Düzce Laz Göçleri

 
 
İBRAHİM TUZCU KISA HAYAT HİKAYESİ
1956 Yılında Akçakoca Ayazlı mahallesinde dünyaya geldim. İlkokulu Barbaros ilköğretim okulunda,orta okulunu Akçakoca Lisesinin ortaokul kısmında , liseyi Kdz Ereğli’de o zamanın sanat okulu Endüstri Meslek Lisesi’nde okudum.1973’te mezun oldum.Okulun bitiminde  Ereğli Demir Çelik Fabrikalarında işbaşı yaptım.Çeşitli kademelerde görev aldım. 2000 yılında emekli oldum. Sporu çok sevdiğimden çeşitli kulüplerde çalıştım (Düzcespor , Akçakocaspor , YeniAkçakocaspor , Akçakoca İdmanyurdu,çeşitli görevlerde bulundum , Antaş İdmanyurdu , Ayazlı Tersane spor kulübün kurulmasında katkım çok fazladır. Bolu merkez hakem komitesinde 2 yıl çalıştım,Düzce’ de saha komiserliği yaptım. Çuhallı Çarşısı Güzelleştirme Derneğinin kurulmasında emeğim olmuştur.Yeşil Akçakoca ,Lazimarktan Ayazlıya,Akçakoca  köyleri, Düzce şehitleri,Akçakoca’ da spor,ve Düzce hakkında herşey ,Düzce spor tarihi,Düzce Deprem Şehitleri,Akçakoca Gazileri adlı kitapları derledim, 2 çocuk babası ve az Fransızca bilmekteyim.Cennet Düzce’ yi çok seviyorum
 
SUNUŞ
İletişim Etnografisi
İletişim durumlarını, iletişim sürecine katılan bireylerin kültürel ardyöresini ve içinde bulunulan kültürel bağlamı göz ardı etmeden çözümlemeye çalışır. Bunu yaparken, etnografinin kuramsal donanımı ve metodundan yararlanır. İletişim etnografisi özellikle dil aracılığı ile anlam aktarımı sürecini inceleme alanı olarak seçer ve dilbilim, etnografi ve iletişim bilimlerinin önemli kesişme noktalarından birini oluşturur.
 
Kültür Araştırmaları
Bireylerin farklı kültürlerin üyeleri ile iletişimini incelerken, kültürel kodların farklılığını anlamak gereklidir. Bu ise, öncelikle sürece katılan kültürlerin ayrı ayrı araştırılıp anlaşılmasını zorunlu kılar. Bu nedenle, kültürel çalışmalar kültürlerarası iletişim çalışmalarına temel veri sağlayan ve çıkış noktası niteliğindeki araştırmalardır.
 
Göç, Kimlik ve Uyum Çalışmaları
Geçen yüzyılın büyük bir bölümünde insan toplulukları çeşitli nedenlerle yaşam alanlarını değiştirmiş, göç etmiştir. Yaşam deneyimleri ve kültürleriyle gittikleri yerlerin yerlileri ile aralarında çıkan iletişim sorunları, kimlik çatışmaları ve uyum problemleri kültürlerarası iletişim disiplininin önemli çalışma alanlarından biridir. Özellikle göç alan ülkeler karşı karşıya kaldıkları göçmen meselesiyle ilgili bilgi üretimine özel önem vermekte ve göç veren ülkelerin akademik çevreleriyle bilimsel iş birliğini desteklemektedirler.
 
Etnometodolojik Çalışmalar
İletişimin önemli çalışma alanlarından biri olan simgesel etkileşim, simgelerin kültürel nitelikleri nedeniyle, kültürel farklılıkların hesaba katıldığı iletişim durumlarında doğrudan doğruya kültürlerarası iletişim araştırmalarına konu olmaktadır. Kültürlerarası iletişim disiplini, bu sembolik etkileşim araştırmalarında etnometodolojiden yararlanarak, niteliksel bilgi üretmekte ve bu özelliği ile gerçek yaşama niceliksel yöntemle elde edilmiş verilerden daha çok yaklaşmaktadır.
 
 
 
.
ÖNSÖZ
 
 Düzce’ ye 1878 yılında gelen LAZ ları her yönü ile incelemek istedim. Bu nedenle bu kitap tarihi LAZ göçlerin yaşandığı kitap’ tır..Bu kitap içinde yaşadığımız bizlerin, atalarımızın yaptığı mücadelenin hikayesini anlatan ve örf adetlerini içine alan gelecekteki araştırmacılara ışık tutacak belirli başlangıç noktalarını belirleyen bir çalışmayı içermektedir. Düzce’nın güzel şirin köylerinin, coğrafyasından, kültüründen, geleneklerinden, ekonomik potansiyeline kadar bir kitapta anlatmak mümkün değildir bu kitabın bir amacıda daha kapsamlı çalışma yapmak isteyenlere bir alt yapı oluşturmak ve yazı kültürümüzün gelişmesine katkıda bulunmaktadır, bölgemizin güzelliklerini paylaşmak, tanıtmak bir görev bildiğim için bir girişimim den dolayı çok mutluyum 4 yıldır yaptığım araştırmalarım neticesinde bana yardımları dokunan herkese  teşekkür etmek istiyorum. lakin bir çınar için toprak altındaki kökleri ne ise ve bu kökler kurudukça çınar nasıl kurumaya başlarsa bu millet içinde tarih odur, tarihini bilen millet sağlam çınar gibidir. Zamanla eski adet ve geleneklerini unutan yaşayış tarzını unutan, tarihini bilmeyen ecdadının ne yaptığını bilmeyen bir millet kendini ayakta tutan köklerden bir kaçını kurutmuş demektir tarih okuyarak onu sulamak lazımdır.Kitabın hazırlanışı 4 yıl sürmüştür. Bana bu sabırlarından dolayı değerli aileme ve çocuklarıma çok teşekkür ediyorum.Kitabın hazırlanmasında bana katkıları olan oğlum Emrah Tuzcu ,’ya çok teşekkür ederim.Benim yapmak istediğim olay Laz kültürünün  geçmiş insanlarına olan borcumuzu ödemeye çalışmaktan başka bir şey değildir.Onlar ki bizim bu günlere gelmemize sebep olmuşlardır.Unutulmamalıdır’ ki bilgi ve sevgi paylaştıkça çoğalır.
 
                                                                                                                  Saygılarımla
                                                                                                                                                      İBRAHİM TUZCU
 
DÜZCE
 
Düzce belediyesi
COĞRAFİ BÖLGESİ       :   Batı Karadeniz Bölgesi
İLİ                                       :   Düzce
VALİSİ                               :   Zülkif Dağlı
İLETİŞİM                          :   03805232747-03805141032
BELEDİYE BAŞKANI     :   Mehmet Keleş
İLETİŞİM                          :   03805245821
POSTA KODU                   :  380
İL TRAFİK KODU           :   81
NUFÜSU                             :   2009 yılı nüfusu 335.156 dır
YÜZÖLÇÜMÜ                   :  2593 km’ dir.( göller hariçtir )
ESKİ VALİLER                 :  Fikret Güven 2000-2003,Cengiz Bulut 2003-2004,Halil Nimetoğlu 2004-2007,Ercan Topaca 2007-2008,Bülent Kılınç 2008-2010, Vasip Şahin 2010-2012,2012- Adnan Yılmaz,2013-Aliihsan Su,2014 Ali Fidan,2016-Zülkif Dağlı
KOORDİNATLARI: E-40.83,B-31.16,Rakım 165 mt
ESKİ BELEDİYE BAŞK. :  Muderris Ahmet Efendi ( 1880-1889),Küçük Mehmet Ağa (1889-1893,),Mustafa Alyanak (1893-1897),Halilzade Hakkı Gözaydın( 1904-1911),Kadızade Ali Bey ( 1914-1922),Hacı Hamdi Bey (1922-1924),Hüseyin Remzi Bey ( 1924-1926),Çakmakzade Ahmet Efendi (1926-1927),Mehmet Kasapoğlu( 1928-1934),Nuri Özkasap ( 1934-1938),İsmail Öztürk( 1938-1940),İsmail Çakman (1940-1946),Mehmet Gösterişli ( 1949-1950),Mansur Bayram (1951-1952),Mustafa Fırat (1952-1954),Necıp Kadır Güney (1954-1955),Halil Üstüner (1955-1956),Afer Tütüncüoğlu (1956-1960),Celal Kasapoğlu (1965-1967),Hidayet Gösterişli (1967-1968),Süleyman Kuyumcu(1968-1983),İsmail Etem Atam (1982-1983),Selahattin Olcar (1984-1989),Ruhi Kurnaz (1994-2004),Mehmet Keleş (2004-2008),İsmail Bayram ( 2008-) 2013-Mehmet Keleş
 
İLÇELERİ : Akçakoca-37 km,Cumayeri-20 km,Çilimli-15 km,Gölyaka—20 km,Gümüşova-19,Kaynaşlı-15,Yığılca-35,Beyköy-7,Boğaziçi-8,Konuralp-7 km. dır
 
Kaynak:Düzce valiliği,Düzce belediyesi, Düzce Vikipedi,Yerelnet,Türkiye Har.Daire Başk.
Derleyen :İbrahim Tuzcu
 
DÜZCE’ DE YAŞAM BİÇİMİ VE NÜFUS HAREKETLİLİĞİ
 
Büyük göç hareketlerinin başlatan Osmanlı-Rus savaşları (1877 – 1878) sırasında Anadolu’ya Abaza, Çerkez, Gürcü, Laz, Boşnak, Arnavut, Tatar, Kürt, Makedon ve Rumeli göçmenleri gelmişlerdir. Göçmenlerden bir kısmı Bolu İline, durumları iyi olmayan Kırım, Kafkasya ve Rumeli göçmenleri ise Düzce Ovası ve Akçakoca çevresinde çoğunlukla orman açmalarına yerleştirilmiştir. 1830 ve 1864 yıllarındaki göçlerden sonraki bu büyük göçler, Abdülaziz döneminden II. Abdülhamit dönemine kadar sürmüştür. 1924 ve 1940 lardaki göçlerden sonra 1946 ve 1952 yıllarında Bulgaristan, Yugoslavya ve Yunanistan’dan gelenler olmuştur. Doğu Anadolu’dan gelen Ermenilerin de Düzce, Adapazarı ve İzmit’e yerleşmesiyle Düzce Ovasında etnik çeşitlilik artmıştır. Bu dönemde bir nahiye ve 133 köyü ile Düzce nüfusu 34861′dir. 1888-1891 yılları arasında İsmail Kemal Beyin çalışmaları ile Düzce’ye yeni bir kasaba kimliği kazandırılmış, Cedidiye, Şerefiye, Nusretiye ve İcadiye gibi yeni mahalleler oluşturulmuştur.
Yüzölçümü 2593 km2 olan Düzce İli’nde 1997 nüfus sayımına göre 307 bin 056 kişi yaşamaktadır. Nüfus yoğunluğu km2′ ye yaklaşık 111 kişi olup Türkiye ortalaması olan 83 kişinin üstündedir. İki nüfus sayımı sonuçlarına göre toplam nüfusun yüzde 56’sı köylerde yaşarken yüzde 43′ü kent merkezlerinde bulunmuştur. 2000 sayım sonuçlarına göre ise köylerde yaşayan nüfus oranı yüzde 52′ye gerilerken kent merkezlerinde yaşayanların oranı ise yüzde 48′e yükselmiştir. İki nüfus sayımı arasında kent merkezlerinde yaşayanların artış oranı yüzde 4 olarak gerçekleşmiştir.İlimizin nüfusu toplam 335.156 olup bunun 162.505’i kadın, 160.823’ü erkektir. İl nüfusunun 157.894’ü şehirde, 165.434’ü köyde yaşamaktadır.
  
   Kaynak.Düzce belediyesi int.sit,Yeşil Düzce 2011 Kıt.İbrahim Tuzcu, Derleyen: İbrahim Tuzcu
 
GÖÇLER VE DÜZCE NÜFUSU
 
X1X.yy ın ikinci yarısından XV111 .yy başlarına kadar uzayan göçler,Çarlık Rusya sı güçlendikçe,başta Kırım olmak üzere Kafkasya,Kuzey İran ve Asya’ daki Rus olmayan etnik guruplara baskı yapmaya başladı,bu baskı politikası,Çerkezistan’ın Kırım hanlığı’ ın bir bölgesi sayılması,Kırım’ında Osmanlı imparatorluğuna bağlı olması nedeniyle Rusya ile Osmanlı yönetiminin çatışmasına yol açtı.Uzun savaşlardan sonra 1774 Küçük Kaynarca antlaşması ile Kırım hanlığı ,önce bağımsız bölge olup sonradan tamamen Rusya’ nın egemenliği altına girince,henüz Osmanlı toprağı sayılmakla birlikte,Çerkezistan üstündeki baskı artı.Osmanlı giderek gücünü yitirmesi,kendi iç sorunlarıyla uğraşması ve coğrafi uzaklık gibi nedenler,Çerkezler i kendi başlarına çaresiz bakmaya itti ve İngiltere’ nin yardımı ile 1837  de bağımsızlıklarını ilan ettiler.Şeyh Şamil önderlik ettiği bu hareket onun 1859 daki yenilgisiyle son bulunca özellikle 1854-1856 Kırım savaşıyla birlikte,Kafkasya’ dan göçler yoğunluk kazandı,Çarlık Rusya’sı,Şehy Şamil in yenilgi,sinden sonra Kafkasya’da Rus olmayan bütün etnik gurupları  bölgede yaşamalarına izin vermedi yada başka yerlere iskana yada Türkiye ye göçe zorladı.1855-1863 arasındaki ilk göç dalgası Kafkasya’ dan Anadolu ve Rumeli ye gelen göçmen sayısı 311.330 u buldu.Çoğunluğu gemilerle gelen göçmenler Samsun,İstanbul,Varna,Köstence gibi limanlara çıktı imparatorluğun çeşitli bölgelerine dağıtıldı,Osmanlı yönetimi 1860 ta kurduğu komisyon ,göçmenlerin iskanı ile uğraştı.1853’ te Çerkezistan’ daki son direnişin de kırılması,Kafkasya dan göçler büyük ölçüde çoğaldı.1864 te 283.00 kişi,1865 de Toman’ dan 27.337,Anapa’ dan 16.433,Novoroziko’ dan 61.995,Torosba ‘dan 63.449,Kunan’ dan ve Soçi’ den 64.754,Hosti’ den 20.731 kişi Osmanlı topraklarına göç ettiler büyük bölümü
Amasya,Tokat,Sivas,Çankırı,Adapazarı,Kocaeli,Bursa,Aydın,İçel ve Adana ye yerleştirildi,Doğudan gelenler ise Anadolu da kaldı ,bir bölümü de Suriye ve Ürdüne gönderildi,Rumeli ye gelenler ise Edirne,İslimiye,Vidin,Niş,Sofya,Berkofça,Lofça,Niğbolu dur.Yine 1877 de Osmanlı –Rus savaşında ikinci büyük göç başlamıştır,bu göçte Doğu Karadeniz ve lazistan bölgelerinden 300.000 kişi Türkiye ye göç etmiştir.1911-1912 Balkan savaşları ertesinde daha önce Rumeli’ye yerleştirilen Kafkas göçmenleri bu kez de Rumeli den Anadolu ya yerleştirilmeleri istendi akın akın Anadolu’ya bu göçler yapıldı çoğu Marmara bölgesinde nüfusun yoğunlaşmasına yol açtı,özellikle Bolu ve yöresinde iskan edilen Kafkas göçmenleri bu dönemde gelmişlerdir.Büyük göç hareketlerinin başlatan Osmanlı-Rus savaşları (1877 - 1878) sırasında Anadolu'ya Abaza, Çerkez, Gürcü, Laz, Boşnak, Arnavut, Tatar, Kürt, Makedon ve Rumeli göçmenleri gelmişlerdir. Göçmenlerden bir kısmı Bolu İline, durumları iyi olmayan Kırım, Kafkasya ve Rumeli göçmenleri ise Düzce Ovası ve Akçakoca çevresinde çoğunlukla orman açmalarına yerleştirilmiştir. 1830 ve 1864 yıllarındaki göçlerden sonraki bu büyük göçler,Abdülaziz döneminden II.Abdülhamit dönemine kadar sürmüştür1924 ve 1940 lardaki göçlerden sonra 1946 ve 1952 yıllarında Bulgaristan, Yugoslavya ve Yunanistan'dan gelenler olmuştur.Doğu Anadolu'dan gelen Ermenilerin de Düzce, Adapazarı ve İzmit'e yerleşmesiyle Düzce Ovasında etnik çeşitlilik artmıştır. Bu dönemde bir nahiye ve 133 köyü ile Düzce nüfusu 34861'dir. yılları arasında İsmail Kemal Beyin çalışmaları ile Düzce'ye yeni bir kasaba kimliği kazandırılmış, Cedidiye, Şerefiye, Nusretiye ve İcadiye gibi yeni mahalleler oluşturulmuştur.
Türkiye genelinde en kalabalık yaş grubu 15-19 yaş grubu olduğu halde, Düzce’de en kalabalık grup 20-24 yaş grubu olduğu halde, Düzce’de en kalabalık grup 20-24 yaş grubuna kaymaktadır. Diğer taraftan bu görünüm kent merkezi, ilçe merkezleri ve köyler için çok büyük farklılıklar göstermektedir. Bu farklılıkların nedeni, özellikle kent merkezi ve ilçe merkezlerinin nüfus hareketliliğine çok açık oluşudur. Nüfusun bu hareketliliğine 12 Kasım depreminin de katkı yaptığı söylenebilir. Nüfus hareketlerindeki bu kararsızlık Düzce köylerinde daha azdır.Düzce genelinde hanelerin yüzde 25,7’si 4 kişilik haneler, yüzde 67,6’sı da 4 veya daha az üyeli hanelerdir. Kent merkezinde 5 kişilik hanelerin payı yüzde 37’ye çıkmaktadır. Köylerde en yaygın aile büyüklüğü tipi 5-6 kişilik ailelerdir (yüzde 29,8). Diğer taraftan, Düzce genelinde 7 ve daha fazla üyeli ailelerin payı yüzde 12,9 iken, bu pay ilçe merkezlerinde yüzde 8,2’ye, kent merkezinde yüzde 5,4’e düşmekte, köylerde ise yüzde 19,8’e kadar çıkmaktadır. Büyüklük olarak Düzce köyleri geleneksel yapıyı korumaktadır.Benzer şekilde, Düzce kent merkezi ortalama yaşı, Düzce köyleri ortalama yaşından 0,039 anlamlılık düzeyinde düşüktür. Düzce’de de köylerde yaşlı nüfus yaşamakta, genç nüfus başka yerlere göçmektedir. 1998’e göre hane halkı büyüklükleri Türkiye geneli için 4,3’tür. Düzce araştırmasında hane büyüklüğü ortalama 4,33 kişi olarak bulunmuştur.Düzce’nin demografik yapısı ile ilgili gösterge değerleri için beklenti, İlimizin coğrafi konumuna uygun olarak, ülkemizin gelişmiş bölgesi olan Batı Anadolu değerlerine yakın olmasıdır.12 Kasım 1999 depremi Düzce’yi derinden sarsmıştır. Çok yüksek sosyal ve demografik hareketliliği olan İlimizin sosyal ve demografik yapısı yeni bir dengeye kavuşmak üzere hareketliliğini sürdürmektedir.Düzce’nin nüfus artış hızı yılları arasında Türkiye nüfus artış hızına çok yakındır. 1935 yılından sonraki Genel Nüfus sayımı yıllarında Düzce nüfus artış hızı hep Türkiye Nüfus artış hızının altında kalmıştır. Özellikle 1960’dan sonra dönemi dışında, nüfus artış hızında ciddi bir yavaşlama izlenmektedir.Düzce nüfusunun yarısı köylerde yaşamaktadır. Geri kalan yarısı da, yine birbirine yakın miktarlarda il merkezi ve ilçe merkezlerinde yaşamaktadırlar. Yerleşim yerlerinde nüfusun dağılımı cinsiyete göre farklılık göstermemektedir. İl nüfusunun kent merkezinde yığılma eğiliminde olması nüfusun kır-kent dağılımının giderek bozulması riskini taşımaktadır.Kırsal alandan kentlere doğru bir akım vardır. Kırsal alanın boşalmasına, kentlerinde üretici olmayan bir kalabalıkla dolmasına neden olabilir. Bunun sonucu olarak, kentler plansız büyüme sürecine girerek uygur bir kent olmaktan çok, uygar hizmetlerin verilemediği çok kalabalık köylere dönüşür.Göç, Düzce İlinde durmamakta, Düzce dışına da taşmaktadır. Genelde Düzce’ye dışardan gelenlerin Düzce’yi atlama tahtası gibi kullandıkları söylenebilir.Yaş bağımlılık oranı büyük bir genç, üretici insan kaynağının varlığını göstermektedir.
  
   Kaynak.Düzce belediyesi int.sit,Yeşil Düzce 2011 Kıt.İbrahim Tuzcu, Derleyen: İbrahim Tuzcu
 
DÜZCE’ YE 18 Cİ VE 19 CU YÜZYILDA GÖÇ GELEN ETNİK GURUPLAR
18. ve 19. yy.da Düzce ayanların kontrolü altında yaşamıştır. Abdüllaziz ve Abdülmecit döneminde, Kafkasya'dan, Doğu Karadeniz'den, Doğu Anadolu'dan ve Rumeli'den gelen göçmenler Düzce'nin nüfusunun artmasında ve şehrin büyümesinde önemli rol oynamışlardır. Hükümet yeni gelenlere ücretsiz toprak sağlamıştır.Düzce'ye göç eden Türkler; Çerkez, Abhaz, Laz, Gürcü, Ordulu, Hemşinli, Batum’lu, Hopalı, Tatar, Boşnak, Arnavut ve Bulgaristanlı geldikleri yerlerin isimleri ile anılmışlardır.
 
Kaynak:Yurt ansk.il,il,dünü,bugünü,yarını ,cilt-2-1980, Lazimark’tan Ayazlıya kıt.İbrahim Tuzcu, Derleyen: İbrahim Tuzcu
GÖÇLER VE GÖÇENLER
 
Osmanlı İmparatorluğu Döneminde Dışarıdan Göç Edenler 18.yy sonu ve 19.yy başından itibaren Anadolu’ya dışarıdan göçenler, Türkçe konuşulan bölgelerden göç etmek zorunda kalanlar ile Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılması sonucu yaşadıkları bölgelerden göç etmek zorunda bırakılanlar olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. 1771 yılında Kırım’da yaşanan nüfusun Osmanlı yanlısı olan kesimi Rusların silahlı saldırısı nedeniyle topraklarını bırakarak Osmanlı yönetimi altındaki bölgelere göç etmek durumunda kalmışlardır. Bu olay Osmanlı İmparatorluğu’nun karşılaştığı ilk dış göç olgusudur. 1788-1792 Osmanlı - Rus - Avusturya Savaşları süresince ve sonrasında da, Osmanlı topraklarına Kırım, Kazan, Kafkasya ve Özi bölgelerinden kitleler halinde göçler başlamış ve göç edenlerin sayısı dört yüz bin kişiye ulaşmıştır.(Oğuz Arı s.5)
Rusların Azerbaycan’ı da işgali üzerine göçler, İran üzerinden Anadolu’ya yönelmiş, Kuzey İran’ın işgali sonucu Kafkasya limanlarından yüz binlerce insan Osmanlı Devleti tarafından temin edilen deniz araçları ile Trabzon, Samsun, Sinop ve Varna limanlarına getirilmişlerdir. Kafkasya’dan yapılan göçler yaklaşık yüz elli yıl boyunca sürmüştür. Kafkasya’dan gelenler arasında Türkler, Avarlar, Çeçenler ve Çerkezler vardır. Göçmenler değişik illere iskan edilmişlerdir ve hatta Halep’e, Ürdün’e kadar gönderilen göçmenlerin olduğu’da ileri sürülmektedir. (Oğuz Arı s.5).
Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılmaya başlaması ve 1806 - 1812 Türk- Rus savaşı sonucu Balkanlarda yaşayan Türklerin çoğu güneye doğru göç etmeye başlamışlardır. Sayılarının iki yüz bini bulduğu tahmin edilen göçmenler, başta İstanbul olmak üzere Rumeli’deki kent, kasaba ve köylere yerleşirken, bir bölümü de İstanbul yolu ile Anadolu’ya göçmüştür. Osmanlı Devleti bu göçmenlere iyi davranılması ve kolaylık gösterilmesi için Rumeli ve Anadolu’daki eyaletlere talimatlar göndermiş ise de göçenlerin düzenli şekilde yerleştirilmeleri sağlanamamıştır. (Özbay - Balpınar). 1820 yılında Mora Yarımadasında bağımsız bir Yunan Devleti’nin kurulması ile Osmanlı İmparatorluğu’na yapılan baskılar sonucu bu bölgede yaşayan Türkler 1830 tarihinden itibaren Anadolu’ya göç etmek durumunda kalmışlardır (Özbay Balpınar). 1854 - 1856 yıları arasında yapılan Kırım Savaşı’ndan sonra samsun Limanı yoluyla yaklaşık altı yüz bin göçmenin Anadolu’ya geldiği bilinmektedir.1905 - 1908 Rus Devrimi’nden sonra ise Kazan ve Azerbaycan’dan göçler başlamış, gelenler Amasya ve Kars illerinde yerleşmişlerdir. 1920 yılındaki Sosyalist Devriminden sonra ortadan kaldırılan Kafkas Cumhuriyeti’nden, Gürcistan’dan ve Ermenistan’dan çok sayıda aile Anadolu’ya göç ederek, Muş ve Kars gibi genelde Doğu Anadolu illeri ile Konya ili civarına yerleşmişlerdir. (Oğuz Arı s.5). 1912 - 1913 Balkan Savaşı sırasında 1173.52, 1914 -1915 Birinci Dünya Savaşı sırasında da yaklaşık 120.556 göçmenin Anadolu’ya geldiği tahmin edilmektedir. Birinci Dünya Savaşına kadar Kafkasya’dan, Balkanlardan ve Ege adalarından Anadolu’ya gelen göçmenlerin sayısı bir milyonun üstündedir (Oğuz Arı s.5).
 
Kaynak: Lazimarktan Ayazlıya 2010 kıt.İbrahim Tuzcu Derl:İbrahim Tuzcu
 
1877-1878 OSMANLI RUS HARBİNDE ANADOLUYA GÖÇ EDEN LAZLAR
 
DÜZCE İLİ: Düzce, merkez  köyler, Akçakoca, Ayazlı mah.,Osmaniye mah,Döngelli köyü,Edilli,Göktepe,Nazımbey(%10),Uğurlu,Kalkın(%10),Hasançavuş,Paşalar(%10),Kirazlı(%10),Tahirli(%10),Aktaş,Konuralp,Çiftepınarlar mah.,Kabalak,Yayla,Osmanca,Suncuk,Beçi,Düzköy, Boğaziçi,Ballar , Şekerpınar, Dokuzpınar, Çayırtarla  , Yazlık,Yeşilköy,( Bu köylerin başında ilk isimlerinin önünde LAZ kelimesi yer almaktadır)
BURSA İLİ: Gemlik merkez  köyler, Katırlı
İSTANBUL İLİ:Beykoz, Üsküdar  Köyler, Dereseki,Kaynarca,Reşadiye,Ataköy,Kadıköy,Paşaköy
YALOVA İLİ: Yalova merkez Kaplıca,Çınarcık,Vezpınar, Üvezpınar, Delipazarı, Kurtköy,Samanlı,Akköy,Kadıköy,Yenimahalle,Ortaburun
KOCAELİ İLİ: İzmit merkez,Köyler Çubuklu,Osmaniye,Suadiye,Derbent,Maşukiye,Kestanelik,Altınova,Çamçukur,Güzelyalı,Ereğli,Safiye,Suludere,Yalakdere,Senaiye
SAKARYA İLİ: Adapazarı merkez köyler Çaybaşı ,Yeniköy ,Değirmendere , Karataş , Akyazı merkez köyler.Hasanbey , Kazancı , Dokurcun , Kayabaşı , Karapürçek , Hocaköy , Geyve merkez , köyler: Doğançay , Maksudiye , Hendek merkez , köyler : Kocadöngel,Sapanca,merkez,köyler:Akçay , Baklaya , Dibektaş , Erdemli , Hacımercan , İkramiye , Kurtköy , Memmumiye , Şükriye , Selamiye
ZONGULDAK İLİ: Bartın merkez köyler:Amasra , Çakrazova   
 
KAYNAK: Lazimark tan Ayazlı ya 2010 kit. Derl:İbrahim Tuzcu
 
GÖÇMENLERİN YERLEŞTİRİLMESİ

Göçmenlerin yerleştirilmesi işlemleri Tanzimat Fermanı’nın ilanına kadar Bab-ı Ali’nin eyaletlere göçmenler geldikçe gönderilen fermanları doğrultusunda oluyor veya göçmenlerin başvuruları üzerine kendilerine para ve malzeme yardımı yapılıyordu. 1859 yılına kadar Şehramenetine bırakılan göçmenlerin yerleştirilmesi işleri, Kırım savaşı sonrası hızla artan göçler nedeni ile yoğunluk kazanmış ve şehramenetinin sorunun çözümünde yeterli olamayışı sonucu Devlet, sorun ile uğraşacak bir komisyon kurulmasına ilişkin yasa çıkartmak zorunda kalmıştır (Oğuz Arı s.7).
Yasa ile “İskanı-ı Muhacirin” adı altında kurulan ve göçmenlerin yerleştirilmesine ilişkin tüm işlemleri yürütmekle sorumlu olan komisyonun adı daha sonra “Muhacirin ve Aşair Müdiriyeti Umumiyesi” olarak değiştirilmiş ve bu kurum çalışmalarını Cumhuriyet’e kadar sürdürmüştür (OğuzArı s.7). Bu komisyon tarafından çok sayıda göçmen Amasya, Tokat, Sivas, Çankırı, Adana, Aydın, İçel, Bursa, Adapazarı ve İzmit çevresine yerleştirilmiştir (Özbay - Balpınar). Osmanlı Devleti 1877 yılına kadar gelen göçmenlerden yüksek memur, ilmiye sınıfı mensubu veya zanaatleri ancak kentlerde yapılabilenlere kentlerde yerleşme izni vermiş, diğerlerinin kent merkezlerinde yerleşmesini istememiştir. Ancak göçmenlerin sayısının artması sonucu birçok kunduracı, marangoz, berber ve benzeri küçük esnaf ile kent hayatına ve ticarete alışmış olan çok sayıdaki göçmen yerleştirildikleri köy ve kasabalara uyum sağlayamadıkları için kentlere göç etmek zorunda kalmışlardır.Ayrıca özellikle kırsal kesimdeki yerli halkın tepkisinin giderek büyümesi ve rahatsız edici boyutlara ulaşması Devleti 1878 yılında yeni bir karar alma gereği ile karşı karşıya bırakmış ve yayınlanan bir talimatla göçmenlerin kentlerin çevresine yerleşmelerine izin verilmiştir (Özbay - Balpınar). Bu karardan sonra Anadolu kentlerinde kısa bir süre içinde göçmen mahallesi olgusu ortaya çıkmıştır. Ankara’daki Boşnak, Eskişehir’deki Tatar mahalleleri bu gelişmenin en iyi örnekleridir. Göçmen yerleşmelerinin, kırsal kesimde geleneksel Anadolu köy dokusundan, kentlerde ise mahalle dokusundan kolaylıkla ayırt edilebilmesi, bu yerleşimlerin en belirgin ortak özellikleridir. Anadolu’da 19.yy ikinci yarısına kadar süregelen geleneksel dokunun organik görünüşüne karşın göçmen mahalleleri çok daha düzenli, geometrik bir görünüme sahiptirler. Bu yerleşmeler çıkartılan yönetmelikler doğrultusunda kamu eliyle yapılan bir plan tipine göre tümünün birden yapılması şeklinde gerçekleştirilmiştir (Özbay-Balpınar).
 
 Kaynak: Akçakoca Köyleri 2010 kıt.İbrahim Tuzcu Derl:İbrahim Tuzcu
 
DÜZCE’ DE LAZ ‘LAR
 
                                                               LAZ’LAR VE LAZ KÜLTÜRÜ
Artvin Arhavi ‘de Atmaca ve insan figürü
               
Küreselleşme ve Yeni Dünya Düzeni dayatmasında kendini gösteren etnik kimlik tartışmasından soyut bir süreç işleterek ‘Lazların tarihi’ne geçmezden önce, özellikle “Tarih”in tanımlanması ve belirlenmesi konusuna kısaca değinmek gerektiğini düşündüm: “Tarih geçmişe ilişkin, olayları yer ve zaman göstererek ve sebep-sonuç(determinist) ilişkisine bağlı kalarak; insanları etkileyen olayları anlatan, inceleyen bilim dalı… İnsan kayıtlarına ve yazılı - sözlü kaynaklara dayanır. Akademik olmayan ‘Sözlü kaynakları Tarihçiler pek güvenilir bulmadıkları için; birincil kaynak olarak kullanmaya yanaşmazlar. Fakat yine de bilginin gerçek kaynağına ulaşmak için bu yöntemden faydalanırlar. Sözlü kaynaklar, sözlü tarih adı verilen alt disipline temel oluşturur. Her olayın sebepleri ve sonuçları vardır ve tarihteki olaylar bir zincirin halkaları gibi’dir.Tarihteki bir durum, bir önceki durumun sonuçları arasında ve bir sonrakinin sebepleri arasındadır. Sebep-sonuç ilişkisinin, tarihin tanımlanmasında büyük bir yeri vardır. Önceki olayı bilmezsek, sonraki olayı kavrayamaz ve olay-olgu bütünselliği içinde tarihi gerçekleri yakalayamayız.
Olay:  İnsanları ilgilendiren sosyal, ekonomik, kültürel, dini ve benzeri  alanlarda meydana gelen oluşumlardır.
Olgu:  Oluşum süreci içinde ya da başka bir şeyin belirtisi olarak gözlemlenmiş olaylardan ibarettir.  Osmanlı’nın Doğu kara denizi fethetmesi olaydır. Doğu Karadenizi İslamlaştırması ve Türkleştirmesi olgu'dur.”
Biz genellikle Lazları olgular çerçevesinde tanımlayarak, kültürel zenginliğiyle bütün evrensel kimliğine karşı duyarsız kalmışız.Lazların tarihine  ‘Olay-Olgu’ çerçevesinde bakılması ve hazırlanması gerekir. Bu demek değildir ki, bugüne dek yapılanlar yadsınsın. Fakat son 10 yıldır Lazların tarihi ile ilgili kitapların Gürcü ve Rus tarihçilerinden tercümelere dayandığı, özgün bir çalışmanın olmadığını söylemek olası. Genelde her fetih seferinde imparatorların veya kralların yanlarında bulundurdukları M.Ö- M.S’ sının antik çağ tarihçilerinin seyahatnamelerinden ve çağımız tarihçilerin yapıtlarından  faydalanarak hazırlanmış kitapların tercümelerini sunmuşuz halka. Örneğin; Sokrates’in öğrencisi Ksenofon ya da Xenophon ( M.Ö. 430M.Ö. 355?, Amasyalı tarihçi Strabon(M.Ö. 64- M.S. 21) ve İzmitli Lucius Flavius Arrianus Ksenophon( M.Ö. yaklaşık 86) gibi antik çağın tarihçi, coğrafyacı ve filozofları ile çağımızın; W.D. Allen, A.Bryer, R. Beninghaus, Michael A.Meeker, G. Dumézil, V.Minorsky. Hep bunlardan faydalanmışız. Elbetteki antik çağ tarihçi ve coğrafyacı filozofların  yanında değil ama  çağımız kaynak sahipleri arasında bizim tarihçilerimiz olamaz mıydı? En iyi tarihçi dediğimiz sayın F. Kırzıoğlu bile Laz adının nerede geldiği konusunda: “...Laz adı ise, Kafkaslar bölgesindeki birçok coğrafya ve kavim hatta kişi adları başındaki seslinin yutulmuş biçimiyle söylenen adlar gibi, başında bir sesli bulunan Alaz (Alas) idi. Buna, iki ırmağa adını veren Alazlar anlamındaki Alazon’dan öğreniyoruz...”  diyerek; Alazia, Alazonia ve Alazonlar gibi Mysia yöresi tarihsel coğrafyasının adlarından “Laz” olgusunu saptaması hiç doyurucu gelmiyor bana. Salt kırzıoğlu değil elbet ;  Prof. Michael A.Meeker’in, S.Deligiorgis’in anlattıklarını  aktararak: “... Laz terimi Rumlar tarafından, hiçbir şekilde Türkler ya da Lazlarla ilgili olarak düşünülmez, tam tersine, onun özellikle, Rumca bir terim olduğu öne sürülür. Laz’ın ‘Yaşasın Yunanistan’ın bozuk bir söylenişi olduğu inancı vardır...” demesi ile: “Doğu Karadeniz bölgesine yerleşme hadisesi çok eski tarihlere uzanmaktadır. Araştırmalar bölgeye ilk olarak M.Ö.III. bin ile II. bin yılları arasında Oğuzlar’ın öncü kollarından biri olarak kabul edilen “Gas/Kas” ve “Gud/Gutiler” in yerleşmeye başladıklarını ve bunların Anadolu ve Azerbaycan’da ilk Bozkır kültürünü yaşayan Proto(ilk)-Türkler olduğunu göstermektedir..” diyen yabancı tarihçilerin kendi ırk ağırlıklı yaklaşımları da doyurucu değil. Tüm bunların yanında:  “Güney Kafkasya’da Zengin ve nüfuslu bir beyin Lazıro ve Gür isminde iki oğlu varmış. Laziro çok sevdiği atını satınca küsmüş ve Ailesini alıp Karadeniz’e inmiş. Ondan türeyenler Laz, kardeşi Gür’den türeyenler de Gürcü halkını oluşturmuş..İşte Laz ve Gürcü akrabalığı buradan geliyor.” Söylenceyi doğru kabul etmemiz de olası değil. Bu varsayımlar ve söylenceler  tarihi belirleyemez. Bugün halk arasında söylenen daha tutarlı ve mantıklı bilgiler vardır. Kim bilir kaç bin yıldır akıp gelen bilgilerdir. Önemli olan onun odağına inebilmektir. Her ne kadar; ‘ Karadeniz'in doğu sahillerinde, bölgenin doğal yapısı gereği, tarih boyunca ağaç ve ahşap kültürünün ağırlıkta olması, en eski dönemlere ait kalıntıların günümüze ulaşmasını büyük ölçüde olanaksız kılmıştır.’ Deniyorsa da, Doğu Karadeniz halkı ile (özellikle Lazlar)  ilgili bilgiler  kesin bir yerlerde gizemini koruyordur. Ciddi ve kapsamlı ve de geniş zamanlı araştırmalarla ulaşılabilir.  150 milyon dokümana sahip Osmanlı arşivi; değil ulusların yerdeki karıncanın tarihini gizlediğine inanıyorum. Bilim adamı  özentisine girip; bilginin ve insan eyleminin kaynağını ve ilkelerini inceleyen düşünceler bütünü içinde davranışlarla; tarihin felsefesini yapacak değilim,ama yaşadıklarım ve gözlemlediklerimle özgün çalışmalara kaynak olması bağlamında; yazılı-sözlü kaynaklarla harmanladığım sunumda bulunmak istiyorum. Kısacası; yazılı-sözlü tarih bütününde olayları ve olguları harmanlayarak konuyu işlemeye çalışacağım: Karadeniz ile hazar denizi arasında doğu-batı paralelinde uzanan ve yüksekliği orta kısımlarında beş bin metreyi aşan sıradağların adı; Kafkaslar. Ortaçağ İslam gezginlerinin seyahatnamelerinde ve çeşitli eski Türk kaynaklarında Kafkasya ya da Kafkaslar adına rastlanmaz. Kafkasya adının bir bölge adı olarak kullanılması 19. Yüzyıl başlarına rastlar. Ünlü tarihçi  Prof. Dr. Mehmet Fahrettin Kırzıoğlu’ndan (1917 Kars-2005); Kafkasya adının  1856 yılından itibaren Türk kaynaklarında yer aldığını öğreniyoruz. Tarihçi olayları daha iyi anlamak için geçtiği yeri bilmek zorundadır. O yerin dağlarını, nehirlerini, toprak özelliklerini v.b. bilgileri o’na coğrafya bilimi verir. Coğrafyacıların aşağıdaki belirlemeleri; Kafkasya’nın Tarihiyle örtüşüp-örtüşmediğini tartışır hale getirdiğini, bu nedenle tarihçileri ikilem de bıraktığını söyleyebiliriz:
Coğrafyacılar Kafkasya’yı kuzey ve güney olmak üzere ikiye bölmüşler. Bölgenin tarihî, etnik, sosyolojik yapısı bu iki tanıma göre belirlenmiş. ‘Kuzey Kafkasya’ denildiğinde, bugün Rusya federasyonu sınırları içinde kalan sözde özerk Adige, Karaçay-Çerkez, Kabardın-Balkar, Kuzey Osetya, Çeçenistan, İnguşetya ve Dağıstan cumhuriyetleri-Güney Kafkasya denince de;  Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan Cumhuriyetleri ile Abhazya, Acara, Dağlık Karabağ, Nahçivan özerk cumhuriyetleri ve Güney Osetya bölgesi akla gelmektedir. Ki doğrudur. ‘Fakat Kafkas halkları’ dendiğinde ise; Adige, Abhaz-Abazin, Kabardey, Karaçay-Malkar, Oset, Çeçen-İnguş ve Dağıstan halkları akla gelmesine karşın, Lazlar ise akla gelmemektedir. Neden Lazların yaşadığı etnik ve kültürel coğrafyanın adı konmaz, anlamış değilim!?. Birilerine göre tek bir Kafkasya vardır, o da bugün pek çok çevre tarafından Kuzey Kafkasya olarak adlandırılan bölgedir. Bu sınırlandırma eksik kalmaktadır. Çünkü bugün siyasî açıdan Gürcistan bağlı olan Abhazya ve Güney Osetya da, etnik ve kültürel açıdan Kafkasya’nın bir parçasıdır ve tarih itibariyle de Güney Kafkasya’ya dâhildir.
Birilerine göre, Güney Kafkasya tabiri tamamen uydurmadır. Onlara göre bölgenin literatür’deki asıl adı “Kafkas Ötesi.” Bu anlamda, Ruslar bu bölgeye “Zakavkaz”, İngilizler  “Transcaucasus”, Osmanlı ve Arapların ise “Mavera-i Kafkasya(Öteki Kafkasya)” demektedirler. İşte bu mantıktır ; Dağıstan halklarından 19 bin kişilik Agullar’ı Kafkas halkı kabul eden ve bir milyona yaklaşan nüfusuyla Lazları ötekileştiren. Oysa ki;  Megrelleri de kattığınızda Lazlar akrabalarıyla 5 milyonu bulmaktadır. Böylesi yaklaşım, “Onlar da kim? Bir buçuk millet işte!” Mantığının ırkçı yansımasından başka bir şey değildir. Sadece Düzce’ye bağlı 30’ u aşkın   köy ve mahallesinde Agular kadar göçmüş  Laz olduğunu özellikle vurgulamak isterim. Bilindiği gibi salt Düzce’de değil; 93 harbi diye adlandırılan 1877-78 Osmanlı -Rus savaşı sırasında göç edilen Marmara bölgesinde Akçakoca, Sapanca, Yalova, Karamürsel, Gölcük, Düzce, İzmit kentlerinde en az Düzce’deki kadar Laz köyünün ve mahallesinin olduğu unutulmasın! Unutulmasın ki;
 1810'larda Laz nüfusu 600 bini aşkın bir nüfusa sahipti. XVII.yüzyılda tarihçilerin saptamalarına göre; Lazistan sancağında sadace 100 aile Ermeni varken, Trabzon sancağına bağlı illerden; Trabzon’da 20555, Samsun’da 22000, Gümüşhane’de 900 ve toplam 43500 ermeni orta ve Doğu Karadeniz’de yaşamaktaydı. Lazistan, Trabzon ve çevresine oranla böylesi daha  homogen bir yapıya sahipken, Laz nüfusu nasıl saptanamaz?! 
 
LAZ SOYUNUN KÖKENİ
M.Ö.12.Yüzyılda Kafkasya’daki Kolheti ve Ergisi toplumunun Kuban kültürü Adige -  Abhaz halkının kültürüdür.Kolhetı kültürü  Mergel Laz halkın kültürüdür. Gürcülerde de vardır. Lazlar Gürcü kökenli bir halk gurubudur.Lazların soyu Lezgi lerden gelmektedir.Lazların ilk soyu TAO kabilelerinden Vizigat ve Peçenek kökenlerinden gelmektedir. Lazlar Torgana’nın 8 oğlundan yaş sırasına göre 6. oğludur.Egerost’ten türemiş bir topluluktur. Türkler ise Nuh’un 3 oğlundan biri olan YAFES soyundandır.Türklerden başka Fransa’daki SAVOİLER , HIRVATLARIN , FİNLERİN , AUVERGE , BAVYERALILAR ‘da bu ırktan olduğu anlaşılmaktadır.Lazlar M.Ö. 8.yüzyılda Doğu Karadeniz kıyılarına hükmetmiş devletin adı Kolheti krallığıdır.Lazlar 6. yüzyılda Çoruh nehri kıyısına yerleşirler.Megreller Rion Vadisine yerleşirler.Bu iki kardeşi ayıran bu günkü Guria sırtlarından geçmekte idi. Megrel kardeşler büyük krallık kurup Laz kardeşlerini geçerler.Bu krallık da Kolheti krallığıdır. Trabzon’a kadar uzanırdı ama Roma İmparatorluğu buraya yerleşince Kolheti krallığı biter , bu arada Romalılar Lazlara özgürlük tanıdılar ve kendi himayeleri altına aldılar.Bu krallığa da Lazika Krallığı dendi.Lazika’ların başkenti Arkeopolisti , Lazika krallığı monarşi yapı içinde değildi.Seçimle iş başına gelinilirdi. Romalılar tarafından onay verilirdi. Lazika kralı ne vergi ne asker verirdi. Romalılara karşı bir tek görevleri vardı oda sınır bekçiliği idi. Romalılara saldıracak kavimlere karşı korumaktı ama bu arada İran presleri Roma’ya saldırıyorlardı , Lazlar çok zayiat veriyordu.Roma ve Lazlar  presleri mağlup ettiler bir antlaşma yaparlar, Lazika Romalılara tekrar geri verilir , İberyayı da preslere bırakılıyordu,daha sonra İranlılar İberya krallığını yok edip ,Gürcüstan’ı topraklarına katarlar , bu arada Romalılar boş durmazlardı ,  Lazika krallığını ellerine geçirmek için çok baskılar uygularlar , Roma , Pres , İberya arasında kalan Lazlar yine çok zayiat vermiş ayrıca bunlar tarafından kullanılmışlardır.Lazlar Hıristiyan ,İranlılar putperest Mazdeistir ler , Lazika kralı Gubaz , Roma Kralı Yohanne tarafından alçakça kahpece silahsız bir şekilde kılıçla doğrar öldürür ve Lazika Krallığı çok şey kaybeder.Gubaz’ın yerini alan ayeti İranlılarla birleşelim der.Bir başka kahraman olan Dartoze’ye  Roma’yı şikayete  İstanbul’a giderler.Yohanne ve Rustikeyi Roma hükümetine şikayet ederler.Roma hükümet ide bunları Arkoepoliste halkın önünde infaz ederler.Romalılar Gubar’ın yerine kardeşi Tsate’yi kral yaparlar bundan sonra Romalılar Lazikayı küçük küçük beyliklere bölerler.Yine bu arada 7.  yüzyılda Araplar Mergellere saldırır , Gürcüleri Müslüman yapmak için ayrıca Lazika’ya da saldırırlar Lazika ile Araplar arasında büyük savaşlar yaşanır.Bunu fırsat bilen Romalılar Abhazya kavimlerini Lazikaların olduğu yerlere kale ve surların içine yerleştirirler.Lazika krallığı bunların altında ezilerek en sonunda dağılırlar artık ergisi Lazika yerine Abazya kavimleri oturtturulur.Bizanslılar Lazikayı ikiye böler , Lazikanın bir bölümü Viçe , Hopa , Gonia bir kısmı Trabzon’a dayanır.İşte bu sırada Gürcü kraliçesi Tamara iktidara geçer.1204 yılında Lazika Trabzon liman , Samsun , Sinop , Giresun , Kotiora , Ordu Amasra , Ereklia , Ereğli , tüm Pontus’u kısa zamanda ele geçirir.Lazların savaşı 1453’te Osmanlı’nın İstanbul’u ele geçirmesi ile son bulur.Lazlar , yıllarca Romalıların Hıristiyanlaştırma politikasından bıkmıştı ki , bu sırada Osmanlılar Gürcü’lere ait her şeyi yok ettiler.Gonio civarına Kürtler , Avşarlar , Hemşinliler , Ermeni müslüman halkını buralara yerleştirdiler.Rize Mepuriye Müslümanlılaştırılmış Rumlar yerleştirildiler.Lazlar Anadolu’nun uzak yerlerine sürüldüler.Lazların vilayeti artık Trabzon’dur .850.000  kadar çeşitli etnik guruplar yaşamaktadırlar.Burada Yunan’lı diye nitelendirilen insanlar Yunan’lı değildir.Eski Hıristiyan Lazlardır .Lazistan 5 ayrı bölgeye ayrılmıştır.Hopa , Gonia , Arhavi , Pazar Hemşin’dir.Lazlar , 1810 yılında 600.000  kişi , 1450 de 400.000  kişi göçe zorlanarak uzaklaştırılmışlardır.Kalan 200.000  kişide halen aynı yerde yaşamaktadırlar.1822 - 1829 Osmanlı Rus harbinde Kırım savaşında Lazlar çok kan kaybettiler.Bu arada veba , sıtma hastalığı da büyük zayiat yapmıştır.En son 1876 ‘da Rusya Osmanlıya savaş açar.Osmanlı yenilir , Kars , Ardahan , Artvin , Batum gibi yerler Ruslara kalır.1877 – 1878’de Doğu Karadeniz’de büyük göç yaşanır.Bursa , Yalova , Karamürsel , İzmit , Adapazarı , Sapanca Bolu  Düzce , Akçakoca , Amasra , Zonguldak’a yerleşirler.Halen bu kültürü devam ettiriyorlardır.Birinci Dünya Savaşı 1914’te başlamış , 4 yıl 3 ay 10 gün sürmüştür. Osmanlı ,  10 ordusu ile 4 cephede savaşır.Galıçya , Filistin , Irak , Suriye Kafkas cepheleridir. Kafkas cephesi zor savaştır.Cephedeki paşalar Hafız Hakkı Ahmet İzzet , Enver Paşa  , Kemal Paşa , Fevzi Paşa’dır.8 milyon kişi ölmüştür.18 milyon kişi yaralanmıştır.7 milyon kişi de esir düşmüştür. Osmanlı bu savaşa 29 milyon kişi ile katılmıştır.Bu savaşta 400 bin kişi ölür , 600 bin kişi yaralanır. 300 bin kişi esir düşer.Harcanan para  1 milyar 500 milyondur. Osmanlı çok büyük kayıp vermiştir.Asker ve sivil 25 bin kişi ölmüştür.Hatta Allahu Ekber dağlarında 80 bin kişilik askerden  yüzde doksanı donarak ölür.Moskova antlaşması ile Kars , Ardahan , Artvin milli sınırlar içerisine girer.Batum 1920’ye kadar İngiliz işgalinde kalmış daha sonra  da  Gürcistan yönetimine girmiştir. Batum - Sarp sınır olur. Batum’da ki Lazları Gücüler sürgüne gönderirler.Batum’da Laz kalmaz.1810 yılında laz nüfusu 600 bin civarındadır , 1877 harbinde 241 aile Anadolu’ya  göç etmiştir. Günümüzde Acaristan’ın Batum , Abhazya’nın çeşitli bölgelerinde , Romanya’nın Lazu kasabasında , Yunanistan’ın kuzey bölgesinde , İspanyanın Bask bölgesinde , Özbekistan , Kırgızistan , Türkmenistan , Ukrayna’nın bir kısmında , Anadolu’da halen Lazların var olduğu anlaşılmaktadır.Anadolu’da 1 milyon kişi Laz vardır. 250 bini halen Lazca konuşmaktadır.Gürcistan’da 1 milyon kişi Laz var ,1938’de  Lazların bütün faaliyetlerine son verilerek nüfus kayıtlarına  Gürcü diye geçilir.Geçmeyenler topluca Kazakistan’a gönderilir.
Kolh=Laz/Kolheti=Lazika
“M.S. 1.yüzyıldan itibaren Kolh yerine Laz olarak adlandırılan Lazlar (=Megreller), önce Pontus Kırallığı’na ve  daha sonra da Roma İmparatorluğu’na  karşı bağımsızlık savaşı başlattılar. 69-79 yıllarında, Lazlar’ın başında bulunan Anicetus26, halkını Romalılar’a karşı ayaklandırdı. Romalılar, stratejik bir bölge olan Lazika’yı bırakmak istemiyorlardı. Ancak Lazların özgürlük mücadelesi karşısında Lazika’yı terk etmek zorunda kaldılar. Lazika Kırallığı giderek güçlendi ve bugün Batı Gürcistan olarak bilinen bölgede hakim oldu.Lazika’nın güçlenmesi, Laz akınlarının Çoruh’u aşarak Güneydoğu Karadeniz  Bölgesi’ne yönelmesi ve Lazlar’ın bu bölgeye kitlesel göçleri, Pontus Kıralı 2.Polemon’u tedirgin etti. 2.Polemon, krallığını Lazlardan koruyabilmek için, hükümetini Romalılar’a teslim etti. Kırallığı, Roma’nın bir eyaleti haline geldi. Bu eyalete Pontus Polemonyakos27 adı verildi. Trabzon’un doğusundan Çoruh yatağına kadar olan bölge de Lazlar’ın yoğun olarak yaşadığı bölge haline gelmesine rağmen Lazika Krallığı’nın yönetimi dışında kaldı.”
Dönemin dengeleri ve Lazika Kırallığı
“2. yüzyıldan başlamak üzere, Romalılar’ın Lazika adını verdiği Egrisi Kırallığı güçlendi ve 4. yüzyılda yönetim alanını Trabzon’a kadar genişletemediyse de etki alanı içine aldı. Lazika Krallığı’nın güçlenip genişlemesi, görünürde Roma İmparatorluğu açısından bir tehdit oluşturmuyordu. Doğudaki Roma varlığının Persler, Gotlar ve daha sonraları da Hunlar tarafından bertaraf edilmek istenmesi, Lazika Krallığı’nı bu bölgede Roma İmparatorluğu için doğal müttefik haline getirdi. Lazika Krallığı’nın güçlenmesinde, Roma İmparatorluğu’nun gerilemesi de etkili oldu.28Üçüncü yüzyıla kadar oldukça genişleyen Roma İmparatorluğu, batıda Atlas Okyanusu’ndan, doğuda Kafkas Dağları’na ve Dicle Nehri’ne, kuzeyde Ren ve Tuna nehrine, güneyde ise Büyük Sahra’ya kadar uzanmaktaydı. Bu sınırlar dışında kalan ve Romalılar tarafından barbar olarak adlandırılan kavimler (Germenler, Gotlar, Slavlar, Hunlar), Roma İmparatorluğu’nun çeşitli sınırlarına sık sık akınlar yapıyorlardı. Kavimler Göçü, Roma İmparatorluğu’nu büyük ölçüde zaafa uğrattı. 395 yılında Roma İmparatorluğu ikiye ayrıldı. Doğu Roma’nın merkezi Bizans olduğu için, bu imparatorluğa Bizans dendi. Lazika Krallığı’nın güçlenmesi ve genişlemesi de bu döneme rastlar.29Bizans İmparatorluğu, Lazika Krallığı’nın bağımsızlığa yönelmesini ve bölgesel yayılmasını kabullenmek zorundaydı. Bu fiili durum, milattan sonraki ilk yüzyıldan itibaren, doğuda başlamış olan Roma İmparatorluğu’nun güç kaybetmesinin, Laz stratejisiler tarafından çok iyi değerlendirilmiş olmasının da bir göstergesidir.
Kaynak:28. Nodar Lomouri, Ali İhsan Aksamaz (çev.). Egrisi/Lazika Kırallığı’nın Tarihi, Ogni Kültür Dergisi, s.5, Temmuz-Ağustos 1994.29. N.Lomouri, a.g.y. (Dil Tarih Kültür ve
Gelenekleriyle Lazlar, s.15, Ali İhsan, Aksamaz)
·         Lazika Kırallığı’nın etkileri
“Lazika Kırallığı, günümüzde Batı Gürcüstan olarak bilinen Kolheti’yi iktisadi, siyasi ve askeri açılardan birleştirdi. Lazika, bir Bizans vasalı olmasına rağmen, kendisine de bağlı vasalları vardı. Abazgiya, Svanetya ve bağlı diğer bölgelerin de yönetiminde bulunanlar, Lazika kralları tarafından atanıyordu. Lazika’ya vergi ödemek ve kuzey sınırlarının korunması için asker vermek zorundaydılar.Lazika Kırallığı’nın 4. ve5. yüzyıllardaki iktisadi gelişimi konusundaki bilgi kısıtlıdır. Arkeolojik bulgular ve bazı yazılı kaynaklar bu dönem hakkında bilgi edinmemize yardımcı olabilmektedir. O dönemlere ait yüksek tarım uygulaması, ürünü ve bağcılık büyük bir öneme sahipti. Hayvancılık ve ormancılık da gelişkin bir düzeydeydi.Sohumi ve Pitsunda bölgelerinde ele geçirilen arkeolojik bulgular, Pontik Sinope’den, Ege’den amfora, çanak, çömlek ve diğer doğu ve batı merkezlerinden (Köln, İskenderiye) cam eşyaların sağlanmış olduğunu göstermektedir.2. ve 3. yüzyıl, özellikle de 4. yüzyıl karşılaştırıldığında seramik ithalinde bir düşüş görülmektedir. Bunun nedenlerinden biri olarak Got istilasından sonra üretim merkezlerindeki düşüş gösterilebilir. İthalattaki gerilemenin bir nedeni olarak da, Lazika’da yerel seramikçiliğin gelişimi düşünülebilir.30
Kaynak:30. N.Lomouri, a.g.y.(Dil Tarih Kültür ve Gelenekleriyle Lazlar, s.16, Ali İhsan, Aksamaz)
·         Lazika’da kentsel gelişim
“Güçlenen Lazika Kırallığı, kentsel gelişimi de hızlandırdı. 4. ve 5. yüzyıllarda, Lazika’nın teşvik ettiği, kıyı kentlerindeki üretim ve ticaret önemli ölçüde gelişti. Got ve Hun istilalarının Bosfurus kentlerinde yol açtığı gerilemeler, Lazika kentlerinde etkili olamadı. Bunun en önemli nedeni, Lazika’nın kendi öz kaynaklarına dayanarak ithal ürünlerini ikame edebilmesidir.4. ve 5. yüzyıllarda Lazika’da feodal ilişkilerin yoğun gelişiminden söz etmek mümkündür. Kırallığı siyasi yapısı, Kilise’nin iktisadi gelişimi ve Hıristiyanlıklın yayılması ve kalıcı olması, bu gelişmelerin göstergelerindendir.Lazika’daki kentsel ve kırsal gelişim Helenlik modeli izlemiştir. Kolheti antik kültüründeki yerel gelenekler, Batı, Roma ve Bizans kültür unsurlarıyla bir sentez oluşturmuştur. Seramikte Roma ve Bizans çeşit ve şekillerinden etkilenmek söz konusuysa da, toprak ürünlerinde yerel motifler belirgindir.Roma ve Bizans etkileri, kentsel yapılarda ve Kilise mimarisinde kolaylıkla görülebilir.Lazika Kırallığı sınırları içindeki Phasis (=Poti) kentinde önemli bir kültür merkezi bulunmaktaydı. Buradan yetişen ünlü filozoflara örnek olarak 4.yüzyıl Grek filozofu Themistius gösterilebilir.31”
Kaynak:31. Ş.Tevzadze. a.g.y.(Dil Tarih Kültür ve Gelenekleriyle Lazlar, s.16, Ali İhsan, Aksamaz)
·         Bizans’ın Lazika’yı etkisizleştirme ve bölme süreci
“Lazika krallarının, kendilerine sadakat göstermeyeceğini ve Trabzon’un doğusundaki Laz nüfusun da kendileri için ileriye yönelik potansiyel bir tehlike olduğunu bilen Bizanslılar, Lazika Kırallığı yönetim altındaki Abhaz-Abaza halklarını ve Svanları Lazika’dan ayırma planlarını uygulamaya koydu. Bizans’ın amacı, Lazika’nın etno oluşumlarını ve siyasal etkinliğini kırarak, bu kırallığı süreç içinde tarih sahnesinden silmekti. Bizanslılar, gerektiğinde de, Abhaz-Abaza, Svan halklarını hem Lazlara ve hem de birbirlerine karşı savaştırmayı hesaplıyordu.Bizanslılar’ın bu politikalarının sonucu, 5.yüzyılın 70’li yıllarında Svanlar35, Lazika’dan ayrıldı. 6.yüzyılın ikinci yarısında da Bizanslılar, Abhaz-Abaza halklarından bazılarını destekleyerek, Lazika yönetiminden ayrılmalarını sağladılar. Lazika’nın siyasi sınırları daraldı, kendi etnik sınırları içinde bir devlet haline geldi. Bizans, Abhaz-Abazaları36, Lazika ile aynı statüde kendine bağladı.Trabzon’un doğu kesiminden Çoruh yatağına kadar olan bölgedeki Laz nüfusun yoğunluğu da, Çoruh ötesindeki Lazika’dan Svan, Abhaz-Abazaların ayrılma eğilimlerinin Bizans tarafından desteklenmesinde etkili oldu.Belirli bir süreç sonucunda da, o dönemde sadece Lazlar’dan oluşan Lazika Kırallığı, Abhazya Kırallığı’na katıldı. 8.yüzyıla gelindiğinde artık Lazika Kırallığı da yoktu.8.yüzyılda, Lazika Kırallığı’nın eski etkinlik alanında, nüfusunu Abhaz-Abazalar, Svanlar, Megrel-Lazlar ve bölgeye Kartli’den sonradan göç eden Gürcüler’in oluşturduğu Abhazya Kırallığı tarih sahnesine çıkmıştı. 780’lerde Abhazya Kırallığı’nın sınırları kuzeybatıda Nikopsia’ya (=Tuapse), güneyde ise Çoruh yatağına uzanıyordu. Kendisini Abhazya kıralı ilan eden Leon, 8.yüzyılın sonunda, kırallığını Bizans egemenliğinden kurtardı. Eski Lazika Kırallığı’nın Çoruh Vadisi’nden Trabzon’a kadar olan Lazlar’la meskun etkinlik bölgesi ise, yine Bizanslılar’ın elinde kaldı.
·         Bizans İmparatorluğu’nun sonu
“Lazlar’ın, Bizanslılar’la olan mücadelesi, 1453’te Osmanlılar’ın Bizans İmparatorluğu’na son vermeleriyle bitti. Sultan 2. Mehmet, Karadeniz’i bir Osmanlı gölü haline getirmek istiyordu47. Tahta çıkar çıkmaz 1451’de Doğu Karadeniz kıyılarına 50 kadırga gönderdi. Batumi ve Sohumi’de etkinlik kurarak, bu bölgelerde yaşayan Abhaz-Abazaları, Megrel-Lazları ve Gürcüleri yönetimi altına almaya başladı. Böylelikle, bugün Batı Gürcüstan olarak bilinen bölge, Osmanlı yönetimine bir anlamda girdi. Bu yeni durumla, Trabzon Kırallığı da doğusundan kuşatılmış oldu. Soçi’den başlayan, kuzeybatıya doğru, Karadeniz kıyıları ise, Kırım Hanlığı’nın kontrolü altındaydı. Trabzon’un doğu kesimlerinde, bugün olduğu gibi o dönemde de yaşayan Rumlar’la çatışma ve sürtüşme içindeydiler. Lazlar, bir bakıma Trabzon Kırallığı’nı ele geçirmek isteyen Osmanlılar’ın müttefiki durumundaydı.1461’de Osmanlılar’ın, Trabzon Kırallığı’nı ele geçirmeleriyle birlikte, Trabzon’un doğusundaki Lazlar da yavaş yavaş Osmanlı yönetimine girmeye başladı48. Batumi dolayındaki Lazlar, kuzeydeki Megrel-Lazlar ise 10 yıl kadar önce Osmanlı yönetimiyle temasa geçmişlerdi.Trabzon’dan Batumi’ye kadar olan bölgede yaşayan Lazlar, 1461 yılında, Trabzon Kırallığı’nın Osmanlılar tarafından ele geçirilmesinden çok sonraları da, Osmanlılar’ın müttefiki olarak görüldüklerinden, fiili bağımsızlıklarını korudu. Ancak 1580’den sonra başlayan bir süreçle İslamiyet’e geç(iril)di. 1840’lara49 kadar  da derebeylerinin yönetiminde özerk bir yapı içinde yaşadılar.”
Kaynak:47 Yılmaz Öztuna, Osmanlı Devleti Tarihi, cilt 1, s.122, Faisal Finans Kurumu Yayını, İstanbul, 1986.
·         Osmanlı yönetimi ve Laz derebeyleri
“1519’da Trabzon, Batumi’nin de dahil edilmesiyle, ayrı bir eyalet haline getirildi. Bu bölgeyi 1640’da dolaşmış olan Evliya Çelebi’ye göre, eyaletin beş sancağı şunlardı: Canik, Trabzon, Gönye(=Gonia), Aşağı Batumi ve Yukarı Batumi, Lazistan’ın merkezi Gönye idi. Kazaları ise, Atina (=Pazar), Sumla, Viçe/Biçe (=Witse) ve Arhavi idi.50.Osmanlı yönetimi, Güneydoğu Karadeniz Bölgesi’ni yönetsel birimlere ayırdı. Koch, 15 Laz derebeyliği sayar: Atina (=Pazar, iki), Bulep, Artaşin (=Ardeşen), Viçe, Kapiste, Arhavi, Kisse, Hopa, Makria (=Makriali), Gonia (Gönye), Batumi, Maradit (=Maradidi), Perlevan ve Çat derebeylikleri. Son üç derebeylik toprakları, Çoruh üzerinde, bu nehir vadisini asıl Lazistan’dan ayıran dağın ardında idi51.Bölgenin, Osmanlı yönetimine geçmesiyle, gerek Trabzon’un,doğusundan başlamak üzere Batumi’yi de içine alan topraklarda yaşayan Lazlar ve gerekse kuzeydeki Megrel_lazlar aynı yönetimin tebası oluyorlardı.
Kaynak:(Dil Tarih Kültür ve Gelenekleriyle Lazlar, s.21, Ali İhsan, Aksamaz)
  • Yeni Lazistan Sancağı
“1851’de Acara çevresi, Aşağı Gurya ile birlikte, kurulmuş olan Lazistan Sancağı’na bağlandı54. 1877-1878 Osmanlı Rus savaşları sonucu Batumi’nin Rusların eline geçmesiyle birlikte, Lazistan Sancağı’nın merkezi olan Batumi’den Rize’ye taşındı. Şemseddin Sami Kamus-ul Alâm’da bu yeni sancak alanının sahil uzunluğunun 120 km. ve genişliğinin 25-30 km. arasında olduğunu, Lazistan Sancağı’nın Rize, Atina, Hopa isimleriyle üç kazaya, 6 nahiyeye ve 364 köye ayrıldığını yazar55.”
Kaynak:(Dil Tarih Kültür ve Gelenekleriyle Lazlar, s.22, Ali İhsan, Aksamaz
  • Müslüman Lazların Osmanlı topraklarına göçü
“1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı sonucunda, yerlisi oldukları bölgelerin ve Batumi’nin Rusların eline geçmesinden sonra, Müslüman Lazların bir kısmı Osmanlı topraklarına kitlesel olarak göç etti ve İzmit Sancağı içinde bulunan ve bugün de yaşadıkları bölgelere yerleştirildi56. Osmanlı-Rus savaşlarında Laz gönüllüler Ruslar’a karşı Osmanlılar’ın safında çarpıştı57.1880-1920 yılları arasında yarım milyon kadar Laz, Batumi’den başlamak üzere, Krasnodar, Odesa ve Ukrayna’ya kadar uzanan kıyı şeridinde yaşamaktaydı. 1926 nüfus sayımlarına göre, Abhazya’da 1875 Müslüman Laz yaşamaktaydı58.”
56. “... Batum çevresinde oturan Lazlar’dan göç edenler İzmit Sancağı dahilinde yerleştirilmişlerdir (ki toplam 24 aile Laz... )”
Kaynak:1887-88 yıllarına ait “Muhacirin Arazi Defterleri”  (İ.Ü. Küt. TY, 9126b ve 9129/b)... 1899’da 100 nüfus daha gelmiştir (Yıl. Ar. S.R.M. 2470’de). Kafkasya’dan Anadolu’ya Göçler, Nart Yayıncılık, istanbul, 1993.(Dil Tarih Kültür ve Gelenekleriyle Lazlar, s.22, Ali İhsan, Aksamaz)
·         Değişen sınırlar ve Müslüman Lazlar
“Osmanlı Devleti ve müttefikleriyle, Rusya Bolşevik Hükümeti arasında imzalanan, 3 Mart 1918 Brest-Litovsk Anlaşması ile 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı tazminatının bir kısmına karşılık olarak Rusya’ya bırakılan Batumi, tekrar Osmanlı yönetimine geçince, bu yörede yaşayan Müslüman Lazlar tekrar Osmanlı tebaası oldu. 30 Ekim 1918’de Mondros Mütarekesi’ni imzalayan Osmanlı Devleti, mütareke şartlarının 2.maddesi uyarınca Batumi’den çekildi. Batumi 1920 Temmuzu’na kadar İngiliz yönetiminde kaldı. İngilizler, işgal altında tuttukları bütün Kafkasya ile birlikte Batumi’yi de boşalttıkları zaman, buraya Gürcüstan Hükümeti el koydu. Bir süre Menşevik Gürcü Hükümeti’nin yönetiminde kalan Batumi Lazları, 16 Mart 1921’de Ardahan ve Artvin’le birlikte Türk yönetimine girdi. Türk yönetimine giren bu sancakta yapılan seçim sonucu, beş kişi Batumi milletvekili olarak Birinci Büyük Millet Meclisi’ne katıldı. Aynı tarihte, Moskova’da imzalanan Türkiye-Rusya Muhadenet Anlaşması’nın ikinci maddesi, Batumi şehir ve limanıyla, Batumi Sancağı bölgesinin bir kısmı üzerindeki Türkiye’nin metbuiyet hakkını, burada yaşayan ahalinin geniş bir özerkliğe sahip olması ve Türkiye’nin Batumi Limanı’ndan serbestçe yararlanması kaydıyla, Gürcüstan’a bırakmasıyla, 19 Mart’ta Türk Ordsu Batumi’den çıktı. Diğer halklarla birlikte Lazlar da Gürcü yönetimine girdi. Sovyetler Birliği, anlaşmanın hükümlerine uyarak bu bölgede Acarya (=Acaristan) Özerk Cumhuriyeti’ni kurdu ve Batumi de bu yönetimin merkezi oldu..16 Mart 1921 Türk-Rus Anlaşması üzerine, bir kısım Müslüman Laz Türkiye’ye göç etmek zorunda kaldı.”
Kaynak:64.say.(Dil Tarih Kültür ve Gelenekleriyle Lazlar, s.24, Ali İhsan, Aksamaz)
  • Lazlar’ın Kurtuluş Savaşı’na ve cumhuriyete katkıları
“Lazlar’ın, küçük kayıklarıyla olan denizcilik faaliyetleri, Türkiye’nin Kurtuluş Savaşı sırasında oldukça ünlüdür. Aralıklarla gelen engellemelere rağmen büyük miktarda silah ve mühimmat Batumi’den Samsun’a Laz takalarıyla taşındı67.Lazlar, diğer Osmanlı tebaaları gibi, Cumhuriyet’in kurulmasında fedakarlıkta bulundular, emek verdiler.çerçevesinde Lazistan Sancağı lağvedildi. Eskiden Lazistan Sancağı içinde yer alan ve günümüzde Lazlar’ın yoğunlukla yaşadığı, Pazar, Ardeşen ve Fındıklı Rize iline, Arhavi ve Hopa ilçeleri de Artvin iline bağlandı. Bu yörelerdeki tarihsel yerleşim birimlerinin adları değiştirildi(68.)”
  • Kültürel Yaşam
“Lazlar, bir veya iki Gürcü ve Rus dilbilimcisi dışında, yüzeysel olarak bile incelenmemişlerdir. Dilleri, gelerek ve görenekleri, sahillerinin arkeolojisinin titiz, bilimsel bir çalışmayla incelenmesi tarihsel birçok soruna ışık tutacaktır2.Geçtiğimiz yüzyıl (19.yy.), Kuzey Kafkasya ve Transkafkasya’da yapılan arkeolojik kazılar, Argonotika’da korunan, Bronz Çağ döneminde, Karadeniz’in doğu sahilleri etrafında varolan refah ve uygarlık hakkındaki hikayeyi teyit etmiştir3.Lazlar’ın maddi ve manevi kültürlerinin, günümüzde Batı Gürcüstan olarak bilinen bölgeyle sıkı ilişkisi vardır4.Lazlar’ın madde ve manevi kültürlerine ilişkin veriler, alan çalışması yapacak yerli ve yabancı bilim adamlarının ilgisini oldukça çekecek zenginliktedir.
·         Lazlar’da Yapıcılık
“Lazlar’ın çoğu yapı ustasıdır. Esas olarak yarı kâgir tipte yaptıkları evler birer sanat eseridir. Sekize kadar varan direkler üzerine kurulan erzak depoları hemen göze çarpar5.19.yüzyıla kadar, Laz yapıları genellikle yontulmamış, yuvarlak kereste ile yapılırdı. Bina temeli taşla örülür, toprak yüzeyinde yeteri kadar yükseltildikten sonra, kereste ile duvarlar oluşturulurdu. Bu duvarlar üzerine, tam ortadan boydan boya kalas uzatılırdı. Çatı, bu kalasın iki tarafında oluşturulurdu.Yeni bitirilen bir evde, ocağın ilk tutuşturulması işlemi büyük önem taşırdı. Ateşi tutuşturacak olan kişinin, anne ve babası sağ bir kız çocuğu olması uğurlu sayılırdı.Eski Laz evleri, çok zarif, ince el oymacılığı örnekleriyle bezelidir. İşlenen motifler arasında, üzüm çubuğu motifi oldukça yaygındır. Taş üzerine bitki ve hayvan motifleri işlemek Lazlar’ın binlerce yıllık geleneklerindendir6.Laz ustalar tarafından yapılan ve geleneksel motiflerle bezenmiş evlere Acarya, Gurya, Megrelya ve İmeretya’da günümüzde bile sıklıkla rastlamak mümkündür.”
Kaynak:6. Muhammed Vanilişi/Ali Tandilava, Hayri Hayrioğlu (çev.), Lazların Tarihi, s.106, Ant Yayınları, İstanbul 1992.
  • Lazlar ve Müslümanlık
“Lazların Müslümanlıkla tanışması, Osmanlı İmparatorluğu’nun yöreyi etki altına almasından sonra, 1461 yılından başlamak üzere olmuştur8. Lazların zorla Müslümanlaştırıldıkları şeklinde birtakım iddialar varsa da, bu iddialar9 Osmanlı İmparatorluğu’nun bölge dengelerine özen gösteren yaklaşımlarıyla çelişir gözükmektedir.Lazların Müslümanlığı kabul etmeleri, bu yörenin fethedilmesinden çok sonraki  bir zaman dilimine rastlar10. Lazların Müslüman olmalarında, Hıristiyanlara konulan, her geçen gün daha az ailenin ödeyebileceği başlık vergisi önemli bir rol oynamıştır11.1523 tarihli Tapu Tahrir-387.defterin 734-743. sayfalarına dayanarak, bu konuda bilgi veren Mehmet Bilgin, Rize, Atina (=Pazar) ve Arhavi kazalarına ait nüfus verilerinde, Rize kazasına bağlı 6.467’si Hıristiyan, 561’i Müslüman olmak üzere toplam 7.028 hane; Atina Kazası’na bağlı yerlerde 3.096’sı Hıristiyan, 584’ü Müslüman olmak üzere 3.680 hane olduğunu; Arhavi kazasına bağlı Fındıklı’dan Çoruh nehri ağzına kadar olan bölgede 2.659’u Hıristiyan, 310’u Müslüman olmak üzere toplam 2.969 hane bulunduğunu yazmaktadır12.Dolayısıyla bu rakamlar, 1523 yılında Rize kazasına bağlı yerlerde nüfusun yüzde 92’sinin Hıristiyan, yüzde 8’inin Müslüman, Atina kazasına bağlı yerlerde yüzde 84’ünün Hıristiyan, yüzde 16’sının Müslüman; Arhavi kazasına bağlı yerlerde yüzde 89,5’ Hıristiyan, yüzde 10,5 Müslüman bulunduğunu göstermektedir13.1923’te imzalanan Lozan Anlaşması ile bölgedeki Hıristiyan Rumlar’ın Yunanistan’a gönderilmesi olayı da,  bu bölgedeki zorla Müslümanlaştırma iddialarıyla çelişmektedir.İddia edildiği gibi, sistemli bir Müslümanlaştırma olsaydı, 1923’e kadar bu bölgede Hıristiyan nüfusun varlığı söz konusu olamayacaktı14. Ayrıca, Ortodoks Hıristiyan olan Lazlar’ın, İstanbul Fener Partikliği’nin, 15.yüzyıldaki politikalarına hizmet etmemeleri, çelişkilerinin bulunması, Osmanlı yönetiminin, bu bölgeyi ele geçirdikten çok sonraları bile göz ardı edemeyeceği bir realiteydi.Bugün tamamı Müslüman olan Lazlar içinden, Türkiye’nin hemen her yöresinden şeyh, şıh çıkmış olmasına rağmen, “bu tür din adamları” çıkmamıştır. Bunun en önemli nedeni, Müslümanlığı yakın bir zaman diliminde kabul etmiş olmalarıdır. Yörenin dağlık, engebeli ve bireyciliğe dayalı doğasının da bu konuda önemli bir faktör olduğu söylenebilir.Lazlar az rastlanabilen bir dini hoşgörüye sahiptir. İslam Ansiklopedisi’nin iddia ettiği gibi, Lazların fanatik Müslümanlığından bahsetmek mümkün değildir15.”
Kaynak: (Dil Tarih Kültür ve Gelenekleriyle Lazlar, s.41, Ali İhsan, Aksamaz) Laz tiplemesi*
 
  • Lazlar ve kültür
“Geleneksel Türk Tiyatrosu tiplemeye dayanır. Geleneksel Türk Tiyatrosu’nun Laz tiplemesiyle özelliğinin, günümüz sözde TV parodi ve skeçlerinde, tiyatro yaptığını sanan ve bilimsellikten uzak bazı sözde sanatçılar tarafından Laz karakterine dönüştürülmesi, bu konu üzerinde durmanın önemini ortaya çıkarmaktadır1.Dr. Sokullu, yaptığı araştırmada şu görüşlere yer vermektedir: ‘Karagöz oyunlarında çok sık yapılan alay, insanın hayvansal yanını eleştirmeye, dürtüsel davranışları göstermeye yönelmiştir. Fakat bu gülünçleşmenin aşağılama, küçültme gibi bir amaçla yapılmadığı, seyirciye karşı bir tavır takındıracak bir gülünçleşme yönteminin kullanılmadığı fark edilir’.2.Oysa gerçek durum çok daha farklı görünmektedir. Kukla, Karagöz, Meddah ve Ortaoyunu’nda insanlar meslekleriyle, olumsuz ve komik kişisel özellikleriyle ve toplum karşıtı diğer özellikleriyle karakterize edilmezler. Bunun yerine şive, lehçe, deyiş gibi etnik özellikleri abartılarak tiplenirler. Görünüşte bu özelliklerle gülünçleşme yapılıyor gibi geliyorsa da, oyunlardaki Laz, kendisini değil, tüm Lazları temsil etmektedir! Yani, Laz, Geleneksel Türk Tiyatrosu’nda her yönüyle (!) geldiği etnik kökeniyle yansıtılır. Geleneksel Türk Tiyatrosu’nu izleyen kişi, hayatında hiç Laz görmemişse, gördüğü Laz tiplemesiyle, oyundan tüm Lazları tüm özellikleriyle tanıyarak ayrıldığı izlenimine kapılabilir. Oyunun görünmeyen esas amacı da böylece gerçekleşmiş olur.Metin And’ın da tipleme konusundaki görüşleri şöyledir: ‘Kukla, Karagöz ve Ortaoyunu kişilerinin en büyük özelliği tip olmalarıdır. Bunlar durağan ve değişmez genellemelerdir; kendi  istemlerini kullanma güçleri yoktur, bu yüzden sürekli olarak kendilerini yinelerler.’3Laz tiplemesi, ‘ağzı kalabalık, karşısındakine konuşma fırsatı vermeyen’ bir tiplemedir4. Laz, bu özelliğinden hiç vazgeçmez, vazgeçirilemez ve hep insanları kendisine güldürür. Ona gülünmesinin gerçek nedeni sadece ‘ağzı kalabalık’ oluşu mudur? Hayır. Ancak Kukla, Karagöz, Meddah ve Ortaoyunu’nda rolü bellidir. Kendini bilmez ve aynı zamanda da zayıf durumdadır.’5 Bunun sonucunda  da alay konusu olup, aşağılanması kaçınılmazdır. Bu görüşü İslam Ansiklopedisi de paylaşmaktadır: ‘Türk atasözleri ve Karagöz oyunları çok zaman Lazları alay mevzuu olarak ele alır.’6Dr. Sokullu, ‘gülünçlemenin aşağılama, küçültme gibi bir amaçla yapılmadığını belirtme ihtiyacı hissediyorsa da, ‘Yöresel halk temsilcilerinin beşeri zaafından çok tipik soy özelliklerinin karikatürleştirildiğini’ de belirtmektedir.7Dr. Sokullu, ‘Tipik soy özellikler’ derken, ‘şive, deyiş’ özelliklerini kastediyor olmalı.Kukla, Karagöz, Meddah, Ortaoyunu’nda Laz’ın kendisine gülünmesini sağlayan nedir? Acelecilik ve gevezelik gibi belirli kalıplaşmış davranışlar mı? Kıza kız, amcaya emice, tamama, temem, diyerek genellikle a’dan sonra u; ı’dan sonra u getirmesi mi? Yoksa sevdiği kadına tatlı sözler söylemesi gerektiğinde, ‘Baklaca , sarığı burma, kaymaklı ekmek kadaifi...’8 demesi mi?Lazın kendisine güldürdüğü ne şivesidir, ne de ne de acele konuşması, Laz’a gülmelerinin nedeni tiplemede kendisine yüklenen aklı kıtlıktır. Ona yüklenen, ondan istenen aklı kıt bir tutum sergilemesidir. Zayıf durumdaki kendini bilmeyen9 tiplendirmesiyle komik duruma düşürülmektedir. Çünkü Lazın kendi istemlerini kullanma gücü yoktur.Lazlar, Geleneksel Türk Tiyatrosu’nda ve günümüz sözde tiyatro ve TV skeç ve parodilerindeki tiplemelerden çok farklı özelliklere sahiptir. Nüfus coğrafyası uzmanlarının yaptıkları bilimsel araştırmalara göre, Lazların yoğun olarak yaşadığı Güneydoğu Karadeniz Bölgesi insanların yaşamalarına, üremelerine ve gelişmelerine son derece uygundur10.*Ayrıca bkz. Selma Koçiva, Laz Fıkralarıyla Üstümüze Gelenler, Özgür Politika, 11 Ekim 1998.
1.      ”...Türk gölge tiyatrosundaki Laz tipi, iyi kalpli, saf ve her zaman kavga etmeye hazır bir kişi olarak canlandırılmakta, Türkiye’de Lazların aptallığı(!) üzerine sayısız saçma fıkra anlatılmakta. Lazları böyle yanlış değerlendirmenin Bizans dönemine kadar uzanan bir geleneği vardır... Yunanistan’da da Doğu Pontus’tan sürülenler Lazoi olarak adlandırılmakta ve onların sözde aptallıklarıyla da alay edilmekte.” (Wolfgang Feurstein,
Kaynak:(Dil Tarih Kültür ve Gelenekleriyle Lazlar, s.45, Ali İhsan, Aksamaz)
·         Lazlar kimdir?
“Şemseddin Sami şunları yazıyor: ‘Karadeniz’in cenub-şarkisi sev ahilinde (Güneydoğu kıyılarında) memalik-i Osmaniye’nin (Osmanlı Ülkesi’nin) Trabzon vilayetinde ve Rusya Devleti’ne tâbi (bağlı) Batum cihetinde (yöresinde) sakin (oturan) bir kavim olup esasen akvam-ı Kafkas iye’den (Kafkas kavimlerinden) olmakla, Gürcüler’le (Gürcüler’le) karabet-i cinsiyetleri (soy akrabalıkları) vardır.Lazlar simaca tamamıyla ırk-ı Kafkas iyeye mensup (Kafkas ırkından) olup, kafaları büyük ve armudi (armut biçiminde), alınları vasi (açık), burunları düz ve bazen azıcık kemerli, saçları ekseriya kestane veya kumral, gözleri ela veya mai (mavi) ve kametleri mevzun (boyları ölçülü) ve meşy (yürüyüş) ve hareketleri levendanedir (hızlıdır).. Kendileri cesur ve cest (atak) ve çalak (çevik), çalışkan ve zeki ademler (kişiler) olup, harp esnasında yağmaya meyilleri varsa da, işte pek namuslu ve sadık ademlerdir (kişilerdir). Gemicilikte maharetleri dahi meşhur olup, Osmanlı donanmasının en iyi neferat (askerleri) ve zabitanı (subayları) bunlardandır...’65Lazlardan, adlarıyla ilk bahseden Plinius’tur66. Arrianus, Ptolemeus, Priskos, Prokopius, Agathias, Menandros ve Theophanes gibi birçok yazar Lazlar’dan, Lazların komşuları ve Roma/Bizans ve Pers devletleriyle olan ilişkilerinden bahseder67.Altıncı yüzyıl Bizans tarihçisi Prokopius, ‘eskiden kullanılan Kolh adının, Laz adıyla ye değiştirdiğini68 belirtirken çağdaşı Agathias da, ‘... çok eski çağlarda Lazlara Kolh’69 dendiğini yazmaktadır.Kolh ülkesi anlamına gelen Kolheti hakkında B.Umar, ‘Anadolu’nun kuzeydoğu ucu da dahil olmak üzere, Doğu Karadeniz kıyıları...’70, Hayri Ersoy ve Aysun kamacı, ‘Kolkhide kültür alanının sınırları Batıdaki Psov nehri, kuzeyde Kafkas sıra dağları, doğuda Suram etekleri, güneyde ise Karadeniz’i izleyerek Trabzon’a uzanır...’71 demektedir.Kolheti adından ilk kez M.Ö. 8. yüzyıla ait Urartu Yazıtları’nda bahsedilmiştir72.M.Goloğlu, Lazlar hakkında şunları yazıyor: ‘... Miladın birinci yüzyılı içinde, Roma İmparatoru Avgustos ile Neron’un hükümdarlıkları arasındaki zamanda, Kafkaslar’dan batıya doğru, kıyı boyunca, yeni ve büyük bir göç oluyor, Lazlar Doğu Karadeniz Bölgesi’ne gelip yerleşiyor... İşte, büyük ihtimalle, birinci yüzyılın ilk yarısında Lazların bu göçleri karşısında ülkesini savunamayacağını anlayan Polemon II, miladın 63.yılında hükümetini Romalılar’a teslim etti. Doğu Karadeniz Bölgesi de Roma’nın yeni bir vilayetinin içine girdi ve bu vilayette Pontus Polemonyakos Vilayeti dendi...’73”
Kaynak: (Dil Tarih Kültür ve Gelenekleriyle Lazlar, S.70, Ali İhsan Aksamaz)
Laz’ia Tema’sı ve Lazistan Sancağı nedir?
“1204’te kurulan ve 1461’e kadar yaşayan Lazia Teması82, bölgenin Osmanlı yönetimine girmesinden sonra da değişik bir adla devam etti. 1519’da Trabzon, Batum’un da dahil edilmesiyle ayrı bir eyalet haline getirildi.83Bu bölgeyi 1640’ta dolaşmış olan Evliya Çelebi, eyaletin beş sancağı bulunduğunu yazar: Canik, Trabzon, Gönye (Gonio), Aşağı Batum ve Yukarı Batum, Lazistan Sancağı’nın merkezi Gönye idi. Kazaları ise, Atina, Sumla, Viçe ve Arhavi idi. Koch, 15 Laz derebeyliği sayar: Atina (Pazar, iki), Bulep, Arteşin, Viçe, Kapiste, Arhavi, Kisse, Hopa, Makriali, Gonio, Batumi, Maraditi, Perlevan ve Çat derebeylikleri.‘... Acara Bölgesi... Aşağı Guria ile birlikte 1851’de, yeni kurulmuş olan Lazistan Sancağı’na bağlandı...’84
1877-78 (1893) Osmanlı Rus harbi sonucu, Batum’un Ruslar’ın eline geçmesiyle birlikte, Lazistan Sancağı’nın merkezi Rize’ye taşındı.85”
Kaynak:Doç. Dr. Metin Erten, Lazca-Türkçe, Türkçe-Lazca Sözlük, Anahtar Kitaplar, İstanbul, 2000.(Dil Tarih Kültür ve Gelenekleriyle Lazlar, S.72, Ali İhsan Aksamaz)
·         Sonuç
“Yukarıda zikredilen terimlerin, ifade ettikleri yapıların ortaya çıktıkları kabul edilen zamandan günümüze kadar olan zaman dilimleri içinde, daralan veya genişleyen anlamlar taşıdıkları görülmektedir. Bu yapıları her bakımdan homojen görmek veya göstermek ve dönem farklılıklarını; üretim ilişkilerini ve millet’in tanımlanmasında önemli bir faktör olan dini göz ardı etmek konuyu daha da içinden çıkılmaz ve spekülasyonlara açık bir hale sokmaktadır.O.Türkdoğan’ın, ‘... Doğu Roma İmparatorluğu’nun hakim olduğu topraklara-bilindiği üzere- Romania, halkına da Romanis denilmişti. Araplar ise bu sözü Rum şeklinde belirtiyorlardı. Arif Müfit Mansel’e göre, Rum deyiminin bugünkü ile hiçbir ilgisi yoktur...’86 ve ‘... Patrik Eren Erol... bir milyondan fazla Türk Ortodoksunun Lozan Anlaşması ile –gaflet ve ihmalle- Yunanistan’a gönderildiğine işaret etmektedir...’87 ifadeleri oldukça dikkat çekicidir.. Yaşayamamak, yani kendini ifade edememek...’88, ‘... Ezelden beri birtakım önyargılara sahip olan belli çevreler böylesi bir çalışmayı ‘Türkiye’nin bütünlüğünü bozmaya yönelik’ olarak değerlendireceklerini biliyorum...’,89 ‘...tarihi tahrif etmek suçtur, düzenbazlıktır...’90 diye yazanların, ‘...Miletliler Pontos’ta kolonileştiklerinde yerli kavimleri de aralarında eritmişler, onlara kültürlerini, dinlerini kabul ettirmişler,... Ticarette, bilimde ve sanatta Yunanca egemen dil oldu...’91, ‘... Her ne hikmetse bu neşeli insanlar (Lazlar) kazandıkları şöhretle Karadeniz’in bir zamanlar Lazistan olarak anılmasını sağlamış, bu söylentiyi günümüze kadar taşımışlar. Oysa tarihin hiçbir döneminde Karadeniz’e egemen bir Laz kırallığı kurulmamış, böyle bir tanımlamayı gerektirecek bir nüfus yoğunluğu da saptanamamış. Bazı Romalı tarihçilere atfen ileri sürülen Laz kırallığı hakkında günümüze somut hiçbir kanıt ulaşmamış...’92 gibi büyük laflar etmeleri tam bir tezattır.M.Goloğlu’nun tespiti bugün de geçerlidir93. Baştaki alıntılarda ifade edilmek istenenlerle94, Ö.Asan’ın çeşitli makalelerinde dillendirmeye çalıştığı bilgiler(!) aynı resmi ideoloji ve tarihe hizmet etmektedir.Pontus denilen bölgede çeşitli dönemlerde ortaya çıkmış siyasi yapıları zaman, mekan, etnik yapı vb. gözetmeksizin bir kesintisizlik ve homojenlik içinde değerlendirmek, Doğu Karadeniz’de ortaya çıkmış Lazika (Egrisi) Kırallığı ve sonradan oluşturulan Lazia Teması ve Lazistan Sancağı’nı yok saymak tarihi ve sosyolojik gerçeklerin inkarı anlamına gelmektedir.Ortaya konulmaya çalışıldığı üzere, bugün Pontuslu/Rum terimleriyle ifade edilen insanların, Laz olarak ifade edilen insanlarla, Pontusça/Rumca olarak ifade edilen dilin Lazca ile bir akrabalığı bulunmamaktadır.Aslında konu gayet açıkken, özgürlük savaşçıları, asparagas haber yazanlar ve benzerlerinin, lazları ve Lazca’yı yok sayma noktasında buluşmaları, Lazları Rum ve Lazca’yı Rumca olarak gösterme çabaları düşündürücü bir durumdur.Şüphesiz Rum olmanın veya Rumca konuşmanın olumsuz bir tarafı yoktur. Ancak, binlerce yıllık sosyolojik gerçeklerin farklı anlamlar yüklenen kavramlarla çarpıtılması dikkat çekicidir.”
Kaynak:.Dil Tarih Kültür ve Gelenekleriyle Lazlar, S.72, Ali İhsan Aksamaz
LAZCA’DA ŞİVELER
Lazların tarihi incelendiğinde, bir zamanlar krallıkla yönetilen bu toplumun kökünün taa KOLHETİ’lere kadar uzandığını görürüz. Milattan öncesine dayanan ve son yıllara kadar kişisel çalışmaların dışında yazıya dökülmeden günümüze kadar gelmeyi başaran bu lisanın, her yerde aynen muhafaza edilebilmesi elbette ki mümkün değildi. Doğal olarak,bir dalganın sönümlenmesi gibi merkezden uzaklaşıp dış etkilere maruz kaldıkça yavaş yavaş dejenerasyon başlamış ve yer yer şiveler ortaya çıkmıştır.Bu şiveler incelendiğinde esas farklılıkların; alfabedeki harf sayısında, gelecek zaman kipinin çekiminde ve ismin hallerinde olduğu ortaya çıkar.Günümüzde, köyler arasında bile farklılıklar gösterdiğini görmekte olduğumuz bu dilin şivelerini biz yukarıda belirttiğimiz ana kriterlerden yola çıkarak, yapısal olarak iki ana grupta toplayabiliriz.

BİRİNCİ GRUP: Bu grup ikiye ayrılır.

1- HOPA-SARP Şivesi:
Bu yörelerde konuşulmakta olan Lazcada 38 ses mevcuttur. Bu grupta, gelecek zamana ait fiil çekiminde, (istemek) yardımcı fiilinden istifade edilmektedir. Ayrıca ismin halleri 8 tanedir. (Yalın hal, İ hali, K hali, S hali, Şi hali, Şa hali, Şen hali, Ten hali)

2-İÇKESİMLER Şivesi
 
Yurdumuzda 93 Harbi olarak anılan 1897 Osmanlı-Rus savaşından sonra Türkiye’ye gelerek çeşitli yörelerde yerleşenlerin konuşmakta oldukları şive,bazı kelimelerin telaffuzu dışında HOPA-SARP şivesinin aynıdır.
 
- Birinci gruba ait bütün fiil çekimleri belli kurallara göre yapılabilmektedir.
- Bu gruptaki hiçbir Lazca kelimede “H” harfi kullanılmamaktadır (KO=HO dışında). H harfi kullanılan kelimeler ya Lazca değildir veya Lazcaya yerleşmiş kelimelerdir. Bu grupta (H) harfinin yerine (X) kullanılmaktadır.

İKİNCİ GRUP:
Bu grup da ikiye ayrılır.

1- ARHAVİ-FINDIKLI Şivesi:
Bu yörelerde ismin halleri, genelde birinci grupta olduğu gibi 8 tane, alfabe ise 37 harftir. (Q sesi kullanılmamaktadır.)

2-ARDEŞEN-PAZAR Şivesi:
Yer yer ismin halleri 5e kadar düşmektedir. (K, S ve ŞEN halleri yoktur)
İkinci grupta konuşulan şivelerin hiçbirinde, (Q)harfi ile ifade edilen ses kullanılmamaktadır. 37 sesten ibaret olan bu şivede (H) harfi de sadece işaret sıfatı ve işaret zamirlerinde yer almakta olup bazı yörelerde, “G ve Z`” harfleri de kullanılmamaktadır.
- İkinci grupta yapılan fiil çekimleri, geçmiş zamanda; (DO...REN=VE....İDİ ile DO....RT`U=VE....DİR ) yardımcı kelimelerinden istifade edilerek yapılmakta olup bu kelimeler; “DOREN ve DORT`U” şeklinde bitişik olarak kullanılmaktadır.
- Bu gruptaki gelecek zamana ait fiil çekimleri de o fiilin şart kipindeki çekimine; “RE” eki ulanarak yapılmaktadır.
- Bu gruptaki kelimeler, daha yumuşak ve yuvarlak bir şekilde konuşulmaktadır. Diğer bir deyişle, daha kolay konuşulması amacıyla Lazca dilinin erozyona uğradığını söylemek mümkündür. Zira, tüm Kafkas dillerinde ve Lazca'nın da içinde bulunduğu dil ailesinden olan Megrelce ve Gürcüce'de de yer aldığı gibi birinci grupta da konuşulmakta olan “Q” sesi bu grubun tamamından düşmüş olup, “H”sesinin de sadece işaret sıfatları ve zamirlerinde yer alması, bu harfin bu şiveye sonradan girdiğini göstermektedir
1877-1878 OSMANLI-RUS SAVAŞI
 
1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı, Rumi takvime göre 1293 yılına denk geldiğinden "93 Harbi" olarak da bilinir. Padişahı II. Abdülhamit döneminde Ruslara karşı verilen bir savaştır. Hem Tuna Cephesi'nde, hem de Kafkasya Cephesi'nde savaşılan 93 Harbi, Osmanlı Devleti için büyük bir yenilgiyle sonuçlandı. Bu savaş, Osmanlı Devleti için hem büyük bir toprak kaybına neden olmuş, hem de Rus ordusunun İstanbul'un eşiğine (Yeşilköy, Bakırköy) kadar gelerek Osmanlı Devleti'nin varlığını tehdit etmesiyle sonuçlanmıştır.
·          Savaşı hazırlayan koşullar
93 Harbi'nin en önemli nedenleri arasında Rusya'nın Osmanlı Devleti'nin Balkanlar'daki Ortodoks vatandaşları üzerindeki etkisini arttırma amacı sayılabilir. İngiltere ve Fransa Rusların güçlenmesini istemediğinden Osmanlıların yanında olmayı tercih etmiştir.Ayrıca Osmanlı hazinesi Sultan Abdülmecit'in döneminden beri yapılan aşırı harcamalar sonucu Avrupa'ya karşı ağır bir şekilde borçlanmıştı ve bu borçları ödeyebilmek için Balkanlardaki vergiler yükseltilmişti. Bu ağır vergiler Balkan halkları arasında hoşnutsuzluk yaratmıştı. Kafkaslar'dan Ruslar tarafından göçe zorlanan Çerkez, Abhaz gibi Müslüman gruplar Balkanlar'da yerleştirilmiş; bu göçmenlerle Balkanlar'da yaşayan Hıristiyanlar arasında büyük bir düşmanlık ortaya çıkmıştı. Nisan 1876 yılında ortaya çıkan Bulgar isyanları bu Müslüman göçmenlerin yardımıyla bastırıldı ama isyanların bastırılması sırasında ölen Bulgarlar için Avrupa'da büyük bir sempati oluştu. İsyanlar sırasında ölen Müslümanların sayısını hiçe sayan Avrupa basını Osmanlı Devleti'ne karşı çok olumsuz bir hava oluşturdu. Osmanlı Devleti'ni Bulgarlar, Sırplar ve Romenlere daha geniş bir özerklik vermeye zorlamak için İstanbul'da bir konferans toplandı.Tersane Konferansı adı verilen bu konferansın kararlarını yumuşatmak için tahta yeni çıkmış olan II. Abdülhamit konferansın toplandığı 23 Aralık 1876 günü alelacele I. Meşrutiyet'i ilan ettiyse de, konferans Osmanlı Devleti'ne karşı çok ağır kararlarla sonuçlandı. Bu kararların Osmanlı Devleti'nce reddedilmesi üzerine Rusya, Paris Antlaşması'nın (1856) Karadeniz'de tersane ve savaş gemisi bulundurulmayacağına ilişkin hükümlerini tanımadığını bildirdi. Ardından da Ortodoks uyruklarına söz konusu antlaşmadaki hükümleri uygulaması için Osmanlı Devleti'ne baskıda bulunmaya başladı. Bu sırada İngiltere, Rusya'nın Osmanlılara savaş ilan etmesini önlemek amacıyla Londra Konferansı'nın toplanmasına önayak oldu. Ama Osmanlılar konferansta hazırlanan protokolü içişlerine müdahale sayarak reddettiler. Ülkedeki Panslavist akımların etkisiyle protokolün reddini bir savaş nedeni sayacağını önceden bildirmiş olan Rusya 24 Nisan 1877'de Eflak ve Buğdan’a girerek Osmanlılara savaş açtı. Osmanlılar, Kafkasya ve Tuna olmak üzere iki cephede, kendilerinden üstün durumdaki Rus ordusuna karşı zorlu bir savunma savaşı vermek zorunda kaldılar.
·         Kafkasya cephesi
Ahmet Muhtar Paşa,Kafkasya cephesinde Ahmet Muhtar Paşa komutasındaki Osmanlı birlikleri, General Mihail Tarieloviç Loris-Melikov komutasındaki Ruslara karşı uzun süre direndi. Nisan-Mayıs 1877'de Doğubeyazıt ve Ardahan Ruslarca işgal edildi. Ama Halyaz ve Zivin'de Rus orduları yenilgiye uğradı. Gedikler (25 Ağustos) ve Yahniler (4 Ekim) çarpışmaları Osmanlıların zaferiyle sonuçlandı. Rusların 15 Ekim'deki Alacadağ Çarpışması'nda kazandığı zaferle Kafkas cephesindeki Osmanlı kuvvetleri çözülmeye başladı. Kasım 1877'de Kars'ı ele geçiren Rus Orduları, Erzurum'a yöneldi. Ahmet Muhtar Paşa, Kars-Erzurum arasında kurduğu savunma hattında kış koşullarını iyi değerlendirerek üstün bir savunma savaşı verdi. Nene Hatun ve diğer Erzurumlu vatandaşların Aziziye tabyasında büyük bir cesaretle yaptıkları savunma 93 Harbi'nin unutulmayan anlarını oluşturdu. Erzurum Rusların eline geçti. Savaşın bitmesinden sonra Rus ordusu Erzurum'dan geri çekildi ama Kars ve Ardahan Berlin Antlaşması'yla Rusya'ya bırakıldı. Bu şehirler Brest-Litovsk Antlaşması'na kadar Rusya'nın elinde kaldı.
·         Tuna cephesi
Gazi Osman Paşa,Tuna Cephesinde ise Çırpanlı Abdülkerim Nadir Paşa komutasındaki Osmanlı kuvvetleri, Rusçuk, Silistre, Şumnu ve Varna arasında bulunan Doğu Tuna Ordusu, Vidin'de üslenen Batı Tuna Ordusu ve ikisinin arasında yer alan Balkan Ordusu olmak üzere üç ordudan oluşuyordu. Tuna Cephesi savaşları Rusların 21 Haziran 1877'de saldırıya geçmesiyle başladı. Tırnova ve Niğbolu'yu alan İosip Gurko komutasındaki Rus birlikleri 19 Temmuz'da stratejik açıdan büyük önemi olan Şıpka Geçidini ele geçirdiler. Süleyman Hüsnü Paşa komutasındaki Osmanlı birlikleri Şıpka Geçidi'ni geri almak için çarpışırken Grandük Nikolay Nikolayeviç komutasındaki Rus birlikleri, Osmanlı ordusunu Plevne'de abluka altına aldılar. Gazi Osman Paşa'nın 145 gün boyunca cesaretle sürdürdüğü Plevne Savunması ezici bir sayı üstünlüğü bulunan Rus ve Romen orduları karşısında 10 Aralık 1877'de başarısızlıkla sonuçlandı. Plevne'nin düşmesinden sonra Sırplar da Osmanlılara karşı yoğun saldırıya geçtiler. Hızla ilerleyen Rus orduları Kazanlık, Samokov, Yeni Zağra, Çırpan, Tırnova ve Filibe'yi aldıktan sonra Meriç Nehri'ni geçti. 20 Ocak 1878'de Edirne düştü. Ruslar Silivri'yi de alarak Ayastefanos'a (Yeşilköy) kadar ilerlediler. Savaş Osmanlıların isteği üzerine imzalanan Ayastefanos Antlaşması'yla son buldu. Ama Avrupa'da dengenin Rusya lehine bozulduğunu gören Avusturya, İngiltere, Fransa ve Almanya bu antlaşmaya karşı çıktılar. Berlin'de uluslararası bir konferans toplandı ve 13 Temmuz 1878'de imzalanan Berlin Antlaşması'yla savaş sona erdi.
·         Savaşın sonuçları
93 Harbi, Osmanlı Devleti'nin dağılma sürecini başlatan ilk önemli olaylardan biri sayılır. II. Abdülhamit'in, yenilgiden sorumlu tuttuğu Meclis-i Mebusan'ı süresiz tatil ederek Kanun-i Esasi'yi askıya alması, ayrıca savaş sonrasında Balkanlar'la Kafkasya'dan Anadolu'ya gelen 1 milyonu aşkın göçmenin yol açtığı toplumsal ve ekonomik bunalım öbür önemli sonuçlarıdır. Başlangıçtaki başarılara karşın ordunun donatım eksikliği ve teknik yetersizlikleri, özellikle Tuna cephesindeki komutanlar arasında görülen geçimsizlik ile II. Abdülhamit'in doğrudan ve yanlış müdahaleleri yenilginin başlıca nedenleri arasında gösterilir. "
·         Savaşı hazırlayan koşullar
93 Harbi'nin en önemli nedenleri arasında Rusya'nın Osmanlı Devleti'nin Balkanlar'daki Ortodoks vatandaşları üzerindeki etkisini arttırma amacı sayılabilir. İngiltere ve Fransa Rusların güçlenmesini istemediğinden Osmanlıların yanında olmayı tercih etmiştir. Ayrıca Osmanlı hazinesi Sultan Abdülmecit'in döneminden beri yapılan aşırı harcamalar sonucu Avrupa'ya karşı ağır bir şekilde borçlanmıştı ve bu borçları ödeyebilmek için Balkanlardaki vergiler yükseltilmişti. Bu ağır vergiler Balkan halkları arasında hoşnutsuzluk yaratmıştı. Kafkaslar'dan Ruslar tarafından göçe zorlanan Çerkez, Abhaz gibi Müslüman gruplar Balkanlar'da yerleştirilmiş; bu göçmenlerle Balkanlar'da yaşayan Hristiyanlar arasında büyük bir düşmanlık ortaya çıkmıştı. Nisan 1876 yılında ortaya çıkan Bulgar isyanları bu Müslüman göçmenlerin yardımıyla bastırıldı ama isyanların bastırılması sırasında ölen Bulgarlar için Avrupa'da büyük bir sempati oluştu. İsyanlar sırasında ölen Müslümanların sayısını hiçe sayan Avrupa basını Osmanlı Devleti'ne karşı çok olumsuz bir hava oluşturdu. Osmanlı Devleti'ni Bulgarlar, Sırplar ve Romenlere daha geniş bir özerklik vermeye zorlamak için İstanbul'da bir konferans toplandı. Tersane Konferansı adı verilen bu konferansın kararlarını yumuşatmak için tahta yeni çıkmış olan II. Abdülhamit konferansın toplandığı 23 Aralık 1876 günü alelacele I. Meşrutiyet'i ilan ettiyse de, konferans Osmanlı Devleti'ne karşı çok ağır kararlarla sonuçlandı. Bu kararların Osmanlı Devleti'nce reddedilmesi üzerine Rusya, Paris Antlaşması'nın (1856) Karadeniz'de tersane ve savaş gemisi bulundurulmayacağına ilişkin hükümlerini tanımadığını bildirdi. Ardından da Ortodoks uyruklarına söz konusu antlaşmadaki hükümleri uygulaması için Osmanlı Devleti'ne baskıda bulunmaya başladı. Bu sırada İngiltere, Rusya'nın Osmanlılara savaş ilan etmesini önlemek amacıyla Londra Konferansı'nın toplanmasına önayak oldu. Ama Osmanlılar konferansta hazırlanan protokolü içişlerine müdahale sayarak reddettiler. Ülkedeki Panslavist akımların etkisiyle protokolün reddini bir savaş nedeni sayacağını önceden bildirmiş olan Rusya 24 Nisan 1877'de Eflak ve Boğdan'a girerek Osmanlılara savaş açtı. Osmanlılar, Kafkasya ve Tuna olmak üzere iki cephede, kendilerinden üstün durumdaki Rus ordusuna karşı zorlu bir savunma savaşı vermek zorunda kaldılar
Kaynak: From Artvin Ansiklopedisi
 
LAZ TARİHİNDE KISA KISA KRONOLOJİLER
 
·         M.Ö.12-11.yy.. Kolheti kültürünün oluşmaya başlaması( Kolheti kültür ve yönetim alanı,batıdaki Psov nehri , kuzeyde Kafkas sıradağları , doğuda Surami etekleri , güneyde ise Karadeniz’i izleyerek Trabzon’a kadar uzanıyordu) 
·         8.yy.: Kolh ve Kolheti’den Urartu yazıtlarında bahsedilmesi.
·         7.yy:Grek kolonicilerin ,Trabzon Batumi , Poti , Sohumi , Pitsunda gibi ticaret merkezlerini doğu ve güney doğu Karadeniz’e de kurmaya başlamaları.
·         4.yy:Doğu ve güney Karadeniz’den ordusuyla geçen Ksenopon’un onbinlerin dönüşü Anabasis adlı eserinde yöre kavimleri hakkında bilgi vermesi.
·         3.yy:Rodoslu Apollonius’un Argonotika adlı eserinde Kolh ve Kolheti’den bahsetmesi
·         1.yüzyıl:Kolheti( Ergisi-Lazika)ve Kartli(İberya-Gürcistan) krallıkları arasında birbirleri üzerine egemenlik kurmayı amaçlayan sürekli savaşların yaşanmaya başlaması.Roma imparatorluğunun 66-67 de Albana’yı 65’de Kartli’yi 64-63’de Kolheti’yi ele geçirmesi
·         M.S .69-67: Milad’la birlikte Kolh yerine Laz olarak adlandırılan Lazların liderleri Anicetus önderliğinde önce Pontus krallığına sonrada Romalılara karşı bağımsızlık savaşı başlatmaları.Plinius’un ilk defa Laz etnik adıyla Lazlardan bahsetmesi , Doğu Karadeniz bölgesine Kafkasyadan gelen büyük Laz  göçünden tedirgin olan , Pontus Kralı 2. Polemon’un hükümetini Roma’ya teslim etmesi ve Roman’ın bir eyaleti haline gelmesi .
·         2.yy:Kolhetide Etno oluşumun tamamlanmasıyla birlikte , Lazika(Ergisi),Apsilla , Abasgia prensliklerin ortaya çıkması
·         3.yy:Romalıların Lazika , Abhazaların ve Gürcülerin Ergisi adını verdikleri krallığın güçlenmesi
·         4.yy:Roma imparatorluğu’nun ikiye bölünmesi Kolhetinin doğrudan mirasçısı olduğu çeşitli tarihi kaynaklarda belirtilir.Lazika’nın Apsilialıları , Abasgaları , Avanları yönetimi altına alması.
·         5.yy: Perslerin ve Bizanslıların aralarındaki amansız mücadelenin başlaması ve Kolheti coğrafyasına yönelmeleri.
·         465: Lazika da , Bizans karşıtı mücadelenin sona ermesi, Laz kralı Gubaz’ın tahtan indirilerek yerine Tsate’nin geçirilmesi , Abasgia’ların Lazika’dan ayrılarak , Lazlarla aynı statüde Bizans’a bağlanmaları.
·         6.yy: Svanların , Lazika’dan ayrılmaları , Lazika’nın sınırları daralarak , sadece etnik Lazlardan oluşan bir krallığa dönüştürülmesi.
·         523: Lazika’nın Hıristiyanlığı resmi din olarak benimsemesi , Lazika’da Hıristiyanlığın 1.yy’da Havari Endrü tarafından yayılmaya başlandığına inanılır.Perslerin kendilerine başkaldıran Kartli kralı Gurgen’in Lazika’ya sığınmasını bahane ederek Kolheti coğrafyasına saldırması
·         528:Lazika’ya yeni bir pers saldırısının olması
·         532:Persler ve Bizanslılar arasında , Lazika’ya ilişkin bir anlaşmanın imzalanması.
·         542-555 : Abhaz - Abazave Mergel-Laz halklarının yardım isteği üzerine Kolheti coğrafyasına Perslerin gelmesi ve Bizans’a karşı 13 yıl sürecek savaşların başlaması.Laz kralı Gubaz’ın katledilmesi , süren savaşlar sonucunda Lazika’nın persler ve Bizanslıların arasında pay edilmesi , Güney Kafkasya da ki coğrafyalarından Güney - Doğu Karadeniz’e büyük Laz göçlerin olması , Lazların , Lazika topraklarında kalanların Mergel , göç edenlerin Laz olarak adlandırılması , Lazların boşalttıkları yörelere Gürcülerin yerleşmesi ve Mergellerle Lazlar arasında ayrılmalar olması
·         622-629:Tüm şiddetiyle devam eden Pers-Bizans savaşlarında Mergel-Laz , Gürcüler , Abazaların yer alması
·         689:Lazika’nın etkinliğinin azalmaya başlaması
·         697:Abasgia’lılar ve Mergel-Lazlar’ın Bizans’tan bağımsızlıklarını ilan etmeleri ve Arapları , Kolheti coğrafyasına yardım için çağırmaları.Bölgenin 40 yıl Arap işgalinde kalması.
·         8.yy ve 7.yy’da güçlenmeye başlayan Abhazya prensliği’nin Lazikayı, Abhazya sınırlarına katması. Bu yüzyılda, Bizans yönetimi dışarıda Araplarla savaşmaktan, içerde ise isyanlarla uğraşmaktan yıprandığı için Abhazya prensi bunu fırsat bilip bağımsızlık ilan etti. Abhaz prensi Leon, 780’lerde sınırlarını Nikosia’dan Çoruh Irmağına, Karadeniz’den Surami sıradağlarına kadar genişletti. Bu krallığın sınırları içinde Abhaz-Abazalar, Mergel-Lazlar ve bölgeye sonradan yerleşen gürcüler yaşıyorlardı. Bugünkü Trabzon’un doğusundan başlayarak Çoruh’a kadar olan bölgede yaşayan Mergel-Lazlar Bizans yönetiminde kalmıştı. Abhazya krallığı, bugünün standartları içinde bir ulus devlet değil bir anlamda gönüllü birliğe dayanan bir yapıydı.
·         10.yy: Abhazya krallığı, en parlak dönemini bu yüzyılda yaşadı. Ermenistan krallığı ile Abhazya krallığı arasında günümüzde Doğu Gürcistan denilen, Gürcistan’a sahip olma mücadelesi başladı. 904’te Ermeni krallığı yıkılınca Gürcistan , Kahetya , Eretya ve Güney Kafkasya’nın tamamında Abhazya krallığı güçlendi.
·         1184:Gürcistan tarihinin yüz akı olan kraliçe Tamara’nın Güney Kafkasya Birleşik Krallığının başına geçmesi.Tamara’nın kraliyet unvanı , Abhaz , Ran , Kahet , Somet  kraliçesi idi.Mergel-Lazlar , Abhaz yönetiminde idi.Kraliçe Tamara bu coğrafyayı yönetmeye başladığında , Bizans en karışık dönemlerinden birini yaşıyordu.1204’de Latinlerin İstanbul’u işgal etmeleri. Bu tarihlerde Bizans’ın parçalanması , bu gelişmenin güney Kafkasyalıların için önemli rol oynaması.Güney Kafkasya Birleşik ordularının Paflongayı ele geçirmeleri ve Trabzon yöresine de Lazların yerleştirilmeleri.
·         1204: Kommenoslar Aleksios David’in Trabzon devleti kurması , yine aynı tarihte , 1461’e kadar yaşayacak olan Trabzon-Batum arasında Lazia Theması oluşturulması
·         13.yy:Moğol istilaları
·         14.yy:İkinci Moğol istilası
·         1451: 2.Mehmet , tahta çıkar çıkmaz Karadenizi bir Osmanlı gölü haline getirmek için doğu Karadeniz kıyılarına 50 kadırga göndererek Batümi ve Sohümi civarında etkinlik kurmaya çalışması
·         1453:İstanbul’un Osmanlıların eline geçmesi
·         1461: Osmanlıların, Trabzon krallığını ele geçirmesi
·         16.yy: Rusların Astırahan hanlığını ele geçirmeleri ve kendilerine hazar yolunun açılması
·         1519: Trabzon , Batumi’ninde dahil edilmesi ile ayrı bir eyalet haline getirilmesi
·         1580:Lazların bu tarihe kadar özerk bir yapıda yaşaması
·         1774: Osmanlı-Rus antlaşması ile Osmanlıların Kırım üzerindeki haklarını kaybetmesi
·         1783: Kırımın Rusların eline geçmesi , Rusların , Gürcü’lerle Georgievsk Antlaşmasını imzalamaması.Böylelikle Hıristiyan Otesya ile Hıristiyan Gürcü askeri yolunun açılması.Bu dönemde Gürcistan coğrafyada üç krallık bulunuyordu.Başkenti Tiflis olan Kartli krallığı kuzey doğuda Katehya krallığı ve batıda Kutayisi civarını elinde bulunduran İmeretya krallığı idi.Bu krallıklardan ilk iki tanesi İranlılar , sonuncusu da Osmanlılar tarafından denetleniyordu. Karadeniz kıyıları , adı geçen bu üç krallığın egemenlik alanı dışında idi. Kuzeyde ,Soçi-Sohumi arası Abhazya’ya Sohumi-Poti arası Mergelyaya , güneyde Poti-Batumi arası Guryaya aitti , bu üç prenslik , Osmanlıya haraçla bağlı idi.Güney – batıda Samstre ve Saatabego prenslikleri vardı bu prensler zamanla İslamiyeti benimsediler ve Osmanlıya doğrudan bağlı birer valilik haline geldiler
·         19.yy.Son Gürcü kralı ölürken , 1802’de yaptığı bir vasiyette krallığını Rusya’ya bırakması.1803 Demergelya , 1804’de İmeretya ve Gürya Rusların eline geçmesi , 1814-1817-1818-1821-1832-1834 de doğu ve güney-doğu Karadeniz’de Tuzcuoğlu  isyanıdır
 
KAYNAK: Nodar Lomouri, Ali İhsan Aksamaz (çev.). Egrisi/Lazika Kırallığı’nın Tarihi, Ogni Kültür Dergisi, s.5, Temmuz-Ağustos 1994.Lazlar Vikipedi Sit.N.Lomouri, a.g.y.
(Dil Tarih Kültür ve Gelenekleriyle Lazlar, Ali İhsan, Aksamaz) Derl: İbrahim Tuzcu
DÜZCE’ DE LAZ KÜLTÜRÜ
 
Laz’larda Kadın ve Erkek giyimi
Kültür
Küçük bahçesinde kendine yetecek miktarda mısır, karalahana, kendir, patates, fındık, meyve, salatalık ekiminin yanı sıra evinin altındaki ahırında küçük çaplı hayvancılık, balıkçılık, kuş  avcılığı, fırıncılık ve inşaat ustalığı geleneksel Laz meslekleridir. 1930'lu yıllardan itibaren bölgede ekimine başlanan çay tarımı Laz halkının sosyo-ekonomik seviyesini yükseltmiş, başta İstanbul olmak üzere göçtükleri büyük şehirlerde küçük esnaflık yapabilecek sermaye oluşturabilmelerine yardım etmiştir.Lazlar 6. yüzyılda Bizanslıların etkisinde kalarak Hiristiyanlığı benimsediler,doğu Karadeniz sahil kesimi 1461 yılından itibaren Fatih Sultan zamanında Osmanlı egemenliği altında Lazistan sancağı ilan edildi ,bu bölgedeki Lazlar kendi yönetimleri altında yaşadılar.Yavuz Sultan Selim bu bölgeye beylikler kurdu,17. yüzyılda Lazlar müslüman olurlar,1925 yılına kadar Lazistan sancağı altında yaşamlarını   sürdürdüler,1788 Berlin antlaşması ile Lazlar iki ülke topraklarına bölündü bu arada Lazlar batıya göç ederler Lazlar ve Mergeller aynı kökten gelmektedir. Tarihi kaynaklar, Lazların Doğu Karadeniz yöresine Kafkaslardan indikleri konusunda görüş birliği vardır. Tarih sahnesine ilk kez Karadeniz’de çıkmışlardır. XI-XII. Yüzyıllarda Karadeniz’in doğusunda kurulan ve KOLKHİS/Rothis devletini oluşturan topluluklardan biri de Mergrel- Lazlardır. Lazlar, 6. Yüzyılda  Bizans etkisinde kalarak Hıristiyanlığı benimsediler. Kolkhis Devleti yıkılınca Bizans egemenliği altında LAZİKA krallığı seçimle iş başına gelerek, Bizans’a vergi vermeyip, bunun karşılığında doğu sınırını korumayı üstlendiler Doğu Karadeniz’in sahil kesimi  1461 yılından itibaren Fatih Sultan Mehmet döneminde Osmanlı egemenliği altında  Lazistan Sancağı olarak ilan edildi. Bu bölgedeki Lazlar kendi yönetimleri altında yaşadılar.Yavuz Sultan Selim bölgede beylik sistemini kurdu. Bölge 11 beylikten oluşuyordu. Lazlar da yarı bağımsız statüde Laz derebeyliği olarak Osmanlılara asker ve vergi vermekteydi. Lazlar 17. Yüzyıldan itibaren Müslümanlaşmaya başladılar. Bölge 1925 yılına kadar Lazistan olarak kayıtlara geçmiştir.
·         Dil
Lazca (Lazuri nena) Güney Kafkasya dil ailesinden Zan ve Kokhian kolundan Gürcüce, Svanca ama özellikle Megrelce ile oldukça yakın bir dildir. Türkiye Lazlarının tamamı Türkçe'yi anadil seviyesinde konuşabilmekte ve yazabilmektedir. Köklü bir sözlü geleneğe sahip Lazca'nın yazılı bir dili bulunmamaktadır. Laz destan, masal ve şiirleri ancak 20. yüzyılda yazıya dökülebilmiş, 1984 yılında Fahri Kahraman tarafından Dumezil'in transkripsiyon sistemine dayanan Latin tabanlı bir alfabe önerilmiştir. Gürcistan'da yaşayan Lazlar ise dillerini Gürcü alfabesi ile yazmaktadır. Lazların ataları olduğu sanılan Kolhların yazılı dilleri olmamasına rağmen, incelenen antik çağa ait mezarlarda Laz asillerin adlarının Yunan alfabesiyle yazılı olduğu görülmüştür  Lazca Yunanca ve Türkçe'den ödünçlenmiş çok sayıda kelime barındırmakta ve kendi içinde bir kaç lehçeye ayrılmaktadır. Cumhuriyet döneminde Türkçe'nin Trabzon ağzının yaygınlık kazanması Lazca’nın varlığını tehdit eder bir hal almıştır.
·         Din
Roma İmparatorluğu döneminde MS. 5 yüzyılda Paganizm'i terkederek topluca Hıristiyanlığa geçen Lazlar 16. yüzyılda OrtodoksHıristiyanlıktanİslam'a toplu olarak geçmişlerdir. Günümüzde Lazların tamamı Hanefi mezhebinden Sünni müslüman’dır
·         El sanatları
Osmanlı döneminde Lazlar inşaat ustalığıyla ünlü olup sanatlarını 1917 Ekim Devrimi'ne dek çalışmak amacıyla gittikleri Rusya ve Anadolu'da icra etmekteydiler. Kesme taş veya tamamen ahşap malzemeden yapılan (ahşap-çatma) geleneksel Laz evleri, kışlık tahılı saklamak amacıyla kullanılan serender’ler ve ahşap oyma sanatının icra edildiği yapıların ayakta kalabilmiş örneklerine bölgede halen rastlanmaktadır. Yakın zamana değin gerçekleştirilen, şekil, büyüklük ve kullanım amacına göre hentskeli, kalati, gudeli olarak adlandırılan sepet örme sanatı da günümüzde terk edilmek üzeredir.
·         Avcılık
Laz balıkçısı feluka (< filika)adını verdikleri av kayıklarını kendileri inşa etmekte, ağlarını kendileri örmekteydi. Laz balıkçılar zargana, hamsinin yanı sıra çakmaklı tüfeklerle 1970'lere dek yağı için yunus balığı avlamışlardı. Lazlar aynı zamanda ağ kullanarak ya da atmaca evcilleştirerek kuş avlama sanatında da ustadırlar.Lazca ve Megrelce aynı kökten gelmektedir.
·         Kız ve Erkeğin Tanışması
Düzce ve köylerinde mısır bitkisinin fazla ekildiği, fındığı kozalarından ayırma makinelerinin daha ortaya çıkmadığı dönemlerde mısır soyma, fındık ayıklama imeceleri yapılırdı. Bu imecelere kız ve erkekler bir arada katılırlardı. Mısır çapalama, fındık toplama işleri de imece şeklinde yapılırdı. Laz kız ve erkek gençler birbirlerini bu imecelerde, kasabaya inme sırasında, dereye suya giderken, nişan, düğün gibi eğlencelerde tanırdı.Kız ve erkeğin ortaklaşa güvendikleri bir kadını aracı olarak kabul eder ve sevgi nişanelerini birbirlerine bu aracılar ile gönderildi. Bu günde buna benzer olaylara şahit olunmaktadır. Çoğu kez kız erkeğe, kendi işlediği bir mendili, oğlanda kıza gülyağı, şeker, lokum, küpe, yüzük gibi hediyelerde gönderirdi.
·         Sevdalık Günleri
Laz gençleri arasında sevdalık günleri çok önemliydi. Sevenlerin arkadaşları vardır. Bu arkadaşlar erkek ise, hep seven erkeğin etrafındadır, arkadaşları için pervane olurlar, hep beraber gezerler. Başkaları seven erkekmiş izlenimi yaratırlar. Örneğin; Sevdiği kız salıncağa binerse, önce aşık olan silahını boşaltır. Bunun anlamı: Bu “Seni başkası severse onu öldürürüm” anlamına bir mesajdır. Ardından aşığın arkadaşları silahlarını boşaltırlar. Bunun da anlamı: “Bir arkadaşımızın arkasındayız” demektir Durum herkes tarafından anlaşılır, kimse kimsenin sahasına girmez. Erkek evlenme arzusunu ailesindeki kadınlara açar. Zaman içinde gelişen olaylar oğlanın anası tarafından babasına iletilir. Günler ve gecelerce ne olup olmayacağı, aileler arasında düşünülüp tartışılır. Sonunda kız tarafının kıramayacağı bir elçi bulunur. Elçi baba ve annenin ağzını arar. Olumlu yanıt alınca kızı istemek için girişimlerde bulunur.Toplum kız isteme konusunda çok duyarlıdır. İstenilen bir kızın verilmemesi ya da söz kesiminden sonra dönülmesi erkek tarafından hakaret kabul edilir. Bu tür olaylar genellikle kan davası gibi olaylara sonuçlanır.
·         Sıra Gözetme
Ablası bekar olan, evlenme çağındaki erkek bu kuralı bozup evlenebilir. Erkek toplunda kadından önce gelir. Erkek kardeşler arasında da sıra gözetilir. Miras taksiminde kızın payı erkeğe göre yok gibidir. (Bu gelenek Lazlarda daha çoktur.)Son zamanlarda Bölgede kızlar arasında sıra gözetme geleneği vardır. Büyük kız varken küçük kız evlenmesi ayıplandığı gibi baba buna kesinlikle karşı koyar herkes hakkını yavaş yavaş  alma yolunu tutmaya başladı.
·         Başlık Parası
Düzce ve köylerinde başlık parası vermek hemen hemen yok gibidir. Yalnız fakir ailelerde kızına çeyiz yapabilmek için bir miktar para ödenir. Başlık parası verme Laz ve Gürcü ailelerde, Rizeli  toplumlarda daha az uygulanır. Abazalarda başlık parası alınmaktadır.
·         Kız Kaçırma Olayları
Laz larda düğün çok masraflı olduğu için, özellikle birbirini seven çiftler kaçarlar. Bu danışıklı dövüştür. Kız kaçırılmadan önce nüfus cüzdanı kaçırılır. Kızın yaşı on sekizden küçük ise kız kaçırılınca erkeğin akrabalarından birinin evinde saklanır. Daha sonra aileler arasında anlaşmaya gidilir. Kaçırılan kızın yanında kıza yakınlığı ile bilinen kızın arkadaşı ile kaçırılır. Bu kıza tasavize denir. Kız emin bir ailenin yanına misafir edilir. Düğün yapılıncaya kadar kız o evde kalır. O evde her akşam eğlence yapılır. Bunun adına taşamhara denir. Kız-erkek anlaşarak kaçmışlarsa iki tarafın aileleri bir müddet birbirleriyle görüşmez. Daha sonra aracılar yardımıyla taraflar barıştırılır. Ancak yıllar süren küskünlükler söz konusudur. Kız kaçırmada kızın rızası yoksa olay kan davasına kadar gidebilir.
·         Kız İsteme Geleneği
Ön hazırlıklar tamam olunca kız babasının sevdiği birisi erkek tarafı ile birlikte kız istemeye gider. Erkek tarafından ağzı laf yapan biri sözü açar.“Biz Allah’ın emri, Peygamberin kavli ile kızınız .’yı oğlumuz .’ya istemeğe geldik” der. Baba da; Allah yazdıysa olur. Amma bir düşünelim. Soracak adamlarımız var onlara soralım” der. Bu biraz naz etmek ve kendi akrabalarına paye çıkarmak için söylenmiş bir sözdür. Bir müddet biçilir. Bu arada istiyorlarsa, el altından erkek tarafını cesaretlendirecek haberler iletilir. Bu dönemde, kız ile erkek karşılaştıklarında kaş göz işaretleri ile birbirlerine cesaret verirler. Kız belli bir süre sonra istenir.
·         Söz Kesme ve Nişan Olayı
Eskiden erkek askere gitmeden nişanlanırdı. Nişanlık süresi, askerlik, para yokluğu ile ilgili olarak 2-3 hafta ile bir yıl arasında değişir. Yerli halk arasında beşik kertmesi kesinlikle yoktur. Göçmen köylerinde beşik kertmesine rastlandığı söylenmekte ise de tespit edemedim.Kız istemede erkek tarafından hediye olarak getirilen “kutu şekeri” ertesi gün iade edilmez açılırsa, kızı erkeğe verildiğine işarettir.Taraflar tarafından söz kesiminden sonra oğlan tarafından akrabaları kızın evine yüzük, kutu şekeri ile elbiseler, çorap ve terlik alıp giderler. Nişanda yüzükler takılır. Bazı köylerde nişanda erkeğin bulunmadığı, akrabası tarafından kızın parmağına yüzük takıldığı söylenmekte ise yerli köylerde böyle bir gelenek bulunmamaktadır.Bir süre sonra kız tarafı, yüzük, bir kat çamaşır, kaynanaya elbise alıp oğlan evine getirirler.
·         Çeyiz Geleneği
Çeyiz olarak sandık, yatak, yorgan, yelek, şalvar, bakırdan mutfak eşyası, elde dokunmuş yer hasırı, hasır seccade, ottan duvar yastığı, kanaviçe işler ve örtüler vardır. Çeyizin miktarı ailenin mali durumu ile ilgilidir. Yerli halkta çeyiz eşyası, Doğu Karadeniz kökenli ailelerde olduğu kadar fazla olmakla beraber, kızlar mirasta erkek kadar hakka sahiptir.
·         Kına Gecesi
Düğün geleneğinin ilk kademesi kına gecesidir.Kına gecesi Çarşamba günü yapılır. Kına gecesi için erkek tarafı beraberlerinde taraftarları ile birlikte yanlarına kına alıp gelin evine gidilir. Dört kız çarşaf veya büyük bir yazmanın altına gelini alırlar. Bir kız gelinin eline tabaktan kına yakar. Elleri temiz beyaz bezlerle yumrukları bağlanır. Bir taraftan da maniler söylenir. Hem gelin ağlar, hem etrafındakiler.
İzzet ve ikramdan sonra erkek tarafı evlerine gelir. Damadın evi önünde büyük bir ateş yakılır. Kız tarafı tavuk istemeğe gelir. Her evden birer tavuk alınır. Ateş yanınca baklavalar getirilir. İkramlar yapılır. Kız tarafı darıltılmadan uğurlanır.Kına gecesi bayramlık elbiselerini giyen genç kızlar çiftetelli, topal oyunu, orta oyunu gibi oyunlar yaşlı bir kadın denetiminde oynanır
·         Düğün Günü
Düğün genellikle nişandan en az bir yıl sonra yapılır. Bindallı ve benzer gelenekler yoktur. Eskiden gelin renkli ve temiz ipekli elbise damat ise don pantolon üzerine beyaz gömlek ve işlemeli yelek giyerdi. Güvey fakirse beyaz elbise ödünç alınırdı.Eskiden olduğu gibi gelin kayın baba ve yakın akraba arasına giderdi. Gelin evden çıkarken, kız kardeşlerden biri, yoksa akraba kızlardan biri çeyiz sandığı üzerine oturup sandık haracı isterdi. Ayrıca kapıdan çıkarken erkek kardeş, kapı haracı olarak bir miktar para talep eder.Köylerde, genellikle bir öküz arabası süslenirdi. Üstüne halı ve kilimlerle bir örtü yayılır. Araba çan ve zillerle bezenir, köylüler şık giysilerini giymiş, arabanın önündü, ardında, yanında yürüyerek giderlerdi. İkide birde araba durdurulur:- Ala ala hay... diye bağırarak düğün evine varılır. Yolda devamlı halaylar çekilir. Kasap oyunu, Kastamonu zeybeği gibi oyunlar oynanır. Gelin alayı, çeşitli yollardan dolaşarak damat evine varırdı.Gelin alınmadan o köylülere veya mahalleliye pilavlık parası verilir. Gelin arabaya binmeden bolluk ve bereketli olsun diye ya damadın babası veya yakını bozuk paralar içinde şekerler, buğdaylar serper, çocuklarda bunları birbiri üzerine yığışarak kapış kapış toplardı.Köyden çıkıncaya kadar çeşitli yollardan dolaşarak damat evine varılır. Gelin arabadan inmez, bahşiş ister. Bir inek ya da tosun getirilir. Kulağı kesilerek işaret verilir. Kapı önünde kurulan bir masada kız tarafı tatlı, şeker, sigara, mermi gibi isteklerde bulunur. Bu istekler karşılanıncaya kadar gelin bekletilir. Bu durum bazen üç dört saat kadar sürer.Gelin eve girerken eğilip eşiği öper. Bolluk getirmesi düşünülerek mısır, buğday, şeker, bozuk para atılır. Akraba ve komşular başlarında birer tepsi baklava alarak erkek evine giderler. Tepsiler üst üste kümelenir.Erkeklerde evin önünde yakılan ateş etrafında oynarlar. Bu oyunlar kadın kıyafetine girmiş köçekler tarafından oynanır. Eğer aile varlıklı ise dört köçek, dört davul, dört zurna ve dört keman bulunur.Diğer köylerden geleneklerde kafileler halinde düğüne katılırlar. Kimileri koç, kimileri koyun getirir. Meydanda ikramlar yapılır.Yenip içilir. Sonunda köylüler misafirlerini evlerine götürürler.Hoca nikahı yapılır, bu adet yaygındır. Hoca nikahı yapılırken gelinin yanında dadı veya bibi (teyze, hala) denilen kadınlar bulunur.Gürcü köylerinde düğün gecesi, güveyin gerdeğe girmesi yasaktır. O akşam kızın akrabası olan kızlar sabaha kadar beklerler. Düğünün ertesi günü gerdeğe girilir. Düğün genellikle üç gün devam eder. Lazlar ve Hemşinlilerde de benzer gelenekler vardır.Diğer köylerde ise hoca nikahı kıyılır. Sonunda güveyi arkadaşlarının kolunda gelinin odasını getirilir. Arkasından yumruklanarak odaya itilir. Damat odaya girer. Hazır bulunan seccadede iki rekat namaz kılıp duasını yapar ve gelinle tanışmaya gider. Damat bu arada gelini konuşturmaya çalışır. Ona hediyeler verip konuşturur. Konuşturulunca da pencereyi açıp iki el silah atar. Bundan sonra herkes dağılıp gider.Gelinle damat, gidip kayınvalidenin elini öperler. Tekrar odalarına giderler. Orada baklava yerler. Bazense baklava kesmelerinin yarısını yiyip bırakırlar. Ertesi gün bunları evlenmemiş erkek ve kızlar yer. Darısı sizin başınıza gibi bir gelenektir bu. Ertesi gün sabah, köçekler, davetliler düğün evinin önüne gelirler. Oyunlar oynanır. Damat elinde bir tepsi baklava ile herkese birer kesme baklava sunar. Sonra da herkes dağılıp gider. Ev kadınlarla dolar. Duvak günü damat sağdıçla gider. Gelinle sabahtan ikindiye dek oyunlar oynanır, şarkılar söylenir ve derken düğün biter
·         Duvak
Güvey gecesi sabah gelini eğlendirmek için eğlence düzenlenir. Gelin oynar ve etrafa para atar.Bekar kızlar gelinin duvağından teller koparırlar. Duvaktan sonra erkek ve kız evlerinde yemekli davetler yapılır.
·         Düğün Davetleri
Bütün akraba ve hısımlar gelin ile damadı davet ederler. Bunlar taşıma davetleridir. Her gidilen eve gelinin yaptığı bir el işi işleme götürülür. Onlarda onlara çeşitli hediyeler verirler.
·         Doğum Olayı
Genellikle ilk çocuğun erkek olması istenir. Çocuklar genellikle beşikte büyütülür. Çocuğun adı üç gün içinde yaşlı bir erkek veya hoca tarafından üç defa kulağına okunarak konulur. İsimden sonra ezan okunur. Komşular ve akraba loğusaya evvela geçmiş olsun derler sonrada hediyeler getirirler. Doğumun kırkıncı günü çocuk ve loğusa yıkanır. Buna çocuk kırklandı denilir.
·         Diş Çıkarma
Küçük çocukların diş çıkarmaları aile için ayrı bir sorun olur. Ailenin bireyleri yeni çıkan dişi görmeyi uğur sayarlar. Onun içinde sık sık çocuk güldürülür, ağzına bakılır. Hatta bazıları ekmek kabuğunu gevlettirmek suretiyle dişin çabuk çıkmasının sağlarlar. Bazıları da parmağını rakıya batırarak çocuğun diş etlerini oğalar. Çocuk bundan çok hoşlanır.Dişin çıktığını gören kişi mutlaka diş çıkaran çocuğa ya elbise alır ya entarilik alsınlar diye anne babasına para verir.
·         Sünnet Olayı
Düzce ve köylerinde bölgesinde kirvelik olayına rastlanmaz. Eskiden gezginci sünnetçilerin gelmesiyle hiçbir hazırlık yapılmaksızın çocuklar sünnet edilirdi. Günümüzde eğlenceler düzenlemektedir. Sünnetçiye, bazen para almadığı için sabun, havlu gibi şeyler verilirdi.
·         Dini Bayramlar
Dini bayramların Düzce ve köylerinde örf ve adetleri içinde çok büyük yeri vardır. Üç aylar girince Recep, Şaban ve Ramazan gelinceye kadar bazı kimseler ramazana alışmak için ayda bir belli oruçlar tutar, kutsal geceler, cumalar yavaş yavaş ayrı bir kalabalık olmaya ve cemaat artmaya başlar.Ramazana hazırlık olmak üzere, makarnalar kesilir, erişteler yapılır. Yufkalar açılır, kuskuslar hazırlanır. Mevsime göre çeşit çeşit reçeller, hoşaflar ve şuruplar hazırlanır.Hele bayram gecesi yeni esvaplar giyilir, Provalar biter. Küçükler giyeceklerini başlarının altına koyar. Ayakkabılarını yatağın içine yerleştirir. Herkes banyosunu yapıp yatar. Küçük erkek çocuklar sabahleyin sabah namazına herkesle birlikte camiye gider. Namazdan sonra vaiz dinlerler. Bayram namazı kılınır. Hoca dikilir, en yaşlı adam hoca ile bayramlaşır, ondan sonraki hoca ile yaşlı bayramlaşır ve yerini alır. Böylece sıralanır. Cemaatin en yaşlısı ile en genci bayramlaşıncaya kadar sürer. Sonra birlikte hoca dua eder.
“Bu bayrama eriştiren Allah’a senalar ve amin” denilip çıkılır. Yolda görülenlerle bayramlaşırlar. Mezarlıklara gidilir. Ölülere dua edilir. Hastalar ziyaret edilir.”
Her köyün ramazanında davulcular bahşiş toplar. Birinin elinde bir sırık, birini elinde bir sepet. Davulcu davulu çala çala her evin önünde maniler söyler. Bahşiş; havlu, mendil, yazma sırığa bağlanır. Baklavalar, el altıda tepsi bulunan sepete konur. Paralarda davulcunun cebine konur
·         Bayramlar
 Yerli köylerde bayram sözcüğü eğlence anlamına gelir. Bayram olacağı gece, bayramı bilen köydeki misafirler, bayramın olacağı köye yakın eş dost ve akrabalar ile birlikte giderler. O akşam onlara misafir olurlar. Kadın ve kızlar yemekten sonra daha geniş evlerde, erkekler ya kahvede ya da başka bir evde toplanırlar. Erkekler orta oyunları yaparlar. Mutaassıp olmayan yerlerde içkide içilir. Çalgılar çalarak oyunlar oynanır
·         Eğlenceler 
Eskiden patoz makineleri yokken, fındık harmanda kurutulur, sabahları tırmıklar vurulur, sonrada altından tanesi alınırdı. Kalan fındıklarda kabuklarından ellenmek suretiyle bulunup ayrılırdı. Köylerde bu işler imece halinde yapılırdı. Kabuk ayırma işi erken bitimi, orası düğün evine döner, oyunlar şarkılar, gülme, eğlence, yeme içme başlardı. Kızlar erkekleri, erkekler kızları burada seçerdi. Çalışkan mı? Tembel mi? Dili tatlı mı? Nobran mı? Şaka kaldırır mı? Yoksa içine kapanıp arpacı kumrusu gibi düşünür mü? Yapıcımı yıkıcı mı? Hepsi burada denenirdi. Bu eğlencelerde maniler söylenirdi. Atmaca tabir edilen karşılıklı mani atmaları da yapılırdı
KAYNAK :Vedia Emiroğlu Akçakoca Köyleri İbrahim Tuzcu 2010 kit.Der:İbrahim Tuzcu
 
Oyunlar:
 
ÇELİK ÇOMAK  :5 ‘ er kişi iki takım halinde 70 - 80 cm sopa ile 25 ‘cm lik ufak sopa uçları ters yönleri yontulmuştur.Yerdeki sopada 70 - 80 ‘cm dir. 3 sopa vardır oyuncu büyük sopa ile mile vurur yerdeki sopaya yakın yere düşerken rakip oyuncu o mili eline alarak yerdeki sopaya doğru atar , mil sopaya değerse rakip oyuncular yanar ve sıra diğer oyunculara geçer, böylelikle münavebeli bir şekilde oyun devam eder 5 kişi bitinceye kadar o takım ceza alır diğerleri ödüllendirilir.
LUNÇ OYUNU:Genellikle deniz kenarında oynanır.36 taş vardır. 18 taşı birisi , 18 taşı birisi alır. Karşılıklı 3 ‘er kuyu açılır ,  bu kuyulara taşlar pay edilir.Oyuna başlayacak oyuncu önündeki kuyudan aldığı taşı sıra ile karşı kuyuya koyar ve diğer oyuncuda aynı işlemi yapar.İlk oyuncunun kuyuya son bıraktığı taş çift olursa hepsini alır. 2.  kural ise son taşı rakip kuyusundaki iki taşın yanına kendi , 3.  taşını koyarsa lunç olur.Lunç tabir edilen o kuyuda biriken taşlar hepsi o oyuncunun olur. Rakiplerin taşı bitinceye kadar oyun devam eder.
YAKAN TOPU:Karşılıklı takım halinde oynanır birde top vardır. Kura ile ebe belirlenir.Ortaya bir çizgi çizilir ve cezalı takım o çizgiyi geçmeyecek şekilde topun kendisine değmemesi için toptan kaçar , eğer top kendisine değerse cezalanır.Oyundan ihraç edilir cezalı takım eksilinceye kadar oyun devam eder.
KİREMİT TAŞI DOMİNOSU OYUNU:12 adet kiremit parçası ve birde ufak bezden yapılmış top vardır. 5’er kişi iki takım halinde oynanır.Kura çekilir , 5 mt uzaktan çizgi çizilir domino taşın etrafına daire çizilir.Rakip ebe topu domino taşına atar taş yıkılır.Daireden taşarsa diğer ebe topu alır rakip ebeye topu atar top değerse oyundan ihraç olur. 5 kişi bitinceye kadar oyun devam eder
YÜZÜK BULMA OYUNU:Kalabalığın durumuna göre bir yüzük , birde 50 - 60 cm’lık havludan yapılmış  bez kamçı olur.Ebe seçimi yapılır , ebe yüzüğü avuçları kapalı bir şekilde oyunculara dolaştırırken oyuncunun bir tanesine gözükmeyecek şekilde teslim eder.Ebe herhangi bir oyuncuya sorar yüzük kimdedir diye oyuncu bilemezse ebe kamçı ile oyuncuya vurur oyuncuların yüzüğü bulana kadar oyun devam eder.
GÖKTE AY VAR;Bir oyuncu seçilir bu oyuncu bir hasır veya halıya sarılır oyuncunun kafası halı veya hasırdan aşağıdadır. 15 20 ‘cm kafası aşağıdadır.Odanın ışığı söndürülür.Bir sürahi su,hazırlanır  ebe oyuncuya seslenir “Bak yukarıda gökyüzünü görüyor musun?” der , ebe “Hani ay may yok karanlık var” der diğer ebe suyu diğer ebeye kafasına boşaltır.”Al ay burada” der ebe neye uğradığına şaşırır halı veya hasırdan kurtularak kaçar.
ARAP KIZI GELDİ OYUNU:Bir Oyuncu , bir ebe , bir altı isli tava , tavanın içinde de su vardır.Ebe oyuncuya sorar “Yanına bir Arap kızı gelsin ister misin? oda “isterim” der tavanın altı islidir , ebe oyuncuya “Sakın gözünü açma açarsan Arap kızı gelmez “ der bu arada oyuncu bir elini tavanın içine sokar sonra tavanın altına elini sürer eli is olmuştur.Bunu ebe bilmez oyuncu elini ebenin suratına sürer her Arap kızını sordukça ebenin suratı kapkara olur ebe sonunda isyan eder “Hani Arap kızı” der  , gözünü açar oyuncu ebeye "git aynanın yanına Arap kızı orda” der ebe gider bakar ki suratı kapkara orda” hemen suratını yıkar, bu oyunu bilmeyen diğer ebelere de uygulanır ve böyle devam eder.
·         Akraba ilişkileri
Düzce de Laz larda ailelerin çoğunluğu, geniş aile geleneğinin çeşitli tiplerini göstermektedir. Dar aile tiplerinin sayısı günden güne artmaktadır.Düzce ve köylerinde eskiden baba soyundan olan akraba ile evlenme şekli çok yaygındı.Akrabayla evlilikte amca oğlu, amca kızı öncelik taşırdı. Bugün gençler eskisi gibi bu geleneklere uymamaktadırlar Bu gün, köy dışından evlenmeler ve köy dışına kız vermeleri ve kız almalar eskiye oranla artmıştır. Bu toplumda boşanma olayı nadir görülmektedir
·         Hıdırellez
Düzce de Hıdırellez 6 Mayıs günü kutlanır,köyün piknik alanlarında,salıncaklar kurulur,yemekler pişirilirip atlanır,salıncaklarda sallanılır,birçok oyunlar oynanır,kızlar erkeklere,erkekler kızlara bakarlar orada birbirini beğenirler,arkadaşlıklar kurarlar,balık tutmalar olur,erkeğin beğendiği kız eğer salıncağa biner sallanır ise erkek hemen silahını çıkartarak iki el ateş eder ona onu beğendiğini gösterir,hıdrellezin en iyi yemeği helvadır.Mevlit okutulup yemekler yedirilir komşu köyler davet edilir,eğlenceler düzenlenir. Bu törenleri anlatmadan önce pilavlık parası üzerinde duralım. Daha öncede belirttiğimiz gibi köyden başka bir köye gelin giden kızlardan pirinç parası alınır. Bu para hemen harcanmaz biriktirilir. Pirinç parasının anlamı şudur. Köy gençleri bu kızı o zamana kadar o şekilde korumuşlardır ki, kızın namusuna halel getirmemişledir. Pirinç parası bunun mükafatı bir bahşiş sayılır. Alınan pirinç paralar yedi emin olarak köylünün saygı duyduğu birine telim ederler. Köyden ne kadar çok kız gelin giderse parada o kadar çoğalır. Hıdrellezde bu para ile bir koç satın alınır. Pirinç alınır, un yağ alınır. Kesilen koçun etinden ya etli pilav yapılır, helva kavrulur, ballanır. Öğleyin gençler toplanır ve bu pilav yenir. En sonunda da helva yenilir. Hıdrellez bayramının ayrı bir güzelliği vardır. İp salıncaklar, zincirli salıncaklar, büyük ağaçlara bağlanır. Kızlar ayrı yerde, erkekler ayrı yerde sallanırlar. Ama bazen kızlar erkekleri, bazen da erkekler kızları seyretmeye giderler. Eğer beğendiği bir kız salıncak biniyorsa orada çıkarır silahını bir şarjör boşaltır. Bu olaya kimse ses çıkarmaz. Böylece kimin beğenilip beğenilmediği bu hıdrellez bayramı vesilesi ile belli olur. Bazı köylerde güreşler tutulur. Bazı köylerde derelerde balık tutulur eğlenilir.Düzce köylerinde hemen hemen hepsinde geleneksel olarak her yıl kutlanır köydeki küskünler barıştırılır geleneksel oyunlar spor etkinlikleri,folklorik oyunlar ve bunun gibi,Düzce ve köylerde  mülki amirlerde davet edilerek etkinlikler yapılır herkes baharı böyle karşılar.
Kaynak: Akçakoca Köyleri 2010 kıt.İbrahim Tuzcu Derl:İbrahim Tuzcu
·         Folklör , Müzik ve Halk Dansları
Laz ların folkörik çalgısı Mızıka’dır.Şimşir kaval,Tulum, kemençenin seyrek de olsa kullanımına karşın temel geleneksel enstruman tulum, geleneksel halk danslarının yegane adı ise horondur. Laz ve Hemşin horonlarının Trabzon horonlarından başlıca farkı horonlara sözlü iştirak edilmesi ve omuz silkme figürünün eksikliğidir. ,Karadeniz folkloru hakimdir,Davul,Zurna,Saz,karşılıklı zille oynanan oyunda çalınan zil  oyunu Kemençe,Tulum gibi enstrümanlar çalınır Lazların yerel oyun gurupları sözlüdür,5-6 kişilik 2 gurup oluşturulur el ele tutmuş oyuncular seri ayak hareketleriyle birbirine yaklaşıp uzaklaşırlar,her gurupta bir türkü söyleyen vardır,türkücü karşı guruba türküler deyişler dokundurmaktadır,bu oyunda önemli olan türkü sözleriyle karşıdakini mat etmektedir,bu oyunun adı gelino dur.Rize Hemşin üç ayak oyunu da laz oyunudur,dairede oynanır Hemşin üç ayak oyunudur 2/4 veya4/4 lük ezgiler halinde oynanır Bar,Halay,Horon,Sallama,Hara ve karşılama,üç ayak,Kolbastı,laz kültüründe çok önemlidir Bar,Halay,Horon,Sallama,Karşılıklı zille oynama,Hura,ve karşılama,Köçek oyunları da oynanır.Laz oyunlarındandır. Kına gecesinde kadınlar daire şeklinde oynarlar. Kadınlar ağıt yakarak gelini evin içinde dolaştırarak en son mutfağa götürürler. Orada bu oyunu oynayarak oyunu bitirirleri.
Oyunun Kuruluş Formu
 
(A)
A1 (Sağ ayakla üçleme)
A2 ( Sağ ayak yerinde adım)
Oyunun biçimsel formu tıpkı “Topal” oyununda olduğu gibidir.
RİZE- HEMŞİN ÜÇ AYAK OYUNU
Laz oyunlarındandır. Dairede oynanan horondur. Hemşin, Rize ve Üçayak Horonları 2/4 lük veya 4/4 lük ezgiler halinde çalınır.
RİZE
Oyun kuruluş formu:
A-                Adım cümlesi ( Sağ ayakta üçleme)
B-                 Adım cümlesi ( Sağa ve sola yürüyüş)
 
Oyun indeksi:
(A)
A1- (Sağ ayakta üçleme)
 
A2 ( Sağ ayak yerinde adım)
(B)
B1- (Sağa yürüme)
B2- (Sol ayak yerinde adım )
B3- (Sola yürüme)
B4- (Sağ ayak yerinde adım)
·         Kullanılan Enstumanlar
 
DAVUL  : Davul savaş sırası,sonrası,askere giderken,törenlerde,ramazanlarda,güreş yapılırken çalınır.Davulun eski adı Tavul’dur,Çağatay Türkleri tarafından yapılmıştır,bir haber aracıdır
 
ZURNA: Davul ve zembelek’lerle çalınır ağaç maden, boynuzdan yapılır ,7 üstte 5 altta deliği vardır,Avrupa’ya Türkler tarafından götürülmüştür,Oğuz Türkleri Anadolu’ya getirmiştir,kemençe ve davula eşlik eder,4000 yıldan beri devam eden bir enstrümandır.Davul,Kaval,Zurna,göçer enstrümandır,köyde son zamanlarda bunların yerini taverna müziği almıştır org ile çalınan müzik aletidir eski neşe eski düğünler artık tarihe gömülmüştür,evlerde yapılan düğünler artık düğün salonlarına taşmıştır
KEMENÇE  :Klasik ve Karadeniz kemençesi olmak üzere iki türü vardır Akçakoca da Karadeniz kemençesi çalınır,ince uzundur,sol el ile havada tutularak çalınır,kemençenin telleri çeliktendir.Akortları la,re,sol,mi,yahut sol,re,la,mi veya 3 telli için re,la,mi dir,tellerin üzerine basılarak,tek olarak çalınır.Sazın şekli bir takayı andırır,gövde kısmı dut ve ceviz ağaçlarından oyularak yapılır,ses tablası ise 1,5-2 mm kalınlığında ladin veya köknar ağacından yapılır,kısa sapı ve çelikten üç teli vardır re-la-mi sesleri akort edilir,bir buçuk oktav çalar.Yayının kılları gevşek olarak takılır ve sol el ile havada veya dize dayanmış olarak tutularak kemençenin 3 teline aynı anda sürülerek çalınır Kemençe Anadolu’ya oğuz Türklerinden gelmiştir Kemençe ,Özbekistan,Kırgızistan ada Anadolu’da ıklık göbekli kemençe olarak çalınır Arapçada Keman Türkçede ç demektir bu iki kelime birleşmesinden Kemençe doğmuştur ,Kıpçak Türkleri tarafının dan Mısıra götürülmüştür Özbeklerin girjası kemençeye benzer, kıyak kemençe denir.Trabzon dada Gagavuz Türkleri kemençeleri vardır,Trabzon’da kemençeye kıyak denir,Türkmenistan,Özbekistan, Kırgızistan Gagavuz Türklerin kemençeleri vardır 2 sesle çalışır 2 telden ses alınır 4-6-7 aralıklıdır.
TULUM: Tulum Karadeniz bölgesinde kullanılan nefesli halk sazıdır,deri,nav ve ağızlık olmak üzere 3 kısımdan oluşur.Deri,tulum olarak anılır, tulum,koyun veya oğlak derisinin tüyleri temizlendikten sonra ayakları yukardan kesilir,sağ ön ayak ile arka sol ayağın dışında kalan delikler hava kaçırmayacak şekilde sıkıca bağlanır,ön ayağa bir tahta boru,arka ayağada üzeri delikli iki boru tespit edilir.Deri hava ile
Delikli borulardan ses çıkmaya başlar, koltuk altına yerleştirilen tulum zurna analık üzerindeki parmaklar delikleri açıp kapamak suretiyle istenen ezginin çalınmasını sağlar,nav sazın zurna dediğimiz kısımdır,ağızlık ise hava üflenen kısımdır
 
 
 
KAVAL: Orta Asya’dan gelmiştir Balasau Türkleri icat etmiştir,Çağatay Turan Türkleri haval derdi Karadeniz’e bunlar getirmiştir ,bir göçebe çalgısıdır Of,Tokat,kavalı meşhurdur. Tulum Türkçe kelimedir Çağatay Türkleri icat etmiştir Anadolu’ya Peçenek Turan Türkleri Karadeniz’e getirmişlerdir Kıpçık’larda tuluk,duluk geçer
 
GARMON (MIZIKA)
Garmon, bir serbest kamış nefesli çalgı . Bir Garmon arasında bir oynama not sağ tarafındaki düğme, iki sıra vardır diyatonikölçek ve sol tarafında en az iki sıra düğme, birinci oyun telleri de anahtar aracının yanı sıra göreceliharmonik minör anahtarı. Birçok aletleri kullanışlı ilave sağ düğmeleri yanlışlıkla notları, ilgili tuşları oynamak için ek sol akorları ve bir satır serbest bas sporlar kolaylaştırmak için, düğmeleri basmelodileri . Klavye düzeni Azalır ve genişletilmiş sürümleri yaygın olarak kullanılabilir olsa da, aşağıdaki gibi standart düzenleme ("25 × 25" olarak da bilinir): Üç diyatonik oktav artı üç arızalar: iki sıra halinde 25 tiz düğmeleri. Üç satır 25 bas düğmeleri: bas notlar ve akorları ile sekiz düğme iki satır; tek serbest bas satır.
Garmon tiz klavye
Tiz klavye bir ölçek iki satır arasında değişen tarafından oynanan olabilir böylece düzenlenmiştir. Orta oktav farklılık ise, düşük ve yüksek oktav, aynı parmak sahiptir. Bunları içeren sol tonların pozisyon ayna olarak üç tesadüfi notlar şekilde düzenlenmiştir.
Garmon bas klavye
Bas klavye yerleştirilmiş, önemli bir anahtar için temel akorları dış satır olacak şekilde düzenlenir beşte daire düzeni; harmonik minör anahtarı için temel akorları ortasında satır vardır; ücretsiz bas notalarda iç satır vardır. Bir ücretsiz bas kaza notu dahildir.
 
 
 
 
KINAGECESİ  : Düğünden bir gün önce gelinin ve yakınlarının eline kına yakılır,kına erkek tarafından getirilir kına yakma töreni boyunca maniler söylenir gelin ağlatılır kına gecesi kızlar çiftetelli ve çeşitli oyunlar oynarlar koy lisanı ile mani ve türküler söylerler.
Yukarı köyün çakalları         Kınan gecen hoş olsun
Aşağı köyün bakalları           Evin bereket dolsun
Damat beyin sakalları           Damat bey eşin olsun
Gelin kınan kutlu olsun        Gelin yuvan mutlu olsun
Yukarı köyde çakal yok        Köyümüzden çıkıyorsun
Aşağı köyde bakal yok          Bize veda ediyorsun
Güveyin sakalı yok               Yeni yuva kuruyorsun
Gelin kınan kutlu olsun Gelin kınan kutlu olsun
KAYNAK: Akçakoca Köyleri İbrahim Tuzcu 2010 kit. Derl: İbrahim Tuzcu
KİYAFETLER
ERKEK GİYSİLERİ
Laz’larda Erkek giyimi
1-Erkek Dış Giyimi
·         Yelek ve zıpka
Kafkasya ve Doğu Karadeniz bölgesinden gelen halkın giyim özellikleri farklılık gösterir. Kafkas kökenli halkın bulunduğu köylerde özelliklede düğün, eğlence ve törenlerde kalpak, dik yakalı gömlek, siyah satenden yapılmış diz boyu elbise ve yumuşak deriden çizme giyilir.
Elbisenin üzerinde dışarıdan fişeklik, kama ve kemer gibi ayrıntılar süsler. Kadınlar isi simli motiflerle süslenmiş kadife elbiseler giyerler.
·         Karamandol
Kalın kumaştan yapılırdı. Siyah yada koyu renktedir. Beli uçkurludur. Üst kısmı genişçe, alt kısma inildikçe daralır. Fakat tamamen oturmaz. Boyu ayak bileklerine kadar iner.
·         Yelek-1
Ekonomik duruma göre her türlü kumaştan yapılırdı. Boyu bele kadardır Üzeri kaytan işlidir. İki,yanda cepleri olurdu. Koltuk kısmı, cep ağızları sırma işlemelidir.
·         Yelek-2
Yabana giderken erkekler başka bir yelek giyerlerdi. O yelek sadece dışarı giderken giyilirdi. Gri, siyah, kahverengi renklerde olup, önü kumaş, arkası astardan olurdu. Beli arkadan tokalıydı. Kolsuz ,boyu bele kadar. Önü düğmelerle kapanırdı. İki yanda cepleri olurdu. Bu ceplerin birinde altın lira, diğerinden ise köstekli saat sarkardı.
·         Trablus Kuşak
 Beyaz yün, ipek, yollu veya düz olanları vardır. Bele sarılır ve içine bıçak veya kama sokulurdu. 
·         Başlık
Başa takke takılırdı. Üzerine beyaz veya yollu yünden yapılmış abaniye sarık sarılır, uç kısmı başın yanında aşağıya sarkıtılırdı.
·         Çorap
 Ayağa yün çorap giyilirdi. Yün , tabii renkte ve sade olurdu
·         Ayakkabı (Bartın yemenisi)
 Çiğ deriden tam tabaklanmamış, topuksuz, koncu yüksek, bazıları boyalı ve parmak ucu kısmı sivridir.
·         Hırka
 Siyah karamandoladan olurdu. Astar ve karamondolun arasına yün konur, yorgan diker gibi dıştan baklava  dilimi şeklinde dikilir ve palto olarak giyilirdi
2-Erkek İç Giyimleri
·         Gömlek
Yakasız, uzun kollu, kol ağızları uçkurlu olurdu. Gerektiğinde eller suya sokulursa kollar uçkurlar  sayesinde daha yukarıya bağlanabiliyordu. Gömlek beyaz ketenden olurdu. Boyu diz veya  bel hizasında olurdu.
·         İç donu
Beş ve ayak bilekleri uçkurluydu. Beyaz ketenden olurdu. Rahatlık sağlaması için bol olurdu.
·         Yatak takkesi
Beyaz keten ya da örme yünden yapılırdı. İç kısmına, tüm çevresine siyah yünden nakış yapılırdı.
·         Para kesesi
 Bozuk para için herkesin boynundan kuşak arasına uzanan bir ip, ucunda iki kese olurdu. Kadife karamondol veya beyaz keten üzerine işlemeli olurlardı.
·         Gümüşlü kayış
Üzerine savatla işlemeler yapılırdı.
·         Diğer Aksesuarlar
Bıçak, kama, çifte bıçak, palaska, tabanca
BAYAN GİYSİLERİ
Laz’larda Bayan giyimi
·         Şalvar
Her tür kadifeden  olur. Bir şalvar 90 cm eninde üç boy kumaştan çıkar. Gençler daha ziyade eflatun, pembe, yaşlılar ise koyu renklileri (kahverengi, lacivert) renk kumaşları tercih ederler. Genelde çimen yeşili, zeytin yeşili tercih edilen renklerdir. Düz yollu olanları  vardır.Şalvarın içine havasalık (İç Şalvar) giyilir. Havasalık pamuklu veya şile bezi gibi kumaşlarda yapılır.Uçkur kısmı ve ayak bilekleri sırma işlemelidir. Ağının boyu ayak bileğine kadardır.
·         Mintan
Şalvarın üzerine mintan giyilir. Mintan ve şalvar işlemelidir. Kadife, kutnu, janjanlı ve yollu kumaşlardan kullanılır.
·         Hırka
Uzun kollu, yuvarlak yaka, önü düğmeli olurdu. Kadifeden çiçekli ya da  desenli olurdu.Boyu bele kadardır. Belden kalçalara kadar ayrı kumaştan volan olurdu.
·         Yelek
Kadınlarda iki tür yelek olurdu. Kolsuz olanına mintan, kollu olanına yelek denirdi. Mor, kırmızı, beyaz, yeşil, mavi, lacivert, düz kadife ya da boynu çizgili kadifeden olurdu. Kadifeden yapılanlara kutnu şalvar, kutnu yelek denirdi. Kol uçları, cep ağızları, ilik kısımları sırma işlemeli olurdu.
·         Başörtüleri
Kare şeklindedir.  İkiye katlanarak üçgen şekline getirilip, ensede bağlanıp, uçları boynun iki yanında öne doğru sarkıtılırdı. Oyalı beyaz veya desenli, taş baskılı olurlardı. Kenar kısımları mutlaka beyaz olurdu. Etrafına genellikle oyalar işlenirdi.
·         Örtüler
Kara şeklindedir. Üzeri başka tekniği ile işlenmiştir. Çiçek desenlidir. (yazma)
·         Don
Erkek donu gibi fakat paçalı ve uçkursuzdur.
·         Çorap
Kadın çoraplarında daima çiçek, nakış gibi süslemeler yapılırdı. Bunlar çeşitli renklerde yün ipliklerden yapılırdı.
·         Ayakkabılar
Ev içinde giymek için çedik denilen terlikleri örerlerdi. Konçsuz ayağın şekline göre örülürdü. Rugan ayakkabılar ve ayrıca çarık giyilir
·         Aksesuar
Boyundaki ipek kurdeleye dikili altınlar olurdu. Altınlar kulplu olurdu. Büyük altınlar öne, daha sonra küçükler arkaya doğru dizilirdi. Bilezik takılırdı. Kızlar bilezik takmaz veya gümüş bilezikler takarlardı.
KAYNAK: Vedia Emiroğlu Akçakoca Köyleri İbrahim Tuzcu 2010 Kit. Derl: İbrahim Tuzcu
YEMEKLER
 
LAZ YEMEKLERİN’ DEN BAZILARI
Hamsi buğulama
 
EKMEKLER                    :Yufka ekmeği,Bazlama,Gözleme,Cızlama,Mısır ekmeği,Buğday ekmeği.Hamsili ekmek
ÇORBALAR                    :Tarhana,Mercimek,Un,Çılbır,Kızılcık çorbası,Isırganotu çorbası
HAMUR İŞLERİ            :Mantı,Börekler,Erişte,Kuşkuş,Kaşık makarna,Mancarlı pide.Silor,Kate,Puçuka,
ET YEMEKLERİ            :Karadolma,Korçan,Sebze dolmaları,Kebaplar,Lahana sarma.,
TATLILAR                      :Melen güççegi,Laz böreği,Güllaç,Sütlaç,Baklava.Kabak tatlısı,Laz helvası
 
Laz Böreği
ÇEŞİTLİ YEMEKLER  :Kaygana,Sağanda yumurta,Sebze yemekleri ,Zeytin yağlılar,mantar yemekleri,Kaldırık mamursa kiremitte balık,Balık buğulama,Hamsı yemekleri,yumurtalı sebzeli kaygana.Kara lahana yemekleri,Muhlama,Pazı kavurma,Hamsi köfte,Luqu Kankeyi (Karalahana dövmesi),Kumhi Lobia(Kuru fasulye),Brinconi,Luqu Haşhaşi,Luqu Geşiyeli,Lahana ezme,Turşu kavurma,Çirbuli  ( Çılbır) Pilai (Pilav) Makarina( makarna)  Luku (Kara lahana) Ağani Lobiya (Taze Fasülye) Kumhi Lobiya( Kuru fasülye) Kotumeşi dolma(Tavuk dolması) Princoni( Pirinç kavurması) Papa( Mamalika) Patlicani Tağaneği ( Patlıcan kızartması) Dudeyi ( Mancar yemeyi) Luncağheyi( Kara lahana dövmesi) Termoni (Aşure) Kapçğa getağaneyi ( Tavalı hamsi) Kapçğa geçveyi (Pilekide hamsi) Kapçon  mçkudi ( Hamsili ekmek) Makvali getağaneyi ( Yumurta kızartması)
KAYNAK : Derl: İbrahim Tuzcu
 
ESKİ VE YENİ İSİMLERİYLE YÖRE YÖRE DOĞU KARADENİZ
 
 
ARTVİN:HOPA İLÇESİNE BAĞLI KÖYLERİN LAZCA VE TÜRKÇE İSİMLERİ
 
ESKİ İSMİ                                            YENİ İSMİ
 
AMÇZİSE                                            YUKARIKULEDİBİ
AZLAĞA-ABUİSLAH                        ESENKIYI
ANCOROĞH                                       ALİMİSLAH
ANÇZİĞHORİ                                     PINARLAR
ARDALA                                             EŞMEKAYA
BUÇA                                                   GÜVERCİNLİK
ZALONA                                              KOYUNCULAR
MAİSKİOPUTE                                   DEREİÇİ
MAKRİALİ                                          KEMALPAŞA
MĞHİGİ                                               BAŞKÖY
PAHÇOLİ                                             YEŞİLKÖY
PERONİTİ                                            ÇAMLI
JURPİCİ                                                YOLDERE
SUMCUMA                                          ÜÇKARDEŞ
ŞANA                                                    KAYA
ÇZKARİSTİ                                         SUBAŞI
ÇZANCAĞHUMA                              ÇAMURLU
GHİĞOBAZOBA                                BÜYÜKBAŞI
 
 
ARTVİN:BORÇKA İLÇESİNE BAĞLI KÖYLERİN LAZCA VE TÜRKÇE İSİMLERİ
 
ESKİ İSMİ                                             YENİ İSMİ
 
JURĞHİNCİ                                           ÇİFTEKÖPRÜ
SAĞHANDRO                                       FINDIKLI
ÇĞHALA                                                DÜZKÖY
 
ARTVİN :ARHAVİ (AKRABİ) İLÇESİNE BAĞLI KÖYLERİN LAZCA VE TÜRKÇE İSİMLERİ
 
ESKİ İSMİ                                               YENİ İSMİ
 
KAPİSTONA                                           KALE MAH.
ÇZARMATİ                                             CUMHURİYET MAH.
BAĞHTA                                                 KİREÇLİ
GİDREVA                                                DEREÜSTÜ
DURMADİ                                               ULAŞ
KAMPARNA                                            DİKYAMAÇ
KOPTONE                                                GÜRGENLİK
KORDELİTİ                                              KONAKLI
LOMA                                                       YOLGEÇEN
NOBAĞLENİ                                           YILDIZLI
YAKOVİTİ                                                KAVAK
OTALAĞHE                                             SIRTOBA
PHAPHİLATİ                                           ARILI
JİLEN KAPSTONA                                  GÜNGÖREN
JİLEN KUTUNİTI                                    TEPEYURT
JİLEN NAPŞİTİ                                        Y.ŞAHİNLER
JİLEN POTOCURİ                                    SOĞUCAK
PİLARGETİ                                               BOYUNCUK
KUÇZUBETİ                                             ULUKENT VE BALIKLI
3ALEN KUTUİTİ                                      KÜCÜK KÖY
3ALEN NAPŞİTİ                                       ŞEN KÖY
3ALEN POTOCURİ                                  AŞAĞI ŞAHİNLER
ÇZUKALVATİ                                          DÜLGERLİ
GYAZENİ                                                  KESTANEALAN
KEMERKÖY
 
RİZE: FINDIKLI  (  VİZÇE)  İLÇESİNE BAĞLI KÖYLERİN LAZCA VE TÜRKÇE İSİMLERİ
 
ESKİ İSMİ                                                      YENİ İSİMLER
 
ABUSUFLA                                                  AKSU MAH.
GESİYA                                                         TATLI SU
VİZÇEROĞA                                                MERKEZ MAH.
ÇATALMAÇĞHA                                        LİMAN
KURTUME.GORİ                                         ILICA MAH.
MANASTİRİ.GAVRA                                 HÜRRİYET MAH.
MEKİSKİRİ                                                  SAHİL
PAÇVA.KALO MÇKADU                          YENİ MAH.
ABUULYA                                                    ÇAĞLAYAN
GURUPİTİ                                                     YENİKÖY
MZUĞU                                                         SULAK
SUMLU                                                          SÜMER
TREVENDİ                                                   DERBENT
PİÇHMĞHALSUFLA                                  ANILI
PİÇHMĞHALANULYA                              GÜRSU
ĞAYNA                                                         ILHAMURLU
ÇUKULİTI.ABAXEMŞİNİ                         PEYNİRCİLER
ÇZATİ                                                            SAAT
CZUPE                                                           BEYDERE
ÇANAPETİ                                                    MEYVALI
ÇZURCZAVA                                               ÇINARLI
                                                                                                       
RİZE: ARDEŞEN( ARTAŞENİ) İLÇESİNE BAĞLI KÖYLERİN LAZCA VE TÜRKÇE İSİMLERİ
ESKİ İSMİ                                                       YENİ   İSMİ
METİSTİ                                                           BARIŞ MAH.
NOĞA                                                               MERKEZ MAH        
OĞHORDULE                                                 YAYLA
STATİ                                                               CAMİİ
AĞENİ                                                              BEYAZ KAYA
BAKOZİ                                                           YAMAÇ DERE
DUTĞHE                                                          TUNCA
PUTRA                                                             BAHAR MAH
KVANÇARERİ                                               ELMALIK
ÇZİÇZAVETİ                                                  ŞENTEPE
CİBİSTASİ                                                       KAVAKLIDERE
FURTUNO                                                       DÜZ HH.
AĞVANİ                                                          SESLİ KAYA
GHOKOVATİ                                                  ESENTEPE
CELAİSKURİ                                                  KİRAZLIK
TİMİSVATİ                                                      KÖPRÜKÖY
TOLİKÇETİ                                                     DUYGULU
MEĞENETİ                                                      ŞENYURT
MUTAFİ                                                           GÜNDOĞAN
NOĞOCENİ                                                     MAMGANEZ
YANİVATİ                                                      BAYIRCIK
OMCORE                                                         GÜNEY
PALİVATİ                                                        SİNAN
SİFATİ                                                              PİRİÇLİK
PİLEGEVATİ                                                   AKKAYA
GERA                                                               IŞIKLI
ŞANGULİ                                                        DOĞANAY
GLANENİ.ZĞEMİ                                          AŞAĞI DURAK
ÇUMAİDA                                                       ESKİ ARMUTLUK
GHOCİBADİ                                                   AKDERE
CİLENİ.ZĞEMİ                                               YUKARI DURAK
 
 
RİZE:PAZAR(ATİNA) İLÇESİNE BAĞLI KÖYLERİN LAZCA VE TÜRKÇE İSİMLERİ
 
 
ESKİ İSMİ                                                       YENİ İSMİ
 
DUDUVATİ                                                     GÜZELYALI MAH.
TUDENİ BULI                                                 KİRAZLIK
KUKULATİ.LAROZİ                                     İKİZTEPE
NOĞA                                                               MERKEZ
NOADİĞHA                                                    CUMHURİYET MAH.
KVAKÇE                                                         BEYAZ TAŞ MAH.
ŞİLERİTİ                                                          SOĞUKSU MAH.
ÇİNİ BULEPE                                                 ZAFER
AVRAMİTİ                                                      GÜNEY
ARANAŞİ                                                         DARILI
APSO                                                                 SUÇATI
AÇAPA                                                              BUCAK
BOĞİNA                                                            ŞENDERE
DADİVATİ                                                       HANDAĞI
KUĞUHUMA:ESKİ TRABZONİ                    HAMİDİYE
VENEĞİ                                                            ÖRNEK
ZANAHATİ                                                      DERİNSU
ZELEĞİ                                                            BALIKÇI
TORDOVATİ                                                    SİVRİKAELE
ÇZTATİ                                                            AKTEPE
KOSKOVATİ                                                   HİSARLI
KOSTANİVATİ                                               DERNEK
KUZİKA                                                           ELMALIK
LANĞO                                                            YÜCEHİSAR
MAMAÇİVATİ                                                 IRMAK  
MELESKURİ                                                    ORTAYOL                  
MELYATİ                                                         MERDİVENLİ
MELMENATİ                                                   AKBUCAK
NOĞHLAMSU                                                  HASKÖY
PAPATİ                                                              PAPATYA
PAPLATİ                                                            SESSİZDERE
SAPU                                                                  OCAK
SİTORİ                                                                KAYANTAŞ
SKEFENİVATİ                                                   SİVRİTEPE
SULETİ                                                               DAĞDİBİ
SURMANİTİ                                                       KUZAYCA       
TALVATİ                                                            TÜTÜNCÜLER
ĞULİVATİ                                                          ŞENTEPE
ĞHUKİTA                                                           DEREBAŞI
ĞHAKU                                                               ŞEHİTLİK
ĞHAMKURİ                                                        ALÇILI
ĞHAÇAPHİTİ                                                     SUBAŞI
ĞHORTİ                                                               KOCAKÖPRÜ
ĞHUNARİ                                                            AKTAŞ
CABATİ                                                                SULAK
CİCİBATİ                                                              AKMESCİT
MESEMİTİ                                                            TOPLUCA
ÇİNGİTİ                                                                 UĞRAK
XUDİŞA                                                                 KESİK KÖPRÜ
 
 
 
RİZE: ÇAMLİHEMŞİN İLÇESİNE BAĞLI KÖYLERİN LAZCA VE TÜRKÇE İSİMLERİ
 
 
ESKİ İSMİ                                                       YENİ İSMİ
 
ABİÇXO                                                           KÖPRÜBAŞI
MEKAESKİRİTİ                                              DİKKAYA
MZANU                                                            TOPLUCA
KOMİLO                                                           MURATKÖY
ĞVANDİ                                                           ÇAYIRDÜZÜ
KAYNAK: Lazimark’ tan Ayazlı’ ya İbrahim Tuzcu 2010 kit. Derl: İbrahim Tuzcu
 
 
DÜZCE’ DEKİ LAZ’LARIN, MERKEZ ,İLÇE VE BELDE TOPLAM  NÜFUSLARI
DÜZCE            :335.156
AKÇAKOCA  :  38.354
KONURALP   :    5.849
BOĞAZİÇİ      :    2.895
Kaynak : Düzce nüfus md. Derl: İbrahim Tuzcu
DÜZCE’ DEKİ LAZ LARIN BULUNDUĞU YERLER
 
AKÇAKOCA  :Mahalle :Ayazlı,Osmaniye,Köyler: Döngellı,Edilli,Aktaş,Tahirli (%10),Göktepe,Nazımbey,Kalkın (%10),,Hasançavuş,Uğurlu,Kirazlı (%10)
BOĞAZİÇİ:…...Ballar,,Şekerpınar,Yazlık,Dokuzpınar,Çaylık,Yeşilköy,
KONURALP    Mahalle: Terzialiler mah.Çiftepınarlar mah.Taşlık mah.,Şehit Kemal Işıldak mah, Şehit Murat Demir mah,Köyler:Kabalak,Osmanca,Suncuk,,Düzköy,Yaka,Beçi,Şehit Murat Demir mah.
DÜZCE MERKEZ : Çakırlar,Çavuşlar,(%5)Hamidiye,(%10)Karaca,(%10)Azmimilli,(%5)Çamlıevler,(%5)Şerefiye,(%5),,Sancaklar,(%1)Kültür mah.,(%5)
Kaynak; Akçakoca köyleri 2010 İbrahim Tuzcu kıt. Derleyen :İbrahim Tuzcu
 
LAZ’ LARIN BULUNDUĞU YERLERİN NÜFUSLARI
 
DÜZCE MERKEZ
Köy ve Mahalle          Nüfus
 
Not: Düzce nin 38 mahallesi 84 köyü vardır
AKÇAKOCA
Ayazlı mah.                 :    4.100
Osmaniye mah.            :  10.000
Aktaş                            :      147
Döngelli                       :      802
Edilli                            :      268
Göktepe                        :     170
Hasançavuş                   :     344
Kalkın                           :     402
Kirazlı                           :     228
Nazımbey                      .    132
Paşalar                          :     289
Tahirli                           :    145
Uğurlu                           :    719
Not .Akçakoca ‘nın 8 mahallesi 43 köyü bulunmaktadır
KAYNAK: Akçakoca nüfus md. Der: İbrahim Tuzcu
KONURALP
Çiftepınarlar                : 3500
Terzialiler                    .   285
Düzköy                        : 1080                  
Kabalak                        :  967
Osmanca                      :   328
Suncuk                         :   630
Yaka                            :    800
Beçi                              :  1080
Şehit Kemal Işıldak     :.  1100            :
Taşlık mah.                  .   470
Şehit Murat Demir       .   810
Not. Konuralp beldesinin 25 köyü, 6 mahallesi vardır
KAYNAK: Konuralp Belediyesi Derl: İbrahim Tuzcu
 
BOĞAZİÇİ
Ballar                           :   232                         : 
Çayırtarla                     :   267
Dokuzpınar                  :   191
Şekerpınar                    :   633
Yazlık                          :    920
Yeşilköy                      :    603
Not : Boğaziçi beldesinin 6 mahallesi vardır
Kaynak;Boğaziçi belediyesi. Derl :İbrahim Tuzcu
DÜZCE MERKEZ
Çakırlar                     :   1450
Çavuşlar                    :  800
Hamidiye                   : 1400
Karaca                       :  4750
Azmilli                       . Çok az
Çamlıevler                 : Çok az
Şerefiye                      : Çok az
Sancaklar                    : Çok az
Kültür mah                 : Çok az
Kaynak  :  Köy ve Mahalle muhtarları              .
KISACA  AKÇAKOCA ‘YA  GÖÇLER
 
19. yüzyılda Osmanlı genel nüfusu azalırken daralan Osmanlı sınırları içerisindeki Müslüman Türk nüfus kaybedilen topraklardan gelen göçlerle artış kaydetmiştir. 1844’lerde Osmanlı genel nüfusu 35 milyon civarında iken kaybedilen topraklar ve göçler nedeniyle 1914’te toplam nüfus 18 milyon civarına inmiştir (Yediyıldız 1999: 507). Osmanlı Devleti, savaş ve antlaşmalar yoluyla kaybettiği yerlerdeki varlığını sürdürmek gayesiyle insan hakları
ve azınlıklar statüsüne dayanarak Türkiye sınırları dışında kalan Müslümanları himaye etmeye çalışmışsa da (İpek 2002: 22) Anadolu ve Balkanlar’a yine de birçok göç yapılmıştır. Evlerini, akrabalarını, yurtlarını terk eden bu insanların göç etmesinin en önemli nedeni Müslüman halka uygulanan dini baskılar ve Ruslaştırma siyasetinden kaynaklanan sıkıntılardır.Nitekim bunlar sadece topraklarından ayrılmakla kalmamış, bir kısmı taşınmaz mallarını değerinin altında elden çıkarmak zorunda kalmış bir kısım taşınmazlara da Rus hükümeti tarafından el konularak mağdur edilmiştir.Göçmenlerin istikamet olarak Osmanlı ülkesine yönelmelerindeki en önemli neden ise hiç kuşkusuz iki toplumun ortak noktası olan İslâm olgusudur(Kılınç Ocaklı 2002: 902, 904). Yapılan göçlerde göçmenler önce Karadeniz’in kuzey limanlarında toplanmış, daha sonra buralardan gemilerle iskân
edilecekleri yerlere taşınmışlardır (Alkan 2005: 419).Anadolu’nun muhtelif bölgelerine yapılan göçlerle ilgili bir takım özel ve genel çalışmalar yapılmışsa da Düzce’ye yapılan göçleri etraflı olarak inceleyen herhangi bir çalışma bulunmaması bu alanda eksikliğe neden olmaktadır.
Düzce bölgesi Akçakoca’ya göre daha yoğun bir yerleşim alanı olmuştur. Akçakoca bölgesine ise daha çok Karadeniz’in muhtelif yörelerinden gelen aileler iskân edilmiştir. Karadenizli göçmenlerin daha çok Akçakoca bölgesini tercih etmeleri Akçakoca’nın bir kıyı kenti olmasıyla, Kafkas kökenli göçmenlerin de çoğunlukla Düzce’ye iskân edilmesi Düzce’nin iklimiyle ilgili gözükmektedir. Nitekim 19. yüzyıl sonlarında göçlerin bölgede meydana getirdiği demografik durum günümüze kadar tevarüs etmiştir.Kafkas kökenli göçmenlerin genelde Düzce’ye iskân edilmeleri bölgenin ova olması, ekilebilir geniş alanlara sahip olmasıyla ilgilidir. Nitekim Düzce’de tütün, tahıl ve pirinç gibi muhtelif zirai sektörler daha gelişmiş, dolayısıyla Kafkas göçmenleri için Düzce daha cazip bir alan olmuştur. Bölge, nüfus azlığı nedeniyle başlangıçta yeterli üretim düzeyine sahip değilken, özellikle Düzce’ye yapılan yoğun göçlerle Düzce’de üretim olağanüstü düzeyde artış kaydetmiştir. Mesela Düzce’de 1844’te yıllık 13335 kıyye tütün üretilmişken(Özlü 2008a: 411-420) bu miktar 1897’de yılda yarım milyon kıyye civarında,73 1907’lerde yılda 1 milyon kıyye,74 1925 yılındaysa 3 milyon kıyye civarına75yükselmiştir. Buna karşılık, Akçakoca’nın bir sahil kasabası olması, bölgede tarımsal işletmelerden ziyade Karadenizli ailelerin en önemli geçim kaynaklarından olan denizcilik ve kereste sektörünün gelişmesine neden olmuştur.Düzce ve Akçakoca bölgelerine yerleştirilen göçmenler genelde toplu olarak iskân edilmek istenmişlerdir. Bu durum kısmen gerçekleşmiştir. Toplu yerleşimdeki amaç Çerkez ve Abaza kabile reislerinin ayrıcalıklarını ve Kafkasya’daki yaşam tarzlarını Düzce ve Akçakoca bölgelerinde de devam ettirmek istemesinden kaynaklanmış olmalıdır. Bu duruma zaman zaman Osmanlı Devleti ses çıkarmamıştır. Mesela 1854 yılından beri Kafkasya’dan köle getirilmesini yasakladığı gibi ülke içinde de köleliğin ortadan kaldırılması için çalışmalar yapmış ve göçler sırasında köleliğe karşı bir tutum sergilemiş olmasına rağmen, Çerkez asillerinin sahip oldukları kölelere zaman zaman ses çıkarılmamıştır. Ancak olabildiğince kölelerle efendileri ayrı olarak uzak yerlere yerleştirilmeye çalışılmıştır. 1864’te bu konuda bir de talimatname yayınlanmıştır (Habiçoğlu 1993: 170-171),Göçler hem Düzce hem de Akçakoca’da çarpık bir kentleşmeye neden olmuştur.19. yüzyıl sonlarında özellikle İzmir, İstanbul gibi bazı kentler kesif bir şekilde Batı’nın sınai mallarının etkisi altında kalmış ve üretim düzeyleri bundan olumsuz etkilenmiş olmasına rağmen, Düzce ve Akçakoca bölgeleri Batı’nın sınai mallarından çok az etkilenmiştir. Nitekim döneme ait tereke belgelerine batı orijinli malzemeler (gözlük vs.) çok az yansımıştır. Fakat bölgeye
            yapılan kesafetli göç bölgenin üretim düzeyini olağanüstü düzeyde artırmıştır.
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
AYAZLI
 
                                                              Ayazlı mahallesi
 
COĞRAFİ BÖLGE: Karadeniz bölgesi
İLİ                            :  Düzce
İLÇESİ                    :  Akçakoca
KAYMAKAMI      :   Yasin Öztürk
TELEFONU             :  03806114001
BELEDİYE BAŞK.:  Cüneyt Yemenici
TELEFONU             :   03806114002    
TELEFONU            :  03806114002  05434513744
MAHALLE MUH.  :  Çetin Çakmak
NUFUSU                  : Ortalama5100  nüfusu 3485 hane
COĞRAFİ DURUMU: Doğusu Döngelli,Dadalı,Batısı Osmaniye mah.,Güneyi Doğancılar la komşudur.41.05 Derece Kuzey paraleli,31.07 Doğu boylamı üzerinde yer alır.Tem otoyolu üzerinde Ankara ya 270 km,İstanbul a 235 km mesafededir. Deniz yoluyla İstanbul’a 108,Ereğli 18,Zonguldak 40 mil dir. Koordinatları E-41.088,B-31.156,Rakım-34 mt
 
AYAZLI MAHALLESİNİN ESKİ MUHTARLARI
 
  1. Ahmet Yaman                       1890-1900      metedoğlu işi
  2. Osman Yaman                       1900-1905      metedoğlu işi
  3. Ömer Çakmak                        1920-1935      cuncurişi
  4. İbrahim Tuzcu                        1937-1961      kazhaişi
  5. İbrahim Çakmak                    1961-1970      papiişi
  6. Necati Gümüş                                    1970-1985      ahmadişi
  7. Hüseyin Direk                        1985-1990      sameliişi
  8. Haydar Akbaş                                    1990-1995      momoliişi       
  9. Hüseyin Sarı                           1995-2000      sağoliişi           ,
  10. İbrahim Çakmak                    2000-2003      tikuçiişi
  11. Çetin Çakmak                                    2003-2008      kemaleişi
  12. Çetin Çakmak                        2009-               kemaleşi
TARİHİ
 
AYAZLI MAHALLESİNİN ESKİ TARİHİ VE KURULUŞU
Ayazlı mah. Kayalık mevki
Bitinya’nın deniz kıyısında yerleşmeyi tercih eden Bebris’ler, Bitinya’lar da olmadığı bilinmekte beraber Bebris’ler Çanakkale’de krallık kuran Bebris’ler Akçakoca,Ereğli kıyılarına şehir kurarlar,Bebrisl’er,Frik boyundandırlar.Bitinya kralın kurucusu Bias tır. Bias’ın ölümünden sonra Bitinyanın 2. Kralı Heraklias’tır.Bu kral Bitinyalılara çok kötü davranıyormuş.Zipitis MÖ.298-297 yıllarında Heraklias’ı zaptetti bu dönemde Akçakoca’daki göçebe düzeyinde yaşayan halk Bitinyalılara dost olup Akçakoca şehrini kurdu dia Zeus’un kenti anlamına gelir Dia ilk adı Tospolistir.Makedonya kralı büyük İskender İran hükümdarına savaş açtığı zaman Bitinya ile Heraklias savaş halinde idi Akçakoca Ereğli arasında devamlı savaşlar yapılmakta idi, bunu duyan Makedon kralı Büyük İskender buralara gelip  buraları kendi himaye altına alır .İskender Babilde ölür bunun yerine bölge komutanı olan Antigon geçti daha sonra Lazimark geçti şu anda Ayazlı Mahallesinin bulunduğu yerde göçebe şeklinde yaşamaya başlar daha sonra Lazimark buradan Rum Pontus İmparatorluğu kurulduğunda Trabzon’a gider orda imparatorluğunu devam ettirir.1812 de Ayazlı , Döngelli arasındaki şimdiki Haydar Çakmak ve Civan Alinin yerlerinin olduğu yerde göçerler.Burada yıllarca kalırlar Döngelliye 2 ayrı yol çıkmaktadır. 1878 yılında burada 12 hane kalır  Göçürlüde eski değirmenin olduğu yerde bir kilise birde sübyan okulu varmış, Dadalı ve Töngelli arasında oturan Bitinyalılara bu iki yolu kullanarak buraya gelirler bu kilise ve sübyan okulunu göçürlüde oturan Bitinyalılar yapmış,ama şuanda değirmen dahil bunlar munkariz olmuştur,yalnız bu kilisede hocalık yapan zatın mezarı çuhalıdaki caminin yanına getirilmiştir daha sonrada munkariz olmuştur. Burada kısa sürelide olsa şimdiki Doğancılarda oturan bir veya iki ailede göçürlüden Doğancılara göçmüştür Töngelli köyünden Sametoğulları buraya gelir bu göçerleri buradan kovarlar onlarda şimdiki Kapkirli mahallesine gelirler oradan da yarısı Koçullu köyüne göçerler daha sonra Sametoğulları buradan Uğurlu köyüne göçerler orada da derede boğulmalar olur oradan da Töngelli köyüne geri dönerler bu yerde artık hiçbir göçer yok ama hala mezar taşları vardır kalıntılar kaldırılıp fındık bahçesi haline getirilmiştir.Daha sonra 1876 Rus harbinden Doğu Karadeniz’den zorunlu göç edenler,Metetoğlu kara yolu üzerinden Amasra,Bolu üzerinden Akçakoca’ya gelirler Salyancılar Hopa  Azlağa köyünden takalarla Sinop,oradan Akçakoca şimdiki limancık bölgesine gelirler o zaman dere büyük akarmış takalar dereye girerler oradan şimdi oturdukları yere yerleşirler kuytu yeri seçerler çünkü artık onlar savaştan korkuyorlardı Limancıkta bir iskele varmış.Çakmakçılar ise kayabaşını küçük bir liman olarak benimserler çok iyi bir kaptan olan dursun reis Kayabaşına yerleşirler bu 3 aile Batum, Sarp arasında bulunan Azlağa köyünden gelirler , Azlağa Arapçada temiz su demektir Osmanlıcada Esenkıyı demektir Azlağa dilde telakkuzu zor olduğu için bunlar Azlağayı Ayazlı olarak değiştirirler.Halende devam ediyor devam edecektir.Metetoğlula Mehmet , Osman , Muhittin,Dursun, Zeliha ,İbrahim,Salyancılarda Ali ve çocukları Vahit, Şevket , Kadir,Şükrü, M.Ali, Hatice,Gülizar Çakmakçılar Dursun, İbrahim,Hüseyin,Şevket,Perihan,Huriye,Hatice dünyaya gelirler  .Rus harbinden sonra göçmen yasasına göre hükümet Lazları İzmit,Bursa bölgesine yerleştirdi ama bu bölgeler çok bataklık olduğu için sıtma hastalığı olurmuş, Lazlar komisyona rağmen Akçakoca’ya eskiden Lazların geldiğini duyanlarda Akçakoca’yı tercih etmişlerdir,şimdiki Osmaniye mah. ,Ayazlı mah. ,Töngelli köyü.Edilli köyü.Uğurlu köyü ne daha sonrada Göktepe köyü.Kalkın köyü.Nazımbey köyü.Yenice köyüne  yerleşmişlerdir.Azlağa,Liman,Makrial,Sarp.Beğleven,Hopa,Arhavi,Fındıklı,Pazar,Ardeşen,den çok göç almıştır.1877de Akçakoca’ya gelen gürcüler Batum’dan şimdiki Çiçekpınar köyüne Melenağzı köyüne yerleşirler.Abazalar Kafkasya’dan gelip şimdiki Davutağa , Esmahanım, Dilaver köylerine yerleşirler. Hopa’dan gelenler ise dağ köylerini tercih etmişlerdir, Hemşin,Karatavuk,Yenice köylerine yerleşirler.Doğu Karadeniz’den 2.  göç, Birinci Dünya Harbinden hemen sonra olur çünkü Ruslar Doğu Anadolu’ya saldırır,Sarıkamış işgali,Rize işgali gibi buradan göç Of, Sürmene’den olur askeriye ve takalarla olur. Sürmeneliler çok iyi bir denizcidirler.Ayazlıdaki Akbaş ailesi 3 ayda kürekle Sürmene’den gelmişlerdir,gemi içinde Rabia hanım doğum yapar.Ayrıca Karaburun’a Rize’den 3 ayda yaya olarak bir kadın 3 çocuğu ile gelir vefat eder halen mezarı Karaburun’dadır mezar taşında hitabeler vardır. Fatma Örsoğlu 1883.1978 dir
 
AYAZLI İSMİ NEREDEN GELİYOR.
Ayazlı mah. Kayabaşı koyu plajı
Köyün adı aslında "Abuislah"'dır. Bu isim Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim döneminde konulmuştur. Zaten o zamana kadar da köyün ismi yoktur. Bu ismi Yavuz Sultan Selim koymuştur. Bu köy üç ismi olan tek köydür."Azlağa,Abuislah,Esenkıyı" Yavuz Sultan Selim o bölgede Ruslarla savaşırken erzakları bitmiştir.O civardaki köylerden kasabalardan hiç kimse de onlara yardım etmemiştir.Sadece bir köy yardım etmiştir.O da şimdiki Esenkıyı. Ordunun her türlü ihtiyaçlarını karşılamış karınlarını doyurmuşlardır. Yavuz Sultan Selim bu durumdan memnun kalmıştır. Yavuz Sultan Selim dağa çıkarak köyün üstüne sofra bezini silkeleyerek adını "ABUİSLAH" koymuştur. Bu bölgedeki herkes Laz'dır.Gürcistan sınırı ayrılırken , Sarp ikiye bölünmüştür.Bir tarafı Türkiye'de diğer tarafı da Gürcistan da kalmıştır.Biz Gürcistan tarafına "Karşı Sarp" deriz.Gürcistan da kalan Lazlar kendi benliklerini her zaman korumuşlardır.O zamandan bu yana hep Laz adetlerini korumuşlardır.Türkiye tarafında kalan Lazlar Türkiye tarafında oldukları için Türkçe’de konuşurlar ancak Gürcistan tarafında ki Lazlar sadece ama sadece Lazca konuşurlar.Gürcistan da kalırlar ama oradaki hiçbir Laz gürcüce konuşmaz.Artvin iline 70 km, Hopa ilçesine 10 km uzaklıktadır.1876 Yılında Ayazlıya ilk gelenler Metetoğullarıdır. Daha sonra Salyancılar ve Çakmakçılardır.(Yalnız Servet Çakmaklar) Salyancılar , Batum  ve Sarp arasında kalan Azlağa köyünden gelirler ,  Şevket Çakmak’ın babası Dursun reis Azlağadan kayabaşı mevkiine gelir,daha önce Lazika olan Ayazlı ya , Dursun Çakmak ve Salyancıların geldikleri Azlağa adının söylev tarzına uyum gösteremezler. Bu iki aile Azlağa  ismini Ayazlı olarak değiştirirler ve halen bu isim  böylece tarihe geçer ,bu isim yaşayacak , yaşatılacaktır
 
TARİHİ YERLER
Ayazlı’da Haydar Çakmak’a ait Koçulu da ki fındık bahçesinde ve Mehmet Arif , Civanali’lerin bulunduğu fındık bahçelerinde Akçakoca’nın ilk kuruluş yeri olan eski Bitinya Krallığın yaşadığı M .Ö. 296 Da bu yerlerde halen eski kalıntılar vardır. Dadalı ve Döngelli köyü arasında yaşayan Bitinya lılar eski değirmenin ve kiremit ocağın orda sübyan mektebine ve kiliseye gitmek için Dadalıdan buraya bir yol yaparlar ayrıca ticaret ve denize inmek için bir yol yaparlar şimdiki sanat okuluna çıkan yol bu yollar halen kullanılmaktadır. Bu yollar Bolu ve Düzce’den gelen nakliyatlar bu yollardan yapılırdı şimdiki yol yoktu ,Çuhallı, Beyören ,Balatlı tepelerinden Çilimli’ye 4 saatte yaya olarak çıkılırdı birde Çuhallı Dadalı Altunçay dağlarını aşıp Düzce Tavuk köyden Beçiyörükler’den ,Melen deresi geçilerek Düzce’yeye varılırdı.Daha sonra Bolu vilayetinde Kabalak köyünden fen memuru vardı bu zatın Kabalak köyün kalkınması için yeni yolu buradan geçirmeyi başarmıştır Akçakoca Deredibi Haciz Kabalak Üskübü ve Düzce ye bağlanmış şimdilerde de yol otoban olarak son şeklini almıştır .Eski yol 1903 yılında yapılmıştı mühendisi  ve mutahiti Zeki efendidir Bolu eşrafından Duhani zade ailesindendir .2 adet su kuyusu bulunmaktadır. Yomra’ların kayalığında tam burun kısmında betondan yapılmış bir dehliz bulunmaktadır.Bu dehlizlerin biri Çayağzı deresinin denize aktığı uçta Saray Tepededir.Birde Karaburun’dadır.Bu dehlizler Ruslar Akçakoca’yı bombalarken bu dehlizlerden  makineli tüfek ile karşılık veriliyordu.(1878-1916) Telefon baz direklerin bulunduğu Şaban Koç’un yerinin karşısındaki Mehmet Kamber’e ait yerde 1961 yılına kadar jandarma karakolu vardı ve bu karakol zamanla çöktü ve talan oldu. Ayrıca Salyancıların tepesinde de jandarma karakolu vardı burası da münkariz olmuştur Koçullu’da ki mezar kalıntılar araştırılırsa daha da tarihin derinliklerine gidileceğine inaniyorum.Eski değirmenin olduğu yerde Lazimark tarafından yapılan kilise ve sübyan mektebi şu anda kestane ağacı dibinde bir adet mezar taşı kalıntısı vardır bu bize bu kilisenin burada var olduğunu gösteriyor buralarında incelenmeye alınması gerekmektedir.Şuan Sevil borunun bulunduğu yerde Fadıllar köyü vardı bu köy 1620 yılında Ak kazak korsanları tarafından yok edilmiştir,Döngelli köyün kuruluşluda 1878 de burada olmuştur daha sonra sivrisinek ve su yüzünden köy daha yukarı taşınmıştır,şimdilerde ise profil fabrikaları mevcuttur,1878 yılında deniz kenarında iskele vardı bu iskele 1936 yılında deniz tarafından tahrip edilmiştir,buraya bundan dolayı atalarımız iskele denirdi,keza bu iskeleyi kurtuluş savaşında İpsiz Recep çok kullanmıştır.Ayrıca Bitinya,Büyük İskender,İran,Osmanlı Ayazlı sahillerinde yıllarca savaşlar yapmışlardır,Şimdilerde Dursun Denize ait villaların olduğu yerde jandarma karakolu vardı İpsiz Recep bu hapishaneyi çok kullanmıştır,daha sonra buraya Bolu,Düzce,Akçakoca köylerinden gelen kereste ve maden direkleri burada toplanır buradan Zonguldak’a sevkiyatı yapılırdı.Şuanda barış sitesin inin bulunduğu yerde at yarışları yapılırdı,daha sonra panayırlar yapılırdı,bunlar tarih olunca burası bir site haline gelmiştir
AKARSULAR
Haciz ,  Orhan Deresi , Limancık deresi , Peti gelişi deresi diye 3 dere vardır Haciz ve  Orhan deresi Dede dağlarından Deredibi köyünü takip eder.Akçakoca oteli yanından denize dökülür , limancık deresi Saraybahçe’den limancık’a ulaşır birde Salyancıların oradan gelen dere ile birleşir denize dökülür bu dere eskiden çok büyüktü ama zamanla kaynaklar azalınca dere akarı azalmıştır,bu dereye takalar girerdi ayrıca bir iskele vardı,peti gelişi deresi Dadalı köyün altından Döngelli köyünden sevil boru önünden denize dökülür büyük bir dere idi ama burada da kaynaklar tükenince dere azalmış durumdadır burada da eskiden bir iskele vardı Döngelli köyü bu iskeleyi çok kullanmıştır
JEOLOJİK DURUMU
Kum,taş,marn kısmen kireçlidir,dere vadi tabanları alüvyon yamaçların büyük bölümü silis formasyonu tepelerin kumlu,çakıllı tabakaları vardır.Depreme karşı sağlam zeminlidir,3. derecededir,dağlar deniz kıyısına paralel uzanır,kıyılar düzdür,kıyılarda dik falezler görülür,kıyıdaki kayalar sular tarafından aşındırılarak yalıyarlar meydana getirmiştir,çevre şist ve kristalin şistlerle kaplıdır.Paleozoik ve Tersiyer arazilerden ibarettir,kalker ve kayaların erime ve aşınması irili ufaklı mağaralar meydana getirmiştir.Jeolog Dr.Ervin Lan,Mühendis Zeki Eriştir.
SOKAK İSİMLERİ
Ayazlıda 109 adet sokak vardır
EKONÖMİ
TARIM
Ayazlıda Küçük Döngelli mevkinde Sevil Borunun bulunduğu yerde ve az daha ilerde (hacıtaş) çokça pirinç tarları vardı atalarımız imece usulü  ile arazinin üstünde su kanaletleri  meydana getirip pirinç tohumlarını bırakıp beklemeye alırlar daha sonra büyüğünce hasatı kaldırır öküz arabasıyla mahalleye getirilir kurutmaya bırakılır daha sonra Dadi Havuli’nin dübek taşında dövülür taneleri ayrılırdı.Ayazlıda mısırcılık çok ön plan da idi.Tarlalar imece usulü 3-4 kere çapa yapılır.tohumlar saçılır büyür büyüyünce yine imece usulü hasat kaldırılır mahalleye getirilir koçanları ayrılır bağ bağ yapılır selen derlere asılır kurutmaya bırakılırdı.Saplarını da kurutulur hayvanlara kış yiyeceği olarak saklanırdı.Ayazlıda arıcılık yapılmamıştır.Ayazlıda hemen hemen her ev kendi bahçesinde Lahana.Fasulye.Domates.Salatalık.Biber.Maydanoz.Bezelye.Taze soğan.Marul.gibi sebzeleri bahçelerimizde görmekteyiz.,. Ayazlıda sebzecilik gelişmiştir,meyvecilik azdır ,tarla arazisi fazladır, Ayrıca atalarımız Karasu,Kocaali çevresine gidip  Sazlıklardan sazları kesip onlardan işledikleri hasırları rahmetli Ali Yomra bu hasır işlemeleri alıp İstanbul’a getirip satar  aileler gelir elde ederlerdi.Ayazlıda ekonömi ilkönce balıkçılık,sonra fındıkçılık, daha sonrada sanayi ye dayanmaktadır,ayrıca petrolde Ayazlı-1, Ayazlı -2 doğalgaz kuyuları açılarak buradan Türkiye geneline doğalgaz verilmektedir.Ayazlı son dönemlerde balıkçılık yerini sanayi almıştır çok sayıda sanayi kuruluşu bulunmaktadır
AVCILIK
Göçmen kuşları,çulluk,sarıkuş,bıldırcın,ördek,kaz,kuğu,üveyik,tarakçık orukçun,sığırcık kuşları bulunur,son zamanlarda ilaçlamalar yanlış avlanmalar dolaysıyla av kuşları azalmış yok olmuştur.Çevrede karga,karabatak,çokça devamlı olan kuşlardır , tavşan , çakal , tilki , domuz , ayı , sansar , kunduz , geyik , karaca bulunurdu.Ne yazık ki günümüzde kalmamıştır.Eskiden atalarımız çulluğa gece lük üsle gider çuval çuval çulluk getirirlerdi , Harun Sarı , Mehmet Tuzcu , Avni Sandal gibi bozbakal , karabakal kuşlarına sarmaşıklara at  kuyruk kılından çubuklara takıp sarmaşıklara konur tuzak yerine,kuşlar çubuklara konar tuzağa yakalanırdı.Birde balık ağını sarmaşık ağacına sarıp ,  içine yemiş konurdu ve kuşlar içindeki  yemişleri yerken   ağaçta bağlı olan zil veya teneke çalardı ,  kuşlar kaçarken ağlara takılır ve  yakalanırdılar.Ördek avına gidilir şimdiki sevil borunun olduğu yerde pirinç tarlası vardır , ördekler buraları tercih ederlerdi atalarımız burada çok ördek avlamışlardır,birde domuz avı olurdu mısır tarlalarını talan eden domuzları atalarımız çok vurmuşlardır ama maalesef atalarımız domuz avında yanlışlıkla birbirlerini vurmuşlardır,bu nedenle bu av sonraları bırakılmıştır.Şimdilerde ise mahalle çok kalabalıklaştığı için ve silah atması yasaklandığı için avlanmada sona ermiştir
ORMAN
Kayın,gürgen,kestane,ıhlamur,çınar,meşe vardır,ormancılık mahallemizde gelişmemiştir Akçakoca ve çevresi zengin ormanlarla kaplıdır 650 km2 orman alanı vardır1640 yılında deniz kıyılarında 70 adet kereste dükkanları olduğunu evliya çelebinin Akçakoca seyahatinden öğrenmekteyiz %50 kayın,% 20 meşe,% 10 gürgen,% 10 kestane % zakkum ağaçları vardır % 90 ormanla kaplı olduğu görülmektedir Akçakoca’da Osmanlı zamanında gemi yapımı çok önem teşkil etmiştir,bununla birlikte Sinop,Amasra,İnebolu,Cide,Alaplı,Ereğli de gemi yapımı çok yapılmakta idi .(1450-1750) Gemi yapımı maalesef 1950 yılından itibaren sona ermiş şimdilerde sac gemi yapımına hız verilmiştir .Zonguldak iline maden ocağına ağaç direği götürmek için melen deresine girilerek ağaçlar kesilip buraya sevkiyatı yapılmış ve ormanlar talan edilmiştir ,ayrıca 1919 yılından itibaren de ormanlar talan edilip fındık ekimi yapılmıştır. Halen Döngelli köyünde Fehmi Tan , Ömer Hurmadal’a ait kereste biçme atölyesi vardır.Şimdiki Dursun Deniz’e ait olan villaların olduğu yerde tomruk yükleme boşaltma yeri vardı.Ormandan gelen tomruklar sınıflara ayrılır istif edilir ,yükleme boşaltma hep insan gücü ile yapılırdı bunlardan Debreli Hasan Direk , Hüsnü Yomra , Nihat Yomra , Emin Başaran , Hüseyin Çakmak , Hasan Gümüş gibi atalarımız indirme yükleme işini çok ağır şartlarda yaparlardı.Çuhallı çarşıda çok kereste dükkanlar mevcuttu ama buralarda teknolojiye yenik düşmüştür.Ayazlı’daki depo daha sonra Çayağız’ına taşınmıştır.Ayazlı’da Limancık mevkiinden Ak evlere kadar deniz kıyısında az da olsa küçük küçük ormanlar vardır. Başka ormanımız yoktur deniz kıyısında olduğumuz için pek yoktur.Eskiden tomruklar özel baltalarla yontulur şekil verilirdi.Bunu en iyi Osman ve Hasan Sandal kardeşler yapardı.Ayrıca keresteler 4 kazık üstüne ızgaralar yapılıp keresteler buraya çıkartılıp özel büyük testerelerle bir kişi aşağıdan bir kişi yukardan karşılıklı bir şekilde keserlerdi çok zaman alırdı ama şimdi teknoloji bu çalışmaları yok etmiş yerine makineler almıştır. Su hızarı nadir kullanılmıştır Bitki örtüsü maki dir 500 metreye kadar orman altı bitkiler arasında eğreltiotu,yabani çilek,dağ çileği yaygındır,defne,piren,kocayemiş,ardıç dağ gülü maki bitki örtüsünü belirtir
HAYVANCILIK
Ayazlıda eskiden her evde büyük baş hayvanı vardı.Sütçülük , et besiciliği yapılırdı her evde ağıl , serender vardı hayvan yiyeceği buralarda saklanırdı.1980 yılından sonra AB kriterlerine göre mahallelerde artık hayvan yetiştirilmeyecekti.Ahırlar 2000 yılında tamamen kapatıldı.Artık süt isteyenler sütü köylülerden isteyecekti yada köylülerden alacaktılar.Ayazlıda kümes hayvancılığı da yapılmaktadır.Yukarı Ayazlı’da  Rahmi Direk Koçullu’da Hakkı Keskin , Mustafa Keskin , Ayhan Başaran’a ait kümesler vardır.Kümes hayvancılığı çok iyi bir şekilde devem etmektedir,ama büyükbaş hayvancılığı tamamen yok olmuştur Eskiden süt süz ev olmazdı sütten bakraçlarla yoğurt,çömlek içinde yayık ayranı yapılır peynir,süzme yoğurt,keş yapılırdı..
FINDIKÇILIK
Ayazlı’da herkesin fındık bahçesi vardır.Atalarımız ormanları açıp Mehmet Arif Madencinin memleketten getirdiği fındık fidelerini tedarik edip bunları dikerler Ayazlı’da en iyi fındığa İsmail Çakmak sahiptir .56 randıman gelmektedir.Eskiden tımar , çapalama , elle tırpan yapma , toplama , öküz arabalarla taşıma,sopalarla dövüp elle ayıklama,sık tellerden yapılmış bir aletle  incesi kalını yaprağını tozunu ayıklama evrelerden geçirilirdi ama şimdi toplama ,ilaçlama,gübreleme,tımar,motor ile tırpan yapmak,motor ile çapalama,patoz makinesi ile fındığı harmandan kaldırılır,satışa hazır hale getirilir.Bunun içindir ki çok pahallıya mal oluşur. Fiskobirliğin değerinden düşük fiyat verdiği için halk artık fındıkçılığa sıcak bakmıyor.Ayrıca kümes hayvancılığı ile Ümran Boru fabrikasının kurulması bir etken olmuşturAyrıca1900 Yılında Trabzon’dan gelen bostancı Hacı Ahmet Efendi ilk Akçakoca’da fındık ekmiştir.Fındık şubat - mart ayında ekilir. 2-3 yıl yetişmesi sürerdi. Yetişmesi sıralar 4x4 ila6x6 arası olur. 6-8 fidan olur bir ocakta 60-70 cm kuyu açılır dikilirdi. Fındıkta kökler derine gitmez .Fındık çeşitleri şunlardır,Çakıldak , Kargalak , kan , incekara , kuş çeşidi zayıftır Tombul , palaz , foşa , kalınkara , uzunmusa , ortadır. Mincane , cavcana , badem ise en iyi fındıktır. Batum göçmeni Hocaoğlu Ömer Doğu Keredeniz sahillerinde gemi ile ticaret yaparken bir gün Giresun Belediye Başkanı ve Rum Kaptanın tavsiyesi üzerine fındık fidelerini fıçılar içinde Akçakoca’ya getirir.Daha sonra Yenice köyünden köyün kurucusu Kibaroğlu Hacı Hurşit , Kırıkoğlu Tahir , Keleşoğlu Hacı İbrahim , Ali Oğlu Tufan Tefik’ de fındık fidelerini Akçakoca’ya getiriler ama bu fındıklar uzun sopalarla dallar dövülerek dökülürmüş.Bunlardan yağlı ,kara,sarı fındık etkilidir.1922 de Akçakoca’da 4000 fındık fidanı varmış.1930 yılında merkezde bir değirmen kurulur.Sarı Hafızların Halit Arıkan yerinde Hacıömer Aydın ın kurduğu değirmen elle çalışıyordu çok zahmetli idi.Peşinden Trabzonlu Abdulrezzak efendi kurdu hem kırıyor hem ihraç ediyordu .Ömer Aydın 1932 de Osmaniye mahallesine daha gelişmişini kurdu.1942Diyarbakırlı Cemil Efendi Osmaniye mahallesine kurdu,daha sonra Vahit Yöntem 1945 yılında dizel motoru ile çalışan fabrikayı kurdu Osmaniye mahallesinde,bu fabrikaların buraya kurulmasının sebebi sahilin düz ve açık olması birde iskelenin burada olmasındandır.1947 yılında arabacı köyünden Hocaoğlu Ömer köyünde dizelle çalışan fabrikayı kurdu.Hüseyin Horoz Değirmen Ağzında su gücü ile çalışan küçük alternör ilavesiyle Akçakoca’da ilk akü şarjlı fabrika kurulmuş oluyordu.1954 Fiskobirlik modern bir fabrika kurar.Fındıktan yağ,leblebi şekeri,helvası,ve çikolata alanında kullanılır.Fındık yağını ilk Bekir Üstünel çıkarmıştır.
BALIKCILIK
İstavrit ,karagöz,izmarit,mezgit,kefal,zargana,tekir,gelincik,kayacık,dört ağız gümüş balığı,kırlangıç,küçük köpek balığı , kılıç , vatoz , kalkan , iskorpit , çarpan , barbunya , lüfer,çinakop,uskumru,hamsi,palamut avlanır.Eskiden atalarımız Ayazlıda meşhur olan yunus balığı avcılığı yaparlardı.Güzel hava da dalgasız denizde sandallarla açılıp , yunus balığının su üstüne çıktığı zaman,sandalla siya siya gidilir kürekler ile hayvan korkmasın diye tüfekle ateş açılır ve vurulur.vurulduğu zaman bir insan gibi ağlar.en çok 10 adet vurulunca kıyıya dönülür.kıyıda derisi soyulur ateş yakılır , büyük fıçılara atılarak derisinden yağ imal edilirdi.Geride kalan eti bazı balıkçılar tarafından yenilirdi.kalorisi çok yüksek olduğu için yağından ilaç ve sabun yapılırdı.hasta çocuklara bu yağdan içirilirdi ve deniz kıyılarında çok curcuna olurdu.İstanbul’dan adamlar gelir fıçıları kamyonlara yükleyip götürürlerdi.Ayazlı halkı Ayazlı’ya geldiğinde fındıkçılık ve yunus balığı avcılığı ile geçinirlerdi.Yunus balığını en çok Harun Sarı , Ali Rıza Keskin , İsmail Çakmak , Hüseyin Çakmak ,İbrahim Çakmak avlarlardı. 1975 yılından sonra yunus balığı avcılığı sona erip yerine kalkan ,palamut hamsicilik almıştır.yunus balığı şuan da bulunmasına rağmen avlanması yasaktır.Artık o ticarette yapılmıyor.Daha sonra atalarımız aksam namazından sonra lüküs fenerini sandalın önüne asarak kepçelerle zargana balık avını yaparlardı.Çok tutarlardı ve bütün herkese dağıtırlardı.Şuan da zargana avı yapılmıyor.uskumru oltasında sarı ipek iplikle misinanın ucuna takılır ve 10 kulaç suda uskumru avcılığı yapılırdı. 2. en çok avlanan balık idi.Uskumru balığı ve kalkan balığı çok tutulurdu Cokey Sabri Üzmez’in bir arabası vardı ona yükleyip İstanbul’a gider satılırdı.Paraları sonra Cokey Sabrı Üzmez pay ederdi.Uskumru balıkçılığı’da sonra erdi.Daha sonra kalkancılık ve palamut balıkçılığı başladı.Ufak selelerle kilometrelerce ipe oltalar takılarak ufak seleler içine bu ağlar konur oltanın ucuna salamura palamut balığı takılır.Denize açılınır kalkan balığı dip balığı olduğu için ağır çapalarla denizin dibine bırakılır bir hafta bekletilir ve oltalar çekilirdi çok miktarda kalkan avlanırdı.Yine bu güne kadar İstanbul’a götürülür orada satılırdı.Madrabazcılık olayı yoktu. 1975 den sonra Sürmeneli balıkçı Sefa Birinci Orhan Bey madrabazcılığa başladı.Palamut ve kalkan balığı avcılığı 1980 yılından sonra büyük gırgırlarla radarlı motorlar piyasaya çıktı yanlış avlanma neticesinde bunlar yok oldu.Olta balıkçılığı artık yerini büyük gırgırlara bırakmış oldu.Kalkancılık yapılırken deniz kıyısında ateşler yakılır gece dönüşü kim daha çok balık getirecek diye beklenir.sahilde çok güzel görüntüler oluşurdu daha sonra palamut ağları çıktı.İlk önce Necmi Özer , Ömer Demirbaş,  Mehmet Tuzcu , İbrahim Çakmak gibi kişiler bu ağları İstanbul’dan getirecek işledikten sonra denizde avlandılar ama maalesef palamut balığı da o zamanlarda yok oldu.Zaman zaman da olsa olta balıkçılığı yapılıyor.Radarlı gırgırlar olduğu için daha çok balık avlamayı bunlar yapıyorlar.Tirol avcılığı bu balıkçılığın sonunu hazırladı çok zararı oldu daha doğrusu Denizcilik Bakanlığı olmadığı için denizlerimiz yalnız bırakılmıştır.Sorumsuzluk had safhadadır.Kayabaşında İlyas Gümüş’ün evinde kayalık da kefal ,lüfer olurdu durgun bir denizde balık gümüş yapar parlardı.Yukarıdan gözükürdü ve ellen yukarıdan dinamit atılır ses ve basınçlan balıklar ölürdü .Daha sonra balıklar dalma ve kepçe sureti ile balıklar toplanırdı.Lüfere ve istavrite dışarıdan ağlarla çevirme yapılırdı.Fakat bu avlanma şuan da yapılmıyor.Barbunya lüfer kefal için voli ağları atılıyor ama eskisi gibi randıman vermediği için bir iki kişi hariç bu işle uğraşmıyor.Kayalık koyunda kayalarda müthiş bir şekilde midye vardır.Bizler denizde yüzerken bu midyeleri kayalardan  sokup kumda ateş yakıp onu ayıklar tavada toz biberli yağla kızartıp yerdik.Ayazlı’da yaşayıp da bu midye’yi yemeyen yoktur.Ama şimdiki nesil bunu da unutmuş durumdadır.Halen daha kayalarımızda midye mevcuttur.1995 yılından sonra deniz salyangozculuğu tüp ile dalma yöntemi ile deniz dibinden toplanır tırlara yüklenip İstanbul’a götürülür.250 derece ateş de pişirilip eti çıkartılıp pişirilir konserve yapılır.Bunu Avrupa’da Fransızlar yerdi.Ayazlı’da bu avcılığı halen Yavuz Yomra yapmaktadır.Eskiden süsleme sanatı için kıyılarımız da deniz kabuğu ince salyangoz gibi deniz mahsulleri toplanıp yapılırdı.Süsleme sanatında çok güzel eserler meydana gelirdi.Günümüzde hamsi , istavrit , Rus kafalı , çinakop , barbunya , palamut halen daha avlanmaktadır.Olta balıkçılığının yerini büyük motorlar aldığı için artık iş profesyonele dayanmıştır.Ayazlı’da yaklaşık 550 kişi balıkçılıkla uğraşmaktadır.Bu balıkçılarda 7 metreden küçük 26 beygir gücünde 15 adet tekne mevcuttur.7 metreden büyük tekneler 10 adet tekne mevcuttur.Kıyı balıkçılığını yapan 60 adet tekne mevcuttur.Akçakoca kıyıları balık yataklarına sahip değildir.Balık yatakları batıda Karasu , doğuda Alaplı , Ereğli arasındadır.Akçakoca’da avlanan balıklar Karadeniz göçmen balıklarıdır.Bu balıklar Akçakoca kıyılarında yoğunlaşmıştır.Genellikle boğaz azgında birikmektedir.Alabalık avcılığı mahallemizde yoktur.Balıkçılıkla çok büyük paralar kazanıp geçimini sağlayan Ayazlı mahallesi sakinleri çok iyi bir denizcidirler.Kabotaj bayramında bunu görmekteyiz.İlçemizde Melenağzı, Kalkın, köyleri ile Merkez Mahallerinden yaklaşık 550 kişi balıkçılıkla iştigal etmektedir.Bu balıkçılarda 7 metre ve daha yukarı büyüklükte 18 adet tekne mevcuttur. 7 metreden küçük 10 ile 26 beygir gücü arasında motoru bulunan tekne sayısı 150 adettir.Kıyı balıkçılığı yapan daha küçük teknelerden 60 adet mevcuttur. Diğerleri tayfadır.Akçakoca kıyılarında balık yatakları mevcut değildir. Balık yatakları Batıda Karasu doğuda Alaplı, Ereğli kıyılarında rastlanmaktadır.Akçakoca kıyılarında balık yatakları mevcut değildir. Balık yatakları Batıda Karasu doğdu Alaplı, Ereğli kıyılarında rastlanmaktadır.Akçakoca’da avlanan balıklar göçmen balıklardır.Karadeniz göçmen balıkları Akçakoca kıyılarında yoğunlaşmıştır. Genellikle boğaz ağzında birikmektedir. Göç mevsiminde Akçakoca kıyıları ve açıkları verimli bir avlanma alanı olmaya başlar.
SANAYİ
Ayazlı mah. Ümran Boru Fabrikası
            AYAZLI’DA SANAYI
Ayazlıda ilk sanayi küçük Döngelli mevkiinde Kemal Akdeniz’e ait tersane kuruldu bu tersane daha sonra kaldırıldı.Ümran Boru , İstanbul Ümraniye’nin büyümesi sebebi ile oradan kaldırılması gerekiyordu Anadolu’da yer aranıyordu.Fabrika sahibi Orhan Yavuz o zaman Yaşar Aydın ile samimi idiler.Konuyu Akçakoca’ya taşıdılar.Akçakoca’ya girerken Orhan Yavuz Dadalı köyü sırtlarını beğenir.Köye girerler muhtar Cavit Albayrak’a danışırlar.Yerimiz pahalı deyince vazgeçerler.Sapağa gelirler , denize yakın olduğu için şimdiki yeri görürler.Orhan Yavuz’un hoşuna gider .Ayazlı sakinleri de maddi sıkıntılar içinde idi.Çocuklarınızı da işe alacağız diye söz verilerek yerleri çok ucuz bir şekilde alarak Ümran Boru sanayisini kurdular.Türkiye’nin spiral boru da öncü bir kuruluşudur ve mahallenin gururudur.Sapak mevkiinde Fiskobirlik tesisleri vardır 5000 ton kapasiteli Keramettin çarşıdaki fabrika buraya taşınmıştır.Küçük Döngelli mevkiinde 300 ton kapasiteli Sevil Boru fabrikası vardır.Fehmi Yomra yerini satmıştır.Daha önce pirinç tarlası idi.115 tonluk profil fabrikası aynı bitişiktedir.1500 tonluk Ağır Haddecilik Makine Sanayi vardır.1998 de 14 tonluk Çınar Boru fabrikası da Sevil Profilin yanında kurulmuştur. Ümran Boru iki değişik yöntemle üretilmektedir. Toz altı Spiral Kaynak Elektrik Rezistans Boyuna Kaynak[ERW].Bu katalog materyal hazırlanması boru iç ve dış kaplaması ve kalite kontrol üzerinde detaylar ile birlikte ÜMF yöntemle üretilen çelik borularını hakkında bilgi vermektedir. Ümran Boru ÜMRANİYE-İSTANBUL AKÇAKOCA-DÜZCE--. BELÇİKA olmak üzere 3 fabrikada gerçekleşmektedir. Ümran boru 1987 yılında üretime geçen Akçakoca fabrikası deniz aşırı nakliyatlar için çok uygun konumda Karadeniz sahilinde yer almaktadır. Bu fabrika 60.000 metrekare kapalı  , 400.000 metrekare arazi üzerine inşa edilmiştir.Akçakoca fabrikasında 2 inçten 16 inçe kadar dış çapta boru üretilmektedir.Su, gaz ,  petrol , sondaj borusu üreterek Akçakoca tesisi yılda 350.000 tonluk üretim kapasitesi ile ülkemiz sanayimizin devlerin arasındadır.Diğeri ise Flemalle Fabrikası Liege’ de Meuse Nehri yanında 90.000 metrekare arazi ve 150.000 metrekare kapalı alanda inşa edilmiştir.20inç , 68inç ,  5 mm kalınlıktadır. SAW spiral kaynaklı boru üretimi yapılmaktadır.Ümran hizmeti kendi bünyesinde ÜMRAN TAŞIMACILIK A.Ş.ve genel hattı konstrüksiyonunda uzmanlaşan inşaat şirketi ORYATAŞ ve TİCARET tarafından desteklenmektedir.1967 yılında Ümraniye.de kurulan fabrika kaldırılmıştır. .Daha sonra Akçakoca öteli Ayazlı mahallesi mezarlığı arasında büyük gemi yapım atölyeleri vardı bu atölyeler sonra tek kaldı Cideli Mehmet usta yıldırım( halen sağdır) bu atölyeyi devam ettirmiştir. 1985 yılında oda kapatmıştır,Ayazlı mahallesinde cami altında Sami Tana ait bir atölye vardı .1987 yılında oda kapatıp Kefken adasında halen bu işi sürdürmektedir,Ayazlı mahallesinde en son olarak İlyas Gümüşe ait atölye vardır halen devam etmektedir
 
PETROL
Ayazlı Mah. Ayazlı-1 Doğalgaz kuyusu
Ayazlı mahallesi sanayi bakımında son yıllarda büyük aşama göstermiştir. Ayazlıda 1976 da bulunan doğal gaz o zamanın hükümeti tarafından çıkartılmamış pahalı oluşu nedeni ile daha sonra Ayazlı ya 9 km uzakta Ayazlı -1 Ayazlı 2 kuyuları açılır, bu çalışmalara haziran 2004 de başlanmıştır , buna ilaveten Ayazlı 2 Ayazlı 3 kuyuları da bağlanır , Ayazlı 2 de 920 , 5 ve 1045 metrede 9 milyon feet-gün Ayazlı 3 de 747 ve 1067 metrede 8,7 milyon feet-gün gaza rastlanmıştır.Toplam Türkiye’nin yıllık gaz ihtiyacın 30 milyon metreküptür,günde, açılan 14 kuyudan 2 milyon metreküp gaz pompalanmaktadır.843.000 dönüm üzerinde7 ayrı petrol aranır 14 kuyu açılır deniz altından 18 kilometre borular döşenerek Çayağzı’nda ki BOTAŞ tesislerine gelen gaz daha sonra ulusal şebekeye bağlanmak üzere Düzce - Demiraçma köyüne pompalanıyor.
TURİZM
 
Ayazlı Mah. Kayalık mevki
Ayazlı şuanda turizm de ileride olan mahalle konumundadır,en uzun kumsalı ile dikkati çekmektedir burada bulunan modern plajlar halkın hizmetine açılmıştır.Ayazlıda İbrahim ,İsmail ve İrfan kardeşlere ait 4 yıldızlı bir otel vardır.Küçük Döngelli mevkiinde bulunan Ak evler bulunduğu yerde Tunç motel  1 yıldızlı otel vardır.Emrullah Deniz plajı (Akçakoca oteli yanı) burada eskiden yabancı turistler gelir çadır kurar ve denize girerlerdi.Çakmakçı oğullarının kayabaşı plajı ,  kuytu sakin temizdir eskiden atalarımız güreşlere çok meraklı idiler burada sık sık güreşler tutulurdu ayrıca futbol ,voleybol oynanırdı.Yomraların kayalık plajı kuytu,sakin,temizdir burada midye çıkartılır yazın hemen,hemen herkes midye toplar orda pişirir yerdi,deniz salyangozu istiridye,deniz boncuğu bunlar kıyıda toplanır süsleme sanatında kullanılmak için satılır gelir elde edilirdi,ama maalesef şimdi kaybolmuş durumdadır,gençlerde ilgi göstermiyorlar zaten,ayrıca kayaların çok olması nedeniyle atalarımız burada 4-5-metre uzunluğunda sırık ucunda  yazın hemen,hemen herkes midye toplar orda pişirir yerdi,deniz salyangozu istiridye,deniz boncuğu bunlar kıyıda toplanır süsleme sanatında kullanılmak için satılır gelir elde edilirdi,ama maalesef şimdi kaybolmuş durumdadır,gençlerde ilgi göstermiyorlar zaten,ayrıca kayaların çok olması nedeniyle atalarımız burada 4-5-metre uzunluğunda sırık ucunda 4-5 olta olan balık avlama metodu ile balık avlarlardı,Limancık plajı ise yabancı turistler gelir çadır kurarlar denizde güneşlenirlerdi,çok uzun kumsalı vardı ama maalesef
Akçakoca’ya liman yapılınca karayel rüzgarı estiği zaman deniz kumu getirmediği için plaj eski özelliğini yitirmiş durumdadır, o gün bu gün burası hep taşlıktır,bulak site sakinleri rahat bir şekilde denize giremezler çok az miktarda kumsal var vatandaşlar burayı fazla tercih etmezler,eskiden atalarımız yine kayabaşı plajında olduğu gibi burada da güreş,futbol,voleybol,çelik çomak oynanır,atalarımız balıkçığı yaparken burayı daha fazla kullanırlardı.Küçük Döngelli  mevkiinde Ak evler plajı halen mükemmel bir plajdır uzun kumsalı temiz deniz var burayı Ereğli Demir Çelik Fabrikalarında çalışanlar tarafından daha çok kullanılıyor.Emrullah Deniz kumsalında iskele vardı çok işlekti Limancıkta bir iskele vardı çok işlekti atalarımız bu iskeleyi kullanırlardı Küçük Döngelli iskelesini doğu Karadeniz göçünden gelen Döngelli sakinlerlince yapılmıştır burayı en çok Döngelli sakinleri kullanmışlardır.Döngelli köyüne buradan ulaştıkları için buraya bu ad verilmiştir.Ayazlıya yazın çok turist gelir çarşı içinde denize girilme imkanı az olduğu için Ayazlı plajları daha uygun daha sakin ve temiz olduğu için tercih ediliyor,Ayazlıda pansiyonculuk hiç yoktur,ak evler ve çevresinde kurulan siteler,limancıkta kurulan siteler , Akçakoca otelinin yanına kurulan Barış Sitesi , Dursun Deniz’e ait kurulan siteler vardır.Ayazlıda limancıkta eskiden kartal yuvası diye gazino çay bahçesi olup buraya amatör futbol kulüpleri kampa gelirdi.Küçük Döngelli kesiminde Yaşar Aydın’a ait bungalov tipi ev ve çay bahçesi var,ali aydına ait gazino var,ak evlerde çay bahçesi ve kafeteryası mevcuttur.Barış Sitesi önünde 1 adet tenis kortu ,1 adet basket , voleybol sahası , kafeteryası,çok güzel yürüyüş parkuru vardır.Ayazlı turizm de plajı yürüyüş parkuru , doğa manzarası , uzun kumsalı,otelleri  ile görülmeye cennet bir mahalledir
AKÇAKOCA ÖTELİ
 
Akçakoca Oteli ve Plajı
Yatak  : 170. Oda  : 7 Yıldız   : 5.Hava alanı uzaklığı : İstanbul Sabiha Gökçen 190 km,Atatürk 250,Ankara Esenboğa 250 km. Otogara uzaklık : Otobüs Firmaların şehir içi servisleri vardır.Denize uzaklık : Denize sıfır.Plaj özellikleri : 5000 metrekare kumsal özel plajı,şezlong plaj havlusu hizmetleri.Diğer bilgi : Merkezi ısıtma,kara tarafı balkon yok kara tarafı ilave yatak açı.70 standart oda,4 j.suite,1 suite,2 toplantı salonu,1 çok amaçlı bölünebilen salon,restoran,açık ve kapalı havuz,internet,Türk hamamı,bahar banyosu,masaj,sauna,fitnes center,çocuk oyun bahçesi,çocuk odası,dısko bar,langırt ve bilardo salonu
TUNÇ MOTELİ
Tunç Moteli
Açık Otopark,Bahçe Plaj,Restoran,Alışveriş Merkezi,TV Salonu,Kablosuz internet,Çocuk Oyun Alanı,Bahçe Restoran
Oda Özellikleri Balkon ,Duşakabin ,Saç Kurutma ,Telefon ,Televizyon,Tuvalet ,Uydu Sistemi ,İnternet ,Seramik Zemin ,
Plaj,Çakıl ,Denize Sıfır ,Kum ,Özel Plaj ,Şemsiye ,Şezlong minderi ,Plaja Servis 
ULAŞIM
Batı Karadeniz’in önemli turizm merkezlerinden biri alan Akçakoca; İstanbul, Ankara, Bursa, Kocaeli gibi metropollere 2.5 – 3 saat uzaklık da olup otoyolla çok kolay bir ulaşıma sahiptir.Hangi yönden gelinirse gelinsin D.100 otoyolunun Düzce ili turnikelerinde çıkış yapılarak Akçakoca yoluna girilir. 35 km.lik şehirlerarası yolu yeşillikler içinde kat ederek Akçakoca’ya varılır.Akçakoca’ya İstanbul ve Ankara’dan düzenli olarak otobüs seferleri vardır. Belli başlı firmalar: Üstün Erçelik , Metro , Ulusoy...Ayrıca Bursa üzerinden Antalya – İzmir seferlerini yapan Kdz. Ereğli bağlantılı otobüslerden bu istikamette seyahat edecekler yar
KÜLTÜR
AYAZLIDA İLK CAMİLER
 
Sapak camii
Ayazlıda ilk cami şimdiki Metin Yomra’nın oturduğu yerde idi Metetoğluları ,Yomraloğluları’nı Ereğli, Gülüç deresinden Yomraloğlularını getirdikleri zaman bunları caminin olduğu yere yerleştirirler hemen diğer camiyi de şimdiki yere yaparlar ağaçtandır. Daha sonra Hacı Şaban Koç 1977- 1978 yılında 150 kişilik betonarme cami yaptırdı. 150 kişilik’dir. Yukarı Ayazlı camisini de 1967 yılında Hacı Yakup Kalaycı yaptırdı.Ayrıca Hacı Yakup kalaycı 350 kişilik sapak camisini de yaptırdı
 
        KABRİSTANLAR
Aşağı Ayazlı Kabristanı
Ayazlıda 3 adet kabristan vardır sekenesi münkariz olan Göçürlü(( Koçullu) şimdiki Haydar Çakmak’ın bahçesinde Elhaç ,Usta İbrahim Oğlu Mustafa , Hacı Salih Ağa Yoğurtçuzade Mehmet Ağa,Hacı İsmail Ağa,Molla Ahmet,Molla Şakir,Hacı Çelebizade,İbrahim Ağa,Hacı Mustafa,Mehmet ağa,Hamide Hanım,mezar taşları vardır.Aşağı Ayazlı kabristanı şimdiki sanat okulu önüdür.1877 yılından sonra yapılan mezarlıktır,eski mezarlıktır,Yukarı Ayazlı mezarlığı yeni mezarlıktır şimdiki Hamiyet Sevil İlkokulun yanı başındadır.Ayrıca Ali Çakmak aile kabristanı, Topaloğlu kabristanı da halen mevcuttur. Şimdiki caminin önünde bir mezarlık vardı ama burada şu anda bir adet mezar taşı olmasına rağmen burası da munkariz olmuştur Sekenesi munkariz olan kabristan Lazimark’ın kurduğu mezarlıktır.1812 yeni mezarlık karma bir mezarlıktır Aşağı Ayazlı mezarlığı yol çalışması nedeni ile tahribata uğramıştır .Bütün atalarımızın ruhu şaad olsun. 
EĞİTİM
AYAZLI’DA AÇILAN OKULLAR
 
1954-Barbaros İlkokulu (1972 Barbaros ilk okulu yandı)
1973-Hamiyet Sevil İlköğretim okulu Ayazlı mah. Ereğli cad. Akçakoca/Düzce 03806187066-03806188991
1981-Lise ve Endüstri Meslek Lisesi Ayazlı mah. Döngelli cad. no:4 Akçakoca/Düzce 03806187060-03806187062
1995-İmam Hatip Lisesi Ayazlı mah. Ereğli cad. Akçakoca/Düzce 03806188932
2001-Anadolu Lisesi  Ayazlı mah. Ereğli cad. Akçakoca/Düzce 03806188674-03806188885
SPOR
Ayazlı Tersanespor Futbol Kulübü
 
1982 AYAZLITERSANESPOR KULÜBÜ  ( Onikinci kurulan kulüp)
Ayazlı mahallesindeki 8 futbolcu o zaman Beyörenspor ve Gökspor oynamaktaydılar,neden bizim mahallenin kulübü yok diye , İbrahim Tuzcu ile Hayri Akbaş dile getirirler o zaman  bölge ile teması olan İbrahim Tuzcu  hemen bir federe kulüp kurmaya karar verilir.20-07-1982 yılında ilk kurucuları İBRAHİM TUZCU,HAYRİ AKBAŞ,FAİK KESKİN,,SELAHATTİN ESKİKAN,ve kulübün sponsoru olan  KEMAL AKDENİZ,ÇOŞKUN AKDENİZ tarafından forma rengi Mavi-Sarı Ayazlı Tersanespor kurulur,o yıl Brezilya dünya şampiyon olmuştur onun forma renginden esinlenerek forma rengi Sarı-Mavi olarak tescil edilmiştir,kulübün sponsorluğunu yapan ,Ayazlı mahallesinde kurulu olan Kemal Akdeniz e ait  tersanesinden almıştır...Ayazlı Tersanespor  Bolu 1.amatör futbol liginde üst üste 5 yıl şampiyon olur Akçakoca idmanyurdu’ nun eskiden yaptığı başarıları Ayazlı Tersanespor’ da başarmıştır,bundan dolayı bütün spor dallarında gösterdiği başarılarından dolayı  bütün herkesin sevgisini kazanan kulübe Bolu gençlik ve spor müdürlüğü tarafından ödüllendirilir.1983 yılında Bolu 2. amatör şampiyonu olur ve 1. amatör ligine yükselir 1985-1986 yılında Bolu 1.amatör il şampiyonu olur,Türkiye bölgeler arası futbol şampiyonası için Bilecik Bozüyük e gider orda elenirler ,yine 1986-1987 yıllarında Bolu il birincisi olarak Bursa ya ,1987-1988 yılında İstanbul’a 1988-1989 yılında Sakarya ya gurup maçlarına katılmıştır. Bu kulüp  Bolu bölgesinde 5 dalda spor müsabakalarına katılarak bölgede bir ilki gerçekleştirmiştir,bu yankı bulmuştur,Beden terbiyesinden onur belgesi almıştır,1983 yılında 5 dalda birincilikler alan kulüp 3 yıl başarılar dolusu yıllar yaşayarak bölgenin sempatisini kazanmıştır,ayrıca denizcilik ve kabotaj bayramlarında girdikleri tek,iki tek,dört tek,altı tek sandal yarışlarında bütün birinciliklerini alarak herkesin sempatisini de  kazanmayı bilmiştir.Ayrıca yağlı direkte merhum amcam  Sami Tuzcu yıllarca bu yarışı kimseye vermemiştir ,yine ördek ve yüzme yarışlarında halende Ayazlı mahallesi gençleri bu yarışlarda birincilikler almaktadır.Kemal Akdeniz sponsorluğu çekince maddi olarak zorlanınca Akçakoca Antaşidmanyurdu ile birleşme kararı alır.1993 yılında Amerika da bulunan doktor Fikret Özkök önderliğinde,bu kulüpte maddi imkansızlıklar yüzünden ,Ayazlı Tersanespor kulübü ile  22-05-1993 yılında genel kurul kararı ile birleşme kararı alınır,adını Akçakoca Karadenizspor forma rengi ise  Ayazlı Tersanenin Sarısı Antaş İdmanyurdunun Yeşilini alarak, Yeşil- Sarı olarak Akçakoca Karadenizspor olarak tescil ettirilir,
 Akçakoca idmanyurdu ‘nun yaptığı başarıların aynısını yapmıştır,birçok daldaki başarılar gibi güreş dalında 1985 yılında Bolu bölgesi kulüpler arası  birincisi olur ,ve Türkiye kulüpler güreş şampiyonasına katılır,fakat elenirler,Bolu gençlik ve spor müdürlüğü kulübü başarılarından dolayı ödüllendirmiştir, Akçakoca idmanyurdu’nun yaptığı başarıların aynısını yapmış tır, birçok daldaki başarılar gibi Voleybol dalında da  1983 yılında Bolu il ikincisi olur,Türkiye kulüpler arası gurup şampiyonasında başarılı olamayıp elenirler . Bolu  gençlik, ve spor müdürlüğünce kulüp ödüllendirilmiştir. Akçakoca idmanyurdu’ nun yaptığı başarıların aynısını yapmış tır,birçok daldaki başarılar gibi Atletizm dede büyük başarılara imza atmıştır,1984 yılında Bolu’ da  kulüpler arasında bir birincilik,bir ikincilik,bir üçüncülük alarak,Bolu bölgesinde takım halinde birincilik alır,bu birincilikler de ses getirmiştir,Bolu  gençlik,ve spor müdürlüğünce kulüp ödüllendirilmiştir .1982 yılından 1993 yılına kadar Akçakoca da geleneksel olarak yapılan deniz ve kabotaj bayramlarında, bay ve bayan çeşitli  katogöriler de birincilikler elde etmiştir ,yine Bolu gençlik ve spor müdürlüğünce kulüp ödüllendirilmiştir
AyazlıTersanespor,Osmaniye,Antaşİdmanyurdu,Yenimahallespor,Melenağzıspor  ve ferdi olarak katılanların geleneksel yüzme  yarışları  çekişmeleri görülmeye değerdir,.İlçede her yıl yapılan bu yarışlarda takım halinde birinci olmuştur.1982 yılından 1993 yılına kadar Akçakoca da geleneksel olarak yapılan deniz ve kabotaj bayramlarında bütün katogoriler’ de birincilikler elde etmiştir ,yine Bolu gençlik ve spor müdürlüğünce kulüp ödüllendirilmiştir,bütün biricilikleri alan kulüp Bolu valiliğince ödüllendirilmiştir bu yakın çevrelerde yankı bulmuştur.
AyazlıTersanespor, Osmaniye, Antaşİdmanyurdu,Yenimahallespor,Melenağzıspor  kulübü katıldığı geleneksel kürek yarışları  çekişmeleri görülmeye değerdir 4 gurupta denizci kökenlidirler,bu 4 kulüp yıllarca kendi aralarında yarışmalar yaparlar,bu yarışmaları izlemek için yakın vilayetlerden gelenler olurdu bu yarışmalar görülmeye değerdi,1-temmuz kabotaj bayramı gelsin diye insanlar dört gözle sabırla beklerlerdi, maalesef şuanda ilgisizlikten dolayı bu gelenekler bitmiştir,yalnız kabotaj etkinliklerinde ferdi olarak bazen yapılır bazen yapılmamaktadır,çünkü işin içine profesyonellik girmiştir..Ayrıca yine her yıl çok eğlenceli olan merakla beklenip izlenen yağlı direkte bayrak alma yarışında 1982 yılından 1993 yılına kadar bu yarışı kimseye  vermemiştir,bu yarışçılarda şunlardır,SAMİ TUZCU,SERKAN ÖZER,MUSTAFA SARI,AVNİ SANDAL dır. İlçede her yıl yapılan bu yarışlarda takım halinde birinci olmuştur.
ALT YAPI BİLGİLERİ
 
1324 Yılında divanı teşkilat vardı,2 cami, içme suyu,elektriği,sabit telefonu,interneti var,kanalizasyonu vardır,,sağlık evi,sağlık ocağı yok ama sağlık mobil sistemden faydalanmaktadır, az dağınık mahalle statüsündedir en fazla sanayi yapılan mahalledir.Mahallede ilköğretim okulu,imam hatip okulu,Anadolu lisesi vardır,2 adet benzin istasyonu,Şehirlerarası otobüs işletmesi,Dsi kampı,Kkk kampı,Ümran Boru sanayi,Akçakoca sanayi sitesi,değişik yerlerde siteler,1 sandal yapım atelyesi,Akçakoca fisko birliğe bağlı, Göçmen mahalle konumundadır, mahalle yolu kilitli parkelidir,ilk ilkokul 1954 yılında açılmıştır.1871 birinci arazi yoklama defteri 1922 Bolu salnamesinde kaydı vardır, Paleozik yer özelliği,kretase kumlu yer,karışık mahalle statüsünde,göç alan mahalle,fındık bahçesi olan yer %90,ormanlık bölge değil,
 
KURTULUŞ SAVAŞINA KATILANLAR
 
       GAZİLERİ 
 
  1. ÖMER YAZGAN 1316   ( 1900)
  2. HASAN YAZGAN 1316 ( 1900)
  3. HÜSEYİN YAMAN 1317(1901)
  4. HAMDİ DENİZ 1317        ( 1901)
  5. HÜSEYİN YOMRA  1317(1901)
 
AYAZLI’YA İLK GELEN SÜLALELER
Salyancılar,Medetoğlu,Çakmaklar
 
 
AYAZLI’YA YERLEŞEN SÜLALERIN ETNIK YAPILARI VE GELDIKLERI YERLER
     
       SOYADI             LAKAP                     ETNİK                      GELDİĞİ YER
1.      DİREKLER         SAMELİ                    LAZ                           RİZE MERKEZ
2.      CAN                    KARACEMAL         ARAP                                    SİNOP
3.      KUMUŞLAR                                                                             RİZE
4.      GÜVENLER                                                                             RİZE
5.      GENÇLER                                                                                 RİZE
6.      TOPALOĞLU                                        GÜRCÜ                     BATUM
7.      TOSLAR                                                 GÜRCÜ                     BATUM
8.      DENİZLER                                            KÜRT                        RİZE
9.      ÇAKMAKLAR   FANDO                     LAZ                           HOPA-AZLAĞA
10. YAMANLAR     METEDOĞLU(CİN)            LAZ                           HOPA-MAKREAL
11. ÖZERLER           ÇEMİLER-ÇEMO    FRANSIZ ASILLI    FRANSIZ SUBAYI Hopa da görev yaparken bir gürcü kızına aşık olur ve evlenirler.Subay sünnet olur
   müslümanlığı kabul eder.Bundan Özer sülalesi türenir.Baba Fransız , ana Gürcü’dür.
12. YOMRALAR                                         LAZ                           ARHAVİ
13. KOÇLAR                        KAÇALAR                                                   ARTVİN
14. YILMAZLAR                                        TÜRK                        ORDU
15. TUZCUOĞLU    KAZHA                     LAZ                           SARP-AZLAĞA
16. ÇAKMAKLAR   HAVULU                  TÜRK                        GİRESUN
17. YAZGANLAR   MOLLAOĞULLARI           LAZ                           MAKREAL
18. YAMANLAR     METEDOĞLU          LAZ                           MAKREAL
19. SALYANCILAR                                               LAZ                           SARP-AZLAĞA
20. ÖZVERLER        DALAMANA                       LAZ                           SARP-AZLAĞA
21. BEKARLAR                                          LAZ                           SARP-AZLAĞA
22. TANLAR             KUKULİ                   LAZ                           HOPA-MAKREAL
23. KANBERLER    KANPARA               LAZ                           HOPA-MAKREAL
24. SARILAR                       (HZ. Ömer in bir neferi Karas bey İran’dan Hopa’ya kaçar ve yerleşir .6 çocuğu olur orada barınamaz, yarısı Makreali ve yarısı Hopa’ ya yerleşirler.Göktepe ‘deki Sarı, yukarı Ayazlı’daki Sarı , aşağı Ayazlıdaki Sarı’ lar,aynı sülaledir.Arap kökenlidirler.Makreali den gelmişlerdir.)
25. KESKİNLER      FINDIKLI                 LAZ                           FINDIKLI-ÇATALMAĞĞHA
26. TEPELER                                                                                               RİZELİ
27. SANDALCILAR            ZANDALİLER                                                                  
28. ESKİKANLAR                                      LAZ                           HOPA-MAKREAL
29. AKBAŞLAR       MOMOLİ                                                      RİZE MERKEZ
30. YILDIZLAR       MAKİNANIN                       TÜRK                        TRABZON-KARAOSMAN
31. KALAYCILAR                                                                         RİZELİ
32. ABAZA HASAN           ÇECİLER                  LAZ                           HOPA-MAKREAL
33. ÖZDEMİRLER   TAŞÇILAR               LAZ                           FINDIKLI
34. İNEBOLULULAR                                TÜRK                        İNEBOLU
            37. POYRAZLAR                                        LAZ                           HOPA-MAKREA
            38- GÜMÜŞLER              AHMATİ           LAZ                           HOPA-MAKREAL
KAYNAK: Lazimark’ tan Ayazlı’ ya İbrahim Tuzcu 2010 kit. Derl: İbrahim Tuzcu
OSMANİYE
 
Osmaniye mahallesinde Çınar Plajı
 
COĞRAFİ BÖLGE        : Karadeniz bölgesi
İLİ                                    :  Düzce
İLÇESİ                            :  Akçakoca
KAYMAKAMI              :   Yasin Öztürk
TELEFONU                    :  03806114001
BELEDİYE BAŞK        .:  Cüneyt Yemenici
TELEFONU                   :  03806114002    
MAHALLE MUH.        :  Sefer Tuzcuoğlu
TELEFONU                   : -05056514004
NUFUSU                         :  Ortalama 11.000 nüfusu 5181 hane
ESKİ MUHTARLARI  : 1981-Mehmet Üzmez,1984-Ekrem Tuzcu,1999-Mustafa Oktay,2003-Mustafa Oktay,2008-Mustafa Oktay 2013-Sefer Tuzcuoğlu
COĞRAFİ DURUMU: Güney’inde Doğancılar köyü,Kuzey’inde Ayazlı mah..Doğu’sunda Döngelli köyü Kuzey’inde Merkez Çarşı ile komşudur .41.05 Derece Kuzey paraleli,31.07 Doğu boylamı üzerinde yer alır.Tem otoyolu üzerinde Ankara ya 270 km,İstanbul a 235 km mesafededir. Deniz yoluyla İstanbul’a 108,Ereğli 18,Zonguldak 40 mil dir.Koordinatları E-41.086,B-31.138,39 mt
TARİHİ
OSMANİYE  MAHALLESİNİN ESKİ TARİHİ VE KURULUŞU
 “Çuhalı Çarşı Osmanlı Devleti’nin Akçaşar kazasının Haciz Deresinin denize döküldüğü, bataklık ve kumsal olan bir boş arazi iken 17 asırdan itibaren ticaret iskelesi olmaya başladı. Bu iskeleden İstanbul’a gemi kerestesi, fıçı tahtası ve odun sevk edilirdi. Malzeme kulübeleri daha sonra kahve ve hanlar, fırın ve bakkal dükkanları açılarak küçük bir kasaba halini aldı. Dere kenarında bir cami inşa edildi. Buna vakıf olarak dükkanlar eklendi Bolu mutasarrıfı Ahmet Şemsi Paşa 1589 tarihli vakfiyesinde Akçaşar’daki Kızlar ağasındaki caminin yaşaması için Orhan Deresinden Tersaneye kadar olan çarşı arazisini bu camiye vermiştir. Demek ki Çuhalı çarşı henüz bakirdir.1640’da Evliya Çelebi Seyahatnamesinde Akçaşar’dan bahsederken Çuhalıda 70 kadar kereste mahzeni gördüğünü yazar.Çuhalının deniz yolundan başka Konrapa ve Düzce pazar ile iki yolu vardır. Yayan olarak Doğancı-Balatlı üzerinden Doruk Dağı aşılarak Çilimli’ye gidilir, oradan da Düzce pazar ve Konrapa kadılarına ulaşırdı. İkinci yol araba yoludur. Gökçe-eli kadar, şimdiki Tepeköy sırtlarından Aftan-ı Ulva (Başaftun) köyüne oradan kil suyunu takiben Tavukköy ve Üsküb-i Scups ye varıldı.Çuhalı biraz daha gelişerek Bahriye tersanesi ve binası kuruldu. Gemi inşasına başlandı.Osmanlı-Rus Harbi neticesi 1812’de Kırımdan iki gemi ile tatar göçmenler geliyor. Bunlar Bolu ile Eskişehir tarafında gidiyorlar. Bunlardan bir grup Çuhalı iskelesinde ev yaparak yerleşiyorlar. Hala bir ev durmaktadır. 1864’de Kafkasya’dan Adige bozgunundan sonra Çerkezler geliyor. Bunlara ait ise sadece mezarlıklar kalmıştır.
 
OSMANİYE  İSMİ NEREDEN GELİYOR.
1877’de Rus-Osmanlı harbinde Bolu’nun Liman kazasından Bekaroğlu Osman Ağa Çuhalı sırtlarına yerleşiyor ve bugünkü Osmaniye Mahallesi kuruluyor. Keramettin divanından iş adımları, çarşıda yeni dükkan ve hanlar inşa ederek Çuhalı hızla büyüyor.Çok gelişen Çuhalı çarsı 1900 yılında nahiye merkezi oluyor. Çuhalı ismi ise, saraydan Akçaşehir’e bir padişahın efradı tamamen sürgün edilmiş ve saray ağası Akçaşehrin çeşitli mahallerinde ikamete zorlanmış olabilir. Bunlardan Çuhadar Ağa (iç ağa) Çuhalıya, Kızlar Ağası Merkez çarşıya, Kalpakçı başı Hacıyusuflar Mahallesine, Kapıkulu Ağası Kapkirli Mahallesine, İmredor Ağası ise Aşığı Mahalleye yerleşiyor ve her biri kendi adlarında mahalle ve çarşıya isim oluyor.”1870’ler den başlayarak gelip yerleşen Hopa ve yöresi göçmenlerinin evlerinden oluşarak doğan Osmaniye Mahallesinde bu çarşıyla birleşince eski kasabayı oluşturan mahalleler geri plana itilir.Fakat merkeze yakın olan Osmaniyeliler çoğunlukla rençperdirler. Uzaklarda, diğer mahallelerde oturanlar da hemen hemen hepsinin de bu çarşı ile ilgileri vardır.
TARİHİ YERLER
Mahallenin tarihi yerleri yoktur,fakat turizmin en çok yaşandığı bir mahalledir,Bekir Sıtkı Özkök Kültür evi vardır
AKARSU VE DERELERİ
Haciz ,  Orhan Deresi , deresi diye 2 dere vardır .Haciz ve  Orhan deresi Dede dağlarından Deredibi köyünü takip eder.Akçakoca oteli yanından denize dökülür,Orhan deresi ise (Çivi) merkez çarşıda merkez cami yanından denize dökülür
         Karafar Suyu : Burada eskiden sahil koruma bir tabur kışlası vardı,bu kışla daha sonra Adapazarı’na taşındı (yıl 1948) ,Edirne’li asker tarafından buraya bir su çeşmesi yapılmıştır Bu su şimdiki Limak şantiyesinin olduğu yerde idi ve eski Akçakoca belediyesi içme suyu idi fakat şimdilerde bu su kayboldu yerinde şuan Şantiye var
        Hacı Murat Suyu : Lise binasının arka yerinde iki hazneli bir akarsudur,bu su da şuan yok olmuştur bu suyu mahalleli kullanmakta idi
        Kuyumcu İsmail’in bahçesinden  askerler tarafından çıkarılan bir pınar vardı şimdilerde bu suda yok olmuştur,şimdiki itfayenin bulunduğu su çeşmesi idi.
JEOLOJİK DURUMU
Kum,taş,marn kısmen kireçlidir,dere vadi tabanları alüvyon yamaçların büyük bölümü silis formasyonu tepelerin kumlu,çakıllı tabakaları vardır.Depreme karşı sağlam zeminlidir,3. derecededir,dağlar deniz kıyısına paralel uzanır,kıyılar düzdür,kıyılarda dik falezler görülür,kıyıdaki kayalar sular tarafından aşındırılarak yalıyarlar meydana getirmiştir,çevre şist ve kristalin şistlerle kaplıdır.Paleozoik ve Tersiyer arazilerden ibarettir,.Jeolog Dr.Ervin Lan,Mühendis Zeki Eriştir.
 
SOKAK İSİMLERİ
Osmaniye’ nin 120 adet sokağı vardır
EKONÖMİ
TARIM
Tarlalar imece usulü 3-4 kere çapa yapılır.tohumlar saçılır büyür büyüyünce yine imece usulü hasat kaldırılır mahalleye getirilir koçanları ayrılır bağ bağ yapılır selen derlere asılır kurutmaya bırakılırdı.Saplarını da kurutulur hayvanlara kış yiyeceği olarak saklanırdı.Osmaniye’de arıcılık yapılmamıştır.Osmaniye’de hemen hemen her ev kendi bahçesini ekmektedir. Osmaniye’de sebzecilik gelişmiştir,meyvecilik azdır ,tarla arazisi fazladır, Elma Kestane,Akça armut Ceviz,.Ayrıca atalarımız eskiden ,Karasu,Kocaali çevresine gidip  Sazlıklardan sazları kesip onlardan işledikleri hasırları rahmetli Ali Yomra bu hasır işlemeleri alıp İstanbul’a getirip satar  aileler gelir elde ederlerdi.Lahana.Fasulye.Domates.Salatalık.Biber.Maydanoz.Bezelye.Taze soğan.Marul.gibi sebzeleri bahçelerimizde görmekteyiz
AVCILIK
Göçmen kuşları,çulluk,sarıkuş,bıldırcın,ördek,kaz,kuğu,üveyik,tarakçık orukçun,sığırcık kuşları bulunur,son zamanlarda ilaçlamalar yanlış avlanmalar dolaysıyla av kuşları azalmış yok olmuştur.Çevrede karga,karabatak,çokça devamlı olan kuşlardır , tavşan , çakal , tilki , domuz , ayı , sansar , kunduz , geyik , karaca bulunurdu.Ne yazık ki günümüzde kalmamıştır.
ORMAN
Kayın,gürgen,kestane,ıhlamur,çınar,meşe vardır,ormancılık mahallemizde gelişmemiştir Akçakoca’da Osmanlı zamanında gemi yapımı çok önem teşkil etmiştir,bununla birlikte,ayrıca 1919 yılından itibaren de ormanlar talan edilip fındık ekimi yapılmıştır. Eskiden ormandan ağaç kesip ahşap evler yapmışlar ama şu an betonarme binalar yapıldığı için ahşap binalara rağbet azalmıştır.Zaten denize sıfır olduğu için orman alanı pek yoktur. Çuhallı çarşıda çok kereste dükkanlar mevcuttu ama buralarda teknolojiye yenik düşmüştür. Bitki örtüsü maki dir 500 metreye kadar orman altı bitkiler arasında eğreltiotu,yabani çilek,dağ çileği yaygındır,defne,piren,kocayemiş,ardıç dağ gülü maki bitki örtüsünü belirler
HAYVANCILIK
Osmaniye’de  eskiden her evde büyük baş hayvanı vardı.Sütçülük , et besiciliği yapılırdı her evde ağıl , selender vardı hayvan yiyeceği buralarda saklanırdı.2000 yılından sonra AB kriterlerine göre mahallelerde artık hayvan yetiştirilmeyecekti.Ahırlar 2000 yılında tamamen kapatıldı.Artık süt isteyenler sütü köylülerden isteyecekti yada köylülerden alacaktılar.,ama büyükbaş hayvancılığı tamamen yok olmuştur Eskiden süt süz ev olmazdı sütten bakraçlarla yoğurt,çömlek içinde yayık ayranı yapılır peynir,süzme yoğurt,keş yapılırdı
FINDIKÇILIK
.Atalarımız ormanları açıp Mehmet Arif Madencinin memleketten getirdiği fındık fidelerini tedarik edip bunları dikerler.Eskiden tımar , çapalama , elle tırpan yapma , toplama , öküz arabalarla taşıma,sopalarla dövüp elle ayıklama,sık tellerden yapılmış bir aletle  incesi kalını yaprağını tozunu ayıklama evrelerden geçirilirdi ama şimdi toplama ,ilaçlama,gübreleme,tımar,motor ile tırpan yapmak,motor ile çapalama,patoz makinesi ile fındığı harmandan kaldırılır,satışa hazır hale getirilir.Bunun içindir ki çok pahallıya mal oluşur. Fiskobirliğin değerinden düşük fiyat verdiği için halk artık fındıkçılığa sıcak bakmıyor.Ayrıca kümes hayvancılığı ile Ümran Boru fabrikasının kurulması bir etken olmuşturAyrıca1900 Yılında Trabzon’dan gelen bostancı Hacı Ahmet Efendi ilk Akçakoca’da fındık ekmiştir.Fındık şubat - mart ayında ekilir. 2-3 yıl yetişmesi sürerdi. Yetişmesi sıralar 4x4 ila6x6 arası olur. 6-8 fidan olur bir ocakta 60-70 cm kuyu açılır dikilirdi. Fındıkta kökler derine gitmez .Fındık çeşitleri şunlardır,Çakıldak , Kargalak , kan , incekara , kuş çeşidi zayıftır Tombul , palaz , foşa , kalınkara , uzunmusa , ortadır. Mincane , cavcana , badem ise en iyi fındıktır. Batum göçmeni Hocaoğlu Ömer Doğu Keredeniz sahillerinde gemi ile ticaret yaparken bir gün Giresun Belediye Başkanı ve Rum Kaptanın tavsiyesi üzerine fındık fidelerini fıçılar içinde Akçakoca’ya getirir.Daha sonra Yenice köyünden köyün kurucusu Kibaroğlu Hacı Hurşit , Kırıkoğlu Tahir , Keleşoğlu Hacı İbrahim , Ali Oğlu Tufan Tefik’ de fındık fidelerini Akçakoca’ya getiriler ama bu fındıklar uzun sopalarla dallar dövülerek dökülürmüş.Bunlardan yağlı ,kara,sarı fındık etkilidir.1922 de Akçakoca’da 4000 fındık fidanı varmış.1930 yılında merkezde bir değirmen kurulur.Sarı Hafızların Halit Arıkan yerinde Hacıömer Aydın ın kurduğu değirmen elle çalışıyordu çok zahmetli idi.Peşinden Trabzonlu Abdulrezzak efendi kurdu hem kırıyor hem ihraç ediyordu .Ömer Aydın 1932 de Osmaniye mahallesine daha gelişmişini kurdu.1942Diyarbakırlı Cemil Efendi Osmaniye mahallesine kurdu,daha sonra Vahit Yöntem 1945 yılında dizel motoru ile çalışan fabrikayı kurdu Osmaniye mahallesinde,bu fabrikaların buraya kurulmasının sebebi sahilin düz ve açık olması birde iskelenin burada olmasındandır.1947 yılında arabacı köyünden Hocaoğlu Ömer köyünde dizelle çalışan fabrikayı kurdu.Hüseyin Horoz Değirmen Ağzında su gücü ile çalışan küçük alternör ilavesiyle Akçakoca’da ilk akü şarjlı fabrika kurulmuş oluyordu.1954 Fiskobirlik modern bir fabrika kurar.Fındıktan yağ,leblebi şekeri,helvası,ve çikolata alanında kullanılır.Fındık yağını ilk Bekir Üstünel çıkarmıştır.
BALIKCILIK
İstavrit ,karagöz,izmarit,mezgit,kefal,zargana,tekir,gelincik,kayacık,dört ağız gümüş balığı,kırlangıç,küçük köpek balığı , kılıç , vatoz , kalkan , iskorpit , çarpan , barbunya , lüfer,çinakop,uskumru,hamsi,palamut avlanır.Eskiden atalarımız Ayazlıda’ ki gibi Osmaniyeli balıkçılarda meşhur olan yunus balığı avcılığı yaparlardı.Güzel hava da dalgasız denizde sandallarla açılıp , yunus balığının su üstüne çıktığı zaman,sandalla siya siya gidilir kürekler ile hayvan korkmasın diye tüfekle ateş açılır ve vurulur.vurulduğu zaman bir insan gibi ağlar.en çok 10 adet vurulunca kıyıya dönülür.kıyıda derisi soyulur ateş yakılır , büyük fıçılara atılarak derisinden yağ imal edilirdi.Geride kalan eti bazı balıkçılar tarafından yenilirdi.kalorisi çok yüksek olduğu için yağından ilaç ve sabun yapılırdı.hasta çocuklara bu yağdan içirilirdi ve deniz kıyılarında çok curcuna olurdu.İstanbul’dan adamlar gelir fıçıları kamyonlara yükleyip götürürlerdi.Osmaniye halkı Osmaniye ye geldiğinde fındıkçılık,yunus balığı avcılığı,gaz ve kereste dükkanları ile geçinirlerdi.. 1975 yılından sonra yunus balığı avcılığı sona erip yerine kalkan ,palamut hamsicilik almıştır.yunus balığı şuan da bulunmasına rağmen avlanması yasaktır.Artık o ticarette yapılmıyor.Daha sonra atalarımız aksam namazından sonra lüküs fenerini sandalın önüne asarak kepçelerle zargana balık avını yaparlardı.Çok tutarlardı ve bütün herkese dağıtırlardı.Şuan da zargana avı yapılmıyor.uskumru oltasında sarı ipek iplikle misinanın ucuna takılır ve 10 kulaç suda uskumru avcılığı yapılırdı. 2. en çok avlanan balık idi.Uskumru balığı ve kalkan balığı çok tutulurdu Cokey Sabri Üzmez’in bir arabası vardı ona yükleyip İstanbul’a gider satılırdı.Paraları sonra Cokey Sabrı Üzmez pay ederdi.Uskumru balıkcılığı’da sonra erdi.Daha sonra kalkancılık ve palamut balıkçılığı başladı.Ufak selelerle kilometrelerce ipe oltalar takılarak ufak seleler içine bu ağlar konur oltanın ucuna salamura palamut balığı takılır.Denize açılınır kalkan balığı dip balığı olduğu için ağır çapalarla denizin dibine bırakılır bir hafta bekletilir ve oltalar çekilirdi çok miktarda kalkan avlanırdı.Yine bu güne kadar İstanbul’a götürülür orada satılırdı.Madrabazcılık olayı yoktu. 1975 den sonra Sürmeneli balıkçı Sefa Birinci Orhan Bey madrabazcılığa başladı.Palamut ve kalkan balığı avcılığı 1980 yılından sonra büyük gırgırlarla radarlı motorlar piyasaya çıktı yanlış avlanma neticesinde bunlar yok oldu.Olta balıkçılığı artık yerini büyük gırgırlara bırakmış oldu.Kalkancılık yapılırken deniz kıyısında ateşler yakılır gece dönüşü kim daha çok balık getirecek diye beklenir.sahilde çok güzel görüntüler oluşurdu daha sonra palamut ağları çıktı. işlendikten sonra denizde avlandılar ama maalesef palamut balığı da o zamanlarda yok oldu.Zaman zaman da olsa olta balıkçılığı yapılıyor.Radarlı gırgırlar olduğu için daha çok balık avlamayı bunlar yapıyorlar.Tirol avcılığı bu balıkçılığın sonunu hazırladı çok zararı oldu daha doğrusu Denizcilik Bakanlığı olmadığı için denizlerimiz yalnız bırakılmıştır.Sorumsuzluk had safhadadır. 1995 yılından sonra deniz salyangozculuğu tüp ile dalma yöntemi ile deniz dibinden toplanır tırlara yüklenip İstanbul’a götürülür.250 derece ateş de pişirilip eti çıkartılıp pişirilir konserve yapılır.Bunu Avrupa’da Fransızlar daha çok tüketirler..Eskiden süsleme sanatı için kıyılarımız da deniz kabuğu ince salyangoz gibi deniz mahsulleri toplanıp yapılırdı.Süsleme sanatında çok güzel eserler meydana gelirdi.Günümüzde hamsi , istavrit , Rus kafalı , çinakop , barbunya , palamut halen daha avlanmaktadır.Olta balıkçılığının yerini büyük motorlar aldığı için artık iş profesyonele dayanmıştır.Osmaniye’den  yaklaşık 150 kişi balıkçılıkla uğraşmaktadır.Bu balıkçılarda 7 metreden küçük 26 beygir gücünde 15 adet tekne mevcuttur.7 metreden büyük tekneler 3 adet tekne mevcuttur.
SANAYİ
Son yıllarda mahallede kurulan ufak atelyeler mahalleye ekonomik açıdan çok şey kazandırmıştır,Mahallede bir çok küçük çapta fabrikalar vardır,bunlardan bazıları ise Nurteks fındık kırma fabrikası,(Doğancılar köyüne giderken ),Bateks Tekstil,(Doğancılar köyüne giderken),Marangozlar sanayi sitesi,(Belediye atık su deposu yanıbaşında)
KÜLTÜR VE TURİZM
TURİZM
Turizm açısından en renkli olan mahalle,Akçakoca Turizm’inde çok büyük rol oynamaktadır,Çuhalı Plajı, görülmeye değer plaj uzun sahil ve tertemiz kumlarıyla kendinden çokça bahsettirmektedir yazın en çok kalabalığı çeken en büyük plaj konumundadır.Çınar Plajı ise yıllar önce en ideal plajdı fakat liman yapıldıktan sonra Karayel denizi buraya kum bırakamadığı için Poyraz rüzgarı’da burada çok estiği için buradaki kumsalı alıp götürmektedir ve kumsalı zaman zaman azalmaktadır,Yıllar önce burada bulunan Çınar öteli şimdilerde yıkılmıştır yerine sahil bandı projesi altında yürüyüş parkuru olarak kullanılmaktadır.Çınar caddesindeki kafeler ve barlar buradaki irili ufaklı işletmeler de akşamları halkın gezip dolaştığı eğlendiği bir bölge olarak göze çarpmaktadır. Orhan Madenci Köşkü’ de burada bulunmaktadır Akçakoca’nın simgesi halindedir otantık bir yapıya sahiptir.Otel ve pansiyonlar açısından da en zengin olan mahalledir,çok ucuz otel ve pansiyonlar turistlerin ilgi gösterdiği mahalle konumundadır.Yazın çok kalabalık nüfusa sahiptir.Burada bulunan bazı kurumlar ise şöyledir,Şehir stadı,Kapalı spor salonu,Cezaevi,Osmaniye Öğrenci yurdu,Orman işletmesi kampı,Askerlik şübesi,Limak şantiyesi,Pazaryeri,Marangozlar ve Mobilyacılar sitesi,Atık tesisleri,Kamelya restoran,Akbey Restoran,Çınar caddesindeki kafeler,Tek yıldızlı oteller Bayraktar otel,Yılmaz otel,Sezgin otel,Prestıj apart  gibi işletmeler mahallede bulunmakta ve ekonomik açıdan büyük rol oynamaktadır
 
Çuhallı Plajı;
İlçe merkezinde olan turizmi en yoğun olarak yaşayan plajlarımızdan birisidir
 
Çınar Plajı;
Yaz aylarında çok kalabalık olan şehir merkezindeki plajımızdır
OTELLER
Otel ismi                                   Adresi                               Telefonu
Bayraktar oteli                        Atatürk cad                           03806116777
Yılmaz otel                             Atatürk cad.                          03806114741
Koçan otel                              İşgören cad.                           03806112122
Sezgin otel                             Atatürk cad.                           03806114162
PANSIYONLAR
Prestij konutları                     Flamingo cad.                        03806116431
Emel pansiyon                       Flamingo yolu Ankara cad.   03806114682
Mutlu pansiyon                     Atatürk cad.                           03806116655
Mercan pansiyon                  Çuhalı çarşı                       03806118746
Bahar pansiyon                     Atatürk cad.                       03806114535                 
ULAŞIM
Batı Karadeniz’in önemli turizm merkezlerinden biri alan Akçakoca; İstanbul, Ankara, Bursa, Kocaeli gibi metropollere 2.5 – 3 saat uzaklık da olup otoyolla çok kolay bir ulaşıma sahiptir.Hangi yönden gelinirse gelinsin D.100 otoyolunun Düzce ili turnikelerinde çıkış yapılarak Akçakoca yoluna girilir. 35 km.lik şehirlerarası yolu yeşillikler içinde kat ederek Akçakoca’ya varılır.Akçakoca’ya İstanbul ve Ankara’dan düzenli olarak otobüs seferleri vardır. Belli başlı firmalar: Üstün Erçelik , Metro , Ulusoy...Ayrıca Bursa üzerinden Antalya – İzmir seferlerini yapan Kdz. Ereğli bağlantılı otobüslerden bu istikamette seyahat edecekler yararlanabilirler.
CAMİLERİ
ÇUHALI ÇARŞI CAMİ:Osmaniye Mahallesi Tevfik İleri Caddesindedir. 1630 yılında kaza merkezinin buraya gelmesiyle büyük bir ahşap cami yapılmış, ayrıca camiin yaşaması için yakınına 5 adet dükkan yapılmış. 1021 yılında burada konaklayan askerler tarafından Bahriye yüzbaşısı Saffet Ney tarafından 6 musluklu bir şadırvan yapılmıştır. 1956 yılında kurulan cami derneği tarafından sökülerek şimdiki bina yapılmıştır.Kerpiç bir camidir. Halk tarafından 1956’ta yapılmıştır. 500 kapasitelidir. Minaresi bir şereflidir.
NURiOSMANİYE CAMİ:1989 yılında yaptırılmıştır. Kubbeli, betonarme bir binadır. Mimarı Mustafa Çakır’dır. 500 cemaat kapasitelidir. Osmaniye Mahallesinde’dir
OSMANİYE CAMİ :Osmaniye Mahallesi Resülefendi sokaktadır. 1877 Osmanlı- Rus Savaşında Doğu Karadeniz’den Akçakoca’ya göç eden Lazlar tarafından yapılmıştır.Vakıflar Genel Müdürlüğü mülkiyetinde bir yapıdadır. 1945 yılında yapılmıştır. 60 cemaat kapasitedir
MEZARLIKLARI
Çuhalı Cami mezarlığı- ( Cami yanıbaşında) bu cami yanında çok eski Çuhalı Çarşı Çuhalı Çarşı Cami Şerifi Kabristanı
El haç Seyit İbrahim Ağa 1215 Hicri
 Çuhalı Çarşı Cami Şerifi Kabristanı
 El haç Hüseyin 1170 Hicri
 Üskübü zade Hacı İsmail Zade Şakir ağa 1226 Hicri
 Osmaniye Mezarlığı-( Tv antenın olduğu yerde),Aile mezarlıkları
SAĞLIK
Sağlık açısından çok şanslı olan bu mahallede 1 ve 2 nolu sağlık ocakları bulunmaktadır,1 nolu sağlık ocağı eski ve ilk sağlık ocağıdır,(Askerlik şübesi arkasındadır),2 nolu sağlık ocağı
ise Çuhalı çarşıda itfaye yanındadır,Burada mobil sağlık hizmetleride verilmektedir
EĞİTİM
Osmaniye’de ilk ilkokul şimdiki emniyet müdürlüğün yan tarafında, Medrese olarak açılır,Medrese ,daha sonra şimdiki kültür evi önü deniz sahili bölümünde  ,İstiklal ilkokulu olarak ismini değiştirerek burada açılır,daha sonra bu okul,şimdiki Akçakoca lisesinin bulunduğu yerde bulunan hükümet konağın yeni çarşıya taşınmasıyla buraya da İstiklal ilkokulu taşınır,yine daha sonra şimdiki huzur evinin bulunduğu yere yeni bina yapılarak İstiklal ilkokulu, Devrim ilkokulu olarak değiştirilir,tekrar Atatürk ilkokulu olarak değişir,bu bina yıkılarak yerine iş adamı Mustafa Açık Alın  buraya okul yapınca kendi ismini verir.İş adamı Vahit Yöntem eski nahiye müdüründen 10 tl ye şimdiki Uygunların birinci binasının bulunduğu bu arsayı satın alarak buraya Akçakoca ‘nın ilk ortaokulunu yaptırır,bu ortaokul daha sonra Yalı mahallesine taşınır.
1902-Osmaniye Subyan mektebi açılışı
1904-Osmaniye Subyan mektebi İptidai mektebi oldu
1920-Osmaniye İptidai mektebi Zükür (erkek) mektebi oldu
1922-Osmaniye İptidai mektabı İnas    (kız) mektebi açıldı
1926-Osmaniye İstiklal Muhtelif (karma) okulu açıldı
1945-Osmaniye İstiklal Mektebi Devrim okulu oldu
1948-Osmaniye Özel Akçakoca ortaokulu açıldı
1966-Osmaniye Akşam Kız sanat okulu açıldı
1970-Osmaniye Akşam Pratik Kız sanat okulu
1969- Akçakoca lisesi Osmaniye’de yeni yerine taşındı
1977-Akçakoca Atatürk ilköğretim okulu
1983-Akçakoca kız sanat okulu açıldı
1986-Osmaniye Devrim okulu Atatürk okulu oldu
1986-Akçakoca kız sanat kız meslek lisesi oldu
1994-Akçakoca süper lisesi
2008- Osmaniye İlköğretim okulu açldı
SPOR
Osmaniye Antaş İdmanyurdu Futbol Kulübü
 
1955 AKÇAKOCA İDMANYURDUSPOR KULÜBÜ  ( Beşinci kurulan kulüp)
1938 yılında Kaymakam Ali Okyay zamanında Osmaniye mahallesi gençleri Akçakocaspor kulübünü kurarlar,forma rengi Yeşil-Beyaz dır,ikamet yeri Türk ocağı binasıdır, Bu kulüp şimdiki hükümet konağı arkasındaki tarla tavsiye edilerek saha haline getirilir,yanına da voleybol sahası yapılır(şimdiki lise binasının bulunduğu yer) bu kulüp hep kendi imkanlarıyla mücadele verir,çok sporcusu vardır,bütün okuyan talebeler bu kulüp bünyesindedir ,Voleybol ve Kürek da birçok başarılar elde ederler namı beden terbiyesinde duyulur ve beden terbiyesi bu kulübe artık yardım elini uzatır,ayrıca bu kulüp 1- Temmuz deniz ve kabotaj bayramında yapılan  sandal yarışlarında hep birincilikler kazanmıştır ,bu yarışlar unutulmazdır. 1953 yılında denizde kürek yarışları yapılırdı,daha sonra voleybol oynanmaya başlandı bu sporlar gayri federe yapılmakta idi bunları federe yapmak lazımdı.Yine Çuhalı Çarşı gençleri tarafından 1938 yılında kurulan Akçakoca kürek takım yerine bir kulüp kurarlar . 1955 yılında Akçakoca İdmanyurdu kurarlar,forma renginde o zaman İstanbul Vefa lisesinde okuyan merhum Şükrü Dönmez Vefa spor kulübün forma rengi  Yeşil-Beyaz  olduğu için oradan esinlenerek Akçakoca İdmanyurdu kulübün forma renginde Yeşil -Beyaz olarak tescil ettirirler,şimdiki lisenin bulunduğu yerde sübyan mektebinin yanında kulüp binasını yaparlar,futbol,voleybol,deniz sporları branşında mücadele etmiştir..Kulübün o zaman 196 üyesi vardır.. 1-Nisan-1955 Beden Terbiyesi U.M. Sıra no :1150 ve 13-Ağustos-1955 tarihli kararıyla tescil edilmiştir. Kulüp daha sonra Akçakoca idmanyurdu olarak 1967 yılında Bolu birinci amatör liginde mücadele eder ve 5 yıl üst üstte şampiyon olur,.
Kulüp ilk olarak kürek sonra voleybol daha sonra futbol takımı olarak Bolu Amatör liginde müsabakalara iştirak etmiştir,Bolu amatör liginde Bolu Abant Gençlik,Bolu gençlik,Düzce Gençlik,Düzce Gençlik,Akçakoca Gençlik  arasında müsabakalar yapmıştır burada birçok başarılar elde etmiş ve bir çok futbolcu profesyonel olmuştur.Akçakoca idmanyurdu olarak 1967 yılında Bolu birinci amatör liginde mücadele eder ve 5 yıl üst üstte şampiyon olur,bunu hazmedemiyen Bolu Abant Gençlik ile Bolu Gençlik birleşerek 1967 yılında Boluspor olur,yine aynı şekilde 1967 yılında Düzce de ise Düzcespor ve Düzce Gençlikspor kulübü birleşir,Akçakoca İdmanyurdu gerçekten çok başarılara imza atmıştır bu başarılar Ankara  ve İstanbul da yankı bulmuştur bölge dışından Akçakoca ya futbolcular bu kulüpte oynamak için buraya gelip oynamışlardır. Akçakoca idmanyurdu Bolunun gururu olmuştur,bundan dolayı şimdiki lisenin bulunduğu yerde eski hükümet konağı bulunuyordu bu konak yeni çarşıya taşınınca burası boş kalır burası rahmetli Kasap lakaplı Nihat Özer lerin yeri idi,onlarda İdmanyurdunu çok sevdikleri için burayı cüzi miktar karşılığında Bolu bölge müdürlüğüne bağış yapmıştır,1967 yılında Bolu bölgesi de İdmanyurdu nun başarılarından dolayı bu sahayı yapmıştır,bu saha daha sonra lise ye tahsil edilmiştir.Akçakoca,Bolu,Düzce arasında çok çekişmeli müsabakalar oynanır,Akçakoca idmanyurdu Zonguldak,Çankırı,Kastamonu,Bolu iller arasında bölgeler arası Türkiye şampiyonasına katılır ve Zonguldak bölge şampiyonu olur,daha sonra ki yıllarda 2 kere aynı gurupta final oynar fakat bu müsabakalarda kura atışı ve penaltı atışları yapılırdı,maalesef penaltı atışlarıyla elenmişlerdir.
1973 yılında maddi imkansızlıklar ve iki çarşı arasındaki rekabetini bitirmek için kaymakam Altan Tuna bu iki kulübü birleştirerek,forma rengini de Boluspor dan alarak kırmızı- beyaz  Akçakocaspor olarak tescil edilmiştir,1978 yılına kadar  Bolu amatör liginde oynayarak bölgeler arasında da birçok başarılara imza atarak dikkatleri üzerine çekmiştir,fakat yine ilgisizlik ve ikilik yüzünden kulüp 2 defa kayyuma giderek sonunda kapatılmıştır.Yine
27-04-1983 Yılında  tekrar bir sponsor bulunarak Antaş idmanyurdu spor kulübü kurulur bu spor kulübün forma rengini eski Akçakoca İdmanyurdunun forma renginden esinlenerek  Yeşil -Beyaz olarak tescil yapıldı, 1984-1985 yılında Bolu 2ci Amatör ligine katılarak ilk sene şampiyonluğa kavuştu ikinci yılında birinci amatörde mücadele eden kulüp maddi imkansızlıklar nedeniyle yine aynı imkansızlık yüzünden kapanma tehlikesi yaşayan Ayazlı Tersanespor külübü ile  1993 yılında Amerika da bulunan doktor Fikret Özkök önderliğinde,bu kulüpte maddi imkansızlıklar yüzünden ,Ayazlı Tersanespor kulübü ile  22-05-1993 yılında genel kurul kararı ile birleşme kararı alınır,adını Akçakoca Karadenizspor forma rengi ise  AyazlıTersanenin Sarısı Antaş İdmanyurdunun Yeşilini alarak, Yeşil- Sarı olarak Akçakoca Karadenizspor olarak tescil ettirilir,  Çuhalı çarşıda bulunan kereste dükkanları çoktu oralarda çalışanlar arasında sık, sık kürek yarışları yaparlardı,Akçaşehire has olan  kabotaj bayramı şehrimizde çok güzel kutlanırdı bu bayramı izlemek için bölge dışından çok gelenler vardı, iskele ve deniz sahillerinde kürek yarışı etkinlikleri sıkça yapılırdı,İstanbul dan Akçaşehire kereste almaya gelen bir tüccar bu etkinlikleri görür buradaki kürekçileri,1939 yılında İstanbul a davet eder ve kürekçilerimiz giderler,bu yarışlar vilayetler arası bir yarıştır bizim kürekçilerimiz ilk defa İstanbul-Kabataş ta bu yarışa katılır ve vilayetler arası yarışı 3 cü lükle bitirirler bu olay Akçaşehir de coşku ile karşılanır,ve kürekçilerimiz sık sık bu müsabakalara davet edilirler, Yine 1940 yılında Karadeniz  bölge birinciliği için Bolu bölgesinden 4 kürekçimiz Trabzon a gider orada yarışır,.Buradaki yarışta 8 vilayet arasında tek ve dört tek te şampiyon olurlar,fakat Trabzon a 4 kürekçi gitmiştir 6 kürekçi gitmemiştir bu dört kürekçi altı tek yarışına dört kişi ile katılmıştır ve altı tek yarışın dada birinci olmuştur,herkes hayran olmuştur ve bu kürekçileri artık bütün Türkiye tanımaktadır,burada yaşanan bir olayı vardır ki  milletin takdirini kazanan Akçakoca idmanyurdu kürekçileri 2 ci gün yarıştırılırlar fakat yarışlar top atışı ile başlaması beklenirken bando ile başlatılır İdmanyurdu  kürekçileri buna şaşırırlar ve yarışa başlamazlar halkın sevgisini kazanan yarışçılarımızı halk bağırarak yarışın, yarışın diye seslenirler ve yarışa başlarlar ve çok geride oldukları halde yarışı kazanırlar bu olay herkes tarafından alkışlanır.Yine ertesi yıl bu şampiyona Sinop ilinde yapılır fakat Trabzon ili bu yarışa katılmak istemez yine geçiliriz diye ve Akçakoca idmanyurdu bu yarışlarda da aynı başarıyı göstererek Türkiye de yine yankı bulur,Bolu bu kulübe forma yardımı yapar.Akçakoca da bu yarışlar yıllarca Akçakoca idmanyurdu Akçakoca gençlik kulübü arasında büyük çekişmelere sahne olur 1983yılından,1993,yılına,kadar,AyazlıTersanespor,Osmaniye,Antaşİdmanyurdu,Yenimahallespor,Melenağzıspor  kulübü katıldığı geleneksel kürek yarışları  çekişmeleri görülmeye değerdir 4 gurupta denizci kökenlidirler,bu 4 kulüp yıllarca kendi aralarında yarışmalar yaparlar,bu yarışmaları izlemek için yakın vilayetlerden gelenler olurdu bu yarışmalar görülmeye değerdi,1-temmuz kabotaj bayramı gelsin diye insanlar dört gözle sabırla beklerlerdi, maalesef şuanda ilgisizlikten dolayı bu gelenekler bitmiştir,yalnız kabotaj etkinliklerinde ferdi olarak bazen yapılır bazen yapılmamaktadır,çünkü işin içine profesyonellik girmiştir.Antaş idmanyurdu bu yarışlarda bazı kategorilerde  devamlı ikincilik üçüncülük alırdı . Yüzmede ise ARİF ALPAN, SİNAN UYGUN, ÖZKAN OKTAY devamlı olarak yüzme yarışlarına katılan yüzücülerdi1935 yılı şimdiki  yeni Akçakoca şehir stadı Mustafa Acar ın yeri ,Soldan sağa 5 ci At MEVRUK tur,Binbaşı Tahir Kıral dır.1933 yılında o zamanın Askerlik şubesi başkanı olan Binbaşı Tahir Kıral tarafından at yarışları düzenlenirdi,Binbaşıya ait HİLAL isminde  at vardı, jokeyi askerlik  şubeden  bir askerdi,birde Adapazarı ndan gelen MEVRUK isimli at gelirdi,HİLAL devamlı MEVRUK U  geçerdi,HİLAL bir gün şimdiki Ataçların binasının bulunduğu yerde büyük su kanalı vardı HİLAL oraya düşer ayağını kırar at çok acı çeker ve Karafar (şimdiki yol şantiyesinin yeri) bölgesine götürülür ve başından silahla acı çekmesin diye öldürülür,daha sonra Binbaşı Tahir bey ölen atın yerine bir at daha alır o ara 1938 yılında Hatay Türkiye ye bağlanır,Binbaşı atın ismini de HATAY koyar,bu atta Akçakoca civarında geçilmez,  bu yarışlar şimdiki Çuhalı çarşı-Deredibi köyü karayolu üzerinde,birde şimdiki şehir stadı eskiden tarla idi burası Haydar Acar ait idi bu yarışlar buralarda yapılırdı ,bu binbaşı tayini başka yerine gidince yapılmayan bu yarışlar daha sonra şimdiki Tarım kredinin bulunduğu yerde at yarışları tekrar Mütahit Osman Akın tarafından  düzenlendi.Akçakoca maalesef şimdilerde böyle yarışlar yapılmamaktadırİlk Akçakoca İdmanyurdu voleybol sporcuları  1955 yılında Bolu Abant ve Düzce deki turnuvalarda birçok birincilikler elde etmişlerdir. (Futbol, Voleybol,Ping pong,Kürek ve yüzme dallarında)58 sporcu ile mücadele etmiş ve neticesinde 4 kupa 16 madalya kazanmıştır,
 
ALT YAPISI BILGİLERİ
Elektrik,su kanalizasyon,doğalgaz,ptt,Pazaryeri,,2 adet sağlık ocağı,Akçakoca’nın önemli mahallesidir burada her şeyi rahatlıkla bulma şansınız vardır
KURTULUŞ SAVAŞINDA OSMANİYE
JANDARMA TEŞKİLATI
 
Yüzbaşı Ziya bey (Karakol komutanı) ,Talat Uğur (Karakol yazıcısı), Bekir Özkök (Karakol komutanı), Osmaniye mah. Haciz Jandarma Teşkilatı, Ali Orhan  (Karakol Jandarması) Osmaniye mah.
              Merkez Karakol Teşkilatı ,İhsan Karagöz ( Osmaniye mah.), Hüseyin Abanoz ( Osmaniye mah.), Osman Aydoğan ( Osmaniye mah.), Rıfat İşgören ( Osmaniye mah.).
MİLİS KUVVETLERİ
İsmail Akın                            Osmaniye Mahallesi   Emir Hacıoğulları
Osman Eriş                             Osmaniye Mahallesi   Arhavili Kadını
Ömer Lütfü Eriş                     Osmaniye Mahallesi   Arhavili Kadının
 
MERKEZ KARAKOL ERLERİ
 
Başçavuş İhsan KARAGÖZ                         Osmaniye Mahallesi
Hüseyin ABANOZ”                                      Osmaniye Mahallesi
Deli Mehmet’in Osman AYDOĞAN            Osmaniye Mahallesi
Rıfat İŞGÖREN                                           Osmaniye Mahallesi                                     
İstanbul’dan Akçaşehir’e askeri malzeme taşıyan deniz ulaşım araçları dönüşlerinde Ereğli’ye uğrayıp kömür yükleyip dönüyorlardı. Türk  gemilerinin yanında yabancı gemilerde vardı. İtalyan; Dukovina, Kostiniya,Kleopatra, Mergi,Oretina gemileri ve Fransız: Penguen, Ararat, Lanker, Vesta gemileri ile bazı Rus gemileri devamlı olarak, para karşılığı Akçakoca’ya askeri malzeme taşıyordu. Bu yabancı gemilerin dışında Türk gemileri çoğunlukta idi İstanbul’da Akçakoca’ya askeri malzeme taşıyan taka kaptanlarına Reis, gemi kaptanlarına ise kaptan denmektedir. Reis ve kaptanlardan tespit edebildiklerimiz şunlardır:
MAVNACI VE KAPTANLAR
Enbiya Reis (UYGUN)                                 Osmaniye Mahallesi
Ali Reis (UYGUN)                                       Osmaniye Mahallesi
Hamdi Reis                                                    Osmaniye Mahallesi
Ali Osman Reis (KURBAN)                        Osmaniye Mahallesi
Kayanın Tahsin Kaptan                                 Osmaniye Mahallesi
Kayanın Hakkı Kaptan                                  Osmaniye Mahallesi
Duran Reis (GÜVEN)                                               Osmaniye Mahallesi
Yusuf Reis (GÜVEN)                                               Osmaniye Mahallesi
Ahmet Reis (DALGIÇ)                                Osmaniye Mahallesi
Halim Reis (İŞGÖREN)                               Osmaniye Mahallesi Manvacı
Hasan Çavuş (ÜZMEZ)                                Osmaniye Mahallesi Manvacı
Abanozun Muhammet (ABANOZ)              Osmaniye Mahallesi Mavnacı
 
KADIN KOLLARI
Osmaniye Kadın Kolları
. Mavnalardan cephaneyi karaya çıkarmak kadınların görevi idi. Çocukları ile beraber suya girip top mermilerini mavnadan kucaklayıp sahile taşıyorlardı. Göğsüne bastırdığı mermisi ile denize düşen ve elinden mermiyi bırakmamak için çırpınıp, boğulmayı göze alan ninelerimizin hikayesi dilden dile dolaşmaktadır.Tespit edebildiğimiz Akçaşehir’li Karafatmalarımızın, ninelerimizin adları şunlardır. Biz inanıyoruz ki, bu sayı çok daha fazladır. Ne yazık ki elimizdeki belgeler bu kadar.
  Güler Hanım (GÜVEN)                              Osmaniye Mahallesi
(General Kenan GÜVEN’in babaannesi)
Gülfem Hanım (CİVELEK)                         Osmaniye Mahallesi
(Sami Civeleğin babaannesi)
Hayriye DOĞRU                                          Osmaniye Mahallesi
(Şükrü Dönmez’in anneannesi)
Seher Hanım (ŞENYUVA)                           Osmaniye Mahallesi
(Yaşar Şenyuva’nın annesi)
Aliye KALYONCU                                      Osmaniye Mahallesi
(Kuyumcu İsmail ve Süleyman’ın annesi)
Arife YÖNTEM                                            Osmaniye Mahallesi
( Vahit Yöntem’in annesi)
 Ayşe YAMAN                                             Osmaniye Mahallesi
Asiye OKTAY                                              Osmaniye Mahallesi
Zeliha TUZCUOĞLU                                               Osmaniye Mahallesi
Rukiye ABANOZ                                         Osmaniye Mahallesi
Hanife ÜZMEZ                                             Osmaniye mahallesi
Ayşe GÜLTEKİN                                         Osmaniye mahallesi.
Ayşe Atik                                                      Osmaniye mah.allesi
 
ARABACI KOLLARI
Arabası olup ta milis kuvvetlerine katılan kişilerin oluşturduğu ekibe arabacılar Kolu deniyordu. Bunların görevi cephaneyi, askeri malzemeyi cepheye ulaştırmaktı. Akçakocalı olup ta bu kollarda görev alanlar genellikle Dadalı, Göktepe, Döngelli ve Doğancı köyleri ile Osmaniye Mahallesinden idiler. Arabacı Kollarında görev alan kadın Akçaşehirli ler de vardı. Örneğin; Dadalı Köyünden Piroğlu Kızı Asiye, SabriyeBaşak, Hürmüz Sunarbu gruba örnektir. Yine halk arasında anlatılanlara göre; Kepenç Köyünden Veli Kızı Ayşe Coşkun, kışın cephane taşırken ellerinin donup, ihtiyacını gideremeyecek kadar bitkin düştüğüdür. Yine Doğancılar Köyünden adını saptayamadığım bir kadının hikayesi özetle şöyle: Kocası, babası askere giden Doğancı Köyünden kahraman kadın, kağnısı ile Akçaşehir’den Düzce’ye cephane taşımaktadır. Yanında 11 yaşında oğlu vardır. Kadın hamiledir. Kestane bayırında sancısı tutar.Burada, Karadere’ye sapılan yerde meşe ağacının dibinde doğum yapar. Mermiler cepheye gidecektir. Kadını zorla kasabaya yollarlar ama kadın cephaneyi götürmek için oğlunu görevlendirir. Cephane kafile ile birlikte zamanında yerine ulaşır.Akçaşehir’li olup ta arabacılar kolunda görev yapanlardan tespit edebileceklerimiz  şunlardır; 
 Hocaoğlu Mustafa İLHAN                                  Osmaniye Mahallesi
Emirhacıoğlu Dursun AKIN                      Osmaniye Mahallesi
Emirhacıoğlu Hakkı Akın                           Osmaniye Mahallesi
Emirhacıoğlu Mustafa AKIN                     Osmaniye Mahallesi
Emirhacıoğlu Haydar AKIN                      Osmaniye Mahallesi
Şirinin Halim YAKIŞ                                 Osmaniye Mahallesi
Mehmet OKTAY                                       Osmaniye Mahallesi
Kasanın İbrahim GÜÇLÜ                          Osmaniye Mahallesi
Kasanın İbrahim GÜÇLÜ                          Osmaniye Mahallesi
İsmail Kaptan (TAŞKIRAN)                     Osmaniye Mahallesi
KURTULUŞ SAVAŞINDAKİ GAZİ,LER
 
                   ADI VE SOYADI                    BABA ADI     DOĞUM TARİHİ
            010      Halit ŞENGÜL                      Yusuf              1304
            011      Almanya Hikmet BAŞAR     Ömer               1304
            013      Halim İŞGÖREN                  Aslan              1305
            014      Mehmet ÖZDEMİR              Osman            1306
            015      M. Sabri ABANOZ               Hasan              1307
            030      Sadettin SANDIKÇI             Mustafa          1309
044      M. İhsan KARAGÖZ                       Fevzi               1311
053      Bekir ÖZKÖK                       Mehmet          1312
061     Ali ORHAN                           Memiş             1312
075      Hamdi OKTAY                     Osman             1313
082      Şevket LOKUM                    Mehmet          1314
104      Hasan YAZGAN                   Osman            1316
105      Ali Rıza ATALA                   Salih                1316
106      Rıfat İŞGÖREN                    Aslan              1316
107      Fevzi ARSLAN                     Ali                   1316
108      Ahmet KAHRAMAN                      Osman             1316
109      Resul ABANOZ                    Hasan              1309
 

İBRAHİM TUZCU WEB SİTESİ KURULUŞ:09.09.2017
SİTEYİ KURAN ve DÜZENLEYEN: MEHMET GÜVEN
EĞER TELİF HAKKININ İHLAL EDİLDİĞİNİ DÜŞÜNÜYORSANIZ LÜTFEN İLETİŞİMDEN BİZE YAZINIZ.



Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol