halil İbrahim 1938 yılında Cinci köyü münkariz olduktan sonra, köye gelir,1877 Osmanlı Rus savaşında Giresun ve Ordudan gelenler olur bunlardan Cart Haliller Giresun’dan Düzce ye gelir,İmamlar köyüne yerleşirler,sinek ve sıtma hastalığından dolayı Akçakocaya gelirler ,Bu köy ilk önce Balatlı mezrasına bağlı idi 1958 yılında ayrılıp muhtarlık oldu. Bu köy daha sonra Rezedende azda olsa göç gelir,bu köy dere içinde olması sebebiyle Deredibi adını almıştır

Daha önceleri Balatlı Deredibi köy arasında kalan yerde Cinci  mahallesi vardır köy diye anılan bu köy münkariz olunca Giresun ve Ordudan gelenler tarafından kurulmuştur,Haciz deresi kenarında kurulduğu için bu ismi almıştır.Sofuoğulları ( Coşar), Cortoğlu( Çiftçi) Ali,Ramazan çavuş (Küçük),Mollaosmanoğlu (Uzun),Haççakaloğlu(Menteşe)Dursun kahyalar(Husan) bunlar bu köyün kurulmasında öncülük etmişlerdir,Ali Coşar bu köyde 32 yıl muhtarlık yapmıştır

 

TARİHİ YERLER

 

Balatlı köy merkezi durumunda iken Kıran tarla mevkiinde eskiden çok sıtma hastalığından çok insanlar kırılmışlar,ondan dolayı da buraya kıran tarla ismi verilmiş ,sonrada burayı terk edip Balatlı mezrasına yerleşirler.Kıran tarla mevkiinde su varmış bu su çok iyi bir su imiş kadınlar bu suyu almak için 40- 50 kişi sıra bekler miş su almak için,kıran tarlada halen dahi herhangi bir tarlayı kazıdığında mezar kalıntıları çıkmaktadır,tuğla,kiremit parçaları çıkmaktadır.Ayrıca burada çok demirciler varmış halen bile bu kalıntılara rastlamak mümkündür,Karafar dediğimiz bölgede 1932 yılında Topçu Taburu buraya gelir yerleşir, bir adette Aydın bölgesinden deve buraya getirilir askerlere yardım amacıyla çünkü  burada çok soygunlar yapılıyordu,Askerler şimdiki köyün  köprüsünde nöbet tutarlardı,bu köprü kemerli olacakken savaşlar çıktığı için vazgeçilir yerine tahta köprü yapılır daha sonra betondan bu köprü yapılır bu Akçakoca-Düzce yolunun buradan geçmesi buranın önemini artırmıştır.1954 yılında 1 asker köprüden düşer,ölür Raşit onbaşı idi Düzce Akçakoca kurtuluş savaşında çok rol oynamıştır bütün sevkıyatlar bu   köprüden sağlanırdı,ama burada soygunlar asker kaçakları bir yuva haline getirince devlet buraya bir karakol yapar şimdiki şifalı suyun olduğu yere ( şimdiki petrol istasyonu olan yer)burası son zamanlara kadar vardı, bu askerler Deredibi köyün içindeki köprüde, M.Arif köprüsünde,Kabalak köprüsünde nöbet tutarlardı, buradaki ölen askerlere ait mezarlıklar halen şimdiki köprü yanındaki mezarlıklarda vardır,ayrıca burada kestane bayırı kabalak arasında şifalı su mevkiinde haciz deresinin üzerinde de bir köprü vardır ki Akçakoca eşrafından M.Arif beyin hanımı ve arabacı burada eşkıyalar tarafından katledilir o zaman buraya halk bundan dolayı buraya M.Arif köprüsünde demektedir,kanlı köprüde denmektedir.Haciz yolun dar ve uçurumlu olması burada sık,sık trafik kazaları meydana gelirdi,Haciz İsmi buradaki çeteler soygunlarından dolayı buraya halk haciz ismini vermiştir.1954 yılında Hendekli bir şoför kaza yapar 14 kişi ölür,1957 yılında 1 gelin 1 kızı ile beraber sele kapılıp ölürler. Şifalı su dediğimiz yerde bir han ve karakol vardaki burayı at  ların su içme ve dinlenmeleri ve buraların emniyetini sağlamak için karakol yapılmıştır,bu hanın buraya o zamanlar çok yararlı olmuştur son yıllara kadar vardı sonra munkariz olmuştur,şimdiki yeni yapılan köprünün 50 mt yukarısında tepede bulunan bir karakol ,birde han vardır bu karakolda son yıllarda munkariz olmuştur ,.Oluk pınar dediğimiz yerde evliya mezarlığında bulunan 1 adet yatı vardır,burada Balatlı,Beyören,Deredibi köyleri yağmur duasını yapmaktadırlar.Çiçekpınar ve Deredibi köyü sınırında kanlı kaya denilen yerde eskiden eşkıyalar yol kesip haraç alırlardı ve bu insanları burada katlederlerdi bundan dolayı kanlı kaya mevki adını koymuşlardır.

 

AKARSU VE DERELERİ

 

İncirlik sırtlarından gelen Kara dere,  deresi Deredibi(Haciz) deresi ile birleşir ve çuhalı çarşısına denize dökülür,2. büyük akarsuyudur ..Su altı seviyeleri çok değşkendir,pınar ve kuyu suları faydalıdır ancak çok kireçlidir,serttir,koli mikrobu bakımından zengindir içilmesi mahsurludur ,sıcak su ve göl yoktur

 

DAĞLARI VE TEPELERİ

İncirlik sırtları eteğinde kurulmuştur Haciz tepesi(960)mt Tepebaşı tepesi(468)

 

İKLİMİ:

En fazla yağış Eylül-Kasım-Aralık-Ocakta olur,kar Aralık ve Ocak ayında yağar ama uzun sürmez,Mayıs-Haziranda Karayel,Temmuz-Ağustos-Eylül ayında Poyraz eser,kış aylarında lodos eser,Temmuz- Ağustos-Eylülde güneş kendini daha iyi gösterir,Aralık,Mart ayları arası en düşük sıcaklık olur ılımaman Karadeniz iklimine sahiptir.

 

JEOLOJİK DURUMU:

 Eosen-Folişi,Muminitli Kalker mevcuttur.Dere ve vadi tabanları alüvyon,yamaçların büyük bir bölümü silis formasyonu,tepelerin üst kısmı da 3.derecede kumlu,çakıllı tabakalar halindedir.Depreme dayanaklı 3.bölgedir.Dağlar denize paralel uzanır.Paleozoik devre ve tersier arazilerde ibarettir.Eosen Folişi- Muminitli kalker toprağa sahiptir Karstik kaynaklara da sahiptir Jeolog Dr.Ervin Lan,Mühendis Zeki Erişir.

 

BİTKİ ÖRTÜSÜ

Akçakoca’da orman alanı 20477.77 hektardır.Çoğu bozuk orman alanıdır % 43 kayın % 0.8 gürgen %0.1 kestane % 6 meşe % 1 kavak % 0.25 ıhlamur % o.4 çınar bulunur,gerisi fındıklıktır.Maki bitki örtüsüne sahiptir,iklimin mutedil yağışlı olması bitki örtüsünün gür olmasını doğurmuştur.

TOPRAK YAPISI

Topraklar kırmızı kahverengidir.Toprak asitli,kireci azdır,topraklar erozyona maruzdur.Potas ve fosfor bakımından fakirdir,tuz oranı normaldir.Saha umumi olarak pedojenez bakımından genulik safhasındadır.Toprak killi ve tınlı kıvrıntılı karakterdedir

 

TURİZİMİ

 

Köy eskiden Düzce Akçakoca yolu üzerinde idi yeni yol yapılınca önemini yitirdi.Düzce Akçakoca karayolu üzerinde şifalı su dedikleri yer bazı hastalıklara iyi geldiği söylenen suyu vardır ayrıca piknik ve mesire yeri olarak ta burası son yıllarda muntazam bir şekilde halkın ilgisini çekmektedir,Ayrıca Deredibi orman deposu vardır bu depoya yakın yerde Behçet hastalığına iyi söylenen bir suyu vardır bunu halk bilmemektedir ama İstanbul hıfzısıhha dan ekipler gelip incelemeler yapmışlardır.Haciz köprüsü tarihi bir köprüdür, fidanlık alanı içerisindedir koruma alanı içine alınmıştır Kıran tarla mevki arkeologlar tarafından değerlendirilirse burada çok tarihi bir yapı lar ve kalıntıların olacağı ve köyün tanıtımına katkı sağlayabilir.Eski kestane bayırı ve Deredibi  köy arasında kalan eski karayolu doğa ve yürüyüş parkuru olarak değerlendirilmelidir,burada ayrıca doğal güzelliği ile Akçakoca’yı kuşbakışı seyretmek doğum olmaz,piknik yapılabilecek çok güzel doğaya sahiptir,ayrıca bu köyde Akçakoca’nın tek orman işletmesine ait orman deposu bu köydedir,Akçakoca-Düzce karayolu üzerindedir,yine ayrıca bu köyde orman işletmesine ait yeni dikilen fidanlıklar vardır

Köyün içinden geçen Haciz deresi yol boyunca piknik yapılabilecek yerler vardır,Tatlısı balık avcılığı da yapılmaktadır,av turiziminede açık olan bir köy konumundadır

 

CAMİLERİ

Eski caminin yerine 1982 yılında betonarme yapı,tek Şerifeli 200 cemaatlidir. Köye ait fındıklık vardır

 

MEZARLIKLARI

Köyde 2 mezarlık vardır,1 cisi köy içinde köprü yanında çam ağaçlıkların içindedir halen faaldir,2 ciside olukpınar mevkiindedir evliya mezarlığıdır,halen faaldir çok eski mezarlıktır 1 adet yatır vardır.Mezar taşlarındaki konular erkek mezar başlarına başlık,kadın mezarında süslemeler ön plandadır,erkek mezarlığında büyük sarıklı olanlar ulema ve paşaları,uzun külah üzerine sarık tasvirler,derviş ve tarikat şeyhlerini,sadece ince sarıklılar köy ağalarını,üstü geniş ve altı dar kavuk biçiminde olanlar yeniçeri ağalarını işaret etmektedir

 

 

EKONOMİSİ

 

.TARIM:

HUBUBAT:Mısır,

BAKLIYAT:Fasulye,Bezelye,Bakla,Soğan,Lahana,Marul,Pırasa,İspanak,Kaldırık,Patates Karalahana,Biber,Patlıcan

MEYVE       : Elma,Armut,Kestane,Ceviz,Üzüm,İncir,Dağ çileği,Muşmula,Ayva,Kızılcık,Kiraz

Ekonomisi Tarım ve Hayvancılığa dayanır.Köylü,bahçesinde yetiştirdiği sebzeleri Akçakoca pazarına götürür orada satar,kadınlar ev ekonomisine katkı sağlarlar.Artık günümüzde fındığın para etmemesi insanları başka işlere meşguliyetine zorluyor,,büyükbaş hayvancılığı revaçtadır,eski manda,malak,vb gibi hayvanlar kalmamıştır,yalnız sağman inekler vardır,elde edilen sütler pazara götürülüp satılmaktadır., tavuk kümesi besiciliği olmasına rağmen kümes hayvancılık da yok olmaya yüz tutmuştur.Köyde eskiden kesif ormancılığı yapılıyordu ama şu an kanunlar buna el vermiyor, Köyün erkekleri sanayi bölgelerine çalışmaya giderler,nakliyatçılıkla uğraşanlar vardır,artık köylü son zamanlarda endüstri kollarına yönlenmiştir,,köyde hiçbir sanayi kuruluşu yoktur.Ayrıca kesif ormancılığı vardı bunlarda aynı şekilde sevkıyatı yapılıyordu,fındık bahçesinin gelişmesi buraya ayrı bir önem kazandırmıştır.Mısır ve Buğday daha önceleri Bolu ve Gerededen karşılanıyordu.köyde tütün az miktarda yapılmıştır Deredibi orman deposu buradadır İlçemizde tarımsal üretim içerisinde bitkisel üretim, özellikle fındık üretimi ağırlıklı yer tutmaktadır. Fındık üretimi dışında kasaplık tavuk üretimi, büyükbaş hayvan üretimi, balıkçılık, arıcılık,  mantar üretimi önemli tarımsal faaliyetler arasındadır. Akçakoca da 1930 yıllarda ekonomi denize bağlı idi,bunun yanı sıra reçberlik,odunculuk,kerestecilik ön safhada yer alırdı,şehirlinin tümü denizci idi,gemi tüccarı,gemici,tekne sahibi,balıkçı,yada yükleme ve boşaltma amelesi idiler.Akkaya,Aftunağzı,Beyhanlı,Döngelli,Çuhalı,Kızlarağası,Değirmenağzı,Taşman Deresi,Karaburun,Melenağzı iskeleleri vardı,buralardan ticaret sağlanırdı.Ayrıca ilçede 4750 büyükbaş hayvan vardı ama son yıllarda azalma kaydedilmiştir,kümes hayvancılığı da son yıllarda azalma görülmüştür 190 adet kümes vardı,beyaz et üretimi 25.000 tonu geçmekte idi.2000 civarında fenni kovan vardır .Maden direkleri dışında ,Bolu Adapazarı’nda ,Düzce’de yetişen buğday,kavun,karpuz gibi toprak ürünleri manda ve öküz arabalarıyla deniz sahiline getirilir buradan da deniz yoluyla gelen gaz,ve tekel maddeleri aynı arabalarla taşınırdı,sahilde bulunan depolarda bu mallar stoklanır dı zaman içerisinde tuz ve benzeri şeyler şehir ve kasabalara sevkiyatı yapılırdı,ayrıca deniz yoluylada sandallarla başka şehirlere sevkiyatı yapılmakta idi.

 

GEMİ YAPIMINDA KULLANILAN KERESTELERİN SU HIZARLARI İLE KESİLMESİ

Su hızarı su değirmenlerinde olduğu gibi olasılıkla suyun hareket gücünden faydalanarak yapılan ve dairesel hareketin doğrusal harekete çevrilerek odun ve kereste üretimini sağlayan ağaç testereleridir.Aftuni ( Altunçay,Dereköy,Subaşı ) bölgesinde 25 adet su hızarı vardır Arabacı köyünde18 adet su hızarı vardır. Bunlar şu anda teknolojiye yenik düşmüştür kullanılmaktadır

FINDIKÇILIK

Hemen hemen herkes fındıkçılıkla uğraşmaktadır.Devlet orman arazilerini açıp buralara,memleketten 1900 yılında Trabzon’dan gelen Bostancı hacı Ahmet efendi Akçakoca’ya fındığı getirir Osmaniye mahallesine fındığı ekmiştir,yine Mehmet Arifin getirttiği fındığı ekerler daha sonra Batum göçmeni olan zücaciyelik yapan Mustafa efendi Doğu Karadeniz sahillerinden aldığı fındık fidelerini Ereğli ve Akçakoca da satarmış.Bir gün Giresun’a uğrar o zamanın belediye başkanı limanda fındık fidesi dağıtıyormuş,Mustafa bey bunları alır gemi kaptanına da söyler,gemi kaptanı fideleri fıçılara koyarak Ereğli Akçakoca ya getirir,diğer rivayete göre de Yenice köyün kurucusu Kibaroğlu Hurşit,Kırıkoğlu Tahir,Keleşoğlu İbrahim,Alioğlu Tufan Tefik ilk fındık fidelerini ekmişlerdir.Bunların getirdiği fındık dallarından sopa ile dövülürmüş dalları çok büyükmüş,daha sonra Mehmet Arif kaliteli fındık fidelerini götürür,millete bunları tercih eder millet bu fındık fidelerini dikerler.1922 yılında 4000 fidan mevcuttu fındık sevkiyatı artınca millet fındık ekmeye başlar,fındık bahçelerde elle toplanır,çeşitli evrelerden geçtikten sonra yere sofralar kurulur altına büyük bezler serilirdi, sofra etrafına toplanan kişiler fındığı kırardı,bazıları da fındığı kabuğundan ayıklıyordu çok çetin olan bu sistem yerini 1930 yılında merkezde Kapkirli’de elle çalışan değirmen gücü ile çalışıyordu ve fındık böyle kırılıyordu,Sarı Hafızların Halit Arıkan bu değirmeni kurmuştu ,daha sonra Trabzonlu Abdulrezzak efendi elle kırma fabrikası kurar,daha sonra Küçükömerler’in Ömer Aydın 1932 yılında  şimdiki Özyuvam’ın olduğu yere ahşap bina içinde makaralarla çalışan fındık kırma makinesini kurar,1942 yılında da Diyarbakırlı lakaplı Cemil bey Osmaniye de bir değirmen kurar ama bu değirmen dizel motoru ile çalışmakta idi,yine bu sırada mebus Vahit Yöntem Osmaniye de deniz kenarında modern bir fabrika kurar1946 yılında,1947 yılında da Arabacı köyünde Hocaoğlu Mehmet dizel motoru ile çalışan bir fındık kırma fabrikasını kurar.Edilli köyünden olan Hüseyin Horoz da dizel motorun masrafını azaltmak için Değirmenağzı mevkiinde su gücü ile çalışan fındık kırma fabrikasını kurar,düşük alternör ilavesi ile akü şarj girişimi ile iyi bir fabrika idi ve en son 1954 yılında Orhan derenin denize döküldüğü yerde Fiskobirlik adına modern bir fabrika açılır,bu fabrika 2008 yılında tamamen yıkılır bunun yerine Sapak mevkiinde çok modern fabrika açılır üretimine devam etmektedir.İlk fındık yağını Kalfanın Bekir Üstünel yapmıştır,fındık eskiden tımar,çapalama,tırpan yapma,toplama,öküz arabalarla taşıma,sopalarla dövme,elle ayıklama,sık tellerden yapılmış bir aletle incesini kalınını tozunu ayıklama evrelerden geçerdi,ama şimdi toplama,ilaçlama,gübreleme,motorla tırpan yapmak,ayıklamayı patoz makineleri ile yapmak maliyeti yükseltiyor,Fisko’da fındık taban fiyatını da düşük tutunca halk artık fındıkçılık’a iyi bakmıyor.Fındık şubat mart ayında ekilir 2-3 yıl yetişmesi sürüyor,4-4 6-6 ara ile 6-8 fidan 60- ocak kuyular açılarak dikilir.En iyi fındık türleri şunlardır:. Çakıldak,Kargalak,Kan,İncekara,Kuş,Tombul,Paloz,Foşa,Kalınkara,Uzunmusa,Mincane,Cavcana,Badem,Yağlı fındık,Kara fındık,( yağlı fındığa benzer kabuğu siyah ve serttir)Sarı fındık (yuvarlak kabuğu ince verimi fazla),Yomra(yuvarlak vermi fazla),Sivri( ince uzun bademe benzer),Dilovası,ve Mehmet Arif fındığı ( yağlı  kabuğu ince verimi fazladır). Deli sava(Fındığın içini iyi doldurmaz)

 

HAYVANCILK

Az sayıda Koyun,Sığır,Tavuk,,,Arıcılık yapılmaktadır,her evde hemen hemen sağman inek mevcuttur,süt besiciliği yoktur süt mandıra üretim tesisleri yoktur,köylü kendi süt mamüllerini kendisi yapardı ama maalesef büyükbaş hayvan yetiştiriciliğinde düşüş yaşanmıştır.köyde kaz,ördek,tavuk bazı aileler vardır,tavuk kümesçiliği canlılığını yitirmiştir

 

ORMANCILIK

 

Çam,Kayın,Meşe,Kestane,Gürgen,İhlamur,Kavak,Çinar,Defne,Kocayemiş,Muşmula,Ayı üzümleri,Orman gülleri,Yer gülü,Erica ağaçları,Erelti otu,Çoban püskülü diye orman ürünleri var  Eskiden devlet orman arazisini talan edip fındık ekimi yapılmıştır,son zamanlarda orman kanununa göre kesif ormancılığı yapılmamaktadır orman işletme şefliği tarafından bölge kontrol edilmektedir,köyde hızar makinesi yoktur Yakacak odun,kayık kerestesi,demiryolu traversi,maden direği bu köyden de sağlanıyordu Ormancılığın çok önemi vardı Düzce.-Akçakoca karayoluna yakın oluşu nedeni ile sevkiyatın ve istihsalinde çalışanlar çoktu.Deredibi orman deposu buradadır fidanlık sahası vardır koruma alanı altına alınmıştır.Biçilen keresteler dereye atılır Çuhalı da denize gelir oradan Zonguldak’a sevki yapılırdı

 

 

AVCILIK

Bölgede göçmen kuşlara daha çok raslanmaktadır,Sarıkuş,Çulluk,Bıldıcın,Ördek,Üveyikördek,Kaz,Kuğu,Tarakçın,Karakçun,Sığırcık,Bozbakal,Karabakal bulunur.Son zamanlarda,gerek ilaçlama gerek yanlış avlanma neticesinde çok azalma olmuştur .Ördek,Çulluk avı çok meşhurdur.Çevredeki daimi kuşlar Kestane Kargası,Çulluk,Ördek,Üveyik,Sığırcıktır.Tavşan,Çakal,Tilki,Domuz, Ayı,su Samuru,Kunduz,Geyik,Karaca vardı ne yazık ki bunlara da az rastlanmaktadır.Domuz avı devamlı yapılmaktadır.Köydeki devamlı hayvanlar Domuz,Ayı,Kurt,Tilki,Çakal dır.

 

 

KÜLTÜR

 

Doğu Karadeniz halkı batıya göç ederler Aynı halk Akçakoca dada aynı kültürlerini sürdürmektedirler,Karadeniz kültürü vardır

AKÇAKOCDA

 Kız ve Erkeğin Tanışması :Akçakoca’da mısır bitkisinin fazla ekildiği, fındığı kozalarından ayırma makinelerinin daha ortaya çıkmadığı dönemlerde mısır soyma, fındık ayıklama imeceleri yapılırdı. Bu imecelere kız ve erkekler bir arada katılırlardı. Mısır çapalama, fındık toplama işleri de imece şeklinde yapılırdı. Akçakocalı kız ve erkek gençler birbirlerini bu imecelerde, kasabaya inme sırasında, dereye suya giderken, nişan, düğün gibi eğlencelerde tanırdı.Kız ve erkeğin ortaklaşa güvendikleri bir kadını aracı olarak kabul eder ve sevgi nişanelerini birbirlerine bu aracılar ile gönderildi. Bu günde buna benzer olaylara şahit olunmaktadır. Çoğu kez kız erkeğe, kendi işlediği bir mendili, oğlanda kıza gülyağı, şeker, lokum, küpe, yüzük gibi hediyelerde gönderirdi.

Sevdalık Günleri :Akçakoca gençleri arasında sevdalık günleri çok önemliydi. Sevenlerin arkadaşları vardır. Bu arkadaşlar erkek ise, hep seven erkeğin etrafındadır, arkadaşları için pervane olurlar, hep beraber gezerler. Başkaları seven erkekmiş izlenimi yaratırlar. Örneğin; Sevdiği kız salıncağa binerse, önce aşık olan silahını boşaltır. Bunun anlamı: Bu “Seni başkası severse onu öldürürüm” anlamına bir mesajdır. Ardından aşığın arkadaşları silahlarını boşaltırlar. Bunun da anlamı: “Bir arkadaşımızın arkasındayız” demektir Durum herkes tarafından anlaşılır, kimse kimsenin sahasına girmez. Erkek evlenme arzusunu ailesindeki kadınlara açar. Zaman içinde gelişen olaylar oğlanın anası tarafından babasına iletilir. Günler ve gecelerce ne olup olmayacağı, aileler arasında düşünülüp tartışılır. Sonunda kız tarafının kıramayacağı bir elçi bulunur. Elçi baba ve annenin ağzını arar. Olumlu yanıt alınca kızı istemek için girişimlerde bulunur.
Toplum kız isteme konusunda çok duyarlıdır. İstenilen bir kızın verilmemesi ya da söz kesiminden sonra dönülmesi erkek tarafından hakaret kabul edilir. Bu tür olaylar genellikle kan davası gibi olaylara sonuçlanır.


Sıra Gözetme: Ablası bekar olan, evlenme çağındaki erkek bu kuralı bozup evlenebilir. Erkek toplunda kadından önce gelir. Erkek kardeşler arasında da sıra gözetilir. Miras taksiminde kızın payı erkeğe göre yok gibidir. (Bu gelenek Lazlarda daha çoktur.)Son zamanlarda Bölgede kızlar arasında sıra gözetme geleneği vardır. Büyük kız varken küçük kız evlenmesi ayıplandığı gibi baba buna kesinlikle karşı koyar herkes hakkını yavaş yavaş  alma yolunu tutmaya başladı.

Başlık Parası :Akçakoca ve köylerinde başlık parası vermek hemen hemen yok gibidir. Yalnız fakir ailelerde kızına çeyiz yapabilmek için bir miktar para ödenir. Başlık parası verme Laz ve Gürcü ailelerde, Rizeli  toplumlarda daha az uygulanır. Abazalarda başlık parası alınmaktadır.

Kız Kaçırma Olayları :Abazalarda düğün çok masraflı olduğu için, özellikle birbirini seven çiftler kaçarlar. Bu danışıklı dövüştür. Kız kaçırılmadan önce nüfus cüzdanı kaçırılır. Kızın yaşı on sekizden küçük ise kız kaçırılınca erkeğin akrabalarından birinin evinde saklanır. Daha sonra aileler arasında anlaşmaya gidilir. Kaçırılan kızın yanında kıza yakınlığı ile bilinen kızın arkadaşı ile kaçırılır. Bu kıza tasavize denir. Kız emin bir ailenin yanına misafir edilir. Düğün yapılıncaya kadar kız o evde kalır. O evde her akşam eğlence yapılır. Bunun adına taşamhara denir. Kız-erkek anlaşarak kaçmışlarsa iki tarafın aileleri bir müddet birbirleriyle görüşmez. Daha sonra aracılar yardımıyla taraflar barıştırılır. Ancak yıllar süren küskünlükler söz konusudur. Kız kaçırmada kızın rızası yoksa olay kan davasına kadar gidebilir.

Kız İsteme Geleneği .Ön hazırlıklar tamam olunca kız babasının sevdiği birisi erkek tarafı ile birlikte kız istemeye gider. Erkek tarafından ağzı laf yapan biri sözü açar.“Biz Allah’ın emri, Peygamberin kavli ile kızınız ...............’yı oğlumuz ..............’ya istemeğe geldik” der. Baba da;Allah yazdıysa olur. Amma bir düşünelim. Soracak adamlarımız var onlara soralım” der. Bu biraz naz etmek ve kendi akrabalarına paye çıkarmak için söylenmiş bir sözdür. Bir müddet biçilir. Bu arada istiyorlarsa, el altından erkek tarafını cesaretlendirecek haberler iletilir.Bu dönemde, kız ile erkek karşılaştıklarında kaş göz işaretleri ile birbirlerine cesaret verirler. Kız belli bir süre sonra istenir.

Söz Kesme ve Nişan Olayı :Eskiden erkek askere gitmeden nişanlanırdı. Nişanlık süresi, askerlik, para yokluğu ile ilgili olarak 2-3 hafta ile bir yıl arasında değişir. Yerli halk arasında beşik kertmesi kesinlikle yoktur. Göçmen köylerinde beşik kertmesine rastlandığı söylenmekte ise de tespit edemedim.Kız istemede erkek tarafından hediye olarak getirilen “kutu şekeri” ertesi gün iade edilmez açılırsa, kızı erkeğe verildiğine işarettir.Taraflar tarafından söz kesiminden sonra oğlan tarafından akrabaları kızın evine yüzük, kutu şekeri ile elbiseler, çorap ve terlik alıp giderler. Nişanda yüzükler takılır. Bazı köylerde nişanda erkeğin bulunmadığı, akrabası tarafından kızın parmağına yüzük takıldığı söylenmekte ise yerli köylerde böyle bir gelenek bulunmamaktadır.Bir süre sonra kız tarafı, yüzük, bir kat çamaşır, kaynanaya elbise alıp oğlan evine getirirler.

Çeyiz Geleneği
:Çeyiz olarak sandık, yatak, yorgan, yelek, şalvar, bakırdan mutfak eşyası, elde dokunmuş yer hasırı, hasır seccade, ottan duvar yastığı, kanaviçe işler ve örtüler vardır. Çeyizin miktarı ailenin mali durumu ile ilgilidir. Yerli halkta çeyiz eşyası, Doğu Karadeniz kökenli ailelerde olduğu kadar fazla olmakla beraber, kızlar mirasta erkek kadar hakka sahiptir.

Kına Gecesi :Düğün geleneğinin ilk kademesi kına gecesidir.Kına gecesi Çarşamba günü yapılır. Kına gecesi için erkek tarafı beraberlerinde taraftarları ile birlikte yanlarına kına alıp gelin evine gidilir. Dört kız çarşaf veya büyük bir yazmanın altına gelini alırlar. Bir kız gelinin eline tabaktan kına yakar. Elleri temiz beyaz bezlerle yumrukları bağlanır. Bir taraftan da maniler söylenir. Hem gelin ağlar, hem etrafındakiler.
İzzet ve ikramdan sonra erkek tarafı evlerine gelir. Damadın evi önünde büyük bir ateş yakılır. Kız tarafı tavuk istemeğe gelir. Her evden birer tavuk alınır. Ateş yanınca baklavalar getirilir. İkramlar yapılır. Kız tarafı darıltılmadan uğurlanır.Kına gecesi bayramlık elbiselerini giyen genç kızlar çiftetelli, topal oyunu, orta oyunu gibi oyunlar yaşlı bir kadın denetiminde oynanır

Düğün Günü :Düğün genellikle nişandan en az bir yıl sonra yapılır. Bindallı ve benzer gelenekler yoktur. Eskiden gelin renkli ve temiz ipekli elbise damat ise don pantolon üzerine beyaz gömlek ve işlemeli yelek giyerdi. Güvey fakirse beyaz elbise ödünç alınırdı.Eskiden olduğu gibi gelin kayın baba ve yakın akraba arasına giderdi. Gelin evden çıkarken, kız kardeşlerden biri, yoksa akraba kızlardan biri çeyiz sandığı üzerine oturup sandık haracı isterdi. Ayrıca kapıdan çıkarken erkek kardeş, kapı haracı olarak bir miktar para talep eder.Köylerde, genellikle bir öküz arabası süslenirdi. Üstüne halı ve kilimlerle bir örtü yayılır. Araba çan ve zillerle bezenir, köylüler şık giysilerini giymiş, arabanın önündü, ardında, yanında yürüyerek giderlerdi. İkide birde araba durdurulur: Ala ala hay... diye bağırarak düğün evine varılır. Yolda devamlı halaylar çekilir. Kasap oyunu, Kastamonu zeybeği gibi oyunlar oynanır. Gelin alayı, çeşitli yollardan dolaşarak damat evine varırdı.Gelin alınmadan o köylülere veya mahalleliye pilavlık parası verilir. Gelin arabaya binmeden bolluk ve bereketli olsun diye ya damadın babası veya yakını bozuk paralar içinde şekerler, buğdaylar serper, çocuklarda bunları birbiri üzerine yığışarak kapış kapış toplardı.Köyden çıkıncaya kadar çeşitli yollardan dolaşarak damat evine varılır. Gelin arabadan inmez, bahşiş ister. Bir inek ya da tosun getirilir. Kulağı kesilerek işaret verilir. Kapı önünde kurulan bir masada kız tarafı tatlı, şeker, sigara, mermi gibi isteklerde bulunur. Bu istekler karşılanıncaya kadar gelin bekletilir. Bu durum bazen üç dört saat kadar sürer.Gelin eve girerken eğilip eşiği öper. Bolluk getirmesi düşünülerek mısır, buğday, şeker, bozuk para atılır. Akraba ve komşular başlarında birer tepsi baklava alarak erkek evine giderler. Tepsiler üst üste kümelenir.Erkeklerde evin önünde yakılan ateş etrafında oynarlar. Bu oyunlar kadın kıyafetine girmiş köçekler tarafından oynanır. Eğer aile varlıklı ise dört köçek, dört davul, dört zurna ve dört keman bulunur.Diğer köylerden geleneklerde kafileler halinde düğüne katılırlar. Kimileri koç, kimileri koyun getirir. Meydanda ikramlar yapılır.Yenip içilir. Sonunda köylüler misafirlerini evlerine götürürler.Hoca nikahı yapılır, bu adet yaygındır. Hoca nikahı yapılırken gelinin yanında dadı veya bibi (teyze, hala) denilen kadınlar bulunur.Gürcü köylerinde düğün gecesi, güveyin gerdeğe girmesi yasaktır. O akşam kızın akrabası olan kızlar sabaha kadar beklerler. Düğünün ertesi günü gerdeğe girilir. Düğün genellikle üç gün devam eder. Lazlar ve Hemşinlilerde de benzer gelenekler vardır.Diğer köylerde ise hoca nikahı kıyılır. Sonunda güveyi arkadaşlarının kolunda gelinin odasını getirilir. Arkasından yumruklanarak odaya itilir. Damat odaya girer. Hazır bulunan seccadede iki rekat namaz kılıp duasını yapar ve gelinle tanışmaya gider. Damat bu arada gelini konuşturmaya çalışır. Ona hediyeler verip konuşturur. Konuşturulunca da pencereyi açıp iki el silah atar. Bundan sonra herkes dağılıp gider.Gelinle damat, gidip kayınvalidenin elini öperler. Tekrar odalarına giderler. Orada baklava yerler. Bazense baklava kesmelerinin yarısını yiyip bırakırlar. Ertesi gün bunları evlenmemiş erkek ve kızlar yer. Darısı sizin başınıza gibi bir gelenektir bu. Ertesi gün sabah, köçekler, davetliler düğün evinin önüne gelirler. Oyunlar oynanır. Damat elinde bir tepsi baklava ile herkese birer kesme baklava sunar. Sonra da herkes dağılıp gider. Ev kadınlarla dolar. Duvak günü damat sağdıçla gider. Gelinle sabahtan ikindiye dek oyunlar oynanır, şarkılar söylenir ve derken düğün biter

Duvak :Güvey gecesi sabah gelini eğlendirmek için eğlence düzenlenir. Gelin oynar ve etrafa para atar.Bekar kızlar gelinin duvağından teller koparırlar. Duvaktan sonra erkek ve kız evlerinde yemekli davetler yapılır.

Düğün Davetleri :Bütün akraba ve hısımlar gelin ile damadı davet ederler. Bunlar taşıma davetleridir. Her gidilen eve gelinin yaptığı bir el işi işleme götürülür. Onlarda onlara çeşitli hediyeler verirler.

Doğum Olayı :Genellikle ilk çocuğun erkek olması istenir. Çocuklar genellikle beşikte büyütülür. Çocuğun adı üç gün içinde yaşlı bir erkek veya hoca tarafından üç defa kulağına okunarak konulur. İsimden sonra ezan okunur. Komşular ve akraba loğusaya evvela geçmiş olsun derler sonrada hediyeler getirirler. Doğumun kırkıncı günü çocuk ve loğusa yıkanır. Buna çocuk kırklandı denilir.

Diş Çıkarma :Küçük çocukların diş çıkarmaları aile için ayrı bir sorun olur. Ailenin bireyleri yeni çıkan dişi görmeyi uğur sayarlar. Onun içinde sık sık çocuk güldürülür, ağzına bakılır. Hatta bazıları ekmek kabuğunu gevlettirmek suretiyle dişin çabuk çıkmasının sağlarlar. Bazıları da parmağını rakıya batırarak çocuğun diş etlerini oğalar. Çocuk bundan çok hoşlanır.Dişin çıktığını gören kişi mutlaka diş çıkaran çocuğa ya elbise alır ya entarilik alsınlar diye anne babasına para verir.

Sünnet Olayı :Akçakoca bölgesinde kirvelik olayına rastlanmaz. Eskiden gezginci sünnetçilerin gelmesiyle hiçbir hazırlık yapılmaksızın çocuklar sünnet edilirdi. Günümüzde eğlenceler düzenlemektedir. Sünnetçiye, bazen para almadığı için sabun, havlu gibi şeyler verilirdi.

BAYRAMLAR VE EĞLENCELER

Dini Bayramlar :Dini bayramların Akçakoca örf ve adetleri içinde çok büyük yeri vardır. Üç aylar girince Recep, Şaban ve Ramazan gelinceye kadar bazı kimseler ramazana alışmak için ayda bir belli oruçlar tutar, kutsal geceler, cumalar yavaş yavaş ayrı bir kalabalık olmaya ve cemaat artmaya başlar.Ramazana hazırlık olmak üzere, makarnalar kesilir, erişteler yapılır. Yufkalar açılır, kuskuslar hazırlanır. Mevsime göre çeşit çeşit reçeller, hoşaflar ve şuruplar hazırlanır.Hele bayram gecesi yeni esvaplar giyilir, Provalar biter. Küçükler giyeceklerini başlarının altına koyar. Ayakkabılarını yatağın içine yerleştirir. Herkes banyosunu yapıp yatar. Küçük erkek çocuklar sabahleyin sabah namazına herkesle birlikte camiye gider. Namazdan sonra vaiz dinlerler. Bayram namazı kılınır. Hoca dikilir, en yaşlı adam hoca ile bayramlaşır, ondan sonraki hoca ile yaşlı bayramlaşır ve yerini alır. Böylece sıralanır. Cemaatin en yaşlısı ile en genci bayramlaşıncaya kadar sürer. Sonra birlikte hoca dua eder.
“Bu bayrama eriştiren Allah’a senalar ve amin” denilip çıkılır. Yolda görülenlerle bayramlaşırlar. Mezarlıklara gidilir. Ölülere dua edilir. Hastalar ziyaret edilir.”
Her köyün ramazanında davulcular bahşiş toplar. Birinin elinde bir sırık, birini elinde bir sepet. Davulcu davulu çala çala her evin önünde maniler söyler. Bahşiş; havlu, mendil, yazma sırığa bağlanır. Baklavalar, el altıda tepsi bulunan sepete konur. Paralarda davulcunun cebine konur.

Bayramlar :Yerli köylerde bayram sözcüğü eğlence anlamına gelir. Bayram olacağı gece, bayramı bilen köydeki misafirler, bayramın olacağı köye yakın eş dost ve akrabalar ile birlikte giderler. O akşam onlara misafir olurlar. Kadın ve kızlar yemekten sonra daha geniş evlerde, erkekler ya kahvede ya da başka bir evde toplanırlar. Erkekler orta oyunları yaparlar. Mutaassıp olmayan yerlerde içkide içilir. Gramofon çalınır ve Cide kemençesi ve tepsi çalarak oyunlar oynanır. Genellikle oyunlar iki kişilik eşler halinde yapılır. En revaçta olan oyunlar topal oyunudur. Bu oyun Akçakoca’ya özgü bir oyundur

KÖYDE

Eğlenceler

İMECE ÜSÜLÜ :Eskiden patoz makineleri yokken, fındık harmanda kurutulur, sabahları tırmıklar vurulur, sonrada altından tanesi alınırdı. Kalan fındıklarda kabuklarından ellenmek suretiyle bulunup ayrılırdı. Köylerde bu işler imece halinde yapılırdı. Kabuk ayırma işi erken bitimi, orası düğün evine döner, oyunlar şarkılar, gülme, eğlence, yeme içme başlardı. Kızlar erkekleri, erkekler kızları burada seçerdi. Çalışkan mı? Tembel mi? Dili tatlı mı? Nobran mı? Şaka kaldırır mı? Yoksa içine kapanıp arpacı kumrusu gibi düşünür mü? Yapıcımı yıkıcı mı? Hepsi burada denenirdi. Bu eğlencelerde maniler söylenirdi. Atmaca tabir edilen karşılıklı mani atmaları da yapılırdı.

KIZ BEĞENME : Bayramlarda köyün şenlik yerinde herkes toplanır buradaki ağaçlara salıncaklar kurulur ilkönce kızlar biner sallanırken bu kızı beğenen erkek adayı silah atar ben seni istiyorum demektir,daha sonra diğer sıradaki kızlar biner sallanırken damat erkek adayı silahını ateşler kıza beğendiğini vurgular bu böyle devam eder ,sıra erkeklere gelir erkekler sallanırken kız gelin adayı hemen ailesine söyler,bu kızda silah atar bu böyle devam devam eder eşlerini alan kız ve erkek kesinlikle başkası ile evlenemez sahiplenemez birbirleriyle evlenirler.

GÜREŞLER :Köyde köy şenlik yerinde davul zurnalı maniler eşliğinde çok güzel güreşler olur fakat bu güreşlerde şimdilerde ilgisizlik yüzünden yapılmamaktadır.

SİVİŞ :Köyde Dadalı köydeki gibi SİVİŞ ( Kaçmak) demektir bu oyun her bayramda oynanmaktadır.Oyunda bir halat ip,bir de 2 adet çuval vardır bu 2 çuval bu halatın ucuna bağlanır bu oyun aletini oyunu yönetecek yönetici alır,2 şer eşli oyuncular olur bunlar önlü arkalıdır arkadaki oyuncu öndeki oyuncuyu elleriyle sarılır öylece bekler ellerini bırakırsa ebe olur ,bunlar bir daire oluştururlar,daire içerisindeki yönetici,daha önce belirlenen ebe bu ebe daire dışındadır ebeye  konuşmaya başlar yönetici ebenin hep kötü yanlarını söyler kötüler bunu derken yönetici abanın üzerine bu çuvallan hücum eder vurmaya çalışır ebe kaçar yönetici kovalar ebe kaçar yönetici kovalar ,yönetici ebenin kötü yanlarını söylemeye devam ederken bir yandan da bu oyun aletini ebeye vurur,bitince yönetici SİVİŞ der ve dairede eşli duran sırası gelen ebe yerini daire dışında alır bu ebe aynı zamanda eşinden elini bırakanda ebe olur bu böyle dairedeki eşler bitinceye kadar devam eder,rivayete göre bunun anlamı köydeki gençler çalışsın tembel olmasın kötü alışkanlıklar yapmasın,baba annesine akrabalarına iyi davransın örnek insan olsun diye milletin içinde onu rencide eder ki bunlar utansın böyle şeyler yapmasınlar diye bu oyun icat edimiştır,güzel örnek alınacak bir oyundur,bu oyun her bayramda oynanmaktadır.

TAKLA OYUNU :Bayramın son günü akşamı takla oyunu oynanır,4 kişi ebe olur bunlar eğilerek omuzlarını sırt sırta verirler bir daire oluştururlar,diğer taraftan da sıraya geçen oyuncular vardır bunlar bu ebelerin üstüne atlayarak takla atarlar,eğer yere düşen olursa bu oyuncu ebe olur.

EŞEK ATLAMA:Ayrıca bir hakem 5 ebe oyuncu ile oynanan eşek oyunu vardır bu 5 oyuncu ebedir bunlar eğilerek eşek şeklini alırlar,sıradaki oyuncular sırasıyla koşarak bunların üstüne bu diğer 5 oyuncu koşarak atlarlar üzerlerine binerler ilk atlayan oyuncu alttaki ebe oyuncuya parmaklarıyla bu kaçtır der seslenir altakı oyuncu bu üsteki oyuncunun dediği rakamı bilemezse üsteki oyuncular bu ebe oyuncuların sırtında durmaya devam ederler,bilirseler üstekiler ceza olarak alta ebe olurlar bu oyunda böyle devam eder.

SOPALI HALAT ÇEKME :Bu oyunda ortaya bir çizgi belirlenir kalın bir sopa vardır bir tarafta bir gurup diğer tarafta başka gurup vardır,ilk baştaki oyuncular bu sopayı tutarlar arkasında 5 er kişilik guruplar vardır bunlar birbirini çekerler hangi ilk oyuncu bu sopayı bırakırsa vede bu çizgiyi geçerse mağlup ilan edilir

KÖREBE OYUNU: burada da 3 oyuncu, 1 halat ip,2 adet taş,1 yere çakılan kazık sopa,1 de bezden yapılmış kamçı vardır,ilkönce bu kazık çakılır halatın orta bölümü bu kazığa bağlanır bu halatın bir ucu bir ebe oyuncuya diğer ucu diğer ebe oyuncuya bağlanır bu bağlanan 2 ebenin gözleri bir bezle bağlanır gözleri görmezler kazığın yanındaki oyuncu hakemdir,bu bir ebenin elinde 2 adet taş vardır bu taşları çarptırarak diğer ebeyi harekete geçirir bu ebe elinde de bulunan bezden yapılan kamçı vardır taşın sesine giderek bu ebeye bu kamçıyla vurmaya başlar bezende hakem oyuncuya da vurabilir bir daire şeklinde dönerek bu oyun böyle devam eder,dışarıdakilerde bu kamçılı ebeyi yanlış yönlendirirler oyun uzasın diye

BAYRAMI UĞURLAMA : Burada da son gün davullar çalınır,köyde dolaşılır,maniler söylenir, köy meydanında halaylar ,köçekler,şarkılar,silahlar atılır,oyunlar oynanır ve bayram bu şekilde uğurlanır

KIZ ALMA : Köçekler eşliğinde köyün şenlik yerinde köçekler köçek,oyunlar oynarlar,Alaplı çıftetellisi dediğimiz figurleride yaparlar,köylüde bu köçeklere de köylü eşlik eder,silahlarda atılır,daha sonra köçekler eşliğinde köylü damat evine giderler,kızın annesi damat evinden baklava ,tavuk ister,yollarına kilim serilmesini ister bir koç ister bunların gerçekleştirmesini ister damat evinden damat evi biraz naz yapsa da bunların hepsini yaparlar kız arabadan inerek eve doğru giderler evin kapısından geçerken elleriyle evin bütün kapılara ellerini sürer,giriş kapısının önüne parça ekmek koyar uğurlu gelsin diye,daha sonra enson gelin yatak odasına gelir orda damat tarafından duvağı açılır akraba ve damat tarafından hediye leri takılır,bu arada misafirler gelinin çeyizlik hediyelerine bakarlar,resimler çektirirler bu gelenekte halende devam etmektedir

KIZ İSTEME  : Cuma gecesi erkek ailesi,kız evine gider ‘’Allah’ın emri Peygamber’in kavli ile’’ diyerek kızı ister.Kız tarafı araştırma ve akrabalarına sormak için süre ister,kızı vermek niyetinde değilseler kızımızın yaşı küçük nasibinizi başka yerde arayın derler ve ya Allah yazdıysa olur derler süre isterler.

SÖZ KESME : Kız tarafı müspet cevabı verirse erkek tarafı bir hafta sonra kız evine gider,oyalı yemeni götürürler.Kız tarafı da çevre verir,nişan günü orada tespit edilir.Kızın parmak ölçüsü alınır.

NİŞAN : Erkek tarafı alışverişe çıkar,beşibiryerde,bilezik,küpe,tuvalet takımı,iç çamaşırı,gelinlik,elbise kumaşlar alınır.Ayrıca aile etrafı da giydirilir.Bohça içinde bunlar kız evine verilir,Nişan yüzüğü orada takılır.Bir hafta sonra da kız tarafı da aynısını yaparak erkek tarafına gidilir.Her iki aile fedakarlık yaparak düğüne hazırlanırlar.Çeyizler sandığa konur,çeyizde kızın işlediği oyalı danteller,kanaviçeler,yatak,yorgan,şalvar,yelek,mintan,bakır ev eşyalar erkek evine gönderilir.Çeyizler bir hafta boyunca yatak odasında duvarlara asılır,sandıkta ki çeyizler teşhir edilir.Çeyizlerin kalite çokluğu ailenin zenginliğine işarettir.

KINA    GECESİ  : Düğünden bir gün önce gelinin ve yakınlarının eline kına yakılır kına erkek tarafından getirilir kına yakma töreni boyunca maniler söylenir gelin ağlatılır,kına gecesi kızlar çiftetelli ve çeşitli oyunlar oynar.Köy lisanı ile mani ve türküler söylenir.

 

‘’Yukarı köyün çakalları                        Yukarı köyde çakal yok

   Aşağı köyün bakalları                         Aşağı köyde bakal yok

   Damat beyin sakalları                         Güveyin sakalı yok

   Gelin kınan kutlu olsun                       Gelin kınan kutlu olsun

 

    Kına gecen hoş olsun                          Köyümüzden çıkıyorsun

   Evin bereket dolsun                            Bize veda ediyorsun

   Damat bey eşin olsun                         Yeni yuva kuruyorsun

   Gelin yuvan mutlu olsun                    Gelin kınan kutlu olsun’’

  Diye maniler söylenir.

 

DÜĞÜN : Erkek tarafı düğün günü kız evine giderler.Arkadaşları tarafından hazırlanan gelin,bir araba ve ya öküz arabasına ve ya bir ata bindirilerek yakınları da geline eşlik ederek erkek evine yol alırlar.Zengin olan at arabasına bindirilir,damadın arkadaşları at arabasına biner düğün evine ilk gelen atlı bahşiş alır.Diğer atların dizginlerine mendil takılır,düğün alayı erkek evine gelince damat tarafından karşılanır birlikte eve girilir buna koltuk denilir.Gelin eve girerken kapının üstüne yağ ve bal sürer,sağ ayağını da eşikten atar.Bu arada damat tarafı kapı önünde para serper uğur niyetine.Bu paralar çocuklar tarafından toplanır ve kapışılır.

 

GÜVEY  KOYMA: Akşam yemeği damat evinde yenir topluca kahveler içilir oyunlar oynanır yatsı namazından sonra imam nikahı kıyılır gelin ve damat zifaf odasına girerken güvey alayı damadın arkasına vururlar.Damat zifaf odasının içine kaçar canını zor kurtarır ve güvey alayı silahla ateşler eder.

 

DUVAK : Güvey gecesi sabahı gelini eğlendirmek için eğlence tertiplenir,gelin de oynarken etrafa para atar genç kızlar gelinin duvağından teller kopartılır sonra erkek ve kız evlerinde davetler yapılır.Maalesef bu gelenekler şuanda düğün salonlarına taşmış ve gelenekler kaybolmuştur.Düğün salonlarında eski folklorik oyunlar yerine modern danslar taverna eşliğinde düğün salonlarında yapılmaktadır.

 

FOLKLÖR  :  ,Köyün kendine has folklor ekibi yoktur,Karadeniz folkloru hakimdir,Davul,Zurna,Saz,karşılıklı zille oynanan oyunda çalınan zil  oyunu ,Kemençe,Tulum gibi enstrümanlar çalınır   yerli oyun gurupları sözlüdür,5-6 kişilik 2 gurup oluşturulur el ele tutmuş oyuncular seri ayak hareketleriyle birbirine yaklaşıp uzaklaşırlar,her gurupta bir türkü söyleyen vardır,türkücü karşı guruba türküler deyişler dokundurmaktadır,bu oyunda önemli olan türkü sözleriyle karşıdakini mat etmektedir,bu oyunun adı gelino dur.Rize Hemşin üç ayak oyunu da laz oyunudur,dairede oynanır Hemşin üç ayak oyunudur 2/4 veya4/4 lük ezgiler halinde oynanır Bar,Halay,Horon,Sallama,Hara ve karşılama,üç ayak,Kolbastı,laz kültüründe çok önemlidir

DAVUL  : Davul savaş sırası,sonrası,askere giderken,törenlerde,ramazanlarda,güreş yapılırken çalınır.Davulun eski adı Tavuldur,Çağatay Türkleri tarafından yapılmıştır,bir haber aracıdır

ZURNA: Davul ve zembeleklerle çalınır ağaç maden, boynuzdan yapılır ,7 üstte 5 altta deliği vardır,Avrupa’ya Türkler tarafından götürülmüştür,Oğuz Türkleri Anadolu’ya getirmiştir,kemençe ve davula eşlik eder,4000 yıldan beri devam eden bir enstrümandır.Davul,Kaval,Zurna,göçer enstrümandır,köyde son zamanlarda bunların yerini taverna müziği almıştır org ile çalınan müzik aletidir eski neşe eski düğünler artık tarihe gömülmüştür,evlerde yapılan düğünler artık düğün salonlarına taşmıştır

KEMENÇE  :Klasik ve Karadeniz kemençesi olmak üzere iki türü vardır Akçakoca da Karadeniz kemençesi çalınır,ince uzundur,sol el ile havada tutularak çalınır,kemençenin telleri çeliktendir.Akortları la,re,sol,mi,yahut sol,re,la,mi veya 3 telli için re,la,mi dir,tellerin üzerine basılarak,tek olarak çalınır.Sazın şekli bir takayı andırır,gövde kısmı dut ve ceviz ağaçlarından oyularak yapılır,ses tablası ise 1,5- kalınlığında ladin veya köknar ağacından yapılır,kısa sapı ve çelikten üç teli vardır re-la-mi sesleri akort edilir,bir buçuk oktav çalar.Yayının kılları gevşek olarak takılır ve sol el ile havada veya dize dayanmış olarak tutularak kemençenin 3 teline aynı anda sürülerek çalınır çalınır Kemençe anadoluya oğuz Türklerinden gelmiştir Kemençe ,Özbekistan,Kırgızistan ada Anadolu’da ıklık göbekli kemençe olarak çalınır Arapçada Keman Türkçede ç demektir bu iki kelime birleşmesinden Kemençe doğmuştur ,Kıpçak Türkleri tarafının dan Mısıra götürülmüştür Özbeklerin girjası kemençeye benzer, kıyak kemençe denir.Trabzon dada Gagavuz Türkleri kemençeleri vardır,Trabzonda kemençeye kıyak denir,Türkmenistan,Özbekistan, Kırgızistan Gagavuz Türklerin kemençeleri vardır 2 sesle çalışır 2 telden ses alınır 4-6-7 aralıklıdır.

TULUM: Tulum Karadeniz bölgesinde kullanlıan nefesli halk sazıdır,deri,nav ve ağızlık olmak üzere 3 kısımdan oluşur.Deri,tulum olarak anılır, tulum,koyunveya oğlak derisinin tüyleri temizlendikten sonra ayakları yukardan kesilir,sağ ön ayak ile arka sol ayağın dışında kalan delikler hava kaçırmayacak şekilde sıkıca bağlanır,ön ayağa bir tahta boru,arka ayağada üzeri delikli iki boru tespit edilir.Deri hava ile

Delikli borulardan ses çıkmaya başlar,koltuk altına yerleştirilen tulum zurna analık üzerindeki parmaklar delikleri açıp kapamak suretiyle istenen ezginin çalınmasını sağlar,nav sazın zurna dediğimiz kısımdır,ağızlık ise hava üflenen kısımdır Tulum Türkçe kelimedir Çağatay Türkleri icat etmiştir Anadoluya Peçenek Turan Türkleri Karadenize getirmiştir Kıpçaklarda tuluk,Duluk diye geçer.

KAVAL:Orta asyadan gelmiştir.Balasau Türkleri icat etmiştir.Çağatay Turan Türkleri Karadenize getirmişlerdir, havaldır ,bir göçebe çalgısıdır Of ve Tokat kavalı meşhurdur.

 

ÇOCUK OYUNLARI

Çelik çomak,binmeli eşek,esir oyunu,körebe,köşe kapmaca,birdirbir,seksek,yakan topu,lunç,domino devirme

KIYAFETLER

Köyde 25-30 yıl öncesine göre  kıyafette önemli değişmeler olmuştur.Erkekler tamamen şehir kıyafetini benimsemişlerdir. Erkeklerde gündelik kıyafetlerden başka önemli günlerde, törenlerde giyilen ve içine beyaz eşarp bağlanan lacivert takım elbise en beğenilen giyim eşyasıdır. Ancak yaşlı erkeklerden bazıları köy içinde geleneksel kıyafetle ilgili olarak paçaları dar pantolon, üzerine gömlek ve yeleği giymeye devam etmektedirler. Kösele kunduranın yanında lastik ayakkabı, plastik ayakkabı, özellikle çocuklarda  çok görülmektedir. Erkeklerde pijama, şapka, şemsiye kullanılan giyim eşyaları arasındadır. Burada dikkati çeken husus pijamanın yatak kıyafeti olmaktan başka, bazen iş kıyafeti olarak kullanılması suretiyle ikinci bir iş görmüş olmasıdır.Kadın giyimi erkeklere oranla daha az değişmiştir.Eskiden kadınlar evlerde basit tezgahlarda keten ve kendirden giysiler dokurdu. Bugün ise köylüler malzemesi köy dışından sağlanan koyu renkli şalvar ve üzerine bluz giymekte, başlarına lacivert örtü (örtme)  örtmektedirler. Kadın giyiminde dış görünüş bakımından erkeğe nazaran değişme daha azdır. Evde elbisesi ile dolanan bazen başını örtmeyen kadın, sokağa çıkınca elbisesinin üzerine şalvar giymekte ve başını örtmektedir.Genç kadınlar arasında elbise giyenler, başlarını örtmeyenler az da olsa bulunmaktadır..Köyde gündelik kıyafette olduğu gibi gelin ve güvey kıyafatide tamamen şehirleşmiştir. Ancak köyde giyilenler, kasabadan ucuz sağlanan ve nispeten eski model olan giysilerdir.Kadın ve çocukların kısmen evde hazırlanan giysilerinin kumaşları dışarıdan satın alınmaktadır.

 ŞALVAR :         eninde üç boy kumaştan çıkar daha ziyade eflatun pembe,yaşlılar koyu renkleri tercih ederler,genellikle çimen yeşili,zeytin yeşili tercih edilir,şalvarın içine şalvar ( havsa) dikilir pamuklu veya şile bezinden dikilir

MİNTAN         : Şalvarın üstüne giyilir mintan ve şalvar işlemelidir,kadife kutnu,janjanlı ve yollu kumaşlardan dikilir

YELEK           : Şalvar üzerine kolsuz fakat işlemeli yelek giyilir,içine bezden buluz giyilir.

ÖRTÜLER      :Kare şeklinde üzeri baskı tekniği ile işlenmiştir,çiçek desenlidir

YAZMA         : Oyalar işlenir dikdörtgendir

ÇORAPLAR : Yün çoraplar giyilir kadın çoraplar motif işlemelidir

AYAKKABILAR : Rugan ayakkabı giyilir,çarıkta giyilir,genellikle lastik ayakkabılar tercih edilir

ERKEKLERSE : Yelek ve zıpka giyerler,Kafkas kökenliler düğün törenlerde kalpak dik yakalı siyah satenden yapılmış diz boyu elbise ve yumuşak deriden çizme giyilir.Elbisenin üzerine dışardan fişeklik,kama,kemer gibi ayrıntılar vardır,kadınlar ise simli motiflerle süslenmiş kadife elbiseler giyerler bunları

Karamandal,Trablus,kuşak,Başlık,Bartın yemenisi,Lastik ayakkabı,Yemeni,Şal,Peştamal,Fes,Para kesesi,Yatak tekkesi,Şayak bunlar Lazların giyimidir.

Aktaş,Edilli,Uğurlu,Yenice,Göktepe,Kirazlı,Hemşin köyleri giyerler

 

HIDIRELLEZ

 

6 Mayıs günü kutlanır,köyün piknik alanlarında,salıncaklar kurulur,yemekler pişirilir,ıp atlanır,salıncaklarda sallanılır,birçok oyunlar oynanır,kızlar erkeklere,erkekler kızlara bakarlar orada birbirini beğenirler,arkadaşlıklar kurarlar,balık tutmalar olur,erkeğin beğendiği kız eğer salıncağa biner sallanır ise erkek hemen silahını çıkartarak iki el ateş eder ona onu beğendiğini gösterir,hıdrellezin en iyi yemeği helvadır.Her hıdırellezde komşu köyler davet edilir mevlit okunur yemekler yenir çeşitli eğlenceler düzenlenir Bu törenleri anlatmadan önce pilavlık parası üzerinde duralım. Daha öncede belirttiğimiz gibi köyden başka bir köye gelin giden kızlardan pirinç parası alınır. Bu para hemen harcanmaz biriktirilir. Pirinç parasının anlamı şudur. Köy gençleri bu kızı o zamana kadar o şekilde korumuşlardır ki, kızın namusuna halel getirmemişledir. Pirinç parası bunun mükafatı bir bahşiş sayılır. Alınan pirinç paralar yedi emin olarak köylünün saygı duyduğu birine telim ederler. Köyden ne kadar çok kız gelin giderse parada o kadar çoğalır. Hıdrellezde bu para ile bir koç satın alınır. Pirinç alınır, un yağ alınır. Kesilen koçun etinden ya etli pilav yapılır, helva kavrulur, ballanır. Öğleyin gençler toplanır ve bu pilav yenir. En sonunda da helva yenilir. Hıdırellez bayramının ayrı bir güzelliği vardır. İp salıncaklar, zincirli salıncaklar, büyük ağaçlara bağlanır. Kızlar ayrı yerde, erkekler ayrı yerde sallanırlar. Ama bazen kızlar erkekleri, bazen da erkekler kızları seyretmeye giderler. Eğer beğendiği bir kız salıncak biniyorsa orada çıkarır silahını bir şarjör boşaltır. Bu olaya kimse ses çıkarmaz. Böylece kimin beğenilip beğenilmediği bu hıdrellez bayramı vesilesi ile belli olur. Bazı köylerde güreşler tutulur. Bazı köylerde derelerde balık tutulur eğlenilir.Akçakoca köylerinde hemen hemen hepsinde geleneksel olarak her yıl kutlanır köydeki küskünler barıştırılır geleneksel oyunlar spor etkinlikleri,folklorik oyunlar ve bunun gibi,Akçakoca’daki mülki amirlerde davet edilerek etkinlikler yapılır herkes baharı böyle karşılar

 

EVLERİ

Evler genellikle bahçe içinde olur.Avlu,avlu ağla ile çevrilidir bu mezralarda da evler birbirine uzaktır,Kurukavak,Karatavuk evler arası 4-5 km’dir,okul ve cami yanlarında evler yapılmıştır,az dağınık meskenlerde cepheleri sokak tarafına doğrudur Arabacı köyü gibi,Mısır ziraatı çok olduğu için her evin yanında hemen hemen 1’şer adet serender yapı vardır,ahırlar evlere uzaktadır,ahır ile samanlık yan yanadır

 

SPOR

Bu,köyde at yarışları  olurdu, köyde spora ilgi azdır,federe,  gayri federe kulüp yoktur,köyde spora ilgi yoktur

 

YEMEKLER

EKMEKLER :       Yufka ekmeği,Bazlama,Gözleme,Cızlama,Mısır ekmeği,Buğday ekmeği

ÇORBALAR  :       Tarhana,Mercimek,Un,Çılbır,Kızılcık çorbasıdır

HAMUR İŞLERİ : Mantı,Börekler,Erişte,Kuskus,Kaşık makarna,Mancarlı pide

ET YEMEKLERİ :Kara dolma, Korçan,Sebze dolmaları,Kebaplar,Lahana sarma

TATLILAR           :Melen güççeği,,Güllaç,Sütlaç laz böreği

ÇEŞİTLİ YEMEKLER : Kaygana,Soğanlı yumurta,Sebze yemekleri,Zeytin yağlılar,Mamursa,Kaldırık,Mantar,  lahana yemekleri,Tirit,Malay,Hoşmanım,Mancarlı fırında pide,keşkek,hamurlu kıymalı kulak denilen bir çeşit mantı.

 

ALTYAPI BİLGİLERİ

18 MT Karige boru döşendi,köy içi suların ıslahında kullanıldı,1000 mt boru döşenerek içme suyu şebekesi tamamlandı,kaptaj ve çocuk parkı yapıldı lik yol asfaltlandı 1500 m²lik beton kilitli parke taşı döşendi Fiskobirlik üye sayısı:98 dir,1 adet orman kooperatifi,1 cami,elektriği,sabit telefonu,ptt acentesi vardır .Taşmalı eğitim sisteminden faydalanıyor , sağlık evi  vardır,kanalizasyonu yoktur.1965 Yılında nüfusu 300dü,az dağınık köy statüsündedir 1959 Yılında ilk ilkokul açılıdı,mobil sağlık hizmetinden faydalanıyor sağlık evi var ama faal değil  1935 de 216,1965 de-280,1997 de-437,2000 de-382 nufusu vardır .1871 birinci arazi yoklama defterinde 1922 Bolu salnamesinde adı geçmektedir ,göçmen az dağınık köy statüsündedir tarla alanı yoktur,fındık alanı 910 dönüm,ormanlık alanı 9.090 dönümdür ormancılık revaçtadır% 87 dir Düzce Akçakoca karayoluna yakın oluşu nakliyeciliği buradan daha rahat kılmıştır ve orman işletme şefliğine ait orman deposu bulunmaktadır

 

İSTİKLAL SAVAŞINA KATILANLAR

Bu köyden 1915 yılında istiklal savaşına katılan olmamıştır,yalnız 1949 yılında Kore savaşına katılan ALİ RIZA BAŞ,MUSTAFA KURUOĞLU DUR Halen yaşıyorlardır

 

18.19. YÜZYILDA TEMETTUAT DEFTERİNDEKİ DURUMU

1844 Yılında ilk imam Fevzioğlu Hacı İbrahim’dir.Beşelioğlu  Şevket Raşit efendi bir vakıf kurmuştur

 

KÖYE İLK GELEN SÜLALELER

 

CORTOĞULLARI               ÇİFTÇİ               GİRESUN             EYNESİL

RAMAZAN ÇAVUŞLAR   KÜÇÜK              GİRESUN             EYNESİL

MOLLAOSMANOĞLU      UZUN                  GİRESUN            EYNESİL    

HAÇÇAKAKOĞLU            MENTEŞE           GİRESUN            EYNESİL

DURSUN KAHYALAR     HUSAN                 ORDU                  FATSA

BAŞLAR                             BAŞ                       RİZE                    MERKEZ

KURUOĞULLARI   (USTA-SAĞLAM )      ORDU                 ÜNYE

SOFUOĞULLARI     ÇOŞAR                        GİRESUN            EYNESİL

BİLGE                                                              ORDU                 ÜNYE

BOZKURT                                                       ORDU                 ÜNYE

DEMİREL                                                        GİRESUN            EYNESİL

GEZEN                                                             GİRESUN            EYNESİL

GÖRELE                                                          GİRESUN           GÖRELE

GÜLER  BALATLI KÖYDEN GELME YERLİ YÖRÜKHAN TAİFESİDİR                                                           

BABA                                                               GİRESUN           DERELİ

ATLIHAN                                                        GİRESUN            EYNESİL

TEMELTAŞ                                                     GİRESUN            TİREBOLU

NOT: Katkılarından dolayı Ramazan Usta,Durmuş Coşar arkadaşlarıma teşekkür ediyorum

Kaynak

Coğrafi bölgesi      : İbrahim Tuzcu

Köy ismi                : Kenan Okan,Şükrü Dönmez,Durmuş Coşar,Ramazan Usta,Köy sakinleri,Derl.İbrahim Tuzcu

Tarihi yerler           : Durmuş Coşar,Ramazan Usta,Köy sakinleri,Derl.İbrahim Tuzcu

Coğrafi durumu      : Kenan Okan,Şükrü Dönmez,Mustafa Kocadon,Derl.İbrahim Tuzcu

Camii ve Mez.       : Kenan Okan,Durmuş Coşar,,Ramazan Usta,Derl.İbrahim Tuzcu

Turizm                   : Durmuş Coşar,Ramazan Usta,Akç .K.Sitesi,Köykent hb.net,Derl.İbrahim Tuzcu

Ekonomi                : Kenan Okan,Şükrü Dönmez,Mustafa Kocadon,Durmuş Coşar,Ramazan Usta,İlçe Tarım Md,Akç .K.Sitesi,,Derl.İbrahim Tuzcu

Kültür                    : Kenan Okan,Vedia Emiroğlu,Akç .K.Sitesi,Köykent hb net,Vikipedi özgür  ans. Durmuş Coşar,Görsel yay s.4,Derl.İbrahim Tuzcu

Spor                       : İbrahim Tuzcu

K.Alt yapısı           : Mustafa Kocadon,Akç .K.Sitesi,Durmuş Coşar,Ramazan Usta,Derl.İbrahim Tuzcu

İstiklal savaşı         : Şükrü Dönmez,Durmuş Coşar,Ramazan Usta,Drl.İbrahim Tuzcu

Sülaleler                 : Hüsamettin Kaya,Durmuş Coşar,Ramazan Usta,Derl.İbrahim Tuzcu

 

 

DÖNGELLİ KÖYÜ

 

COĞRAFİ BÖLGESİ     : Karadeniz Bölgesi

İLİ                                     :  Düzce

İLÇESİ                             :  Akçakoca

KAYMAKAMI                : Mehmet Ünal

B. BAŞKANI                   :  Fikret Albayrak

KÖY MUHTARI            :  Osman Lokum

TELEFONU                    :  05325096548 -05424383099

POSTA KODU               :   81650

NUFUSU                         :   150 Hane,539

ESKİ MUHTARLARI   :  2009-Osman Lokum,2004-Osman Lokum,1999-Osman Lokum,1994, Şükrü Lokum,1989,Naim Sarı

COĞRAFİ DURUMU   : Düzce ye ,Akçakocaya uzaklıktadır,rakım 90 mt,en yüksek yeri 100 mt dir 5610 dekar fındıklık,32 dekar ormanlık alanı vardır,.Komşu köyleri Dadalı,Doğancı,Fakıllı,Çiçekpınar,Çayağzı’dır

 

KÖYÜN İSMİ NEREDEN GELİYOR

M.Ö. 377 yılında Batı Anadolu Trakya dan gelen Bitinyalılar da buraya gelir bazı köyler kurarlar,bunların Kralları Bias tır,kurdukları köylerden biride Döngelli köydür.Ayrıca 1243 yılında Kastamonu’da Moğol istilasından ve savaşından bıkan 130.000 bin Oğuz  Kınık boyu  obaları batıya göç ederek Akçakocaya gelir ve burada yeni köyler kurarlar bunlardan bir tanesıde Döngelli köyüdür,daha sonra 1877 yılında Osmanlı –Rus savaşından bıkan Doğu Karadeniz halkı batıya göç ederek Akçakocaya gelerek bazı köylere yerleşmişlerdir bunlardan yine bir tanesi Döngelli köydür ,daha sonra 1975 yılında buraya yine Kastamonu İnebolu dan göçler gelerek burada yaşamışlardır,neticede burada Bitinya ,Oğuz Kınık boyu obaları,Doğu Karadenizden gelen Lazlar ve Kastamonu İnebolu’dan gelenler

yaşamaktadırlar..Akçakocada M.Ö. 1200 yılında Frik,M.Ö. 670 Lidya,M.Ö.395 te Roma pontos,M.Ö.546 Makedon kralı,M.Ö.708 Pers M.Ö.1200 de Hitit ama bu kesin bilinmiyor bu kavimler yaşamışlardır.Akçakoca-Ereğli arasında.Bitinya kralı ile Hereklia kralları arasında yıllarca savaşlar yapılmıştır,Pers imparatorluğu da bu savaşlara burada katılmıştır bunları duyan  Makedon kralı büyük İskender bundan dolayı buraya gelmiş burada güvenliği sağlamıştır,daha sonra Osmanlı imparatorluğundan Orhan bey buraları zaptetmıştır,kalıntıları halen mevcuttur,karargahı Çayağzı köydür,daha sonra en son İpsiz Recep te buraya karargah kurmuş buradan çete savaşlarını buradan yönetmiştir,karargahı şimdiki karayolları kampın bulunduğu yerdir .Köyün eski ismi Rumlardan kalan ismi Gerişi Sagir ( Fiskodan Sevil Yamak mahallesine kadar) Gerişi Kagir ( Sapaktan Pazaryeri şimdiki Limakın olduğu yere kadar olan kısımdı )Köyün isminin burada çok yemiş yetiştiriliyormuş muşmula meyvesi çok olduğu için bu ismi vermişlerdir,1877 Hopa göçmenleri tarafından tekrar kurulmuştur,15-20 yıllarında İnebolu göçmenleri artmıştır ,köy çok göç almaktadır,köy ilk önce şimdiki Sevil borunun bulunduğu yerin içerdedir takalarla buraya dere kenarına gelinir buradaki dere eskiden çok büyüktü son zamanlarda  suyu azalmıştır takalarla içeriye doğru gidilir ve burada yerleşim yapılır fakat burada içmek için temiz su yoktur ayrıca bataklık olduğu için çok sinek vardır sıtma ve denizde de ölü verilince burayı terk edip yukarı çıkarlar şimdiki Memedali Cumhur.un yerine yerleşirler ve burada bir kuyu vardır bu kuyu yüzünden komşu köylerle kavga yaparlar ilk yerleşilen yerde Akkazak korsanları tarafından yok edilen Fadıl köy burada idi.Köyde Yamak mahallesi ( Koçak,Orhan),Pulya mahallesi ( Cumhurlar) Çortoğlu mahallesi ( Lokumcular) Yangın mahallesi ( Çelik,Başkan,Başak) diye 4 mahallesi vardır.,Yazganlar Abaza kökenli dirler,Lokumcular,Gürcü kökenlidirler. Pulya sülalesinden Osman efendi ve akrabaları 1876 yılında Hopa Kemalpaşa’dan takalarla,Melenağzı köyü iskelesine çıkarlar oradan Uğurlu köyüne giderler çünkü orda Lazlar vardır buraya yerleşirler fakat zaman içerisinde kızları melen deresinde boğulur burası bize uğursuz geldi derler kalkıp Akçakocaya gelirler devlet ten arazi isterler devlet bunlara şimdiki iki çarşı arasını gösterir fakat Osman efendi biz çok kalabalığız der kabul etmez,o zaman devlet ,devlet arazisi olan şimdiki aşağı köy  Sevil borunun bulunduğu yere giderler burada daha önceleri Fadıl köyü vardı burası münkariz olmuştu,Pulya sülalesi buraya takalarla Uğurludan şimdiki Sevil borunun bulunduğu dere kenarına gelir yerleşir fakat yine denizde boğulma,sıtma hastalığı ve susuzluk yüzünden burayı terk etmek zorunda kalırlar bir gün şimdiki Memedali Cumhurun evin olduğu yere ava gelirler burada Bizanslılar zamanından kalan bir kuyu görürler akrabalarını alır bu tepeye gelir yerleşirler,bu kuyu suyu yüzünden bazı köylülerle sürtüşmeler yaşarlar kalabalık oldukları için bunlara daha dokunamazlar buraya yerleşirler,daha sonra Pulya Osman memleketten tanıdığı Yunusoğullarının kızları Çerkez olan o zamanın padişahın yanında vezir olan kişi ile evlidir bu vezir Çerkezleri de çok severmiş onun için Çerkez kızı ile evlenmiş Pulya Osman devreye girer vezire ulaşır vezirim biz çok kalabalığız Döngelli köye yerleştik bize köyün tapusunu veririmsin der ve Yunusoğullarının kızı devreye girer köyün tapusunu Osman efendi alır, vezirde çok kalabalık oldukları için bunlara Cumhur adını verir (Cumhur kalabalık halk demek yani oba,divan gibi ) ayrıca Pulya demek te dumanlı demektir.Pulya Osman köyün tapusunu alınca köyde Lazlar çoğalsın diye memlekete haber gönderir ve buraya artık göçler başlar.Pulya Osman amcasına amca buradan gidelim der fakat amcası Dursun efendi gelmez  ben Ruslarla mücadele edecem  der Osman bunun çocuklarını ailesini alır ve amcası ile kavga eder amcası kızar gidin gözüm görmesin der ve Osman efendi aileyi alarak köye gelir Rus savaşı sonrası Dursun efendi hasretliğe dayanamaz ve oda orda ölür,mezarı  Kemalpaşa Koha dadır,tam 133 yıl olmuştur buraya geldikleri.Pulya Osman Lazlar burada çoğalsın diye tanıdıklarını tek tek memleketten buraya çağırır şimdi bu sülaleleri tanıyalım,Gürcüden dönme Çortoğulları ( Lokumcuları) Hopa Kemalpaşa Dere içinden  buraya getirtir yerleştirir bu arada Çortoğulların oturduğu yerde Çelikler vardır bunlar biraz asilik yapınca bunların yerine memleketten gelen Çortoğullarını yerleştirir,bu arada köye bir Abaza gelir ve Çortoğuların bir kızını alır içgüveyi girer bu kişi Vezir efendidir ,bunlar Mollaoğluları (Yazganlar dır)  Hopa Kemalpaşa dan gelmişlerdir   .Abaza’dan dönmedirler bunları da Osman efendi Çortoğlu mahallesine yerleştirir.Pulya Osman gelirken Sametoğulları Alinin annesini alarak gelmiştir,bunlar Uğurlu dönüşünde Ayazlıdaki o zamanın Göçürler(Gökçeli) köyüne gelir yerleşirler Pulya Osman’dan ayrılırlar burada Topaloğulları vardır bir gün bir inek yüzünden tartışırlar Pulya Osman olaya el koyar ben savaştan bıktım kavga istemiyorum der,Sametoğlu Deli Mehmet o zaman biraz asi imiş Osman efendiyi dinlemez o Osmaniye mahallesine gider ,Ali efendide şimdi oturdukları yere yerleştirir, bunlar soyadı kanunu çıkınca Sarı soy ismini alırlar,Osmaniye’deki de Aydoğan soy ismini alırlar.Sarıoğlu Ömer efendi memlekette tüccar imiş.Ömer amcanın hanımı bu tarafa gelmek istermiş fakat Ömer amca hanımını bu tarafa göndermek istemezmiş.Pulya Osman  kadına sahip çıkar ve kadını alır köye getirir ve yerleştirir.Buna mukabil Ömer efendi memleketten Pulyalara para gönderir.Ömer Efendi daha sonra Ayrıca bu mahalleye Ahmadınaşı( Aydın) Hopa Peroniti den gelir yerleşirler.Daha sonra Hopa Liman köyünden Aşağı köye Yamaklar(Orhanlar) Hopa Limandan ve  Karaman (Koçaklar ) Hopa Kemalpaşa dan gelir bunlarda sivrisinekten barınamazlar yukarı çıkıp şimdiki yerlerine yerleşirler bu mahalleyi kurarlar.Hocaoğullu ( Başkanlar ) Hopa Kemalpaşa ve Viçe li Mehmet  ( Gençler ) Rize Fındıklıdan gelir şimdiki yerlerine yerleşirler Hocaoğullu mahallesini kurarlar fakat burada 3 ev yanmıştır daha sonra buraya yangın mahallesi denmiştir ,daha sonra buraya Hopa Kemalpaşa’dan Habazoğlu (Çelikler)  Çelik sülalesi ilk önce Samsun Ünye’ye gelirler burada 2.5 yıl kalırlar kardeşleri Osman hastalanır yolculuk yapamazlar bir süre burada kalırlar ve kardeşi ölünce Memiş yalnızca yola devam eder İzmit’e gelirler fakat burada çok sıtma hastalığı vardır buradan Akçakocaya gelir yerleşirler bir kolullarıda İzmit Bahçecik kazasında kalırlar bir koluda Yalova’dadır Akçakocaya gelir yerleşirler,Hopa dan Bayramoğlu ( Barışlar),Hopa dan, Paşaloğlu (Başaklar) Hopa dan,Mısırlıoğlu( Özerler),Hopa dan  Paşaloğlu  ( İyiyazıcı ) Hurmadaloğlu ( Hurmadal) Hopa dan  gelmişlerdir.Hopa Sarp ten

KabaMehmetoğulları ( Kabalar) gelir bunları da Pulya Osman Pulya mahallesine yerleştirir Cafer efendiye de Sametoğulların kızını verirler bunlarda çoğalırlar.Pulya Dursunun oğlu Baso Mustafa cesur atik aynı babasına benzermiş çok kuvvetli imiş bunun için 1919 yılında Akçakoca milis küvetlerine katılmıştır,İpsiz Recep’e katılıp çok çatışmalara girmiştir,hatta Karasu çıvarında yaralanmıştır onu oradan Ayazlı mahallesinden Ömer Sarı ve Ömer Çakmak, Kahvecioğlu Osman taka ile Ereğliye kaçırmışlardır burada iyileştikten sonra Akçakocaya geri döner bu sırada Abazalar Akçakoca belediyesini ele geçirmişlerdir bunun üzerine Baso Mustafa İpsiz Recepten yardım ister beraberce bu Abazaları geri püskürtürler,yine bu arada Kılsuyunda İvan adlı Rum çetesi vardır buda Haciz dağında çok tahribat yapmaktadır İpsiz Recep çetesi  buraya gider burayı da çetelerden temizler ve Akçakoca’yı bütün çetelerden temizlerler Akçakoca’yı ele geçirirler, bundan dolayı  hükümet  Milis kuvvetlerinden Baso Mustafa’ya 57 şer bin lira para verir bu arada Atatürk ün yanına giden Baso Mustafa ya köyden haber gelir Dursun efendi ölmüştür bunun üzere bu para bize uğur getirmedi ben almam der ve geri döner,ayrıca maaşı da kabul etmez,köye geldikten sonra Akçakoca karakolunda da görev alır buraya girer çıkar kimse sese etmezdi silahını buraya bırakıp kahvede otururdu,kimseyi ezdirmez haksızlığa tahammülü yoktu.20 yıl önce İnebolu danda göçmen gelir bunlar çoğunlukla Yangın ve Yamak mahallesine yerleşirler,yalnızca Pulya,Çortoğlu,mahallesi İnebolu ve başka göç almamıştır.Şuan da fiskobirliğin arka tarafında bir mahalle kurulmuştur.Bu mahallede karışık göç  vardır.Pulya ve Çortoğlu mahalleleri genel merkez yerleşim durumundadır. Osmanlı zamanında daha sonra buraya 1877 Osmanlı Rus harbinde doğu Karadenizden laz göçü gelir buraya yerleşirler ,1890 yılında 24 hane 130 nüfusu vardır 1990 yılında 84 hane 375 nüfusu vardır Bitinyalılardan kalma köy, kalıntılardan münkariz olmuştur

 

TARİHİ YERLER

Şimdiki Limakın bulunduğu yerde 1 fil, 3 sandal ,10 mt büyüklüğünde 7 mt uzunluğunda kayadan tekne şeklinde taşlar vardı,2 adet kuyuda son zamanlarda kapatılmıştır Memedali Cumhurun evin önündeki kuyu 18 mt uzunluğunda 4 mt enindedir su yoktur kullanılmamaktadır öbürü ise Göçürler köyündedir ama oda kapanmıştır Haydar Çakmak tarlasındadır,ayrıca bu köyden Limakın olduğu yerden ve köyün içinden Göçürler köyüne 2 yol vardır halen kullanılmaktadır,üst yol Teknik liseye ,alt yol hapishane köprüsüne çıkmaktadır,Şimdiki DSİ kampın olduğu yerde Kurtuluş savaşında Akçakocaya büyük hizmeti olan İpsiz Recep’in karargahı vardı münkariz oldu burada iskele vardı buradan nakliyecilik yapılırdı bu iskelenin çok önemi vardı halen bu isim le burası anılmaktadır İpsiz Recep’in karargahın bulunduğu yerde büyük kavlan ağaçları vardı burada Ayazlı mahallesi ve Döngelli köyü halkı Hıdırellezlerini burada kutlarlardı,bazı büyük düğünlerinde burada yapıldığı söylenmektedir

 

AKARSU VE DERELERİ

Dadalı köyünden çıkan,yani eski Karahasan kışlası dediğimiz yerden çıkan dere Döngelli deresi olarak Sevil borunun önünden denize dökülmektedir Sualtı seviyeleri çok değişkendir,pınar ve kuyu suları faydalıdır ancak çok kireçlidir,serttir koli(mikrop) bakımından zengindir içilmesi mahsurludur,sıcak su ve göl yoktur.

 

DAĞ VE TEPELERİ

Yıldırım sırtları ve  Tepebaşı  ( 468 ) mt tepesi etekleri altında kurulmuştur

 

İKLİMİ:

En fazla yağış Eylül-Kasım-Aralık-Ocakta olur,kar Aralık ve Ocak ayında yağar ama uzun sürmez,Mayıs-Haziranda Karayel,Temmuz-Ağustos-Eylül ayında Poyraz eser,kış aylarında lodos eser,Temmuz- Ağustos-Eylülde güneş kendini daha iyi gösterir,Aralık,Mart ayları arası en düşük sıcaklık olur ılımaman Karadeniz iklimine sahiptir.

 

JEOLOJİK DURUMU:

 Eosen-Folişi,Muminitli Kalker mevcuttur.Dere ve vadi tabanları alüvyon,yamaçların büyük bir bölümü silis formasyonu,tepelerin üst kısmı da 3.derecede kumlu,çakıllı tabakalar halindedir.Depreme dayanaklı 3.bölgedir.Dağlar denize paralel uzanır.Paleozoik devre ve tersier arazilerde ibarettir.Eosen Folişi- Muminitli kalker toprağa sahiptir Karstik kaynaklara da sahiptir Jeolog Dr.Ervin Lan,Mühendis Zeki Erişir.

 

BİTKİ ÖRTÜSÜ

Akçakoca’da orman alanı 20477.77 hektardır.Çoğu bozuk orman alanıdır % 43 kayın % 0.8 gürgen %0.1 kestane % 6 meşe % 1 kavak % 0.25 ıhlamur % o.4 çınar bulunur,gerisi fındıklıktır.Maki bitki örtüsüne sahiptir,iklimin mutedil yağışlı olması bitki örtüsünün gür olmasını doğurmuştur.

TOPRAK YAPISI

Topraklar kırmızı kahverengidir.Toprak asitli,kireci azdır,topraklar erozyona maruzdur.Potas ve fosfor bakımından fakirdir,tuz oranı normaldir.Saha umumi olarak pedojenez bakımından genulik safhasındadır.Toprak killi ve tınlı kıvrıntılı karakterdedir

 

TURİZM

 

 

 Köyde turizm çok canlıdır Döngelli deresi ve Çayağzı deresi arasında kalan çok güzel kumsalı vardır bu kumsal yaya parkuru olarak değerlendirmelidir, bu kum insan vücuduna yapışmayan bir kumdur,Akçakoca belediyesi burayı modern bir plaj haline getirirse buranın önemi artacaktır ayrıca Yaşar Aydına ait banklow tipi evler vardır kafeteryası vardır,çadır turizmi de yapılmaktadır buraya çok çadır kurulmaktadır,yazın buraya çok yerli turist gelmektedir.Ayrıca Sevil borunun yukarısında dere kenarında ördek avcılığı yapılmaktadır,buladada av turizmine önem verilmelidir, bu köy birazda sanayiye doğru kaymaktadır,buradaki kuruluşlar buraya modern görünüm kazandırmaktadır,köy artık mahalle olmaya aday bir köydür,petrol istasyonları marketleri sanayi kuruluşları vb gibi kuruluşlar buranın önemini artırmaktadır.Şimdiki karayollarının bakım evinin bulunduğu yerde İpsiz Recep’in karargahı bulunuyordu,bu karargah kalıntıları ve deniz kenarındaki tahta iskele 1945 yılına kadar vardı bunlar sökülüp atılmıştır ,bir rivayete görede ayrıca Ereğli-Akçakoca arsında yapılan savaşlarda.Makedon kralı Büyük İskender bu bölgede savaşmıştır ve buradaki iskeleyıde bu kral tarafından yapıldığı söylenmektedir,bu iskele munkariz olduktan sonra tahta iskeleyıde İpsiz Recep tarafından da yapılmıştır.Bu bölgede 4 adet büyük kavlan ağaçları vardı bu ağaçlar kesilip buraya karayolları bakım evi ve kampı yapılmıştır

 

KÖYÜN CAMİSİ

1917 yılında ahşap camii yapılmıştır.Bu cami yıkılıp 1984 Yılında betonarme 350 cemaatli tek şerefeli yapıdır,mimarı İlhami Güçlü dür,sapak camisi 1975 yılında betonarme 150 cemaatli tek şerefeli yapıdır, mimarı Yakup Kalaycıdır

 

MEZARLIKLAR

Köyün tek temiz büyük mezarlığı vardır, eski Bitin yalılarında kullanmış oldukları mezardır, bu mezarlığı dağınık köy statüsünde olmakla beraber herkes bu mezarlığı kullanmaktadır çok eski bir mezarlıktır. Mezar taşlarındaki konular erkek mezar başlarına başlık, kadın mezarında süslemeler ön plandadır, erkek mezarlığında büyük sarıklı olanlar ulema ve paşaları, uzun külah üzerine sarık tasvirler, derviş ve tarikat şeyhlerini, sadece ince sarıklılar köy ağalarını, üstü geniş ve altı dar kavuk biçiminde olanlar yeniçeri ağalarını işaret etmektedir

 

EKONOMİ

TARIM

HUBUBAT: Buğday, mısır, Arpa, Pirinç

      BAKLİYAT: Fasülye, bezelye, bakla, soğan, lahana, marul pırasa, ıspanak, Kaldırık, Patates, Patlıcan Karalâhana, Biber, Kabak                                                                                                                     

MEYVE: Elma, armut, kestane, ceviz, siyah, üzüm, dağ çileği, fındık, muşmula, kızılcık ayva.

 Ekonomisi Tarım ve Hayvancılığa sanayi kuruluşlarına dayanır..Artık günümüzde fındığın para etmemesi insanları başka işlere meşguliyetine zorluyor,,büyükbaş hayvancılığı revaçtadır,eski manda,malak,vb gibi hayvanlar kalmamıştır,yalnız sağman inekler vardır,., tavuk kümesi olmasına rağmen kümes hayvancılık da yok olmaya yüz tutmuştur.Köyde eskiden kesif ormancılığı yapılıyordu ama şu an kanunlar buna el vermiyor, Köyün erkekleri sanayi bölgelerine çalışmaya giderler,nakliyatçılıkla uğraşanlar vardır,artık köylü son zamanlarda endüstri kollarına yönlenmiştir,köydeki dokuma tezgahları da münkariz olmuştur,.Köyde eskiden keten dokuması da yapılıyordu. Köy çok göç veriyor .Köyde petrol istasyonları ekmek fırınları marketler ufak bakkallar Fiskobirlik binası sanayi kuruluşları   vb gibi kuruluşlardan çok gelir elde edilmektedir ekonomik açıdan yüksek,köyümüz den dır.Akçakocada eskiden köyden armut,ceviz,kestane,dut,incir,dağ çileği başta Zonguldak,İstanbul’a takalarla sevki yapılıyordu.Ayrıca kesif ormancılığı vardı bunlarda aynı şekilde sevkıyatı yapılıyordu,fındık bahçesinin gelişmesi buraya ayrı bir önem kazandırmıştır.Mısır ve Buğday daha önceleri Bolu ve Gerededen karşılanıyordu.köyde tütün az miktarda yapılmıştır İlçemizde tarımsal üretim içerisinde bitkisel üretim, özellikle fındık üretimi ağırlıklı yer tutmaktadır. Fındık üretimi dışında kasaplık tavuk üretimi, büyükbaş hayvan üretimi, balıkçılık, arıcılık,  mantar üretimi önemli tarımsal faaliyetler arasındadır. Akçakocada 1930 yıllarda ekonomi denize bağlı idi,bunun yanı sıra reçberlik,odunculuk,kerestecilik ön safhada yer alırdı,şehirlinin tümü denizci idi,gemi tüccarı,gemici,tekne sahibi,balıkçı,yada yükleme ve boşaltma amelesi idiler.Akkaya,Aftunağzı,Beyhanlı,Döngelli,Çuhalı,Kızlarağası,Değirmenağzı,Taşman Deresi,Karaburun,Melenağzı iskeleleri vardı,buralardan ticaret sağlanırdı.Ayrıca ilçede 4750 büyükbaş hayvan vardı ama son yıllarda azalma kaydedilmiştir,kümes hayvancılığı da son yıllarda azalma görülmüştür 190 adet kümes vardı,beyaz et üretimi 25.000 tonu geçmekte idi.2000 civarında fenni kovan vardı Akçakoca’nın ekonomi açısından en büyük köydür Maden direkleri dışında ,Bolu Adapazarı’nda ,Düzce’de yetişen buğday,kavun,karpuz gibi toprak ürünleri manda ve öküz arabalarıyla deniz sahiline getirilir bura danda deniz yoluyla gelen gaz,ve tekel maddeleri aynı arabalarla taşınırdı,sahilde bulunan depolarda bu mallar stoklanır dı zaman içerisinde tuz ve benzeri şeyler şehir ve kasabalara sevkiyatı yapılırdı,ayrıca deniz yoluylada sandallarla başka şehirlere sevkiyatı yapılmakta idi.

 

 

 

 

FINDIKÇILIK

Hemen hemen herkes fındıkçılıkla uğraşmaktadır.Devlet orman arazilerini açıp buralara,memleketten 1900 yılında Hacı Ömer efendi Batumdan göç gelir ve köye ilk fındığı bu kişi eker. Trabzon’dan gelen Bostancı hacı Ahmet efendi Akçakoca’ya fındığı getirir Osmaniye mahallesine fındığı ekmiştir,yine Mehmet Arifin getirttiği fındığı ekerler daha sonra Batum göçmeni olan zücaciyelik yapan Mustafa efendi Doğu Karadeniz sahillerinden aldığı fındık fidelerini Ereğli ve Akçakoca da satarmış.Bir gün Giresun’a uğrar o zamanın belediye başkanı limanda fındık fidesi dağıtıyormuş,Mustafa bey bunları alır gemi kaptanına da söyler,gemi kaptanı fideleri fıçılara koyarak Ereğli Akçakoca ya getirir,diğer rivayete göre de Yenice köyün kurucusu Kibaroğlu Hurşit,Kırıkoğlu Tahir,Keleşoğlu İbrahim,Alioğlu Tufan Tefik ilk fındık fidelerini ekmişlerdir.Bunların getirdiği fındık dallarından sopa ile dövülürmüş dalları çok büyükmüş,daha sonra Mehmet Arif kaliteli fındık fidelerini götürür,millete bunları tercih eder millet bu fındık fidelerini dikerler.1922 yılında 4000 fidan mevcuttu fındık sevkiyatı artınca millet fındık ekmeye başlar,fındık bahçelerde elle toplanır,çeşitli evrelerden geçtikten sonra yere sofralar kurulur altına büyük bezler serilirdi, sofra etrafına toplanan kişiler fındığı kırardı,bazıları da fındığı kabuğundan ayıklıyordu çok çetin olan bu sistem yerini 1930 yılında merkezde Kapkirli’de elle çalışan değirmen gücü ile çalışıyordu ve fındık böyle kırılıyordu,Sarı Hafızların Halit Arıkan bu değirmeni kurmuştu ,daha sonra Trabzonlu Abdulrezzak efendi elle kırma fabrikası kurar,daha sonra Küçükömerle’in Ömer Aydın 1932 yılında  şimdiki Özyuvam’ın olduğu yere ahşap bina içinde makaralarla çalışan fındık kırma makinesini kurar,1942 yılında da Diyarbakırlı lakaplı Cemil bey Osmaniye de bir değirmen kurar ama bu değirmen dizel motoru ile çalışmakta idi,yine bu sırada mebus Vahit Yöntem Osmaniye de deniz kenarında modern bir fabrika kurar1946 yılında,1947 yılında da Arabacı köyünde Hocaoğlu Mehmet dizel motoru ile çalışan bir fındık kırma fabrikasını kurar.Edilli köyünden olan Hüseyin Horoz da dizel motorun masrafını azaltmak için Değirmenağzı mevkiinde su gücü ile çalışan fındık kırma fabrikasını kurar,düşük alternör ilavesi ile akü şarj girişimi ile iyi bir fabrika idi ve en son 1954 yılında Orhan derenin denize döküldüğü yerde fiskobirlik adına modern bir fabrika açılır,bu fabrika 2008 yılında tamamen yıkılır bunun yerine Sapak mevkiinde çok modern fabrika açılır üretimine devam etmektedir.İlk fındık yağını Kalfanın Bekir Üstünel yapmıştır,fındık eskiden tımar,çapalama,tırpan yapma,toplama,öküz arabalarla taşıma,sopalarla dövme,elle ayıklama,sık tellerden yapılmış bir aletle incesini kalınını tozunu ayıklama evrelerden geçerdi,ama şimdi toplama,ilaçlama,gübreleme,motorla tırpan yapmak,ayıklamayı patoz makineleri ile yapmak maliyeti yükseltiyor,Fisko’da fındık taban fiyatını da düşük tutunca halk artık fındıkçılık’a iyi bakmıyor.Fındık şubat mart ayında ekilir 2-3 yıl yetişmesi sürüyor,4-4 6-6 ara ile 6-8 fidan 60- ocak kuyular açılarak dikilir.En iyi fındık türleri şunlardır:Çakıldak,Kargalak,Kan,İncekara,Kuş,Tombul,Paloz,Foşa,Kalınkara,Uzunmusa,Mincane,Cavcana,Badem,Yağlı fındık,Kara fındık,( yağlı fındığa benzer kabuğu siyah ve serttir)Sarı fındık (yuvarlak kabuğu ince verimi fazla),Yomra(yuvarlak vermi fazla),Sivri( ince uzun bademe benzer),Dilovası,ve Mehmet Arif fındığı ( yağlı  kabuğu ince verimi fazladır). Deli sava(Fındığın içini iyi doldurmaz)

 

 

 

 

HAYVANCILK

Az sayıda Koyun Sığır,Tavuk,,Arıcılık yapılmaktadır,her evde hemen hemen sağman inek mevcuttur,süt besiciliği yoktur süt mandıra üretim tesisleri yoktur,köylü kendi süt mamüllerini kendisi yapardı ama maalesef büyükbaş hayvan yetiştiriciliğinde düşüş yaşanmıştır.köyde kaz,ördek,tavuk bazı hayvanlar vardır,tavuk kümesçiliği canlılığını yitirmiştir

 

ORMANCILIK

Çam,Kayın,Meşe,Kestane,Gürgen,İhlamur,Kavak,Çinar,Defne,Kocayemiş,Muşmula,Ayı üzümleri,Orman gülleri,Yer gülü,Erica ağaçları,Erelti otu,Çoban püskülü diye orman ürünleri var ,.Eskiden devlet orman arazisini talan edip fındık ekimi yapılmıştır,son zamanlarda orman kanununa göre kesif ormancılığı yapılmamaktadır orman işletme şefliği tarafından bölge kontrol edilmektedir,köyde su hızar makinesi yoktur  köyde Fehmi Tan a ait palet çakma ve kereste  biçme atölyesi vardır merhum Hurmadali Ömer ait kereste biçme atelyesi vardır,ayrıca kürek sapı yapımı da burada fazla miktarda yapılmaktadır

 

AVCILIK

Bölgede göçmen kuşlara daha çok rastlanmaktadır,Sarıkuş,Çulluk,Bıldıcın,Ördek,Üveyikördek,Kaz,Kuğu,Tarakçın,Karakçun,Sığırcık,Bozbakal,Karabakal bulunur.Son zamanlarda,gerek ilaçlama gerek yanlış avlanma neticesinde çok azalma olmuştur .Ördek,Çulluk avı çok meşhurdur. Dere kenarında dışarıdan gelen avcılar burada ördek avı yapmaktadır,Daimi kuşlar kestanekargası,çulluk,ördek,üveyik,sığırcıktır.Tavşan,Çakal,Tilki,Domuz, Ayı,su Samuru,Kunduz,Geyik,Karaca vardı ne yazık ki bunlara da az rastlanmaktadır.Domuz avı devamlı yapılmaktadır.Köydeki devamlı hayvanlar Domuz,Ayı,Kurt,Tilki,Çakal dır,Sevil borunun ilerisinde ördek avcılığı yapılmaktadır burası pirinçliktir

 

KÜLTÜR

Lazlar 6. yüzyılda Bizanslıların etkisinde kalarak Hiristiyanlığı benimsediler,doğu Karadeniz sahil kesimi 1461 yılından itibaren Fatih Sultan zamanında Osmanlı egemenliği altında Lazistan sancağı ilan edildi ,bu bölgedeki Lazlar kendi yönetimleri altında yaşadılar.Yavuz Sultan Selim bu bölgeye beylikler kurdu,17. yüzyılda Lazlar müslüman olurlar,1925 yılına kadar Lazistan sancağı altında yaşamlarını   sürdürdüler,1788 Berlin antlaşması ile Lazlar iki ülke topraklarına bölündü bu arada Lazlar batıya göç ederler Lazlar ve Mergeller aynı kökten gelmektedir. Tarihi kaynaklar, Lazların Doğu Karadeniz yöresine Kafkaslardan indikleri konusunda görüş birliği vardır. Tarih sahnesine ilk kez Karadeniz’de çıkmışlardır. XI-XII. Yüzyıllarda Karadeniz’in doğusunda kurulan ve KOLKHİS/Rothis devletini oluşturan topluluklardan biri de Mergrel- Lazlardır. Lazlar, 6. Yüzyılda  Bizans etkisinde kalarak Hıristiyanlığı benimsediler. Kolkhis Devleti yıkılınca Bizans egemenliği altında LAZİKA krallığı seçimle iş başına gelerek, Bizans’a vergi vermeyip, bunun karşılığında doğu sınırını korumayı üstlendiler Doğu Karadeniz’in sahil kesimi  1461 yılından itibaren Fatih Sultan Mehmet döneminde Osmanlı egemenliği altında  Lazistan Sancağı olarak ilan edildi. Bu bölgedeki Lazlar kendi yönetimleri altında yaşadılar.Yavuz Sultan Selim bölgede beylik sistemini kurdu. Bölge 11 beylikten oluşuyordu. Lazlar da yarı bağımsız statüde Laz derebeyliği olarak Osmanlılara asker ve vergi vermekteydi. Lazlar 17. Yüzyıldan itibaren Müslümanlaşmaya başladılar. Bölge 1925 yılına kadar Lazistan olarak kayıtlara geçmiştir.

 

 Dil

 

Lazca (Lazuri nena) Güney Kafkasya dil ailesinden Zan ve Kokhian kolundan Gürcüce, Svanca ama özellikle Megrelce ile oldukça yakın bir dildir. Türkiye Lazlarının tamamı Türkçe'yi anadil seviyesinde konuşabilmekte ve yazabilmektedir. Köklü bir sözlü geleneğe sahip Lazca'nın yazılı bir dili bulunmamaktadır. Laz destan, masal ve şiirleri ancak 20. yüzyılda yazıya dökülebilmiş, 1984 yılında Fahri Kahraman tarafından Dumezil'in transkripsiyon sistemine dayanan Latin tabanlı bir alfabe önerilmiştir. Gürcistan'da yaşayan Lazlar ise dillerini Gürcü alfabesi ile yazmaktadır. Lazların ataları olduğu sanılan Kolhların yazılı dilleri olmamasına rağmen, incelenen antik çağa ait mezarlarda Laz asillerin adlarının Yunan alfabesiyle yazılı olduğu görülmüştür  Lazca Yunanca ve Türkçe'den ödünçlenmiş çok sayıda kelime barındırmakta ve kendi içinde bir kaç lehçeye ayrılmaktadır. Cumhuriyet döneminde Türkçe'nin Trabzon ağzının yaygınlık kazanması Lazca’nın varlığını tehdit eder bir hal almıştır.

Din

Roma İmparatorluğu döneminde MS. 5 yüzyılda Paganizm'i terkederek topluca Hıristiyanlığa geçen Lazlar 16. yüzyılda Ortodoks Hıristiyanlıktan İslam'a toplu olarak geçmişlerdir. Günümüzde Lazların tamamı Hanefi mezhebinden Sünni müslümandır

Tarih

 Lazika krallığı MÖ 150 - MS 600Laz halkı antik çağ ve sonrasında Kolhis, Osmanlı döneminde Lazistan günümüzde ise bazı Laz aydınları tarafından Lazona olarak adlandırılan Kuzey Doğu Anadolu ile Gürcistan'ın birleştiği coğrafyada otokton olarak yaşamaktadır. Kolhis'in varlığına ilişkin ilk yazılı belge Urartu kralı II. Sarduri döneminde Lazların yaşadığı ülke Qulha olarak geçmektedir. Lazlar MÖ 150-MS 600 yılları arasında Doğu Trabzon ile Abhazya arasında kalan sahil ve hinterlandının tek hakimi olacak Lazika krallığını kurmuşlar bu bölgede yaşayan çok sayıda halkı yönetmişlerdir. Arrian Trabzon ile Dioskuria(Sebastopolis) arasında yaşayan halkları sayarken Lazları da saymıştır: Kolhlar, Saniyalılar, Malahonlar, Heiohar, Helonlar, Tsitreitler, Lazlar, Apsiller, Abazglar, Sanigler  MS 456 yılında Roma İmparatoru Marcian bölgeyi ele geçirmiş ve Laz Kralı Gobazes’e (Gubaz) boyun eğdirmeyi başarmıştır.  Bölgeye bizzat giden Prokopius'un notları (MS 554)yazarın Çani olarak adlandırdığı Lazlar hakkında detaylı bilgi vermektedir: Tzaniler, kadim zamanlardan beri, herhangi bir hükümdara bağlı olmayan bağımsız bir halk olarak yaşamışlardır. Ömürlerinin tamamını gökyüzüne doğru uzanan ve ormanlarla kaplı olan bu dağlarda yaşayarak geçirirler. Zira, toprağı işleme konusunda usta değillerdir ve memleketleri, sarp dağların en az olduğu yerlerde bile oldukça engebelidir. Bu yaylalar, engebeli olmanın ötesinde, son derece taşlık, işlenmesi zor ve hiç bir mahsule uygun olmayan bir toprak yapısına sahiptir. Onlar tarım yapacak olsalar bile, ürün yetiştirmek için yeterli toprak bulamazlar. Burada, ne araziyi sulamak, ne de tahıl yetiştirmek mümkün değildir; çünkü bu bölgede düz bir arazi bulunmaz ve hatta buralarda ağaç da yetiştiği halde, bunlar meyve vermeyen ağaçlardır. Zira bu bölge; bitmek bilmeyen kışın etkisiyle, uzun süre kar altında kaldığından, ilkbaharın başlangıç dönemi son derece belirsiz ve düzensizdir. Bu nedenlerden dolayı Tzaniler eski çağlarda bağımsız bir yaşam sürmüşler, ama şimdiki imparator Justinianus’un saltanatı sırasında, general Tzittas’ın komutasındaki bir Roma ordusu tarafından bozguna uğratıldılar ve hepsi kısa sürede mücadeleden vazgeçerek boyun eğdiler. Böylece, tehlikeli bir özgürlüğün yerine, sıkıntısı daha az olan esareti tercih etmiş oldular. Ve onlar hemen Tanrıya itaat ederek, Hıristiyanlığı kabul ettiler. Böylece yaşam biçimlerini huzurlu bir yola sokmuş oldular ve daha sonra düşmana karşı sefere çıkıldığında, her zaman Romalıların yanında yer aldılar. Bizanslı tarihçi Agathias'ın MS 6. yüzyılda tuttuğu notlarda Laz ve Kolhis  terimlerini özdeştirmektedir: "Lazlar büyük ve gururlu bir halktır ve onlar, oldukça önemli başka kavimlere hükmetmektedirler. Kolkhidalıların antik isimlerine bağlı olmaları ile abartılı bir şekilde gurur duyuyorlar ve muhtemelen kibirli yaklaşımları da bundan kaynaklanmaktadır" Prokopius' Lazlar'ın Roma İmparatorluğu’nun doğu sınırını korumaları karşılığında yarı bağımsız krallıklarında özgür bir hayat sürdüğü bildirilmekteydi. Bizans ile Persler arasındaki mücadelede oldukça yıpranan Lazlar, MS 7. yüzyılın sonlarında, Kolhis’in Arap işgaline uğramasıyla topraklarını terkederek güneye inmek zorunda kalmışlardır. Bizans'ın bölgede etkinliğini yitirmesinin ardından Trabzon İmparatorluğu ve ardından Osmanlı hakimiyetine girmişlerdir. 1877-78 Osmanlı-Rus savaşları sırasında Batum ve civarındaki Lazlarin büyük bölümü Anadoluya göç etmek zorunda kalmışlardır.

Kültür

Küçük bahçesinde kendine yetecek miktarda mısır karalahana kendir, patates, fındık, meyve, salatalık ekiminin yanı sıra evinin altındaki ahırında küçük çaplı hayvancılık, balıkçılık, kuş ş avcılığı, fırıncılık ve inşaat ustalığı geleneksel Laz meslekleridir. 1930'lu yıllardan itibaren bölgede ekimine başlanan çay tarımı Laz halkının sosyo-ekonomik seviyesini yükseltmiş, başta İstanbul olmak üzere göçtükleri büyük şehirlerde küçük esnaflık yapabilecek sermaye oluşturabilmelerine yardım etmiştir.

Giyim

Laz erkeğinin geleneksel kıyafeti Samsun - Batum arasında Osmanlı döneminde giyilmiştir Laz kıyafeti olarak adlandırılmıştır: Başta kabalak, kukul adı verilen siyah başlık, zipka adı verilen siyah körüklü şalvar, çuha adı verilen burnu kalkık çarık, omuz başları ve dirseklerine meşin şeritler dikilmiş siyah aba ceket, belde kalça üzerinde şal (trablus ya da lahor) kuşağı, Çerkez kemeri, ayrıca aksesuar olarak yağdanlık, kama, pazubent, hamayıl, zincir. Laz kadını, Anadolu kadınından farklı olarak şalvar giymemekte eteğine ortkapu adı verilen bir kemerle bağlamakta, başını keşanveya tülbentle örtüp, beline fota adı verilen peştemalisarıp, boyunlarına altın liralar takmaktaydı.

El sanatları

Osmanlı döneminde Lazlar inşaat ustalığıyla ünlü olup sanatlarını 1917 Ekim Devrimi'ne dek çalışmak amacıyla gittikleri Rusya ve Anadolu'da icra etmekteydiler. Kesme taş veya tamamen ahşap malzemeden yapılan (ahşap-çatma) geleneksel Laz evleri, kışlık tahılı saklamak amacıyla kullanılan serenderler ve ahşap oyma sanatının icra edildiği yapıların ayakta kalabilmiş örneklerine bölgede halen rastlanmaktadır. Yakın zamana değin gerçekleştirilen, şekil, büyüklük ve kullanım amacına göre hentskeli, kalati, gudeli olarak adlandırılan sepet örme sanatı da günümüzde terk edilmek üzeredir.

Mutfak

Geleneksel Laz mutfağının temel besin öğeleri Trabzon ve Rize’de olduğu gibi mısır, karalahana ve hamsi olmakla birlikte geleneksel pişirme teknikleri ve pek çok özgün yemek değişen yaşam koşulları sebebiyle terkedilmiştir. Laz mutfağının en çok bilinen yemekleri şunlardır: Çirbuli, Pilavi Makarina, Kveli kağimağoni, luku, Ağani lobia, kumhi lobia, kotumeş dolma, Princoni, papa (mamalika), bureği,baklava, patlicani tağaneri, patlicaniş dolma, mtkui patlicaniş giyai, turşi tahaneyi, kabağiş sutli, termoni

Müzik ve halk dansları

Şimşir kaval ve kemençenin seyrek de olsa kullanımına karşın temel geleneksel enstruman tulum, geleneksel halk danslarının yegane adı ise horondur. Laz ve Hemşin horonlarının Trabzon horonlarından başlıca farkı horonlara sözlü iştirak edilmesi ve omuz silkme figürünün eksikliğidir.

Avcılık

Laz balıkçısı feluka (< filika)adını verdikleri av kayıklarını kendileri inşa etmekte, ağlarını kendileri örmekteydi. Laz balıkçılar zargana, hamsinin yanı sıra çakmaklı tüfeklerle 1970'lere dek yağı için yunus balığı avlamışlardı. Lazlar aynı zamanda ağ kullanarak ya da atmaca evcilleştirerek kuş avlama sanatında da ustadırlar.Lazca ve Megrelce aynı kökten gelmektedir.1878 yılında Batum Rusların eline geçince bura halkının çoğu Anadolu’ya göç ettiler. Bu tarihlerde Batumun Liman Köyünden Bekaroğlu Osman, Akçaşehir’e gelerek Çuhalı Çarşı etrafında diğer ailelerle birlikte yerleştiler. Mahallenin adı bu zatın adına izafeten verilmiştir.

AKÇAKOCADA

 

Bu bölümü hazırlarken Nilgün Altınışık’ın 1996 yılında hazırladığı Akçakoca Folkloru adlı Lisans bitirme tezinden yararlanıldı. Akçakoca merkez  ve Edilli Köyünde kalabalık bir gurup oluştururken diğer köylerde de küçük guruplar oluşturur. Vedia Emiroğlu, edilli köyünün kültürel boyutunu incelemiş ve “Edilli Köyünün Kültür Değişmesi Bakımından incelemesi “ adı ile 1972 yılında kitap halinde yayınlanmıştır. Bu kitaptan yararlanarak kendi gözlemlerimizi de katarak Laz folkloru hakkında bilgi vermeye çalışacağım.

Kız ve Erkeğin Tanışması :Akçakoca’da mısır bitkisinin fazla ekildiği, fındığı kozalarından ayırma makinelerinin daha ortaya çıkmadığı dönemlerde mısır soyma, fındık ayıklama imeceleri yapılırdı. Bu imecelere kız ve erkekler bir arada katılırlardı. Mısır çapalama, fındık toplama işleri de imece şeklinde yapılırdı. Akçakocalı kız ve erkek gençler birbirlerini bu imecelerde, kasabaya inme sırasında, dereye suya giderken, nişan, düğün gibi eğlencelerde tanırdı.Kız ve erkeğin ortaklaşa güvendikleri bir kadını aracı olarak kabul eder ve sevgi nişanelerini birbirlerine bu aracılar ile gönderildi. Bu günde buna benzer olaylara şahit olunmaktadır. Çoğu kez kız erkeğe, kendi işlediği bir mendili, oğlanda kıza gülyağı, şeker, lokum, küpe, yüzük gibi hediyelerde gönderirdi.

Sevdalık Günleri .Akçakoca gençleri arasında sevdalık günleri çok önemliydi. Sevenlerin arkadaşları vardır. Bu arkadaşlar erkek ise, hep seven erkeğin etrafındadır, arkadaşları için pervane olurlar, hep beraber gezerler. Başkaları seven erkekmiş izlenimi yaratırlar. Örneğin; Sevdiği kız salıncağa binerse, önce aşık olan silahını boşaltır. Bunun anlamı: Bu “Seni başkası severse onu öldürürüm” anlamına bir mesajdır. Ardından aşığın arkadaşları silahlarını boşaltırlar. Bunun da anlamı: “Bir arkadaşımızın arkasındayız” demektir Durum herkes tarafından anlaşılır, kimse kimsenin sahasına girmez. Erkek evlenme arzusunu ailesindeki kadınlara açar. Zaman içinde gelişen olaylar oğlanın anası tarafından babasına iletilir. Günler ve gecelerce ne olup olmayacağı, aileler arasında düşünülüp tartışılır. Sonunda kız tarafının kıramayacağı bir elçi bulunur. Elçi baba ve annenin ağzını arar. Olumlu yanıt alınca kızı istemek için girişimlerde bulunur.Toplum kız isteme konusunda çok duyarlıdır. İstenilen bir kızın verilmemesi ya da söz kesiminden sonra dönülmesi erkek tarafından hakaret kabul edilir. Bu tür olaylar genellikle kan davası gibi olaylara sonuçlanır.

Sıra Gözetme :Ablası bekar olan, evlenme çağındaki erkek bu kuralı bozup evlenebilir. Erkek toplunda kadından önce gelir. Erkek kardeşler arasında da sıra gözetilir. Miras taksiminde kızın payı erkeğe göre yok gibidir. (Bu gelenek Lazlarda daha çoktur.)Son zamanlarda Bölgede kızlar arasında sıra gözetme geleneği vardır. Büyük kız varken küçük kız evlenmesi ayıplandığı gibi baba buna kesinlikle karşı koyar herkes hakkını yavaş yavaş  alma yolunu tutmaya başladı.

Başlık Parası :Akçakoca ve köylerinde başlık parası vermek hemen hemen yok gibidir. Yalnız fakir ailelerde kızına çeyiz yapabilmek için bir miktar para ödenir. Başlık parası verme Laz ve Gürcü ailelerde, Rizeli  toplumlarda daha az uygulanır. Abazalarda başlık parası alınmaktadır.

Kız Kaçırma Olayları .:Abazalarda düğün çok masraflı olduğu için, özellikle birbirini seven çiftler kaçarlar. Bu danışıklı dövüştür. Kız kaçırılmadan önce nüfus cüzdanı kaçırılır. Kızın yaşı on sekizden küçük ise kız kaçırılınca erkeğin akrabalarından birinin evinde saklanır. Daha sonra aileler arasında anlaşmaya gidilir. Kaçırılan kızın yanında kıza yakınlığı ile bilinen kızın arkadaşı ile kaçırılır. Bu kıza tasavize denir. Kız emin bir ailenin yanına misafir edilir. Düğün yapılıncaya kadar kız o evde kalır. O evde her akşam eğlence yapılır. Bunun adına taşamhara denir. Kız-erkek anlaşarak kaçmışlarsa iki tarafın aileleri bir müddet birbirleriyle görüşmez. Daha sonra aracılar yardımıyla taraflar barıştırılır. Ancak yıllar süren küskünlükler söz konusudur. Kız kaçırmada kızın rızası yoksa olay kan davasına kadar gidebilir.

Kız İsteme Geleneği: Ön hazırlıklar tamam olunca kız babasının sevdiği birisi erkek tarafı ile birlikte kız istemeye gider. Erkek tarafından ağzı laf yapan biri sözü açar.“Biz Allah’ın emri, Peygamberin kavli ile kızınız .’yı oğlumuz .’ya istemeğe geldik” der. Baba da; Allah yazdıysa olur. Amma bir düşünelim. Soracak adamlarımız var onlara soralım” der. Bu biraz naz etmek ve kendi akrabalarına paye çıkarmak için söylenmiş bir sözdür. Bir müddet biçilir. Bu arada istiyorlarsa, el altından erkek tarafını cesaretlendirecek haberler iletilir. Bu dönemde, kız ile erkek karşılaştıklarında kaş göz işaretleri ile birbirlerine cesaret verirler. Kız belli bir süre sonra istenir.

Söz Kesme ve Nişan Olayı :Eskiden erkek askere gitmeden nişanlanırdı. Nişanlık süresi, askerlik, para yokluğu ile ilgili olarak 2-3 hafta ile bir yıl arasında değişir. Yerli halk arasında beşik kertmesi kesinlikle yoktur. Göçmen köylerinde beşik kertmesine rastlandığı söylenmekte ise de tespit edemedim.Kız istemede erkek tarafından hediye olarak getirilen “kutu şekeri” ertesi gün iade edilmez açılırsa, kızı erkeğe verildiğine işarettir.Taraflar tarafından söz kesiminden sonra oğlan tarafından akrabaları kızın evine yüzük, kutu şekeri ile elbiseler, çorap ve terlik alıp giderler. Nişanda yüzükler takılır. Bazı köylerde nişanda erkeğin bulunmadığı, akrabası tarafından kızın parmağına yüzük takıldığı söylenmekte ise yerli köylerde böyle bir gelenek bulunmamaktadır.Bir süre sonra kız tarafı, yüzük, bir kat çamaşır, kaynanaya elbise alıp oğlan evine getirirler.

Çeyiz Geleneği
:Çeyiz olarak sandık, yatak, yorgan, yelek, şalvar, bakırdan mutfak eşyası, elde dokunmuş yer hasırı, hasır seccade, ottan duvar yastığı, kanaviçe işler ve örtüler vardır. Çeyizin miktarı ailenin mali durumu ile ilgilidir. Yerli halkta çeyiz eşyası, Doğu Karadeniz kökenli ailelerde olduğu kadar fazla olmakla beraber, kızlar mirasta erkek kadar hakka sahiptir.

Kına Gecesi ;Düğün geleneğinin ilk kademesi kına gecesidir.Kına gecesi Çarşamba günü yapılır. Kına gecesi için erkek tarafı beraberlerinde taraftarları ile birlikte yanlarına kına alıp gelin evine gidilir. Dört kız çarşaf veya büyük bir yazmanın altına gelini alırlar. Bir kız gelinin eline tabaktan kına yakar. Elleri temiz beyaz bezlerle yumrukları bağlanır. Bir taraftan da maniler söylenir. Hem gelin ağlar, hem etrafındakiler.
İzzet ve ikramdan sonra erkek tarafı evlerine gelir. Damadın evi önünde büyük bir ateş yakılır. Kız tarafı tavuk istemeğe gelir. Her evden birer tavuk alınır. Ateş yanınca baklavalar getirilir. İkramlar yapılır. Kız tarafı darıltılmadan uğurlanır.Kına gecesi bayramlık elbiselerini giyen genç kızlar çiftetelli, topal oyunu, orta oyunu gibi oyunlar yaşlı bir kadın denetiminde oynanır

Düğün Günü :Düğün genellikle nişandan en az bir yıl sonra yapılır. Bindallı ve benzer gelenekler yoktur. Eskiden gelin renkli ve temiz ipekli elbise damat ise don pantolon üzerine beyaz gömlek ve işlemeli yelek giyerdi. Güvey fakirse beyaz elbise ödünç alınırdı.Eskiden olduğu gibi gelin kayın baba ve yakın akraba arasına giderdi. Gelin evden çıkarken, kız kardeşlerden biri, yoksa akraba kızlardan biri çeyiz sandığı üzerine oturup sandık haracı isterdi. Ayrıca kapıdan çıkarken erkek kardeş, kapı haracı olarak bir miktar para talep eder.Köylerde, genellikle bir öküz arabası süslenirdi. Üstüne halı ve kilimlerle bir örtü yayılır. Araba çan ve zillerle bezenir, köylüler şık giysilerini giymiş, arabanın önündü, ardında, yanında yürüyerek giderlerdi. İkide birde araba durdurulur:- Ala ala hay... diye bağırarak düğün evine varılır. Yolda devamlı halaylar çekilir. Kasap oyunu, Kastamonu zeybeği gibi oyunlar oynanır. Gelin alayı, çeşitli yollardan dolaşarak damat evine varırdı.Gelin alınmadan o köylülere veya mahalleliye pilavlık parası verilir. Gelin arabaya binmeden bolluk ve bereketli olsun diye ya damadın babası veya yakını bozuk paralar içinde şekerler, buğdaylar serper, çocuklarda bunları birbiri üzerine yığışarak kapış kapış toplardı.Köyden çıkıncaya kadar çeşitli yollardan dolaşarak damat evine varılır. Gelin arabadan inmez, bahşiş ister. Bir inek ya da tosun getirilir. Kulağı kesilerek işaret verilir. Kapı önünde kurulan bir masada kız tarafı tatlı, şeker, sigara, mermi gibi isteklerde bulunur. Bu istekler karşılanıncaya kadar gelin bekletilir. Bu durum bazen üç dört saat kadar sürer.Gelin eve girerken eğilip eşiği öper. Bolluk getirmesi düşünülerek mısır, buğday, şeker, bozuk para atılır. Akraba ve komşular başlarında birer tepsi baklava alarak erkek evine giderler. Tepsiler üst üste kümelenir.Erkeklerde evin önünde yakılan ateş etrafında oynarlar. Bu oyunlar kadın kıyafetine girmiş köçekler tarafından oynanır. Eğer aile varlıklı ise dört köçek, dört davul, dört zurna ve dört keman bulunur.Diğer köylerden geleneklerde kafileler halinde düğüne katılırlar. Kimileri koç, kimileri koyun getirir. Meydanda ikramlar yapılır.Yenip içilir. Sonunda köylüler misafirlerini evlerine götürürler.Hoca nikahı yapılır, bu adet yaygındır. Hoca nikahı yapılırken gelinin yanında dadı veya bibi (teyze, hala) denilen kadınlar bulunur.Gürcü köylerinde düğün gecesi, güveyin gerdeğe girmesi yasaktır. O akşam kızın akrabası olan kızlar sabaha kadar beklerler. Düğünün ertesi günü gerdeğe girilir. Düğün genellikle üç gün devam eder. Lazlar ve Hemşinlilerde de benzer gelenekler vardır.Diğer köylerde ise hoca nikahı kıyılır. Sonunda güveyi arkadaşlarının kolunda gelinin odasını getirilir. Arkasından yumruklanarak odaya itilir. Damat odaya girer. Hazır bulunan seccadede iki rekat namaz kılıp duasını yapar ve gelinle tanışmaya gider. Damat bu arada gelini konuşturmaya çalışır. Ona hediyeler verip konuşturur. Konuşturulunca da pencereyi açıp iki el silah atar. Bundan sonra herkes dağılıp gider.Gelinle damat, gidip kayınvalidenin elini öperler. Tekrar odalarına giderler. Orada baklava yerler. Bazense baklava kesmelerinin yarısını yiyip bırakırlar. Ertesi gün bunları evlenmemiş erkek ve kızlar yer. Darısı sizin başınıza gibi bir gelenektir bu. Ertesi gün sabah, köçekler, davetliler düğün evinin önüne gelirler. Oyunlar oynanır. Damat elinde bir tepsi baklava ile herkese birer kesme baklava sunar. Sonra da herkes dağılıp gider. Ev kadınlarla dolar. Duvak günü damat sağdıçla gider. Gelinle sabahtan ikindiye dek oyunlar oynanır, şarkılar söylenir ve derken düğün biter

Duvak :Güvey gecesi sabah gelini eğlendirmek için eğlence düzenlenir. Gelin oynar ve etrafa para atar.Bekar kızlar gelinin duvağından teller koparırlar. Duvaktan sonra erkek ve kız evlerinde yemekli davetler yapılır.

Düğün Davetleri :Bütün akraba ve hısımlar gelin ile damadı davet ederler. Bunlar taşıma davetleridir. Her gidilen eve gelinin yaptığı bir el işi işleme götürülür. Onlarda onlara çeşitli hediyeler verirler.

Doğum Olayı Genellikle ilk çocuğun erkek olması istenir. Çocuklar genellikle beşikte büyütülür. Çocuğun adı üç gün içinde yaşlı bir erkek veya hoca tarafından üç defa kulağına okunarak konulur. İsimden sonra ezan okunur. Komşular ve akraba loğusaya evvela geçmiş olsun derler sonrada hediyeler getirirler. Doğumun kırkıncı günü çocuk ve loğusa yıkanır. Buna çocuk kırklandı denilir.

Diş Çıkarma :Küçük çocukların diş çıkarmaları aile için ayrı bir sorun olur. Ailenin bireyleri yeni çıkan dişi görmeyi uğur sayarlar. Onun içinde sık sık çocuk güldürülür, ağzına bakılır. Hatta bazıları ekmek kabuğunu gevlettirmek suretiyle dişin çabuk çıkmasının sağlarlar. Bazıları da parmağını rakıya batırarak çocuğun diş etlerini oğalar. Çocuk bundan çok hoşlanır.Dişin çıktığını gören kişi mutlaka diş çıkaran çocuğa ya elbise alır ya entarilik alsınlar diye anne babasına para verir.

Sünnet Olayı.Akçakoca bölgesinde kirvelik olayına rastlanmaz. Eskiden gezginci sünnetçilerin gelmesiyle hiçbir hazırlık yapılmaksızın çocuklar sünnet edilirdi. Günümüzde eğlenceler düzenlemektedir. Sünnetçiye, bazen para almadığı için sabun, havlu gibi şeyler verilirdi.

Dini Bayramlar :Dini bayramların Akçakoca örf ve adetleri içinde çok büyük yeri vardır. Üç aylar girince Recep, Şaban ve Ramazan gelinceye kadar bazı kimseler ramazana alışmak için ayda bir belli oruçlar tutar, kutsal geceler, cumalar yavaş yavaş ayrı bir kalabalık olmaya ve cemaat artmaya başlar.Ramazana hazırlık olmak üzere, makarnalar kesilir, erişteler yapılır. Yufkalar açılır, kuskuslar hazırlanır. Mevsime göre çeşit çeşit reçeller, hoşaflar ve şuruplar hazırlanır.Hele bayram gecesi yeni esvaplar giyilir, Provalar biter. Küçükler giyeceklerini başlarının altına koyar. Ayakkabılarını yatağın içine yerleştirir. Herkes banyosunu yapıp yatar. Küçük erkek çocuklar sabahleyin sabah namazına herkesle birlikte camiye gider. Namazdan sonra vaiz dinlerler. Bayram namazı kılınır. Hoca dikilir, en yaşlı adam hoca ile bayramlaşır, ondan sonraki hoca ile yaşlı bayramlaşır ve yerini alır. Böylece sıralanır. Cemaatin en yaşlısı ile en genci bayramlaşıncaya kadar sürer. Sonra birlikte hoca dua eder.
“Bu bayrama eriştiren Allah’a senalar ve amin” denilip çıkılır. Yolda görülenlerle bayramlaşırlar. Mezarlıklara gidilir. Ölülere dua edilir. Hastalar ziyaret edilir.”
Her köyün ramazanında davulcular bahşiş toplar. Birinin elinde bir sırık, birini elinde bir sepet. Davulcu davulu çala çala her evin önünde maniler söyler. Bahşiş; havlu, mendil, yazma sırığa bağlanır. Baklavalar, el altıda tepsi bulunan sepete konur. Paralarda davulcunun cebine konur.

Bayramlar :Yerli köylerde bayram sözcüğü eğlence anlamına gelir. Bayram olacağı gece, bayramı bilen köydeki misafirler, bayramın olacağı köye yakın eş dost ve akrabalar ile birlikte giderler. O akşam onlara misafir olurlar. Kadın ve kızlar yemekten sonra daha geniş evlerde, erkekler ya kahvede ya da başka bir evde toplanırlar. Erkekler orta oyunları yaparlar. Mutaassıp olmayan yerlerde içkide içilir. Gramofon çalınır ve Cide kemençesi ve tepsi çalarak oyunlar oynanır. Genellikle oyunlar iki kişilik eşler halinde yapılır. En revaçta olan oyunlar topal oyunudur. Bu oyun Akçakoca’ya özgü bir oyundur

Eğlenceler
 :Eskiden patoz makineleri yokken, fındık harmanda kurutulur, sabahları tırmıklar vurulur, sonrada altından tanesi alınırdı. Kalan fındıklarda kabuklarından ellenmek suretiyle bulunup ayrılırdı. Köylerde bu işler imece halinde yapılırdı. Kabuk ayırma işi erken bitimi, orası düğün evine döner, oyunlar şarkılar, gülme, eğlence, yeme içme başlardı. Kızlar erkekleri, erkekler kızları burada seçerdi. Çalışkan mı? Tembel mi? Dili tatlı mı? Nobran mı? Şaka kaldırır mı? Yoksa içine kapanıp arpacı kumrusu gibi düşünür mü? Yapıcımı yıkıcı mı? Hepsi burada denenirdi. Bu eğlencelerde maniler söylenirdi. Atmaca tabir edilen karşılıklı mani atmaları da yapılırdı.

KÖYDE

 

FOLKLÖR :,Köyün kendine has folklor ekibi yoktur,Karadeniz folkloru hakimdir,Davul,Zurna,Saz,karşılıklı zille oynanan oyunda çalınan zil  oyunu Kemençe,Tulum gibi enstrümanlar çalınır Lazların yerel oyun gurupları sözlüdür,5-6 kişilik 2 gurup oluşturulur el ele tutmuş oyuncular seri ayak hareketleriyle birbirine yaklaşıp uzaklaşırlar,her gurupta bir türkü söyleyen vardır,türkücü karşı guruba türküler deyişler dokundurmaktadır,bu oyunda önemli olan türkü sözleriyle karşıdakini mat etmektedir,bu oyunun adı gelino dur.Rize Hemşin üç ayak oyunu da laz oyunudur,dairede oynanır Hemşin üç ayak oyunudur 2/4 veya4/4 lük ezgiler halinde oynanır Bar,Halay,Horon,Sallama,Hara ve karşılama,üç ayak,Kolbastı,laz kültüründe çok önemlidir Bar,Halay,Horon,Sallama,Karşılıklı zille oynama,Hura,ve karşılama,Köçek oyunları da oynanır.Laz oyunlarındandır. Kına gecesinde kadınlar daire şeklinde oynarlar. Kadınlar ağıt yakarak gelini evin içinde dolaştırarak en son mutfağa götürürler. Orada bu oyunu oynayarak oyunu bitirirleri.

Oyunun Kuruluş Formu

 

(A)

A1 (Sağ ayakla üçleme)

A2 ( Sağ ayak yerinde adım)

 

Oyunun biçimsel formu tıpkı “Topal” oyununda olduğu gibidir.

RİZE- HEMŞİN ÜÇ AYAK OYUNU

 

Laz oyunlarındandır. Dairede oynanan horondur. Hemşin, Rize ve Üçayak Horonları 2/4 lük veya 4/4 lük ezgiler halinde çalınır.

 

RİZE

Oyun kuruluş formu:

A-               Adım cümlesi ( Sağ ayakta üçleme)

B-               Adım cümlesi ( Sağa ve sola yürüyüş)

 

Oyun indeksi:

 

(A)

A1- (Sağ ayakta üçleme)

A2 ( Sağ ayak yerinde adım)

 

(B)

B1- (Sağa yürüme)

B2- (Sol ayak yerinde adım )

B3- (Sola yürüme)

B4- (Sağ ayak yerinde adım)

 

DAVUL  : Davul savaş sırası,sonrası,askere giderken,törenlerde,ramazanlarda,güreş yapılırken çalınır.Davulun eski adı Tavuldur,Çağatay Türkleri tarafından yapılmıştır,bir haber aracıdır

ZURNA: Davul ve zembeleklerle çalınır ağaç maden, boynuzdan yapılır ,7 üstte 5 altta deliği vardır,Avrupa’ya Türkler tarafından götürülmüştür,Oğuz Türkleri Anadolu’ya getirmiştir,kemençe ve davula eşlik eder,4000 yıldan beri devam eden bir enstrümandır.Davul,Kaval,Zurna,göçer enstrümandır,köyde son zamanlarda bunların yerini taverna müziği almıştır org ile çalınan müzik aletidir eski neşe eski düğünler artık tarihe gömülmüştür,evlerde yapılan düğünler artık düğün salonlarına taşmıştır

KEMENÇE  :Klasik ve Karadeniz kemençesi olmak üzere iki türü vardır Akçakoca da Karadeniz kemençesi çalınır,ince uzundur,sol el ile havada tutularak çalınır,kemençenin telleri çeliktendir.Akortları la,re,sol,mi,yahut sol,re,la,mi veya 3 telli için re,la,mi dir,tellerin üzerine basılarak,tek olarak çalınır.Sazın şekli bir takayı andırır,gövde kısmı dut ve ceviz ağaçlarından oyularak yapılır,ses tablası ise 1,5- kalınlığında ladin veya köknar ağacından yapılır,kısa sapı ve çelikten üç teli vardır re-la-mi sesleri akort edilir,bir buçuk oktav çalar.Yayının kılları gevşek olarak takılır ve sol el ile havada veya dize dayanmış olarak tutularak kemençenin 3 teline aynı anda sürülerek çalınır Kemençe anadoluya oğuz Türklerinden gelmiştir Kemençe ,Özbekistan,Kırgızistan ada Anadoluda ıklık göbekli kemençe olarak çalınır Arapçada Keman Türkçede ç demektir bu iki kelime birleşmesinden Kemençe doğmuştur ,Kıpçak Türkleri tarafının dan Mısıra götürülmüştür Özbeklerin girjası kemençeye benzer, kıyak kemençe denir.Trabzon dada Gagavuz Türkleri kemençeleri vardır,Trabzon’da kemençeye kıyak denir,Türkmenistan,Özbekistan, Kırgızistan Gagavuz Türklerin kemençeleri vardır 2 sesle çalışır 2 telden ses alınır 4-6-7 aralıklıdır.

TULUM: Tulum Karadeniz bölgesinde kullanlıan nefesli halk sazıdır,deri,nav ve ağızlık olmak üzere 3 kısımdan oluşur.Deri,tulum olarak anılır, tulum,koyunveya oğlak derisinin tüyleri temizlendikten sonra ayakları yukardan kesilir,sağ ön ayak ile arka sol ayağın dışında kalan delikler hava kaçırmayacak şekilde sıkıca bağlanır,ön ayağa bir tahta boru,arka ayağada üzeri delikli iki boru tespit edilir.Deri hava ile

Delikli borulardan ses çıkmaya başlar, koltuk altına yerleştirilen tulum zurna analık üzerindeki parmaklar delikleri açıp kapamak suretiyle istenen ezginin çalınmasını sağlar,nav sazın zurna dediğimiz kısımdır,ağızlık ise hava üflenen kısımdır

KAVAL: Orta asyadan gelmiştir Balasau Türkleri icat etmiştir,Çağatay Turan Türkleri haval derdi Karadenize bunlar getirmiştir ,bir göçebe çalgısıdır Of,Tokat,kavalı meşhurdur. Tulum Türkçe kelimedir Çağatay Türkleri icat etmiştir Anadoluya Peçenek Turan Türkleri Karadenize getirmişlerdir Kıpçıklarda tuluk,duluk geçer

 

KINAGECESİ  : Düğünden bir gün önce gelinin ve yakınlarının eline kına yakılır,kına erkek tarafından getirilir kına yakma töreni boyunca maniler söylenir gelin ağlatılır kına gecesi kızlar çiftetelli ve çeşitli oyunlar oynarlar koy lisanı ile mani ve türküler söylerler.

Yukarı köyün çakalları         Kınan gecen hoş olsun

Aşağı köyün bakalları           Evin bereket dolsun

Damat beyin sakalları           Damat bey eşin olsun

Gelin kınan kutlu olsun        Gelin yuvan mutlu olsun

Yukarı köyde çakal yok        Köyümüzden çıkıyorsun

Aşağı köyde bakal yok Bize veda ediyorsun

Güveyin sakalı yok              Yeni yuva kuruyorsun

Gelin kınan kutlu olsun Gelin kınan kutlu olsun

 

ÇOCUK OYUNLARI

Çelik çomak, binmeli eşek, esir oyunu,körebe,köşe kapmaca,birdirbir,seksek,yakan topu,lunç,domino devirme

KIYAFETLER

Döngelli köyünde 25-30 yıl öncesine göre  kıyafette önemli değişmeler olmuştur.Erkekler tamamen şehir kıyafetini benimsemişlerdir. Erkeklerde gündelik kıyafetlerden başka önemli günlerde, törenlerde giyilen ve içine beyaz eşarp bağlanan lacivert takım elbise en beğenilen giyim eşyasıdır. Ancak yaşlı erkeklerden bazıları köy içinde geleneksel kıyafetle ilgili olarak paçaları dar pantolon, üzerine gömlek ve yeleği giymeye devam etmektedirler. Kösele kunduranın yanında lastik ayakkabı, plastik ayakkabı, özellikle çocuklarda  çok görülmektedir. Erkeklerde pijama, şapka, şemsiye kullanılan giyim eşyaları arasındadır. Burada dikkati çeken husus pijamanın yatak kıyafeti olmaktan başka, bazen iş kıyafeti olarak kullanılması suretiyle ikinci bir iş görmüş olmasıdır.Kadın giyimi erkeklere oranla daha az değişmiştir.Eskiden kadınlar evlerde basit tezgahlarda keten ve kendirden giysiler dokurdu. Bugün ise köylüler malzemesi köy dışından sağlanan koyu renkli şalvar ve üzerine bluz giymekte, başlarına lacivert örtü (örtme)  örtmektedirler. Kadın giyiminde dış görünüş bakımından erkeğe nazaran değişme daha azdır. Evde elbisesi ile dolanan bazen başını örtmeyen kadın, sokağa çıkınca elbisesinin üzerine şalvar giymekte ve başını örtmektedir.Genç kadınlar arasında elbise giyenler, başlarını örtmeyenler az da olsa bulunmaktadır..Köyde gündelik kıyafette olduğu gibi gelin ve güvey kıyafatide tamamen şehirleşmiştir. Ancak köyde giyilenler, kasabadan ucuz sağlanan ve nispeten eski model olan giysilerdir.Kadın ve çocukların kısmen evde hazırlanan giysilerinin kumaşları dışarıdan satın alınmaktadır.

 ŞALVAR         : eninde üç boy kumaştan çıkar daha ziyade eflatun pembe,yaşlılar koyu renkleri tercih ederler,genellikle çimen yeşili,zeytin yeşili tercih edilir,şalvarın içine şalvar ( havsa) dikilir pamuklu veya şile bezinden dikilir

MİNTAN           : Şalvarın üstüne giyilir mintan ve şalvar işlemelidir,kadife kutnu,janjanlı ve yollu kumaşlardan dikilir

YELEK             : Şalvar üzerine kolsuz fakat işlemeli yelek giyilir,içine bezden buluz giyilir.

ÖRTÜLER       :Kare şeklinde üzeri baskı tekniği ile işlenmiştir,çiçek desenlidir

YAZMA            : Oyalar işlenir dikdörtgendir

ÇORAPLAR    : Yün çoraplar giyilir kadın çoraplar motif işlemelidir

AYAKKABILAR : Rugan ayakkabı giyilir,çarıkta giyilir,genellikle lastik ayakkabılar tercih edilir.Yelek ve zıpka giyerler,Kafkas kökenliler düğün törenlerde kalpak dik yakalı siyah satenden yapılmış diz boyu elbise ve yumuşak deriden çizme giyilir.Elbisenin üzerine dışardan fişeklik,kama,kemer gibi ayrıntılar vardır,kadınlar ise simli motiflerle süslenmiş kadife elbiseler giyerler bunları .Karamandal,Trablus,kuşak,Başlık,Bartın yemenisi,Lastik ayakkabı,Yemeni,Şal,Peştamal,Fes,Para kesesi,Yatak tekkesi,Şayak bunlar Lazların giyimidir.

Aktaş,Edilli,Uğurlu,Yenice,Göktepe,Kirazlı,Hemşin köyleri giyerler

 

AİLE VE AKRABALIK İLİŞKİLERİ

Döngellide ailelerin çoğunluğu, geniş aile geleneğinin çeşitli tiplerini göstermektedir. Dar aile tiplerinin sayısı günden güne artmaktadır.Döngellide eskiden baba soyundan olan akraba ile evlenme şekli çok yaygındı.Akrabayla evlilikte amca oğlu, amca kızı öncelik taşırdı. Bugün gençler eskisi gibi bu geleneklere uymamaktadırlar Bu gün, köy dışından evlenmeler ve köy dışına kız vermeleri ve kız almalar eskiye oranla artmıştır. Bu toplumda boşanma olayı nadir görülmektedir

HIDIRELLEZ

6 Mayıs günü kutlanır,köyün piknik alanlarında,salıncaklar kurulur,yemekler pişirilir,ıp atlanır,salıncaklarda sallanılır,birçok oyunlar oynanır,kızlar erkeklere,erkekler kızlara bakarlar orada birbirini beğenirler,arkadaşlıklar kurarlar,balık tutmalar olur,erkeğin beğendiği kız eğer salıncağa biner sallanır ise erkek hemen silahını çıkartarak iki el ateş eder ona onu beğendiğini gösterir,hıdrellezin en iyi yemeği helvadır.Mevlit okutulup yemekler yedirilir komşu köyler davet edilir,eğlenceler düzenlenir. Bu törenleri anlatmadan önce pilavlık parası üzerinde duralım. Daha öncede belirttiğimiz gibi köyden başka bir köye gelin giden kızlardan pirinç parası alınır. Bu para hemen harcanmaz biriktirilir. Pirinç parasının anlamı şudur. Köy gençleri bu kızı o zamana kadar o şekilde korumuşlardır ki, kızın namusuna halel getirmemişledir. Pirinç parası bunun mükafatı bir bahşiş sayılır. Alınan pirinç paralar yedi emin olarak köylünün saygı duyduğu birine telim ederler. Köyden ne kadar çok kız gelin giderse parada o kadar çoğalır. Hıdrellezde bu para ile bir koç satın alınır. Pirinç alınır, un yağ alınır. Kesilen koçun etinden ya etli pilav yapılır, helva kavrulur, ballanır. Öğleyin gençler toplanır ve bu pilav yenir. En sonunda da helva yenilir. Hıdrellez bayramının ayrı bir güzelliği vardır. İp salıncaklar, zincirli salıncaklar, büyük ağaçlara bağlanır. Kızlar ayrı yerde, erkekler ayrı yerde sallanırlar. Ama bazen kızlar erkekleri, bazen da erkekler kızları seyretmeye giderler. Eğer beğendiği bir kız salıncak biniyorsa orada çıkarır silahını bir şarjör boşaltır. Bu olaya kimse ses çıkarmaz. Böylece kimin beğenilip beğenilmediği bu hıdrellez bayramı vesilesi ile belli olur. Bazı köylerde güreşler tutulur. Bazı köylerde derelerde balık tutulur eğlenilir.Akçakoca köylerinde hemen hemen hepsinde geleneksel olarak her yıl kutlanır köydeki küskünler barıştırılır geleneksel oyunlar spor etkinlikleri,folklorik oyunlar ve bunun gibi,Akçakoca’daki mülki amirlerde davet edilerek etkinlikler yapılır herkes baharı böyle karşılar.Bu köyün en büyük Hıdırellezi şimdiki DSİ kampın bulunduğu yerde yapılırdı şimdilerde orası munkariz olmuştur

 

 

EVLERİ

Evler genellikle bahçe içinde olur.Avlu,avlu ağla çevrilidir,çünkü sebze meyve yetiştirilir,,Kurukavak,Karatavuk evler arası 4-5 km’dir,okul ve cami yanlarında evler yapılmıştır,az dağınık meskenlerde cepheleri sokak tarafına doğrudur Arabacı köyü gibi,Mısır ziraatı çok olduğu için her evin yanında hemen hemen 1’şer adet serender yapı vardır,ahırlar evlere uzaktadır,ahır ile samanlık yan yanadır

 

SPOR

 

1983 yılında Naim Sarı,Hasan Hasdemir tarafından forma rengi siyah kırmızı olarak Bolu 2 ci Amatör futbol liginde federe olarak lige iştirak etmiştir,burada 2 ci Amatör liginden 1 ci Amatör liginde 2 kere çıkmıştır,bu lige 10 yıl devam etmiş daha sonra maddi imkansızlıklar nedeniyle 2000-2001 yılında kapatılılmıştır,Bolu iline bağlı iken Bolu’da,Düzce iline bağlandıktan sonra Düzce A matör futbol liginde mücadele etmiştir,bu köyde Çetin Şahin arkadaşımız  profösyönel olmuş halen Akçakocaspor da futbol hayatına devam etmektedir.Ayrıca köyde Valeybol,Basketbol,Yüzme,Güreş dalında spora çok katkı yapmıştır bu dallarda gayrı federe olarak devam etmiş ve çeşitli başarılar elde etmiştir,masala Hasan Cumhur arkadaşımız İzmit’te yapılan bir şampiyonada kendi dalında birinci olmuştur köyün tanıtımında katkı sağlamıştır şuanda güreşi bırakmıştır,eskiden Çuhalı-Fakıllı arasında yapılan at yarışlarında Zeki Sarı Cavit Hasdemir  bu yarışlara katılmışlar çeşitli başarılar elde etmişlerdir.Ayrıca köyden Hasan Hasdemir arkadaşımız Amatör futbol hocası lisanslı olarak Akçakocaspor alt yapısında halen görevini sürdürmektedir,bu köyde spora ilgi çoktur örnek alınması gereken köydür bundan dolayı kutluyorum kendilerini burada gayri nizami futbol sahaları  olmasına rağmen maddi durumları nedeniyle liglere katılamamaktadır bu köye sponsor olunup değerlendirilirse yine eski günlerine kavuşacağını iyi yetenekli sporcular yetiştireceğine inanıyorum

 

YEMEKLER

EKMEKLER                    :Yufka ekmeği,Bazlama,Gözleme,Cızlama,Mısır ekmeği,Buğday ekmeği.

ÇORBALAR                    :Tarhana,Mercimek,Un,Çılbır,Kızılcık çorbası

HAMUR İŞLERİ            :Mantı,Börekler,Erişte,Kuşkuş,Kaşık makarna,Mancarlı pide.

ET YEMEKLERİ            :Karadolma,Korçan,Sebze dolmaları,Kebaplar,Lahana sarma.

TATLILAR                      :Melen güççegi,Laz böreği,Güllaç,Sütlaç,Baklava.

ÇEŞİTLİ YEMEKLER  :Kaygana,Sağanda yumurta,Sebze yemekleri ,Zeytin yağlılar,mantar yemekleri,Kaldırık mamursa kiremitte balık,Balık buğulama,Hamsı yemekleri,yumurtalı sebzeli kaygana.Kara lahana yemekleri

 

ALT YAPI BİGİLERİ

Köyde ilköğretim okulu vardır. Köyün hem içme suyu şebekesi hem kanalizasyon şebekesi vardır. PTT şubesi yoktur ancak ptt acentesi vardır. Sağlık ocağı ve sağlık evi yoktur.ama mobil sağlık sıgotasından faydalanıyor, Köye ayrıca ulaşımı sağlayan yol asfalt olup köyde elektrik ve sabit telefon,2 cami1 fındık kırma fabrikası 1 yem fabrikası 1 tarım atelyesi,5 adet boru profil fabrikası 3 benzin istasyonu,Macit boru dekorasyon atelyesi,2 kereste biçme atelyesi,2 kürek sapı imalathanesi,3 kahvehanesi 2 bakkalı vardır1871 birinci arazi yoklama defterinde ismi yok ama 1922 Bolu salnamesinde kaydı vardır,göçmen dağınık köy statüsündedir,1890-130, 1935-235,1940,-281,1945-310,1950-356,1955-386,1960-424,1965-395,1997, 669,2000-562 nufusu vardır.Tarla alanı 350,fındıklık alanı 5.950,orman alanı 2.450 dönümdür,meyve sebze pirinç ve buğday fazla miktarda yetiştirilir,ilk ilkokul 1958 yılında açılmıştır.Fisko birlik üye sayısı 232 dir

 

18. 19 . YÜZYILDA TEMETTUAT DEFTERİNDEKİ DURUMU

Temettuat defterinde adı geçmemektedir.

 

KURTULUŞ SAVAŞINA  KATILANLAR

İPSİZ RECEP İN ÇETESİNDE OLANLAR :BASO MUSTAFA D.1881 Ö.1954

İBRAHİM KAHRAMAN,ŞÜKRÜ CUMHUR,MUSTAFA CUMHUR,RİZA CUMHUR,ALİ ORHAN

YELKENLİ SAHİBİ  : ALİ HURMADAL

ARABACILAR          :  ALİ SARI,CAFER KABA,İZZET LOKUM,MEHMET CUMHUR,OSMAN CUMHUR,HÜSEYİN AYDIN,MUSTAGFA LOKUM

GAZİLER                   : MUSTAFA BAŞKAN  RECEP  D.1898,OSMAN KARA AHMET D. 1900,MUSTAFA KALMAKOĞLU  MUSTAFA D.1897,HASAN KABA CAFER D.1899,AHMET TÖNGEL  MEHMET 1901,ALİ ORHAN MEMİŞ D,1891

ŞEHİT OLANLAR  :  HÜSEYİN MEHMETOĞLU  KAFKAS ŞARK HARBİ D.1894.Ö.1916

                                      KADİM MEHMETOĞLU D.1889-Ö.1912 BALKAN HARBİ ER

KÖYE GELEN İLK SÜLALELER

CUMHURLAR-                HOPA             KEMALPAŞA                     ARTVİN

YAZGANLAR-                 HOPA            KEMALPAŞA                      ARTVİN

 LOKUMCULAR,             HOPA            KEMALPAŞA    DEREİÇİ  ARTVİN

ORHANLAR                     HOPA            LİMAN                                 ARTVİN

GENÇ                                RİZE              FINDIKLI                             RİZE

AYDIN                              HOPA            PERONİTİ                            RİZE

KABA                               HOPA            SARP                                    ARTVİN

BAŞAK                             HOPA                                                          ARTVİN

ÖZER                                HOPA                                                          ARTVİN

SARI                                 HOPA            LİMAN                                 ARTVİN

BAŞKAN                          HOPA            KEMALPAŞA                     ARTVİN

HURMADALOĞLU        HOPA                                                          ARTVİN

KOÇAK                            HOPA           KEMALPAŞA                       ARTVİN

ÇELİK                               HOPA                                                         ARTVİN

İYİYAZICI                        HOPA                                                         ARTVİN

BAŞ                                   İNEBOLU                                                   KASTAMONU         

CUMUR                            HOPA             KEMALPAŞA                    ARTVİN         

ÇETİNKAYA                   İNEBOLU                                                   KASTAMONU            

ERGELEN                        KOCAALİ                                                   SAKARYA

HASDEMİR                     HOPA              LİMAN                               ARTVİN

GÖL

KİREMİTÇİ

ÖKSÜZ

TAN                                  HOPA                                                           ARTVİN 

NOT : ORHAN VE HASDEMİR SÜLALESİ AYNI SÜLALEDİR

NOT: Katkılarından dolayı Naim Sarı,Abdullah Cumhur,Hasan Hasdemir arkadaşlarıma teşekkür ediyorum

Kaynak

Coğrafi bölgesi     : İbrahim Tuzcu

Köyün ismi           : Naim Sarı,Abdullah Cumhur,Akç .K.Sitesi,Vikipedi özgür ans,.Derl.İbrahim Tuzcu

Tarihi yerler          : Muzaffer Albayrak,Selim Albayrak,Naim Sarı,Abdullah Cumhur,Köy sak.Derl.İbrahim Tuzcu

Coğrafi durumu    : Kenan Okan,Şükrü Dönmez,Mustafa Kocadon,Derl.İbrahim Tuzcu

Camii ve Mez.      : Kenan Okan,Naim Sarı,Abdullah Cumhur,Derl.İbrahim Tuzcu

Turizm                  : Akç .K.Sitesi,Köykent hb,.Naim Sarı,.Abdullah Cumhur,Vikipedi özgür  ans.,Derl.İbrahim Tuzcu

Ekonomi               : Kenan Okan,Şükrü Dönmez,Mustafa Kocadon,Abdullah Cumhur,Naim Sarı,İlçe Tarım Md,Derl.İbrahim Tuzcu

Kültür                   : Recai Özgün,Vedia Emiroğlu,Kenan Okan,Akç .K.Sitesi,Köykent hb,Vikipedi özgür  ans,Görsel yay.S.4.Derl.İbrahim Tuzcu

Spor                      : Hasan Hasdemir.İbrahim Tuzcu

Köy alt yapısı       : Mustafa Kocadon,Abdullah Cumhur,Naim Sarı,Akç .K.Sitesi,Derly.İbrahim Tuzcu

İstiklal savaşı       .  Şükrü Dönmez,Geltag net,Naim Sarı,Abdullah Cumhur,Derl.İbrahim Tuzcu

Sülaleler               : Hüsamettin Kaya,Naim Sarı.Abdullah Cumhur,Derl.İbrahim Tuzcu

 

 

DOĞANCILAR

 

 

COĞRAFİ BÖLGESİ    :  Karadeniz Bölgesi

İLİ                                    :  Düzce

İLÇESİ                             : Akçakoca

KAYMAKAMI                 .Mehmet Ünal

B. BAŞKANI                   :  Fikret Albayrak

KÖY MUHTARI            :  Osman Karadayı

TELEFONU                    :  03806113987  EV-03806113987

POSTA KODU                :  81650

NUFUSU                          :  56 Hane,229

ESKİ MUHTARLARI    : 2009-Osman Karadayı,2004- Osman Karadayı,1999- Mehmet Çakır,1994-

COĞRAFİ DURUMU    :  Düzce ye ,Akçakocaya uzaklıktadır,Rakımı 100 mt dir,en yüksek yeri 135 mt dir,3307 dekar fındıklık alanı,6 dekar ormanlık alanı vardır.Köy komşuları Beyören,Balatlı,Fakıllı,Kepenç ,Ortanca dır dır

 

KÖYÜN İSMİ NERDEN GELİYOR

M.Ö. 377 yılında Batı Anadolu Trakya dan gelen Bitinyalılar da buraya gelir bazı köyler kurarlar,bunların Kralları Bias tır,kurdukları köylerden bir tanesıde Ayazlı-Doğancılar arasında bulunan Gökçeeli köyü 1630 yılında Akkazak korsanları tarafından yok edilmiştir,buradakiler çoğu Kapkirli mahallesi ve Doğancılara göç gitmişlerdir. Ayrıca 1243 yılında Kastamonu’da Moğol istilasından ve savaşından bıkan 130.000 bin Oğuz kınık boyu  obaları batıya göç ederek Akçakocaya gelir ve burada yeni köyler kurarlar bunlardan bir tanesıde Doğancı (Gökçeeli munkariz olmuştur) köyüdür,,daha sonra 1877-1916 Osmanlı –Rus savaşından bıkan Doğu Karadeniz halkı batıya göç ederek Akçakocaya gelerek bazı köylere yerleşmişlerdir bunlardan yine bir tanesi Doğancılardır ,yine daha sonra 1975 yılından itibaren Yığılca-Giresun-Trabzon-Ordu-Kastamonu göçmenleri gelmişlerdir,gürcü ve Rize karışık göç köydür,neticede burada Bitinya ,Oğuz kınık boyu  obaları,Doğu Karadenizden gelen göçler vardır,son yıllarda çok fazla göç almaktadır..Akçakocada M.Ö. 1200 yılında Frik,M.Ö. 670 Lidya,M.Ö.395 te Roma pontos,M.Ö. 708 de Pers,M.Ö.546 de Makedon,M.Ö.1200 de Hitit ama bu kesin bilinmiyor bu kavimler yaşamışlardır ,1890 yılında 24 hane 130 nüfusu vardır. 1990 yılında 84 hane 375 nüfusu vardır Bitinyalılardan kalma köy, kalıntılardan münkariz olmuştur.Köy eskiden şimdiki elektrik trafo istasyonu ve Ayazlı tarafında bulunan Gökçeeli  köy ( munkariz  oldu)  vardır. Hızar ve Kara dere yanında kurulmuştu fakat burada boğulmalar oldu,daha sonra çok sinek vardı sıtma hastalığı yaygındı,Gökçeeli köy münkariz olmaya başlayınca Osman Karadayı ağa  daha tepeye yalnız başına gider yerleşir daha sonra buraya Rize,Giresun,Ordu,Kafkas Batum  Acara göçmenleri gelir köy kalabalıklaşır son yıllarda Abant İzzet Baysal yerleşkesi gelince köyde nüfus yoğunluğu yaşanmaktadır ,en fazla göç alan köy konumuna gelmiştir.Ayrıca 1980 den sonra Yığılca,Kastamonu,İnebolu göçmenleri, bu köye göç gelirler .Buraya da Akkazak korsanları gelip Gökçeeli köyünü de yok etmeye çalışmıştır  burada Bitinya lılar da yıllarca kalmışlardır.Orhan gazi ilk buraya gelir Baki çavuşa konuk olur Baki çavuş Yörükhan taifesidir. Merkez mahalle yerli olup,Acara denen yerde Gürcüler oturmaktadır,köyün girişinde de Doğu Karadeniz göçmenleri ve Yığılca göçmenleri oturmaktadır.Doğancılar ( Gökçelinden münkariz) ayrılmadır,Gökçelinden Kapkirli mahallesine göç gidenler vardır.Doğancı ismini şundan dolayı almıştır burada karaağaç ve kestane ağaçları çoktur atmaca,doğan vb kuşlar bu ağaçları sevdiğinden burada bu kuşlar çoktur buraya çevre köylerden bu kuşları avlamaya gelenler olur doğan kuşun çok olduğu için devamlı konuşulur nereye gıdıyon doğan vurmaya nerden geliyon doğan vurmaktan dıye ve bundan dolayı doğancı olur daha sonra bu doğancılar ismini alır.

 

TARİHİ YERLER

Köyün eskiden Gökçeli olduğu zaman Ayazlı tarafında Karadere yanında Musa Kazımın ( merhum) tuğla ocağı vardı karşısında da bir değirmen vardı bunun yanında kestane ağacın dibinde sübyan okulu ve kilise vardı buraya Dadalı ve Döngelli köyünde oturan Bitinyalılar buraya gelirlerdi buraya gelmek için iki yol kullanırlardı birincisi Döngelliden hapishane köprüsüne diğeri de teknik liseye çıkar. Bu kalıntılar halen mevcut olmasına rağmen önem verilmeyip şimdilerde münkariz olmuştur,bence buranın kültür bakanlığınca araştırılması lazımdır beklide bazı bulgular elde edil inebilir .2008 yılında açılan Abant İzzet Baysal yerleşkesi buranın önemini fazlaca arttırmıştır.Burada eskiden Çuhallından Deredibi köyüne kadar  at yarışları düzenlenirdi,ayrıca Karafar denen yerde karargah vardı buraya Aydından bir adet deve getirilmiş bu deve  bu karargahta nakliyecilikte kullanılmıştır Orhan bey zamanında,ayrıca eskiden Akçakoca –Düzce ye de buradan Beyören ve Balatlıdan gidilmekte idi halende gidilmektedir,tarihi yönden fakir köydür

 

AKARSU VE DERELERİ

Hızar deresi,Kara deresi bu dereler Deredibi deresi ile birleşerek Çuhalıyla deniz kıyısına dökülür.Karafar denen yerden keson suyu mevcuttu Akçakoca’nın su ihtiyacı buradan karşılanıyordu. Su altı seviyeleri çok değişkendir,pınar ve kuyu suları faydalıdır ancak çok kireçlidir,serttir,koli mikrobu bakımından zengindir içilmesi mahsurludur ,sıcak su ve göl yoktur

DAĞLARI VE TEPELERİ

İncirlik sırtları eteğinde  kurulmuştur,Haciz tepesi (960) mt dir

 

İKLİMİ

En fazla yağış Eylül-Kasım-Aralık-Ocakta olur,kar Aralık ve Ocak ayında yağar ama uzun sürmez,Mayıs-Haziranda Karayel,Temmuz-Ağustos-Eylül ayında Poyraz eser,kış aylarında lodos eser,Temmuz- Ağustos-Eylülde güneş kendini daha iyi gösterir,Aralık,Mart ayları arası en düşük sıcaklık olur ılımaman Karadeniz iklimine sahiptir.

 

JEOLOJİK DURUMU

Eosen-Folişi,Muminitli Kalker mevcuttur.Dere ve vadi tabanları alüvyon,yamaçların büyük bir bölümü silis formasyonu,tepelerin üst kısmı da 3.derecede kumlu,çakıllı tabakalar halindedir.Depreme dayanaklı 3.bölgedir.Dağlar denize paralel uzanır.Paleozoik devre ve tersier arazilerde ibarettir.Eosen Folişi- Muminitli kalker toprağa sahiptir Karstik kaynaklara da sahiptir Jeolog Dr.Ervin Lan,Mühendis Zeki Erişir.

 

BİTKİ ÖRTÜSÜ

Akçakoca’da orman alanı 20477.77 hektardır.Çoğu bozuk orman alanıdır % 43 kayın % 0.8 gürgen %0.1 kestane % 6 meşe % 1 kavak % 0.25 ıhlamur % o.4 çınar bulunur,gerisi fındıklıktır.Maki bitki örtüsüne sahiptir,iklimin mutedil yağışlı olması bitki örtüsünün gür olmasını doğurmuştur.

TOPRAK YAPISI

Topraklar kırmızı kahverengidir.Toprak asitli,kireci azdır,topraklar erozyona maruzdur.Potas ve fosfor bakımından fakirdir,tuz oranı normaldir.Saha umumi olarak pedojenez bakımından genulik safhasındadır.Toprak killi ve tınlı kıvrıntılı karakterdedir

 

TURİZİMİ

 

Köyde köydes yardımıyla güzelleştirilmiştir,turizm açısından zengin değildir .Yalnız Abant İzzet Baykal yerleşkesi buraya çok büyük değer kazandırmıştır,artık buranın önemi bundan sonra artacaktır,ve son yıllarda en fazla göç alan köy konumundadır

 

CAMİLERİ

1978 yılında ahşap yapı 50 cemaatlidir

 

MEZARLIKLAR

Köyün mezarlığı Beyören yolu üzerindedir,tek mezarlıktır,eski Göçürler mezarlığı Ayazlı mahallesınde kalmıştır şimdiki Haydar Çakmak fındık bahçesi içerisindedir, Mezar taşlarındaki konular erkek mezar başlarına başlık,kadın mezarında süslemeler ön plandadır,erkek mezarlığında büyük sarıklı olanlar ulema ve paşaları,uzun külah üzerine sarık tasvirler,derviş ve tarikat şeyhlerini,sadece ince sarıklılar köy ağalarını,üstü geniş ve altı dar kavuk biçiminde olanlar yeniçeri ağalarını işaret etmektedir

 

EKONOMİSİ

 

TARIM:

HUBUBAT:,Mısır,

BAKLIYAT:Fasulye,Bezelye,Bakla,Soğan,Lahana,Marul,Pırasa,İspanak,Kaldırık,Patates Karalahana,Biber,Patlıcan

MEYVE       : Elma,Armut,Kestane,Ceviz,Üzüm,İncir,Dağ çileği,Muşmula,Ayva,Kızılcık,Kiraz

Ekonomisi Tarım ve Hayvancılığa dayanır.Köylü,bahçesinde yetiştirdiği sebzeleri Akçakoca pazarına götürür orada satar,kadınlar ev ekonomisine katkı sağlarlar.Artık günümüzde fındığın para etmemesi insanları başka işlere meşguliyetine zorluyor,,yalnız sağman inekler vardır,elde edilen sütler pazara götürülüp satılmaktadır., tavuk kümesi besiciliği olmasına rağmen kümes hayvancılık da yok olmaya yüz tutmuştur.Köyün erkekleri sanayi bölgelerine çalışmaya ,artık köylü son zamanlarda endüstri kollarına yönlenmiştir,,köyde hiçbir sanayi kuruluşu yoktur,fındık bahçesinin gelişmesi buraya ayrı bir önem kazandırmıştır.Mısır ve Buğday daha önceleri Bolu ve Gerededen karşılanıyordu.köyde tütün az miktarda yapılmıştır köy halkı geçimini fındıktan elde ediyor artık,kestane,ceviz,mısır,fasulye de son zamanlarda halk bunlara da yönelmiş durumdadır İlçemizde tarımsal üretim içerisinde bitkisel üretim, özellikle fındık üretimi ağırlıklı yer tutmaktadır. Fındık üretimi dışında kasaplık tavuk üretimi, büyükbaş hayvan üretimi, balıkçılık, arıcılık,  mantar üretimi önemli tarımsal faaliyetler arasındadır.Akçakoca da 1930 yıllarda ekonomi denize bağlı idi,bunun yanı sıra reçberlik,odunculuk,kerestecilik ön safhada yer alırdı,şehirlinin tümü denizci idi,gemi tüccarı,gemici,tekne sahibi,balıkçı,yada yükleme ve boşaltma amelesi idiler.Akkaya,Aftunağzı,Beyhanlı,Döngelli,Çuhalı,Kızlarağası,Değirmenağzı,Taşman Deresi,Karaburun,Melenağzı iskeleleri vardı,buralardan ticaret sağlanırdı.Ayrıca ilçede 4750 büyükbaş hayvan vardı ama son yıllarda azalma kaydedilmiştir,kümes hayvancılığı da son yıllarda azalma görülmüştür 190 adet kümes vardı,beyaz et üretimi 25.000 tonu geçmekte idi.2000 civarında fenni kovan vardır .Maden direkleri dışında ,Bolu Adapazarı’nda ,Düzce’de yetişen buğday,kavun,karpuz gibi toprak ürünleri manda ve öküz arabalarıyla deniz sahiline getirilir bura danda deniz yoluyla gelen gaz,ve tekel maddeleri aynı arabalarla taşınırdı,sahilde bulunan depolarda bu mallar stoklanır dı zaman içerisinde tuz ve benzeri şeyler şehir ve kasabalara sevkiyatı yapılırdı,ayrıca deniz yoluylada sandallarla başka şehirlere sevkiyatı yapılmakta idi.

 

FINDIKÇILIK

Hemen hemen herkes fındıkçılıkla uğraşmaktadır.Devlet orman arazilerini açıp buralara,memleketten 1900 yılında Trabzon’dan gelen Bostancı hacı Ahmet efendi Akçakoca’ya fındığı getirir Osmaniye mahallesine fındığı ekmiştir,yine Mehmet Arifin getirttiği fındığı ekerler daha sonra Batum göçmeni olan zücaciyelik yapan Mustafa efendi Doğu Karadeniz sahillerinden aldığı fındık fidelerini Ereğli ve Akçakoca da satarmış.Bir gün Giresun’a uğrar o zamanın belediye başkanı limanda fındık fidesi dağıtıyormuş,Mustafa bey bunları alır gemi kaptanına da söyler,gemi kaptanı fideleri fıçılara koyarak Ereğli Akçakoca ya getirir,diğer rivayete göre de Yenice köyün kurucusu Kibaroğlu Hurşit,Kırıkoğlu Tahir,Keleşoğlu İbrahim,Alioğlu Tufan Tefik ilk fındık fidelerini ekmişlerdir.Bunların getirdiği fındık dallarından sopa ile dövülürmüş dalları çok büyükmüş,daha sonra Mehmet Arif kaliteli fındık fidelerini götürür,millete bunları tercih eder millet bu fındık fidelerini dikerler.1922 yılında 4000 fidan mevcuttu fındık sevkiyatı artınca millet fındık ekmeye başlar,fındık bahçelerde elle toplanır,çeşitli evrelerden geçtikten sonra yere sofralar kurulur altına büyük bezler serilirdi, sofra etrafına toplanan kişiler fındığı kırardı,bazıları da fındığı kabuğundan ayıklıyordu çok çetin olan bu sistem yerini 1930 yılında merkezde Kapkirli’de elle çalışan değirmen gücü ile çalışıyordu ve fındık böyle kırılıyordu,Sarı Hafızların Halit Arıkan bu değirmeni kurmuştu ,daha sonra Trabzonlu Abdulrezzak efendi elle kırma fabrikası kurar,daha sonra Küçükömerle’in Ömer Aydın 1932 yılında  şimdiki Özyuvam’ın olduğu yere ahşap bina içinde makaralarla çalışan fındık kırma makinesini kurar,1942 yılında da Diyarbakırlı lakaplı Cemil bey Osmaniye de bir değirmen kurar ama bu değirmen dizel motoru ile çalışmakta idi,yine bu sırada mebus Vahit Yöntem Osmaniye de deniz kenarında modern bir fabrika kurar1946 yılında,1947 yılında da Arabacı köyünde Hocaoğlu Mehmet dizel motoru ile çalışan bir fındık kırma fabrikasını kurar.Edilli köyünden olan Hüseyin Horoz da dizel motorun masrafını azaltmak için Değirmenağzı mevkiinde su gücü ile çalışan fındık kırma fabrikasını kurar,düşük alternör ilavesi ile akü şarj girişimi ile iyi bir fabrika idi ve en son 1954 yılında Orhan derenin denize döküldüğü yerde fiskobirlik adına modern bir fabrika açılır,bu fabrika 2008 yılında tamamen yıkılır bunun yerine Sapak mevkiinde çok modern fabrika açılır üretimine devam etmektedir.İlk fındık yağını Kalfanın Bekir Üstünel yapmıştır,fındık eskiden tımar,çapalama,tırpan yapma,toplama,öküz arabalarla taşıma,sopalarla dövme,elle ayıklama,sık tellerden yapılmış bir aletle incesini kalınını tozunu ayıklama evrelerden geçerdi,ama şimdi toplama,ilaçlama,gübreleme,motorla tırpan yapmak,ayıklamayı patoz makineleri ile yapmak maliyeti yükseltiyor,Fisko’da fındık taban fiyatını da düşük tutunca halk artık fındıkçılık’a iyi bakmıyor.Fındık şubat mart ayında ekilir 2-3 yıl yetişmesi sürüyor,4-4 6-6 ara ile 6-8 fidan 60- ocak kuyular açılarak dikilir.En iyi fındık türleri şunlardır:. Çakıldak,Kargalak,Kan,İncekara,Kuş,Tombul,Paloz,Foşa,Kalınkara,Uzunmusa,Mincane,Cavcana,Badem,Yağlı fındık,Kara fındık,( yağlı fındığa benzer kabuğu siyah ve serttir)Sarı fındık (yuvarlak kabuğu ince verimi fazla),Yomra(yuvarlak vermi fazla),Sivri( ince uzun bademe benzer),Dilovası,ve Mehmet Arif fındığı ( yağlı  kabuğu ince verimi fazladır). Deli sava(Fındığın içini iyi doldurmaz)

 

HAYVANCILK

Az sayıda Koyun,Sığır,Tavuk,, yapılmaktadır,her evde hemen hemen sağman inek mevcuttur,süt besiciliği yoktur süt mandıra üretim tesisleri yoktur,köylü kendi süt mamüllerini kendisi yapardı ama maalesef büyükbaş hayvan yetiştiriciliğinde düşüş yaşanmıştır.,tavuk kümesçiliği canlılığını yitirmiştir 2 adet tavuk kümesi vardır

 

ORMANCILIK

Çam,Kayın,Meşe,Kestane,Gürgen,İhlamur,Kavak,Çinar,Defne,Kocayemiş,Muşmula,Ayı üzümleri,Orman gülleri,Yer gülü,Erica ağaçları,Erelti otu,Çoban püskülü diye orman ürünleri var Eskiden devlet orman arazisini talan edip fındık ekimi yapılmıştır,son zamanlarda orman kanununa göre kesif ormancılığı yapılmamaktadır orman işletme şefliği tarafından bölge kontrol edilmektedir,köyde hızar makinesi yoktur ,orman alanı pek yoktur

 

AVCILIK

Bölgede göçmen kuşlara daha çok raslanmaktadır,Sarıkuş,Çulluk,Bıldıcın,Ördek,Üveyikördek,Kaz,Kuğu,Tarakçın,Karakçun,Sığırcık,Bozbakal,Karabakal bulunur.Son zamanlarda,gerek ilaçlama gerek yanlış avlanma neticesinde çok azalma olmuştur. Ördek,Çulluk avı çok meşhurdur.Çevredeki daimi kuşlar kestane Kargası,Çulluk,Ördek,Üveyik,Sığırcıktır.Tavşan,Çakal,Tilki,Domuz, Ayı,su Samuru,Kunduz,Geyik,Karaca vardı ne yazık ki bunlara da az rastlanmaktadır.Domuz avı devamlı yapılmaktadır.Köydeki devamlı hayvanlar Domuz,Ayı,Kurt,Tilki,Çakal dır.

 

 

KÜLTÜR

:İberia yurdu doğuda Albania(Azerbaycan) batıda Kolkhida ile sınırlıdır burada yaşayan halk iber halkı Anadolu’dan göç eden Kafkas halkıdır,aralıksız saldırıya uğrayan İberia toprakları, kısmen yok olan İberlerin yerine Gürcüler buralarda görülür.Bugünkü gürcüler melezdir,gürcü soyunu gösteren toplum adı yoktur.Gürcüler kendilerine kartelive, kartveli derler,gürcülerin anayurdu kardu dur.Gürcü boyları:Kartvel-Kakheti-Somakheti-İngilop-Tuşi-Pşawa,-Khavsar-Guryalı–Acara-Margel dir. Acara--,A-(Ünlü)Tja--(Açma)--RA(Yeri) Anlamına gelen bir

kelimedir,memleketlerinde açmacıdırlar.Mergrel:ME (Sahil) GEL (Halk) Anlamına gelen bir kelimedir,gürcü boyların fizikçe en güzelleri megrellerdir Gürcistan m.ö.Roma hakimiyetine girince 330 yılında Hiristiyanlığı kabul etti,m.s.647 yılından sonra halife Ömer zamanında buralar zapt edilince çoğu müslüman olurlar,olmak istemeyenler Abhaz yanın Magrelia bölgesine dağlık bölgeye göç ederler,Gürcüler,İber yalılar,Kafkaslar birleşir 1089-1125 yılında,Gürcistan kraliçe zamanında en parlak devrini yaşar,1220 yılında Moğol istilasına uğrar,1314-1346 yılında tekrar bağımsız lığını kazandıysa bile 1386-1403 yılında Timur’un akınlarıyla tekrar parçalanır,1443 te küçük Perslikler oluştururlar,1510 yılında Türkler İmeritayı istila ederler,Şah İsmail’de Kartabinayı ele geçirir 1722 de Safafi hanedanı çöküşüyle Gürcistan  tekrar Osmanlı hakimiyetine geçer Pers kralı Osmanlılardan burayı geri alır,Kartaaliyayı Bagratlının Kakia ailesinden ateymuraza verdi,1744-1762 yılında Erekle,2,Katila,Kahetiya Kral ıkları birleşerek,1752-1874 yılında Osmanlıların daha önceleri zapt ettikleri Artvin hariç diğer yerler Gürcistan’a geçti,1810 yılında kendi isteğiyle Rus hakimiyetine geçer,daha sonra bağımsızlığını ilan eder,1877 Yılında Osmanlı Rus harbi sonrası Acar ya ,Zunduga köyünden Vaşnize( İhtiyaroğlu)  ailesi Kocaman  ailesi önce Adapazarı’na ,sıtma hastalığı nedeni  Akçakoca ya gelerek daha önceleri devlet orman arazisi olan Doğaniçi ( Akkaz korsanları tarafından yok edildi) köyüne gelerek bugünkü Acara köyünü kurarlar. Bu aile 4 oğlu ve kızları kocaları olmak üzere 5 hane olurlar ,Damatları Avaryanın Mahunset Köyünden Ahıska(OĞUZ) Ailesindendirler Ayrıca yalnızca Batumlu olan Gürcüler 1877 yılında Ordu Fatsa’ya ordanda araba yolu ile Güney( Akkaz korsanlar tarafından yok edildi)  köyüne gelir yerleşirler,buraya ilk gelen Batum lu Hasan ağa kendi adını verdiği köyü kurar buraya Hasancılar denir Köye daha sonra gelen aileler olur. ŞİPİR( Çabuk yürüyen demek) köyü böylece çoğalarak kalabalık laşır Akçakoca’daki Gürcüler Acara dili konuşur Genellikle Kafkas Gürcü ve Doğu Karadeniz  kültürü hakimdir biraz yozlaşma görüselde bu gelenekler devam etmektedir Bu köyde az gürcü olduğu için yinede gürcü kültürünü koyma gereğini duydum.

 

 Evlenme Geleneği . Genellikle evlilikler köy içinden yapılır. Köyün büyüklerinden bir kaç kişi, kızı istemek için, kız evine gönderilir. Kız tarafı ve kız, evlenmek için oluru verince bir kaç gece sonra söz yapılır. Söz gecesinde yüzükler takılır ve Gürcü oyunları oynanır. Bir misafir geldiğinde veya söz kesildikten sonra kızlar ve erkekler evde beraber toplanarak eğlenirler. Bu eğlenmeye bizde "toplantı" denir. Toplantılarda aramızdan seçtiğimiz kişilere makyaj yapılır. Çeşitli giysiler giydirilir ve piyes oynatılır. Ayrıca yöresel oyunlar olan: Şapka, 3-5-1, meyve sepeti, istasyon, el vurmaca, ot derdim var, sessiz sinema, terlik geçirme gibi oyunlar oynanır.
        Kına gecesinde gelin evinde oyunlar oynanır ve gecenin ilerleyen saatinde kına karılır. Gelin hazırlanır, kızlar gelinin etrafında toplanır, kızın yengeleri tarafından kına yakılır, gelin kayınvalidesinden hediye alıncaya kadar elini açmaz. Kına yakılırken bir taraftan da kızlar türkü söyleyerek gelini ağlatmaya çalışırlar. Kına yakılması bittikten sonra gelini kız arkadaşları sandalyesiyle birlikte havaya kaldırır ve damadın adını söylettikten sonra gelini yere indirirler. Düğüne gelecek misafirler için sabahın erken saatlerinde yemek pişirilmeye başlanır. Her çeşit yemek yapılmasına karşın en çok pişen keşkektir. Keşkek isteğe göre üzerine nohut dökülerek yenen ve söğüş etten yapılan bir yemektir. Düğün gecesi, gelin evinde gelin ve damat en önde olmak üzere tek sıra eşler halinde gelin ve damadın arkadaşları parmak dansı adı verilen oyunu oynarlar. Bu ilk grubun oyunu bitince diğer misafirler de aynı dansı yaparlar. Daha sonra akordeon eşliğinde Kumuk (Kafkas), kazaska, dönme, topal havası ve Çerkezli adındaki oyunlar oynanır. Bu oyunlar gece dörtlere kadar devam edebilir.Ertesi gün, damat tarafı gelin almaya gelin evine gider ki bu insanlara 'gelinalıcf denir. Gelin kuaförden gelinceye kadar, gelinin kız arkadaşları gelin alıcılara sürprizler hazırlarlar. Kartonlara komik sözler yazılır, bir de su dolu kovalar hazırlanır. Gelin kuaförden geldikten sonra, gelin evinde oyun oynamalar başlar. Damat tarafı oyunlara davet edilir. Damat tarafıyla oyun oynanırken kartonlar damat yakınlarının sırtlarına asılır. Ayrıca bu kişilerin boyunlarına çeşitli meyve ve sebzeler, çaydanlık, çan, zil, eski ayakkabı ve kemik gibi şeyler de asılır ve diğer taraftan bu kişilerin üstüne kovalardan su dökülür ve oyun bu şekilde devam eder. Oyunların sonunda gelinin kız arkadaşları damat tarafıyla bahşiş konusunda anlaşır. Ayrıca, gelinin erkek kardeşleri ve akrabaları da damat tarafıyla bahşiş konusunda anlaşırlar. Bu işlemlerden sonra gelin, gelin arabasına biner ve köyün delikanlılarının arabanın önünde oynadıkları oyunlarla birlikte gelin arabası damat evine doğru ilerler. Damat evine gelince bu oyuncular arabanın önüne otururlar ve damat tarafından çeşitli bahşişler alırlar. Eve gelindiğinde gelin arabadan indirilir ve damat evine girilir. Damat evinde gelin tarafına ve diğer konuklara yemek verilir. Akşama kadar çeşitli oyunlar oynanır damat evinde ve düğün sona erer.

        Cenaze Geleneği : Cenaze olan evde üç gün yemek pişirilmez. Komşular cenaze evine yemek taşırlar. Cenazeye gelen cemaate toplu olarak yemek verilir. Ölü için yedi gece kuran okunur. Yedinci gece mevlit okutulur.

        Ramazan Geleneği : Ramazan başlamadan önceki gün silahlar atılarak Ramazan ayı gelişi kutlanır. Her akşam bir evde iftar yemeği verilir. Ayrıca her akşam, akşam yemeğinden 15-20 dakika önce namaz kılacak erkekler için camiye 3-4 sofralık yemek gönderilir. Evlerdeki iftar yemeğinde daha çok genç Kızlar, kadınlar ve yaşlılar yer alırlar.

        Kocakarı Duaları ve İnanışlar :Akşam ezanından sonra tırnak kesmek uğursuzluk getirir. Salı günü yeni işe başlanmaz. İşe başlarken yavaş hareket eden kişi görülürse iş yavaş biter, hızlı hareket eden kişi görülürse iş hızlı biter. Kapı eşiğine oturan iftiraya uğrar. Giysi giyildikten sonra bunun üzerinde dikiş dikilmez, ille dikilecekse konuşmadan dikilir. Saç tarandığı zaman dökülen saçı mutlaka yakmak gerekir. Baykuş evin etrafında öterse uğursuzluk sayılır. Oklavayla insana vurulmaz, vurulursa o kişi bir dulla evlenir. Elinde kına varken tekrar kına yapılmaz. Ayakkabı çıkarıldıktan sonra üst üste gelirse gezmeye gidilecek demektir.

       DİL .:Efteni Gürcüleri Gürcüceyi Acara diyalektiyle konuşurlar. Bugünkü dilde Türkçe kelimelerin Gürcü dil yapısına uydurularak kullanıldığı görülür (Türkçe "kök" kelimesinden amokokva - ამოქოქვა = kökünden sökmek). Gürcüce kelimelerin de Türkçe’ye uydurulmaya çalışıldığı gözlenir (Modisana - მოდისანა = gelsene). Megrelceye özgü kelimelere de çokça rastlanır (burdğa - ბურდღა = tüy). Öte yandan, çağdaş Gürcüce’yle ağız farklılıklarına rastlanır (makaki - მაყაყი ; çağdaş Gürcücede bakaki - bayayi = kurbağa). Efteni Gürcülerinin dilinde, Gürcüstan Gürcüce’sinden olmayan kelimeler de bulunur (çasavleti - ჩასავლეთი = batı). Karşılaştığımız bazı kelimeler çağdaş Gürcüce’de farklı anlamlarda kullanılmaktadır (maperva - მოფერვა = başarmak; çağdaş Gürcüce’de [მოფერება] okşamak). Gürcüstan Gürcüce’sinde zamanla anlam değişikliğine uğramış olan kelimelerin Efteni'de asıl anlamında kullanıldığı görülür (mokda - მოკდა = öldü; çağdaş Gürcüce’de [mokvda] neredeyse "geberdi" anlamında). Zamanla anlam yüklenen kelimeler de vardır (dasahlda - დასახლდა = evlendi).

GELENEK VE GÖRENEK OĞUM. Doğan çocuk kız ise "papa" (ლაპა), erkekse pilav yapılır ve ziyarete gelen konuklara mutlaka ikram edilir. Çocuğun adını, hayattaki en büyük dede koyar. Çocuğu görmeye gelenler ocakta yanan ateşin önüne gelir ve silkelenir. Çocuk kırk günlük olmadan iki loğusa karşılaşırsa üzerlerinde taşıdıkları iğneleri takas ederler. Loğusanın ziyaretine yeni bir gelin gelirse, iki kadın yine üzerlerinde taşıdığı iğneleri takas edilir. Çocuğa ilk elbisesi bir büyüğünün kullanılmış elbisesinden dikilir. Kimin elbisesinin kumaşından zıbın giyerse ona daha bağlı olacağına inanılır. Çocuk kırk günlük olana kadar saçı kesilir. İleride saçlarının kime ait olduğu sorulur. Alınan cevap çocuğun kaderinin kime benzeyeceğini gösterir.
Çocuk büyüklerin yanında anne ve baba tarafından sevilmez. Özellikle baba büyükleriyle birlikteyken çocuğuna dokunamaz. Kız çocuğu evden uzaklaştırılmaz. On iki yaş sonrası dördüncü derece kuzenlere kadar olanların dışında akraba olmayandan kaçar. Büyüklere kesin itaat söz konusudur. Ancak büyükleri yetişkinin fikrini sormadan onun adına karar vermezler.

 ANLAŞMAZLIK ÇÖZÜMLERİ. Anlaşmazlıklar sülale ileri gelenlerinin oluşturduğu mecliste çözülür. Meclise girebilmek için yaş önemli değildir. Esas alınan, kişinin kendini topluluğa kabul ettirmiş olmasıdır. Mecliste alınan kararlara kesin olarak uyulur.

SUÇLUYA KARŞI TAVIR. Suç öğrenildikten sonra suçluya soğuk durulur ve meclisin alacağı karar beklenir. Suç onaylanmışsa suçluya karşı takınılacak tavır da belirlenmiş demektir. Kan davalarında suçlu olan kişi kendiliğinden köyü terk eder. Adam öldürmenin gerekçesi mutlaka büyük olmalıdır. Öldürmek gerekliyse karşı taraf suskun kalır. Ancak günümüzde bu tür olaylara rastlanmaz. En sık karşılaşılan suçlar kız kaçırma (გოგო გაქცევა) ve kız çekmedir -kız kaldırma-. Günümüzde rastlanmasa da kaçan kızla genelde barışılmaz, çekilen kız ise kendini korur ve geri alınır. Başlık parası uygulaması olmamasına karşın, buna rastlandığı da olur.
AİLE. Evde kadının etkisi görülür. Nitekim kadın her yerde erkekle birlikte çalışır. Dışarıyla ilgili kararları erkek kadına danışarak alır. Mirasta kadın erkekle eşit pay alacağı gibi İslam hükümlerine uyulduğu da gözlenir. Dördüncü dereceye kadar kuzenlerle evlenilmez.

. FOLKLOR:Yazılı gelenekten uzak kalan Gürcülerin sözlü edebiyat gelenekleri giderek kaybolmaktadır. Buna rağmen günümüze dualar, atasözleri, masallar ulaşmıştır.
KÖY DUALARI.Nazar, ağrı gibi çeşitli konularda şifa vereceğine inanılan dualar yaygındır. Aşağıda bir nazar duası ve bütün ağrılara iyi geldiğine inanılan bir ağrı duası örnek olarak verilmiştir.

KIZ İSTEME. Evlenme çağına gelen kıza ya da oğlana kimle evleneceği sorulmaz. Erkek tarafı kızı beğenir. Ancak beğenilen kız annenin yönlendirmesiyle isteneceğinden anne ve oğul konuyu konuşur. Dolayısıyla evlenecek kız ve erkek genellikle birbirini beğenen kişiler olur. Kız istemeye kadınlar gitmez; amca, dayı ya da dede gider. Evin kadınları görücülere gözükmezler. İlk gidişten sonra kız tarafı büyüklerine danışacağını söyler. Sonra büyüklere ve kıza sorulur. İkinci gidişte asıl cevap alınır. Cevap olumsuz olsa da küskünlük olmaz. Kız ve erkek karşı taraftan kaçar. Üçüncü gidişte söz kesilir, kıza alınacak hediyeler saptanır. Dördüncü gidişte nişan takılır; düğün tarihi belirlenir.

DÜĞÜN. Cumartesi akşamı kına gecesine erkekler ve kadınlar birlikte katılır. O akşam, kız evinin kapı komşusu olsa bile herkes gelin evinde kalır. Erkek tarafından giden insan sayısının iki katı kadar insan hizmet etmek için görevlendirilir. Önemli kişiler kız ve erkek etrafında bulunur.Gelin alma sırasında kız evinin kapısı kilitlenir ve tüm konuklar içeride kilitli kalır. Bu, armağan istemek için yapılır. Gelin odasından babası ya da erkek kardeşi tarafından çıkarılır. Çeyiz sandığına yengelerden biri oturur. Erkek kardeş sandığı sahiplenir. Kaynata gelini sandığı üzerine üç kez oturtur ve kaldırır. Konuklara şeker ve para serpilir. Para verilerek sandık alınır. Erkek tarafın evden çıkmasından sonra, gelini erkek kardeşi dışarı çıkarır ve ata bindirir. Çeyiz öküzlerin çektiği arabalara yerleştirilir. Düğün alayı yola çıkarken müjdeci erkek evine doğru hareket eder. Yol boyunca danslar yapılır (Efteni yöresinde "Gandagan", "Deli Horoni", "Cilvelo", "Vahahey", "Varayda" adı verilen danslar yaygındır). Erkek evine yaklaşırken bir grup ""Hey, hey, hey, vay vahahey" derken bir grup da "Vahahey" diye karşılık verir.Kız tarafı düğün alayını durdurur ve erkek tarafına yol süpürtülür. Damat evinin önüne kilim serilir, şerbet istenir. Gelin içeriye alınırken üzerine bir örtü örtülür. Kaynana kapı önüne bir tabak koyar, gelin su dolu tası devirir. Gelinin eline yağ verilir. Bu ocağın içine sürmesi içindir. Kapı önüne gelinin koparması için bir ip gerilir. Yatak odasının bir bölümüne çivilerle tutturulan bir perde asılır; gelin buraya getirilir.
Dışarıda kız tarafı yemek yerken her istenenin karşılanması zorunludur. Yemek sonrasında damat çıkarılır. Damadın çıplak olduğu söylenir ve kız tarafının getirdiği giysiler verilir. Sonra gelinin olduğu odaya sokulur. Perde açılır ve damat gelinin başına üç kez elini koyar. Damat ve gelin birer kez birbirinin ayaklarına basarlar. Gelinin duvağı erkek kardeşi tarafından bıçakla açılır. Düğün gecesinin sabahı gelinin babası ya da erkek kardeşi, ipek elekten geçirilen undan yapılan bir tür çörek olan "kada" (ქადა) ile damat evine gelir. Kahvaltı yapılır ve yeni evliler davet edilir. Damat ve arkadaşları, mızıka eşliğinde kayınpederin evine gider ve kaynanasını davet eder.
Bir hafta sonra kaynana arkadaşlarıyla yeni evlilerin evine gider. Kurulan yer sofrasını damadın tek elle kaldırması istenir, ardından kaşıklar bırakılır ve bahşiş verilir. Yeni gelin erkek kardeşi tarafından baba evine götürülür ve burada birkaç gün kalır. Daha sonra kaynata gelini almaya gider ve bundan sonra gelin-damadın birlikte gelip gidişleri başlar.Gelin evde kaynana ve kaynatasına hizmet etmek zorundadır. Sofra kurulunca leğen ve ibrikle ellerini yıkatır, havlu verir. Yemek boyunca ayakta bekler.

AKÇAKOCADA.

Kız ve Erkeğin Tanışması :Akçakoca’da mısır bitkisinin fazla ekildiği, fındığı kozalarından ayırma makinelerinin daha ortaya çıkmadığı dönemlerde mısır soyma, fındık ayıklama imeceleri yapılırdı. Bu imecelere kız ve erkekler bir arada katılırlardı. Mısır çapalama, fındık toplama işleri de imece şeklinde yapılırdı. Akçakocalı kız ve erkek gençler birbirlerini bu imecelerde, kasabaya inme sırasında, dereye suya giderken, nişan, düğün gibi eğlencelerde tanırdı.Kız ve erkeğin ortaklaşa güvendikleri bir kadını aracı olarak kabul eder ve sevgi nişanelerini birbirlerine bu aracılar ile gönderildi. Bu günde buna benzer olaylara şahit olunmaktadır. Çoğu kez kız erkeğe, kendi işlediği bir mendili, oğlanda kıza gülyağı, şeker, lokum, küpe, yüzük gibi hediyelerde gönderirdi.

Sevdalık Günleri :Akçakoca gençleri arasında sevdalık günleri çok önemliydi. Sevenlerin arkadaşları vardır. Bu arkadaşlar erkek ise, hep seven erkeğin etrafındadır, arkadaşları için pervane olurlar, hep beraber gezerler. Başkaları seven erkekmiş izlenimi yaratırlar. Örneğin; Sevdiği kız salıncağa binerse, önce aşık olan silahını boşaltır. Bunun anlamı: Bu “Seni başkası severse onu öldürürüm” anlamına bir mesajdır. Ardından aşığın arkadaşları silahlarını boşaltırlar. Bunun da anlamı: “Bir arkadaşımızın arkasındayız” demektir Durum herkes tarafından anlaşılır, kimse kimsenin sahasına girmez. Erkek evlenme arzusunu ailesindeki kadınlara açar. Zaman içinde gelişen olaylar oğlanın anası tarafından babasına iletilir. Günler ve gecelerce ne olup olmayacağı, aileler arasında düşünülüp tartışılır. Sonunda kız tarafının kıramayacağı bir elçi bulunur. Elçi baba ve annenin ağzını arar. Olumlu yanıt alınca kızı istemek için girişimlerde bulunur.Toplum kız isteme konusunda çok duyarlıdır. İstenilen bir kızın verilmemesi ya da söz kesiminden sonra dönülmesi erkek tarafından hakaret kabul edilir. Bu tür olaylar genellikle kan davası gibi olaylara sonuçlanır.

Sıra Gözetim : Ablası bekar olan, evlenme çağındaki erkek bu kuralı bozup evlenebilir. Erkek toplunda kadından önce gelir. Erkek kardeşler arasında da sıra gözetilir. Miras taksiminde kızın payı erkeğe göre yok gibidir. (Bu gelenek Lazlarda daha çoktur.)Son zamanlarda Bölgede kızlar arasında sıra gözetme geleneği vardır. Büyük kız varken küçük kız evlenmesi ayıplandığı gibi baba buna kesinlikle karşı koyar herkes hakkını yavaş yavaş  alma yolunu tutmaya başladı.

Başlık Parası :Akçakoca ve köylerinde başlık parası vermek hemen hemen yok gibidir. Yalnız fakir ailelerde kızına çeyiz yapabilmek için bir miktar para ödenir. Başlık parası verme Laz ve Gürcü ailelerde, Rizeli  toplumlarda daha az uygulanır. Abazalarda başlık parası alınmaktadır.

Kız Kaçırma Olayları :Abazalarda düğün çok masraflı olduğu için, özellikle birbirini seven çiftler kaçarlar. Bu danışıklı dövüştür. Kız kaçırılmadan önce nüfus cüzdanı kaçırılır. Kızın yaşı on sekizden küçük ise kız kaçırılınca erkeğin akrabalarından birinin evinde saklanır. Daha sonra aileler arasında anlaşmaya gidilir. Kaçırılan kızın yanında kıza yakınlığı ile bilinen kızın arkadaşı ile kaçırılır. Bu kıza tasavize denir. Kız emin bir ailenin yanına misafir edilir. Düğün yapılıncaya kadar kız o evde kalır. O evde her akşam eğlence yapılır. Bunun adına taşamhara denir. Kız-erkek anlaşarak kaçmışlarsa iki tarafın aileleri bir müddet birbirleriyle görüşmez. Daha sonra aracılar yardımıyla taraflar barıştırılır. Ancak yıllar süren küskünlükler söz konusudur. Kız kaçırmada kızın rızası yoksa olay kan davasına kadar gidebilir.

Kız İsteme Geleneği :Ön hazırlıklar tamam olunca kız babasının sevdiği birisi erkek tarafı ile birlikte kız istemeye gider. Erkek tarafından ağzı laf yapan biri sözü açar.“Biz Allah’ın emri, Peygamberin kavli ile kızınız ...............’yı oğlumuz ..............’ya istemeğe geldik” der. Baba da;Allah yazdıysa olur. Amma bir düşünelim. Soracak adamlarımız var onlara soralım” der. Bu biraz naz etmek ve kendi akrabalarına paye çıkarmak için söylenmiş bir sözdür. Bir müddet biçilir. Bu arada istiyorlarsa, el altından erkek tarafını cesaretlendirecek haberler iletilir.Bu dönemde, kız ile erkek karşılaştıklarında kaş göz işaretleri ile birbirlerine cesaret verirler. Kız belli bir süre sonra istenir.

Söz Kesme ve Nişan Olayı :Eskiden erkek askere gitmeden nişanlanırdı. Nişanlık süresi, askerlik, para yokluğu ile ilgili olarak 2-3 hafta ile bir yıl arasında değişir. Yerli halk arasında beşik kertmesi kesinlikle yoktur. Göçmen köylerinde beşik kertmesine rastlandığı söylenmekte ise de tespit edemedim.Kız istemede erkek tarafından hediye olarak getirilen “kutu şekeri” ertesi gün iade edilmez açılırsa, kızı erkeğe verildiğine işarettir.Taraflar tarafından söz kesiminden sonra oğlan tarafından akrabaları kızın evine yüzük, kutu şekeri ile elbiseler, çorap ve terlik alıp giderler. Nişanda yüzükler takılır. Bazı köylerde nişanda erkeğin bulunmadığı, akrabası tarafından kızın parmağına yüzük takıldığı söylenmekte ise yerli köylerde böyle bir gelenek bulunmamaktadır.Bir süre sonra kız tarafı, yüzük, bir kat çamaşır, kaynanaya elbise alıp oğlan evine getirirler.

Çeyiz Geleneği
:Çeyiz olarak sandık, yatak, yorgan, yelek, şalvar, bakırdan mutfak eşyası, elde dokunmuş yer hasırı, hasır seccade, ottan duvar yastığı, kanaviçe işler ve örtüler vardır. Çeyizin miktarı ailenin mali durumu ile ilgilidir. Yerli halkta çeyiz eşyası, Doğu Karadeniz kökenli ailelerde olduğu kadar fazla olmakla beraber, kızlar mirasta erkek kadar hakka sahiptir.

Kına Gecesi :Düğün geleneğinin ilk kademesi kına gecesidir.Kına gecesi Çarşamba günü yapılır. Kına gecesi için erkek tarafı beraberlerinde taraftarları ile birlikte yanlarına kına alıp gelin evine gidilir. Dört kız çarşaf veya büyük bir yazmanın altına gelini alırlar. Bir kız gelinin eline tabaktan kına yakar. Elleri temiz beyaz bezlerle yumrukları bağlanır. Bir taraftan da maniler söylenir. Hem gelin ağlar, hem etrafındakiler. İzzet ve ikramdan sonra erkek tarafı evlerine gelir. Damadın evi önünde büyük bir ateş yakılır. Kız tarafı tavuk istemeğe gelir. Her evden birer tavuk alınır. Ateş yanınca baklavalar getirilir. İkramlar yapılır. Kız tarafı darıltılmadan uğurlanır.Kına gecesi bayramlık elbiselerini giyen genç kızlar çiftetelli, topal oyunu, orta oyunu gibi oyunlar yaşlı bir kadın denetiminde oynanır Düğünden bir gün önce gelinin ve yakınlarının eline kına yakılır kına erkek tarafından getirilir kına yakma töreni boyunca maniler söylenir gelin ağlatılır,kına gecesi kızlar çiftetelli ve çeşitli oyunlar oynar.Köy lisanı ile mani ve türküler söylenir.

 

‘’Yukarı köyün çakalları                        Yukarı köyde çakal yok

   Aşağı köyün bakalları                         Aşağı köyde bakal yok

   Damat beyin sakalları                         Güveyin sakalı yok

   Gelin kınan kutlu olsun                       Gelin kınan kutlu olsun

 

   Kına gecen hoş olsun                          Köyümüzden çıkıyorsun

   Evin bereket dolsun                            Bize veda ediyorsun

   Damat bey eşin olsun                         Yeni yuva kuruyorsun

   Gelin yuvan mutlu olsun                    Gelin kınan kutlu olsun’’

Diye maniler söylenir.

 

Düğün Günü :Düğün genellikle nişandan en az bir yıl sonra yapılır. Bindallı ve benzer gelenekler yoktur. Eskiden gelin renkli ve temiz ipekli elbise damat ise don pantolon üzerine beyaz gömlek ve işlemeli yelek giyerdi. Güvey fakirse beyaz elbise ödünç alınırdı.Eskiden olduğu gibi gelin kayın baba ve yakın akraba arasına giderdi. Gelin evden çıkarken, kız kardeşlerden biri, yoksa akraba kızlardan biri çeyiz sandığı üzerine oturup sandık haracı isterdi. Ayrıca kapıdan çıkarken erkek kardeş, kapı haracı olarak bir miktar para talep eder.Köylerde, genellikle bir öküz arabası süslenirdi. Üstüne halı ve kilimlerle bir örtü yayılır. Araba çan ve zillerle bezenir, köylüler şık giysilerini giymiş, arabanın önündü, ardında, yanında yürüyerek giderlerdi. İkide birde araba durdurulur:Ala ala hay... diye bağırarak düğün evine varılır. Yolda devamlı halaylar çekilir. Kasap oyunu, Kastamonu zeybeği gibi oyunlar oynanır. Gelin alayı, çeşitli yollardan dolaşarak damat evine varırdı.Gelin alınmadan o köylülere veya mahalleliye pilavlık parası verilir. Gelin arabaya binmeden bolluk ve bereketli olsun diye ya damadın babası veya yakını bozuk paralar içinde şekerler, buğdaylar serper, çocuklarda bunları birbiri üzerine yığışarak kapış kapış toplardı.Köyden çıkıncaya kadar çeşitli yollardan dolaşarak damat evine varılır. Gelin arabadan inmez, bahşiş ister. Bir inek ya da tosun getirilir. Kulağı kesilerek işaret verilir. Kapı önünde kurulan bir masada kız tarafı tatlı, şeker, sigara, mermi gibi isteklerde bulunur. Bu istekler karşılanıncaya kadar gelin bekletilir. Bu durum bazen üç dört saat kadar sürer.Gelin eve girerken eğilip eşiği öper. Bolluk getirmesi düşünülerek mısır, buğday, şeker, bozuk para atılır. Akraba ve komşular başlarında birer tepsi baklava alarak erkek evine giderler. Tepsiler üst üste kümelenir.Erkeklerde evin önünde yakılan ateş etrafında oynarlar. Bu oyunlar kadın kıyafetine girmiş köçekler tarafından oynanır. Eğer aile varlıklı ise dört köçek, dört davul, dört zurna ve dört keman bulunur.Diğer köylerden geleneklerde kafileler halinde düğüne katılırlar. Kimileri koç, kimileri koyun getirir. Meydanda ikramlar yapılır.Yenip içilir. Sonunda köylüler misafirlerini evlerine götürürler.Hoca nikahı yapılır, bu adet yaygındır. Hoca nikahı yapılırken gelinin yanında dadı veya bibi (teyze, hala) denilen kadınlar bulunur.Gürcü köylerinde düğün gecesi, güveyin gerdeğe girmesi yasaktır. O akşam kızın akrabası olan kızlar sabaha kadar beklerler. Düğünün ertesi günü gerdeğe girilir. Düğün genellikle üç gün devam eder. Lazlar ve Hemşinlilerde de benzer gelenekler vardır.Diğer köylerde ise hoca nikahı kıyılır. Sonunda güveyi arkadaşlarının kolunda gelinin odasını getirilir. Arkasından yumruklanarak odaya itilir. Damat odaya girer. Hazır bulunan seccadede iki rekat namaz kılıp duasını yapar ve gelinle tanışmaya gider. Damat bu arada gelini konuşturmaya çalışır. Ona hediyeler verip konuşturur. Konuşturulunca da pencereyi açıp iki el silah atar. Bundan sonra herkes dağılıp gider.Gelinle damat, gidip kayınvalidenin elini öperler. Tekrar odalarına giderler. Orada baklava yerler. Bazense baklava kesmelerinin yarısını yiyip bırakırlar. Ertesi gün bunları evlenmemiş erkek ve kızlar yer. Darısı sizin başınıza gibi bir gelenektir bu. Ertesi gün sabah, köçekler, davetliler düğün evinin önüne gelirler. Oyunlar oynanır. Damat elinde bir tepsi baklava ile herkese birer kesme baklava sunar. Sonra da herkes dağılıp gider. Ev kadınlarla dolar. Duvak günü damat sağdıçla gider. Gelinle sabahtan ikindiye dek oyunlar oynanır, şarkılar söylenir ve derken düğün biter

Duvak :Güvey gecesi sabah gelini eğlendirmek için eğlence düzenlenir. Gelin oynar ve etrafa para atar.Bekar kızlar gelinin duvağından teller koparırlar. Duvaktan sonra erkek ve kız evlerinde yemekli davetler yapılır.

Düğün Davetleri :Bütün akraba ve hısımlar gelin ile damadı davet ederler. Bunlar taşıma davetleridir. Her gidilen eve gelinin yaptığı bir el işi işleme götürülür. Onlarda onlara çeşitli hediyeler verirler.

Doğum Olayı :Genellikle ilk çocuğun erkek olması istenir. Çocuklar genellikle beşikte büyütülür. Çocuğun adı üç gün içinde yaşlı bir erkek veya hoca tarafından üç defa kulağına okunarak konulur. İsimden sonra ezan okunur. Komşular ve akraba loğusaya evvela geçmiş olsun derler sonrada hediyeler getirirler. Doğumun kırkıncı günü çocuk ve loğusa yıkanır. Buna çocuk kırklandı denilir.

Diş Çıkarma :Küçük çocukların diş çıkarmaları aile için ayrı bir sorun olur. Ailenin bireyleri yeni çıkan dişi görmeyi uğur sayarlar. Onun içinde sık sık çocuk güldürülür, ağzına bakılır. Hatta bazıları ekmek kabuğunu gevlettirmek suretiyle dişin çabuk çıkmasının sağlarlar. Bazıları da parmağını rakıya batırarak çocuğun diş etlerini oğalar. Çocuk bundan çok hoşlanır.Dişin çıktığını gören kişi mutlaka diş çıkaran çocuğa ya elbise alır ya entarilik alsınlar diye anne babasına para verir.

Sünnet Olayı :Akçakoca bölgesinde kirvelik olayına rastlanmaz. Eskiden gezginci sünnetçilerin gelmesiyle hiçbir hazırlık yapılmaksızın çocuklar sünnet edilirdi. Günümüzde eğlenceler düzenlemektedir. Sünnetçiye, bazen para almadığı için sabun, havlu gibi şeyler verilirdi.

Dini Bayramlar :Dini bayramların Akçakoca örf ve adetleri içinde çok büyük yeri vardır. Üç aylar girince Recep, Şaban ve Ramazan gelinceye kadar bazı kimseler ramazana alışmak için ayda bir belli oruçlar tutar, kutsal geceler, cumalar yavaş yavaş ayrı bir kalabalık olmaya ve cemaat artmaya başlar.Ramazana hazırlık olmak üzere, makarnalar kesilir, erişteler yapılır. Yufkalar açılır, kuskuslar hazırlanır. Mevsime göre çeşit çeşit reçeller, hoşaflar ve şuruplar hazırlanır.Hele bayram gecesi yeni esvaplar giyilir, Provalar biter. Küçükler giyeceklerini başlarının altına koyar. Ayakkabılarını yatağın içine yerleştirir. Herkes banyosunu yapıp yatar. Küçük erkek çocuklar sabahleyin sabah namazına herkesle birlikte camiye gider. Namazdan sonra vaiz dinlerler. Bayram namazı kılınır. Hoca dikilir, en yaşlı adam hoca ile bayramlaşır, ondan sonraki hoca ile yaşlı bayramlaşır ve yerini alır. Böylece sıralanır. Cemaatin en yaşlısı ile en genci bayramlaşıncaya kadar sürer. Sonra birlikte hoca dua eder.
“Bu bayrama eriştiren Allah’a senalar ve amin” denilip çıkılır. Yolda görülenlerle bayramlaşırlar. Mezarlıklara gidilir. Ölülere dua edilir. Hastalar ziyaret edilir.”
Her köyün ramazanında davulcular bahşiş toplar. Birinin elinde bir sırık, birini elinde bir sepet. Davulcu davulu çala çala her evin önünde maniler söyler. Bahşiş; havlu, mendil, yazma sırığa bağlanır. Baklavalar, el altıda tepsi bulunan sepete konur. Paralarda davulcunun cebine konur.

Bayramlar :Yerli köylerde bayram sözcüğü eğlence anlamına gelir. Bayram olacağı gece, bayramı bilen köydeki misafirler, bayramın olacağı köye yakın eş dost ve akrabalar ile birlikte giderler. O akşam onlara misafir olurlar. Kadın ve kızlar yemekten sonra daha geniş evlerde, erkekler ya kahvede ya da başka bir evde toplanırlar. Erkekler orta oyunları yaparlar. Mutaassıp olmayan yerlerde içkide içilir. Gramofon çalınır ve Cide kemençesi ve tepsi çalarak oyunlar oynanır. Genellikle oyunlar iki kişilik eşler halinde yapılır. En revaçta olan oyunlar topal oyunudur. Bu oyun Akçakoca’ya özgü bir oyundur

Eğlenceler
 :Eskiden patoz makineleri yokken, fındık harmanda kurutulur, sabahları tırmıklar vurulur, sonrada altından tanesi alınırdı. Kalan fındıklarda kabuklarından ellenmek suretiyle bulunup ayrılırdı. Köylerde bu işler imece halinde yapılırdı. Kabuk ayırma işi erken bitimi, orası düğün evine döner, oyunlar şarkılar, gülme, eğlence, yeme içme başlardı. Kızlar erkekleri, erkekler kızları burada seçerdi. Çalışkan mı? Tembel mi? Dili tatlı mı? Nobran mı? Şaka kaldırır mı? Yoksa içine kapanıp arpacı kumrusu gibi düşünür mü? Yapıcımı yıkıcı mı? Hepsi burada denenirdi. Bu eğlencelerde maniler söylenirdi. Atmaca tabir edilen karşılıklı mani atmaları da yapılırdı.

FOLKLÖR : Düğün eğlencesinde dire şeklinde oynanır.Bunlar misafirlerden oluşur ve oynayarak düğün sahibinden bazı şeyler istenir,. Örneğin tavuk gelsin vaha hey,içki gelsin vaha hey,baklava gelsin vaha hey v.b.gibi sözler söyleyerek devam ederler,sonunda bir tepsi gelir,tepsinin üstüne gelen istekler bırakılır en sonunda gelin ve damadı  çağrılarak oyun bitirilir,oyun daire içine el çırparak ve çökerek oynanır,Köyün kendine has folklor ekibi yoktur Davul,Zurna,Saz Kemençe karşılıklı zille oynanan oyunda çalınan zil dir Halay, Sallama Karşılıklı Zille oynama sıksara oyunlarıdır Bar,Halay,Horon,Sallama,Karşılıklı zille oynama,Hura,oyunları da oynanır

DAVUL  : Davul savaş sırası,sonrası,askere giderken,törenlerde,ramazanlarda,güreş yapılırken çalınır.Davulun eski adı Tavuldur,Çağatay Türkleri tarafından yapılmıştır,bir haber aracıdır

ZURNA: Davul ve zembeleklerle çalınır ağaç maden, boynuzdan yapılır ,7 üstte 5 altta deliği vardır,Avrupa’ya Türkler tarafından götürülmüştür,Oğuz Türkleri Anadolu’ya getirmiştir,kemençe ve davula eşlik eder,4000 yıldan beri devam eden bir enstrümandır.Davul,Kaval,Zurna,göçer enstrümandır,köyde son zamanlarda bunların yerini taverna müziği almıştır org ile çalınan müzik aletidir eski neşe eski düğünler artık tarihe gömülmüştür,evlerde yapılan düğünler artık düğün salonlarına taşmıştır

KAVAL:Orta asyadan gelmiştir.Balasau Türkleri icat etmiştir.Çağatay Turan Türkleri Karadenize getirmişlerdir, havaldir ,bir göçebe çalgısıdır Of ve Tokat kavalı meşhurdur.

 

KEMENÇE  :Klasik ve Karadeniz kemençesi olmak üzere iki türü vardır Akçakoca da Karadeniz kemençesi çalınır,ince uzundur,sol el ile havada tutularak çalınır,kemençenin telleri çeliktendir.Akortları la,re,sol,mi,yahut sol,re,la,mi veya 3 telli için re,la,mi dir,tellerin üzerine basılarak,tek olarak çalınır.Sazın şekli bir takayı andırır,gövde kısmı dut ve ceviz ağaçlarından oyularak yapılır,ses tablası ise 1,5- kalınlığında ladin veya köknar ağacından yapılır,kısa sapı ve çelikten üç teli vardır re-la-mi sesleri akort edilir,bir buçuk oktav çalar.Yayının kılları gevşek olarak takılır ve sol el ile havada veya dize dayanmış olarak tutularak kemençenin 3 teline aynı anda sürülerek çalınır çalınır Kemençe anadoluya oğuz Türklerinden gelmiştir Kemençe ,Özbekistan,Kırgızistan ada Anadoluda ıklık göbekli kemençe olarak çalınır Arapçada Keman Türkçede ç demektir bu iki kelime birleşmesinden Kemençe doğmuştur ,Kıpçak Türkleri tarafının dan Mısıra götürülmüştür Özbeklerin girjası Kemençeye  benzer, kıyak kemençe denir.Trabzon dada Gagavuz Türkleri kemençeleri vardır,Trabzon’da kemençeye kıyak denir,Türkmenistan,Özbekistan, Kırgızistan Gagavuz Türklerin kemençeleri vardır 2 sesle çalışır 2 telden ses alınır 4-6-7 aralıklıdır.

 

MIZIKA : Armonika, üflemeli bir çalgıdır. İngilizce harmonica kelimesinden türemiştir, daha çok mızıka olarak bilinir. Nefes ve dil ile çalınan delikli bir çalgıdır. Blues, Country ve Western gibi müzik dallarında oldukça yaygındır.

Diatonik Mızıka

Diatonik Mızıkalar daha çok Blues ve Rock müzisyenleri tarafından kullanılır. Her farklı ton şarkı için farklı Diatonik mızıka kullanmak gerekir. Diatonik mızıkanın tonu ilk deliği üflediğinizde çıkan sesdir. Blues mızıkası farklı pozisyonlardan çalınabilir.
Birinci pozisyon
; birinci delikten üflenerek başlanan gamdır ve mızıkanın tonu ile aynıdır.
İkinci pozisyon
; ikinci deliği çekerek başlanan gamdır ve mızıkanın tonunun beş yarım ton pesidir.(crossharp)
Üçüncü pozisyon; üçüncü deliği çekerek başlayan gamdır ve mızıkanın tonunun iki yarım ton tizidir.Diatonik mızıkada, İlk öğrenilmesi gereken teknik, Tek ses çıkarmaktır. Üç çeşit tek ses tekniği vardır; Dil Kapama, Dil Kıvırma, Dudak Büzme. İkinci öğrenilmesi gereken teknik ise Ses Bükmedir. Ses bükme
Üfleyerek bükme ve Çekerek bükme olarak ikiye ayrılır. Diatonik mızıkanın ilk 6 deliği çekerek bükülebilir, son üç deliği ise üflenerek bükülebilir. Üfleyerek veya çekerek bükmek o deliğin orjinal sesinin yarım ton ile üç yarım ton arası pesleşmesini sağlar.

Kromatik Mızıka

Bir yaylı mekanizma ile delikler kapatılıp açılır. Kromatik gamdaki her ses üfleyerek veya çekilerek çıkartılabilir. Tek mızıka ile her ton şarkı çalınabilir.

AKERDİON :Kafkas müziğin vazgeçilmez çalgısıdır,tek tuşa basarak akort çıkabilecek körüklü ilginç enstümandır,soleli kullanarak çalınırişin en zor yanı budur,sol elin altındaki minik tuşlar,ilk sıra kontrbaslar,2ci sır baslar,3-3-4 sıralar major mınor ve 7 lı akortlardır,bazı akerdiyonlarda 6 sıra olarak eksik 7 ler vardır,sesin çıkması körüğün açılıp kapanması ile oluşan hava basıncının metal dilciklere çarpması,titremesi sonucunda sağlanankörüklü bir çalgıdırAkordeon'un ilkel şeklinin 1822'de Berlin'de Christian Friedrich Ludwig Buschmann tarafından icat edildiğine inanılır. Ama yakın zamanda akordeon oalrak adlandırılabilecek bir enstrümanın 1816'da veya daha önceki bir tarihte Nürnbergli Friedrich Lohner tarafından kullanıldığı saptanmıştır.Akordeon ismine ilk patent ise 1829'da, Viyanalı org ve piyano yapımcısı Cyrillus Demian tarafından günümüzdeki akerdeona çok da benzemeyen tek klavyeli küçük bir çalgı alındı. Kısa sürede, birçok firma bu yenin çalgının üretimine girişti. "Diyatonik akordiyon" denilen ve diyezli ya da bemollü sesleri veremeyen bu çalgı, köylere kadar yayıldı. 1880'de,iki klavyeli kromatik akordiyon gerçekleştirildi. Diyezli ve bemollü sesleri de verebilen bu yeni akordiyon, kısa sürede çok tutundu. 1940'da daha da gelişti ve konser akordiyonu adını aldı. George Auric ve Jean Françaix gibi besteciler bu çalgı için birçok parça bestelediler.Ülkemizde Kafkas halklarının veya Romanların çalgısı olarak bilinir. Özellikle Çerkes kültüründe büyük yer tutar: Çerkes düğünlerinin ve toplantılarının en ünlü çalgısıdır.Özellikle Sivas'ın Yavuz Köyünde çokca kullanılır.Türkiye'de virtüöz Ciguli sayesinde kısmen yeniden popülerlik kazanmıştır

 

ÇOCUK OYUNLARI

Çelik çomak,binmeli eşek,esir oyunu,körebe,köşe kapmaca,birdirbir,seksek,yakan topu,lunç,domino devirme

KIYAFETLER

 Köyde 25-30 yıl öncesine göre  kıyafette önemli değişmeler olmuştur.Erkekler tamamen şehir kıyafetini benimsemişlerdir. Erkeklerde gündelik kıyafetlerden başka önemli günlerde, törenlerde giyilen ve içine beyaz eşarp bağlanan lacivert takım elbise en beğenilen giyim eşyasıdır. Ancak yaşlı erkeklerden bazıları köy içinde geleneksel kıyafetle ilgili olarak paçaları dar pantolon, üzerine gömlek ve yeleği giymeye devam etmektedirler. Kösele kunduranın yanında lastik ayakkabı, plastik ayakkabı, özellikle çocuklarda  çok,görülmektedir. Erkeklerde pijama, şapka, şemsiye kullanılan giyim eşyaları arasındadır. Burada dikkati çeken husus pijamanın yatak kıyafeti olmaktan başka, bazen iş kıyafeti olarak kullanılması suretiyle ikinci bir iş görmüş olmasıdır.Kadın giyimi erkeklere oranla daha az değişmiştir.Eskiden kadınlar evlerde basit tezgahlarda keten ve kendirden giysiler dokurdu. Bugün ise köylüler malzemesi köy dışından sağlanan koyu renkli şalvar ve üzerine bluz giymekte, başlarına lacivert örtü (örtme)  örtmektedirler. Kadın giyiminde dış görünüş bakımından erkeğe nazaran değişme daha azdır. Evde elbisesi ile dolanan bazen başını örtmeyen kadın, sokağa çıkınca elbisesinin üzerine şalvar giymekte ve başını örtmektedir.Genç kadınlar arasında elbise giyenler, başlarını örtmeyenler az da olsa bulunmaktadır..Köyde gündelik kıyafette olduğu gibi gelin ve güvey kıyafatide tamamen şehirleşmiştir. Ancak köyde giyilenler, kasabadan ucuz sağlanan ve nispeten eski model olan giysilerdir.Kadın ve çocukların kısmen evde hazırlanan giysilerinin kumaşları dışarıdan satın alınmaktadır.

 

 

 ŞALVAR       : eninde üç boy kumaştan çıkar daha ziyade eflatun pembe,yaşlılar koyu renkleri tercih ederler,genellikle çimen yeşili,zeytin yeşili tercih edilir,şalvarın içine şalvar ( havsa) dikilir pamuklu veya şile bezinden dikilir

MİNTAN        : Şalvarın üstüne giyilir mintan ve şalvar işlemelidir,kadife kutnu,janjanlı ve yollu kumaşlardan dikilir             

  YELEK       : Şalvar üzerine kolsuz fakat işlemeli yelek giyilir,içine bezden buluz giyilir.

ÖRTÜLER     :Kare şeklinde üzeri baskı tekniği ile işlenmiştir,çiçek desenlidir

YAZMA        : Oyalar işlenir dikdörtgendir

ÇORAPLAR   Yün çoraplar giyilir kadın çoraplar motif işlemelidir

AYAKKABILAR : Rugan ayakkabı giyilir,çarıkta giyilir,genellikle lastik ayakkabılar tercih edilir

ERKEKLERSE : Yelek ve zıpka giyerler,Kafkas kökenliler düğün törenlerde kalpak dik yakalı siyah satenden yapılmış diz boyu elbise ve yumuşak deriden çizme giyilir.Elbisenin üzerine dışardan fişeklik,kama,kemer gibi ayrıntılar vardır,kadınlar ise simli motiflerle süslenmiş kadife elbiseler giyerler bunları

Karamandal,Trablus,kuşak,Başlık,Bartın yemenisi,Lastik ayakkabı,Yemeni,Şal,Peştamal,Fes,Para kesesi,Yatak tekkesi,Şayak bunlar Lazların giyimidir.

Aktaş,Edilli,Uğurlu,Yenice,Göktepe,Kirazlı,Hemşin köyleri giyerler

 

HIDIRELLEZ

6 Mayıs günü kutlanır,köyün piknik alanlarında,salıncaklar kurulur,yemekler pişirilir,ıp atlanır,salıncaklarda sallanılır,birçok oyunlar oynanır,kızlar erkeklere,erkekler kızlara bakarlar orada birbirini beğenirler,arkadaşlıklar kurarlar,balık tutmalar olur,erkeğin beğendiği kız eğer salıncağa biner sallanır ise erkek hemen silahını çıkartarak iki el ateş eder ona onu beğendiğini gösterir,hıdrellezin en iyi yemeği helvadır Bu törenleri anlatmadan önce pilavlık parası üzerinde duralım. Daha öncede belirttiğimiz gibi köyden başka bir köye gelin giden kızlardan pirinç parası alınır. Bu para hemen harcanmaz biriktirilir. Pirinç parasının anlamı şudur. Köy gençleri bu kızı o zamana kadar o şekilde korumuşlardır ki, kızın namusuna halel getirmemişledir. Pirinç parası bunun mükafatı bir bahşiş sayılır. Alınan pirinç paralar yedi emin olarak köylünün saygı duyduğu birine telim ederler. Köyden ne kadar çok kız gelin giderse parada o kadar çoğalır. Hıdrellezde bu para ile bir koç satın alınır. Pirinç alınır, un yağ alınır. Kesilen koçun etinden ya etli pilav yapılır, helva kavrulur, ballanır. Öğleyin gençler toplanır ve bu pilav yenir. En sonunda da helva yenilir. Hıdrellez bayramının ayrı bir güzelliği vardır. İp salıncaklar, zincirli salıncaklar, büyük ağaçlara bağlanır. Kızlar ayrı yerde, erkekler ayrı yerde sallanırlar. Ama bazen kızlar erkekleri, bazen da erkekler kızları seyretmeye giderler. Eğer beğendiği bir kız salıncak biniyorsa orada çıkarır silahını bir şarjör boşaltır. Bu olaya kimse ses çıkarmaz. Böylece kimin beğenilip beğenilmediği bu hıdırellez bayramı vesilesi ile belli olur. Bazı köylerde güreşler tutulur. Bazı köylerde derelerde balık tutulur eğlenilir.Akçakoca köylerinde hemen hemen hepsinde geleneksel olarak her yıl kutlanır köydeki küskünler barıştırılır geleneksel oyunlar spor etkinlikleri,folklorik oyunlar ve bunun gibi,Akçakoca’daki mülki amirlerde davet edilerek etkinlikler yapılır herkes baharı böyle karşılar

 

EVLERİ

Evler genellikle bahçe içinde olur.Avlu,avlu ağla ile çevrilidir bu mezralar dada evler birbirine uzaktır,Kurukavak,Karatavuk evler arası 4-5 km’dir,okul ve cami yanlarında evler yapılmıştır,az dağınık meskenlerde cepheleri sokak tarafına doğrudur Arabacı köyü gibi,Mısır ziraatı çok olduğu için her evin yanında hemen hemen 1 adet serender yapı vardır,ahırlar evlere uzaktadır,ahır ile samanlık yan yanadır

 

SPOR

 Bu,köyde spora ilgi azdır,hiçbir federe,gayri federe spor kulübü yoktur.Yalnız burada eskiden at yarışları düzenlenirdi Çuallıdan Deredibi köyüne kadar,her Cuma günü at yarışları yapılırdı

 

YEMEKLER

EKMEKLER       : Yufka ekmeği,Bazlama,Gözleme,Cızlama,Mısır ekmeği,Buğday ekmeği

ÇORBALAR       : Tarhana,Mercimek,Un,Çılbır,Kızılcık çorbası,fındık çorbasıdır,

HAMUR İŞLERİ : Mantı,Börekler,Erişte,Kuskus,Kaşık makarna,Mancarlı pide

ET YEMEKLERİ : Kara dolma, Korçan,Sebze dolmaları,Kebaplar,Lahana sarma

TATLILAR           : Melen güççeği,,Güllaç incir-üzüm,Sütlacı ,laz böreği,Baklava

ÇEŞİTLİ YEMEKLER : Kaygana,Soğanlı yumurta,Sebze yemekleri,Zeytin yağlılar,Mamursa,Kaldırık,Mantar,  lahana  yemekleri,Tirit,Malay,Hoşmanım,Mancarlı cevizli fırında pide,keşkek,hamurlu kıymalı kulak denilen bir çeşit mantı.

 

ALTYAPI BİLGİLERİ

Köy yolu asfalttır,köy içi kanal ve ara yollar temizlendi,ağaç dikimi yapıldı Abant İzzet Baysal yerleşkesinde,20000 mt kare kilitli parke taşı döşenmiştir.2 cami 1 fındık kırma fabrikası,içme suyu,elektriği telefonu vardır taşımalı eğitim ve mobil sağlık hizmetinden faydalanmaktadır,Abant İzzet Baysal yerleşkesi buraya ekonomi açıdan büyük katkı sağlamıştır,bir Doğancılar nakliye kooperatifi de vardır.1871 birinci arazi yoklama defteri ve 1922 Bolu salnamesinde kaydı vardır,1935- 197,1940-226,1945-228,1950-299,1955-210,1960-201,1965-177,1997-309,2000-245 nufusu vardır.Karışık,dağınık köy statüsündedir,tarla alanı 750 dönüm fındıklık alanı 2.250 dönüm,4.500 dönüm ormanlık alanı vardır,tarla alanı azdır,hayvancılık fazla gelişmemiştir 3 adet tavuk kümesi vardır,ençok göç alan köydür.İlk ilkokul 1970 açılmıştır,Fisko birlik üye sayısı 109 dür

 

18. ve 19.YÜZYILDA TEMETTUAT DEFTERİNDEKİ DURUMU

1744 Yılında değirmen yanında Hacı Ahmed Ağa ibni Hacı Mehmed Ağa tarafından değirmen ve su hızarını kurulan vakıfa bağışlamışlardır,1744 yılında 36 hane 214 nufusu vardır burası mahalle olarak ta geçmektedir ve cumhuriyet döneminde burası Ayazlı mahallesine bağlanmıştır Doğancılar daha yukarı çıkarak yeni köyü kurmuşlardır ayrıca buranın Fakıllı divanına bağlı olduğu söylenmektedir,Deraliyeyde terzi buradan dışarıda çalışmıştır Köse Ahmed oğlu Halil bin Ahmed,12 adet meslek gurubu vardır,6 adet gemici vardır,5 adet hızarcı vardır2 yevmiyeci,60 dönüm tarla arazisi,22 öküz,107 arı kovanı 14 sağman manda,2 sağman inek,3 dişi malak,2 dana,2 dişi buzağı 2 erkek buzağı,7 erkek malak,

1 muhtar karyesi,2 imam,2 asker vardır,3 çiftçi,1 tay vardı18.yüzyılda köyün ilk imamı molla halimdir. Çiftçilik arıcılıkta yapmıştır.daha sonra ali bin ali imam olmuştur.(1844) köyde 2 asker 2 imam 1 muhtar 2 yevmiyeci 7 baltacı 5 hızarcı 6 gemici meslek grubu buluyordu. . buğday . arpa . mısır ürünü alınırdı 107 arı kovanı, 14 sağman manda, 2 sağman inek, 3 dişi malak, 22 kara sığır öküz, 2 dana, 2 dişi buzağı, 2 erkek buzağı, 1 tay buluyordu.cebes oğlu  Eyyüb bin Ahmet Yakup oğlu Eyyüb kireviz oğlu Mustafa bin Osman bunlar bahriyeli olarak askerlik yapmışlardır. Balıca oğlu Mehmet bin Mustafa köyün en varlıklı kişisidir.köyde 29 hane 19 adet tarla vardı. Fakıllı divanında yaşayan aileler şunlardır. 1 Mısırlıoğlu 2 Yordamoğlu 3 Ballıcaoğlu 4 İncirlioglu 5 Çakıroglu Ceyisoglu 7 Mollaisaoglu 8 Kirevizoglu 9 Karamehmetoglu 10 Karaalioğlu 11 Bandokozoğlu 12 Akkayalıoğlu 14 Kocaahmetoğlu 15 Köseoğluahmet 16 Mirasyedioğlu 17 Sersealioğlu 18 Bobayoğlu 19 İslambolluoğlu 20 Bartınlıoğlu 21 Civelekoğlu 22 Hasanoğlu 23 Aptullahoğlu aileleri 18.19. yüzyılda Akçakoca temmetuat defterinde adları geçmektedir.Köyün ilk muhtarı  Yordamoğlu Ahmet bin İbrahim’dir.

 

KURTULUŞ SAVAŞINA KATILANLAR

ŞEHİTLER        : ALİOĞLU ABDULKADİR D.1890-1917 HAYDARPAŞA ASKERİ HASTANESİ

ARABACILAR : MEHMET ÇAKIR EYÜPOĞLU

                              ALİ OSMAN ÇÜRÜK

                              NAZMİ USTAOĞLU

GAZİLER           : MEHMET DEMİRAĞ   AHMET  D.1896

 

KÖYE İLK GELEN SÜLALELER

KARADAYILAR          KASTAMONU   OĞUZ TÜRKLERİ   YERLİ

ÇAKIRLAR                  KASTAMONU    OĞUZ TÜRKLERİ AKÇAKOCA YUKARI MAHALLEDEN BURAYA GÖÇ  YERLİ  ( EYYÜPOĞULLARI)

KAYA                          KASTAMONU    OĞUZ TÜRKLERİ  YERLİ  ( KARAALİLER)

SARIOĞLU                 RİZE  SALAHA   KARAYEMİŞ KÖYDEN AKÇAKOCA TAHİRLİ DEN BURAYA GÖÇ                                                    

DEMİRAĞ                  KASTAMONU     OĞUZ TÜRKLERİ  YERLİ ( HACIBEYOĞLU)

DEMİREL                   İÇEL SANCAĞINDAN AKÇAKOCA BALATLI KÖYÜNE ORADAN DA BU KÖYE GÖÇ ( YÖRÜKHAN TAİFESİDİR)

KARAKAYA             GİRESUN             GÖRELE 

KARA                         KASTAMONU    OĞUZ TÜRKLERİ YERLİ

KOCAMAN               ACARA                BATUM   MARADİT   (GÜRCÜ)

PEKDEMİR               GİRESUN            GÖRELE

ŞENER                       KASTAMONU    CİDE

ULUSOY                   GİRESUN            GÖRELE

YILMAZ                    RİZE                     SALAHA    KARAYEMİŞ KÖYÜN DEN AKÇAKOCA YENİKÖYE ORADAN BU KÖYE GÖÇ

YALÇIN                    GİRESUN             GÖRELE

YAMAN                    YIĞILCA

ALTUNYUVA          KASTAMONU     İNEBOLU

DEMİRBAŞ              ARTVİN                HOPA           KEMALPAŞA  ( LAZ )

KAYA                       ARTVİN                HOPA           KEMALPAŞA  ( LAZ )

KALAYCI                KASTAMONU     OĞUZ TÜRKLERİNDEN YERLİ,AKÇAKOCA BEYÖREN KÖYÜNDEN BU KÖYE GÖÇ.

SÜNGÜN                 KASTAMONU      İNEBOLU

ŞENGÜL                  GİRESUN              GÖRELE

 

NOT:Katkılarından  dolayı değerli muhtarım Osman Karadayı arkadaşıma,Mehmet Çakır ağabeyime teşekkür ederim

Kaynak

Coğrafi bölgesi     : İbrahim Tuzcu

Köyün ismi           : Şükrü Dönmez,Muzaffer Albayrak,Osman Karadayı,Derl.İbrahim Tuzcu

Tarihi yerler          : Muzaffer Albayrak,Akç .K.Sitesi,Kenan Okan,Köykent hb,Derl.İbrahim Tuzcu

Coğrafi durumu    :  Kenan Okan,Şükrü Dönmez,Mustafa Kocadon,Derl.İbrahim Tuzcu

Camii ve mezarlık : Kenan Okan,Osman Karadayı,Derl.İbrahim Tuzcu

Turizm                   : Osman Karadayı,Kenan Okan,Şükrü Dönmez,Akç .K.Sitesi,Köykent hb,Akç .K.Sitesi,Vikipedi özgür  ans,Derl.İbrahim Tuzcu

Ekonomi                : Kenan Okan,Şükrü Dönmez,Muzaffer Kocadon,Osman Karadayı,Akç .K.Sitesi,Köykent hb,İlçe Tarım Md,Vikipedi özgür.ans., Derl.İbrahim Tuzcu

Kültür                     : Vedia Emiroğlu,Kenan Okan,Şükrü Dönmez,Macaheli net,M.Vanilişi,A.Tandilova,,Akç .K.Sitesi,Köykent hb,Görsel yay s.4,Derl,İbrahim Tuzcu

Spor                        : İbrahim Tuzcu

Köyün alt yapısı     : Osman Karadayı,Akç .K.Sitesi,Mustafa Kocadon,Derl.İbrahim Tuzcu

İstiklal savaşı          : Şükrü Dönmez,Geltag net

Temettuat defteri    : Dr Zeynel Özlü

Sülaleler                  : Hüsamettin Kaya,Osman Karadayı,Derl.İbrahim Tuzcu

 

 

 

ESMA HANIM KÖYÜ

 

 

COĞRAFİ BÖLGE   : Karadeniz bölgesi

İL                                 : Düzce

İLÇE                           : Akçakoca

KAYMAKAMI          : Mehmet Ünal

B. BAŞKANI              : Fikret Albayrak

KÖY MUHTARI       : Hayrettin Ersoy

TEL                             : 05323746208

NÜFUS                        : 140 Hane 323 Nüfusu vardır

POSTA KODU           : 81650

ESKİ MUHTARLAR: 2009da-Hayrettin Ersoy, 2004-Necdet Kurşun ,1999-Emrullah Aşık,1994-Sacit Aslan,1889-Lütfü Kap                                  

                                             

COĞRAFİ DURUM  : Düzce iline 63km,Akçakoca ilçesine 24km uzaklıktadır,.4376 Dekar    fındıklık,264 Dekar orman alanı vardır.Denizden 150mt yüksektir.en yüksek yeri 250 mt dir’ rakım 125 dır Küpler,Dilaver,Davutağa,Kurukavak ,Karatavuk,Uğurlu komşu köylerdir

 

 

TARİHİ

1877 Yılında Osmanlı Rus savaşında Kafkas’lardan göçler başlar.Güney Kafkasya’nın ABJWA-AŞUBA koluna mensup TAVAT prens sınıfından Esma Hanım diye hatun Güney Kafkasya’dayken kocasına ben savaşlardan bıktım buraları terk edecem,batıya gideceğini söyler ama kocası Hamit Ağa karısını dinlemez,Hamit ağa bu ara hastadır ve sonunda Hamit ağa ölür. Kafkasya’dan Rus zül umundan bıkan Abaza ve Çerkezler Anadoluya göç ederler ,bunlardan Esmahanım,Sait ağa,Hurşit ağa,İsmail ağa Sinop Ayancık kazasına gelirler burada 6 ay kadar dururlar Düzce de Abazaların olduğunu öğrenirler Düzce kazası o sıralar Kastamonu’ya bağlı idi ve buradan yola çıkarak Düzce ye gelirler şimdiki Uzun Mustafa’da 3 yıl kalırlar o sıralar burası bataklık olduğu için burada sivrisinekten barınamazlar hastalık ve ölü verirler devletten yardım isterler devlet bunları Çilimli kazasına gönderir burada avlanırken Akçakoca Kaplan dede dağlarını aşarlar ve Kurukavak köyüne gelirler orda yerleşenlerin olduğunu görürler aşağıya doğru inerler dere boyunu takıp ederler.İskan idaresine yerleşmek için müracaat eder,Abazalar yerleşmek için vadileri tercih     ederler. .İskan idaresine yerleşmek için müracaat eder,Abazalar yerleşmek için vadileri tercih ederler.Abazacada PST olan hayat yeri taşıyan yer demektir.Memleketlerinde buna uygun olan Kıran Köyü güneyine vadiye,dere kenarına yerleşirler.Buralar devlet orman arazisidir., Kıran ( şuan munkariz olmuştur Uğurlu ve şimdiki Esmahanım arası) bölgesini seçerler buraya yerleşmeye karar verirler buradan geri dönerek Çilimli’ye döner çoluk çocuklarını ve akrabalarını alarak tekrar Akçakoca Kıran mevkiine gelirler ve yerleşirler fakat burada da eski Rum,Gürcü,Laz lar vardır bunlarla geçinemezler Esmahanım çocuklarını alır şimdiki yer olan Esmahanım mevkisine gelir buraya yerleşir ve köyü kurar köyün kurulmasında çok emeği vardır.Bundan dolaylıda bayan olduğu için arkadaşları tarafından da ödüllendirilerek köyün ismini Esmahanım köyü olarak Akçakocaya bildirirler bu köy sonsuza dek devamlı yaşatılacaktır.Daha sonra muhtarlık sürtüşmesi yüzünden 1932 yılında Dilaver bey kendi muhtar seçilince köye de kendi ismini verir böylece Esmahanımdan ayrılarak ayrı bir muhtarlık olur,yine daha sonra burada yine muhtarlık sürtüşmesi yaşanır 1960 yılında Davut ağa muhtar seçilince köye de kendi ismini verir. Dilaverden ayrılarak ayrı bir muhtarlık olur ve köy Davutağa diye Akçakoca kayıtlarına girer .Esmahanım,Dilaver,Davutağa aynı zamanda kurulur fakat Dilaver Esmahanımdan,Davutağa da Dilaverden ayrılır,Esmahanımın kocası kafkasyada Abhazya da 10 yıl kalır burada Abazacayı öğrenir tekrar Kafkasya ya geri döner ve burada hastalanarak ölür Esmahanım savaş zulmünden çocuklarını korumak için Anadoluya göç eder,yol arkadaşları da,İsmailağa,Hurşitağa,Saitağadır bunlar Esmahanımı bırakmamışlardır,Esmahanımın kocası Hamıtağadır. Köye 1936 yılında  Rize,  Giresun,Trabzon’dan göç gelmiştir.Köyün 5 mahallesi vardır,bunlar Aşağı mah,Karşı mah,Dere mah,Orta mah,Merkez mah.dir.Kabba ve Suktar sülalesi köyün kuruluşunda öncülük etmişlerdir,15 aile Ordu,20 aile Hemşin,8 aile Gürcü vardır.Bu köyde yalnız Abazalar vardır karışık köy değildir.

 

 

TARİHİ YERLER:

Kıran mevkii’ne yerleşen Esma Hanım daha sonra kendi adına güneye giderek bu köyü kurmuştur ama Kıran Mevkii’nde eskiden Ceneviz ve Bizanslardan kalma kilise ve mezar kalıntıları vardı ama bunlar munkariz oldu.Bu köyün tarihi yerleri pek bulunmamaktadır.Köy merkezinde camı avlusunun olduğu yerde 150 yıllık tarihi Çınar  ağacı bulunmaktadır 2.75 çapı,çevresi 9 mt dir.Eskiden beri süregelen bütün alınan kararlar bu ağacın altında toplanılır ve burada kararlar alınır bu ağaç çok dikkat çekicidir ,zaten köyde bu ağacın etrafına toplanmıştır.Köyde otantik yapıya sahip birde ahşap yapı vardır ki tv çekimi bile dizi çekimi yapılmıştır,ayrıca Tatlısı balıkçılığı dere boyunca yapılmaktadır buranın balıkçılık turizmine açılmalıdır,ve  koruma altına alınmalıdır yanlış avlanma neticesinde balıkların yok olma tehlikesi vardır,doğa yürüyüşünde burada mükemmel yapılabilir düzeyde dır.Mehmet Kaplan tarlasında kilise artıkları ve çömlekler vardı,fakat buraya fındıklık ekilerek bu tarihi kalıntılar munkariz edilmiştir

 

AKARSU VE DERELERİ:

Ordulu dağlarından çıkan akarsu Küpler Deresi ile birleşerek Gubi deresi ile birlikte köyün içinden geçerek Uğurlu’dan Melenağzı’nda denize dökülür.Dilaver deresi diye anılır.

su altı seviyeleri çok değişkendir,Pınar,ve kuyu suları faydalıdır ancak çok kireçlidir,serttir koli bakımından zengindir içilmesi mahsurludur,sıcak su ve göl yoktur

 

DAĞLARI VE TEPELERİ:

Ordulu Dağı ve Yörük Tepesi eteklerine kurulmuştur.

 

İKLİMİ:

En fazla yağış Eylül-Kasım-Aralık-Ocakta olur,kar Aralık ve Ocak ayında yağar ama uzun sürmez,Mayıs-Haziranda Karayel,Temmuz-Ağustos-Eylül ayında Poyraz eser,kış aylarında lodos eser,Temmuz- Ağustos-Eylülde güneş kendini daha iyi gösterir,Aralık,Mart ayları arası en düşük sıcaklık olur ılımaman Karadeniz iklimine sahiptir.

 

 

JEOLOJİK DURUMU:

Eosen-Folişi,Muminitli Kalker mevcuttur.Dere ve vadi tabanları alüvyon,yamaçların büyük bir bölümü silis formasyonu,tepelerin üst kısmı da 3.derecede kumlu,çakıllı tabakalar halindedir.Depreme dayanaklı 3.bölgedir.Dağlar denize paralel uzanır.Paleozoik devre ve tersier arazilerde ibarettir.Eosen Folişi- Muminitli kalker toprağa sahiptir Jeolog Dr.Ervin Lan,Mühendis Zeki Erişir.

 

BİTKİ ÖRTÜSÜ

Akçakoca’da orman alanı 20477.77 hektardır.Çoğu bozuk orman alanıdır % 43 kayın % 0.8 gürgen %0.1 kestane % 6 meşe % 1 kavak % 0.25 ıhlamur % o.4 çınar bulunur,gerisi fındıklıktır.Maki bitki örtüsüne sahiptir,iklimin mutedil yağışlı olması bitki örtüsünün gür olmasını doğurmuştur.

TOPRAK YAPISI

Topraklar kırmızı kahverengidir.Toprak asitli,kireci azdır,topraklar erozyona maruzdur.Potas ve fosfor bakımından fakirdir,tuz oranı normaldir.Saha umumi olarak pedojenez bakımından genulik safhasındadır.Toprak killi ve tınlı kıvrıntılı karakterdedir. Dağlarda linyit kömürü rezervleri vardır

 

 

TURİZM:

 

 Köyde Akçakoca festivaline katkı amacıyla bazı gösteriler,yemekler,kıyafetler,defileler yapılır.Köyde turizm ancak doğa yürüyüşü,canlı alabalık avcılığı yapmak için şirin mükemmel bir köydür.Orman içinde mükemmel doğasıyla da meşhurdur.Buradaki yürüyüş parkuru yapılıp turizme kazandırılmalıdır,av ve Tatlısı balıkçılığı da turizme kazandırılmalıdır

 

CAMİLERİ:

 Kıran Camisi’ni kullanırlardı,bu üç köy maalesef munkariz olunca köye kendileri iki cami yaptırırlar.1970 yılında tuğla yapılı 250 cemaatli,tek Şerifelidir.Bu cami yıkılmış,yerine büyük kubbeli bir cami yapılmıştır.1958 yılında yapılan cami 1000 cemaatlidir.İlk imam Ramazan Halifedir.

 

MEZARLIKLARI:

Köyde 4 adet mezarlık vardır 1 cisi köy içi mezarlığı,2 cisi karşı mah. Mezarlığı,3 cüzü köyün girişindeki Gülistan mezarlığı,4 cüsü de orta mah. Mezarlığıdır.Esmahanım 1 ci mezar olan merkez mezarlığındadır burada anıt mezarı vardır görülmeye değerdir.Ayrıca bazı aile mezarlıkları da vardır.Yine Kıran kabristanlığını kullanmışlardır.Burası şuan münkariz olmuştur.Köyün içinde aile mezarlıkları vardır. Mezar taşlarındaki konular erkek mezar başlarına başlık,kadın mezarında süslemeler ön plandadır,erkek mezarlığında büyük sarıklı olanlar ulema ve paşaları,uzun külah üzerine sarık tasvirler,derviş ve tarikat şeyhlerini,sadece ince sarıklılar köy ağalarını,üstü geniş ve altı dar kavuk biçiminde olanlar yeniçeri ağalarını işaret etmektedir

 

EKONOMİ:

HUBUBAT:Buğday,Mısır ,Arpa,

BAKLIYAT:Fasulye,Bezelye,Bakla,Soğan,Lahana,Marul,Pırasa,İspanak,Kaldırık,Patates Karalahana,Biber,Patlıcan,Kabak

MEYVE       : Elma,Armut,Kestane,Ceviz,Üzüm,İncir,Dağ çileği,Muşmula,Ayva,Kızılcık,Kiraz Hayvancılık ve tarıma dayalıdır.Tarım olarak fındıkçılık revaçtadır.Türkiye’nin en önemli fındık tarlaları burada bulunmaktadır.Fazla miktarda ormancılık yapılmamaktadır.Meyve sebze kendilerine yetecek kadar yapılmaktadır.Hayvan süt ürünlerini yapıp kendileri bunları Adapazarı,Düzce,Akçakoca pazarlarına götürüp satmaktadırlar.Arıcılık yapanlarda vardır.İlçemizde tarımsal üretim içerisinde bitkisel üretim, özellikle fındık üretimi ağırlıklı yer tutmaktadır. Fındık üretimi dışında kasaplık tavuk üretimi, büyükbaş hayvan üretimi, balıkçılık, arıcılık,  mantar üretimi önemli tarımsal faaliyetler arasındadır. Akçakoca 1930 yıllarda ekonomi denize bağlı idi,bunun yanı sıra reçberlik,odunculuk,kerestecilik ön safhada yer alırdı,şehirlinin tümü denizci idi,gemi tüccarı,gemici,tekne sahibi,balıkçı,yada yükleme ve boşaltma amelesi idiler.Akkaya,Aftunağzı,Beyhanlı,Döngelli,Çuhalı,Kızlarağası,Değirmenağzı,Taşman Deresi,Karaburun,Melenağzı iskeleleri vardı,buralardan ticaret sağlanırdı.Ayrıca ilçede 4750 büyükbaş hayvan vardı ama son yıllarda azalma kaydedilmiştir,kümes hayvancılığı da son yıllarda azalma görülmüştür 190 adet kümes vardı,beyaz et üretimi 25.000 tonu geçmekte idi.2000 civarında fenni kovan vardır Maden direkleri dışında ,Bolu Adapazarı’nda ,Düzce’de yetişen buğday,kavun,karpuz gibi toprak ürünleri manda ve öküz arabalarıyla deniz sahiline getirilir bura danda deniz yoluyla gelen gaz,ve tekel maddeleri aynı arabalarla taşınırdı,sahilde bulunan depolarda bu mallar stoklanır dı zaman içerisinde tuz ve benzeri şeyler şehir ve kasabalara sevkiyatı yapılırdı,ayrıca deniz yoluylada sandallarla başka şehirlere sevkiyatı yapılmakta idi.

 

FINDIKÇILIK

Hemen hemen herkes fındıkçılıkla uğraşmaktadır.Devlet orman arazilerini açıp buralara,memleketten 1900 yılında Trabzon’dan gelen Bostancı hacı Ahmet efendi Akçakoca’ya fındığı getirir Osmaniye mahallesine fındığı ekmiştir,yine Mehmet Arifin getirttiği fındığı ekerler daha sonra Batum göçmeni olan zücaciyelik yapan Mustafa efendi Doğu Karadeniz sahillerinden aldığı fındık fidelerini Ereğli ve Akçakoca da satarmış.Bir gün Giresun’a uğrar o zamanın belediye başkanı limanda fındık fidesi dağıtıyormuş,Mustafa bey bunları alır gemi kaptanına da söyler,gemi kaptanı fideleri fıçılara koyarak Ereğli Akçakoca ya getirir,diğer rivayete göre de Yenice köyün kurucusu Kibaroğlu Hurşit,Kırıkoğlu Tahir,Keleşoğlu İbrahim,Alioğlu Tufan Tefik ilk fındık fidelerini ekmişlerdir.Bunların getirdiği fındık dallarından sopa ile dövülürmüş dalları çok büyükmüş,daha sonra Mehmet Arif kaliteli fındık fidelerini götürür,millete bunları tercih eder millet bu fındık fidelerini dikerler.1922 yılında 4000 fidan mevcuttu fındık sevkiyatı artınca millet fındık ekmeye başlar,fındık bahçelerde elle toplanır,çeşitli evrelerden geçtikten sonra yere sofralar kurulur altına büyük bezler serilirdi, sofra etrafına toplanan kişiler fındığı kırardı,bazıları da fındığı kabuğundan ayıklıyordu çok çetin olan bu sistem yerini 1930 yılında merkezde Kapkirli’de elle çalışan değirmen gücü ile çalışıyordu ve fındık böyle kırılıyordu,Sarı Hafızların Halit Arıkan bu değirmeni kurmuştu ,daha sonra Trabzonlu Abdulrezzak efendi elle kırma fabrikası kurar,daha sonra Küçükömerle’in Ömer Aydın 1932 yılında  şimdiki Özyuvam’ın olduğu yere ahşap bina içinde makaralarla çalışan fındık kırma makinesini kurar,1942 yılında da Diyarbakırlı lakaplı Cemil bey Osmaniye de bir değirmen kurar ama bu değirmen dizel motoru ile çalışmakta idi,yine bu sırada mebus Vahit Yöntem Osmaniye de deniz kenarında modern bir fabrika kurar1946 yılında,1947 yılında da Arabacı köyünde Hocaoğlu Mehmet dizel motoru ile çalışan bir fındık kırma fabrikasını kurar.Edilli köyünden olan Hüseyin Horoz da dizel motorun masrafını azaltmak için Değirmenağzı mevkiinde su gücü ile çalışan fındık kırma fabrikasını kurar,düşük alternör ilavesi ile akü şarj girişimi ile iyi bir fabrika idi ve en son 1954 yılında Orhan derenin denize döküldüğü yerde fiskobirlik adına modern bir fabrika açılır,bu fabrika 2008 yılında tamamen yıkılır bunun yerine Sapak mevkiinde çok modern fabrika açılır üretimine devam etmektedir.İlk fındık yağını Kalfanın Bekir Üstünel yapmıştır,fındık eskiden tımar,çapalama,tırpan yapma,toplama,öküz arabalarla taşıma,sopalarla dövme,elle ayıklama,sık tellerden yapılmış bir aletle incesini kalınını tozunu ayıklama evrelerden geçerdi,ama şimdi toplama,ilaçlama,gübreleme,motorla tırpan yapmak,ayıklamayı patoz makineleri ile yapmak maliyeti yükseltiyor,Fisko’da fındık taban fiyatını da düşük tutunca halk artık fındıkçılık’a iyi bakmıyor.Fındık şubat mart ayında ekilir 2-3 yıl yetişmesi sürüyor,4-4 6-6 ara ile 6-8 fidan 60- ocak kuyular açılarak dikilir.En iyi fındık türleri şunlardır: Çakıldak,Kargalak,Kan,İncekara,Kuş,Tombul,Paloz,Foşa,Kalınkara,Uzunmusa,Mincane,Cavcana,Badem,Yağlı fındık,Kara fındık,( yağlı fındığa benzer kabuğu siyah ve serttir)Sarı fındık (yuvarlak kabuğu ince verimi fazla),Yomra(yuvarlak vermi fazla),Sivri( ince uzun bademe benzer),Dilovası,ve Mehmet Arif fındığı ( yağlı  kabuğu ince verimi fazladır). Deli sava(Fındığın içini iyi doldurmaz)

 

HAYVANCILIK

:Büyük baş hayvancılık revaçtadır.Süt ürünlerinden elde ettikleri mamulleri Adapazarı,Düzce,Akçakoca pazarlarında götürüp satarlar.Sağman inek hemen hemen her evde vardır.Öküz pek kalmamıştır.Tavuk,kaz,ördek her evde vardır.Köyde 4 adet tavuk kümesi mevcuttur Kuş gribi hastalığı yayılmadan önce kümes hayvancılığı da yapılmaktaydı.

ORMANCILIK:

Çam,Kayın,Meşe,Kestane,Gürgen,İhlamur,Kavak,Çinar,Defne,Kocayemiş,Muşmula,Ayı üzümleri,Orman gülleri,Yer gülü,Erica ağaçları,Erelti otu,Çoban püskülü diye orman ürünleri var.Eskiden devlet orman arazisini talan edip fındık ekimi yapılmıştır.Köyde ormanlık alanı düşük seviyededir%8 gibi.

 

 

AVCILIK

Bölgede göçmen kuşlara daha çok raslanmaktadır,Sarıkuş,Çulluk,Bıldıcın,Ördek,Üveyikördek,Kaz,Kuğu,Tarakçın,Karakçun,Sığırcık,Bozbakal,Karabakal bulunur.Son zamanlarda,gerek ilaçlama gerek yanlış avlanma neticesinde çok azalma olmuştur .Ördek,Çulluk avı çok meşhurdur.Çevredeki daimi kuşlar kestane Kargası,Çulluk,Ördek,Üveyik,Sığırcıktır.Tavşan,Çakal,Tilki,Domuz,Ayı,su Samuru,Kunduz,Geyik,Karaca vardı ne yazık ki bunlara da az rastlanmaktadır.Domuz avı devamlı yapılmaktadır.Köydeki devamlı hayvanlar Domuz,Ayı,Kurt,Tilki,Çakal dır.

 

KÜLTÜR

 

İsa’dan önce 331 tarihinden itibaren Ab hazlar Kafkasya’daki yurtlarında 1864 yılına kadar genellikle bağımsız olarak yaşamışlardır. Abhazya geçmiş yüz yıllarda sıra ile Türklerin ve Gürcülerin işgali altında kalmıştır. Nüfusunun büyük bir çoğunluğu Türk hakimiyeti esnasında islamiyeti kabul etmiştir. Müslüman olmuş büyük bir nüfuz Abhazya da oluşmuştur.1864 yılında Rusların hakimiyetine giren Abhazya’da, 1866 yılında başlattıkları bir ayaklanma başarısız kalmıştır. Bu dönemde birçok Abaza Türkiye’ye göç etti.yy.dan itibaren Abhazya ve Gürcistan’ın ayrı bölümleri yavaş birleşmeye başladı.İlk Ab haz kıralı Lav’on tarafından birleştirilen Ab haz grupları; Abhazgia, Apsilla ve Misimya, Lazikikayı ve Batı Gürcistan’ı da katarak kendini yörenin tek hakimi ilan etmişti. Abhazya 3 ve 4. yüzyıllarda Hıristiyan oldu. Pitsunda şehri bu dinin merkezi oldu. 5. ve 6. yüzyıllarda  bu din Abhazya’nın resmi dini olmuştur. Abhazya 6. yüzyılda en parlak dönemini yaşadı. Abhazya 8. yüzyılda Arapların işgaline uğradı. 16. yüzyıldan itibaren Abhazya Osmanlı hakimiyetine girdi. İslam kültürünün etkisi altında kaldı. 1810 yılında Abhazya Rus hakimiyetine girdi. Ab hazlar, 1821, 1894, 1830 ve 1840 ve daha sonraki yıllarda Ruslara karşı çetin mücadeleler vermeye başladı.Şeyh Şamil, Muhammet Emin ve Maenkats liderliğinde diğer Kafkas Boylarıyla birlikte uzun yıllar Ruslara karşı savaştılar.11-22 Mayıs 1864 te Ab hazlar Ruslarla intihar savaşı yapmaya başladılar. 1864 te ilk göçler başladı. 1877- 1878 Osmanlı- Rus Savaşı, bölgede büyük bir nüfus kaybına neden oldu.Köyün genel nüfusu bir kuzey Kafkas topluluğu olan Abhazlar'dan oluşmaktadır. kısmen Hemşinli bulunmaktadır. Yöresel yemekleri, Abhaz ve Hemşin yemekleridir. Bunlar içinde Abısta (Abhazlara özgü bir ekmek türü), haluj (abhaz mantısı), sızbal (genellikle erikten yapılan bir tür meze) gibi çeşitler mevcuttur. Gelenek bakımından abhaz geleneklerine bağlı kalınmıştır. Yöresel oyunları; Abhazlar için Apsuva koşara ve Rinnadır. Abhazların neredeyse tüm oyunları kızlı-erkekli eşler şeklinde oynanır. Hemşinlilere özgü oyunlar ise horondur ve tulum ile onlara da kızlı erkekli oynarlar Abhazların geleneksel çalgıları akordeon ve mızıkadır. Aynı zamanda da düğünler de tahtalara vurularak da ritim tutulur. Abhazların sadece kendilerinde özgü bir gelenekleri vardır. Abhazlar kendi aralarında soylara (sülalelere) ayrılır. Esmanahım daki Abhazlar, Kabba,Suktar(Kutarba), Koadzba, Aşuba, Argun, K'eçba, Kurua, Kurkunaa, Akhba, Çiüşba, Khikuba vb. sülalelerden oluşur. çoğunlukla Kabba ve "Koadzba" soyundandır. Başka soylardan da aileler de bulunmaktadır. Köydeki konuşma dilleri Abhazca ve Hemşin dilleridir. Köy halkı, kendi arasında bu dillerde konuşurlu

 

Anadolu’ya İlk Göç :Abazalar Kafkasya’dan Anadolu’ya göç ettiklerinde genelde ovalardan ziyade yamaçlara yani dağ eteklerine yerleşmişlerdir. Bu tutumun başlıca nedeni kuraklık, bataklık ve sivrisineklerin yaymış olduğu hastalıklardır.Akçakoca’da Abazalar genelde Davut ağa, Esma hanım ve Dilaver Köylerine 1877 göçleriyle birlikte gelip yerleşmişlerdir. Bu üç köyün özellikleri yukarıda verilen açıklamalara uygundur. 1916 tarihli Bolu Salnamesinde (s.366) Akçakoca’da  600  Abaza (%5,6) bulunuyordu.1877 göçünde Abjwa- Aşuba koluna mensup bir grup Tavad- Prens sınıfından Esma Hanım tarafından Akçaşehir iskelesine çıkarlar.İskan Dairesinden izin alıp uygun bir yerleşim alanı ararlar. Abazalar yerleşmek için vadileri tercih ederler. Kıran Köyünün güneyindeki vadi içini tercih ederler ve Esma hanım Köyünü kurarlar.Esma hanımdan ayrılıp Dilaver ve Davutağa köyünü kurarlar

 

DOĞUM OLAYI

Abazalarda çocuk dünyaya geldiği zaman doğum olayını köy halkına duyurmak için  silah atılırmış. Bu durumda çocuğun kız veya erkek olması önemli değildir. Yeni doğan çocuğun adını dede koyar.

 

DÜĞÜN GELENEKLERİ

Abaza düğünlerinde çalgı olarak mızıka, akordeon ve tahta çalınır. Tahtaya 10-15 delikanlı dizilir. Tempo tutarak vurulur. Akordeon eşliğinde ellerle tempo tutulur. Ortada bir kız ve bir oğlan oynar. Oyun bitimine doğru ortadaki kız ile oğlan kendini yerlerine oynayacak olanları, kendileri ortada iken seçerler. Onlar kalkar, ortadakiler oturur.Bir ağaca yumurta asılır, onu silahı ile kim kırarsa Tasayüzeden çorap hediye alır Ayrıca ortaya bir masa konur bu masada bir kişi düğün evine hediye getirenleri deftere yazar sonunda düğün sahibine verir düğün sahibi bu defteri saklar ona hediye getirenleri deftere bakar ona göre hareket eder

DİĞER GELENEKLER

Abazalarda eğlenmek için, muhabbet yapmak için düğün dernek olması şart değildir. Örneğin herhangi bir Abaza köyünde bir iki kız veya erkek köye akrabasına ziyarete gelse, o köyün gençleri o eve toplanır. Misafirin onuruna muhabbet, eğlence düzenlenir.Abazalarda, bir kişi bir kahveye, bir cemiyete girdiğinde herkes ayağa kalkar ve ona saygı gösterirler. Gelen kişi eğer, cemiyettekilerin yaşça büyüğü ise onu oturanların en başına oturturlar O, müsaade eder, her kes oturur. Eğlence nerde kaldı ise oradan devam eder.Abaza köylerinde kahvehanelerde ortaya perde gerilir. Gençlerin yeri ayrıdır. Ortadaki perde, saygıda kusur olursa, büyüklere karşı kusuru örter.

İMECE

Ekin ekmek ve biçmede herkes birbirine yardım eder. İmece usulü vardır.

DİNİ

Abazalar müslümandırlar. Hacca giderler. Müslümanlığı tam anlamıyla uygularlar

 

CENAZE ADETLERİ

Ölüm olayında cenazeye tüm Abazalar gelirler. Eskiden araba olmadığından atla gelirlerdi.Atın bakımı, yem, köylüler tarafından karşılanırdı. İlk günü ev halkı yemek yapmaz, cenaze evine köylüler yemek getirirler. Ölümüm 40 ve 52.c. günü mevlit okunur. Bir hafta cenaze evinde kuran okunur. Her gece lokma yapılır. Kurandan sonra helva ve gülsuyu dağıtılır.

AT ÇALMA ADETİ

Abazalarda at çalmak bir şereftir. Özellikle asil ailelerden at çalan kahraman olur ve asil bir aileden kız bile isteyebilir.

SÜLALE

Abazalar ad ve soyadı hariç birde sülale adı kullanır. Geçerli olan sülale adıdır. Örneğin:İfrar Demir (Ceniya) gibi.

AKÇAKOCADA

 

Kız ve Erkeğin Tanışması :Akçakoca’da mısır bitkisinin fazla ekildiği, fındığı kozalarından ayırma makinelerinin daha ortaya çıkmadığı dönemlerde mısır soyma, fındık ayıklama imeceleri yapılırdı. Bu imecelere kız ve erkekler bir arada katılırlardı. Mısır çapalama, fındık toplama işleri de imece şeklinde yapılırdı. Akçakocalı kız ve erkek gençler birbirlerini bu imecelerde, kasabaya inme sırasında, dereye suya giderken, nişan, düğün gibi eğlencelerde tanırdı.Kız ve erkeğin ortaklaşa güvendikleri bir kadını aracı olarak kabul eder ve sevgi nişanelerini birbirlerine bu aracılar ile gönderildi. Bu günde buna benzer olaylara şahit olunmaktadır. Çoğu kez kız erkeğe, kendi işlediği bir mendili, oğlanda kıza gülyağı, şeker, lokum, küpe, yüzük gibi hediyelerde gönderirdi.

Sevdalık Günleri :Akçakoca gençleri arasında sevdalık günleri çok önemliydi. Sevenlerin arkadaşları vardır. Bu arkadaşlar erkek ise, hep seven erkeğin etrafındadır, arkadaşları için pervane olurlar, hep beraber gezerler. Başkaları seven erkekmiş izlenimi yaratırlar. Örneğin; Sevdiği kız salıncağa binerse, önce aşık olan silahını boşaltır. Bunun anlamı: Bu “Seni başkası severse onu öldürürüm” anlamına bir mesajdır. Ardından aşığın arkadaşları silahlarını boşaltırlar. Bunun da anlamı: “Bir arkadaşımızın arkasındayız” demektir Durum herkes tarafından anlaşılır, kimse kimsenin sahasına girmez. Erkek evlenme arzusunu ailesindeki kadınlara açar. Zaman içinde gelişen olaylar oğlanın anası tarafından babasına iletilir. Günler ve gecelerce ne olup olmayacağı, aileler arasında düşünülüp tartışılır. Sonunda kız tarafının kıramayacağı bir elçi bulunur. Elçi baba ve annenin ağzını arar. Olumlu yanıt alınca kızı istemek için girişimlerde bulunur.Toplum kız isteme konusunda çok duyarlıdır. İstenilen bir kızın verilmemesi ya da söz kesiminden sonra dönülmesi erkek tarafından hakaret kabul edilir. Bu tür olaylar genellikle kan davası gibi olaylara sonuçlanır.

Sıra Gözetme :Ablası bekar olan, evlenme çağındaki erkek bu kuralı bozup evlenebilir. Erkek toplunda kadından önce gelir. Erkek kardeşler arasında da sıra gözetilir. Miras taksiminde kızın payı erkeğe göre yok gibidir. (Bu gelenek Lazlarda daha çoktur.)Son zamanlarda Bölgede kızlar arasında sıra gözetme geleneği vardır. Büyük kız varken küçük kız evlenmesi ayıplandığı gibi baba buna kesinlikle karşı koyar herkes hakkını yavaş yavaş  alma yolunu tutmaya başladı.

Başlık Parası :Akçakoca ve köylerinde başlık parası vermek hemen hemen yok gibidir. Yalnız fakir ailelerde kızına çeyiz yapabilmek için bir miktar para ödenir. Başlık parası verme Laz ve Gürcü ailelerde, Rizeli  toplumlarda daha az uygulanır. Abazalarda başlık parası alınmaktadır.

Kız Kaçırma Olayları :Abazalarda düğün çok masraflı olduğu için, özellikle birbirini seven çiftler kaçarlar. Bu danışıklı dövüştür. Kız kaçırılmadan önce nüfus cüzdanı kaçırılır. Kızın yaşı on sekizden küçük ise kız kaçırılınca erkeğin akrabalarından birinin evinde saklanır. Daha sonra aileler arasında anlaşmaya gidilir. Kaçırılan kızın yanında kıza yakınlığı ile bilinen kızın arkadaşı ile kaçırılır. Bu kıza tasavize denir. Kız emin bir ailenin yanına misafir edilir. Düğün yapılıncaya kadar kız o evde kalır. O evde her akşam eğlence yapılır. Bunun adına taşamhara denir. Kız-erkek anlaşarak kaçmışlarsa iki tarafın aileleri bir müddet birbirleriyle görüşmez. Daha sonra aracılar yardımıyla taraflar barıştırılır. Ancak yıllar süren küskünlükler söz konusudur. Kız kaçırmada kızın rızası yoksa olay kan davasına kadar gidebilir Kız İsteme Abazalarda evlilik genellikle kız kaçırma ile olur. Kız kaçırılırken kızın yanında kız tarafının tanıdığı, köyden biri bulunur. Kız köyden uzakta, başka bir köyde misafir edilir, kızın ailesi ile görüşülür. Mutabakata varılır ve düğün yapılır. Kız kaçırma olayı ile, normal yolla kız istemede verilen süre ortadan kalkmış olur.Abazalarda kız istemeye baba gitmez. Yakın akrabalar, örneğin dayı, yenge, hala gibi büyükler gider,Baba, amca, dede gibileri gidemez.Abazalarda kız eğer verilirse, süre belirlenir.Üç ay gibi. Bu süre içinde örneğin üç ay içinde oğlan evinde her gece muhabbet yapılır.Üç ay içinde Abaza Köyünün bütün geçleri, oğlan evinin bulunduğu köye muhabbete gelirler.Abaza, Abaza ile evlenirken oğlan araştırılır. Bunların hepsinden önce, kıza yani gelin olacak kişiye herhangi bir Abaza Köyünden bir kız arkadaş seçilir. Bu kız arkadaş üç ay boyunca ve düğün bitinceye kadar geline refakat eder. Buna Tasavize denir. Üç ay boyunca diğer köylerden gelen misafirlere hizmet etmek, misafirleri eğlendirmek, damat köyünün gençlerine düşer. Üç ay boyunca yapılan eğlencelere Tasam hara denir.Düğün zamanı gelince akrabası veya köylüsü olan bir delikanlıyı da geline katarlar. Gerdeğe girinceye kadar gelinden o sorumlu olur.Düğünler Cumartesi günü başlar ve Pazar akşamına kadar sürer. Düğünde inek kurban kesilir. Kurbana Asta denir. Öğlene kadar yemek yapılır. Genellikle etli yemek, pilav, salata, helva ya da tatlı yapılır.Düğüne her yerden misafir gelir. Diğer Abaza köylerin muhtarlarına haber ulaştırılır. Muhtar haberi bütün köye yayar.Köyde davulcu başı, teşrifatçı olarak erkekler seçilir. Zurnacı ve köçek (kadın kılığın girmiş erkek oyuncu) ile birlikte misafir karşılanır. Diğer davulcu erkek evindedir.Gelen misafirler eve 100- mesafeye gelince silah atar ve köçeğe para yapıştırır. Gelen misafirler hediye olarak zarf içinde para ya da hediye koyar. Zarfın üstüne ismini ve mutluluk dileklerini yazar. Düğüne her gelen bir zarf getirir. Bir ihtiyar heyeti kurulur. Düğün boyunca gelen zarflar onların oturduğu masaya gönderilir. Zarflar orda birikir. Zarflarda para vardır. Zarfı kim getirdiyse sülale adını ve kendi adını yazar. Zarf sahibi bellidir. İhtiyar Heyeti zarfları açar, kimin ne getirdiğini deftere yazar ve sonunda damada verilir.Düğün süresince gelen misafirler gece yatmak için bütün komşulara dağıtılır. Hangi misafir hangi haneye gidecekse hane sahibi onları bekler ve ne zaman canları isterse hane sahibine haber verir. O da misafirleri alır gider. O geceki yemeleri, içmeleri,temizlikleri o haneden sorulur. Düğünde kızlar, erkekler, gençler  görevlidir Bunlar teşrifatçı, peşkirci, tepsici gibi isimler alırlar.Çok saygıdeğer misafire kuzu veya tavuk kesilir. Çeşitli ev yemekleri yapılır. Misafir yemeğe hemen başlamaz. Evin büyüğü kesilen hayvanın kellesi ile gelir. Misafir onun kulağını keser ve evin büyüğüne verir. Büyükte kulağı evin küçüğüne verir. O kelle yenmez. Bu misafire hizmet gösterişidir.Düğün Pazar gününe kadar devam eder.Misafirler bu gece geri dönerler.Kız eve getirilirken de çeşitli adetler vardır. Köyün ileri gelenleri ve  gelin Galaba söyleyerek erkek evine getirilir. Kapıda bir bıçak ve silah çapraz olarak durmaktadır. Bunun anlamı, erkeğin, onun namusunu ve başına gelecek tehlikelerden koruyacağı anlamınadır.Düğün evinde, odanın bir köşesine beyaz çarşaf asılır. Düğün boyunca gelin bu çarşafın arkasına gizlenir.Geline bir arkadaş seçilir. Bu kız tarafından seçilmiş bir erkektir. Görevi gelin kız çıkmazsa onu alıp götürmektir.Düğünden 15-20 gün sonra kız evine gidilir. Buna Damat Görmesi denir. Gelin kız arkadaşlarına ve akrabalarına para dışında her türlü hediye götürebilir.Abaza köylerinde erkek olmak şartıyla gelin damatla birlikte yanlarına çıkamaz, birlikte yemek yiyemez, çocuk sevemez. Sadece hizmet eder. Kayın pederinin yanında konuşamaz.

Söz Kesme ve Nişan Olayı :Eskiden erkek askere gitmeden nişanlanırdı. Nişanlık süresi, askerlik, para yokluğu ile ilgili olarak 2-3 hafta ile bir yıl arasında değişir. Yerli halk arasında beşik kertmesi kesinlikle yoktur. Göçmen köylerinde beşik kertmesine rastlandığı söylenmekte ise de tespit edemedim.Kız istemede erkek tarafından hediye olarak getirilen “kutu şekeri” ertesi gün iade edilmez açılırsa, kızı erkeğe verildiğine işarettir.Taraflar tarafından söz kesiminden sonra oğlan tarafından akrabaları kızın evine yüzük, kutu şekeri ile elbiseler, çorap ve terlik alıp giderler. Nişanda yüzükler takılır. Bazı köylerde nişanda erkeğin bulunmadığı, akrabası tarafından kızın parmağına yüzük takıldığı söylenmekte ise yerli köylerde böyle bir gelenek bulunmamaktadır.Bir süre sonra kız tarafı, yüzük, bir kat çamaşır, kaynanaya elbise alıp oğlan evine getirirler.

Çeyiz Geleneği
:Çeyiz olarak sandık, yatak, yorgan, yelek, şalvar, bakırdan mutfak eşyası, elde dokunmuş yer hasırı, hasır seccade, ottan duvar yastığı, kanaviçe işler ve örtüler vardır. Çeyizin miktarı ailenin mali durumu ile ilgilidir. Yerli halkta çeyiz eşyası, Doğu Karadeniz kökenli ailelerde olduğu kadar fazla olmakla beraber, kızlar mirasta erkek kadar hakka sahiptir.

Kına Gecesi :Düğün geleneğinin ilk kademesi kına gecesidir.Kına gecesi Çarşamba günü yapılır. Kına gecesi için erkek tarafı beraberlerinde taraftarları ile birlikte yanlarına kına alıp gelin evine gidilir. Dört kız çarşaf veya büyük bir yazmanın altına gelini alırlar. Bir kız gelinin eline tabaktan kına yakar. Elleri temiz beyaz bezlerle yumrukları bağlanır. Bir taraftan da maniler söylenir. Hem gelin ağlar, hem etrafındakiler. İzzet ve ikramdan sonra erkek tarafı evlerine gelir. Damadın evi önünde büyük bir ateş yakılır. Kız tarafı tavuk istemeğe gelir. Her evden birer tavuk alınır. Ateş yanınca baklavalar getirilir. İkramlar yapılır. Kız tarafı darıltılmadan uğurlanır.Kına gecesi bayramlık elbiselerini giyen genç kızlar çiftetelli, topal oyunu, orta oyunu gibi oyunlar yaşlı bir kadın denetiminde oynanır

Düğün Günü :Düğün genellikle nişandan en az bir yıl sonra yapılır. Bindallı ve benzer gelenekler yoktur. Eskiden gelin renkli ve temiz ipekli elbise damat ise don pantolon üzerine beyaz gömlek ve işlemeli yelek giyerdi. Güvey fakirse beyaz elbise ödünç alınırdı.Eskiden olduğu gibi gelin kayın baba ve yakın akraba arasına giderdi. Gelin evden çıkarken, kız kardeşlerden biri, yoksa akraba kızlardan biri çeyiz sandığı üzerine oturup sandık haracı isterdi. Ayrıca kapıdan çıkarken erkek kardeş, kapı haracı olarak bir miktar para talep eder.Köylerde, genellikle bir öküz arabası süslenirdi. Üstüne halı ve kilimlerle bir örtü yayılır. Araba çan ve zillerle bezenir, köylüler şık giysilerini giymiş, arabanın önündü, ardında, yanında yürüyerek giderlerdi. İkide birde araba durdurulur: Ala ala hay... diye bağırarak düğün evine varılır. Yolda devamlı halaylar çekilir. Kasap oyunu, Kastamonu zeybeği gibi oyunlar oynanır. Gelin alayı, çeşitli yollardan dolaşarak damat evine varırdı.Gelin alınmadan o köylülere veya mahalleliye pilavlık parası verilir. Gelin arabaya binmeden bolluk ve bereketli olsun diye ya damadın babası veya yakını bozuk paralar içinde şekerler, buğdaylar serper, çocuklarda bunları birbiri üzerine yığışarak kapış kapış toplardı.Köyden çıkıncaya kadar çeşitli yollardan dolaşarak damat evine varılır. Gelin arabadan inmez, bahşiş ister. Bir inek ya da tosun getirilir. Kulağı kesilerek işaret verilir. Kapı önünde kurulan bir masada kız tarafı tatlı, şeker, sigara, mermi gibi isteklerde bulunur. Bu istekler karşılanıncaya kadar gelin bekletilir. Bu durum bazen üç dört saat kadar sürer.Gelin eve girerken eğilip eşiği öper. Bolluk getirmesi düşünülerek mısır, buğday, şeker, bozuk para atılır. Akraba ve komşular başlarında birer tepsi baklava alarak erkek evine giderler. Tepsiler üst üste kümelenir.Erkeklerde evin önünde yakılan ateş etrafında oynarlar. Bu oyunlar kadın kıyafetine girmiş köçekler tarafından oynanır. Eğer aile varlıklı ise dört köçek, dört davul, dört zurna ve dört keman bulunur.Diğer köylerden geleneklerde kafileler halinde düğüne katılırlar. Kimileri koç, kimileri koyun getirir. Meydanda ikramlar yapılır.Yenip içilir. Sonunda köylüler misafirlerini evlerine götürürler.Hoca nikahı yapılır, bu adet yaygındır. Hoca nikahı yapılırken gelinin yanında dadı veya bibi (teyze, hala) denilen kadınlar bulunur.Gürcü köylerinde düğün gecesi, güveyin gerdeğe girmesi yasaktır. O akşam kızın akrabası olan kızlar sabaha kadar beklerler. Düğünün ertesi günü gerdeğe girilir. Düğün genellikle üç gün devam eder. Lazlar ve Hemşinlilerde de benzer gelenekler vardır.Diğer köylerde ise hoca nikahı kıyılır. Sonunda güveyi arkadaşlarının kolunda gelinin odasını getirilir. Arkasından yumruklanarak odaya itilir. Damat odaya girer. Hazır bulunan seccadede iki rekat namaz kılıp duasını yapar ve gelinle tanışmaya gider. Damat bu arada gelini konuşturmaya çalışır. Ona hediyeler verip konuşturur. Konuşturulunca da pencereyi açıp iki el silah atar. Bundan sonra herkes dağılıp gider.Gelinle damat, gidip kayınvalidenin elini öperler. Tekrar odalarına giderler. Orada baklava yerler. Bazense baklava kesmelerinin yarısını yiyip bırakırlar. Ertesi gün bunları evlenmemiş erkek ve kızlar yer. Darısı sizin başınıza gibi bir gelenektir bu. Ertesi gün sabah, köçekler, davetliler düğün evinin önüne gelirler. Oyunlar oynanır. Damat elinde bir tepsi baklava ile herkese birer kesme baklava sunar. Sonra da herkes dağılıp gider. Ev kadınlarla dolar. Duvak günü damat sağdıçla gider. Gelinle sabahtan ikindiye dek oyunlar oynanır, şarkılar söylenir ve derken düğün biter

Duvak :Güvey gecesi sabah gelini eğlendirmek için eğlence düzenlenir. Gelin oynar ve etrafa para atar.Bekar kızlar gelinin duvağından teller koparırlar. Duvaktan sonra erkek ve kız evlerinde yemekli davetler yapılır.

Düğün Davetleri :Bütün akraba ve hısımlar gelin ile damadı davet ederler. Bunlar taşıma davetleridir. Her gidilen eve gelinin yaptığı bir el işi işleme götürülür. Onlarda onlara çeşitli hediyeler verirler.

Doğum Olayı :Genellikle ilk çocuğun erkek olması istenir. Çocuklar genellikle beşikte büyütülür. Çocuğun adı üç gün içinde yaşlı bir erkek veya hoca tarafından üç defa kulağına okunarak konulur. İsimden sonra ezan okunur. Komşular ve akraba loğusaya evvela geçmiş olsun derler sonrada hediyeler getirirler. Doğumun kırkıncı günü çocuk ve loğusa yıkanır. Buna çocuk kırklandı denilir.Abazalarda çocuk dünyaya geldiği zaman doğum olayını köy halkına duyurmak için  silah atılırmış. Bu durumda çocuğun kız veya erkek olması önemli değildir. Yeni doğan çocuğun adını dede koyar.

Diş Çıkarma :Küçük çocukların diş çıkarmaları aile için ayrı bir sorun olur. Ailenin bireyleri yeni çıkan dişi görmeyi uğur sayarlar. Onun içinde sık sık çocuk güldürülür, ağzına bakılır. Hatta bazıları ekmek kabuğunu gevlettirmek suretiyle dişin çabuk çıkmasının sağlarlar. Bazıları da parmağını rakıya batırarak çocuğun diş etlerini oğalar. Çocuk bundan çok hoşlanır.Dişin çıktığını gören kişi mutlaka diş çıkaran çocuğa ya elbise alır ya entarilik alsınlar diye anne babasına para verir.

Sünnet Olayı :Akçakoca bölgesinde kirvelik olayına rastlanmaz. Eskiden gezginci sünnetçilerin gelmesiyle hiçbir hazırlık yapılmaksızın çocuklar sünnet edilirdi. Günümüzde eğlenceler düzenlemektedir. Sünnetçiye, bazen para almadığı için sabun, havlu gibi şeyler verilirdi.

Dini Bayramlar :Dini bayramların Akçakoca örf ve adetleri içinde çok büyük yeri vardır. Üç aylar girince Recep, Şaban ve Ramazan gelinceye kadar bazı kimseler ramazana alışmak için ayda bir belli oruçlar tutar, kutsal geceler, cumalar yavaş yavaş ayrı bir kalabalık olmaya ve cemaat artmaya başlar.Ramazana hazırlık olmak üzere, makarnalar kesilir, erişteler yapılır. Yufkalar açılır, kuskuslar hazırlanır. Mevsime göre çeşit çeşit reçeller, hoşaflar ve şuruplar hazırlanır.Hele bayram gecesi yeni esvaplar giyilir, Provalar biter. Küçükler giyeceklerini başlarının altına koyar. Ayakkabılarını yatağın içine yerleştirir. Herkes banyosunu yapıp yatar. Küçük erkek çocuklar sabahleyin sabah namazına herkesle birlikte camiye gider. Namazdan sonra vaiz dinlerler. Bayram namazı kılınır. Hoca dikilir, en yaşlı adam hoca ile bayramlaşır, ondan sonraki hoca ile yaşlı bayramlaşır ve yerini alır. Böylece sıralanır. Cemaatin en yaşlısı ile en genci bayramlaşıncaya kadar sürer. Sonra birlikte hoca dua eder.
“Bu bayrama eriştiren Allah’a senalar ve amin” denilip çıkılır. Yolda görülenlerle bayramlaşırlar. Mezarlıklara gidilir. Ölülere dua edilir. Hastalar ziyaret edilir.”
Her köyün ramazanında davulcular bahşiş toplar. Birinin elinde bir sırık, birini elinde bir sepet. Davulcu davulu çala çala her evin önünde maniler söyler. Bahşiş; havlu, mendil, yazma sırığa bağlanır. Baklavalar, el altıda tepsi bulunan sepete konur. Paralarda davulcunun cebine konur.

Bayramlar :Yerli köylerde bayram sözcüğü eğlence anlamına gelir. Bayram olacağı gece, bayramı bilen köydeki misafirler, bayramın olacağı köye yakın eş dost ve akrabalar ile birlikte giderler. O akşam onlara misafir olurlar. Kadın ve kızlar yemekten sonra daha geniş evlerde, erkekler ya kahvede ya da başka bir evde toplanırlar. Erkekler orta oyunları yaparlar. Mutaassıp olmayan yerlerde içkide içilir. Gramofon çalınır ve Cide kemençesi ve tepsi çalarak oyunlar oynanır. Genellikle oyunlar iki kişilik eşler halinde yapılır. En revaçta olan oyunlar topal oyunudur. Bu oyun Akçakoca’ya özgü bir oyundur

Eğlenceler
 :Eskiden patoz makineleri yokken, fındık harmanda kurutulur, sabahları tırmıklar vurulur, sonrada altından tanesi alınırdı. Kalan fındıklarda kabuklarından ellenmek suretiyle bulunup ayrılırdı. Köylerde bu işler imece halinde yapılırdı. Kabuk ayırma işi erken bitimi, orası düğün evine döner, oyunlar şarkılar, gülme, eğlence, yeme içme başlardı. Kızlar erkekleri, erkekler kızları burada seçerdi. Çalışkan mı? Tembel mi? Dili tatlı mı? Nobran mı? Şaka kaldırır mı? Yoksa içine kapanıp arpacı kumrusu gibi düşünür mü? Yapıcımı yıkıcı mı? Hepsi burada denenirdi. Bu eğlencelerde maniler söylenirdi. Atmaca tabir edilen karşılıklı mani atmaları da yapılırdı. Abhazya larda kahve veya eve bir kişi gelirse herkes ayağa kalkar ona saygı gösterir,kahvelerde gençler ve yaşlı ayırımı vardır,orta yere perde çekilir Abhazalar müslümandırlar hacca giderler Müslümanlığı tam yaparlar

KÖYDE

FOLKLÖR :Yöresel oyunları Abaza’lar için Apsuva,koşara ve rinadır.Abaza’ların neredeyse tüm oyunları kızlı erkekli eşli olarak oynanır.Karadeniz folkloru

hakimdir,Davul,Zurna,Saz,karşılıklı zille oynanan oyunda çalınan zil,kemençe,mızıka ve akordeon  ile çalınan ve oynanan oyunlar vardır.Köyde kendilerine göre iki kişiyle oynanan Abaza oyunları vardır.Bir bay bir bayan ortaya çıkar mızıka çalınır ve bazı kişiler ellerini vurur ya da tahtalara vurarak  oyuncuların ayak figürlerine uydurarak oyunlara eşlik ederler., oyunda oyuncu başı vardır herkese iyi oyun seyrettirmek için iyi oynayanları oyuna davet eder tek tek ve oyunda yaşlı erkeklere genç kızlar eşlik eder genç kızlar sıraya dizilir sırası gelen yaşlı erkek oyuncuya eşlik eder bu şekilde oyunlar devam eder

DAVUL  : Davul savaş sırası,sonrası,askere giderken,törenlerde,ramazanlarda,güreş yapılırken çalınır.Davulun eski adı Tavuldur,Çağatay Türkleri tarafından yapılmıştır,bir haber aracıdır,7 üstte 5 altta deliği vardır,Avrupa’ya Türkler tarafından götürülmüştür,Oğuz Türkleri Anadolu’ya getirmiştir,kemençe ve davula eşlik eder,4000 yıldan beri devam eden bir enstrümandır.Davul,Kaval,Zurna,göçer enstrümandır,köyde son zamanlarda bunların yerini taverna müziği almıştır org ile çalınan müzik aletidir eski neşe eski düğünler artık tarihe gömülmüştür,evlerde yapılan düğünler artık düğün salonlarına taşmıştır

 ZURNA: Davul ve zembeleklerle çalınır ağaç maden, boynuzdan yapılır ,7 üstte 5 altta deliği vardır,Avrupa’ya Türkler tarafından götürülmüştür,Oğuz Türkleri Anadolu’ya getirmiştir,kemençe ve davula eşlik eder,4000 yıldan beri devam eden bir enstrümandır.Davul,Kaval,Zurna,göçer enstrümandır,köyde son zamanlarda bunların yerini taverna müziği almıştır org ile çalınan müzik aletidir eski neşe eski düğünler artık tarihe gömülmüştür,evlerde yapılan düğünler artık düğün salonlarına taşmıştır MIZIKA : Armonika, üflemeli bir çalgıdır. İngilizce harmonica kelimesinden türemiştir, daha çok mızıka olarak bilinir. Nefes ve dil ile çalınan delikli bir çalgıdır. Blues, Country ve Western gibi müzik dallarında oldukça yaygındır.

Diatonik Mızıka

Diatonik Mızıkalar daha çok Blues ve Rock müzisyenleri tarafından kullanılır. Her farklı ton şarkı için farklı Diatonik mızıka kullanmak gerekir. Diatonik mızıkanın tonu ilk deliği üflediğinizde çıkan sesdir. Blues mızıkası farklı pozisyonlardan çalınabilir.

Birinci pozisyon
; birinci delikten üflenerek başlanan gamdır ve mızıkanın tonu ile aynıdır.
İkinci pozisyon
; ikinci deliği çekerek başlanan gamdır ve mızıkanın tonunun beş yarım ton pesidir.(crossharp)
Üçüncü pozisyon; üçüncü deliği çekerek başlayan gamdır ve mızıkanın tonunun iki yarım ton tizidir.Diatonik mızıkada, İlk öğrenilmesi gereken teknik, Tek ses çıkarmaktır. Üç çeşit tek ses tekniği vardır; Dil Kapama, Dil Kıvırma, Dudak Büzme. İkinci öğrenilmesi gereken teknik ise Ses Bükmedir. Ses bükme
Üfleyerek bükme ve Çekerek bükme olarak ikiye ayrılır. Diatonik mızıkanın ilk 6 deliği çekerek bükülebilir, son üç deliği ise üflenerek bükülebilir. Üfleyerek veya çekerek bükmek o deliğin orjinal sesinin yarım ton ile üç yarım ton arası pesleşmesini sağlar.

Kromatik Mızıka

Bir yaylı mekanizma ile delikler kapatılıp açılır. Kromatik gamdaki her ses üfleyerek veya çekilerek çıkartılabilir. Tek mızıka ile her ton şarkı çalınabilir.

AKERDİON :Kafkas müziğin vazgeçilmez çalgısıdır,tek tuşa basarak akort çıkabilecek körüklü ilginç enstümandır,soleli kullanarak çalınırişin en zor yanı budur,sol elin altındaki minik tuşlar,ilk sıra kontrbaslar,2ci sır baslar,3-3-4 sıralar major mınor ve 7 lı akortlardır,bazı akerdiyonlarda 6 sıra olarak eksik 7 ler vardır,sesin çıkması körüğün açılıp kapanması ile oluşan hava basıncının metal dilciklere çarpması,titremesi sonucunda sağlanankörüklü bir çalgıdırAkordeon'un ilkel şeklinin 1822'de Berlin'de Christian Friedrich Ludwig Buschmann tarafından icat edildiğine inanılır. Ama yakın zamanda akordeon oalrak adlandırılabilecek bir enstrümanın 1816'da veya daha önceki bir tarihte Nürnbergli Friedrich Lohner tarafından kullanıldığı saptanmıştır.Akordeon ismine ilk patent ise 1829'da, Viyanalı org ve piyano yapımcısı Cyrillus Demian tarafından günümüzdeki akerdeona çok da benzemeyen tek klavyeli küçük bir çalgı alındı. Kısa sürede, birçok firma bu yenin çalgının üretimine girişti. "Diyatonik akordiyon" denilen ve diyezli ya da bemollü sesleri veremeyen bu çalgı, köylere kadar yayıldı. 1880'de,iki klavyeli kromatik akordiyon gerçekleştirildi. Diyezli ve bemollü sesleri de verebilen bu yeni akordiyon, kısa sürede çok tutundu. 1940'da daha da gelişti ve konser akordiyonu adını aldı. George Auric ve Jean Françaix gibi besteciler bu çalgı için birçok parça besteledilerÜlkemizde Kafkas halklarının veya Romanların çalgısı olarak bilinir. Özellikle Çerkes kültüründe büyük yer tutar: Çerkes düğünlerinin ve toplantılarının en ünlü çalgısıdır.Özellikle Sivas'ın Yavu Köyünde çokca kullanılır.Türkiye'de virtüöz Ciguli sayesinde kısmen yeniden popülerlik kazanmıştır.

TAHTA VE SOPA :Bir adet kalas, 2 adet iskele üzerine konur ve insanlar 2 adet ufak sopaları bu kalas tahtaya vurmak suretiyle muziğe ritm edip eşlik ederler.

3 TELLİ ABHAZ KEMENÇESİ

ÇOCUK OYUNLARI

Çelik çomak,binmeli eşek,esir oyunu,körebe,köşe kapmaca,birdirbir,seksek,yakan topu,lunç,domino devirme

KIYAFETLER

 Köyde 25-30 yıl öncesine göre  kıyafette önemli değişmeler olmuştur.Erkekler tamamen şehir kıyafetini benimsemişlerdir. Erkeklerde gündelik kıyafetlerden başka önemli günlerde, törenlerde giyilen ve içine beyaz eşarp bağlanan lacivert takım elbise en beğenilen giyim eşyasıdır. Ancak yaşlı erkeklerden bazıları köy içinde geleneksel kıyafetle ilgili olarak paçaları dar pantolon, üzerine gömlek ve yeleği giymeye devam etmektedirler. Kösele kunduranın yanında lastik ayakkabı, plastik ayakkabı, özellikle çocuklarda  çok görülmektedir. Erkeklerde pijama, şapka, şemsiye kullanılan giyim eşyaları arasındadır. Burada dikkati çeken husus pijamanın yatak kıyafeti olmaktan başka, bazen iş kıyafeti olarak kullanılması suretiyle ikinci bir iş görmüş olmasıdır.Kadın giyimi erkeklere oranla daha az değişmiştir.Eskiden kadınlar evlerde basit tezgahlarda keten ve kendirden giysiler dokurdu. Bugün ise köylüler malzemesi köy dışından sağlanan koyu renkli şalvar ve üzerine bluz giymekte, başlarına lacivert örtü (örtme)  örtmektedirler. Kadın giyiminde dış görünüş bakımından erkeğe nazaran değişme daha azdır. Evde elbisesi ile dolanan bazen başını örtmeyen kadın, sokağa çıkınca elbisesinin üzerine şalvar giymekte ve başını örtmektedir.Genç kadınlar arasında elbise giyenler, başlarını örtmeyenler az da olsa bulunmaktadır..Köyde gündelik kıyafette olduğu gibi gelin ve güvey kıyafatide tamamen şehirleşmiştir. Ancak köyde giyilenler, kasabadan ucuz sağlanan ve nispeten eski model olan giysilerdir.Kadın ve çocukların kısmen evde hazırlanan giysilerinin kumaşları dışarıdan satın alınmaktadır.

  ŞALVAR         : eninde üç boy kumaştan çıkar daha ziyade eflatun pembe,yaşlılar koyu renkleri tercih ederler,genellikle çimen yeşili,zeytin yeşili tercih edilir,şalvarın içine şalvar ( havsa) dikilir pamuklu veya şile bezinden dikilir

MİNTAN           : Şalvarın üstüne giyilir mintan ve şalvar işlemelidir,kadife kutnu,janjanlı ve yollu kumaşlardan dikilir

YELEK               : Şalvar üzerine kolsuz fakat işlemeli yelek giyilir,içine bezden buluz giyilir.

ÖRTÜLER        :Kare şeklinde üzeri baskı tekniği ile işlenmiştir,çiçek desenlidir

YAZMA            : Oyalar işlenir dikdörtgendir

ÇORAPLAR    : Yün çoraplar giyilir kadın çoraplar motif işlemelidir

AYAKKABILAR : Rugan ayakkabı giyilir,çarıkta giyilir,genellikle lastik ayakkabılar tercih edilir

ERKEKLERSE : Yelek ve zıpka giyerler,Kafkas kökenliler düğün törenlerde kalpak dik yakalı siyah satenden yapılmış diz boyu elbise ve yumuşak deriden çizme giyilir.Elbisenin üzerine dışardan fişeklik,kama,kemer gibi ayrıntılar vardır,kadınlar ise simli motiflerle süslenmiş kadife elbiseler giyerler bunları Aktaş,Edilli,Uğurlu,Yenice,Göktepe,Kirazlı,Hemşin köyleri giyerler

 

HIDIRELLEZ

6 Mayıs günü kutlanır,köyün piknik alanlarında,salıncaklar kurulur,yemekler pişirilir,ıp atlanır,salıncaklarda sallanılır,birçok oyunlar oynanır,kızlar erkeklere,erkekler kızlara bakarlar orada birbirini beğenirler,arkadaşlıklar kurarlar,balık tutmalar olur,erkeğin beğendiği kız eğer salıncağa biner sallanır ise erkek hemen silahını çıkartarak iki el ateş eder ona onu beğendiğini gösterir,hıdrellezin en iyi yemeği helvadır.Bu törenleri anlatmadan önce pilavlık parası üzerinde duralım. Daha öncede belirttiğimiz gibi köyden başka bir köye gelin giden kızlardan pirinç parası alınır. Bu para hemen harcanmaz biriktirilir. Pirinç parasının anlamı şudur. Köy gençleri bu kızı o zamana kadar o şekilde korumuşlardır ki, kızın namusuna halel getirmemişledir. Pirinç parası bunun mükafatı bir bahşiş sayılır. Alınan pirinç paralar yedi emin olarak köylünün saygı duyduğu birine telim ederler. Köyden ne kadar çok kız gelin giderse parada o kadar çoğalır. Hıdrellezde bu para ile bir koç satın alınır. Pirinç alınır, un yağ alınır. Kesilen koçun etinden ya etli pilav yapılır, helva kavrulur, ballanır. Öğleyin gençler toplanır ve bu pilav yenir. En sonunda da helva yenilir. Hıdrellez bayramının ayrı bir güzelliği vardır. İp salıncaklar, zincirli salıncaklar, büyük ağaçlara bağlanır. Kızlar ayrı yerde, erkekler ayrı yerde sallanırlar. Ama bazen kızlar erkekleri, bazen da erkekler kızları seyretmeye giderler. Eğer beğendiği bir kız salıncak biniyorsa orada çıkarır silahını bir şarjör boşaltır. Bu olaya kimse ses çıkarmaz. Böylece kimin beğenilip beğenilmediği bu hıdırellez bayramı vesilesi ile belli olur. Bazı köylerde güreşler tutulur. Bazı köylerde derelerde balık tutulur eğlenilir.Akçakoca köylerinde hemen hemen hepsinde geleneksel olarak her yıl kutlanır köydeki küskünler barıştırılır geleneksel oyunlar spor etkinlikleri,folklorik oyunlar ve bunun gibi,Akçakoca’daki mülki amirlerde davet edilerek etkinlikler yapılır herkes baharı böyle karşılar

 

EVLERİ

Evler genellikle bahçe içinde olur.Avlu,avlu ağla çevrilidir,Kurukavak,Karatavuk evler arası 4-5 km’dir,okul ve cami yanlarında evler yapılmıştır,az dağınık meskenlerde cepheleri sokak tarafına doğrudur Arabacı köyü gibi,Mısır ziraatı çok olduğu için her evin yanında hemen hemen 1’şer adet serender yapı vardır,ahırlar evlere uzaktadır,ahır ile samanlık yan yanadır

 

SPOR

Gayri federe veya amatör olarak hiçbir müsabakalara iştirak etmemiştir,köyün hiçbir sportif amaçlı kulübü yoktur,köylünün spora yatkınlığı ,sporu sevmemesi dikkat çekicidir.Bu üç köyde hiçbir spor branşı yapılmamıştır.Köyde ilgilenen kimse yoktur.

 

YEMEKLER

EKMEKLER : Cokatabe,Çümen,Haluğ,Mayasız ekmek,Galnış,Haluvçih,Hingel Mecage,Mejağ Mısır,Mayalı saç,Siskil,Sütlü Tandır

ÇORBALAR  : Tarhana,Mercimek,Un,Çılbır,Kızılcık,Yoğurt,Yarma,Veynih,Sütlü pirinç,Sütlü mısır,Sütlü darı,Hıngıl,Hantagups,Hacığaps,Garzınış,Çerkez ayran çorbasıdır

HAMUR İŞLERİ : Mantı,Börekler,Erişte,Kuskus,Kaşık makarna,Mancarlı pide

ET YEMEKLERİ :Bağırsak dolma,Böbrek ezmesi,Pirzola,Kuzu Kızartma,Çişse,Haşlama et,Kavurma et,Kuru et,Lersi,Nekulh Tandır Kara dolma, Korçan,Sebze dolmaları,Kebaplar,Lahana sarma

TATLILAR           :  Abaza tatlısı,Balkabağı,Peçelibedijin,Fetguçin Fırında bal kabağı,Halıbj İran helva Kabaş,Aşure,Natuh,Şake helva,Melen güççeği,Laz böreği,Güllaç,Sütlaç Baklava

İÇECEKLER :     : Boza,Üzüm şarabı,Sütlü çay,Şıra

PASTALAR         : Şir peynirli mısır,Malay,Kosi,Jert,Hudur darı

TAVUK YEMEKLERİ : Çerkez tavuk,Abaza tavuk,Ahırdıgış,Ciğerli çerkezHaggısri,Vokumuş iran fıh,Patatesli şipsi,Şipsi baste tulen Yumurtalı şipsi

SÜTLÜ YİYECEKLER :  Asıc çemuka,Çerkez peyniri,Çiğsütten tereyağ,Galdet hayage,ihşırı simge,Jemikoc,Ekşimek kudusu,Koyun yoğurdu,Japkha kundusu,Küp peynir,Meteköy peynir yemeği,Yağsız ekşimek

SALATALAR     : Asapa salata,Lezgi,Erik ezmesi,Ahulçapa,gaşeğin,Kartafizikga,Lahana salata,Patlıcan Sarmusak Domates salata

TURŞULAR : Çerkez ve Abaza erik ezmesi,Kararlahana,sızbalı,Turp sızbalı,Yer elması sızbalı

ÇEŞİTLİ YEMEKLER : Gaygana,Soğanlı yumurta,Sebze yemekleri,Zeytin yağlılar,Mamursa,Kaldırık,Mantar yemekleri,Tirit,Malay,Hoşmanım,Mancarlı fırında pide, abısta(Abazalara özgü ekmek)haluj(abhaz mantısı)sızbal(genellikle erikten yapılan bir tür meze) Aktısızba( Çerkez tavuğu)Acıka( Fasülye ezmesi)Atukril,hampal,açaç,halij abhazya üsülü balık,enişte çöreği,abhazya pastası,abhazya peyniri,çöğür gibi çeşitleri mevcuttur

 

ALT YAPI BİLGİLERİ

köy yolu asfaltlandı,5250m² beton parke döşendi,300m PVC boru döşendi,içme suyu tamamlandı,ilköğretim okulu vardır,kanalizasyon,PTT acentesi,elektrik,sabit telefonu,1 cami,1 değirmeni vardır.Sağlık evi vardır.Köy ulaşım yolu asfaltlıdır.Esma Hanım köyü civar köylere göre daha merkezi bir yapıya sahip olduğundan Abhazya’dan Türkiye’deki yurttaşlarını görmeye gelenler burada ağırlanır ve çeşitli nedenlerden kurulmasın gereken şuralar burada yapılmaktadır.Esma Hanım köyü birçok kez Abhazya’dan gelen önemli şahsiyetleri ağırlamışlardır.Tarım kredi tarım kooperatifi vardır.İlk ilkokul 1937 de açıldı 1935 de-662,1965 te nüfusu 614, 1997 de 455,2000 de-332  idi,göçmen köydür,Esmehanım köylüleri alışverişe 1965 yılında Düzce ye giderlerdi çünkü Akçakoca yolu iyi değildi göçmen Abaza köyüdür,az dağınık köy statüsündedir,1871 birinci arazi yoklama defteri 1922 Bolu salnamesinde kaydı vardır,tarla alanı 1.530,fındıklık alanı 6.970,dönümdür ormanlık alanı

yoktur,% 18 mısır ziraatı yapılır.Esmahanım köyü güzelleştirme ve kalkındırma derneği,vardır

 

İSTİKLAL SAVAŞINA KATILANLAR

GAZİLER: Vahit Kap-Musa    D..1885,---Suat Said Özdemir-Kotaş D..1889---,Mehmet Özdemir-Osman D.1890----,Şerif Yurdakul-Abdullah D.1893---,Hakkı Kap-Haluk D.1894,-----Ali Turhan-Şakir D..1894----,Atıf Özdemir-Yusuf D.1895----,MehmetKap-Ahmet D.1887,----İsmail Besler-Ahmet D..1887----,Rıfat Özdemir-Yusuf D.1894----,Tevfik Özdemir-Ahmet D..1895

ŞEHİTLER: Osman Oğlu Çoğutak D.1893 Ö.1915      Çanakkale Savaşı-Er

                      Sadıkoğlu Babuk Kap D.1894  Ö.1915     Çanakkale Savaşı  Er

                       Hasan Kap                  D.1893 Ö.1915      Çanakkale Savaşı  Er

                       Hakkı Turhan             D.1893 Ö. 1915     Çanakkale Savaşı  Er

                       M.Ali Bilgin Musaoğlu D 1893 Ö.1915   Çanakkale Savaşı  Er

                       Hamıt Kap                  D.1896 Ö. 1916      Yemen Harbi  Er

 

18-19.YY TEMETTUAT DEFTERİNDE Kİ DURUMU:

Temettuat defterinde adı geçmemektedir.

 

KÖYE İLK GELEN SÜLALER

 Kabba oğulları                 (Kap)              Kafkasya       Abhazya

 Suktar oğulları                 (Ersoy)           Kafkasya        Abhazya

 Aşuba oğulları                 (Ergün)           Kafkasya        Abhazya  

 Hikua Koodzba oğulları  (Turhan)         Kafkasya        Abhazya

Kuruua oğulları                (Kıt)                Kafkasya        Abhazya

Sevinç Beslen                                          Kafkasya        Abhazya

Argunlar                          ( Ergün )          Kafkasya        Abhazya

Atmaca                                                    Kafkasya         Abhazya

Gültekin                                                   Kafkasya        Abhazya

Kurşun                                                     Kafkasya        Abhazya

Nefes                                                        Kafkasya        Abhazya    

Sevim                                                       Kafkasya        Abhazya

Şahin                                                        Kafkasya        Abhazya

Yılmaz.                                                    Kafkasya        Abhazya

 Bu sülalelerin hepsi Kafkasya’dan göç gelmişlerdir.

Dağdelen                                                Ordu                Ünye

Kaplan                                                    Rize                 Ardeşen

Dağgül                                                    Rize                 Ardeşen

Aşıkoğlu                                                 Rize                 Ardeşen

 

NOT:Katkılarından dolayı  değerli muhtarım Hayrettin Ersoy, köy sakinlerine ve Kemal Kap,İrfan Kap  arkadaşlarıma çok teşekkür ediyorum.

Kaynak

Coğrafi bölgesi       : İbrahim Tuzcu

Tarihi                      : Köy sakinleri,Hayrettin Ersoy,Hasan Aşık,Kemal Kap,İrfan Kap,Düzce Kafkasya Abhazya Eğitım ve Kültür Derneği,Derl. İbrahim Tuzcu

Tarihi yerler            ; Köy sakinleri,Hayrettin Ersoy,Hasan Aşık,Kemal Kap,İrfan Kap,Derl.İbrahim Tuzcu

Coğrafi durumu      : Kenan Okan,Şükrü Dönmez,Akç .K.Sitesi,Vikipedi özg.ansk.,,Derl.İbrahim Tuzcu

Camii ve Mez.        : Kenan Okan,Hayrettin Ersoy,Kemal Kap,Hasan Aşık,İrfan Kap,Derl.İbrahim Tuzcu

Turizmi                   :  Kemal Kap,Hasan Aşık,Hayrettin Ersoy,Kenan Okan,Mustafa Kocadon,,Akç .K.Sitesi,Köy sak., Vikipedi özg. ansk,Derl.İbrahim Tuzcu,

Ekonomi                 : Mustafa Kocadon,Kenan Okan,Şükrü Dönmez,İlçe Tarım Md,Akç K.Sitesi,Köy sakinleri,Hasan Aşık,Kemal Kap,Hayrettin Ersoy,İrfan Kap,Derl.İbrahim Tuzcu

Kültür                     : Kenan Okan,Hasan Aşık,İrfan Kap,Kemal Kap,Görsel yayınları 3,İ.Ersoy,B.Habiçoğlu Kafkasya göçleri,H.Ersoy Kafkasya gerçeği 1992,S.Berzog 1990 Kafkasya federasyonlar derneği,Düzce Kafkasya Eğitim ve Kültür Derneği,Vedia Emiroğlu,Derl.İbrahim Tuzcu

Spor                       : İbrahim Tuzcu

K.Alt yapısı           : Akç .K.Sitesi,Mustafa Kocadon,Hayrettin Ersoy,Köy sakinleri Kemal Kap,Hasan Aşık,İrfan Kap,Derl.İbrahim Tuzcu

Abhazya isyanı kat.: Şükrü Dönmez

Sülaleler                 : Hüsamettin Kaya,Hayrettin Ersoy,Kemal Kap,Hasan Aşık,İrfan Kap,Derl. İbrahim Tuzcu

 

 

 

EDİLLİ

 

 

COĞRAFİ BÖLGESİ   :  Karadeniz Bölgesi

İLİ                                   :  Düzce

İLÇESİ                            : Akçakoca

KAYMAKAM                 ; Mehmet  Ünal

B. BAŞKANI                  :  Fikret Albayrak

KÖY MUHTARI            : Mehmet Ertuğ

TELEFONU                    : 05327002123  EV-03806119022

POSTA KODU                : 81650

NUFUSU                          : 70 Hane   155 Nüfus

ESKİ MUHTARLAR     :  2009 da -Mehmet Ertuğ,2004 de- Hasan Güçlü,1999 da-Aydın Horoz,1994 de- Hamdi Güçlü,1990- de- İsmail Güçlü

COĞRAFİ DURUMU   : Düzce ye ,Akçakocaya uzaklıktadır,rakımı 36 mt.denizden yükseklik 60 mt,dir,4367 dekar fındıklık,13 dekar ormanlık alanı vardır,Komşu köyleri,Tahirli,Arabacı,Kalkın, dır.

 

KÖYÜN İSMİ NERDEN GELMEKTEDİR

1877 yılında Osmanlı-Rus savaşından bıkan Doğu Karadeniz halkı batıya göç ederek Akçakocaya gelir yerleşirler. Bu köy  1877 Osmanlı Rus savaşında çok göç alır bunlar hepsi laz kökenlidir.Edilli-Tahirli arasında 1204-1261 yılında Cenevizliler Bizanslılar ve Romanya Dobruca’dan getirilen Gagavuz Türkleri,Adana-İçel sancağından Yörükler ( yürüyen halk demek) batıya göç ederek yine Akçakocaya gelerek bazı köylere yerleşmişlerdir bunlardan Tahirli-Edilli arasıdır,1243 yılında Kastamonu’dan Moğol istilası ve savaşından bıkan 130.000 Oğuz kayı boyu üçok obaları batıya göç ederek bazı köyler kurarlar bunlardan olan Tahirli-Edilli arasıdır,bunlar bu köyde yaşamışlardır.Hatta Tahirli-Edilli arasındaki eski mezarlıklardan bunu anlamaktayız. Edilli köyü kurulmadan önce Edil ağzı vardı ilk ismi sarı elentilik tir, muhtarlık olunca Edilli olur ilkönce Aktaş ,Arabacı son olarak ta Tahirli köyüne bağlanır,ayrıca 1916 yılında 2. göç dediğimiz göçte de göç almıştır,göçmen bir köydür,1871 Arazi yoklama defterinde kaydı vardır.1877 lazları bu köyde aşağı mahallede Hopa dan gelenler,yukarı mahallede ise Arhavi’den gelenler olmuştur,daha sonra köy turizm açısından değer kazanınca buraya tatil amaçlı yerleşmelerde olmuştur. Köyü ilkönce Ömeroğlu kabilesi kurmuştur,bunlar ilkönce Evliya caminin oraya yerleşirler,daha sonra Edil ağzına sonrada burayı dar görünce iç tarafa doğru giderler,bu sülaleler İzmit ten Düzce ye ordanda Akçakocaya sahile inerler,çünkü ozaman buralar devlet arazisi idi göç alan yerdi,İzmit’ten sinek ve tifo hastalığı çok olduğu için bu tarafları tercih etmişlerdir ,aynı şekilde Düzce dede bu olayları yaşayınca artık denize doğru Akçakocaya gelmişlerdir,ayrıca takalarla gelen ailelerde olmuştur.Bu köyü kuran aileler

şunlardır,Ömeroğlu,Kahvecioğlu,Yazıcıoğlu,Şirinoğlu,Cenevizoğlu,dur.Ömeroğlu kabilesi Muti Reisoğlu dur Hopa da Ömeroğlu diye tanınırlar Bu köy 1928 de muhtarlık olmuştur.1995 yılında köye Kastamonu İnebolu’dan göç gelenler olmuştur,8 hanedir.

 

TARİHİ YERLER

Köy tarihi yönden fakirdir,yalnız burada 300 yıllık çınar ağaçları vardır ,3 adettir,bu ağaçların altında hıdırellez ve mesire yeri olarak kullanılmaktadır,akderenın sağ ve solundadır,ayrıca caminin yanında da vardır.

 

AKARSU VE DERELERİ

Akdere, Aktaş şelalesi bu köyden  Arabacı ve Edilli den  geçerek denize dökülür Sualtı seviyeleri çok değişkendir,pınar ve kuyu suları faydalıdır ancak çok kireçlidir,serttir koli(mikrop) bakımından zengindir içilmesi mahsurludur,sıcak su ve göl yoktur.

 

DAĞ VE TEPELERİ

Kaplan dede (1158)mt, Kaplan tepesi (1o66)mt,Sivri tepesi etekleri altında kurulmuştur

 

TURİZM

 

 . Köy çok temiz şirin bir köydür Aktaş şelalesi  Edilli köyünden denize dökülmektedir. Edilli ağzı son yıllarda önem kazanınca buraya yapılan kafeteryalar ve çadır turizmi buraya ilginin git gide artığı görülmüştür Kavlan kamping ve kafeteryası meşhurdur

 

KÖYÜN CAMİİSİ

1950 yılında yapılmış taş yapıdır,200 cemaatlidir,tek şerefelidir,köylü tarafından yapılmış eski bir camidir

 

MEZARLIKLAR

Köyde iki adet mezarlık vardır ,aşağıdaki mezarlıkta gömü işlemleri yapılmamaktadır,tepedeki mezarlıkta defin işlemleri yapılmaktadır,halen burası kullanılmaktadır,köyün şuan ki tek mezarlığıdır. Mezar taşlarındaki konular erkek mezar başlarına başlık,kadın mezarında süslemeler ön plandadır,erkek mezarlığında büyük sarıklı olanlar ulema ve paşaları,uzun külah üzerine sarık tasvirler,derviş ve tarikat şeyhlerini,sadece ince sarıklılar köy ağalarını,üstü geniş ve altı dar kavuk biçiminde olanlar yeniçeri ağalarını işaret etmektedir

 

EKONÖMİ

 

HUBUBAT                   :Buğday, mısır

      BAKLİYAT                  :Fasülye, bezelye, bakla, soğan, lahana, marul  pırasa,,ıspanak

Kaldırık, Patates  ,Patlıcan Kara lahana,Biber,Kabak                                                                                                                      

MEYVE                        :Elma,armut,kestane,ceviz,siyah,üzüm,dağ çileği,fındık,muşmula,kızılcık ayva.

EKONOMİSİ :Tarım ve Hayvancılığa dayanır..Artık günümüzde fındığın para etmemesi insanları başka işlere meşguliyetine zorluyor,köyde balıkçılık yapan yoktur,büyükbaş hayvancılığı revaçtadır,eski manda,malak,vb gibi hayvanlar kalmamıştır,yalnız sağman inekler vardır,., tavuk kümesi olmasına rağmen kümes hayvancılık da yok olmaya yüz tutmuştur.Köyde eskiden kesif ormancılığı yapılıyordu ama şu an kanunlar buna el vermiyor, .Köyün erkekleri sanayi bölgelerine çalışmaya giderler,nakliyatçılıkla uğraşanlar vardır,artık köylü son zamanlarda endüstri kollarına yönlenmiştir, Köy çok göç veriyor .Akçakocada eskiden köyden armut,ceviz,kestane,dut,incir,dağ çileği başta Zonguldak,İstanbul’a takalarla sevki yapılıyordu.Ayrıca kesif ormancılığı vardı bunlarda aynı şekilde sevkıyatı yapılıyordu,fındık bahçesinin gelişmesi buraya ayrı bir önem kazandırmıştır.Mısır ve Buğday daha önceleri Bolu ve Gerededen karşılanıyordu.köyde tütün az miktarda yapılmıştır İlçemizde tarımsal üretim içerisinde bitkisel üretim, özellikle fındık üretimi ağırlıklı yer tutmaktadır. Fındık üretimi dışında kasaplık tavuk üretimi, büyükbaş hayvan üretimi, balıkçılık, arıcılık,  mantar üretimi önemli tarımsal faaliyetler arasındadır.Akçakocada  1930 yıllarda ekonomi denize bağlı idi,bunun yanı sıra reçberlik,odunculuk,kerestecilik ön safhada yer alırdı,şehirlinin tümü denizci idi,gemi tüccarı,gemici,tekne sahibi,balıkçı,yada yükleme ve boşaltma amelesi

idiler.Akkaya,Aftunağzı,Beyhanlı,Döngelli,Çuhalı,Kızlarağası,Değirmenağzı,Taşman Deresi,Karaburun,Melenağzı iskeleleri vardı,buralardan ticaret sağlanırdı.Ayrıca ilçede 4750 büyükbaş hayvan vardı ama son yıllarda azalma kaydedilmiştir,kümes hayvancılığı da son yıllarda azalma görülmüştür 190 adet kümes vardı,beyaz et üretimi 25.000 tonu geçmekte idi.2000 civarında fenni kovan vardır Maden direkleri dışında ,Bolu Adapazarı’nda ,Düzce’de yetişen buğday,kavun,karpuz gibi toprak ürünleri manda ve öküz arabalarıyla deniz sahiline getirilir buradan da deniz yoluyla gelen gaz,ve tekel maddeleri aynı arabalarla taşınırdı,sahilde bulunan depolarda bu mallar stoklanır dı zaman içerisinde tuz ve benzeri şeyler şehir ve kasabalara sevkiyatı yapılırdı,ayrıca deniz yoluylada sandallarla başka şehirlere sevkiyatı yapılmakta idi.

 

FINDIKÇILIK

Hemen hemen herkes fındıkçılıkla uğraşmaktadır.Devlet orman arazilerini açıp buralara,memleketten 1900 yılında Hacı Ömer efendi Batumdan göç gelir ve köye ilk fındığı bu kişi eker. Trabzon’dan gelen Bostancı hacı Ahmet efendi Akçakoca’ya fındığı getirir Osmaniye mahallesine fındığı ekmiştir,yine Mehmet Arifin getirttiği fındığı ekerler daha sonra Batum göçmeni olan zücaciyelik yapan Mustafa efendi Doğu Karadeniz sahillerinden aldığı fındık fidelerini Ereğli ve Akçakoca da satarmış.Bir gün Giresun’a uğrar o zamanın belediye başkanı limanda fındık fidesi dağıtıyormuş,Mustafa bey bunları alır gemi kaptanına da söyler,gemi kaptanı fideleri fıçılara koyarak Ereğli Akçakoca ya getirir,diğer rivayete göre de Yenice köyün kurucusu Kibaroğlu Hurşit,Kırıkoğlu Tahir,Keleşoğlu İbrahim,Alioğlu Tufan Tefik ilk fındık fidelerini ekmişlerdir.Bunların getirdiği fındık dallarından sopa ile dövülürmüş dalları çok büyükmüş,daha sonra Mehmet Arif kaliteli fındık fidelerini götürür,millete bunları tercih eder millet bu fındık fidelerini dikerler.1922 yılında 4000 fidan mevcuttu fındık sevkiyatı artınca millet fındık ekmeye başlar,fındık bahçelerde elle toplanır,çeşitli evrelerden geçtikten sonra yere sofralar kurulur altına büyük bezler serilirdi, sofra etrafına toplanan kişiler fındığı kırardı,bazıları da fındığı kabuğundan ayıklıyordu çok çetin olan bu sistem yerini 1930 yılında merkezde Kapkirli’de elle çalışan değirmen gücü ile çalışıyordu ve fındık böyle kırılıyordu,Sarı Hafızların Halit Arıkan bu değirmeni kurmuştu ,daha sonra Trabzonlu Abdulrezzak efendi elle kırma fabrikası kurar,daha sonra Küçükömerle’in Ömer Aydın 1932 yılında  şimdiki Özyuvam’ın olduğu yere ahşap bina içinde makaralarla çalışan fındık kırma makinesini kurar,1942 yılında da Diyarbakırlı lakaplı Cemil bey Osmaniye de bir değirmen kurar ama bu değirmen dizel motoru ile çalışmakta idi,yine bu sırada mebus Vahit Yöntem Osmaniye de deniz kenarında modern bir fabrika kurar1946 yılında,1947 yılında da Arabacı köyünde Hocaoğlu Mehmet dizel motoru ile çalışan bir fındık kırma fabrikasını kurar.Edilli köyünden olan Hüseyin Horoz da dizel motorun masrafını azaltmak için Değirmenağzı mevkiinde su gücü ile çalışan fındık kırma fabrikasını kurar,düşük alternör ilavesi ile akü şarj girişimi ile iyi bir fabrika idi ve en son 1954 yılında Orhan derenin denize döküldüğü yerde fiskobirlik adına modern bir fabrika açılır,bu fabrika 2008 yılında tamamen yıkılır bunun yerine Sapak mevkiinde çok modern fabrika açılır üretimine devam etmektedir.İlk fındık yağını Kalfanın Bekir Üstünel yapmıştır,fındık eskiden tımar,çapalama,tırpan yapma,toplama,öküz arabalarla taşıma,sopalarla dövme,elle ayıklama,sık tellerden yapılmış bir aletle incesini kalınını tozunu ayıklama evrelerden geçerdi,ama şimdi toplama,ilaçlama,gübreleme,motorla tırpan yapmak,ayıklamayı patoz makineleri ile yapmak maliyeti yükseltiyor,Fisko’da fındık taban fiyatını da düşük tutunca halk artık fındıkçılık’a iyi bakmıyor.Fındık şubat mart ayında ekilir 2-3 yıl yetişmesi sürüyor,4-4 6-6 ara ile 6-8 fidan 60- ocak kuyular açılarak dikilir.En iyi fındık türleri şunlardır:Çakıldak,Kargalak,Kan,İncekara,Kuş,Tombul,Paloz,Foşa,Kalınkara,Uzunmusa,Mincane,Cavcana,Badem,Yağlı fındık,Kara fındık,( yağlı fındığa benzer kabuğu siyah ve serttir)Sarı fındık (yuvarlak kabuğu ince verimi fazla),Yomra(yuvarlak vermi fazla),Sivri( ince uzun bademe benzer),Dilovası,ve Mehmet Arif fındığı ( yağlı  kabuğu ince verimi fazladır). Deli sava(Fındığın içini iyi doldurmaz)

 

HAYVANCILK

Az sayıda ,Sığır,Tavuk,,Arıcılık yapılmaktadır,her evde hemen hemen sağman inek mevcuttur,süt besiciliği yoktur süt mandıra üretim tesisleri yoktur,köylü kendi süt mamüllerini kendisi yapardı ama maalesef büyükbaş hayvan yetiştiriciliğinde düşüş yaşanmıştır.köyde kaz,ördek,tavuk  vardır,tavuk kümesçiliği canlılığını yitirmiştir

 

ORMANCILIK

Çam,Kayın,Meşe,Kestane,Gürgen,İhlamur,Kavak,Çinar,Defne,Kocayemiş,Muşmula,Ayı üzümleri,Orman gülleri,Yer gülü,Erica ağaçları,Erelti otu,Çoban püskülü diye orman ürünleri var ,.Eskiden devlet orman arazisini talan edip fındık ekimi yapılmıştır,son zamanlarda orman kanununa göre kesif ormancılığı yapılmamaktadır orman işletme şefliği tarafından bölge kontrol edilmektedir,köyde su hızar makinesi yoktur  Aktaş orman bölgesinin içinde olduğu için köylü istihsal işinde çok çalışmıştır maden direği,travers,yakacak odun,kayık kerestesi,buradan temin edilirdi

 

AVCILIK

Bölgede göçmen kuşlara daha çok rastlanmaktadır,Sarıkuş,Çulluk,Bıldıcın,Ördek,Üveyikördek,Kaz,Kuğu,Tarakçın,Karakçun,Sığırcık,Bozbakal,Karabakal bulunur.Son zamanlarda,gerek ilaçlama gerek yanlış avlanma neticesinde çok azalma olmuştur .Ördek,Çulluk avı çok meşhurdur. Dere kenarında dışarıdan gelen avcılar burada Ördek avı yapmaktadır,Daimi kuşlar Kestanekargası,Çulluk,Ördek,Üveyik,Sığırcıktır.Tavşan,Çakal,Tilki,Domuz, Ayı,Su samuru,Kunduz,Geyik,Karaca vardı ne yazık ki bunlara da az rastlanmaktadır.Domuz avı devamlı yapılmaktadır.Köydeki devamlı hayvanlar Domuz,Ayı,Kurt,Tilki,Çakal dır.

 

KÜLTÜR

Lazlar 6. yüzyılda Bizanslıların etkisinde kalarak Hiristiyanlığı benimsediler,doğu Karadeniz sahil kesimi 1461 yılından itibaren Fatih Sultan zamanında Osmanlı egemenliği altında Lazistan sancağı ilan edildi ,bu bölgedeki Lazlar kendi yönetimleri altında yaşadılar.Yavuz Sultan Selim bu bölgeye beylikler kurdu,17. yüzyılda Lazlar Müslüman olurlar,1925 yılına kadar Lazistan sancağı altında yaşamlarını   sürdürdüler,1788 Berlin antlaşması ile Lazlar iki ülke topraklarına bölündü bu arada Lazlar batıya göç ederler Lazlar ve Mergeller aynı kökten gelmektedir. Tarihi kaynaklar, Lazların Doğu Karadeniz yöresine Kafkaslardan indikleri konusunda görüş birliği vardır. Tarih sahnesine ilk kez Karadeniz’de çıkmışlardır. XI-XII. Yüzyıllarda Karadeniz’in doğusunda kurulan ve KOLKHİS/Rothis devletini oluşturan topluluklardan biri de Mergrel- Lazlardır. Lazlar, 6. Yüzyılda  Bizans etkisinde kalarak Hıristiyanlığı benimsediler. Kolkhis Devleti yıkılınca Bizans egemenliği altında LAZİKA krallığı seçimle iş başına gelerek, Bizans’a vergi vermeyip, bunun karşılığında doğu sınırını korumayı üstlendiler.Doğu Karadeniz’in sahil kesimi  1461 yılından itibaren Fatih Sultan Mehmet döneminde Osmanlı egemenliği altında  Lazistan Sancağı olarak ilan edildi. Bu bölgedeki Lazlar kendi yönetimleri altında yaşadılar.Yavuz Sultan Selim bölgede beylik sistemini kurdu. Bölge 11 beylikten oluşuyordu. Lazlar da yarı bağımsız statüde Laz derebeyliği olarak Osmanlılara asker ve vergi vermekteydi. Lazlar 17. Yüzyıldan itibaren Müslümanlaşmaya başladılar. Bölge 1925 yılına kadar Lazistan olarak kayıtlara geçmiştir.1828-1829 Osmanlı Rus Savaşlarında Laz Savaşçıları Osmanlı cephesinde yer almışlardır. Bu savaşlarda büyük kahramanlıklar göstermişlerdir. 1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı sonunda imzalanan  Berlin Anlaşması ile Lazlar iki ülke topraklarına bölündü. Bu savaştan olumsuz etkilenen Lazlar Bursa, Yalova, Karamürsel,İzmit, Adapazarı, Karasu,Akyazı, Geyve,Hendek, Sapanca, Zonguldak, Düzce , Akçakoca gibi bölgelere göç ederek dil ve kültürlerini buralara taşıdılar. Akçakoca’da merkez ve köylerde yerleştiler. Lazlar Akçakoca’da daha çok Merkez İlçedeki  Osmaniye , Ayazlı Mahallesinde ve Edilli , Döngelli, Uğurlu Köylerinde kalabalık gruplar halinde bulunmaktadır.

Dil

 

Lazca (Lazuri nena) Güney Kafkasya dil ailesinden Zan ve Kokhian kolundan Gürcüce, Svanca ama özellikle Megrelce ile oldukça yakın bir dildir. Türkiye Lazlarının tamamı Türkçe'yi anadil seviyesinde konuşabilmekte ve yazabilmektedir. Köklü bir sözlü geleneğe sahip Lazca'nın yazılı bir dili bulunmamaktadır. Laz destan, masal ve şiirleri ancak 20. yüzyılda yazıya dökülebilmiş, 1984 yılında Fahri Kahraman tarafından Dumezil'in transkripsiyon sistemine dayanan Latin tabanlı bir alfabe önerilmiştir. Gürcistan'da yaşayan Lazlar ise dillerini Gürcü alfabesi ile yazmaktadır. Lazların ataları olduğu sanılan Kolhların yazılı dilleri olmamasına rağmen, incelenen antik çağa ait mezarlarda Laz asillerin adlarının Yunan alfabesiyle yazılı olduğu görülmüştür  Lazca Yunanca ve Türkçe'den ödünçlenmiş çok sayıda kelime barındırmakta ve kendi içinde bir kaç lehçeye ayrılmaktadır. Cumhuriyet döneminde Türkçe'nin Trabzon ağzının yaygınlık kazanması Lazca’nın varlığını tehdit eder bir hal almıştır.

Din

Roma İmparatorluğu döneminde MS. 5 yüzyılda Paganizm'i terkederek topluca Hıristiyanlığa geçen Lazlar 16. yüzyılda Ortodoks Hıristiyanlıktan İslam'a toplu olarak geçmişlerdir. Günümüzde Lazların tamamı Hanefi mezhebinden Sünni müslümandır

Tarih

 Lazika krallığı MÖ 150 - MS 600 Laz halkı antik çağ ve sonrasında Kolhis, Osmanlı döneminde Lazistan günümüzde ise bazı Laz aydınları tarafından Lazona olarak adlandırılan Kuzey Doğu Anadolu ile Gürcistan'ın birleştiği coğrafyada otokton olarak yaşamaktadır. Kolhis'in varlığına ilişkin ilk yazılı belge Urartu kralı II. Sarduri döneminde Lazların yaşadığı ülke Qulha olarak geçmektedir. Lazlar MÖ 150-MS 600 yılları arasında Doğu Trabzon ile Abhazya arasında kalan sahil ve hinterlandının tek hakimi olacak Lazika krallığını kurmuşlar bu bölgede yaşayan çok sayıda halkı yönetmişlerdir. Arrian Trabzon ile Dioskuria(Sebastopolis) arasında yaşayan halkları sayarken Lazları da saymıştır: Kolhlar, Saniyalılar, Malahonlar, Heiohar, Helonlar, Tsitreitler, Lazlar, Apsiller, Abazglar, Sanigler  MS 456 yılında Roma İmparatoru Marcian bölgeyi ele geçirmiş ve Laz Kralı Gobazes’e (Gubaz) boyun eğdirmeyi başarmıştır.  Bölgeye bizzat giden Prokopius'un notları (MS 554)yazarın Çani olarak adlandırdığı Lazlar hakkında detaylı bilgi vermektedir: Tzaniler, kadim zamanlardan beri, herhangi bir hükümdara bağlı olmayan bağımsız bir halk olarak yaşamışlardır. Ömürlerinin tamamını gökyüzüne doğru uzanan ve ormanlarla kaplı olan bu dağlarda yaşayarak geçirirler. Zira, toprağı işleme konusunda usta değillerdir ve memleketleri, sarp dağların en az olduğu yerlerde bile oldukça engebelidir. Bu yaylalar, engebeli olmanın ötesinde, son derece taşlık, işlenmesi zor ve hiç bir mahsule uygun olmayan bir toprak yapısına sahiptir. Onlar tarım yapacak olsalar bile, ürün yetiştirmek için yeterli toprak bulamazlar. Burada, ne araziyi sulamak, ne de tahıl yetiştirmek mümkün değildir; çünkü bu bölgede düz bir arazi bulunmaz ve hatta buralarda ağaç da yetiştiği halde, bunlar meyve vermeyen ağaçlardır. Zira bu bölge; bitmek bilmeyen kışın etkisiyle, uzun süre kar altında kaldığından, ilkbaharın başlangıç dönemi son derece belirsiz ve düzensizdir. Bu nedenlerden dolayı Tzaniler eski çağlarda bağımsız bir yaşam sürmüşler, ama şimdiki imparator Justinianus’un saltanatı sırasında, general Tzittas’ın komutasındaki bir Roma ordusu tarafından bozguna uğratıldılar ve hepsi kısa sürede mücadeleden vazgeçerek boyun eğdiler. Böylece, tehlikeli bir özgürlüğün yerine, sıkıntısı daha az olan esareti tercih etmiş oldular. Ve onlar hemen Tanrıya itaat ederek, Hıristiyanlığı kabul ettiler. Böylece yaşam biçimlerini huzurlu bir yola sokmuş oldular ve daha sonra düşmana karşı sefere çıkıldığında, her zaman Romalıların yanında yer aldılar. Bizanslı tarihçi Agathias'ın MS 6. yüzyılda tuttuğu notlarda Laz ve Kolhis  terimlerini özdeştirmektedir: "Lazlar büyük ve gururlu bir halktır ve onlar, oldukça önemli başka kavimlere hükmetmektedirler. Kolkhidalıların antik isimlerine bağlı olmaları ile abartılı bir şekilde gurur duyuyorlar ve muhtemelen kibirli yaklaşımları da Prokopius' Lazlar'ın Roma İmparatorluğu’nun doğu sınırını korumaları karşılığında yarı bağımsız krallıklarında özgür bir hayat sürdüğü bildirilmekteydi. Bizans ile Persler arasındaki mücadelede oldukça yıpranan Lazlar, MS 7. yüzyılın sonlarında, Kolhis’in Arap işgaline uğramasıyla topraklarını terkederek güneye inmek zorunda kalmışlardır. Bizans'ın bölgede etkinliğini yitirmesinin ardından Trabzon İmparatorluğu ve ardından Osmanlı hakimiyetine girmişlerdir. 1877-78 Osmanlı-Rus savaşları sırasında Batum ve civarındaki Lazlarin büyük bölümü Anadoluya göç etmek zorunda kalmışlardır.

Kültür

Küçük bahçesinde kendine yetecek miktarda mısır karalahana kendir, patates, fındık, meyve, salatalık ekiminin yanı sıra evinin altındaki ahırında küçük çaplı hayvancılık, balıkçılık, kuş ş avcılığı, fırıncılık ve inşaat ustalığı geleneksel Laz meslekleridir. 1930'lu yıllardan itibaren bölgede ekimine başlanan çay tarımı Laz halkının sosyo-ekonomik seviyesini yükseltmiş, başta İstanbul olmak üzere göçtükleri büyük şehirlerde küçük esnaflık yapabilecek sermaye oluşturabilmelerine yardım etmiştir.

Giyim

Laz erkeğinin geleneksel kıyafeti Samsun - Batum arasında Osmanlı döneminde giyilmiştir Laz kıyafeti olarak adlandırılmıştır: Başta kabalak, kukul adı verilen siyah başlık, zipka adı verilen siyah körüklü şalvar, çuha adı verilen burnu kalkık çarık, omuz başları ve dirseklerine meşin şeritler dikilmiş siyah aba ceket, belde kalça üzerinde şal (trablus ya da lahor) kuşağı, Çerkez kemeri, ayrıca aksesuar olarak yağdanlık, kama, pazubent, hamayıl, zincir. Laz kadını, Anadolu kadınından farklı olarak şalvar giymemekte eteğine ortkapu adı verilen bir kemerle bağlamakta, başını keşanveya tülbentle örtüp, beline fota adı verilen peştemalisarıp, boyunlarına altın liralar takmaktaydı.

El sanatları

Osmanlı döneminde Lazlar inşaat ustalığıyla ünlü olup sanatlarını 1917 Ekim Devrimi'ne dek çalışmak amacıyla gittikleri Rusya ve Anadolu'da icra etmekteydiler. Kesme taş veya tamamen ahşap malzemeden yapılan (ahşap-çatma) geleneksel Laz evleri, kışlık tahılı saklamak amacıyla kullanılan serenderler ve ahşap oyma sanatının icra edildiği yapıların ayakta kalabilmiş örneklerine bölgede halen rastlanmaktadır. Yakın zamana değin gerçekleştirilen, şekil, büyüklük ve kullanım amacına göre hentskeli, kalati, gudeli olarak adlandırılan sepet örme sanatı da günümüzde terk edilmek üzeredir. Mutfak Geleneksel Laz mutfağının temel besin öğeleri Trabzon ve Rize de olduğu gibi mısır, karalahana ve hamsi olmakla birlikte geleneksel pişirme teknikleri ve pek çok özgün yemek değişen yaşam koşulları sebebiyle terkedilmiştir. Laz mutfağının en çok bilinen yemekleri şunlardır: Çirbuli, Pilavi Makarina, Kveli kağimağoni, luku, Ağani lobia, kumhi lobia, kotumeş dolma, Princoni, papa (mamalika), bureği,baklava, patlicani tağaneri, patlicaniş dolma, mtkui patlicaniş giyai, turşi tahaneyi, kabağiş sutli, termoni

Müzik ve halk dansları

Şimşir kaval ve kemençenin seyrek de olsa kullanımına karşın temel geleneksel enstruman tulum, geleneksel halk danslarının yegane adı ise horondur. Laz ve Hemşin horonlarının Trabzon horonlarından başlıca farkı horonlara sözlü iştirak edilmesi ve omuz silkme figürünün eksikliğidir.

Avcılık

Laz balıkçısı feluka (< filika)adını verdikleri av kayıklarını kendileri inşa etmekte, ağlarını kendileri örmekteydi. Laz balıkçılar zargana, hamsinin yanı sıra çakmaklı tüfeklerle 1970'lere dek yağı için yunus balığı avlamışlardı. Lazlar aynı zamanda ağ kullanarak ya da atmaca evcilleştirerek kuş avlama sanatında da ustadırlar. Lazca ve Megrelce aynı kökten gelmektedir.1878 yılında Batum Rusların eline geçince bura halkının çoğu Anadolu’ya göç ettiler. Bu tarihlerde Batumun Liman Köyünden Bekaroğlu Osman, Akçaşehir’e gelerek Çuhalı Çarşı etrafında diğer ailelerle birlikte yerleştiler. Mahallenin adı bu zatın adına izafeten verilmiştir.

EDİLLİ KÖYÜNDE KÜLTÜR

 

Bu bölümü hazırlarken Nilgün Altınışık’ın 1996 yılında hazırladığı Akçakoca Folkloru adlı Lisans bitirme tezinden yararlanıldı. Akçakoca merkez  ve Edilli Köyünde kalabalık bir gurup oluştururken diğer köylerde de küçük guruplar oluşturur. Vedia Emiroğlu, edilli köyünün kültürel boyutunu incelemiş ve “Edilli Köyünün Kültür Değişmesi Bakımından incelemesi “ adı ile 1972 yılında kitap halinde yayınlanmıştır. Bu kitaptan yararlanarak kendi gözlemlerimizi de katarak Laz folkloru hakkında bilgi vermeye çalışacağım.

 Kız ve Erkeğin Tanışması :Akçakoca’da mısır bitkisinin fazla ekildiği, fındığı kozalarından ayırma makinelerinin daha ortaya çıkmadığı dönemlerde mısır soyma, fındık ayıklama imeceleri yapılırdı. Bu imecelere kız ve erkekler bir arada katılırlardı. Mısır çapalama, fındık toplama işleri de imece şeklinde yapılırdı. Akçakocalı kız ve erkek gençler birbirlerini bu imecelerde, kasabaya inme sırasında, dereye suya giderken, nişan, düğün gibi eğlencelerde tanırdı.Kız ve erkeğin ortaklaşa güvendikleri bir kadını aracı olarak kabul eder ve sevgi nişanelerini birbirlerine bu aracılar ile gönderildi. Bu günde buna benzer olaylara şahit olunmaktadır. Çoğu kez kız erkeğe, kendi işlediği bir mendili, oğlanda kıza gülyağı, şeker, lokum, küpe, yüzük gibi hediyelerde gönderirdi.

Sevdalık Günleri :Akçakoca gençleri arasında sevdalık günleri çok önemliydi. Sevenlerin arkadaşları vardır. Bu arkadaşlar erkek ise, hep seven erkeğin etrafındadır, arkadaşları için pervane olurlar, hep beraber gezerler. Başkaları seven erkekmiş izlenimi yaratırlar. Örneğin; Sevdiği kız salıncağa binerse, önce aşık olan silahını boşaltır. Bunun anlamı: Bu “Seni başkası severse onu öldürürüm” anlamına bir mesajdır. Ardından aşığın arkadaşları silahlarını boşaltırlar. Bunun da anlamı: “Bir arkadaşımızın arkasındayız” demektir Durum herkes tarafından anlaşılır, kimse kimsenin sahasına girmez. Erkek evlenme arzusunu ailesindeki kadınlara açar. Zaman içinde gelişen olaylar oğlanın anası tarafından babasına iletilir. Günler ve gecelerce ne olup olmayacağı, aileler arasında düşünülüp tartışılır. Sonunda kız tarafının kıramayacağı bir elçi bulunur. Elçi baba ve annenin ağzını arar. Olumlu yanıt alınca kızı istemek için girişimlerde bulunur.Toplum kız isteme konusunda çok duyarlıdır. İstenilen bir kızın verilmemesi ya da söz kesiminden sonra dönülmesi erkek tarafından hakaret kabul edilir. Bu tür olaylar genellikle kan davası gibi olaylara sonuçlanır.

Sıra Gözetme: Ablası bekar olan, evlenme çağındaki erkek bu kuralı bozup evlenebilir. Erkek toplunda kadından önce gelir. Erkek kardeşler arasında da sıra gözetilir. Miras taksiminde kızın payı erkeğe göre yok gibidir. (Bu gelenek Lazlarda daha çoktur.).Son zamanlarda Bölgede kızlar arasında sıra gözetme geleneği vardır. Büyük kız varken küçük kız evlenmesi ayıplandığı gibi baba buna kesinlikle karşı koyar herkes hakkını yavaş yavaş  alma yolunu tutmaya başladı.

Başlık Parası

Akçakoca ve köylerinde başlık parası vermek hemen hemen yok gibidir. Yalnız fakir ailelerde kızına çeyiz yapabilmek için bir miktar para ödenir. Başlık parası verme Laz ve Gürcü ailelerde, Rizeli  toplumlarda daha az uygulanır. Abazalarda başlık parası alınmaktadır.

Kız Kaçırma Olayları :özellikle birbirini seven çiftler kaçarlar. Bu danışıklı düğüştür. Kız kaçırılmadan önce nüfus cüzdanı kaçırılır. Kızın yaşı on sekizden küçük ise kız kaçırılınca erkeğin akrabalarından birinin evinde saklanır. Daha sonra aileler arasında anlaşmaya gidilir. Kaçırılan kızın yanında kıza yakınlığı ile bilinen kızın arkadaşı ile kaçırılır. Bu kıza tasavize denir. Kız emin bir ailenin yanına misafir edilir. Düğün yapılıncaya kadar kız o evde kalır. O evde her akşam eğlence yapılır. Bunun adına taşamhara denir. Kız-erkek anlaşarak kaçmışlarsa iki tarafın aileleri bir müddet birbirleriyle görüşmez. Daha sonra aracılar yardımıyla taraflar barıştırılır. Ancak yıllar süren küskünlükler söz konusudur. Kız kaçırmada kızın rızası yoksa olay kan davasına kadar gidebilir.

Kız İsteme Geleneği :Ön hazırlıklar tamam olunca kız babasının sevdiği birisi erkek tarafı ile birlikte kız istemeye gider. Erkek tarafından ağzı laf yapan biri sözü açar.“Biz Allah’ın emri, Peygamberin kavli ile kızınız ...............’yı oğlumuz ..............’ya istemeğe geldik” der. Baba da;Allah yazdıysa olur. Amma bir düşünelim. Soracak adamlarımız var onlara soralım” der. Bu biraz naz etmek ve kendi akrabalarına paye çıkarmak için söylenmiş bir sözdür. Bir müddet biçilir. Bu arada istiyorlarsa, el altından erkek tarafını cesaretlendirecek haberler iletilir.Bu dönemde, kız ile erkek karşılaştıklarında kaş göz işaretleri ile birbirlerine cesaret verirler. Kız belli bir süre sonra istenir.

Söz Kesme ve Nişan Olayı :Eskiden erkek askere gitmeden nişanlanırdı. Nişanlık süresi, askerlik, para yokluğu ile ilgili olarak 2-3 hafta ile bir yıl arasında değişir. Yerli halk arasında beşik kertmesi kesinlikle yoktur. Göçmen köylerinde beşik kertmesine rastlandığı söylenmekte ise de tespit edemedim.Kız istemede erkek tarafından hediye olarak getirilen “kutu şekeri” ertesi gün iade edilmez açılırsa, kızı erkeğe verildiğine işarettir.Taraflar tarafından söz kesiminden sonra oğlan tarafından akrabaları kızın evine yüzük, kutu şekeri ile elbiseler, çorap ve terlik alıp giderler. Nişanda yüzükler takılır. Bazı köylerde nişanda erkeğin bulunmadığı, akrabası tarafından kızın parmağına yüzük takıldığı söylenmekte ise yerli köylerde böyle bir gelenek bulunmamaktadır.Bir süre sonra kız tarafı, yüzük, bir kat çamaşır, kaynanaya elbise alıp oğlan evine getirirler.

Çeyiz Geleneği
:Çeyiz olarak sandık, yatak, yorgan, yelek, şalvar, bakırdan mutfak eşyası, elde dokunmuş yer hasırı, hasır seccade, ottan duvar yastığı, kanaviçe işler ve örtüler vardır. Çeyizin miktarı ailenin mali durumu ile ilgilidir. Yerli halkta çeyiz eşyası, Doğu Karadeniz kökenli ailelerde olduğu kadar fazla olmakla beraber, kızlar mirasta erkek kadar hakka sahiptir.

Kına Gecesi :Düğün geleneğinin ilk kademesi kına gecesidir.Kına gecesi Çarşamba günü yapılır. Kına gecesi için erkek tarafı beraberlerinde taraftarları ile birlikte yanlarına kına alıp gelin evine gidilir. Dört kız çarşaf veya büyük bir yazmanın altına gelini alırlar. Bir kız gelinin eline tabaktan kına yakar. Elleri temiz beyaz bezlerle yumrukları bağlanır. Bir taraftan da maniler söylenir. Hem gelin ağlar, hem etrafındakiler.
İzzet ve ikramdan sonra erkek tarafı evlerine gelir. Damadın evi önünde büyük bir ateş yakılır. Kız tarafı tavuk istemeğe gelir. Her evden birer tavuk alınır. Ateş yanınca baklavalar getirilir. İkramlar yapılır. Kız tarafı darıltılmadan uğurlanır.Kına gecesi bayramlık elbiselerini giyen genç kızlar çiftetelli, topal oyunu, orta oyunu gibi oyunlar yaşlı bir kadın denetiminde oynanır

Düğün Günü :Düğün genellikle nişandan en az bir yıl sonra yapılır. Bindallı ve benzer gelenekler yoktur. Eskiden gelin renkli ve temiz ipekli elbise damat ise don pantolon üzerine beyaz gömlek ve işlemeli yelek giyerdi. Güvey fakirse beyaz elbise ödünç alınırdı.Eskiden olduğu gibi gelin kayın baba ve yakın akraba arasına giderdi. Gelin evden çıkarken, kız kardeşlerden biri, yoksa akraba kızlardan biri çeyiz sandığı üzerine oturup sandık haracı isterdi. Ayrıca kapıdan çıkarken erkek kardeş, kapı haracı olarak bir miktar para talep eder.Köylerde, genellikle bir öküz arabası süslenirdi. Üstüne halı ve kilimlerle bir örtü yayılır. Araba çan ve zillerle bezenir, köylüler şık giysilerini giymiş, arabanın önündü, ardında, yanında yürüyerek giderlerdi. İkide birde araba durdurulur:- Ala ala hay... diye bağırarak düğün evine varılır. Yolda devamlı halaylar çekilir. Kasap oyunu, Kastamonu zeybeği gibi oyunlar oynanır. Gelin alayı, çeşitli yollardan dolaşarak damat evine varırdı.Gelin alınmadan o köylülere veya mahalleliye pilavlık parası verilir. Gelin arabaya binmeden bolluk ve bereketli olsun diye ya damadın babası veya yakını bozuk paralar içinde şekerler, buğdaylar serper, çocuklarda bunları birbiri üzerine yığışarak kapış kapış toplardı.Köyden çıkıncaya kadar çeşitli yollardan dolaşarak damat evine varılır. Gelin arabadan inmez, bahşiş ister. Bir inek ya da tosun getirilir. Kulağı kesilerek işaret verilir. Kapı önünde kurulan bir masada kız tarafı tatlı, şeker, sigara, mermi gibi isteklerde bulunur. Bu istekler karşılanıncaya kadar gelin bekletilir. Bu durum bazen üç dört saat kadar sürer.Gelin eve girerken eğilip eşiği öper. Bolluk getirmesi düşünülerek mısır, buğday, şeker, bozuk para atılır. Akraba ve komşular başlarında birer tepsi baklava alarak erkek evine giderler. Tepsiler üst üste kümelenir.Erkeklerde evin önünde yakılan ateş etrafında oynarlar. Bu oyunlar kadın kıyafetine girmiş köçekler tarafından oynanır. Eğer aile varlıklı ise dört köçek, dört davul, dört zurna ve dört keman bulunur.Diğer köylerden geleneklerde kafileler halinde düğüne katılırlar. Kimileri koç, kimileri koyun getirir. Meydanda ikramlar yapılır.Yenip içilir. Sonunda köylüler misafirlerini evlerine götürürler.Hoca nikahı yapılır, bu adet yaygındır. Hoca nikahı yapılırken gelinin yanında dadı veya bibi (teyze, hala) denilen kadınlar bulunur.Gürcü köylerinde düğün gecesi, güveyin gerdeğe girmesi yasaktır. O akşam kızın akrabası olan kızlar sabaha kadar beklerler. Düğünün ertesi günü gerdeğe girilir. Düğün genellikle üç gün devam eder. Lazlar ve Hemşinlilerde de benzer gelenekler vardır.Diğer köylerde ise hoca nikahı kıyılır. Sonunda güveyi arkadaşlarının kolunda gelinin odasını getirilir. Arkasından yumruklanarak odaya itilir. Damat odaya girer. Hazır bulunan seccadede iki rekat namaz kılıp duasını yapar ve gelinle tanışmaya gider. Damat bu arada gelini konuşturmaya çalışır. Ona hediyeler verip konuşturur. Konuşturulunca da pencereyi açıp iki el silah atar. Bundan sonra herkes dağılıp gider.Gelinle damat, gidip kayınvalidenin elini öperler. Tekrar odalarına giderler. Orada baklava yerler. Bazense baklava kesmelerinin yarısını yiyip bırakırlar. Ertesi gün bunları evlenmemiş erkek ve kızlar yer. Darısı sizin başınıza gibi bir gelenektir bu. Ertesi gün sabah, köçekler, davetliler düğün evinin önüne gelirler. Oyunlar oynanır. Damat elinde bir tepsi baklava ile herkese birer kesme baklava sunar. Sonra da herkes dağılıp gider. Ev kadınlarla dolar. Duvak günü damat sağdıçla gider. Gelinle sabahtan ikindiye dek oyunlar oynanır, şarkılar söylenir ve derken düğün biter

Duvak :Güvey gecesi sabah gelini eğlendirmek için eğlence düzenlenir. Gelin oynar ve etrafa para atar.Bekar kızlar gelinin duvağından teller koparırlar. Duvaktan sonra erkek ve kız evlerinde yemekli davetler yapılır.

Düğün Davetleri :Bütün akraba ve hısımlar gelin ile damadı davet ederler. Bunlar taşıma davetleridir. Her gidilen eve gelinin yaptığı bir el işi işleme götürülür. Onlarda onlara çeşitli hediyeler verirler.

Doğum Olayı :Genellikle ilk çocuğun erkek olması istenir. Çocuklar genellikle beşikte büyütülür. Çocuğun adı üç gün içinde yaşlı bir erkek veya hoca tarafından üç defa kulağına okunarak konulur. İsimden sonra ezan okunur. Komşular ve akraba loğusaya evvela geçmiş olsun derler sonrada hediyeler getirirler. Doğumun kırkıncı günü çocuk ve loğusa yıkanır. Buna çocuk kırklandı denilir.

Diş Çıkarma :Küçük çocukların diş çıkarmaları aile için ayrı bir sorun olur. Ailenin bireyleri yeni çıkan dişi görmeyi uğur sayarlar. Onun içinde sık sık çocuk güldürülür, ağzına bakılır. Hatta bazıları ekmek kabuğunu gevlettirmek suretiyle dişin çabuk çıkmasının sağlarlar. Bazıları da parmağını rakıya batırarak çocuğun diş etlerini oğalar. Çocuk bundan çok hoşlanır    Dişin çıktığını gören kişi mutlaka diş çıkaran çocuğa ya elbise alır ya entarilik alsınlar diye anne babasına para verir.

Sünnet Olayı :Akçakoca bölgesinde kirvelik olayına rastlanmaz. Eskiden gezginci sünnetçilerin gelmesiyle hiçbir hazırlık yapılmaksızın çocuklar sünnet edilirdi. Günümüzde eğlenceler düzenlemektedir. Sünnetçiye, bazen para almadığı için sabun, havlu gibi şeyler verilirdi.

Dini Bayramlar :Dini bayramların Akçakoca örf ve adetleri içinde çok büyük yeri vardır. Üç aylar girince Recep, Şaban ve Ramazan gelinceye kadar bazı kimseler ramazana alışmak için ayda bir belli oruçlar tutar, kutsal geceler, cumalar yavaş yavaş ayrı bir kalabalık olmaya ve cemaat artmaya başlar.Ramazana hazırlık olmak üzere, makarnalar kesilir, erişteler yapılır. Yufkalar açılır, kuskuslar hazırlanır. Mevsime göre çeşit çeşit reçeller, hoşaflar ve şuruplar hazırlanır.Hele bayram gecesi yeni esvaplar giyilir, Provalar biter. Küçükler giyeceklerini başlarının altına koyar. Ayakkabılarını yatağın içine yerleştirir. Herkes banyosunu yapıp yatar. Küçük erkek çocuklar sabahleyin sabah namazına herkesle birlikte camiye gider. Namazdan sonra vaiz dinlerler. Bayram namazı kılınır. Hoca dikilir, en yaşlı adam hoca ile bayramlaşır, ondan sonraki hoca ile yaşlı bayramlaşır ve yerini alır. Böylece sıralanır. Cemaatin en yaşlısı ile en genci bayramlaşıncaya kadar sürer. Sonra birlikte hoca dua eder.
“Bu bayrama eriştiren Allah’a senalar ve amin” denilip çıkılır. Yolda görülenlerle bayramlaşırlar. Mezarlıklara gidilir. Ölülere dua edilir. Hastalar ziyaret edilir.”
Her köyün ramazanında davulcular bahşiş toplar. Birinin elinde bir sırık, birini elinde bir sepet. Davulcu davulu çala çala her evin önünde maniler söyler. Bahşiş; havlu, mendil, yazma sırığa bağlanır. Baklavalar, el altıda tepsi bulunan sepete konur. Paralarda davulcunun cebine konur.

Bayramlar :Yerli köylerde bayram sözcüğü eğlence anlamına gelir. Bayram olacağı gece, bayramı bilen köydeki misafirler, bayramın olacağı köye yakın eş dost ve akrabalar ile birlikte giderler. O akşam onlara misafir olurlar. Kadın ve kızlar yemekten sonra daha geniş evlerde, erkekler ya kahvede ya da başka bir evde toplanırlar. Erkekler orta oyunları yaparlar. Mutaassıp olmayan yerlerde içkide içilir. Gramofon çalınır ve Cide kemençesi ve tepsi çalarak oyunlar oynanır. Genellikle oyunlar iki kişilik eşler halinde yapılır. En revaçta olan oyunlar topal oyunudur. Bu oyun Akçakoca’ya özgü bir oyundur

Eğlenceler
:Eskiden patoz makineleri yokken, fındık harmanda kurutulur, sabahları tırmıklar vurulur, sonrada altından tanesi alınırdı. Kalan fındıklarda kabuklarından ellenmek suretiyle bulunup ayrılırdı. Köylerde bu işler imece halinde yapılırdı. Kabuk ayırma işi erken bitimi, orası düğün evine döner, oyunlar şarkılar, gülme, eğlence, yeme içme başlardı. Kızlar erkekleri, erkekler kızları burada seçerdi. Çalışkan mı? Tembel mi? Dili tatlı mı? Nobran mı? Şaka kaldırır mı? Yoksa içine kapanıp arpacı kumrusu gibi düşünür mü? Yapıcımı yıkıcı mı? Hepsi burada denenirdi. Bu eğlencelerde maniler söylenirdi. Atmaca tabir edilen karşılıklı mani atmaları da yapılırdı.

KINAGECESİ : Düğünden bir gün önce gelinin ve yakınlarının eline kına yakılır,kına erkek tarafından getirilir kına yakma töreni boyunca maniler söylenir gelin ağlatılır kına gecesi kızlar çiftetelli ve çeşitli oyunlar oynarlar koy lisanı ile mani ve türküler söylerler.

Yukarı köyün çakalları         Kınan gecen hoş olsun

Aşağı köyün bakalları Evin bereket dolsun

Damat beyin sakalları Damat Bey eşin olsun

Gelin kınan kutlu olsun Gelin yuvan mutlu olsun

Yukarı köyde çakal yok Köyümüzden çıkıyorsun

Aşağı köyde bakal yok Bize veda ediyorsun

Güveyin sakalı yok              Yeni yuva kuruyorsun

Gelin kınan kutlu olsun Gelin kınan kutlu olsun

 

FOLKLÖR  :Köyün kendine has folklor ekibi yoktur,Karadeniz folkloru hakimdir,Davul,Zurna,Saz,karşılıklı zille oynanan oyunda çalınan zil  oyunu ,Kemençe,Tulum gibi enstrümanlar çalınır Lazların yerel oyun gurupları sözlüdür,5-6 kişilik 2 gurup oluşturulur el ele tutmuş oyuncular seri ayak hareketleriyle birbirine yaklaşıp uzaklaşırlar,her gurupta bir türkü söyleyen vardır,türkücü karşı guruba türküler deyişler dokundurmaktadır,bu oyunda önemli olan türkü sözleriyle karşıdakini mat etmektedir,bu oyunun adı gelino dur.Rize Hemşin üç ayak oyunu da laz oyunudur,dairede oynanır Hemşin üç ayak oyunudur 2/4 veya4/4 lük ezgiler halinde oynanır Bar,Halay,Horon,Sallama,Hara ve karşılama,üç ayak,Kolbastı,laz kültüründe çok önemlidir Bar,Halay,Horon,Sallama,Karşılıklı zille oynama,Hura,ve karşılama,Köçek oyunları da oynanır.Laz oyunlarındandır. Kına gecesinde kadınlar daire şeklinde oynarlar. Kadınlar ağıt yakarak gelini evin içinde dolaştırarak en son mutfağa götürürler. Orada bu oyunu oynayarak oyunu bitirirleri.

Oyunun Kuruluş Formu

 

(A)

A1 (Sağ ayakla üçleme)

A2 ( Sağ ayak yerinde adım)

 

Oyunun biçimsel formu tıpkı “Topal” oyununda olduğu gibidir.

RİZE- HEMŞİN ÜÇ AYAK OYUNU

 

Laz oyunlarındandır. Dairede oynanan horondur. Hemşin, Rize ve Üçayak Horonları 2/4 lük veya 4/4 lük ezgiler halinde çalınır.

 

RİZE

Oyun kuruluş formu:

C-               Adım cümlesi ( Sağ ayakta üçleme)

D-               Adım cümlesi ( Sağa ve sola yürüyüş)

 

Oyun indeksi:

 

(A)

A1- (Sağ ayakta üçleme)

A2 ( Sağ ayak yerinde adım)

 

(B)

B1- (Sağa yürüme)

B2- (Sol ayak yerinde adım )

B3- (Sola yürüme)

B4- (Sağ ayak yerinde adım)

 

DAVUL  : Davul savaş sırası,sonrası,askere giderken,törenlerde,ramazanlarda,güreş yapılırken çalınır.Davulun eski adı Tavuldur,Çağatay Türkleri tarafından yapılmıştır,bir haber aracıdır

ZURNA: Davul ve zembeleklerle çalınır ağaç maden, boynuzdan yapılır ,7 üstte 5 altta deliği vardır,Avrupa’ya Türkler tarafından götürülmüştür,Oğuz Türkleri Anadolu’ya getirmiştir,kemençe ve davula eşlik eder,4000 yıldan beri devam eden bir enstrümandır.Davul,Kaval,Zurna,göçer enstrümandır,köyde son zamanlarda bunların yerini taverna müziği almıştır org ile çalınan müzik aletidir eski neşe eski düğünler artık tarihe gömülmüştür,evlerde yapılan düğünler artık düğün salonlarına taşmıştır

KEMENÇE  :Klasik ve Karadeniz kemençesi olmak üzere iki türü vardır Akçakoca da Karadeniz kemençesi çalınır,ince uzundur,sol el ile havada tutularak çalınır,kemençenin telleri çeliktendir.Akortları la,re,sol,mi,yahut sol,re,la,mi veya 3 telli için re,la,mi dir,tellerin üzerine basılarak,tek olarak çalınır.Sazın şekli bir takayı andırır,gövde kısmı dut ve ceviz ağaçlarından oyularak yapılır,ses tablası ise 1,5- kalınlığında ladin veya köknar ağacından yapılır,kısa sapı ve çelikten üç teli vardır re-la-mi sesleri akort edilir,bir buçuk oktav çalar.Yayının kılları gevşek olarak takılır ve sol el ile havada veya dize dayanmış olarak tutularak kemençenin 3 teline aynı anda sürülerek çalınır Kemençe anadoluya oğuz Türklerinden gelmiştir Kemençe ,Özbekistan,Kırgızistan ada Anadoluda ıklık göbekli kemençe olarak çalınır Arapçada Keman Türkçede ç demektir bu iki kelime birleşmesinden Kemençe doğmuştur ,Kıpçak Türkleri tarafının dan Mısıra götürülmüştür Özbeklerin girjası kemençeye benzer, kıyak kemençe denir.Trabzon dada Gagavuz Türkleri kemençeleri vardır,Trabzon’da kemençeye kıyak denir,Türkmenistan,Özbekistan, Kırgızistan Gagavuz Türklerin kemençeleri vardır 2 sesle çalışır 2 telden ses alınır 4-6-7 aralıklıdır.

TULUM: Tulum Karadeniz bölgesinde kullanlıan nefesli halk sazıdır,deri,nav ve ağızlık olmak üzere 3 kısımdan oluşur.Deri,tulum olarak anılır, tulum,koyunveya oğlak derisinin tüyleri temizlendikten sonra ayakları yukardan kesilir,sağ ön ayak ile arka sol ayağın dışında kalan delikler hava kaçırmayacak şekilde sıkıca bağlanır,ön ayağa bir tahta boru,arka ayağada üzeri delikli iki boru tespit edilir.Deri hava ile delikli borulardan ses çıkmaya başlar,koltuk altına yerleştirilen tulum zurna analık üzerindeki parmaklar delikleri açıp kapamak suretiyle istenen ezginin çalınmasını sağlar,nav sazın zurna dediğimiz kısımdır,ağızlık ise hava üflenen kısımdır

KAVAL: Orta asyadan gelmiştir Balasau Türkleri icat etmiştir,Çağatay Turan Türkleri haval derdi Karadenize bunlar getirmiştir ,bir göçebe çalgısıdır Of,Tokat,kavalı meşhurdur. Tulum Türkçe kelimedir Çağatay Türkleri icat etmiştir Anadoluya Peçenek Turan Türkleri Karadenize getirmişlerdir Kıpçıklarda tuluk,duluk geçer

DİN

 Köy hayatında pek çok düşünce ve görüşü hala dini açıdan değerlendirme eğilimi vardır.Yaşlandıkça dine karşı ilgi artmaktadır.Toplumda hacılar dinsel bakımından en fazla değer kazanır ve itibar görürler. Hazırlık kişiye sosyal prestij sağlamaktadır.

 

AİLE VE AKRABALIK İLİŞKİLERİ

Edilgi’de ailelerin çoğunluğu, geniş aile geleneğinin çeşitli tiplerini göstermektedir. Dar aile tiplerinin sayısı günden güne artmaktadır.Edilli’de eskiden baba soyundan olan akraba ile evlenme şekli çok yaygındı.Akrabayla evlilikte amca oğlu, amca kızı öncelik taşırdı. Bugün gençler eskisi gibi bu geleneklere uymamaktadırlar Bu gün, köy dışından evlenmeler ve köy dışına kız vermeleri ve kız almalar eskiye oranla artmıştır. Bu toplumda boşanma olayı nadir görülmektedir.

 

 

 

ÇOCUK OYUNLARI

Çelik çomak,binmeli eşek,esir oyunu,körebe,köşe kapmaca,birdirbir,seksek,yakan topu,lunç,domino devirme

KIYAFETLER

Edilli Köyünde 25-30 yıl öncesine göre  kıyafette önemli değişmeler olmuştur.Erkekler tamamen şehir kıyafetini benimsemişlerdir. Erkeklerde gündelik kıyafetlerden başka önemli günlerde, törenlerde giyilen ve içine beyaz eşarp bağlanan lacivert takım elbise en beğenilen giyim eşyasıdır. Ancak yaşlı erkeklerden bazıları köy içinde geleneksel kıyafetle ilgili olarak paçaları dar pantolon, üzerine gömlek ve yeleği giymeye devam etmektedirler. Kösele kunduranın yanında lastik ayakkabı, plastik ayakkabı, özellikle çocuklarda  çok görülmektedir. Erkeklerde pijama, şapka, şemsiye kullanılan giyim eşyaları arasındadır. Burada dikkati çeken husus pijamanın yatak kıyafeti olmaktan başka, bazen iş kıyafeti olarak kullanılması suretiyle ikinci bir iş görmüş olmasıdır.Kadın giyimi erkeklere oranla daha az değişmiştir.Eskiden kadınlar evlerde basit tezgahlarda keten ve kendirden giysiler dokurdu. Bugün ise köylüler malzemesi köy dışından sağlanan koyu renkli şalvar ve üzerine bluz giymekte, başlarına lacivert örtü (örtme)  örtmektedirler. Kadın giyiminde dış görünüş bakımından erkeğe nazaran değişme daha azdır. Evde elbisesi ile dolanan bazen başını örtmeyen kadın, sokağa çıkınca elbisesinin üzerine şalvar giymekte ve başını örtmektedir.Genç kadınlar arasında elbise giyenler, başlarını örtmeyenler az da olsa bulunmaktadır..Köyde gündelik kıyafette olduğu gibi gelin ve güvey kıyafatide tamamen şehirleşmiştir. Ancak köyde giyilenler, kasabadan ucuz sağlanan ve nispeten eski model olan giysilerdir.Kadın ve çocukların kısmen evde hazırlanan giysilerinin kumaşları dışarıdan satın alınmaktadır.

 ŞALVAR      : eninde üç boy kumaştan çıkar daha ziyade eflatun pembe,yaşlılar koyu renkleri tercih ederler,genellikle çimen yeşili,zeytin yeşili tercih edilir,şalvarın içine şalvar ( havsa) dikilir pamuklu veya şile bezinden dikilir

MİNTAN        : Şalvarın üstüne giyilir mintan ve şalvar işlemelidir,kadife kutnu,janjanlı ve yollu kumaşlardan dikilir

YELEK          : Şalvar üzerine kolsuz fakat işlemeli yelek giyilir,içine bezden buluz giyilir.

ÖRTÜLER    :Kare şeklinde üzeri baskı tekniği ile işlenmiştir,çiçek desenlidir

YAZMA         : Oyalar işlenir dikdörtgendir

ÇORAPLAR : Yün çoraplar giyilir kadın çoraplar motif işlemelidir

AYAKKABILAR : Rugan ayakkabı giyilir,çarıkta giyilir,genellikle lastik ayakkabılar tercih edilir

ERKEKLERSE : Yelek ve zıpka giyerler,Kafkas kökenliler düğün törenlerde kalpak dik yakalı siyah satenden yapılmış diz boyu elbise ve yumuşak deriden çizme giyilir.Elbisenin üzerine dışardan fişeklik,kama,kemer gibi ayrıntılar vardır,kadınlar ise simli motiflerle süslenmiş kadife elbiseler giyerler bunları

Karamandal,Trablus,kuşak,Başlık,Bartın yemenisi,Lastik ayakkabı,Yemeni,Şal,Peştamal,Fes,Para kesesi,Yatak tekkesi,Şayak bunlar Lazların giyimidir.

Aktaş,Edilli,Uğurlu,Yenice,Göktepe,Kirazlı,Hemşin köyleri giyerler

 

HIDIRELLEZ

6 Mayıs günü kutlanır,köyün piknik alanlarında,salıncaklar kurulur,yemekler pişirilir,ıp atlanır,salıncaklarda sallanılır,birçok oyunlar oynanır,kızlar erkeklere,erkekler kızlara bakarlar orada birbirini beğenirler,arkadaşlıklar kurarlar,balık tutmalar olur,erkeğin beğendiği kız eğer salıncağa biner sallanır ise erkek hemen silahını çıkartarak iki el ateş eder ona onu beğendiğini gösterir,hıdrellezin en iyi yemeği helvadır Bu törenleri anlatmadan önce pilavlık parası üzerinde duralım. Daha öncede belirttiğimiz gibi köyden başka bir köye gelin giden kızlardan pirinç parası alınır. Bu para hemen harcanmaz biriktirilir. Pirinç parasının anlamı şudur. Köy gençleri bu kızı o zamana kadar o şekilde korumuşlardır ki, kızın namusuna halel getirmemişledir. Pirinç parası bunun mükafatı bir bahşiş sayılır. Alınan pirinç paralar yedi emin olarak köylünün saygı duyduğu birine telim ederler. Köyden ne kadar çok kız gelin giderse parada o kadar çoğalır. Hıdrellezde bu para ile bir koç satın alınır. Pirinç alınır, un yağ alınır. Kesilen koçun etinden ya etli pilav yapılır, helva kavrulur, ballanır. Öğleyin gençler toplanır ve bu pilav yenir. En sonunda da helva yenilir. Hıdırellez bayramının ayrı bir güzelliği vardır. İp salıncaklar, zincirli salıncaklar, büyük ağaçlara bağlanır. Kızlar ayrı yerde, erkekler ayrı yerde sallanırlar. Ama bazen kızlar erkekleri, bazen da erkekler kızları seyretmeye giderler. Eğer beğendiği bir kız salıncak biniyorsa orada çıkarır silahını bir şarjör boşaltır. Bu olaya kimse ses çıkarmaz. Böylece kimin beğenilip beğenilmediği bu hıdrellez bayramı vesilesi ile belli olur. Bazı köylerde güreşler tutulur. Bazı köylerde derelerde balık tutulur eğlenilir.Akçakoca köylerinde hemen hemen hepsinde geleneksel olarak her yıl kutlanır köydeki küskünler barıştırılır geleneksel oyunlar spor etkinlikleri,folklorik oyunlar ve bunun gibi,Akçakoca’daki mülki amirlerde davet edilerek etkinlikler yapılır herkes baharı böyle karşılar

 

 

EVLERİ

Evler genellikle bahçe içinde olur.Avlu,avlu ağla çevrilidir çünkü sebze meyve yetiştiriciciği yapılmaktadır,,Kurukavak,Karatavuk evler arası 4-5 km’dir,okul ve cami yanlarında evler yapılmıştır,az dağınık meskenlerde cepheleri sokak tarafına doğrudur Arabacı köyü gibi,Mısır ziraatı çok olduğu için her evin yanında hemen hemen 1’şer adet serender yapı vardır,ahırlar evlere uzaktadır,ahır ile samanlık yan yanadır

 

SPOR

Köyde federe gayri federe hiçbir spor kulübü kurulmamıştır,spora ilginin az olması dikkat çekmektedir

YEMEKLER

EKMEKLER                    :Yufka ekmeği,Bazlama,Gözleme,Cızlama,Mısır ekmeği,Buğday ekmeği.

ÇORBALAR                    :Tarhana,Mercimek,Un,Çılbır,Kızılcık çorbası

HAMUR İŞLERİ            :Mantı,Börekler,Erişte,Kuşkuş,Kaşık makarna,Mancarlı pide.

ET YEMEKLERİ              :Karadolma,Korçan,Sebze dolmaları,Kebaplar,Lahana sarma.

TATLILAR                      :Melen güççegi,Laz böreği,Güllaç,Sütlaç,Baklava.

ÇEŞİTLİ YEMEKLER       :Gaygana,Sağanda yumurta,Sebze yemekleri ,Zeytin yağlılar,mantar yemekleri,Kaldırık mamursa kiremitte balık,Balık buğulama,Hamsı yemekleri,yumurtalı sebzeli kaygana.Kara lahana yemekleri Çirbuli, Pilavi Makarina, Kveli kağimağoni, luku, Ağani lobia, kumhi lobia, kotumeş dolma, Princoni, papa (mamalika), bureği,baklava, patlicani tağaneri, patlicaniş dolma, mtkui patlicaniş giyai, turşi tahaneyi, kabağiş sutli, termoni

ALT YAPI BİLGİLERİ

Köye köydes yardımıyla kare Beton parke taşı döşenmiştir,4 km lik yol asfaltlanmıştır, köy içinde muhtelif yerlere 9 adet büz konmuştur,sağlık evi sağlık ocağı yoktur mobil sağlık hizmetinden  faydalanılıyor ,taşımalı eğitim sistemi vardır,1 cami,içme suyu,ptt acentesi,elektrik,sabit telefonu,1 değirmeni vardır,yolu asfalttır,kanalizasyonu yoktur ,fosseptik çukurlar açılmıştır, eğitim seviyesi yüksek köylerimizdendir,Voyvodalık birinci arazi ve Bolu salnamesinde adı geçmemektedir ama Tahirliye bağlı idi,1935 de -204,1940de-240,1945 de-260,1950de-323,1955 de-273,1960de -238,,1965de -214,1997 de-200,2000 de-176 nufusu vardır,nufusu azalan köydür,göçmen köy,az dağınık köy statüsündedir,tarla alanı yoktur,fındık alanı 4.080 orman alanı 720 dönümdür,meyvecilik ve sebzecilik revaçtadır,ilk ilkokul 1939 yılında açılmıştır,

 

18Cİ 19CÜ YÜZYILDA TEMETTUAT DEFTERİNDE  DURUMU

 

Bu yüzyıllarda Temettuat defterinde adı geçmemem ektedir


İBRAHİM TUZCU WEB SİTESİ KURULUŞ:09.09.2017
SİTEYİ KURAN ve DÜZENLEYEN: MEHMET GÜVEN
EĞER TELİF HAKKININ İHLAL EDİLDİĞİNİ DÜŞÜNÜYORSANIZ LÜTFEN İLETİŞİMDEN BİZE YAZINIZ.



Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol