Yeşil Akçakoca Kitabı 1
YEŞİL AKÇAKOCA
İBRAHİM TUZCU’NUN KISA HAYAT HİKAYESİ
1956 Yılında Akçakoca Ayazlı mahallesinde dünyaya geldim. İlkokulu Barbaros ilköğretim okulunda , orta okulunu Akçakoca Lisesinin ortaokul kısmında , liseyi Kdz Ereğli’de o zamanın sanat okulu Endüstri Meslek Lisesi’nde okudum.1973’te mezun oldum.Okulun bitiminde Ereğli Demir Çelik Fabrikalarında işbaşı yaptım.Çeşitli kademelerde görev aldım. 2000 yılında emekli oldum. Sporu çok sevdiğimden çeşitli kulüplerde çalıştım (Düzcespor , Akçakocaspor , YeniAkçakocaspor , Akçakoca İdmanyurdu,çeşitli görevlerde bulundum , Antaş İdmanyurdu , Ayazlı Tersane spor kulübün kurulmasında katkım çok fazladır. Bolu merkez hakem komitesinde 2 yıl çalıştım,Düzce de saha komiserliği yaptım. Çuhallı Çarşısı Güzelleştirme Derneğinin kurulmasında emeğim olmuştur.Akçakoca ,Ayazlı,Akçakoca nın 43 köye ait kitaplar derledim, 2 çocuk babası ve az Fransızca bilmekteyim. Akçakoca ve Ayazlı aşığımdır.
ÖNSÖZ
Aşığı olduğum Akçakoca nın her yönü ile incelemek istedim. Bu nedenle bu kitap tarihi bir coğrafya kitabıdır.Bu kitap içinde yaşadığımız bizlerin, atalarımızın yaptığı mücadelenin hikayesini anlatan ve örf adetlerini içine alan gelecekteki araştırmacılara ışık tutacak belirli başlangıç noktalarını belirleyen bir çalışmayı içermektedir. Akçakoca’nın güzel şirin köylerinin, coğrafyasın,dan, kültüründen, geleneklerinden, ekonomik potansiyeline kadar bir kitapta anlatmak mümkün değildir bu kitabın bir amacıda daha kapsamlı çalışma yapmak isteyenlere bir alt yapı oluşturmak ve yazı kültürümüzün gelişmesine katkıda bulunmaktadır, bölgemizin güzelliklerini paylaşmak, tanıtmak bir görev bildiğim için bir girişimim den dolayı çok mutluyum 4 yıldır yaptığım araştırmalarım neticesinde bana yardımları dokunan herkese teşekkür etmek istiyorum.1085 yılından Selçukluların Akçakoca’da bazı köylerin kurmasıyla bugüne dek yaşanan bütün olayları incelemeye almam beni mutlu kılmıştır lakin bir çınar için toprak altındaki kökleri ne ise ve bu kökler kurudukça çınar nasıl kurumaya başlarsa bu millet içinde tarih odur, tarihini bilen millet sağlam çınar gibidir. Zamanla eski adet ve geleneklerini unutan yaşayış tarzını unutan, tarihini bilmeyen ecdadının ne yaptığını bilmeyen bir millet kendini ayakta tutan köklerden bir kaçını kurutmuş demektir tarih okuyarak onu sulamak lazımdır.Kitabın hazırlanışı 4 yıl sürmüştür. Kitabın hazırlanmasında bana katkıları olan oğlum Emrah Tuzcu ,, Doç.Zeynel Özlü ,Kenan Okan , Uğurlu Köyünden Hakkı Erdoğan ,Mustafa Kocadon,Şükrü Dönmez büyüklerime,Akçakoca kaymakamlığına,Düzce ünivertsıtesıne ,Akçakoca belediyesine teşekkür ederim .Benim yapmak istediğim olay Akçakoca nın geçmiş insanlarına olan borcumuzu ödemeye çalışmaktan başka bir şey değildir.Onlar ki bizim bu günlere gelmemize sebep olmuşlardır.Unutulmamalıdır ki bilgi ve sevgi paylaştıkça çoğalır.Akçakoca ismi daima yaşandıkça yaşatılacaktır.
Saygılarımla
İBRAHİM TUZCU
AKÇAKOCA
COĞRAFİ BÖLGE = Karadeniz bölgesi
İLİ = Düzce
KAYMAKAMI = Mehmet Ünal
TELEFONU = 03806114001
BELEDİYE BAŞ. = Fikret Albayrak
TELEFONU = 03806114002
NÜFUSU = 38.354
POSTA KODU = 81650
COĞRAFİ DURUMU= 41.05 Derece Kuzey paraleli,31.07 Doğu boylamı üzerinde yer alır.Tem otoyolu üzerinde Ankara ya
JEOLOJİK DURUM
Dere vadi tabanları aliviyon, yamaçların büyük bölümü silis formasyonu, tepelerin üst kısımlarında ise 3 jeolojik döneme ait kumlu, çakıllı tabakalar bulunmaktadır. Dağlar, deniz kıyısına paralel uzanır. Kıyılar girintili çıkıntılı değildir. Kıyılarda yüksek ve dik falezler görülür. Sahildeki kayalar su tarafından aşındırılarak yalıyarlar meydana gelmiştir. Çevre şist ve kristalin şistlerle kapılıdır. Doğu ve güneyde Paleozoik devre ve Tersiyer arazilerden ibarettir. Kalker ve kayaların erime ve aşınmasıyla irili ufaklı mağaralar meydana gelmiştir.Kaplandede,masif,silur vedevon tabakalarını ihtiva eden serilerden ibarettir.Seriler kuvarsit,kırmızı greiarkoz,silisli ve killi şistler ve yarı kristalin siyah kalkerlerden meydana gelmiştir,ayrıca masif ormanla kaplıdır.Paleozoik masifine tekabül eden bu dağlık sahalarla,kıyı arasında etek mahiyetinde olan platolar yer almaktadır. Akçakoca çevresinde bunlar parçalanmış bir platform durumundadır.Kalker serileri üzerinde Eosen flit serisi,kumlu şist ve yer yer kalkerlerden oluşmuştur.Akçakoca’nın turistik değer kazanmasının başlıca nedeni derelerin yoğunlaştığı kesimlerde fazla birikinti yığmalarıdır,bu suretle falezler gerilmiş aktivitelerini kaybetmiş ve önlerine kum birikintileri meydana gelmiştir,Değirmenağzı,Haciz,Orhan Melen,Sarma,Aksu,Aftun,Çuhalı,Cumayanı,Kocaman dereleri denize dökülmektedir, bu durum kasaba önünde nispeten geniş uzun bir kumluğun teşekkülüne sebebiyet vermiştir.Sarma deresi kıyıya yaklaştığı zaman tabanın genişlediği görülür,ziraat için mükemmeldir,çuhalı deresi kıyıdan bir hayli içerde genişleyerek yamaçların meyli azalır,bu vadi deniz kenarında geniş bir düzlük halini almaktadır,ince kumlu,milli ve kirlidir,aynı olay Çayağzı’nda vardır,diğer vadilerde çakıl nispeti fazladır.Ayrıca nispeten saf,beyaz kalkerlerin bulunduğu kesimlerde karstik çukurlar bulunmaktadır,güneye doğu gidildikçe
BİTKİ ÖRTÜSÜ
Orman alanı 2077. hektardır. Çoğu bozuk koru ormanıdır. Ormanlarda %43 kayın, %0.8 Gürgen, %0.1 Kestane, %6 Meşe, %1 Kavak, %0.25 Ihlamur, %0,4 Çınar ağaçları bulunur.Topraklar erozyona maruzdur.Akçakoca gür bitki örtüsüne sahiptir,kıyıdan itibaren yapraklarını kışın döken ağaçlarla,bilhassa bodur türler genelliktedir,500 metreden sonra yayvan yapraklı orman ağaçları çoğunlukla bulunmaktadır.Geniş yapraklı ormanlar Akçakoca -Alaplı arasındaki kıyı bölgesine ulaşa bilinmektedir,kıyı bölgesinin rutubetli olması eğrelti otların çok olduğunu göstermektedir.Ovada çınarlar hakim durumda,dağlık çevrede ise kayın ağaçları çoğunluktadır,kayın ağaçların arasında yaprağını dökmeyen meşe ağaçları vardır.Akova nın doğu kıyısından itibaren Adapazarı bataklık sahası da kesif bir şekilde ormanla kaplı dır,buna rağmen bu ormanlar tahrip edilmemiştir,kıyı bölgesinde ise kesif ormanların çokluğundan dolayı ormanlar tahrip edilmiştir keresteler gemicilik yapımında kullanıldığı için canım ormanlar tahrip edilmişlerdir.
AKARSULAR
İlçe sınırları içinde en büyük akarsu Melen çayı (
· Melen Irmağı
· Kalkın Deresi
· Darı Deresi
· Taşman Deresi
· Akdere Deresi
· Değirmenağzı Deresi
· Orhan Deresi
· Haciz (Deredibi) Deresi
· Döngelli Deresi
· Aftunağzı Deresi
· Küçük Dere
· Değirmendere (Soğuksu)
· Çakpelit Deresi
RÜZGAR
Akçakoca’da hakim rüzgar kış aylarında lodos, Mayıs-Haziran aylarında karayel, Temmuz, Ağustos ve Eylül aylarında poyraz olup, Temmuz-Ağustos aylarında rüzgar hızları diğer aylara oranla daha azdır.Akçakocada mart ayından itibaren hava ısınmaktadır,sıcaklık mayıs-ağustos arasında azamiye erişmekte,kasım ayına kadar mutedil bir gidiş göstermektedir.1930 yılında Bolu da sıcaklık -31 dereceye düştüğü ve 40 derece sıcaklığa yükseldiği görülmüştür sıcaklık en düşük aralık ve mart aylarında rastlanır .bölgede meydana gelen yağışlar orografik ve depresonik tir,bu nedenle yağışların dağılışında farklılıklar ortaya çıkmaktadır. Akçakocada yıllık yağış ortalaması
Kaynak : Akç.Kaym.Sit.,Şükrü Dönmez-2000,Kenan Okan-1997,Derl.İbrahim Tuzcu
AKÇAKOCA GENEL TARİHİ YAPISI
Akçakoca’nın 1934 yılından önceki adı AKÇAŞEHİR’ idi. Bu nedenle tarihi kaynaklarda Akçakoca adı yerine Akça şar, Akça şehir adı geçmektedir. Türklerin bu bölgeye yerleşmesinden çok önceki dönemlerde de bu kasaba Bolu’nun bir iskelesi olarak vardı. Kara ulaştırmasının çok güç şartlarda yapıldığı bir dönemde deniz ulaştırması büyük önem taşıyordu ve ulaştırma deniz yoluyla gerçekleştiriliyordu. Bu nedenle de o dönemlerden yakın dönemlere kadar Akçakocalıların en büyük geçim kaynağı deniz ulaştırmacılığı idi.
Akçakoca’nın tarih öncesi çağlarına ait dönemdeki yapılan çalışmalar: mevcut bilgilerin yetersiz oluşu nedeni ile tam olarak bilinmemektedir. Hitit dönemine ait bilgilerde yetersizdir. Bu nedenle bu dönemler hep karanlıkta kalmıştır. İncelediğimiz kaynaklar, Akçakoca ve çevresi ile ilgili tarihi hep Bithynialar ile başlatılmaktadır. Tarih süreci içinde Bolu ve çevresi ve Akçakoca’da Romalıların, Bizanslıların, Selçukluların ve Osmanlıların eserlerine rastlamaktayız. Bu, eserlerin, bazıları, günümüze, kadar, gelmiştir. Tarihte Trake Boğazı denilen İstanbul Boğazı’nın doğusu Anadolu Trakya sı olarak bilinmektedir. Bolu, Anadolu Trakyası’nın doğusunda yer almaktadır. Bu bölgeye, yerleşen kafilelere oranla Bebrisya ve Bitinya adları verildiği gibi, Bolu çevresi ve Kuzey- Batı Anadolu’ya Bithynia denmektedir. Bolu’nun en eski adı Bitinyum idi. Daha sonraki dönemlerde Bitinyum adı Kladyopolis (Cloudiopolis),olarak, değişmiştir. Genellikle Bitinya’nın deniz kıyılarında yerleşmeyi tercih eden Bebrislerin, Bitin yen’lerden olmadığı bilinmektedir. Ünlü ozan Homores’un Truva savaşlarını anlatan destanlarında Bebrislerden hiç söz etmemesi de Bebrislerin Trake kökenli olmadıklarının bir kanıtı sayılır. Önceleri Çanakkale çevresinde krallık kuran Bebrisler Karadeniz’de Akçakoca ve Karadeniz Ereğlisi çevresinde yerleşmişlerdir. Bebris’ler bir Firik boyudur. Bitinya krallığının kurucusu Bias’tır. Bias’ın ölümü üzerine Zipitis, Bitinya’nın ikinci kralı oldu. Bu dönemde Karadeniz Ereğli’sinin adı Herakleia’dır. Herakleia, krallıkla yönetiliyordu. Bitin yalılara karşı düşmanca davranıyorlardı. Zipitis M.Ö. 298–297 yıllarında Herakleia üzerine yürüdü ve Herakleia’yı zapt etti. Bu dönemde Akçakoca ve çevresi ormanlarla kaplı bir yerdi. Halk göçebe bir düzen içinde derme çatma kulübe ve çadırlarda yaşıyorlardı. Bu bölge, daha uygar bir düzen kuran Bitinyalılar için cazip görünüyordu. Zipitis, doğa olanaklarından yana zengin, insan emeğinden yana fakir olan bu geniş alanda kendi adına bir şehir kurdu. Dia veya Diapolis adları, Akçakoca’nın bilinen en eski adıdır. Diapolis, Zeüs’ün kenti anlamına da gelmektedir. Dia, Grekçe ve Latincede “arasından ayırmak” ya da “iki parçaya ayırmak” anlamlarına gelmektedir. Akça sözcüğünün ışıkla ilgisi vardır. Pisidya tarihi ile ilgili kaynaklarda ve rastlanan Pisidya haritalarında Dia veya Diapolis adları yer almaktadır. Bir başka kaynağa göre ise Akçakoca’nın ilk adı Tospolis idi. Şarl Teksiye’nin Küçük Asya adlı kitabında Akçaşehir’in adı Tospolis olarak geçmektedir.
Makedonya kralı Büyük İskender, İran hükümdarı III. Dara’ya karşı Asya seferini açtığı zaman, Bitinyalılar
Mesut’un Ankara Meliki olmasından az önce II. Kılıç Aslan (1155–1192)’in Selçuklu kuvvetleri, 1177’de bu kale önlerinde görünerek kısa müddet kuşatmışlardı. Ancak Mycrikephalon Meydan Savaşı mağlubu Manuel Komnenos burada kendi şerefini iade edecek küçük bir başarı kazanabilmişti. Melik Mesut Bolu’nun doğusunda yeni fetihlerde bulunmuş Kastamonu Bölgesini ve Safranbolu’yu kuşatarak ele geçirmiş ve Türk göçmenlerini iskân ettirmiştir. Gerede, Mengen, Köroğlu Dağları ve Bolu çevresi Oğuz kabileleri birliğine dâhil birçok Türkmen gruplarının yeni vatanı olurken, Mudurnu istikametinden de Sakarya vadisine doğru, yayılışları, görülmektedir. Selçuklu zamanında 1202 yılında Selçuklu beyliği sona erdiğinde, Moğol istilası öncesi Kastamonu ve yöresinde Oğuzların kıyı boyundan olan Çoban oğulları’ndan Hüsamettin Çobanoğlu 1227 yılında kendi adını taşıyan beyliğini kurdu, ama Moğollar Çoban oğulları’na da el koyar, bu arada Candaroğulları’ndan Süleyman paşa ani baskın sonucunda Çobanoğlu son hükümdarı olan Mahmut beyi öldürür 1322 yılında Sinop’u da alarak yurtlarını genişletirler, Ceneviz ve Venediklilerle dost olurlar deniz ticareti yaparlar bu arada Akçakoca’daki Cenevizlilerle dostluklar kurarlar bunun neticesinde buraya gelip kalanlar olmuştur ayrıca Moğol istilasından bıkan bu obaların bir kısmı Akçakoca’ya gelir.1243 yılında Moğollar Sivas’ça Kösedağ harbinde Moğol kumandanı Baycu’ya yenilen Selçuklu kumandan Mesut tabalardan Bozok kolundan üçok obaları Akçakoca’ya gelmesiyle bazı köyler kurmuşlardır. Akçakoca’ya gelir, Aftuni sulfa, Aftuni ulvayı kurarlar buralar birer divandır divan demek toplanan biriken yer demektir. Bu Selçuklu obaları Kastamonu da 100.000 Çortlan dağında 30.000 kişi savaşlardan bıktıkları için batıya göç ederler, Çobanoğluları obaları 1309 yılında yok olmuştur. Selçuklu Devletinin yıkılmasından sonra Umur Hanlılar bu bölgeye hâkim oldular. Osmanlı ve Candar Beylikleri arasında kalan Umur Hanlıların yerini, Göynük, Bolu ve Gerede’de küçük beyler almışlardır ki, bunların askeri kuvvetleri 3000 – 5000,atlıyı, geçmiyordu. Anadolu’ya oranla Bolu yöresinde Oğuz boylarına ait yer adlarının oldukça fazla olduğu görülmektedir. Akçakoca’da Kınık ve yer adı olarak Yörük Yatağı Tepesi buna örnektir. Kınık adı ile 46 yerleşme bilinmektedir. Bunun 6 tanesine (0/0 13’ü) Bolu, yöresinde, rastlanmaktadır.”Bir başka kaynağa göre Akçakoca’ya Selçuklu Türkleri gelerek yerleşmeye ve köyler kurmaya başlamışlardı. İlk gelenlerin koçar Bey ve onun yakınları olduğunu söylemektedir. Koçar Beyin yerleştiği yer bugünkü koçar köyüdür. Selçuk kollarının orman bölgesinde kurdukları köyler şunlardır; Gökçe eli, Doğancılar, Beyören, Balatlı, Kınık, Ketmenli, Kepenç, Göktepe, Keramettin, Kapkirli ve Cumayeri vb
Cevdet Türk kaya’nın “Osmanlı İmparatorluğunda Oymak, Aşiret ve Cemaatler-İstanbul,
Osmanlılar batıdan doğuya doğru ilerledikçe şehir isimleri de değiştirildi. Dia/Diospolis, Akçaşehir ya da Akkent adını aldı. Bu sahil kasabasının ilk sakinleri Kerameddinlilerdir
Aynı şekilde Tahirli, Arabacılar, Fadıllar,( munkariz oldu) Kınık köyleri halkının da Yörük olduğu belirtilmektedir. Kınık, için, aynen, şu, ifadeler, yer, almaktadır.“Adana, Hama, Hums, Ankara, Aksaray, Konya, Karaman, Kütahya ve Çorum sancakları, Koçhisar kazası (Kengir sancağı), On iki Divan kazası (Bolu sancağı) Edirne kazası (Paşa sancağı), Çorlu kazası (Vize sancağı), Tekfur dağ kazası (Çimen sancağı) Türkmen yörükan taifesindendir. Kara koyun aşiretinden olan. Kınık, cemaati, Adana’da, kışlardı.(s.517)Halk arasında yaygın olarak kullanılan Manav Türkleri hakkında yaptığımız incelemede; Manavların; İçel sancağı, Anamur kazası (İçel sancağı), Manisa kazası (Saruhan sancağı) Düşenbe kazası (Ala iye sancağı) yörelerindeki yörükan taifesidir. Yörük deyimi; iyi ve çabuk yürüyen, göçebe, (Anadolu’da çadırda oturana) Türkmenler, bir yerde yerleşmeyen göçebe halkı anlamına kullanılmaktadır. Dördüncü Haçlı Ordusunun çoğu Fransız dır. Venedik gemileri ile Venedik’ten hareket ettiler. İstanbul’a gelerek konakladılar. O sırada Bizans’ta yine post kavgaları devam ediyordu. Haçlılar bu nedenle İstanbul’a davet edilmişlerdi. Cenevizler şehrin güzelliğine dayanamadılar ve İstanbul’u zapt ettiler. (MS 1204) Latin İmparatorluğunu kurdular. (1204–1261)Dördüncü Haçlı Seferi sırasında Karadeniz kıyılarında Cenevizliler müstemlekeler kurmuşlardı. Ticaret merkezlerini elde ederek limanlardan sahile doğru yayılmışlardır. Karadeniz sahilinde bulunan Ereğli ile Amasra ve havalisi Cenevizlilerin eline geçti. Gebe kilise (Aktaş), Kızılca kilise (Nazımbey) köylerinin bulunduğu arazi ile Ceneviz kalesi ve çevresinde bağcılık ve çiftçilikle geçinen Hıristiyan halk bulunuyordu. 1167- 1185 Yıllarında Ceneviz kalesi civarında kurulmuş olan Bizans köylerini buraya daha sonra gelen Selçuklu obaları tarafından yağma ve talan edilince buradaki Hıristiyan halkı imparatora şikâyet ederler, imparator bunun üzerine Romanya Dobruca’daki Gagavuz Türklerin silahşor oba Türklerini buralara getirip yerleştirir. Selçuklular daha sonra kaynaşırlar, bu arada da bu yağma ve talanlar sona erer. Selçuklular Moğol istilası karşısında yenilince (1227–1330) göçebe Türkler Moğollara karşı devamlı isyan etmeye başladılar ve beylikler kurmaya başladılar. Bolu’da Bolu Beyliği, Söğütte Osman oğulları bulunuyordu. Osman Bey, Bizans hududunda üç tane uç beylik kurdu. Kara Denize doğru olan yerlere Konuralp’i İzmit ve havalisine Akçakoca’yı İznik’e, Samsa Çavuşu uçbeyi seçti. Ancak Bitinye Bölgesinde bulunan şehirlerin alınması işi Orhan zamanında tamamlanabilmiştir. Orhan Bey tahta geçince İzmit havalisine, Konuralp’i Gerede nahiyesi, Akbaş Mahmut’u Karadeniz sahiline, Gazi Abdurramanı Yalova ve Gemlik bölgesinde görevlendirdi. Orhan Bey’in Akçakoca Bölgesine geldiği ve Göçürler köyünde Baki Çelebi’de ve Kepenç Köyünde Çavuşoğlu’nun evinde misafir kaldığı söylenir. (1323) Zaman içinde küçülen ve 17 hane kalan Göçürler Köyü bugünkü Ayazlı Mahallesi civarında idi. 1891 yılında, dağılmıştır. Akçakoca’nın Osmanlılar tarafından zapt edildiğine dair bir belgeye rastlanmamıştır. Akçakoca Beyin Akçakoca’yı zapt ettiğine dair bilgi yoktur. Bazı yazarlara göre, zaten Yörük olan Akçakoca yöresi kendiliğinden Osmanlılarla birleşmiştir. Bu görüşü destekleyen, bazı, kanıtlardan, söz,edelim1. 1337/1923 tarihli Bolu İl Salnamesi s. 550’de; “Orhan Gazinin akıncılarından Akbaş Mahmut’un Amasya’ya kadar uzanan Karadeniz kıyılarını zapt ettiği” yazılıdır. Akçaşehir’in zapt edildiğinden söz edilmemektedir.
2. Cevdet Paşanın Kısas-ı Enbiyasında da “Orhan Gazi”den bahsederken Akçakoca’yı İzmit havalisine, Konuralp’i Gerede nahiyesine, Akbaş Mahmut’u Karadeniz sahiline, Abdurrahman Gaziyi Yalova ve Gemlik havalisine izam eyledi”, denilmektedir. Burada da Akça, şehrin, fethedildiğine, dair, bir, ifade, bulunmamaktadır.
3. Orhan Gazi’nin Prusya’yı (Üskübü) ele geçirmek üzere 40 atlı ile Akçaşehir’e geldiği, Aftunağzı (Çayağzı) köyünde konakladığı, hatta oradaki caminin Orhan Gazi’nin buyruğu ile o zaman yapıldığı, Akçaşehir’den Baki Çelebi ile Çavuşoğlu’nu alıp Üskübü’nün fethine gittiği, yararlıklarını gördüğü bu iki kişiye Üskübü’den bol miktarda toprak verilerek ödüllendirildiği bugünde halk arasında söylenmektedir. Ayrıca, Akçaşehir’in güneyindeki dağlara Orhan Dağları, Yalı Mahallesindeki akan dereye Orhan Deresi denilmektedir. Aynı derenin doğusundaki topraklara tapu kayıtlarında ise “Orhan Gazi vakfındandır.” Şeklinde kayıt, bulunmaktadır. Orhan Bey; Bizans Kontekuzenosun kızı Thedora ile evlenir çünkü bundan istifade etmiştir. Oğulları: Halil, İbrahim, Kasım, Sultan, Süleyman, Fatma,1.Murat tır bunlardan yalnızca 1. Murat padişahlık yapmıştır. Osmanlı beyliği döneminde 1323 akıncı beylerden Akçakoca Beyin silah arkadaşları tarafından feth edilerek Türklerin eline geçmiş ve günümüze kadar kesintisiz Türk egemenliği altında kalmıştır. Akçakoca Bey Osman beyin başyardımcılığını yapmış Ertuğrul gazinin Konur alp beyliğiyle beraber silah arkadaşıdır. Orhan gazinin de lalası (eğiticisi’dir).1308 yılına kadar Karasu’dan- Ereğli’ye kadar olan bölgeyi Osmanlı egemenliğine dâhil etmiştir. 94 yaşında 1328 yılında vefat etmiştir.
1692 yılına kadar Bolu sancak beyliğine bağlı bir voyvodalık ve Bolu iline idari şekil olarak bağlı kalmıştır,1934 yılına kadarda Akça şehir adıyla nahiye olan bölge 23 Haziran 1934 tarih ve 2529 sayılı kanunla Akça şehir ilçesine dönüştürülmüş 1943 yılın dada isim değişikliği yapılarak Akçakoca beyin adını alarak ‘Akçakoca ’ ilçesi olmuştur. 9 Aralık 1999 tarih ve 231901 sayılı resmi gazetede yayınlanan kanun hükmünde karar name ile de Düzce iline bağlanmıştır. Akçakoca Düzce iline bağlı şirin bir tatil ilçesidir. 25650 nüfusa sahip olan ilçe doğasıyla, deniziyle, misafir perver halkıyla kucaklaşmış İstanbul ve Ankara gibi 2 metropole uzaklığı sadece 2,5 saat olan mükemmel bir tatil incisidir. Akçakoca da dört mevsim yaşanır ve bu mevsimde tüm güzellini alan dokusuyla insanları büyüler bu güzel ilçenin en güzel kaynağı fındıkçılıktır. Halkın %90’ı fındıkçılıkla geçinir, balıkçılık, tavukçuluk, nakliyecilik, haklın diğer geçim kaynakları arasındadır. 1950 yıllarda Türkiye de ilk turizm hareketinin başladığı yer Akçakoca turizm de ilerleme yolunda yol kat etmiştir. Yazın nüfus atışı 100 bine ulaşmaktadır. Doğanın gizemin içine saklanmış olan ilçede her türlü ortamı bulmak mümkündür. Mesire alanlarıyla şaleleriyle, plajlarıyla ve koylarıyla el değmemiş yeşil dokusu ve masmavi deniziyle en yakın tatil yeridir. İlçede birçok otel kamping alanları ve restoranları bulunmaktadır günlük taze balığın tadı bir başkadır. Bunun yanın dada Laz böreği melen güçceğiz tatlısı bal-kaymak fındık çorbası, mısır ekmeği, hamsili ekmek, Macarlı pide, karalâhana yemek çeşitleri yöresel damak tatlarıdır. Akçakoca da doğayla iç içe geçmiş 43 köy bulunmaktadır. Rüzgâr sporları ve yat turizimciligine çok uygun olan Akçakoca 1997 yılında yeşil tur startıyla Karadeniz yat turizimciligine ev sahipliği yapmıştır. Ceneviz kalesi 1216 yılında Cenevizliler tarafından ticaret gemilerine yol göstermek ve iaşelerini temin etmek için kurulmuştur şehir merkezinden 3’lik bir yol vardır. Kale bir piknik mesire alanıdır. Plajı bulunmamakta olup birde bayanlar tahsis edilmiş bir plaj vardır. Gelen masariflerimizin hem doğal hem de denizle baş başa bir ortamda piknik yapması denizin tadını çıkarması ve insanların iyi vakit geçirmesi için harika bir ortamdır. Akçakoca İlçesi, Karadeniz bölgesinin batı ucunda yer alır ve Düzce İlinin denize açılan kapısı konumunda en büyük ilçesidir. Ankara’ya 2,5 saat, İstanbul’a 2.5 saat yakın mesafesiyle 1950 erde yıllardan itibaren Türkiye'mizde turizmi ilk başlatan merkezler arasında yer almıştır. 1950 lerde başlayan turizm faaliyetleri günümüze kadar artarak devam etmiştir.
Ulaşım kolaylığı, Karadeniz’in yeşil bitki örtüsünü tam olarak yansıtması,35 km'lik uzunluğundaki geniş kumsalı, ilçe merkezi ve köylerdeki temiz ve mavi bayraklı plajları, berrak ve temiz denizi, akarsuları, deniz ve ormanın muhteşem uyumuyla yansıtmış olduğu güzellikleri, tarihi evleri, tarihi hamam, camileri, mezarlıkları, kalesi, şelaleri, mağara ları ve hepsinden önemlisi turizm anlayışını kavramış, turizmde tecrübe sahibi olmuş konuksever halkının candan ve sıcak davranışları ile iş ve dış turizm bakımından daima aranan ve tercih edilen merkezler arasındadır. Akçakoca’nın ılıman iklimi dolayısıyla ege ve akdenizin bunaltıcı yaz sıcağından kaçan tatilcilere yeşilin ve mavinin her tonunu bulabilecekleri iyi bir tatil imkânı sunar. Akçakoca aynı zamanda zengin bir bitki örtüsüne sahiptir. Özellikle kayın, kestane, ıhlamur, çınar, meşe ağaçlarından oluşan bitki örtüsü tatilcilere doyumsuz bir seyir zevki verir. Akçakoca'nın insanları buraya çeken bir özelliği de zengin yöresel yemekleri ve deniz ürünlerinden oluşan mutfağıdır. Kalkan, lüfer, çinakop, mezgit, palamut, bar bun gibi balıklardan oluşan deniz ürünleri sahildeki balıkçı lokantalarında turistlere unutamayacakları damak tadı sunar. Halen yaz aylarında 100.000 civarında yerli ve yabancı turist ilçeye gelerek deniz, güneş ve kumdan yararlanmaktadır. Yabancı turist olarak genelde Kuzey Avrupa Ülkeleri ve özellikle Almanlar çoğunluğu teşkil etmektedir.
İlçemizde halen 480'i Turizm Bakanlığı'ndan işletme belgeli, 1200 kadarı da mahalli idarelerden ruhsatlı toplam 1680 resmi yatak kapasitesi bulunmaktadır. Özel sektöre ait 4 yıldızlı 2 otel, , 2 yıldızlı 1 otel, 1 yıldızlı 1 Otel bulunmaktadır. Mahalli idarelerden belgeli olarak faaliyet gösteren 31 otel, pansiyon bulunmaktadır.
Yine Turizm Bakanlığından işletme belgeli olarak faaliyet gösteren 1 Kampingde 15 çadır, 15 karavan ünitesi toplam 90 yatak vardır.
Kamuya ait başta Öğretmen evi olmak üzere, MTA, Meteoroloji ve Gençlik Spor'a ait turizm tesisler ide 500 kadar yatak kapasitesi ile ilçe turizmine hareket kazandırmaktadırlar.
Turizm mevsiminin kısalığı turistik alt yapısının gelişmesine imkân vermediğinden, ilçeye gelen tatilci yoğunluğu dolayısıyla çadır-karavan turizminin gerektirdiği mevsimlik campink'lerin doğmasına ve ev pansiyonculuğunun gelişmesine neden olmuştur. İlçede ev pansiyonculuğunda yatak kapasitesi 1500 civarındadır. Kampinglerde çadır, karavan, motor karavanlarıyla gelenlere yönelik 2000 kişilik konaklama kapasitesi bulunmaktadır. Ayrıca yatırım çalışmaları devam eden konaklama tesisleri inşaatları da devam etmektedir.
İlçemizde yazlık konut yapımı devam etmekte olup, mevcutta yaklaşık 500 kadar yazlık konut vardır.
Kaynak: KDZ. Ereğli Eczane Teknisyenleri Dergisi alıntı 7-ağustos–2009 ve ayrıca Mustafa Kocadon, s.ayfa13.s.ıra 4,Çele dergisi, M.Z. Konrapa Bolu tarihi s.273 Bolu 1964,Şükrü Dönmez-2000, Kenan Okan-1997, ,Derleyen İbrahim Tuzcu
AKCAKOCA TOPRAKLARINDA EGEMENLİK KURAN DEVLETLER
M.Ö ---377–74 BİTİNYA KRALLIĞI
M.Ö----280-M.S.20 PONTUS KRALLIĞI
M.Ö--- 400 MAKEDONYA KRALLIĞI
M.Ö--- 500 PERS İMPARATORLUĞU
M.Ö----670–547 LİDYA KRALLIĞI
M.S-- 1090–1400 HİTİTKRALLIĞI
M.S-- 1200–650 FİRİKYA KRALLIĞI
M.S ---345–1453 BİZANS KRALLIĞI
M.S - 1204–1261 LATİN İMPARATORLUĞU
M.S - 1071–1308 TÜRKLERİN ANADOLUYA GELİŞİ
M.S- 1323–1923 OSMANLI İMPARATORLUĞU
Hitit Krallığı
1-Anadolu’ya ilk yerleşen Türklerdir. Doğudan gelen bu ahaliye HİTİT’LER denir. Başkentleri Hatusas sonradan Cerablus olmuştur. Hitit kaynaklarında sözü edilen Pala memleketi Bolu’dur. Devlet yönetiminde özgür beylikler kurmuşlardır. Bunların halkına Etiler denir. M.Ö 1200 tarihinde Trak, Frieck akımlarında yıkılmıştır.
Frak Krallığı
M.Ö 1200′lardan sonra,Anadolu’ya Trakya’dan gelen Frik’ler Hititlerin yıkılmasıyla Frikya devletini kurmuşlardır.Devlet merkesi Gordium,ilk krallarıda Gordius’dur.
Lidya Krallığı
3-Ari kavimlerinin karışmasından teşekkül eden Lidler M.Ö 670 senelerinde Frikya krallığın yıkarak yerine Lidya Krallığını kurulmuştur,ilk kralıda Giges olup,hanedanında Mermnad’lar denir.
Pers İmparatorluğu
4-M.Ö 708′de kurulmuştur.2.Kyrus zamanında M.Ö 546′da Anadolu’yu ele geçirerek Satrap denilenvalilerle idare etmişlerdir.
Makedonya Krallığı
5-Makedonya kralı Büyük İskender M.Ö 333 yılında Dörtyol ovasında Persleri kesin yenilgiye uğratarak,Anadoluya hakim oldu.
Bitinya Krallığı
6-M.Ö 377-74 seneleri arasında 303 sene devam eden devletin ilk kralı Bias,merkezi önce Astakos sonradan Nikomedia olmuştur.Bitinyalılardan korkan Yunanlılar Makedon generalleri kullanarak senelerce savaştılar,nihayet 2.Prusias Bitinyayı tekrar birleştirdi.2.Nicomedes-Epifanes M.ö 91-74′de Bitinyayı tamamen Roma’ya verdi.
Pontos Devleti
7-Bergama kralı Atalis ölürken memleketini Roma’ya bıraktı.M.ö 133 böylece Anadoluda ilk Roma eyaleti kuruldu.
Doğu Karadenizde kurulu Pontos devleti kralı Mithridat aralıklarla 20 sene sürdü.Sonuçta Romalılar galip geldi.Bitinya kralı 3.Nicomedes ölürken memleketini Roma’ya bıraktı.M.Ö 74 Mithridat tekrar Karadeniz kıyılarını,Bitinya,Paflasgonya,Kapadokya’yı zaptetti.Bunun üzerine Roma konsülü Lucullus M.Ö 74′de Mithridata mislime Karadeniz komutanı Cotta’ya Heracliea,Diapolis,Alaplı(Somako)nun yakılmasını emretti.Fakat bölge Latin kültüründe kaldı,şehir isimleri değiştirildi.
Doğu Roma İmparatorluğu
395 yılında Roma imparatorluğu ikiye bölündü.Doğu Bitinyaya Honoriat denildi.Buranın merkezi Klodiopolis(Bolu) idi.
Latin İmparatorluğu
9-Kudüsün müslümanların elinden kurtarılması için girişilen Haçlı seferleri 1095 yılından başlayarak 175 yıl akımları zamanında Anadolu hakimi Selçuklar idi.1261 yılında Bizanslılar Latin hakimiyetine son verdiler.
Kaynak:M.Zeki.Konropa Bolu tarihi kitabından s.637 Bolu 1964
BOLU SANCAĞINA BAĞLI KAZALAR
Bolu Sancağı: Bolu, Dörtdivan, Gerede, Çağa, Mudurnu, Kıbrısçık, Pavli, Düzce/Konrapa, Gümüşabad, Efteni, Üskübü, Akçaşehir, Bender Ereğli, Alaplı, Somako, Yılanlıca, Devrek, Dirgine, Sekiz Divan, Yenice, Tefen, Göynük/Torbalı ve Mihalgazi... Bolu'nun batısında küçük bir köy iken birden büyüme gösteren Konrapa'da da etkili değişmeler meydana gelmiştir. Konur Apa/Konrapa, iptal edilerek, yerine Düzce Kazası kuruldu (1871). Düzce pazarının merkezi olan Düzce, kaymakamın ikamet yeri oldu. Üskübü de nahiye daha sonra köy durumuna düşmüştür. Efteni, Gümüşabad, Çilimli gibi eksi kazalar da özelliğini yitirmiştir. Kerameddin ve Çuhalıdan oluşan Akçaşehir de, Düzce'den ayrılmış ve Bolu Sancağının kazası durumuna yükselmiştir. Yeni düzenlemede, vilayeti vali, mutasarrıflığı mutasarrıf, kazayı kaymakam ve nahiyeyi de müdür yönetmiştir. Köyler, ağalar yerine muhtarlara havale edilmiştir. Bolu zaman içerisinde, bazı küçük idari değişikliklere de uğramıştır. Abdülaziz, V. Murad, II. Sultan Aldülhamid Mehmed Reşad devri mutasarrıfları: 1877–1878 Osmanlı Rus Savaşlarında, Bolu, İzmit ve Adapazarı büyük ölçüde göçmen akınına uğradı. Kısa zamanda, Rumeli, Kafkasya, Doğu Karadeniz ve Anadolu'dan gelen insanlarla, Sefine-i Nuh'a benzedi. Kafkasya'dan, Çerkezler/Gürcüler ve Abazalar, Doğu Karadeniz'den Lazlar (Batum, Rize, Trabzon, Giresun ve Ordu), Doğu Anadolu'dan, Ahıskalılar, Karslılar, Erzurumlular ve Erzincanlılar ki bunlara Bayburt ve Gümüşhanelileri de ilave etmek gerekmektedir. Kırım ve Romanya'dan göç edenlere Tatar denilmiştir. Düzce'de bir mahalle onlara aittir. Rumeli'den gelenler ise Arnavutlar, Boşnaklar, Bulgaristanlılar Düzce-Adapazarı'nda iskân olundular. Rumeli göçmenleri, evlâd-ı fatihân çocukları idiler. Bunlar vakti ile yeni feth edilen topraklara, Yıldırım ve Fatih Sultan Mehmed zamanlarında iskân edilen Geredeli, Mudurnulu, Göynüklü ve Taraklılardı. Lazlar da yine Düzce, Ereğli, Karasu ve Adapazarı dolaylarında yerleştiler. Düzce kasabası yakınındaki Dereli Tütüncüler bunlardandır. Keza, Üskübü - Akçaşehir arasındaki dağlık yörede Kabalak- Haciz çizgisinde Lazlara senetle yer verilmiştir. Rize'deki, o zamanki tabirle, Lazistan'daki insanların Düzce yöresine getirdikleri, taşıdıkları coğrafi isim Hemşin'dir. Düzce, Hendek, Akçaşehir, Akyazı ve Adapazarı dolaylarındaki Kafkasyalı göçmenler yeni hayata kendi kültürleri çerçevesinde hemen uyum gösterdiler. Elbuz Bey, Mehdi Bey, Esma Hanım, Hasan Bey, Talustan Bey, Hacı İshak gibi kişiler de II. Sultan Hamid devrinin Kafkasyalı ileri gelenleridir. Bunlar saraya da akraba oldukları için, bununla her zaman öğünmüşlerdir. Elbuz Bey'in kızı İkbal unvanlı Behice Hanımefendiyi örnek verebiliriz. Göçmenler, daha çok Düzce'nin gelişmesinde etkili rol oynamıştır. Sultaniye, Aziziye, Mecidiye gibi köyler Padişah ailesine duyulan sevgiden kaynaklanmıştır. Bolu ise, yerleşmiş ilk Türk boyları bakımından saf kalabilmiştir. Yumrukaya, Bulgaristan'dan gelenlerin iskân yeridir. Açma yolu ile Elmalık Köyünü kuranlarda Kafkas asıllıdırlar. Bolu Mutasarrıfları döneminde dikkati çeken yönetici de İsmail Kemal Bey'dir. Daha sonraları Arnavutluk Devletinin kurucusu olarak karşımıza çıkan İsmail Kemal Bey, Hisar çevresinde, Bolu içinde, köylerde, kazalarda imar hareketlerini devam etmiştir. Kısa zaman öncesine kadar kullanılan yolları ona borçluyuz. Şose (chauss'e) denilen modern yolu Bolu'ya kazandıran odur. Trenin İzmit'e kadar ulaşmasından önce, bu kara yolları son derece önemli idi. Bolu, Bakacak, Darı yeri, Kaynaşlı, Üçköprü, Düzce şosesi ile eski Bağdat Caddesi artık eski önemini büyük ölçüde kaybetmiştir. Düzce, bir Alman gezgininin de vurguladığı gibi Osmanlı ülkesinde Avrupa tarzı yapıya kavuşmuştu. Hükümet binası etrafında, Büyük Cami çevresinde gelişen kasaba, Kiremit Ocağı, Mergiç şosesi ile Melen Çayına ulaştırılmıştır. Keresteden yaptırılan köprü, her zaman yolcuları bezdiren Melen üzerinde, anıtsal görünüşe sahipti. Kışla' dan sonra daha kısa olan Nuhviran Boğazındaki yol, Hendek ve Adapazarı'ndan geçiyor İzmit ile İstanbul'a ulaşıyordu.
İsmail Kemal Bey, sadece karayolu ile uğraşmamış, Bartın, Hisar Önü, Melen gibi akarsuları da inceletmiştir. Böylece, suyolu taşımacılığı için de teşebbüsleri olmuştur. Bolu insanı, her cephedeki savaşa katılmıştır. Plevre Savunmasında, Yunanistan-Teselya Harekâtında Bartın, Göynük, Düzce ve Bolu rediflerinin kahramanlığı, kendisini araştıracak tarihçileri beklemektedir. I. Meşrutiyet İdaresi ile de tanışan Bolu, Meclis-i Mebùsan-ı Osmaniye'ye, Kastamonu Vilayeti ile birlikte milletvekillerini göndermişti. Böylece yeni yönetime katkısı olmuştur. Vital Cuinet`ye göre Bolu'nun II. Abdulhamid devrindeki Kazaları: Merkez Bolu, Ereğli, Düzce, Bartın, Göynük, Gerede, Mudurnu, Hamidiye (Devrek) dir. Bu kazaların nahiyeleri Gökçesu, Amasra, Çağa, Akçaşehir ve Çarşamba (Seben) dır . Sancağın köy sayısı 1131, toplam nüfusu da
Kaynak: Bolu Valiliği Sayfasından alıntıdır. http://www.bolu.gov.tr/default.asp?s=1_2
BOLUDA TÜRK YÖNETİMİNİN ÖNCÜLERİ
Ertuğrul, Osman, Orhan, Yıldırım, Çelebi Mehmed, II. Mehmed ve Fatih Sultan Mehmed. Bunlar Kayıların ve bu kabileden kaynaklanan Osmanlıların liderleridir. Bolu fetihleri onların zamanında başlamış ve XV. yy. da sona ermiştir. Ertuğrul, Sakarya'nın sol tarafında yurdu tutmuş, Bizans gâzâlarını devam ettirmiştir. Oğlu Osman, 1299'da kendi adı ile bilinen hanedanın kurucusudur. O ve halefleri zamanında Osmanlı Beyliği, Sultanlığı ve Devleti siyasi ve askeri hadiselerin neticesi olarak, büyümüştür. Cihan devleti olmaya hazırlanmaktadır. Osman Gazi, Sakarya boyundaki Geyve, Taraklı ve Göynük akınlarını gerçekleştirdi. Kendisine ahîler, şeyhler ve dost ileri gelenler yardımcı oldular. Orhan Gazi, beyliği en geniş sınırlarına kavuşturmak için askeri faaliyetlerini devam ettirdi. Geyve, Alp Suyu. Karaçebiş, Regio Tarsia, Kocaeli Yarım adası, Nikomedia, Karadeniz kıyıları, Bolu, Gerede tarafları, Ereğli dışında sahil bu akınlarda ele geçirilmiştir. Oğlu Süleyman paşa Göynük ve Mudurnu'da adaletle, insan sevgisi ile fetihler yaptı. Rum ahali onun yönetiminden son derece memnundu. Bolu da dahil olmak üzere, Göynük, Mudurnu, Üskübü ve Akyazı'da bir çok hayır eseri bıraktı. Bunlara vakıf araziler ve gelirler tahsis etti. I. Murad devrinde, Ankara'daki ahîler himaye altına alındı. Bolu'daki faaliyetleri karanlıktır. Yıldırım Bayezid, Mudurnu, Bolu ve Çağa'da, Gerede'de aynı yolu takip etti. Bir çok mimari eserin sahibidir. Bundan başka, Candaroğulları ile nüfuz mücadelesine girişti. Bizans kaynaklarına göre, kesif bulut arkasından ışıklarını yayabilen yıldızlar arasında, Karadeniz kıyısındaki Herakleia da bulunuyordu. 1402, Ankara Meydan Savaşından sonra da Bolu'da siyasi dengeler bozuldu. Fetret Devri mücâdeleleri sırasında Bolu ve Gerede'de heyecanlı günler yaşandı. Sahipkıran, Cihângir Timur Beg'in askerleri Göynük, İznik ve Bursa'yı harap ettiler. Süleyman Bey, Göynük’te gelişen hadiseleri Bey Kavağı'ndan izledi. Çelebi Mehmed, "kazaklık" günlerinin ilk anlarını yaşıyordu. Gerede ve Mudurnu yörelerinde, Timur'un hareketine göre siyaset takip etti. II. Murat, Candaroğulları’na karşı etkili seferlerde bulundu. 1425'deki Taraklı Borlu Savaşı, Bolu ve Gerede'nin ehemmiyetini bir kere daha artırmıştır. Fatih Sultan Mehmed, İstanbul'u ele geçirdi. Sonra, Candarlıların halefi İsfendiyar meselesi ile meşgul oldu. Bölgede son olarak Amastris'i Osmanlı devletinin sınırlarına kattı. Böylece; Beğ, Han, Sultan gibi unvanlar altındaki Bolu fetihleri bu düzeyde bitmiş oluyordu. Samsa Çavuş ve kardeşi Sülemiş, Konur Alp, Akça Koca, Sungur Bey, Hızır Bey, Eflagan Bey ... Bunlarda Bolu'yu Türklüğe kazandıran fatihleridir. Konur Alp'in kimliği de karanlıktır. Ailesi hakkında bilgi hemen hemen yok gibidir. Osman Gazi Alplerinden olup, Abdurrahman Gazi ve Akça Koca ile birlikte akınlarda bulunmuştur. Şehzade Orhan ile önce Geyve'yi ele geçirmiş, sonra Alp Suyu ve Karaçebiş hisarlarını Osmanlılara kazandırmıştır. Akyazı Kalesi de bundan sonra ele geçirilmiş, gece gündüz at sırtından inmeyerek, Düzce Ovasını kâfirden temizlemiştir. Osmanlı kaynakları, Konur Alp'i, Konur Alp İli fatihi olarak göstermekte, bu akınların takip eden yıllarda veya zamanda, Mudurnu, Bolu, Gerede, Kocaeli Yarımadasında da sürdürüldüğünü yazmaktadırlar. Samandıra ve Aydos kalelerinin kuşatılması ve Tekfurun bertaraf edilmesi hikayesi de ilgi çekicidir. Konur Alp, kendi adını taşıyan ocaklıkta Konur Apa'da vefat etmiş ve burada toprağa verilmiştir. Akça Koca da, Abdurrahman Gazi de, Konur Alp'in gaza arkadaşları idi. Akçakoca soyu devam etmiş, II. Murad zamanında Bizans'a gönderilen Kadı Fazlullah da Gebze'de yaşamıştır. Akça Koca da Konur Alp ile aynı tarihlerde ölmüş, İzmit-Kandıra yolu üzerinde, Karadeniz'e hakim tepe üzerinde toprağa verilmiştir. O'nun adı da unutulmazlıktan kurtarılmış, merkezi İzmit olan Koca İli bu ilk devir Osmanlı kahramanını zamanımıza kadar yaşatmıştır. Neşrî ve Aşık paşazade’nin bahsetmemesine rağmen, Bolu yöresinin diğer üç fatihi de Sungur Bey, Hızır Bey ve Eflagan Bey'dir. Sungur'un, Evliya Çelebi'nin de yazdığı gibi Candaroğulları’ndan olması muhtemeldir. Bolulular XVII. yy ortalarına kadar bu hatırayı canlı tutmuşlar ve Evliya Çelebi'yi bilgilendirmişlerdir. Gerede, Mengen, Devrek ve civarında Osmanlının sesini duyuran Hızır ve Eflagan Beyler olmuştur. İbn Kemal, Tevârih-i Âl-i Osman'ında, her iki beyi zikretmektedir. Ki bu husûs resmi Osmanlı belgelerine de aksetmiştir. İlhanlı belgelerinde, El-Önerî’de ve İbn Battûta'da bahsedilen Emir Umur, Şah(in) Bey de Türkleşme ve İslamlaşmada rol oynamış şahsiyetlerdir. Çobanoğlularının da Bolu'nun ormanlık kuzey-doğu mıntıkalarında Bizans aleyhinde faaliyette bulunması düşünülebilir. Ancak, bu yöre fatihleri hep karanlık kalmıştır. Bu beyliğin halefi olan Candaroğulları nın, Şems ed-Dîn Yaman Candar gibi büyük beyleri olduğu biliniyor. I. Süleyman muhtemelen 1309-1340 yılları arasında saltanat sürmüştür. O, tımarlı 366 sipahiden biri idi. O, Eflagan ucunda Türkleri asker yazarak, güçlendi. Bir gece Kastamonu'da, Mahmud Bey'in sarayını muhasara ile geçirdi. Kastamonu'dan sonra Zâlifre denilen Borlu Kalesi üzerine yürüdü. Burası şimdiki Safranbolu kasabasıdır. Bir müddet sonra oğlu Ali Bey'i oraya tayin etti. Bir müddet sonra da Osmanlılarla hudûd olmuştur. Böylece Gerede ve Safranbolu, Bolu ve Kastamonu’nun sınır kaleleri haline gelecektir.
Kaynak: Bolu Valiliği Sayfasından alıntıdır. http://www.bolu.gov.tr/default.asp?s=1_2
BİTHYN'LILAR
Hitit İmparatorluğunun tarihe karışmasından sonra Anadolu güç dengeleri değişti. Phyrig ve Bithynler, Sakarya bölgesinde yerleştiler. Bithynlerden önce de Bebrykler, Mariandynler, Koukones'ler, Thynler ve Paphlagon'lar Bolu yöresinin ilk ahalisini teşkil ettiler. Lydler, Persler de Bolu'da hakim topluluklardı. Hellenler başka kültür ve görüşü Bolu'ya taşıdılar. İskender, sefer yolu üzerinde olmadığı için Bithyn ve Paphlagonlara boyun eğdiremedi. Fakat, onun ölümünden sonra, Helenistik krallıklar döneminde, Bithynler, Bolu'nun Güney Marmara'nın hakim unsuru oldular. Xnephon, Anabasis denilen onbinlerini Karadeniz sahilinden ülkesine getirirken, Bithyn arazisinden geçmiştir. Bu sırada Herakleia’lılar, onlara bazen dostane bazen de düşmanca tavır takındılar. Bolu'nun kuzey batısındaki Kalpe dolaylarında Bithyn ve Hellen çarpışmaları meydana gelmiş ise de taraflara pek zarar vermemiştir. Bithynlerin Bolu hakimiyeti M.Ö 279 - M.Ö 74 tarihleri arasında olmuştur. Kurucuları, I. Nikomedes'dir. Bu kral, İzmit Körfezinin bitim yerinde Astakos'un tam karşısında, kendi ismi ile anılan Nikomedia'yı kurmuş ve başkent yapmıştır. Böylece Bolu da siyasi ve askeri bakımdan Nikomedia'daki yönetime bağlı kalmıştır. Nikomedes'den sonra saltanat süren Bithyn kralları Ziaelas (255-235), I. Prusias (238-183), II. Prusias (183-149), II. Nikomedes Epiphanes (149-120), III. Nikomedes Eugergetes (120-92), ve IV. Nikomedes Philopator (92-74)'dir. Ziaelas Paphlagonia fetihleri sırasında Krateia'yı imar ettirdi. Bolu ovasında Bithynion önemli bir Bithyn üssü olarak göze çarptı. Prusias isimli krallar da daha çok Nikomedia-Herakleia çizgisinde, fetihlerde bulundular. Hypios kenarında kurdukları yeni şehre Prusias adını verdiler ve mimari eserlerle süslediler. Nikomedes ise, Galatların Orta Anadolu'da yerleşmesini sağladı. Galatlar, çevrelerindeki devletlere sürekli zarar verdiler. Bu arada Bolu arazisini de istila ve yağma ettiler. Bununla da kalmayarak, Herakleia/Karadeniz Ereğlisi'ne de saldırdılar. Alaplı vadisinde, inatla şehri düşürmek için kamp kurdular. II. Nikomedes zamanında, M.Ö 149'dan sonra, Hellenizmin tesiri arttı. 105 yılında Roma-Pontus meselesi Bithynlerin de etkisi altına aldı. 104 de Paphlagonia, yani Bolu'nun doğusundaki topraklar Bithyn ve Pontus’lular arasında paylaşıldı. III. Nikomedes ise, Bithynlerin değişik karakterli kralı olarak tanındı. Halkın desteğini alamadı. İç otoriteyi sağlamak için de dış yardımlara başvurdu. Pontus’lular böylece Bithynia'da söz sahibi olabildiler. Fakat Nicomedes'in değişen siyaseti üzerine, bu defa Romalılar Pont Kralı ile karşı karşıya geldiler. III. Nikomedes, Roma'lılara sığındı. Gnl. M. Uquillius'u kral ile Bithynia'ya gönderen Roma, kısa zamanda destekçisi olduğu kralın tahta geçmesini temin edebildi.Bithyn hazinesi, Romanın sürekli istekleri karşısında zayıfladı. Kral, her defasında ahaliyi ezmeye ve onları fakirliğe sürüklemeye başladı. Askerlerini toplayan III. Nikomedes, Paphlagonia'daki liman şehri Amastris'e hücum etti. Takiben, M.Ö. 98 de Pontus-Roma Harbi patlak verdi. Mithridates, güçlü bir ordu ile Bithynia'yı istila etti. Krateia, Bithynion ve Prusias pros Hypios, Pontus çizmesi altında kötü günler yaşadı. Bunun üzerine Kral Nikomedes, çaresiz olarak, Roma’ya sığındı. M.Ö 87 de, Consül Cornelius Sulla, önce Atina'ya saldırdı. M.Ö. 86da Pontus ordusu yenilgiye uğratıldı. L. Valerius Flaccus, Byzantion (İstanbul)'dan Anadolu'ya geçti. Böylece Roma ordusu Bithyn topraklarına ayak basmış oldu. Sonunda Mithridates kalıcı bir barışa mecbur kaldı. Dardanelles'de, taraflar arasında barış imzalandı. Mithridates Sangarius'un doğusunda istilâ ettiği bütün toprakları iade edecekti. M.Ö. 85 de III. Nikomedes, Roma'lıların sağladığı imkân ile tahtına oturdu. M.Ö. 94-M.Ö. 74 de saltanat süren IV. Nikomedes, Bergama Kralı Attalos'un yaptığı gibi ölümünden önce vasiyetname ile Bithynia'yı Roma'lılara bıraktı. Bu durum Roma-Pontus gerginliğini artırdı. Mithridates tekrar Bithynia'yı ve çevresini istilaya kalkıştı. Roma, önemli consüllerini Bithynia'ya savaş için gönderdi. M.Ö. 74 de, M. Aurelius Cotta'ya Bithynia Eyaleti valiliği verildi. Bu general Kadıköy önlerinde donanmasını demirledi. Bithynia'da görevli Romalılar bunu fırsat bilerek, kendisine katıldı. M.Ö. 72 de, Roma Pontus harbi Ege Denizine sıçradı. Sonunda, Romalılar, Mithridates'e büyük bir darbe indirdiler. Kral, Boğaz yolu ile Karadeniz'e açıldı. Fakat, büyük bir fırtınaya tutuldu. Mecburen, Prusias pros Hypios kenarından akarak, Pontus Euxinos'a dökülen Hypios Nehrağzına sığındı.Bir korsan gemisi ile de Herakleia üzerinden ülkesine gitti. M.Ö 71/70 de, Romalılar, Bithynia'nın liman kenti Herakleia'yı da ele geçirdiler ve Paphlagonia sınırına dayandılar. Tarihçilere göre, Bithynlerin son kralı M.Ö. 74 de ölen IV. Nikomedes'dir. Vasiyeti ile Bithynia, resmen Roma eyaleti haline getirilmiştir.
Kaynak: Bolu Valiliği Sayfasından alıntıdır. http://www.bolu.gov.tr/default.asp?s=1_2
AKÇAKOCADA YAŞIYAN BİTİNYA KRALLIĞINDA
YAŞIYAN KABİLELER
1- BEBRİS 2- BEBRİK 3- BEBRON 4- BEBRİKAS 5- BİTİNYEN 6- TİNİYEN 7- MARYANDİNİ 8- MARİYANDAN 9- MOĞDAN 10- KOKANES LERDİR
Kaynak; Bolu tarihi kıtabından
ROMALILAR
M.Ö. 74 / M.S. 395Bithynhlerden sonra, yöre halkı bu defa Romalılara boyun eğdi. Helenleşmenin yerini bu defa Lâtinleşme aldı. Nikomedia yanında, doğuda Bithynium da merkezi şehir haline geldi. Latinleşmenin ilk etkisi Bithynium civarındaki şehirlerde de göze çarpmaktadır. Krateia/Crateia, Prusias pros Hypios/Prusias ad Hypium Herakleia da Herakleia gibi resmi yazışmalarda kullanıldı. M.Ö. 64 de Pompeius, Bithynia-Pontus Eyâletini düzenledi. Bithynia valisi de eskiden olduğu gibi Bithynium'da oturmaya başladı. Kitabeler ve paralardan anlaşıldığına göre, Roma döneminde, İulius, Claudius, Dört İmparatorlar, Flavius, Traianus, Hadrianus, Antoninus Severus, Asker İmparatorlar, Birlikçiler, Doğu Monarşizmi, Constantinus Magnus ve Valentinianus gibi sülaleler imparatorluğu yönettiler. Bithynium da bu imparatorların tebaası olarak yaşamışlardır. C. Papirius Carbo, Domitianus, Hadrianus, İulia Domna, Caracalla, Macrinus, Elagabalus, İulia Paula, Severus Alexandres, Maximinus, Philip, Galianus gibi idarecilerin paralarına çok miktarda rastlanmakta olup, bunların bir kısmı hususi ellerde ve müzelerde korunmaktadır. Bunlara ait paralar, Bithynium, Prusias ad Hypium, Herakleia Pontica ve Crateia'da bulunmuştur. Roma'lıların, Prusias ad Hypium'da da yerleştikleri kitabelerden anlaşılmaktadır. Zira, biri dışında bir çok kabile Roma kökenlidir. Bithynion hakkında ise aydınlatıcı bilgiler sınırlı kalmaktadır. Roma'lı memurlar, valiler ve din adamları muhtemelen şimdiki Hisar'da ikamet etmekte ve eyaleti idare etmekteydiler.
Bolu'nun da içinde bulunduğu Bithynia hakkında, M.Ö. 64 ile M.S. 21'de yaşamış olan meşhur coğrafyacı Strabon'un anlatımları, Roma'lıların ilk devresi için son derece önemlidir. Bithynia, Bithyn'ler, Herakleia Pontika, Mariandynler, Kimmerler, Paplagonia ve Paplagonlar, Prusa/Prusias şehirleri, İskit kökenli olması kuvvetle muhtemel Kaukonlar, Thyn'ler ve Thynia Adası yanında Bolu için de ilgi çekici ifadelere bu yazarda rastlanmaktadır. Strabon'a göre, Bithynia'nın iç kısımlarında, Tieion'un üst tarafında kurulmuş olup, sığırlar için en mükemmel otlak olan ve Salanites peynirinin yapıldığı Salona etrafındaki toprakları da içine alan Bithynion ve aynı zamanda Bithynia'nın merkezi olan (Bithynion) ve çok geniş ve verimli olduğu halde, yazın sağlık için hiç de iyolmayan bir ova tarafından çevrili bulunan Askania gölünün kenarında kurulmuş Nikeia da yer almaktadır.Bithynion, M.S I. yy. da, bir Roma şehri olarak karşımıza çıkmaktadır. Batısında Kieros/Prusias ad Hypium, doğusunda ise Paphlagonia yolu üzerindeki Krateia yer almaktadır. Strabon'un şehir ve çevresi hakkında verdiği bilgiler içerik bakımından şimdi de özelliğini korumaktadır. Bithynia'da Sangarios ile Paphlogonia arasında gösterilen Mariandynler, Kaukon'ların da komşusu idiler. Mariandynler, Bolu'nun Karadeniz sahilinde, Herakleia Pontika'da göze çarpıyorlardı. Herakleia Pontika'yı ilk kuranlar Mariandynlerdi. Kolonizasyon devrinde ise Miletoslular, destan kahramanı Herakles'in adına izafeten bu kaleyi-şehri daha da mükemmelleştirmişlerdir. Strabon'un da yazdığı gibi, Miletoslular, Mariandynlerdi toprağı ekip-biçmekle görevli Heliotes gibi kullanmak istediler. I. yy. da Bithynium ismi terk edildi. İmparator Claudius (41-54) adına yeni bir şehir inşa edildi. Burası da kalıntılardan anlaşıldığına göre, Bithynium harabesi üzerinde yükselmişti. Claudius, Tiberius Claudius Nero Germanicus adı ile tanınmakta idi. O, Nero ile Antonia'nın oğludur. Aynı zamanda, Tiberius'un yeğeni ve Augustus'un eşi Livia Drusilla'nun torunuydu. Claudius, 43 yılında Anadolu'ya geldi. Bazı bölgeleri egemenliği altına aldı. Roma geleneklerine sıkı sıkıya bağlılığı ile tanındı. Cloudiopolis şehri belki de onun emri ile tam bir Roma kenti özelliğine kavuşmuştur. Almanya'da kurulan ve Bolu ile aynı adı taşıyan şehir, Colonia Claudia Agrippinensis olup, şimdiki Köln ile aynı yerdir. Flaviuslar hanedanı sırasında, Bolu gibi Krateia da askeri nedenlerle, yenileştirildi. Bu sebeple kale ve şehre Flaviopolis denilmiştir. Ancak, sonraki belgelerden de anlaşıldığına göre Flaviopolis ismi uzun ömürlü olmamış, ahali tekrar Krateia'yı benimsemiştir. 98-117 tarihleri arasında saltanat süren Traianus, Bithynia'ya özel bir önem verdi. Plinius'u, legatus augusti unvanı ile Nikomedia’da görevlendirdi.
Bu yazar ile imparator arasında mektuplaşmalar olmuştur. Sangarius'un batısındaki, Nikomedia/İzmit tarafındaki Sophon Gölü'nün deniz veya körfez ile birleştirilmesi konusu üzerinde durulmuş ama proje hayata geçirilmemiştir. Claudiopolis'in güneyinde Olympus Bithynicus Ala Dağ eteğindeki sıcak su banyoları da Plinius ile Traianus arasındaki bir mektuba konu olmuştur. Plinus, "Claudiopolis'de bir dağın eteğinde bir hamam yeri kazıyorlar. Bu işler hakkında ne yapayım? Bana önerilerde bulunabilecek bir mimar gönderebilir misiniz?" diye mektup yazdığında Traianus da şu cevabı göndermişti; "Siz yerinde bulunuyorsunuz. Kendiniz karar veriniz. Mimarlara gelince; Roma'da olan bizler onları Yunanistan'dan çağırıyoruz. Siz de o civarında bulunanlarından temin yoluna gidiniz."Roma İmparatoru Hadrianus'un da Bolu'ya özel ilgisi olmuştur.
117-138 de saltanat süren Hadrianus, şehirde büyük törenle karşılanmış, ikametinde ilgi gösterilmiş ve sonra uğurlanmıştır. Şimdi bazı Avrupa müzelerinde de değişik heykelleri olan Antinous ile tanışması da Roma dünyasında akislere sebep olmuştur. G. Blum, L. Dietrichson ve A. J. Gayet'nin araştırmalarına konu teşkil eden Antinous, muhtemelen 110 da dünya gelmişti. Anavatanı Bithynion idi. İmparator tarafından himaye edilmiş, onunla Mısır ve daha bir çok yer gezilmiştir. 130 da Nil nehri kenarındaki Besa'da boğularak hayata veda etmiştir. Öldüğü yer yakınında Antinoupolis gibi muhteşem bir şehir inşa edilmiştir. Hadrianus'un Bithynia paraları üzerinde yapılan incelemede Antinous Tapınağı'nın şekline rastlanmıştır. Claudiopolis paralarında da Antinous'un profilden şekillendirilmiş portresine tesadüf edilmektedir. Burada görülen tapınağın cephesi sekiz sütunlu ve korint stilindedir. F.K. Dörner ve S. Eyice'nin de ifade ettiği gibi Roma devrinden kalma kitabe, bina parçaları ve heykeller şehrin tarihini aydınlatmaya yardımcı olmaktadır Örneklerini Bolu veya İstanbul'daki Arkeoloji Müzesinde görebilmek mümkündür. Fransız arkeologlarından G. Perrot, Bithynia'yı gezdiğinde, Prusias ad Hypium'da ilgi çekici bir kitabeye rastlanmıştır. Augusta, Tebai, Germanicus Sabien, Dionysios, Tiberius, Prusias, Megare, İulia, Hadrianus ve Antoninus gibi kabileler kitabede belirtilmektedir.Buradaki Prusias kabilesi haricindeki diğer bütün ahali yukarıda temas edildiği gibi Roma kökenlidir. Değerli araştırmacı Prof. Dr. S. Eyice de, İlkçağ Bolu'sunu anlatırken, özetle önemli haberler vermekte ve şunları yazmaktadır: "Bugün şehrin ortasında yükselen büyük tepe ise herhalde ilk yerleşmenin izlerini taşıyan yer olmalıdır. Bunun üstü, insan eli ile düzleştirilmiş olup, burasının bir höyük olduğuna da pek şüphe edilmez." Mortdman, 1854 de Bolu'ya geldiğinde bu tepe etrafında iri taşlardan yapılmış bir duvar ile tepenin üstünde ve tam ortada büyük ve uzun bir yapının temellerini görmüştür. O sırada bu kalıntı taş ocağı olarak kullanılmaktadır. Bolu'da her tarafta eski pek çok işlenmiş mimari parçalar görülür. Nitekim Vilayet Konağı'nın girişindeki sütunların başlıkları bile eski harabelerden devşirilmiş parçalardır... Bolu'da ilkçağ nekropolünden bazı izler bulunmuştur. Fakat değerli ve önemli buluntular veren mezar odası Bolu'nun uzağında Hıdırlar yakınında meydana çıkarılmıştır. İstanbul-Ankara yolunun yapımı sırasında Bolu tepesinin yamacında bazı mimari parçaların Bithynium-Claudiopolis şehrinin tiyatrosunun kalıntıları olabileceği ileri sürülmüştür." Konuralp'in koruyucusu tanrıça Tyche'yi tasvir eden M.S. 2. yy.a ait
Kaynak: Bolu Valiliği Sayfasından alıntıdır. http://www.bolu.gov.tr/default.asp?s=1_2
BİZANSLILAR
Doğu Roma ve ondan sonra uzun zaman imparatorluk hayatını sürdüren Bizanslıların Claudiopolis/ Klaudiopolis hakimiyeti de genelde sükûnet içinde geçmiştir. On asırlık sürede Klaudiopolis ve çevresi Herakleios, Suriye Amorion, Makedonya, Dukas Kommenos Laskaris ve Palaiologos gibi Hanedanlara bağlı kalmıştır. Iustinianus'un saltanatı esnasında, Adapazarı yakınlarındaki Sangarios Nehri üzerine meşhur Pontogephyra inşa edilmiş ve yolcuların Bithynianın doğusuna, Paphlagonia'ya, Galatia'ya sağlıklı gidip-gelmeleri sağlanmıştır. Honorius Eyaletinin gözde şehirlerinden olan Klaudiopolis'in hrıstiyanlık bakımından da ön plana çıktığı gözlenmektedir. Kalikrates, Gerantius, Kalogeros, gibi metropolitler dini hayatın kopmaz parçaları olarak şöhret kazanmışlardır. Iustinianus'dan sonraki hanedanlar, ülkeyi eskiden olduğu gibi thema denilen askeri valilerle yönettiler. Opsikion, Optimatum, Bukellarion gibi isimler altında göze çarpan themaların idare yeri Klaudiopolis idi. Strabon'un tasvirine uygun olarak, yöre yine tarım memleketi olarak göze çarpmakta, yeşil düzlüklerinde bol miktarda hayvan yetiştirilmekte idi. Bunlar ulaşım ve yiyecek maddesi olarak büyük boşluğu doldurmaktaydılar. Ayrıca her türlü ağaç cinsinin bulunması, Bizans sosyal hayatındada rol oynamış ki Osmanlılar zamanında da aynı aktivite devam ettirilmiştir.
Makedonia sülalesi devrinde, bazı ekonomik ve askeri krizler, Bithynia'yı, dolayısıyla Kaudiopolis'i de etkiledi. İmparatorluk, Balkanlardan ve Doğu Anadolu'dan Türklerin baskısına maruz kaldı. I071 Malagirt Meydan Savaşı sonunda, Anadolu Türklerin eline geçti. İznik merkez olmak üzere Selçuklu Devleti kuruldu. Bunu Haçlıların fırtınası takip etti. 1177'de, Bolu Selçuklularca kuşatıldı. Myriokephalon'da bir yıl önce büyük bir bozguna uğramış olan Manuel Komnenos, eğer Bolu'daki kuşatmayı kaldırabilirse, yitirilen itibarını yeniden kazanmış olabilecekti.Bizans tarihçisi Niketas Khoniates, Türklerin Bithynia'daki ilk ciddi baskısını anlatırken şunları yazmaktadır: "Çok geçmeden Türkler, Roma İmparatoru Claudius'a nisbetle adlandırılmış Klaudiopolis şehri çevresinde ordugâh kurdular. Önce Bizans garnizonunun şehir dışına bir adım bile atmasını önlediler. Sonra da tam anlamı ile bir kuşatmaya geçtiler. Bu sebeple şehirleri içinde kuşatılmış olanlar imparatoru, bu kuşatmayı kaldırtacak bir kuvvet gelmediği takdirde şehri Türklere teslim etmekle tehdit ettiler. Çünkü, ne devamlı bir açlığa tahammülleri vardı, ne de, düşmanları kovalayacak güce sahiptiler. Şu hâlde Manuel Komnenos, iş işten geçinceye kadar beklemedi. Haberi aldığı günün ertesinde hareket ederek elinden gelen sür'atle Nikomedia üzerinden Klaudiopolis'e yürüdü. Yanına ne çadır, ne yatak, ne şilte ve ne de herhangi bir imparatorun yanında bulunması ve onun dinlenmesini mümkün kılmak için gerekli bir şey almıştı. Yanında sadece atının eyer takımı ve zırhı vardı. Hergün büyük mesafe alıyordu. Çünkü kuşatıcılardan daha önce davranmak ve kuşatılanların başına her hangi birşey gelmeden oraya ulaşmak hususunda öyle büyük bir arzu ve ihtiras vardı ki sözcükle tarif olunamaz. Geceleri uyumuyor, çıra ışıkları altında Bithynia'yı aşıyordu. Bu yöre, her tarafta uçurumlarla doludur. Sık ormanları yüzünden bir çok yerinde geçişe izin vermez. Eğer Manuel Komnenos bir az dinlenmek zorunda kalırsa toprak onun iskemlesiydi. Kuru otlar ona halı görevi yapmak zorunda idi. Arada yağmur yağdığında ve dinlenme yeri bataklık bir vadide ise, o zaman imparator, yukarıdan yağmur, aşağıdan rutubet sebebi ile uykusundan oluyordu.Ama, işte asıl bu anlarda, Manuel Komnenos, taç ve purpur içinde altın işlemeli eğeri ile atına bindiği zamandan çok daha fazla seviliyor ve kendisine karşı çok büyük bir hayranlık duyuluyordu. İmparator, hedefine yaklaştığında, Klaudiopolis etrafında bulunan Selçuklular bundan haberdar olup, derhal kaçmaya başladılar. Birliklerin alâmetlerini tanımışlar ve silahların parıltısını görmüşlerdi. İmparator onları, elinden geldiği kadar uzaklara kovaladı. Türklerin büyüklüğü karşısında bezginlik içine düşmüş olan Klaudiopolis, Bizanslılar için imparatorun gelişi zorunlu kürek çekmekten harap olmuş gemiciler için uygun bir rüzgarın esmeye başlaması, kışın verdiği zahmet ve hüzünden sonra gelen ilkbahar ve güç ve elemli bir başlangıçtan sonra işlerin düzelmesi gibi büyük sevinçle karşılanan bir olaydı ". Niketas Khoniates'in bu kaydı dışında, Selçuklular devri için Bolu'ya dair herhangi bir haber göze çarpmamaktadır. Ama Selçuklular, Paphlagonia'nın batısında, kuzeybatısında, sürekli hareket halinde idiler. Bizans daha sonra Paphlagonia'yı, Amastris ve Herakleia hariç olmak üzere, ebediyen kaybetti. Kastamonu, Çankırı ve Ankara'da Konya Selçukluları egemen hale geçtiler. Kılıç Arslan ölmeden önce, töre gereği devleti oğulları arasında paylaştırırken, Ankara'yı oğlu Muhyiddin Mesud'a bıraktı. Bundan sonra, Kuzeybatı Anadolu'daki fetihleri bu Selçuklu şehzadesi devam ettirecektir. Dadybra sınır kalesinin düşürülmesinden sonra Bolu ve Herakleia yolu da açılmış ve bu yerler Bizans'ın doğu sınırı haline gelmiştir. 1204'de, İstanbul Latinlerin eline geçti. Bazı ileri gelenler Nikeia'ya sığındılar. Laskarisler böylece Bizans İmparatorluğunu burada devam ettirdiler. Ayrıca merkezi Trabzon olan Komnenoslar ile Laskarisler arasında nüfuz mücadelesi de başladı. Sakarya nehrinin doğusundaki askeri harekat, Prusias yolu ile deniz kenarındaki Herakleia'ya kadar uzadı. Palailogoslar zamanı da Klaudiopolis için Türk baskılarının hızlandığı devre oldu. Herakleialı tarihçi ve yazar Nikephoros Gregoras ve Pachimeres, Moğolların etkili olduğu yıllarda, Türklerin de tehlikeye düştüğüne dikkati çekmektedirler. Nitekim, Paphlagonia'dan akıp gelen Türkmenler, Bizans sınırlarını hemen her noktada delmişler yeni hayat sahalarını meydana getirmişlerdir. Tekfur adı verilen kale yöneticilerinin de durumu bu şekilde güçleşmiştir. Askeri ve kendi mali ihtiyaçlarını temin için ağır vergiler koymuşlar bu hareketler de ahaliyi oldukça güç duruma sokmuştur. XIV.yy başlarından XV.yy.a kadar Bolu bölgesinde Türkleşme hareketleri başladı. Bizans ilk önce Sakarya Nehri kenarındaki Geyve'yi kaybetti. Bu fetihler zinciri, Türk hanedanlarınca devam ettirildi ve görüleceği gibi.Amasra'nın fethi ile noktalanmıştır.yeni bir dönem başlamaktadır.
Kaynak: Bolu Valiliği Sayfasından alıntıdır. http://www.bolu.gov.tr/default.asp?s=1_2
KLAUDIOPOLIS
XIV.yy başlarında, Bolu'yu da içine alan kuzeybatı Anadolu'nun görünüşü şöyledir. Merkezi Kastamonu olan Candaroğulları, Ankara'da Ahiler, Söğüt ve civârında Kayılar, Sakarya'nın doğusu ve batısında, sahillerde Bizanslılar veya Palaiologoslar. Ancak, Göynük, Gerede ve Bolu'da da tampon küçük beylikler de mevcuttur. Ertuğrul Gazi ile birlikte Söğüt taraflarına göç eden Samsa Çavuş Kabilesi de sonunda Sakarya nehrinin kuzey tarafına geçerek, ormanlık, çam ağaçları ile süslü yaylalara yerleşmiş haldedir. Kayılar, Oğuz Kabilelerinden olup, Cengiz istilası ile Anadolu'ya göç etmiş, Sürmeli, Pasin, Erzurum ve Erzincan taraflarında dolaşmışlardı. Ertuğrul Gâzi, tarihi bir karar vererek, Anadolu'ya gitti. Selçuklu Sultanının izni ile gaza ucu olan Bithynia sınırlarına yerleşti. Bizans tarihçileri Sakarya ile Paphlagonia arasında Amurios Oğullarından bahsetmektedirler. Ancak bunların kimlikleri kesin olarak aydınlatılmış değildir. Mudurnu Dağlarında işaret edildiği gibi Samsa Çavuş ve kardeşi Sülemiş vardı. Aşıkpaşazade ve Mehmed Neşri Efendi, ondan kısaca bahsederler ve Osman Gazi'nin çağdaşı olduğunu vurgulamaktadırlar. Samsa veya Samsama Türk-İslâm dünyasında kullanılan önemli isimlerden, unvanlardandır. Sülemiş isimli kardeşi de kendisine yardımcı olmuş, Osmanlı Beyliği ile ilk temaslarda rol oynamıştır. Bunların İlhanlılarla teması olduğu da ileri sürülmektedir. El-Ömeri ve İbn Battuta'nın kaydettiği Göynük, Gerede veBolu Ahileri hakkında bilgiler de azdır.Şihâp ed-Din el-Ömerî, Anadolu Beylikleri hakkında İbn Battûta gibi, önemli bilgiler vermektedir. Mesâlik el-Ebsar fî Memâlik el-Emsâr'ında, Göynük, Gerede ve Bolu hakkında yazdıkları da Anadolu'lu Sabar Hasr (?) kasabası ahalisinden Şeyh Haydar Uryan'ın İfadelerine dayanmaktadır: "Haydar el-uryan'ın haber verdiğine göre; Anadolu'da Cengiz Han'a ait olan ülkelerden başka sadece Türk elleri altında mevcut ülke ve memleket sayısı onbirdir. Bu sıralamada 8. olan Gerede memleketidir ki, Şâhin İlidir. Askeri beşbin atlı kadardır. Göynük Hisar memleketidir ki, Emir Umur İlidir. Askeri üçbin kadardır... Gelelim Cengiz Han ailesine ait yerlere; .... Bolu Sultanının ilidir. Burada uygur şehirler yoktur. Köylerden meydana gelen, çayır ve otlaklarla uzayıp giden bir çayırlıktan ibârettir. Burası Germiyan ülkesi ile Süleyman Paşa İli'nin arasında, yani Germiyan'ın doğusunda Süleyman Paşa'nın batısındadır. XIV. yy.ın ilk yarısında, 1333 yılında Tancalı Arap Gezgini İbn Battuta, Orhan Gazi ve Candaroğlu I. Süleyman Paşa zamanında Göynük, Mudurnu, Bolu, Gerede'den geçti. Bu kasabalar hakkında önemli bilgiler veren İbn Battûta, Göynük'ün Orhan Gaziye bağlı olduğunu, safran üretiminin yapıldığını yazmaktadır. Kış aylarında karlı bir zamanda Mudurnu'ya seyahat etmiş, Cuma namazı sırasında kasabaya varabilmiştir. Mudurnu, Bolu'ya bağlı ve o günün şartlarına göre de Kastamonu'ya on günlük uzaklıktadır. Bolu'ya yolculuk ederken, Büyük Su'dan geçmiştir. Gezgin'in Bolu'ya ait yazdıkları şöyledir: "Bolu şehrinde, Ahîlerden birinin tekkesine indik. Buradaki adetlere göre, tekkenin bir bölümündeki ocaklar, kış müddetince aralıksız yakılmaktadır. Dergâhın her bölümünde ayrı ayrı ocaklar da vardır. Ocağın bacası mevcut olup, duman oradan çıkmaktadır. Odaları gayet güzel şekilde ısıtır. Buna çoğul şekli ile Bahari derler. Tekili Buhayrî'dir. Burada, İbn Cuzey Buhayrî'yi hatırladım. Ona ait bir de beyit aklımdan geçti. "Buhayri'den ayrıldığımızdan beri dağın üzerini toz kapladı. Onun geceleri alev saçmasını dilersen, katırların, yük yük odunlarla gelmesi gerekir. Tekkeye girdiğimizde, bütün ocakları yanar hâlde bulduk. Üstümüzdekileri çıkarttık. Sadece tek kat giyimle kaldık. Öylece ateşin karşısına geçerek ısındık. Ahi, hemen çeşitli yemek ve meyveler getirdi. Allah, kerem sahibi ve cömert olan, yabancılara gariplere büyük şefkat ve sevgi gösteren, gelene geçene yardımlarını esirgemeyen bunları en güzel şekilde, sonsuz bir sevgi ile karşılayan bu dervişleri hayırlarla mükâfatlandırsın... O geceyi çok güzel bir şekilde, müsterih olarak geçirdik." İbn Battûta, Bolu'da fazla kalmadı. Ertesi günü, yine soğuk bir havada yola koyuldu. Gerede-i Bolu yâni Bolu'daki Gerede'ye hareket etti. Bu söyleniş devrin doğulu kaynaklarına uygunluk arzetmektedir. İlhanlıların mali defterlerinde Gerede'den Gerede-Bolu diye bahsedilmektedir. İbn Battûta, Gerede için şunları yazmaktadır: "Gerede-Bolu'ya vardık. Burası bir ovada kurulmuş, güzel ve büyük bir kasabadır. Çarşısı ve caddeleri geniştir. Dünya'nın soğuk yerlerindendir. Ayrı mahallelere bölünmüş olup, her mahalle kendi aralarında yaşamaktadır. Kasabanın hakimi Şah Bey'dir Orta derece sultanlar arasındadır. Bedeni, boyu, bosu, huyu itibari ile yakışıklı, güzel bir adamsa da yeteri kadar eli açık değildir. Namazı burada kıldık. Sonra, zâviyeye misafir edildik. Orada, Hatib el-Fatih Şems ed-Din eş-Şami ile tanıştık. Adı geçen; yıllardan beri burada yaşıyormuş. Çoluk-çocuğa karışmış ve kasabanın hâkimi olan Şah bey'in hem kâtibi ve hem de hocası olarak sözünü geçirecek kadar nüfuz sağlamıştı.Bir gün, yanımıza geldi. Gerede Hakiminin bizi ziyaret edeceğini haber verdi. Kendisine bu buluşmayı temin ettiği için teşekkür ettim. Şâh Bey, bizim yanımıza geldi. Kapıda karşılayarak, selâmladım. Bizimle birlikte oturdu ve bana sağlığımı, gezinin nedenini, şimdiye kadar hangi hakimlerle görüşebildiğimi öğrenmek istedi. Ben de başımdan geçenleri bir bir anlattım. Bir saat kadar süren görüşmeden sonra yanımızdan ayrıldı. Bizim için tam hazırlanmış bir binek atı ile bir kat elbise gönderdi." İbn Battûta, Gerede'den sonra Kastamonu yolu üzerindeki Safranbolu'ya hareket etti.
Burası Candaroğlu sultan el-Mükerrem Süleyman Paşa oğlu Ali Bey'in yönetiminde idi. Son devir Bizans tarihçileri, İslam kaynaklarından aynı şekilde, Kuxim Paxis'den de bahsetmektedirler. Bu şahıs, Nogaylardandı. Bağlı olduğu Han'ın ölümü üzerine Dobruca'dan ayrılmış, çoluk-çocuk ve adamları ile yelkenli ile Trabzon'a hareket etmişti. Niyeti Tebriz'deki İlhan'a sığınmak ve maiyetinde yer almaktı. Ancak, Karadeniz'in meşhur fırtınalarından birine tutularak, Herakleia iskelesine sığındı. Buranın tekfuru, durumu İstanbul'a, İmparatora bildirdi. Kuxim Paxis, hrıstiyan olmak ve Bizans ordusunda çalışmak kaydı ile ülke topraklarına kabul edildi. Bir müddet sonra da İstanbul'a gitti. Saray ile tanıştı. Kızı kendisi gibi aynı milletten olan Solyman Paxis ile evlendirildi. Damad, Bithynia'nın merkezi Nikomedia'da (İzmit) oturdu. Sangarios boylarından gelecek tehlikelere karşı tedbirler aldı. Paphlagonia'nın hakimi ise Candaroğulları idi. Onlardan önce de yöreye Çobanoğulları hakimdi. Hüsâm ed-din Çoban, Alp Yürek Muzaffer ed-Dîn Yavlak (Yölük) Arslan devirleri kaynakların yetersizliği nedeni ile karanlık kalmaktadır. Pachymeres'in bahsettiği Nâsır ed-Dîn'in Mahmut olduğu bilinmektedir. Bu şahıs son Çobanlı beyidir. Candaroğulları ise XIII. yy sonlarında tarih sahnesine çıkmaktadır. Kurucuları Şems ed-Dîn Yaman Candar'dır. Y. Yücel, bu sebeple ondan bahsederken, "...Bu emir hakkında P. Wittek, Pachymeres'de beyliklerin sayılması sırasında geçen Amiramini, Emîr Yaman'la izâh edilebilir ki, bu da Candaroğulları Beyliğinin kurucusu Şemseddin Yaman Candar'dır" demektedir. Candaroğullarının, bu tarihdeki batı sınırı Safranbolu/Taraklıborlu'da idi. XIV. yy başlarındaki duruma göre Bolu, üç taraftan Türk Beylikleri ile çevrili idi. Denizde ise Ceneviz hakimiyeti sürüyordu. Daphnusia, Diospolis, Herakleia Pontika
Kaynak:Bolu Valiliği Sayfasından alıntıdır. http://www.bolu.gov.tr/default.asp?s=1_2
ESKİ COĞRAFYA'DA BOLU
Bolu, tarihinin her devresinde ilgi çeken yörelerden olmuştur. Thrak asıllı kabile, Güney armara'da ve Bolu bölgesinde yayılmıştır. Thynler, Mariandyenler ve Kaukonlar birlikte yaşamışlar, zamanla, Bithyn adı altında göze çarpmışlardır. Romalıları, Doğu Roma ve Bizans takip etmiştir. Bithynia, doğuda Paphlagonia, güneyde Phyrygia sonra Galatia,kuzeyde Pontus Euxinos ile çevrili idi. Batıda ise Propontis denilen Marmara Denizi ile Bosphorus yani İstanbul Boğazı yer almakta idi. Bithynia, sık el değiştirmesine rağmen, coğrafi ve askeri bakımdan aynı adı korumuştur. Honorias, Optimatum ve Bukellerion da thema yani askeri yönetim olarak karşımıza çıkmaktadır. Askeri valiler genelde, Nikomedia veya Bitthynion/ Klaudiopolis'de oturmuşlardır. Bithynia'nın tabii sınırları içinde kalan akarsular: Sangarios, Billieus,Hypios ve Gallaus'dur. Sangarios, Bolu'yu batıdan ve hem de güneyden sınırlamaktadır. Kaynağı Sivrihisar yakınlarındaki Sangia köyü idi. Billieus/Filyos , Bolu yakınından geçen yörenin en önemli akarsuyudur. Büyüksu ve gelen diğer kolları aldıktan sonra , Herakleia Pontika ile Tieion arasında, Tieion'a daha yakın yerde Pontus Euxinos'a dökülmektedir. Hypios veya Hypius denilen bugünkü Melen Çayı da kaynaklarını, Bolu'nun kuzeyindeki dağlardan almakta, geniş bir yay çizerek, Daphnusius Gölü'nü terk ile kuzeye yönelmektedir. Dia ile Daphnusia Adası arasında, Sangarios'un doğusunda denizle birleşmektedir. Bu akarsular bol sulu olup, düzenli akışlarını hemen her mevsim yağmakta olan yağmura borçludur. Astakosx/Nikomedia Körfezinden doğuya doğru uzanan dağlar, Bithynia Olympusları olarak bilinmektedir. Bithynia'yı boydan boya katetmekte ve Paphlagonia'da Olygasus Sıradağları ile birleşmektedir. Bu dağlar arasında oldukça verimli vadiler ve ovalar bulunmaktadır. Nikomedia, Sophon, Tarsia, Lateas, Hypios, Salone ve Krateia Ovaları örnek verilebilir. Bol yağışlar nedeni ile ovalar, yemyeşil görünüm kazanmıştır. Akarsu ağıda Tarsia, Hypios ve hatta Salone Ovasında bataklıklara sebebiyet vermiştir. Pontus Euxinos ile Sangarios arasındaki kuzey güney kesitinde, deniz, orman ve bozkır bulunmaktadır. Nikomedia ile Paphlogoni arasında ise gittikçe yükselen ovalar bir birini takip etmektedir. Krateia'da ise orman örtüsü azalmaktadır. Bithynia'nın ilk ve orta çağdaki meşhur yerleşme yerleri Nikomedia, Sophon, Tarsia, Demetrium, Lateas Prusias, Bithynion, Krateia, Koinon, Gallikanon, Dablis, Kabaia, Modrene sahilde ise Thynia, Dia ve Herakleia Pontika'dır. Şimdiki Bolu, Bithynion Harabeleri üzerinde yükselmektedir. Hz. İsa'nın doğumundan evvel, Bithyn'ler tarafından kurulmuştur. O yüzden Bithynion adını almıştır. Hayvancılığı meşhur olup, Salone Ovasında yapılan peynirleri ile şöhret kazanmıştır. Bithynion Kalesinin izleri bugün mevcut değildir. Romalıların gözderinden Antinous, Bithynionlu olduğu için, bu Bithynia şehrinden haberdar olabilmekteyiz. Hellenleşmenin sona ermesi ve latinleşmenin iyice hissedilmeye başlaması üzerine, Bithynion eski karakterini kaybetti. Sık meydana gelen depremler sebebi ile Roma yöneticileri, burasını yeniden imar ettiler. O nedenle, Roma kaynaklarında Bithynion yerine Claudiupolis ismi benimsenmiştir. İmparator Claudius adına Claudius şehri denilmiştir. Claudius Latin, polis (şehir) ise Grek kökenli kelimelerdir. Bizanslıların yönetiminde ise Claudius/Klaudiupolis kullanılmaya devam edilmiştir. Gerek tarih coğrafya ve gerekse kitabelerde aynı adlara rastlanmaktadır. İlk Selçuklu akınlarında bile aynı isim kullanılmaya devam edilmekte idi. Fakat XIII. ve XIV. yy başlarında Bizanslıların Klaudiopolisi, artık yerini yeni bir isme bırakacaktır. O da, Bolı/Bolu'dur. Bazı batılı seyyahların ve tercüme eserlerin etkisinde kalınarak grekçe polis: şehir ile ilgili olduğu ileri sürülmüşse de doğru değildir. Bor, eski Türkçede kullanılmaktadır. Kıpçak kabilelerinden biri Ulu-Kiçi Borlı diye anılmaktadır. Zağfiran/Safran - Borlı ve Taraklı - Borlı, yanında Klaudiopolis yerine sadece Borlı/Bolu da kullanılmıştır. İlhaniler devrinde daha çok "Bol" kökünden yapılan isimlere tesadüf etmekteyiz. Devlet idaresinde rol oynamış üç Bol-ı-gan Hatun'dan haberdarız. Pontus Euxisons sahilindeki Thyhia, şimdiki Kefken Adasıdır. Bir ara, Daphnusia adası diye de tanınmıştır. İspanyol Seyyahı Ruj Gonzales de Clavijo da sonuncu ismi zikretmektedir. Roma ve Bizans devresinde, küçük bir yerleşim yeri olarak karşımıza çıkan Dia/Diospolis, XIV. yy.da, Bolu bölgesinden taşarak sahillere kadar yayılan, Eleaus Çayı kıyısında, bazen güneydeki tepelere yerleşen Kerameddinlilerin iskân sahasıdır. Denizden görünüşü beyaz olduğu için de buraya Akçaşar/Akçaşehir denilmiştir. Cumhuriyet döneminde, Dahiliye Vekaletinin kararı ile yöre, fatihi Akçakoca'dan dolayı şehir kaldırılmış ve "Koca" ilave edilmiştir (1934). Böylece Akçakoca ortaya çıkmıştır. Pontus Euxinos/Karadeniz, doğuda dik bir arazi yapısı ile kuzeye doğru yönelir. İşte, tam köşede yine bir çay kenarında "Alap" kabilesinin iskâna açtığı Alaplı kasabası da tarihi yörelerdendir. Arazi yukarıda tabii bir liman meydana getirir. Bu burun iyice denize doğru girer. Mariandynlerin ilk yerleştikleri, belki de iskâna açtıkları Herakleia, adını destan kahramanı meşhur Hercules/Herakles'den almaktadır. Miletos kolonisi olarak sakin bir koyda kurulan Herakleia, diğerlerinden ayırt edilmek için her zaman Pontike sıfatı ile kullanılmıştır. Böylece, Hellenistik zamanlardan Türklerin gelişine kadar Herakleia Pontika kendi kabı içinde kalmamış, kolonizasyon rüzgarına uyarak, Karadeniz'in şimdiki Kırım sahillerinde kendisine ekonomik güç sağlayacak "polisler" (şehirler) kurmuşlardır. XIV. yy.da, Herakleia'dan bozulma Erakle / Erekli - Ereğli kelimesi ortaya çıkmıştır. Osmanlılar döneminde, Mudurnu, Gerede ve Bolu'nun iskelesi durumundaki yerlerden biri de Bender-Ereğli idi. XIX. yy.da ise yine diğer Ereğlilerden ayırmak için de Bahr-ı Siyâh (Karadeniz) Ereğlisi mülki bölünüşte göze çarpmaktadır. 1921 yılına kadar Bolu Sancağındaki Ereğli, BMM'nin aldığı bir karar ile Zonguldak Vilayetine/İline bağlanmıştır. Eski coğrafyacılara göre, Bithynia'nın başkenti körfez sonundaki Nikomedia idi. Bithynia Kralı Nikomedes tarafından başkent olabilecek bir şekilde inşâ ettirilmiştir. Burası ile Klaudiopolis arasındaki yerler Sophon (Sapanca), Regio Tarsia, Lateas, Demetrium ve Prusias'dır. Sonuncusu Hypios Çayı (Melen) kenarında kurulmuştur. Hypia ve bir ara Kieros diye isimlendirilmiştir. Fakat, Herakleia'ya doğru arazisini yeniden genişleten Bithynia Kralı Prusias, Bithynion gibi Bithyn karakteri taşıyan yeni şehre Prusias adını verdi. Bithynia''ın başka iki Prusias şehri mevcuttu. Bunlar Olympos eteğindeki Prusias (Bursa) ve diğeri de Gemlik Körfezindeki Prusias pros Mare idi. Her ikisinden ayırt etmek için de Hypios kenarındaki şehre, bu çaya nisbetle Prusias pros Hypios denilmiştir. Anlamı, Hypios Prusias'ıdır. Üzerindeki kültürleri en iyi şekilde taşıyabilmiş olan Prusias, Klaudiopolis'in en gözde şehirlerindendi.XIV. yy.a kadar Prusias'i muhafaza edebilmiştir. Osman Gâzi'nin arkadaşlarından Konur Alp tarafından Türk hakimiyetine sokulmuştur. Bu yüzden Prusias adı unutulmuş, Eski Bağ olarak tarihi seyrini devam ettirmiştir. Ahâli arasında Eski Bağ, "ğ" kelime sonunda kullanılmadığı için, Eskiba / Üskübü ortaya çıkmıştır. Üsküdar ile Kayseri'deki, Erzincan'daki benzer isimleri örnek verebiliriz. XIX. yy.da bu resmi isim kullanılırken, halk arasında zaman zaman "Kasaba" da Üskübü yerine söylenmiştir. XIV. yy.da, bir köy halinde olan Düzce, geçen zaman zarfında gelişme kaydetmiş, 1871'de kaza yapılmıştır. Böylece Üskübü'nün yıldızı sönmeye başlamıştır. Osmanlı kaynaklarında Üskübü ve Düzce'yi içine alan yöreye Konur Alp İli deniliyordu. Fatihi Konur Alp'e izâfeten verilen isim zamanla Konrapa şekline dönüşmüştür. Ancak, üskübü ve Konrapa da uzun ömürlü olamadı. Ada, Han Dağı (Hendek) gibi bir Pazar yeri olarak sivrilen Düz Bazar, Düzce Bazar kaza merkezi haline gelmiş, Rumeli, Balkanlar, Doğu Karadeniz, Doğu Anadolu ve hepsinden önemlisi Kafkasya'dan göç edenlerin sağladığı imkânlarla hızla büyümüştür. İşte böylece Düzce Kazası, şimdiki Düzce İli olarak şekillenmiştir. Kuzeydoğusundaki Yığılca, batısındaki Gümüşâbâd, yörüklerin iskânına açılmış Darı Yeri Vâdisi ve Kaynaşlı, Düzce'nin büyümesinde etkili unsurlardır. İmamlar/Gölyaka, Cumayeri/Cumaovası, Bey Köyü gibi merkezler de Düzce'yi büyük ilçeler arasına sokmuştur. Bolu'nun güney-batısındaki, eski Bihynia, Phrygia ve Galatia kavşağındaki Koinon Gallikanon, Nikomedia-Ankyra (Ankara) yolu üzerinde bulunuyordu. Eski tarihi pek bilinmeyen yöre, Osmanlıların, belki de hrıstiyan Türklerin Bizans dünyasından ilk ayırdıkları kasabadır. Taraklı ile Mudurnu arasındaki yol XIV. XV. yy.da Bursa İpek Yolu diye nitelendirilmektedir. İşte son derece önem kazanan bu ara yol, İbn Battûta'nın gezisi ile etraflıca tanıtılmıştır. Göynümek fiilinden türetilen isim, "yanık" manasına gelmektedir. Göynük-Bolu yolu üzerindeki Modrene, Gallus Çayı üzerinde göze çarpmaktadır. Orman ile bozkır arasında geçiş noktasıdır. Kelimenin menşei karanlıktır. Muhtemelen Modrene'nin Türkçeye aktarılmış halidir. Mutırnı, Muturnı, Mudurnu ilk defa Osmanlı akıncıları ve Ertuğrul'un kader dostu Samsa Çavuş tarafından Türk idaresine kazandırılmıştır. Yıldırım zamanında cami ve hamam ile süslenmiştir. Bağdad Caddesi üzerinde oluşundan dolayı da Kanûni'nin Sadrazamı Rüstem Paşa kasaba yakınında büyük bir kervansaray yaptırmışsa da şimdi izi bile kalmamıştır. Bolu'nun doğu ve kuzey-doğusundaki önemli yerleşme merkezleri Gökçesu, Mengen, Devrek, Çağa, Dörtdivan ve Gerede'dir. Gerede, Bithynia'nın Paphlagonia sınırındaki stratejik mevkiindedir. Aynı şekilde, burası ile Galatia da kontrol edilmektedir. Bithynialılar zamanında varlığı bilinmektedir. O zamanlar, Krateia ismini alan yöre bir ara paralarda da görüldüğü gibi Flaviopolis diye söylenmiştir. Selçuklu akınları ile Türkleşmenin ilk görüldüğü bölge Krateia'dır Bu isim yeni fatihlerce ve ahalice Kerde / Gerede şekline sokulmuştur. Osmanlı- Çandaroğlu, sonra İsfendiyarlılar zamanında, sık sık mücadele sahası özelliğini taşımıştır. Bir ara Gerede Sultanlığından bile bahsedilmiştir. El-Ömerî ve İbn Buttûta'da kısa fakat ilgi çekici bilgilere rastlanmaktadır. Gerede, her zaman Osmanlı kasabası olarak kalmıştır. Soğuk bir iklimde bulunmasına rağmen, dericilikte, hayvancılıkta, Bolu'nun sanayi şehri özelliğini taşımıştır. Kuzeydeki Mengen ormanlık bir alanda göze çarpmaktadır. İlhanlı devri kaynaklarına göre Mengen/Mangan, Men/Man kökünden türetilmiştir. Devrek de, Türkçe menşelidir. Balıkesir yöresinde ve bazı Anadolu köylerindeki aşiretler "Devrekli" diye tanınmaktadır.
XIX. yy.da Bolu'ya bağlı gözüken Devrek, II. Abdülhâmid zamanında onun adıyla, Hamidiye diye söylenmiştir. Hamidiye, Kastamonu ve Bolu Salnamelerinde, şirin ormanlı bir kasaba olarak anlatılmaktadır. Bolu ile Gerede arasında, göl kenarında kurulan Çağa, civarındaki Roma devri eserleri dikkate alınacak olunursa, hayli eski bir geçmişe sahiptir. Mengen yolu üzerindeki boğazı çevreleyen Çağa, tam Türk karakteri taşımakta ve geçirdiği talihsiz yangın sebebi ile de köhneleşmeye yüz tutmuştur. Sultan Reşad adına teşkil edilen yeni kasaba, Reşadiye adını almıştır. Gölün güneyinde şimdiki yerinde Yeniçağa ise adını M. Kemal Atatürk'e borçludur. 1934'de, Dahiliye Vekaletinin kararı ile Reşadiye yerine Yeniçağa ortaya çıkmıştır. Osmanlı kaynaklarına göre, Bolu'nun doğusundaki yerler Konur Alp, Şahin Bey, Hızır Bey ve Eflagan Bey tarafından Türk hakimiyetine sokulmuştur. Düzce'deki Konur Alp İli gibi buralarda da "Hızır Bey İli", "Eflagan Bey İli" deyimleri tarihteki yerini almıştır. Bolu'nun Osmanlılar zamanında kuzeydoğu sınırı Amasra'da noktalanıyordu. Bartın ve çevresindeki yerler "Divan" ismi ile bilinmekteydi. Evliya Çelebi ve Osmanlı belgelerindeki "divân"lar, onikiye kadar ulaşmaktadır. Gerede'ye bağlı, Yeniçağı'nın hemen güneyindeki "Dört Divân"da, Türkmenlerin en yoğun bulunduğu alanlardı ki "Köroğlu" destanını da buraya taşıyanların çocuklarıdır. İlkçağdan Osmanlılara kadar şehirlerin, önemli boğazların ve vadilerin, kasabaların korunması "kale"ler vasıtası ile sağlanıyordu. Bolu ve çevresinde de sık savunma kaleleri ağı göze çarpmaktadır. Düzce'dekiler; Üskübü, Üçköprü, Beyköyü, Kadife Kale diye tanınmaktadır. Göynük, Mudurnu, Taraklı kale harabeleri günümüze kadar gelebilmiştir. Bolu Ovasında iki önemli kale vardır. Ova ortasında bir tepeyi taçlandıran Bolu Kalesi, şimdi mevcut değildir. Bithynion ve Romalıların inşa ettikleri Claudiopolis'in içinde kaldığı surlar, XVII. yy.da tamamen işlevini yitirmişti. XII. yy sonlarında ise, Türk baskılarına karşı, aşılmayan surlarının bulunduğu anlaşılmaktadır. Hisar Tepesi, iç kalenin bir hatırası olarak halk arasında yaşamaktadır. Kuzeydoğu tarafında bir de gölün yer aldığı bilinmekte olup günümüzde buraya Gölyüzü denilmektedir. George Perrot ve arkadaşlarının tanıttığı Hala/Halı Hisarı, Çakmaklar köyü üzerinde, Bizans karakterini taşımakta idi. Ancak, Halı Hisarı da, önemli ölçüde tahrip edilmiştir. Seben ile Kıbrıscık'da kale izlerine tesadüf edilmemiştir. Çağa'nın, XIV. yy.da kaleye sahip olduğu kayıtlardan anlaşılmaktadır. Evliyâ Çelebi, göl yanında kaleden de bahsetmektedir. Gerede Kalesi Bolu'daki gibi yüksek bir tepede kurulmuştur. Taraklı Borlu, Bolu ve Ankara taraflarını iyi bir şekilde kontrol altında bulundurabiliyordu. Keçi Kalesi de denilen, Gerede kalesi iç kale vaziyetine düştüğü için,onarımsızlıktan harap olmuştur.
Kaynak:Bolu Valiliği Sayfasından alıntıdır. http://www.bolu.gov.tr/default.asp?s=1_2
OSMANLILAR DÖNEMİ
Selçuklular Moğol istilası karşısında yenilince (1227-1330) göçebe Türkler Moğollara karşı devamlı isyan etmeye başladılar ve beylikler kurmaya başladılar. Bolu’da Bolu Beyliği, Söğütte Osman oğulları bulunuyordu. Osman Bey, Bizans hududunda üç tane uç beylik kurdu. Kara Denize doğru olan yerlere Konuralp’i İzmit ve havalisine Akçakoca’yı İznik’e, Samsa Çavuşu uçbeyi seçti. Ancak Bitinye Bölgesinde bulunan şehirlerin alınması işi Orhan zamanında tamamlanabilmiştir. Orhan Bey tahta geçince İzmit havalisine, Konuralp’i Gerede nahiyesi, Akbaş Mahmut’u Karadeniz sahiline, Gazi Abdurramanı Yalova ve Gemlik bölgesinde görevlendirdi. Orhan Bey’in Akçakoca Bölgesine geldiği ve Göçürler köyünde Baki Çelebi’de ve Kepenç Köyünde Çavuşoğlu’nun evinde misafir kaldığı söylenir. (1323) Zaman içinde küçülen ve 17 hane kalan Göçürler Köyü bugünkü Ayazlı mahallesi civarında idi. 1891 yılında dağılmıştır.Akçakoca’nın Osmanlılar tarafından zapt edildiğine dair bir belgeye rastlanmamıştır. Akçakoca Beyin Akçakoca’yı zapt ettiğine dair bilgi yoktur. Bazı yazarlara göre, zaten Yörük olan Akçakoca yöresi kendiliğinden Osmanlılarla birleşmiştir. Bu görüşü destekleyen bazı kanıtlardan söz edelim
1. 1337/1923 tarihli Bolu İl Salnamesi s. 550’de; “Orhan Gazinin akıncılarından Akbaş Mahmut’un Amasya’ya kadar uzanan Karadeniz kıyılarını zapt ettiği” yazılıdır. Akçaşehir’in zapt edildiğinden söz edilmemektedir.
2. Cevdet Paşanın Kısas-ı Enbiyasında da “Orhan Gazi”den bahsederken Akçakoca’yı İzmit havalisine, Konuralp’i Gerede nahiyesine, Akbaş Mahmut’u Karadeniz sahiline, Abdurrahman Gaziyi Yalova ve Gemlik havalisine izam eyledi”, denilmektedir. Burada da Akça şehrin fethedildiğine dair bir ifade bulunmamaktadır.
3. Orhan Gazi’nin Prusya’yı (Üskübü) ele geçirmek üzere 40 atlı ile Akçaşehir’e geldiği, Aftunağzı (Çayağzı) köyünde konakladığı, hatta oradaki caminin Orhan Gazi’nin buyruğu ile o zaman yapıldığı, Akçaşehir’den Baki Çelebi ile Çavuşoğlu’nu alıp Üskübü’nün fethine gittiği, yararlıklarını gördüğü bu iki kişiye Üskübü’den bol miktarda toprak verilerek ödüllendirildiği bugünde halk arasında söylenmektedir. Ayrıca, Akçaşehir’in güneyindeki dağlara Orhan Dağları, Yalı Mahallesindeki akan dereye Orhan Deresi denilmektedir. Aynı derenin doğusundaki topraklara tapu kayıtlarında ise “Orhan Gazi vakfındandır.” Şeklinde kayıt bulunmaktadır.
İdari bakımdan hep Bolu’ya bağlı kalmış olan Akçakoca, 1999 yılında il olan Düzce’ye bağlanmıştır. Akçakoca idari yönden şu aşamalardan geçmiştir.
ORHANGAZİ AKÇAKOCA’YA GELDİ Mİ?
Akçakoca’da Orhan ve Orhan Gazi adı sık geçer. Orhan Deresi, Orhan Dağları, Orhangazi Okulu gibi. Orhangazi Akçakoca’ya geldi mi sorusuna yanıt arayalım:
- Orhan Gazi, veliaht iken Konuralp’i kuşatmak üzere 40 atlı ile Akçakoca Bölgesine gelmiştir. O yıl kış çok soğuk geçliği için, askerlerinin soğuktan korunması için Çayağzı Köyüne gelmiş. Burada dere kenarında ordugahını kurmuştur. Askerleri için burada bir cami ve bir de hamam yaptırmıştır. Hamamın yeri bilinmemektedir. Çayağzı Köyünden Orhan Deresine kadar çok geniş alan cami için hayrat olarak bağışlanmıştır. Cami Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından restore edilmektedir.
- Orhan Camii 1323 yılında yapılmıştır. Cami bir mezarlığın ortasındadır. Çantı camii tekniğinde yapılmıştır.
- Kastamonu Salnamesinde bu cami hakkında şu bilgiler yardır:
- AFTUN DERE KÖYÜ
Aftun Dere Köyü’nde Orhan Camii
Akçakoca’nın
ORHAN GAZİ HANGİ KÖYLERDE BULUNMUŞTUR?
Halk arasında söylenenlere göre Orhan Bey Göçürler Köyünde Baki Çelebi’nin ve Kepenç Köyünde Çavuşoğlu’nun evinde misafir kalmıştır.(1323). Göçürler Köyü zamanla küçülmüş 17 haneye kadar inmiştir. Köy bugünkü Ayazlı mahallesicivarındaidive1891yılındadağılmıştır.Karatavuk,Arabacı,Tahirli,Göktepe,Koçar,Başafton,ve Çayağzı’na gelir,buralardan yardımlar almıştır
NOT: Ceneviz Kalesi yakınlarında 1996 yılında Bolu Müzesi tarafından yapılan kurtarma kazısında15 x25 m. ölçütlerinde, 3 nefli beşgen apsisli, bazikal planlı bir kilisenin temelleri açığa çıkarılmıştır.M.S. 5-6. yüzyıllara tarihlenen ve Bolu da bulunan en büyük Bizans yapısı olan bu kilise Erken Bizans döneminde en önemli. kalıntısıdır.Kilise kazısında 5 adet bronz sikke ele geçmiştir. Kilisenin yangın geçirerek yıkıldığı tespit edilmiştir.
Kaynak:Bolu tarihi,Şükrü Dönmez-2000,Kenan Okan-1997,Derl.İbrahim Tuzcu
AKÇAKOCA BEY KİMDİR?
- Akçakoca Bey, Osmanlı Devletinin kurucusu Ertuğrul Gazi’nin Konuralp, Turgut alp, Samsa Çavuş vb. gibi silah arkadaşlarındandır. Doğum tarihi belli değildir. Bazı kaynaklara göre 1234 tarihinde doğduğu kabul edilir.
- Ertuğrul Gazi ile candan arkadaştırlar. Ertuğrul Gazinin yumuşak karakterine karşın Akçakoca Bey sert ve haşin yaratılışta, kara gün dostu niteliğinde gerçek bir komutandır.
- Bir söylentiye göre beyaz tenli olduğu için, bir söylentiye göre ise dobra, dürüst yaratılışından dolayı Ertuğrul Gazi tarafından AKÇA ya da AKCA olarak ünlendirildiğinden tarihte AKÇAKOCA BEY olarak değerlendirilmiştir.
- Gençliğinde iki kez Kayı Boyunu yok olmaktan kurtarmış, Devlet olma sürecinde Kocaeli yöresini fetih ederek Osmanlılara büyük emek vermiştir.
- Osman Bey, Akçakoca Beyi baş yardımcı yaptı. Akçakoca Bey aynı zamanda Şehzade Orhan’ın eğitimini üzerine aldı.Bu yüzden Orhan Bey, hayatı boyunca Akça Emmisine karışmamış, O’nu devlet yönetiminde bağımsız bırakmıştır.
- Akçakoca Bey, 1308 yılına kadar, Karasu ve Bölgeyi devlet sınırlarına katmıştır.
- Osman ve Orhan Gazilerin silah arkadaşıdır,babası Kocabey Uygur Türklerdendir,Kocabey bulunduğu yıllarda 70 çadır halkı ile batıya göç ederken Kayı Türklerine katılmıştır,Akçakoca bey bu göç esnasında Doğu Anadoluda doğmuştur.Sakarya,Kocaeli bölgelerini fetheden Akçakoca bey Samandıra kalesi mülk olarak verilmiştir,oğlu Hacı İlyas’ın oğlu Hekim Fazlullah denilen Efdal veya Feyzullah Paşa, Gebze kadısı iken Çelebi Mehmet ve İkinci Murat tarafından iki defa Bizans imparatora elçi olarak gönderilmiştir.Efdal Paşa ,oğlu ve torunu Mevlana Kutbuddin in mezarı Gebzeddir.Akçakoca beyin ailesi İzmit ve Bolu havalesine yerleşmişlerdir,oğlu Hacı İlyas beyin torunları da Yıldırım Beyazıt tarafından İstanbul Galata ya yerleştirilmişlerdir,bu koldan biri Niğde Sancak Beyliğine diğeri de Vidin Serhat beyliğine tayin olunmuştur,eski kolordu komutanı Mithat Akçakoca Akçakoca beyin torunudur
İzmit üzerine son akınını yapacağı sırada çadırını kurmuş bulunduğu Kandıra yakınındaki Baba Tepe’de 94 yaşında bulunduğu halde 1328 yılında ölmüştür. Vasiyeti üzerine otağının bulunduğu tepeye gömüldü. Adına Çantı bir cami ile türbe yapıldı.
Kaynak : Akç.Kaym.Sit.
BOLU SANCAK BEYLİĞİNE BAĞLI AKÇAŞEHİR(1324-1692)
Akçakoca bu dönemde Bolu Sancak Beyliğine bağlı voyvodalık şeklinde yönetiliyordu ve kaza 15 divana ayrılıyordu.
Tablo-1 Akçakoca’ya bağlı yerleşim birimleri(1324-1692)
1. Keramettin (Kaza merkezi)
2. Tahirli
3. Kepenç
4. Beyören
5. Arabacılar
6. Aftunu ulya (yukarı aftun)
7. Aftunu Sufla (aşağı aftun)
8. Fadıllar (Bugün yok)
9. Kıran (Esmahanım)
10. Güney (bugün yok)
11. Kızılca Kilise (Nazım Bey)
12. Kirişi Sağır (küçük kiriş) (bugün yok)
13.Kirişi Kegir (Büyük Kiriş) (bugün yok)
14.Kınık
15. Kurucaşehir (Muhtemelen Kurukavak)
Yörenin ilk sancakbeyi Konuralp idi. Kendisi sürekli seferde bulunduğu için yerine Sungur Bey vekâlet ederdi. Bu dönemde Evliya Çelebi, Akçaşehir’e gelmiştir. Evliya Çelebi, Akçaşehir’i şöyle tarif etmektedir:
“Yine buradan Akçaşar’a geldik. Burası voyvodalıktır. 150 akçelik kazadır. Yeniçeri serdarı vardır. Eski zamanda havası latif, hazin bir şehir imiş. Ahmet Han zamanında Kazak keferesi hücum ile her tarafı yakıp yıkmıştır. Halen 600 bağ ve bahçeli ve hanelidir. Çarşı içere kiremitli ve bimisal bir cami vardır. Mukaddema hanların birisi kurşun örtülü muazzam han imiş. Halen kasaba o kadar mamur ve müzeyyen değildir. Bolu şehrinin iskelesidir. Lebideryada 70 adet mahzen vardır. Bu tarafı dağlardır. Bu yüzden havası sağlamdır.” (Evliya Çelebi Seyahatnamesi C. 2, s. 172)
1671 yılı tahsil edilen sürsat vergisinden (Harp zamanı tahsil edilen olağanüstü vergi), Akçaşehir’e düşen pay 450 kilo arpa, 50 kilo un, 50 koyun, 50 sırağan, 30 bal, 100 kantar saman, 20 araba odun karşılığı 39 000 akçedir. 1681 yılında alınan sürsat vergisinin tutarı ise 39 580 akçedir.
Kaynak : Akç.Kaym.Sit.,Şükrü Dönmez-2000,Kenan Okan-1997,Derl.İbrahim Tuzcu
BOLU VOYVODALIĞINA BAĞLI AKÇAKOCA (1692-1811)
1692 yılından idari yapıda değişiklik yapıldı. Bolu, sancak beyliğinden çıkarıldı ve voyvodalık haline getirilip Anadolu Beylerbeyliğine bağlandı.
a) Merkez
1- Divanı Keramettin (yukarı mahalleler) 202 hane
2- Divanı Keramettin (Kalpakçılar) 101 hane
3- Divanı Keramettin (Aşağı mahalle) 54 hane
Toplam 357 hane
b) Köyler
1- Divanı Keramettin (Koç köy) 41 hane
2- Beyviran 80 hane
3- Aftun 116 hane
4- Akkaya 85 hane
5- Fadıllı 94 hane
6- Kınık 38 hane
7- Tahirli 85 hane
8- Kızılca Kilise 94 hane
9- Kıran 59 hane
10- Arabacılar 124 hane
11- Kepenç 145 hane
12- Dadalı 105 hane
Toplam 1066 hane
Genel Toplam 1423 hane
1908-1923 DÖNEMİ AKÇAKOCASI
1915 tarihli Bolu Salnamesinde(s;369) Akçaşehir hakkında şu bilgiler bulunmaktadır.
“Akçaşehir Karadeniz sahilinde bir iskele, Düzce kazasına bağlı bir nahiye merkezidir. 7000 kilometrekarelik bir alana sahip olduğu tahmin edilmektedir. Arazinin 650 kilometrekarelik kısmı tamamıyla devlete ait ormanlıktır. Ormanların %50’si kayın, %20’si meşe, %10’u gürgen, %10 kestane, %10’u zakkum vb ağaçlardır. Bataklık alanın miktarı henüz tahmin edilmemiştir. Mahallin yakacak ihtiyacı devlet ormanlarından sağlanmaktadır. Arazinin orman yetiştirme gücü son derece fazladır. Zeytin, limon ve portakal dışında her çeşit bitki yetişebilir.
İklimi mutedil, sıcaklık derecesi en fazla 34-35, en düşük 6-7 derecedir. Nahiyenin denizden yüksekliği 50-
Cuma günleri kasabada ikisi erkeklere ve biri kadınlara ait olmak üzere üç yerde Pazar kurulur. Kadın pazarlarına erkek, erkek pazarlarına ve çarşıya kadın giremez. Merkez nahiyesinde halka açık 6 sınıflı bir ilkokul ile Osmaniye Mahallesi ile Beyviran, Melenağzı ve Meze köyünde ikişer sınıflı şube halinde resmi birer okul mevcuttur.
Nahiyede 24 camii şerif ile Çuhalı çarşısında ve bir de Hemşin köyünde iki medrese vardır. Bunlardan ilkinin 14 odası ve 35 öğrencisi vardır. Vakfı yoktur. Camilerden biri Aftun ağzında olup Sultan Orhan Gazi tarafından yaptırılmıştır. Vaktiyle bir hayli ormanlık arazi varken dikkatsizlik, kayıtsızlık nedeniyle istifade etmek mümkün değildir. Nahiye merkezinde kütüphane bulunmamaktadır. Tarihi eser olarak üç hamam ile Cenevizlilerden kaldığı tahmin edilen sahilde bayır üzerinde bir hisar vardır. Hamamlar bugün harabe halindedir.Haciz ormanında kullanılan bir kömür madeni ile Karaburun’da kullanılmayan bir kömür madeni vardır. Bunlar incelenemediğinden doğru bilgi sağlanamamıştır.Akçaşehir’de geniş mera bulunmamaktadır. Bu nedenle bu bölgede hayvancılık yapmak düşünülmemiştir. Bununla beraber ihtiyacı karşılayacak kadar kara sığır, koyun ve keçi vardır.”
Özetlersek:
· Akçakoca’ya ait ilk yazılı belgeler 1112 yıllarına aittir. M.Ö. 1200 tarihinde bölgeye ilk gelenler TRACK ve FRİKLER imiş. M.Ö. 650 tarihlerinde Yunanistan’ın Beotya KOKONOS kabilesi şimdiki Akçakoca merkezine yerleşerek DİA şehrini kurmuşlardır. Dia, parlak anlamına gelmektedir. Bizans himayesine giren bu yerleşim merkezinin adına POLY (Şehir) anlamına gelen sözcük eklenerek kentin adı Diapolis olmuştur.
· Diapolis kısaca parlayan şehir anlamına gelmektedir. Aynı zamanda Zeüs’ün kenti anlamına da geldiği ifade edilmektedir
· Osmanlılar zamanında şehrin adı AKÇAŞEHİR olarak değişmiştir. Kayaların güneş ışığında parlaması anlamına gelir. Akçaşehir’e Akçaşar’da denir.İsim,Diapolis sözcüğünün anlamıyla çakışmaktadır.
· 23 Haziran 1934 tarih ve 2520 Sayılı yasayla ilçe durumuna getirilen Akçaşehir’e zamanın İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’nın önerisi ile kasabaya Kocaeli ve Sapanca fatihi Akçakoca’nın adı verilmiştir.
· Akçakoca ve bölgesi çok eski bir tarihe sahiptir. Konuralp’te tarihi bir roma kenti bulunmaktadır. Akçakoca ve çevresi henüz arkeolojik açıdan araştırılmamıştır. Bu nedenle tarihi değerleri tam olarak bilinememektedir. Ceneviz Kalesi adı verilen kale ile ilgili yabancıların yazdığı eserler bölge hakkında azda olsa bilgi vermektedir. Buna rağmen bölgenin tarihinin ciddi bir şekilde incelenmesi gerekmektedir. Akçakoca Belediyesi bütçesinden ödenek ayırarak bölge tarihini, coğrafyasını, jeolojisini araştırmalıdır. Böyle bir karar Akçakoca’nın genç kuşakları için büyük bir ödül olur kanısındayım.
·
İLK GÖÇLER
1856 yılından sonra Ruslar Çerkezistanı tamamen işgal ettiler. Millî Kurtuluş savaşı ağır bir yengi ve yüz binlerce Çerkez’in yok olmasıyla sonuçlandı. Bu tarihten sonra hızlanan göç hareketi sırasında yurtlarından çıkarılan 1,5 milyon Çerkez’den ancak 400.000’i Osmanlı İmparatorluğuna varabildi. Diğerleri yollarda öldü. Bu konu ile ilgili olarak yakılan ağıtlar bugün dahi anlatılmakta ve söylenmektedir.1876-77 Osmanlı Rus Savaşı sırasında bir kısım Çerkez Anadolu’ya göç etti. Çerkezler aslen Türk’tür. Kelimenin aslı Kerkes olup Orta Asya’da Baykal Gölü dolayları ise yurtlarıdır.Abhazyalara Türkçe’de verilen ad Abaza’dır. Rusların 1864’te Kafkasya’nın Kuban nehri boyundaki Abhazya halkındadır. Abhazya Kara Deniz sahilinde küçük bir yerdir.Abazalar Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra kurulan 5 federe devletten biri olan Gürcistan'’ bağlı idi. 1992 yılında bağımsızlıklarını ilan etmişlerdir. Halkın bir kısmı Müslüman bir kısmı ise Hıristiyan’dır. Akçakoca’daki Abazalar Müslüman’dır.
1877-1878 GÖÇLERİ
1877-1878 Osman Rus Savaşı ki yaşlılar bunu 93 Harbi olarak bilirler. Plevne savaşları, Gazi Osman Paşa destanı bu döneme aittir. Osmanlı-Rus savaşında Osmanlılar yenilince en büyük göç dalgası kendini göstermiştir. Bu göçlerde ise İstanbul Hükümetinin Doğu Karadeniz’in boşaltılması kararı etkili olmuştur. Bunun üzerine sınır köylerinde oturan Laz-Gürcü, Abaza, Çerkez ve Türk köyleri kısmen boşaltılmıştır. Bu durumdan Hopa, Fındıklı, Ardeşen, Pazar, Hemşin, Rize, Arhavi köyleri de etkilenmiştir. Akçakoca bölgesi devlet arazisi olduğundan Göçmen yerleştirme komisyonları kurulmuştur.Lazlar önceleri İzmit, Bursa bölgesine gelmişler. Kendileri İzmit’e yerleştirilmek istenmişlerse de bu bölgede sıtmanın yaygınlığı yerleşmeyi engellemiştir. Lazlar Akçakoca’ya yerleşmeyi tercih etmişlerdir. Akçakoca’da kurulan Göçmen komisyonuna rağmen göçmenler Osmaniye Mahallesi (Hacallı)-Ayazlı, Döngelli, Edilli, Uğurluya yerleşmeyi uygun görmüşlerdir.
Rusların Artvin’i işgalleri sonucunda Akçakoca’ya göçen Karadenizliler yeni köyler kurmamışlar yerli köylere yakın mahalleler kurup yerleşmişlerdir. Nüfus arttıkça buraları muhtarlık haline dönüşmüştür. Göktepe, Kalkın, Nazım Bey gibi. Bu göçmenler genellikle Hopa’nın liman, Azlağa, Beğleven, Saraf, Makrial köylerinden gelmişlerdir. Akçakoca’ya gelen Gürcüler yine Osmanlı Rus Savaşı sırasında Batum ve Artvin’den göç etmişlerdir.Düzce yolu üzerinde Şipir ve Doğancılar (Acara mahallesi) köylerini kurmuşlardır. Abazaların geliş yerleri Kafkasya’dır. Akçakoca’da Davutağa ve Esmehanım ve Dilaver isimli köyleri kurmuşlardır.Hopa’dan Akçakoca’ya göçenler daha ziyade dağ köylerinden gelmişlerdir. Hemşin, Yenice, Karatavuk köylüleri Hopa’dan aynı isimleri taşıyan yerleşme yerlerinden göç etmişlerdir. Hemşin ve Karatavuk köylerine Hopa’dan, Yenice köyüne ise Fındıklı ve Ardeşen’den gelmişlerdir.Karadeniz ve Kafkasya’dan gelip yerleşen bu halk dağınık tip bir yerleşme düzeni göstermektedir. Göçmen aileler evleri çevresinde, bahçeyi çeviren çitler içerisinde azda olsa ev ihtiyacını karşılayan sebze ve meyve yetiştirmeyi yeğlemişlerdir. Bu durum dağınık yerleşmeyi etkilememektedir.
1916 GÖÇLERİ
Birinci Dünya Savaşı sırasında Ruslar Doğu Anadolu’ya saldırdı. Sarıkamış faciası sonucu Ruslar Doğu Anadolu bölgesini işgale başladı. Rusların Rize’yi işgali ile buradan Of Muharebeleri sırasında Of ve Sürmene’den göç başlamıştır. Bölge halkı kayıklar, takalar, askeri deniz nakliye araçları ile veya yaya olarak batıya göç ettiler.
Ruslar tarafından Sürmene’nin işgalinden birkaç saat önce Akbaş ailesinden 6 kadın 8 çocuk ve 2 ihtiyar üç çift kürekli bir sandalla kürek çeke çeke üç ayda Akçakoca’ya gelmişlerdir. Bir kadın kayıkta doğum yapmıştır. Bu göçerlerin çocukları Akçakoca’da hala yaşamaktadır.Görülüyor ki, hepsi Türk olan göçmenlerin ataları Rus katliamından, baskısından kaçmış, cefa çekmiş insanlardır.Akçakocalılar bu insanlara bağrını açmış, yardımcı olmuş ve bölgede bambaşka bir kültür mozaiği oluşmuştur. Öncelikle karşılıklı anlayış, hoşgörü yerleşmiş ve daima birbirlerine karşı sevgi ve saygı duymuşlardır. Günümüzde demokrasiden beklenenler Akçakoca’da göçlerle yerleşmiş ve karşılıklı hoşgörü onlarda ve onların çocuklarında, torunlarında davranış haline gelmiştir.
GÖÇ ANILARI
1916 göçüne bazı yazarlar On binlerin Göçü adını vermişlerdir. Biz bu göçe katılıp olaylara tanık olanların bazıları ile konuştuk. Hepsi 80 yaşın üzerinde idiler,hepsi Hakkın rahmetine kavuştular.
Cemal Akçakoca; Akçakoca’da14 yıl Belediye Başkanlığı yapmıştır. Sürmeneliler hakkında görüşleri şöyle;” O zamanlar 11-12 yaşlarında idim. Takalarla, kayıklarla Lazistan sahilinden Akçakoca’ya geldiler. Bunların içlerinde muhtelif Karadeniz ilçelerinden gelen vatandaşlar olduğunu biliyorum. Ekserisi Sürmeneli idi.
Hasan Akbaş; (Balıkçı) Sürmene’nin Cirve (Yeni Ay) köyünden. Kayıkla Sürmene den göç edenlerden.
Cirve Köyünden 6 kadın (kocaları Sarıkamış faciasında ve Çanakkale’de şehit olmuş) iki yaşlı erkek reis ve 8 çocuk kayıkla kürek çeke çeke Akçakoca’ya gelmişler. Kayıkta bulunan kadınlar şunlardır;
· Rasime Akbaşoğlu,
· Şükriye Akbaşoğlu,
· Hatice Akbaşoğlu,
· Huriye Akbaşoğlu,
· Eşbek Akbaşoğlu,
· Şükriye Birincioğlu (Evlilik soyadı)
Kayıkta bulunan çocuklar ise şunlardır:
· Şükriye Akbaşoğlu,
· Zübeyde Akbaşoğlu,
· Yeter Akbaşoğlu,
· Fethiye Akbaşoğlu,
· Şerife Akbaşoğlu (kayıkta doğdu),
· Hayriye Akbaşoğlu,
· Makbule Akbaşoğlu,
· Güllü Akbaşoğlu
Bunların başlarında iki yaşlı reis bulunmaktadır. Bunlar; Kaşif Akbaşoğlu ve Mehmet Akbaşoğlu dur.
Akbaş oğullarının 5 tonluk bir takaları vardır. Taka 4 tek kürekle çekilmektedir. Ayrıca küçük bir yelkeni vardır. Kadınlar kürek çekmektedir. Her küreğin başında bir kadın bulunmaktadır. Dümende erkekler bulunmaktadır. Dinlenmekte olan kadınlar ise çocuklara bakmaktadır.Rus savaş gemileri sahili taramaktadır. Bu nedenle sahilden gidilmektedir. Oturmaktan, kürek çekmekten yorulan kadınlar zaman zaman karaya çıkmakta, zaruri ihtiyaçlarını gidermektedirler.Takaya yiyecek olarak mısır unu, keş peyniri, tuzlu balık ve yeteri kadar kavurma konmuştur. Ağ ile balık avlanmakta ve takada mangalda yemek pişirilmektedir. Su testilerine , karaya çıkıldığında su doldurulmaktadır. Kayık zaman zaman kıyıya çekilmekte, karada ateş yakılmakta, mısır unundan hamur yapılmakta, sonra üzerine özel bir taş konup iyice ısıtılması sağlanmaktadır.Samsun’un Çaltı başında aynı şekilde karaya çıkıp ateş yakıldığında civardan köylüler gelip ateşin söndürülmesini istemişlerdir. Gerekçe olarak ta Ermeni çetelerinin yakında bulunduğu ve baskın yapabilecekleri gösterilmiştir.Takaya zaman zaman uzun bir halat bağlanmakta ve kumluk bölgelerde de halat kıyıdan çekilmekte, bu sırada takanın kıyıya vurmaması için dümende bir kadın bulunmaktadır. Bu esnada çocuklar kayıkta bulunmakta, bu kadınlar halatı omuzlayıp çekmektedir.Grup halinde gelen kayıklardan 3-4 tanesi Sinop’un Gerze iskelesine yanaşmış, burada salgın hastalık varmış. Burada köylüler çok telefat vermişler. Giresun’da sahile yanaştıklarında Vilayet bunlara yiyecek desteğinde bulunmuş.
İsmail Kuyumcu (Kalyoncu); (olayların geçtiğinde 2 yaşında imiş) Sürmene Cirvana’nın Soğuksu mahallesinde oturuyorduk. Kalyoncu ailesinden Ümmiye, Aliye (kocaları Sarıkamış faciasında şehit olmuş) üç çocuğu vardı. Rusların Sürmene’ye girecekleri söyleniyordu. Rus hücumbotları sık sık Sürmene ye gelip megafonla halka Türkçe; “Sürmeneliler niçin göç ediyorsunuz. Biz sizsiz ne yaparız? Bütün haklarınız korunacaktır” gibi propaganda yapıyordu. Kalyoncu ailesi diğerleri gibi karayolu ile batıya göç ediyor. Beraberlerinde iki tane inekleri vardır. Ünye’ye kadar yayan geliniyor, yolda rastladıkları yaralı askerlere, hastalara inekten süt sağıp veriyorduk. Ünye’de amcaları Ahmet Reis ve oğlu İbrahim kayıkla gelip bunları buluyor ve alıp Akçakoca’ya Osmaniye de karaya çıkarıyor. Birde ev kiralıyor. Akçakoca’ya gelen kadınlar, ölünceye kadar kocalarının sağ olduklarına, bir gün geleceklerine inanmaktadır.
Murat Birinci zadeler: Olayların geçtiği sırada 2 yaşındadır. O sırada babası Rusya’da imiş.Annesi omuz’una bindirmiş, yaya olarak yola çıkmışlar. Annesinin sırtında da küfesi varmış. Murat acıkınca annesi bir parça arpa ekmeği veriyor, Gerze’ye gelince beyaz ekmek vereceğini söylüyormuş. Gerze de yağmurda kayaların, toprakların saçaklarına sığınmışlar. Bu yüzden çok hastalananlar olmuş. Annesi yolda ölmüş, annesini deniz kenarında bir yere gömmüşler. Komşuları alıp onu getirmişler. Çok sonra babası Rusya’dan gelip Murat’ı bulmuş.
Nadide Kalyoncu; Ruslarla Of savaşında askerleri getiren askeri kayıklar boş olarak dönerken, tellal bağırarak batıya göç etmek isteyenler varsa götürüleceği duyurulur. Bir kısım halkta bu askeri kayıklarla batıya göç etmiştir. Bu askeri kayıklar ancak belirli merkezlere gittikleri için göç edenlerin çoğu başka limanlara gitmiştir. Belirli konaklarda belediyeler ekmek ve şeker veriyordu. Şekerler topak şekerdi, Ancak çekiçle kırılabiliyordu. Günde 70-80 kişi ölüyordu. Yaralı askerler köylerde kalıyordu.
Safiye Kurban (83 yaşında) O tarihlerde 6 yaşında imiş. Göç olayı hakkında anlattıkları şöyledir; “Babam, Kavrakların Mustafa olarak tanınırdı. O tarihlerde sevkıyatta idi. Köyümüz sahile bir kilometre uzakta Mağna idi. Köyümüzün şimdiki adı Çamburnu’dur. Yedi kardeşin ortancası idim. En büyüğümüz 12 yaşında idi. En küçüğümüz ise kucakta idi.
Yatsı namazı sırasında kapı çalındı., komşulardan birisi gelip “Bu gece Rus askerleri bindirecek. Tedarikli olun yayan gidin “ dedi. annem telaşlandı. Uyumakta olan kardeşlerimi uyandırdı. Bizleri giydirdi. Sırtta taşınan küfenin içine biraz çamaşır ve yiyecek, içecek koydu. Bahçeye çıktı, ağıldaki inekleri çıkardı, bahçeye salıverdi. Sonra iki kardeşimi küfenin içine yerleştirdi,, sırtladı. Kapıyı kilitledi. Ellerimizden tuttu, yakındaki yola çıktık. Kayığı olan kayığa bindi ve köyden ayrıldı. Bizim kayığımızda erkeğimizde olmadığından yola çıktık. Zaten yoldan devamlı olarak kafileler batıya göç ediyordu. Bizde kafilelere katıldık. Yanımıza hiçbir şey almadık.
Yol boyunca bizim gibi bir çok kafile vardı. Karşı taraftan Türk askerleri gelmekte idi. Yol boyu büyük bir köprüye gelindi. Köprüden kafilelerin geçmesi mümkün değildi. Derenin sığ tarafından geçildi. Bunun için gençler, erkekler küçük çocukları kucaklarında karşı tarafa geçirdiler. Kadınlarda sırtlarında küfelerle karşıya geçtiler. Karşıya geçen anne, çocuğunu arayıp buluyor, kucağına alıyordu.
Yol üzerinde belirli yerlerde konaklıyorduk. Bu konak yerlerinde görevliler bize tayın ekmeği veriyordu. Ekmek alabilmek için annelerimiz uzun süre kuyrukta bekliyordu. Büyükçe bir yere gelince medreselere yerleştiriliyorduk. Burada birkaç gün kaldık. Bu sıra babam askerden izinli geldi, bizi buldu. Kayık tedarik etti. Bu kayıkla Gerze’ye geldik. Bizi burada bıraktı. Babam sonra tekrar kıtasına geri döndü. Gerze de salgın vardı. Üç gün içinde 4 oğlan ve 3 kızın ölümüne şahit olduk. Hükümet ölüleri Rumlara gömdürüyordu.
Değişik kişilerden tutulan notlar
· Of savaşları esnasında Maria adlı bir Rus gemisi gelip Of’u bombardıman ediyor.
· Devamlı göç vardır. Göç, köyden köye uzayıp gitmektedir. Göç edenler genellikle camilerde, medreselerde kalmaktadır. Halk bunlara gücü oranında yiyecek vermektedir.
· Açlıktan mısırları, fasulyeleri çiğ çiğ yiyenler, ot toplayıp yiyenler vardır.
· Göç etmeden önce, bir gün tekrar geliriz umudu ile bakır kaplar toprağa gömülmekte ve kıymetli eşyalar saklanmaktadır. Mal ise güvendikleri Rum komşulara bırakılmaktadır.
ÇUHALLI ÇARŞISININ KURULUŞU
Çuhalı çarşısının kuruluşu ile ilgili olarak M. Şükrü Dönmez’in 1995 yılında Akçakoca Haber Gazetesinde çıkan araştırmasını özet olarak aldık. “Çuhalı Çarşı Osmanlı Devleti’nin Akçaşar kazasının Haciz Deresinin denize döküldüğü, bataklık ve kumsal olan bir boş arazi iken 17 asırdan itibaren ticaret iskelesi olmaya başladı. Bu iskeleden İstanbul’a gemi kerestesi, fıçı tahtası ve odun sevk edilirdi. Malzeme kulübeleri daha sonra kahve ve hanlar, fırın ve bakkal dükkanları açılarak küçük bir kasaba halini aldı. Dere kenarında bir cami inşa edildi. Buna vakıf olarak dükkanlar eklendi Bolu mutasarrıfı Ahmet Şemsi Paşa 1589 tarihli vakfiyesinde Akçaşar’daki Kızlar ağasındaki caminin yaşaması için Orhan Deresinden Tersaneye kadar olan çarşı arazisini bu camiye vermiştir. Demek ki Çuhalı çarşı henüz bakirdir.
1640’da Evliya Çelebi Seyahatnamesinde Akçaşar’dan bahsederken Çuhalıda 70 kadar kereste mahzeni gördüğünü yazar.Çuhalının deniz yolundan başka Konrapa ve Düzce pazar ile iki yolu vardır. Yayan olarak Doğancı-Balatlı üzerinden Doruk Dağı aşılarak Çilimli’ye gidilir, oradan da Düzce pazar ve Konrapa kadılarına ulaşırdı. İkinci yol araba yoludur. Gökçe-eli kadar, şimdiki Tepeköy sırtlarından Aftan-ı Ulva (Başaftun) köyüne oradan kil suyunu takiben Tavukköy ve Üsküb-i Scups ye varıldı.
Çuhalı biraz daha gelişerek Bahriye tersanesi ve binası kuruldu. Gemi inşasına başlandı.
Osmanlı-Rus Harbi neticesi 1812’de Kırımdan iki gemi ile tatar göçmenler geliyor. Bunlar Bolu ile Eskişehir tarafında gidiyorlar. Bunlardan bir grup Çuhalı iskelesinde ev yaparak yerleşiyorlar. Hala bir ev durmaktadır. 1864’de Kafkasya’dan Adige bozgunundan sonra Çerkezler geliyor. Bunlara ait ise sadece mezarlıklar kalmıştır.
1877’de Rus-Osmanlı harbinde Bolu’nun Liman kazasından Bekaroğlu Osman Ağa Çuhalı sırtlarına yerleşiyor ve bugünkü Osmaniye Mahallesi kuruluyor. Keramettin divanından iş adımları, çarşıda yeni dükkan ve hanlar inşa ederek Çuhalı hızla büyüyor.
Çok gelişen Çuhalı çarsı 1900 yılında nahiye merkezi oluyor. Çuhalı ismi ise, saraydan Akçaşehir’e bir padişahın efradı tamamen sürgün edilmiş ve saray ağası Akçaşehrin çeşitli mahallerinde ikamete zorlanmış olabilir. Bunlardan Çuhadar Ağa (iç ağa) Çuhalıya, Kızlar Ağası Merkez çarşıya, Kalpakçı başı Hacıyusuflar Mahallesine, Kapıkulu Ağası Kapkirli Mahallesine, İmredor Ağası ise Aşığı Mahalleye yerleşiyor ve her biri kendi adlarında mahalle ve çarşıya isim oluyor.”1870’ler den başlayarak gelip yerleşen Hopa ve yöresi göçmenlerinin evlerinden oluşarak doğan Osmaniye Mahallesinde bu çarşıyla birleşince eski kasabayı oluşturan mahalleler geri plana itilir.Fakat merkeze yakın olan Osmaniyeliler çoğunlukla rençperdirler. Uzaklarda, diğer mahallelerde oturanlar da hemen hemen hepsinin de bu çarşı ile ilgileri vardır. Mülk sahibi gene onlardır. Belediye de hizmet de onların elindedir. 1935 yılının Akçaşehir’inde insan gücüde diğer alanlarda da her şey ucuzdu. Ekmeğin kilosu birinci 9,5 ikinci 7,5 kuruştu. Koyun eti 30, keçi 20, sığır 17, manda 12 kuruştu. İçme suyu iki üç çeşme ile derelerden ve kuyulardan karşılanmakta idi. Elektrik yoktu, sokaklar karanlıktı. Belediye Encümeninin 28.11.1935 tarihli kararıyla çuhalı çarşıya 3, Kızlarağası çarşısına 2 fener asılması bunu kanıtlıyor.Belediye başkanı Lütfü Gören, imar çabasına girişmişti. Örneği; Çuhalı çarşı ile Kızlarağası çarşısı arasından yol boyunca herkese ev arsası vermeye kalkışmış, Ormancı Nazmi, Ormancı Necati, Embiya Reis, Ömer Reis, Ali Osman Ustadan başka alan olmamıştır. Kızlarağası çarşısının soğukpınar mevkiinde de Sürmene’den gelen bir göçmene ev yeri verilmiş. 1929’da hizmete açılan Orhan Gazi İlkokulunun bahçesiyle birlikte arsası temin edilmiştir.
Bu dönemde alınan bazı belediye encümen kararlarından özetler verelim:
1- Mustafa Başaran’a ev arsası verilmesi hakkında 27.4.1936 gün ve sayılı karar
2- Mektepler yolu üzerindeki arsaların müzayede ile ihtiyaç sahiplerine satılması 27.4.1936 gün ve 88 nolu karar
3- Kızlarağası çarşısı ile Kapkirli yolu (Şimdiki santral caddesi) batısındaki arsaların müzayede ile satılması 27.6.1936 gün ve 87 nolu karar
4- Mahallat ve Çarşı arasındaki boşlukların doldurulması maksadıyla
a) Fakir ve İhtiyaçlılara parasız
b) Paralı halka köşe başlarında metrekaresi 10 kuruştan ortalarda metrekaresi 7 kuruştan ev kirası verilmesi 14.5.1936 tarih ve 100 numaralı karar
5- Mahalle ile Kapkirli Koçköy mevkiindeki ev yelerinin metrekaresi 10 kuruştan müzayedeye çıkarılması 14.6.1936 gün ve113 nolu karar.
6- Kızlarağası çarşısında mevcut yol fazlası arsaların metrekaresi 100 kuruş muhammen bedel üzerinden satışa çıkarılması 15.5.1943 tarih ve 56 nolu karar
7- 7 Eylül’ün Gazi günü olması kararı, Merkez çuhalı çarşıya dikilecek iki direğe birer lüks lambası asılması 24.9.1936 gün ve 199 nolu karar
8- Akçakoca’ya yerleşsin diye General Akife bahçeli ev arsası tahsis ediyorlar
9- Akçakoca halk evi binası için konak bayırı arazisi (şimdiki hastane binasının olduğu yer) tahsis ediliyor.
Yukarıda belirtildiği gibi belediyenin yürüttüğü parasız ya da ucuz arsa tahsis çalışmalarının semeresini veren Kızlarağası çarşısı yol kenarının binalarla dolması, çevredeki arazi sahiplerini de etkilemiş, onlarda yerlerini parselleyip satmaya yönelince çarşı kısa zamanda büyümüştür.
Yalı mahallesi bu senede doğmuştur. (Kapkirli Mahallesi sınırları içinde sonradan yalı Mahallesi)
1940’larda, Eski Akçaşehir tüccarlarından Deli Miçoğlu Dimitri’ye ait olup maliyeye geçen bu çarşının içindeki ev ile arkasındaki araziyi belediye satın alıp Çuhalı çarşıdan buraya taşınmış.
1949’da düzenlenen İlçe İmar Planı ve Kızlarağası Çarşısının kasabanın merkezi olması kesinleştirdi.
1947’de etütlerine başlanan içme suyu ve elektrik tesisleri birlikte ele alınıp 1949’da birlikte hizmete girdi. Hükümet konağı, İmar Planı ile tespit edilen yerde inşa edildi.
Ayazlı Köyü, mahalle olarak şehre eklenince kasabanın mahalle sayısı Aşağı Mahalle, Ayazlı Mahallesi, Hacıyusuflar Mahallesi, Kapkirli Mahallesi, Osmaniye Mahallesi ve Yukarı Mahalle olmak üzere yedi oldu. 1950 önceleri Akçakoca iç turizm öncüleri arasındaydı. 24 Mayıs 1958’de Akçakoca Turizm Derneği kuruldu. Bu dernek son yıllarda kapandı ve 1994 yılında tekrar kuruldu. Yaptığım tespitlere göre özellikle Melenağzı açıklarında çok eski dönemlerden kalma batık gemilere rastlanmaktadır. Evlerde amforalara rastladım. Bir tanesi Rus arkeolog Kazirof’un adıyla anılan amforadır ki 7 yüzyıla aittir. Bu konunun araştırılması gerekir.
KURTULUŞ SAVAŞINDA AKÇAKOCA
1921-Kurtuluş savasında Akçakoca Belediyesi’ni Abazalar basıp (Hacı Şuayip) bunu duyan İpsiz Recep Abazaların baskınına son verir ve Abazaları kovar. Altunçay ve Kurt suyu’nda ki Rum Çete Reisleri vardı onları da temizledi. Bunu gören Akçakoca halkı İpsiz Recep’e katıldı.Tekrardan 1921 yılında Trabzon’dan Akçakoca’ya 4 adet top arabası gelmiştir.1921 yılında Fransız gemisi Ereğli karasularında dolaşırken Trabzon’dan gelen kol ordu bunu görünce kara yolu ile Bolu - Düzce civarındaki cephaneyi Akçakoca’ya götürür.İskeleden gemilere yükleyip İstanbul’a Kuvaiye Milliyeciler ulaştırdı.Kocaeli Kuvaiye Milliyeciler Kefken’e İpsiz Recep’i atar.İpsiz Recep Akçakoca’daki Döngelli köyündeki Pulya ailesinden olan Baso Mustafa’yı Akçakoca Komutanı olarak atar.Çayağzı köyünden de Köroğlu Mustafa yı da Ereğli Akçakoca arasındaki bölgeyi verir. Karargah olarak ta şimdiki Sevil borunun bulunduğu iskele bölgesidir.
Tarih boyunca bir çok medeniyetlere ev sahipliği yapmış Akçakoca’nın ilk yerleşim tarihi kesin olarak bilinmemekle beraber bölgeye ilk gelenler M.Ö. 1200 tarihlerinde Track ve Frickler imiş. Kimer ve İskit akınları ile zayıflayan Frickler Lidya’lılar tarafından ortadan kaldırılmışlar ve Lidya krallığını kurmuşlardır.M.Ö 708 tarihinde Pers İmparatorluğu kurulmuştur. Bolu ve havalisi Karadeniz kıyılarında Abanutıkus (Abana) , Sinope ,( Sinop), Eolya , Heraclıa (Ereğli), Kieros( Amasra) ve Dias (Akçakoca) şehirleri kurulmuştur.
M.Ö 330 yılında Makedonya kralı büyük İskender Dörtyol Ovasında Persleri kesin yenilgiye uğratarak Anadolu’ya hakim olmuştur. Babil’de MÖ. 323’de ölünce hanedan dağıldı ve miras generalleri arasında bölüşülmüş ve 8 devlet kurularak Helenistik çağı başlamıştır.
M.Ö 377 yılları arasında Bitinya Krallığının ilk kralı Bias merkezi ise önceleri Astakos sonraları Nikomedia(İzmit) olmuştur. MÖ. 91-74 Bitinya tamamen Roma’ya verilmiştir.
MÖ.377 Roma Konsulu Lucullus Mıhtrıdata Mislime Karadeniz Komutanı Cotta’ya , Heracliea , Diapolis Alaplı’nın yıkılmasını emretmiştir.Patnos kralı Mıthrıdatın donanması Karadeniz’de fırtınaya yakalanarak melen çayına sığınmış.Diapolis üzerinden karadan Heraclia’ya gitmiş.Mıthrıdat kuvvetlerinin bölgeden ayrılması ile Roma kuvvetleri Bitinya’ya girmişlerdir.Antonıus Hereklia‘yı Galat Prensi Adriyotorik’se vermiş.Latin kültürüne kalan bölgenin isimleri dahi değiştirilmiştir.MÖ. 395 yılında Roma İmparatorluğu ikiye bölünmüş doğu Bitinya’ya Honoriat denilmiştir.Buranın merkezi Klodiopolis (Bolu) başlıca şehirleri Prusias (Üskübü) Diapolis (Akcakoca) dır.1204 yılında 4. Haclı orduları İstanbul’a yerleşmişlerdir.Latin imparatorluğunu kurarak hüküm sürmüşlerdir.Cenevizler Karadeniz kıyılarına yerleşerek daha önceleri kurulmuş olan Diapolis ,Hereklia , Amesus şehirlerinde ticaret ve deniz siteleri kurarak mevcut kaleleri onarmışlardır.Akcakoca’da kı kale , Ceneviz Kalesi olarak anılıyorsa da burası çok önceden Yunan göçmenleri tarafından kurulan Diapolis şehrine aittir.1261 yılında Bizanslılar Latin hakimiyetine son vererek tekrar egemenliklerini ilan etmişlerdir.Akçakoca ve yöresine ilk Türklerin gelmesi 1085 tarihinde başlar. 1077-1086 Anadolu Selçuklular zamanında 49 beylik kurulmuş.Bunlardan İznik Beyliği (Bolu-Kocaeli-Bursa) Bitinyayı içine alıyordu.Selçuklu Anadolu Devleti 1255 de Moğol idaresine girmiş , 1308 de Mesut’un ölmesi ile son bulmuştur.Bizans 1285-1338 yıları arasında zor günler yasıyordu. Türk akınlarını durduracak güçleri yoktu.Bitinya’ya bağlı şehirlerin çoğu Türklerin eline geçiyordu.1319 yılında Diapolis 1323 yılında Prusias ,1324 yılında Kladiapolis şehirleri Orhan gazı ve Konuralp tarafından ele geçirilmişler. Osmanlı Beyliği sınırlarına katılmışlardır.Osmanlı İmparatorluğu döneminde bölge Osman Gazı’nın silah arkadaşı olan Akçakoca Bey tarafından idare edilmiş Bizanslıların verdiği Diapolis ismi Akçaşar olarak değişmiştir.18 yy.’ da Şar-Şehir olarak değiştirilmiş ve Akçaşehir adını almıştır.1923 yılında Cumhuriyetin ilanı ile Teşkilatı Esasiye Kanununa göre Bolu vilayet , Düzce kaza , Akçaşehir’de nahiye olmuştur.23 Haziran 1934 tarihinde bir nahiye İken ilce haline getirilmiş. Bölge’yi zapt eden Akçakoca Bey’in ismine izafeten 7 Eylül 1934 tarihinde Akçaşehir Akçakoca olmuştur.İstiklal savaşında Batıda Karasu daYunanlılar Doğuda Ereğli’de ,Zonguldak’ta Fransızlar işgal etmişlerdir
KURTULUŞ SAVAŞINDA AKÇAKOCAYA SEVKİYAT YAPAN GEMİLER
Musa Kaptan’ın gemisi Melenağzın’da batmıştır. Silahları Akçakoca’ya tahliye eder.Dönerken Şahin Vapuru Trabzon’dan Akçakoca’ya silah , mühimmat getirmiştir.(1921) Ümit Vapuru savaş eşyası getirmiştir.(1921) Gazal Remörkörü 3. Kafkas Tümeni gelmiştir(1921). Alemdar Gemisi İstanbul’dan silah mühimmat getirmiştir.(1921) İnönü Vapuru top getirmiştir.(1921) Kırım Vapuru savaş mühimmatı getirmiştir(1921) Penguen Vapuru Fransız gemisi top mermisi getirmiştir Öğretmen evi önünde batmıştır. (1921) Şileli Ahmet kaptan kömür getirmiştir (1924 )Mustafa Kaptan gemisi kömür getirmiştir. (1924)
AKÇAKOCADA JANDARMA TEŞKİLATI
Yüzbaşı Ziya bey (Karakol komutanı) ,Talat Uğur (Karakol yazıcısı), Bekir Özkök (Karakol komutanı), Osmaniye mah. Haciz Jandarma Teşkilatı ,Ömer Çakmak ( Karakol jandarması) Ayazlı mah., Ali Orhan (Karakol Jandarması) Osmaniye mah., İsmail Efendi ( Er Altunçay köyü) , Molla Mehmet ( Dere köyü), Hasan Turhan , Uğurlu Jandarma Teşkilatı, Karakol Jandarması), Edilli köyü ,Osman Pendoğlu (Karakol jandarması) Uğurlu köyü , Hakkı Habikoğlu (Er) (Esmahanım köyü), Şemun Bilgin (Er) Melenağzı köyü.
Merkez Karakol Teşkilatı Mehmet Özbakır ( Yukarı mah.), Tefik Yardımcı ( Yukarı mah.),Hüseyin Horoz ( Yukarı mah.), Sadık Önen ( Hacı Yusuflar), Ahmet Ezer ( Edilli köyü) Ali Çavuş ( Koçar köyü) ,İhsan Karagöz ( Osmaniye mah.), Hüseyin Abanoz ( Osmaniye mah.), Osman Aydoğan ( Osmaniye mah.), Rıfat İşgören ( Osmaniye mah.).
MİLİS KUVETLERİ
Akçaşehir, Anadolu’nun Batı Bölgesinin, Anadolu’ya mermi, cephane, sevkıyatı iskelesi durumuna gelmişti. Yerli takalar, Kavaktaki Telli Tabyadan ve fırsat buldukça Eyüp’ten çıkarabildiklerini getirilirken kendi ticaretlerine ait eşyayı da kolaylıkla getirebiliyorlardı. Başlangıçta görülen çekingenlik kalkmış, gemilerden, takalardan cephane çıkarıp taşıma işi kadınından, öğrencisine kadar adeta imece haline gelmiştir.
Akçaşehir’de Milis kuvvetlerinin şehri eşkıya ve çetelerin baskınlarından kurtarmak ve asker kaçaklarını yakalamak amacıyla kuruldu Müzaheret Kuvveti adıyla Döngelli Köyünden Baso Mustafa (Cumhur) reisliğinde kurulmuştur. Aynı zamanda Aftunağzında da Köroğlu Mustafa adındaki bir kişi tarafından ikinci bir milis kuvveti kuruldu. Sahili korumak üzere birde Çömez Mehmet zaptiyeleri görevlendirilmişti.
NOT: Baso Mustafa (Makreal, 1881- 30 Ocak1954) Laz kökenli Pulya ailesindendir Mezarı Döngellidedir. Baso Mustafa’nın kurduğu milis kuvvetinde şunlar bulunuyordu.,
01. İbrahim Kahraman Döngelli Köyü
02. Şükrü Cumhur Döngelli Köyü Pulya Ailesinden
03. Mustafa Cumhur Döngelli Köyü Pulya Ailesinden
04. Rıza Cumhur Döngelli Köyü Pulya Ailesinden
05. Osman Cumhur Döngelli Köyü Pulya Ailesinden
06. Ahmet Çabuk Balatlı Köyü
07. Mustafa Çınar Balatlı Köyü
08. Ahmet Yavuz Balatlı Köyü
09. Mehmet Kayalı Beyveren Köyü
10. Mehmet Çalı Beyveren Köyü
11. Mehmet Başak Dadalı Köyü
12. Mahmut Durdu Dadalı Köyü
13. Ömer Çakmak Ayazlı Mah
14. Ömer Sarı Ayazlı Mah.
15. Mehmet Keskin Ayazlı Mah. Viçeli Ailesinden
16. Tonyalı Hasan Küçük Gebekilise
17. Osman Turhan Edilli Köyü Kahvecioğullarından
18. Şükrü Güçlü Edilli Köyü
19. Mehmet Ali Horoz Edilli Köyü
20. Ahmet Çavuş Ezer Edilli Köyü
21. İsmail Akın Osmaniye Mahallesi Emir Hacıoğulları
22. Osman Eriş Osmaniye Mahallesi Arhavili Kadının
23. Ömer Lütfü Eriş Osmaniye Mahallesi Arhavili Kadının
MERKEZ KARAKOL ERLERİ
1. Ayanların Mehmet ÖZBAKIR Yukarı Mahalle
2. Şakir Efendinin Tevfik YARDIMCI Yukarı Mahalle
3. Horozların Hüseyin HOROZ Yukarı Mahalle
4. Hopalı zade Talat UĞUR Yukarı Mahalle
5. Ya dostların Sadık ÖNEN Hacıyusuflar Mahallesi
6. Ali ORHAN Döngelli Köyü
7. Ahmet Çavuş, EZER Edilli Köyü
8. Molla Mehmet’in Ahmet Aftundere Köyü
9. Ali ÇAVUŞ Koçar Köyü
10. Pendoslu Osman Meze Köyü
11. Pendoslu Hamdi Meze Köyü
12. Habutoğlu Hakkı Kıran Köyü
13. Hanoşoğlu Mahmut Kıran Köyü
14. Şemun BİLGİN Melen ağzı
15. Başçavuş İhsan KARAGÖZ Osman,iye Mahallesi
16. Hüseyin ABANOZ” Osmaniye Mahallesi
17. Deli Mehmet’in Osman AYDOĞAN Osmaniye Mahallesi
18. Rıfat İŞGÖREN Osmaniye Mahallesi
İstanbul’dan Akçaşehir’e askeri malzeme taşıyan deniz ulaşım araçları dönüşlerinde Ereğli’ye uğrayıp kömür yükleyip dönüyorlardı. Türk gemilerinin yanında yabancı gemilerde vardı. İtalyan; Dukovina, Kostiniya,Kleopatra, Mergi,Oretina gemileri ve Fransız: Penguen, Ararat, Lanker, Vesta gemileri ile bazı Rus gemileri devamlı olarak, para karşılığı Akçakoca’ya askeri malzeme taşıyordu. Bu yabancı gemilerin dışında Türk gemileri çoğunlukta idi İstanbul’da Akçakoca’ya askeri malzeme taşıyan taka kaptanlarına Reis, gemi kaptanlarına ise kaptan denmektedir. Reis ve kaptanlardan tespit edebildiklerimiz şunlardır:
REİS ve KAPTANLAR
1. Hamza Reis (DENİZ) Ayazlı Köyü
2. Emrullah Reis (DENİZ) Ayazlı Köyü
3. Emin Reis (DİREK) Ayazlı Köyü
4. Bektaş Kaptan (ŞENBAŞ) Yukarı Mahalle
5. Hamdi Reis (BİRİNCİ) Yukarı Mahalle
6. Emrullah Reis (ÖZDENİZ) Yukarı Mahalle
7. Hasan Reis (BEYAZAY) Yukarı Mahalle
8. Kaşif Reis (AKBAŞ) Yukarı Mahalle
9. Gazap Ali Reis (SEVİL) Yukarı Mahalle
10. Kara İzzet Reis Yukarı Mahalle
11. İslamoğlu İbrahim (İrtibat memuru) Yukarı Mahalle
12. Hayrullah Sefer SARIKAYA Yukarı Mahalle
13. Kabaoğlu Mahmut Kaptan (KABAOĞLU) Yukarı Mahalle
14. Deli Sefer Kaptan(ERBAŞ) Yukarı Mahalle
15. Batıkayık Mehmet Reis(BİRİNCİ) Yukarı Mahalle
16. Enbiya Reis (UYGUN) Osmaniye Mahallesi
17. Ali Reis (UYGUN) Osmaniye Mahallesi
18. Hamdi Reis Osmaniye Mahallesi
19. Ali Osman Reis (KURBAN) Osmaniye Mahallesi
20. Kayanın Tahsin Kaptan Osmaniye Mahallesi
21. Kayanın Hakkı Kaptan Osmaniye Mahallesi
22. Duran Reis (GÜVEN) Osmaniye Mahallesi
23. Yusuf Reis (GÜVEN) Osmaniye Mahallesi
24. Ahmet Reis (DALGIÇ) Osmaniye Mahallesi
25. Halim Reis (İŞGÖREN) Osmaniye Mahallesi
26. Temel Reis (ŞENBAŞ) Kapkirli Mahallesi
27. Hurmadal Ali Kaptan (HURMA) Döngelli Köyü
KAYIKÇILAR
İstanbul’dan Akçaşehir’e gelen taka ve gemilerin getirdiği silah ve cephaneyi karaya çıkarmak için kayıkçılar faaliyete geçerler. Sahilden 3-
- Hacı Durmuşun Sadık Reis (ÖZTÜRK) Yukarı Mahalle
- Hacı Durmuşun Galip Reis (ÖZTÜRK) Yukarı Mahalle
- Aşçı Ali Beyin Salim (DENİZKURDU) Yukarı Mahalle
- Hasan Reis (KARAYEL) Yukarı Mahalle
- Molla Osman Yukarı Mahalle
- Hayri Efendinin Celal Aşağı Mahalle
- Kara Sadık (SAMANCI) Aşağı Mahalle
- Yazıcıoğlu Mehmet (BOSTANCI) Aşağı Mahalle
MAVNACILAR
Akçaşehir açıklarında demirleyen taka ve gemilerden askeri malzemeyi karaya taşımak üzere mavnacılarda kendi aralarında örgütlenmişlerdi Cephane taşıyan mavnacılardan tespit edebildiklerimiz şunlardır:
1. Karayahyalının Şakir KARAYEL Hacıyusuflar Mahallesi
2. Sadık reisin Osman Hacıyusuflar Mahallesi
3. Miçoğlu Ahmet ÖZDEŞ Hacıyusuflar Mahallesi
4. Koca Halit CANTEKİN Hacıyusuflar Mahallesi
5. Osman Kaptan GEMİCİBAŞI Hacıyusuflar Mahallesi
6. Lebibenin M. Ali ÖZKÖK Hacıyusuflar Mahallesi
7. Halit Çavuşun Mehmet (EMEK) Hacıyusuflar Mahallesi
8. Molla Mehmet’in Osman Hacıyusuflar Mahallesi
9. Mustafa Reis (CURA) Kapkirli Mahallesi
10. Ak Mustafa (GÖDE) Kapkirli Mahallesi
11. Hüseyin Beyin Ahmet Reis (DENİZCİ) Aşağı Mahalle
12. Torunların Mehmet Kaptan (TORUN) Aşağı Mahalle
13. Hüseyin beylerin Muhittin (DENİZCİ) Yukarı Mahalle
14. Abdiresilerin Mustafa (ŞENGÜL) Yukarı Mahalle
15. Kara Mustafa (KESEBİR) Yukarı Mahalle
16. Hasan Çavuş (ÜZMEZ) Osmaniye Mahallesi
17. Abanozun Muhammet (ABANOZ) Osmaniye Mahallesi
18. Kampana Mehmet (KAMBER) Ayazlı Mahallesi
KADIN KOLLARI
. Mavnalardan cephaneyi karaya çıkarmak kadınların görevi idi. Çocukları ile beraber suya girip top mermilerini mavnadan kucaklayıp sahile taşıyorlardı. Göğsüne bastırdığı mermisi ile denize düşen ve elinden mermiyi bırakmamak için çırpınıp, boğulmayı göze alan ninelerimizin hikayesi dilden dile dolaşmaktadır.Tespit edebildiğimiz Akçaşehirli Karafatmalarımızın, ninelerimizin adları şunlardır. Biz inanıyoruz ki, bu sayı çok daha fazladır. Ne yazık ki elimizdeki belgeler bu kadar.
Güler Hanım (GÜVEN) Osmaniye Mahallesi
(General Kenan GÜVEN’in babaannesi)
- Gülfem Hanım (CİVELEK) Osmaniye Mahallesi
(Sami Civeleğin babaannesi)
- Hayriye DOĞRU Osmaniye Mahallesi
(Şükrü Dönmez’in anneannesi)
- Seher Hanım (ŞENYUVA) Osmaniye Mahallesi
(Yaşar Şenyuva’nın annesi)
- Aliye KALYONCU Osmaniye Mahallesi
(Kuyumcu İsmail ve Süleyman’ın annesi)
- Arife YÖNTEM Osmaniye Mahallesi
( Vahit Yöntem’in annesi)
- Ayşe YAMAN Osmaniye Mahallesi
- Asiye OKTAY Osmaniye Mahallesi
- Zeliha TUZCUOĞLU Osmaniye Mahallesi
- Rukiye ABANOZ Osmaniye Mahallesi
- Şükriye SARIKAYA Yukarı mah.
- Simitlerin Bedriye KORAY Yukarı Mahalle
- Zahide KABA Yukarı Mahalle
- Kerim oğullarından Hatice TOĞMAÇ Yukarı Mahalle
- Mollanın Rabia TOKGÖZ Yukarı Mahalle
- Fikriye Hanım Yukarı Mahalle
- Zeynep PEKER Yukarı Mahalle
- Emine PEKER Yukarı Mahalle
- Ayşe ERKAL Yukarı Mahalle
- Atike AKKUŞ Yukarı Mahalle
- Havva GÜLCAN Yukarı Mahalle
- Fikriye ŞENBAŞ Yukarı Mahalle
- Ümmiye BİRİNCİ Yukarı Mahalle
- Fatma BİRİNCİ Yukarı Mahalle
- Rasime ÇAKMAK Yukarı Mahalle
- Ayşe BİRİNCİ Yukarı Mahalle
- Hatice ŞENBAŞ Yukarı Mahalle
- Hürriye AKBAŞ Yukarı Mahalle
- Hanife TÜRDÜ Yukarı Mahalle
- Ümmiye BEYAYAZ Yukarı Mahalle
- Rabia ÖZMEN Hacıyusuflar Mahallesi
- Hatiplerin Hatice EĞİNÇ Hacıyusuflar Mahallesi
- Fatma ÇAYLAK Hacıyusuflar Mahallesi
- Yazıcıoğlu Müveddet BOSTANCI Aşağı Mahalle
- Veli kızı Ayşe COŞKUN Kepenç Köyü
- Tayibe OCAKÇI Kepenç Köyü
- Hanife ÜZMEZ Osmaniye mah.
- Ayşe GÜLTEKİN Osmaniye mah.
- Ayşe Atik Osmaniye mah.
ARABACI KOLLARI
Arabası olup ta milis kuvvetlerine katılan kişilerin oluşturduğu ekibe arabacılar Kolu deniyordu. Bunların görevi cephaneyi, askeri malzemeyi cepheye ulaştırmaktı. Akçakocalı olup ta bu kollarda görev alanlar genellikle Dadalı, Göktepe, Döngelli ve Doğancı köyleri ile Osmaniye Mahallesinden idiler. Arabacı Kollarında görev alan kadın Akçaşehirli ler de vardı. Örneğin; Dadalı Köyünden Piroğlu Kızı Asiye, Sabriye Başak, Hürmüz Sunar bu gruba örnektir. Yine halk arasında anlatılanlara göre; Kepenç Köyünden Veli Kızı Ayşe Coşkun, kışın cephane taşırken ellerinin donup, ihtiyacını gideremeyecek kadar bitkin düştüğüdür. Yine Doğancılar Köyünden adını saptayamadığım bir kadının hikayesi özetle şöyle: Kocası, babası askere giden Doğancı Köyünden kahraman kadın, kağnısı ile Akçaşehir’den Düzce’ye cephane taşımaktadır. Yanında 11 yaşında oğlu vardır. Kadın hamiledir. Kestane bayırında sancısı tutar.Burada, Karadereye sapılan yerde meşe ağacının dibinde doğum yapar. Mermiler cepheye gidecektir. Kadını zorla kasabaya yollarlar ama kadın cephaneyi götürmek için oğlunu görevlendirir. Cephane kafile ile birlikte zamanında yerine ulaşır.
Akçaşehirli olup ta arabacılar kolunda görev yapanlardan tespit edebileceklerimiz şunlardır;
- İbrahim KARAYAĞIZ Dadalı Köyü
- Mehmet BAŞ Dadalı Köyü
- Ahmet SANCAKTAR Dadalı Köyü
- Ahmet GÜLSEFEROĞLU Dadalı Köyü
- Ahmet SERHAT Dadalı Köyü
- Piroğlu Ahmet kızı Ayşe Dadalı Köyü
- Hacı Raşit BAŞAK Dadalı Köyü
- Ahmet ACAR Dadalı Köyü
- Sabriye BAŞAK Dadalı Köyü
- Hürmüz SUNAR Dadalı Köyü
- Gülsüm KURBANOĞLU Dadalı Köyü
- Mehmet KARATÜRK Dadalı Köyü
- Muhacir ÖMER Dadalı Köyü
- Hoca Halim AYDIN Dadalı Köyü
- Hüseyin SOLAK Göktepe Köyü
- Oflu Hüseyin BEŞİROĞLU Göktepe Köyü
- Sametoğlu Ali SARI Göktepe Köyü
- Cafer KABA Döngelli Köyü
- İzzet LOKUM Döngelli Köyü
- Hafız Mehmet CUMHUR Döngelli Köyü
- Osman CUMHUR Döngelli Köyü
- Hüseyin AYDIN Döngelli Köyü
- Çortoğlu Mustafa LOKUM Döngelli Köyü
- Eyüpoğlu Mehmet ÇAKIR Döngelli Köyü
- Ali Osman ÇÜRÜK Doğancılar Köyü
- Nazmi USTAOĞLU Doğancılar Köyü
- Hocaoğlu Mustafa İLHAN Osmaniye Mahallesi
- Emirhacıoğlu Dursun AKIN Osmaniye Mahallesi
- Emirhacıoğlu Hakkı Akın Osmaniye Mahallesi
- Emirhacıoğlu Mustafa AKIN Osmaniye Mahallesi
- Emirhacıoğlu Haydar AKIN Osmaniye Mahallesi
- Şirinin Halim YAKIŞ Osmaniye Mahallesi
- Mehmet OKTAY Osmaniye Mahallesi
- Kasanın İbrahim GÜÇLÜ Osmaniye Mahallesi
- Kasanın İbrahim GÜÇLÜ Osmaniye Mahallesi
- İsmail Kaptan (TAŞKIRAN) Osmaniye Mahallesi
- Hacı Abdioğlu Fatma ÖZDEMİR
- Basmacı
- Sarıoğlan
- Çavuşoğlu Mustafa FIRAT Kepenç Köyü
- Ana kuzuların Niyazi SARICA Kepenç Köyü
- Hacı Ahmet KARTAL Yukarı Mahalle
- Köse Bilal ARABACI Yukarı Mahalle
- Gebekiliseli Mehmet MUTLU Yukarı Mahalle
- Mehmet AKÇA Yukarı Mahalle
- Kasanın İbrahim GÜÇLÜ Yukarı Mahalle
- Karaibrahim BADANOZ Yukarı Mahalle
AKÇAKOCA ŞEHRİN ÇETELERDEN TEMİZLENMESİ
1920 Sevr antlaşmasından sonra Akçaşehir , Düzce , Bolu yolu ile Ankara ve iç Anadolu’ya bağlanınca en yakın yol bir deniz iskelesidir.Şehir merkezi çuhalı çarşısıdır iyi havalarda her gün yolcu vapuru,sayısız şilepler gelir giderdi.Tahmil ve tahliye işlemi yapılırdı.İskeleden Bolu havalisinden çam , köknar ile zahire , hububat getiren develer , hayvanlar ve arabalar yüklerini boşaltıp dönüşlerinde gaz tenekeleri , mazot bidonları , balık yağı, tuz , bakkaliye malzemelerini taşırlardı. Hareketli bir ticaret merkezi olan Akcakoca aynı zamanda savaşlarda verdikleri şehitleri ve gazileriyle şöhret yapmıştır.Onun için devleti erkan bir top hediye etmiştir .Akçakoca’da Milis kuvvetlerin Akçakoca’da eşkıya çetelerin baskılarından korumak için İpsiz Recep çetesinden yardım talep etmiştir.İpsiz Recep 1861’de Rize’de Halda köyünde doğar Emiralioğuları’ndan dır . 1. Dünya harbinde İstanbul işgal günlerinde 65 yaşında gemicilikle uğraşırdı. Bir ara sabıkalaşıp padişah tarafından aranıyordu. İstanbul’dan motorla Kefken’e kaçtı. Rize’li arkadaşlarını toplayıp bir çete kurdu.Ada yakınlarında gemileri soyar onunla geçimini sağlardı.Bu ara padişah İpsiz Recep’i yakalatmak için adaya 80 civarında jandarma gönderir ama İpsiz Recep’i yakalayamazlar.Adaya geri dönerler.Tekrar Fransız gemisi gelir , püskürtürler.Bunu duyan Ankara Hükümeti İpsiz Recep’e Albay Atıf Bey aracılığı ile Milli Kuvvetler emrine girer. 120 kişilik çete kurar ve Abazaların Akçakoca’yı kuşattıklarını duyar ve buraya gelir. Abazaları püskürtür . Bu arada 1915 ‘te Bartın Rumları Safranbolu’ya, Ereğli Rumları Bolu’ya gönderlidir. Laz Emin çetesi İpsiz Recep’ten ayrılır, Fransızlara karşı savaşır kömür ocaklarındaki Fransızlar İtalyanları soyarlar. Alaplı’daki Rumları dağa kaldırıp öldürürler ,Yığılca Alaplı köylerindeki Rumlara zulümler yaparmış bu sırada Akçakoca Çayağzı köyünden Köroğlu Mustafa Akçakoca Döngelli köyünden Baso Mustafa Pulyalar’dan İpsiz Recep’e katılırlar bu üç çete Üskübü bölgesinde Bizanslılardan kalan Kurtsuyu köyüne giderler.Burada Yuvan isimli Rum buralarda soygunculuk , talancılık , hırsızlık yaparmış.Bu üç çete bu köydeki Rumları oradan kovar. İpsiz Recep daha sonra Köroğlu Mustafa’ya Ereğli - Akçakoca karayolu sahil şeridini verir. Baso Mustafa’ya da Düzce - Akçakoca yolunu emniyete almak için, asker kaçaklarını Ankara Hükümetine bildirmek , dağdaki eşkıyaları yakalama emrini vermiştir .Rum liderlerinden 11 çete Akçakoca karakoluna konur bu arada İstanbul hükümetin boşluğunu doldurup hırsızlık , zina yapanları İpsiz Recep kurşuna dizerek öldürür , Kefken - Ereğli arasındaki bölgeyi eline alır.Yine Akçakoca , Abazalardan olan Şuayip Ünal bir çete kurar Düzce’nin Mengüç köyünden Hasan Ağa ile birleşir ve Akçakoca Belediyesini basarlar ve işgal ederler.Ankara Hükümetini protesto ederek padişah yanlısı olduğunu söylerler , bunu duyan İpsiz Recep hemen harekete geçer , Sakarya kıyısındaki Caferi’ye ve Karapınar’daki Abaza köylerine baskın düzenler , Abazaları püskürtür ve belediyeyi de işgalden kurtarır.
Baso Mustafa 1877 Borçka gerişi Sagiri köyünden Döngelli köyüne gelmiştir.Laz kökenlidir.Yapmış olduğu kahramanlıktan dolayı ve kalabalık sülale oldukları için Ankara Hükümeti kendilerine Cumhur soyadını vermiştir.Halen mezarı Döngelli köyündedir.1954 yılında ölmüştür. Köroğlu Mustafa’nın da mezarı halen daha Çayağzı köyündedir.1965 yılında ölmüştür. İpsiz Recep’te Sakarya nehrinin kıyısındaki Yenimahalle’de ölür.Mezar kalıntıları halen vardır Bu üç çete Ereğli - Kefken arasındaki bölgeyi en iyi şekilde korudukları için Ankara hükümeti bunlara başarı ödülleri verdiği halde kabul etmemişlerdir.”Biz ülkemiz için yaptık” demişlerdir
AKÇAKOCA ABAZA İSYANI
Akçakoca Nahiyesinde de halkı padişah ve Hilafet taraftarı yapmak için çalışmalar oluyordu. Bu arada Hüdayi, Mehmet Recai, Saim ve Halit Beyler kandırılanlar arasındadır. Bu arada Mudurnu isyancı başlarından Ateşlerden Yüzbaşı Mehmet, mutasarrıf Osman Kadri kaçarak Akçaşehre gelmişler hilafet yanlıların desteği ile de motorla İstanbul’a kaçmışlardır.Düzce’de isyan devam ederken Acı Elma ve Dilaver Köylerindeki Abazaların isyan ederek Hükümet Konağını basacakları haberi duyuldu.Bu haberler halkta huzursuzluk yarattı. Divandaki Abazalar Şuayip (Ünal) başkanlığında toplandılar. Buna bölgede faaliyette bulunan Numan Çetesi de katıldı.. 30 kişilik bir grup Yukarı Mahalle dışında toplanıp beklemeye başladılar. Daha sonra Düzce’nin Mengiç Köyünden Hacı Hasan’ın 50 kişilik kuvvetleri de bu gruba katılınca hep beraber Hükümet Konağını bastılar. Bu esnada Nahiye Müdürü Fazıl Bey, Jandarma Merkez Komutanı Ziya Bey ve Merkez Karakol Komutanı Bekir Sıtkı (Özkök) idi. Baskından kısa bir süre önce telgraf makinelerini da toplayarak Nahiye Müdürü ve mahiyeti sandalla Alaplı’ya kaçarlar. Asilerin başı Şuayip, bir karşılık görmez ve gidip Nahiye Müdürünün masasına oturur. Kendisini Nahiye Müdürü, Ali Cevahir’ini de Jandarma Komutanı tayin eder. Tellallar bağırtılıp halkın Çuhalı Camii bahçesinde toplanmasını ister. Oraya gelenlerden padişaha sadakat yemini etmelerini ve hilafet ordusuna katılmaları istenir. Bu olaylar devam ederken Düzce Kurtsuyu Köyündeki Rumlar da papazın teşviki ile örgütlenirler ve bir çete kurarlar. Çetenin başına da Yuvan (İvan) geçer. Yuvan çetesi de artık Akçakoca için tehlike oluşturmaya başlar.Düzce- Akçaşehir arasındaki yol üzerinde soygunlar başlar. Bu yetmez gibi Rizeli Tütüncü Mustafa namında bir başka eşkıya da çete kurarak bölgeyi tehdit etmektedir.Böyle çok karışık bir ortamda Çete işgalinin üçüncü günü Akçaşehir halkı, Cuma pazarının da denk gelmesi ile Çuhalı Camii bahçesinde toplandılar ve şu kararları aldılar.
“1. Boş kalan Nahiye Müdürlüğü Makamına halk tarafından Tekâlüfü Milliye Mazbatasıyla Emekli Binbaşı İsmail Hakkı (ÜÇOK) getirilir.
2. Jandarma Merkez Kumandanı Ziya Bey, Başçavuş Bekir Sıtkı (Özkök) ve 11 jandarma eriyle halktan katılan gönüllülerin katılmasıyla 40 kişilik bir kuvvet kurulur.
3. Şehrin giriş- çıkış noktaları ve deniz yolu bu kuvvetlerce korunması karara bağlanır.
4. Halen Ereğli’de bulunan İpsiz Recepten de yardım istenecektir.”
Askeri Polis Teşkilatı bu kararları İpsiz Recep’e iletir. O da güvendiği adamlarda Topal Salih’i gizlice Akçakoca’ya gönderir. Gerekli bilgiler ilk elden öğrenilir. İpsiz Recep Reis, adamlarından bir kısmını Mustafa Kaptan emrine vererek Akçakoca’ya gönderir. Geceleyin Döngelli İskelesine çıkan bu kuvvetler sabahleyin Çuhalı Çarşıyı basarlar. İpsiz Recep Çetesinin geldiğini duyan Abazalar çatışmaya girmeden kaçarlar. Bu arada soygun yaparlar.
7 Eylül 1920 günü asilerce işgale uğrayan Akçaşehir 30 Eylül 1920 günü 23 gün sonra asilerden kurtulur.
CEPHELERDE AKÇAKOCALILAR
Akçaşehirli milislerin çabalarına paralel olarak, askerlik çağı gel ipte askere giden ve çeşitli cephelerde komutan olarak, er olarak savaşan Akçaşehirli lerin sayısı küçümsenemeyecek kadar çoktur. Akçakoca Askerlik Şubesinde kayıtları olan Akçakocalı harp gazilerinin isimlerini toparlayabildik Harp gazilerinin adı, soy adı, baba adı ve doğum tarihleri verilmiştir.
ADI VE SOYADI BABA ADI DOĞUM TARİHİ
001 Rıfat VAROL Osman 1301
002 Vahit KAP Musa 1301
003 Mustafa GÜMÜŞ Ahmet 1302
004 Abbas KELEŞ İbrahim 1303
005 Cafer Sadık ERDAL Süleyman 1303
006 Abdullah IŞIK Mehmet 1303
007 Suat Sait ÖZDEMİR Kotaş 1303
008 Yusuf GÜRBÜZ Ahmet 1303
009 Eşref ÇOLAK Osman 1304
010 Halit ŞENGÜL Yusuf 1304
011 Almanya Hikmet BAŞAR Ömer 1304
012 Ali GÜMÜŞ Ahmet 1305
013 Halim İŞGÖREN Aslan 1305
014 Mehmet ÖZDEMİR Osman 1306
015 M. Sabri ABANOZ Hasan 1307
016 Hüsnü ÖNER Tevfik 1307
017 İbrahim GÜNDÜZ Yusuf 1307
018 Emin TURAN Mustafa 1307
019 Mustafa KALMAKOĞLU Ahmet 1307
020 Halit KAYA Mehmet 1307
021 Mehmet AVCI Ömer 1308
022 Yakup ÇELİK Mehmet 1308
023 Bekir BEK İbrahim 1308
024 Ömer KUŞ Ömer 1308
025 Ahmet GÖREN Hüsnü 1308
026 Mehmet TORUM Halit 1309
027 Bekir KAYA A.Osman 1309
028 Şirin Ali KAYA Mehmet 1309
029 Şeref YURDAKUL Abdullah 1309
030 Sadettin SANDIKÇI Mustafa 1309
031 Cemal KELEŞ Ahmet 1310
032 Sabri GÜLTEKİN Halil 1310
033 Hüseyin BİRİKTİR Mehmet 1310
034 Hakkı KAP Habuk 1310
035 M. Ali HOROZ Mehmet 1310
036 Ali TURHAN Şakir 1310
037 Ali KOÇ Mustafa 1310
038 Fevzi İÇTÜRK Sait 1310
039 İSMAİL SAYAN Seayi 1310
040 İbrahim KİBAR İl yas 1311
041 Hakkı ÖZTÜRK Nuh 1311
042 Mehmet KAYALI Mustafa 1311
043 Halim HOŞBAŞ Yakup 1311
044 M. İhsan KARAGÖZ Fevzi 1311
045 Mehmet YİRMİKİOĞLU Ahmet 1311
046 Osman BOZKAZ İl yas 1311
047 Mehmet AY Mustafa 1311
048 Ahmet EZER Ahmet 1311
049 Mehmet ARSLAN Hasan 1311
050 Salih TAĞMUT İsmail 1311
051 Ali PEKMEZ Mehmet Ali 1311
052 Eşref ŞENGÜL Mustafa 1312
053 Bekir ÖZKÖK Mehmet 1312
054 Mustafa GÜMÜŞ Ahmet 1312
055 Mustafa TÜRKOĞLU H.İbrahim 1312
056 Mustafa TORAMAN Mehmet 1312
057 Hüseyin NEFESOĞLU Mehmet 1312
058 İbrahim BADANOZ İbrahim 1312
059 Atıf ÖZDEMİR Yusuf 1312
060 Mehmet KAP Ahmet 1312
061 Ali ORHAN Memiş 1312
062 M. Ali EREN Ali 1312
063 Ahmet TÖNGEL Mehmet 1312
064 Osman KARA Ahmet 1312
065 Mehmet ÖZBAKIR Ahmet 1313
066 Mustafa TORUN Halit 1313
068 Mahmut DURAL A. Kadir 1313
069 İ. Nazmi ORAL Mehmet 1313
070 İsa ÖZBELLİ Mehmet 1313
071 Hasan TURHAN Ömer 1313
072 Hüseyin KARAYEL Ahmet 1313
073 Hayrullah ÖZDENİZ Hüseyin 1313
074 İsmail BARIŞ Osman 1313
075 Hamdi OKTAY Osman 1313
076 Osman UPAYDIN Ahmet 1313
077 Hasan AYDIN Hüseyin 1314
078 Ahmet YAVUZ Mustafa 1314
079 Faik YAPCACIK İsmail 1314
080 Abdullah DENİZCİ Ahmet 1314
081 Mustafa SELÇUK Y.Cemal 1314
082 Şevket LOKUM Mehmet 1314
083 A.İrfan YILDIRIM Mehmet 1314
084 Sadık ÖNEN Osman 1314
085 Mehmet BAŞARAN Abdullah 1314
086 İsmail AKIN Hasan 1314
087 İbrahim ARI Hüseyin 1314
088 Abdullah ALKAN Mehmet 1315
089 Ahmet DEMİR Mehmet 1315
090 A.Şevket AKGÜN Mehmet 1315
091 Tevfik ÖZDEMİR Yusuf 1315
092 İsmail KURT Ahmet 1315
093 Hamdi DEMİRTAŞ Ali 1315
094 Hasan AKÇA Osman 1315
095 Nuri ERGÜN Ali 1315
096 Hasan KABA Cafer 1315
097 İsmail ÖZBAKIR Ahmet 1315
098 M. Ali ALOS Mustafa 1316
099 M. İsa AKKAYA Hasan 1316
100 Musa Kazım AKKAYA Hasan 1316
101 Ömer YAZGAN Mehmet 1316
102 Hasan ATAŞ Ahmet 1316
103 Hüseyin BAŞARAN Hüseyin 1316
104 Hasan YAZGAN Osman 1316
105 Ali Rıza ATALA Salih 1316
106 Rıfat İŞGÖREN Aslan 1316
107 Fevzi ARSLAN Ali 1316
108 Ahmet KAHRAMAN Osman 1316
109 Mecit TURAN Ali 1316
110 M. Emin YAĞLIOĞLU Ömer 1316
111 Mehmet AKSOY Mustafa 1316
112 Ahmet SEÇKİN Osman 1316
113 Mehmet ŞANLI Salih 1316
114 Hüseyin YANAM Hasan 1317
115 Süleyman GÖBÜL İbrahim 1317
116 Rıza GÜNDÜZ Mehmet 1317
117 Ömer YILDIZ İdris 1317
118 Hamdi DENİZ İbrahim 1317
119 Yakup TAHMAZ Osman 1317
120 İbrahim KUZU Ahmet 1317
121 Reşit TÜZCE Hatem 1317
122 İlyas BAŞAR Mehmet 1317
123 Necati ÖZDEŞ Ahmet 1317
124 Hasan YEMENİCİ Ali 1317
125 Osman ÇALI Ömer 1317
126 Hasan TEKİN Ahmet 1317
127 Recep KOCAMAN Ali 1317
128 Mehmet GÜMÜŞ Ahmet 1317
129 Yusuf ERDOĞAN Hasan 1317
130 Mustafa BAŞKAN Recep 1317
131 Mehmet DEMİRAĞ Ahmet 1317
132 Ali ÖZCAN Yusuf 1317
133 İsmail BESLER Ahmet 1317
134 Rıfat ÖZDEMİR Yusuf 1318
135 Raşit TURŞU İsmail 1314
ŞEHİTLERİMİZ
Cumhuriyetimizin 75. Yıl Dönümü nedeniyle Genel Kurmay Başkanlığının yayınladığı Şehitlerimiz adlı 5 ciltlik eserde Akçakocalı şehitlerimize ait bölümde 75 şehidimizin adı bulunmaktadır.
1. Ali Oğlu Abdül kadir.
I. Dünya Savaşı Sırasında Çanakkale Cephesinde Şehit Oldu.
Rütbesi: Er
Doğum Yılı: 1305
Şehit Olduğu Yıl: 1917
İlçe : Akçakoca
Bucak: Merkez
Köy: Doğancılar
2. Abdülkadir Oğlu Hüseyin
I. Dünya Savaşı Sırasında Çanakkale Cephesinde Şehit Oldu.
Rütbesi: Er
Doğum Yılı: 1303
Şehit Olduğu Yıl: 1917
İlçe: Akçakoca
Bucak: Merkez
3. Arif Oğlu Abdürrahman
I. Dünya Savaşı Sırasında Çanakkale Cephesinde Şehit Oldu.
Rütbesi: Er
Doğum Yılı: 1304
Şehit Olduğu Yıl: 1915
İlçe: Akçakoca
Bucak: Merkez
4. Ahmet Oğlu Mustafa
I. Dünya Savaşı Sırasında Şehit Oldu.
Rütbesi: ....
Doğum Yılı: 1302
Şehit Olduğu Yıl: ...
İlçe: Akçakoca
Bucak: Merkez
5. Hasan Oğlu Ahmet
I. Dünya Savaşı Sırasında Çanakkale Cephesinde Şehit Oldu.
Rütbesi: Piyade Er
Şehit Olduğu Yıl: 1310
Ölüm Yılı: 1915
İlçe: Akçakoca
Bucak: Merkez
6. Hasan Oğlu Ahmet
I. Dünya Savaşı Sırasında Şehit Oldu.
Rütbesi: Er
Doğum Yılı: 1310
Şehit Olduğu Yıl: 1915
İlçe: Akçakoca
Bucak: Merkez
7. Hasan Oğlu Ali
I. Dünya Savaşı Sırasında Şark Kafkas Cephesinde Şehit Oldu.
Rütbesi: Piyade Er
Doğum Yılı: 1308
Şehit Olduğu Yıl: 1915
İlçe: Akçakoca
Bucak: Merkez
8. Ali Oğlu Ali
Osmanlı Yunan Harbinde Şehit Oldu.
Rütbesi: Er
Doğum Yılı: ....
Şehit Olduğu Yıl: 1897
İlçe: Akçakoca
Bucak: Merkez
9. Ahmet Oğlu Bekir
Görev Şehidi
Rütbesi: Er
Doğum Yılı .....
Şehit Olduğu Yıl: 1890
İlçe: Akçakoca
Bucak: Merkez
10. Ahmet Oğlu Celalettin
İstiklal Savaşı Sırasında Garp Cephesinde Şehit Oldu.
Rütbesi: Er
Doğum yılı: 1309
Şehit olduğu yıl: 1921
İlçe: Akçakoca
Bucak: Merkez
11. Mehmet Oğlu Emin
I. Dünya Savaşı Sırasında Çanakkale Cephesinde Şehit Oldu.
Rütbesi: Piyade Er
Doğum yılı: 1292
Şehit olduğu yıl: 1915
İlçe: Akçakoca
Bucak: Merkez
12. İsmail Oğlu Fahrettin
I. Dünya Savaşı Sırasında Çanakkale Cephesinde Şehit Oldu.
Rütbesi: Er
Doğum yılı: 1304
Şehit olduğu yıl: 1915
İlçe: Akçakoca
Bucak: Merkez
13. ..... 0ğlu Fazıl
Kore Savaşı Sırasında Şehit Oldu.
Rütbesi: Er
Doğum yılı: 1931
Şehit olduğu yıl: 1953
İlçe: Akçakoca
Bucak: Merkez
14. Ömer Oğlu Hasan
I. Dünya Savaşı Sırasında Şehit Oldu.
Rütbesi: Er
Doğum Yılı: 1301
Doğum yılı: 1915
İlçe: Akçakoca
Bucak: Merkez
15. Ali Oğlu Hasan
Trablus Garb Savaşı Sırasında Şehit Oldu.
Rütbesi: Er
Doğum yılı: 1305
Şehit olduğu yıl: 1911
İlçe: Akçakoca
Bucak: Merkez
16. Mustafa Oğlu Hayri Mustafa
I. Dünya Savaşı Sırasında Çanakkale Cephesinde Şehit Oldu.
Rütbesi: Er
Doğum yılı: 1302
Şehit olduğu yıl: 1915
İlçe: Akçakoca
Bucak: Merkez
17.Mehmet Ali Oğlu Hüseyin
I. Dünya Savaşı Sırasında Çanakkale Cephesinde Şehit Oldu.
Rütbesi: Er
Doğum yılı: 1308
Şehit olduğu yıl: 1915
İlçe: Akçakoca
Bucak: Merkez
18. Sinan Avni Oğlu Hüseyin İlyas
I. Dünya Savaşı Sırasında Şehit Oldu.
Rütbesi: Er
Doğum yılı: 1303
Şehit olduğu yıl: 1915
İlçe: Akçakoca
Bucak: Merkez
19. Kahraman Oğlu İbrahim
I. Dünya Savaşı Sırasında Şark Kafkas Cephesinde Şehit Oldu.
Rütbesi: Er
Doğum yılı: 1302
Şehit olduğu yıl: 1914
İlçe: Akçakoca
Bucak: Merkez
20. Hasan Oğlu İbrahim
I. Dünya Savaşı Sırasında Çanakkale Cephesinde Şehit Oldu.
Rütbesi: Er
Doğum yılı: 1297
Şehit olduğu yıl: 1915
İlçe: Akçakoca
Bucak: Merkez
21. Mehmet İsmail
I. Dünya Savaşı Sırasında Şehit Oldu.
Rütbesi: Er
Doğum yılı: 1297
Şehit olduğu yıl: 1915
İlçe: Akçakoca
Bucak: Merkez
22.Hasan Oğlu Mahmut
I. Dünya Savaşı Irak Cephesinde Şehit Oldu.
Rütbesi: Piyade Er
Doğum yılı: 1312
Şehit olduğu yıl: 1916
İlçe: Akçakoca
Bucak: Merkez
23. Ali Oğlu Mehmet
I. Dünya Savaşı Sırasında Şark Kafkas Cephesinde Şehit Oldu.
Rütbesi: Er
Doğum yılı: 1312
Şehit olduğu yıl: 1916
İlçe: Akçakoca
Bucak: Merkez
24. Halil Oğlu Mehmet Efendi
Görev Şehidi
Rütbesi: .....
Doğum yılı: 1312
Şehit olduğu yıl: 1916
İlçe: Akçakoca
Bucak: Merkez
25. Hasan Çavuş Oğlu Osman
I. Dünya Savaşı Sırasında Çanakkale Cephesinde Şehit Oldu.
Rütbesi: Er
Doğum yılı: 1312
Şehit olduğu yıl: 1916
İlçe: Akçakoca
Bucak: Merkez
26. Mehmet Emin Oğlu Osman
I. Dünya Savaşı Sırasında Çanakkale Cephesinde Şehit Oldu.
Rütbesi: Er
Doğum yılı: 1302
Şehit olduğu yıl: 1915
İlçe: Akçakoca
Bucak: Merkez
27. Osman Oğlu Ömer
İstiklal Savaşı Sırasında Garp Cephesinde Şehit Oldu.
Rütbesi: Er
Doğum yılı: 1310
Şehit olduğu yıl: 1922
İlçe: Akçakoca
Bucak: Merkez
28. Hasan Oğlu Raşit
I. Dünya Savaşı Sırasında Çanakkale Cephesinde Şehit Oldu.
Rütbesi: Er
Doğum yılı: 1302
Şehit olduğu yıl: 1910
İlçe: Akçakoca
Bucak: Merkez
29. Süleyman Oğlu Reşit
I. Dünya Savaşı Sırasında Şark Kafkas Cephesinde Şehit Oldu.
Rütbesi: Er
Doğum yılı: 1305
Şehit olduğu yıl: 1915
İlçe: Akçakoca
Bucak: Merkez
30. Şakir Oğlu Sadettin Kara İsmail Oğlu Fahrettin
Görev Şehidi
Rütbesi: Er
Doğum yılı: .....
Şehit olduğu yıl: 1941
İlçe: Akçakoca
Bucak: Merkez
31. Bekir Oğlu Sadık
I. Dünya Savaşı Sırasında Şark Kafkas Cephesinde Şehit Oldu.
Rütbesi: Er
Doğum yılı: 1311
Şehit olduğu yıl: 1918
İlçe: Akçakoca
Bucak: Merkez
32. Adem Oğlu Sadık
İstiklal Savaşı Sırasında Garp Cephesinde Şehit Oldu.
Rütbesi: Er
Doğum yılı: 1308
Şehit olduğu yıl: 1921
İlçe: Akçakoca
Bucak: Merkez
33. İmam Oğlu Sadık
İstiklal Savaşı Sırasında Garp Cephesinde Şehit Oldu.
Rütbesi: Er
Doğum yılı: 1308
Şehit olduğu yıl: 1921
İlçe: Akçakoca
Bucak: Merkez
34. Enis Oğlu Şakir
Trablus Garp Savaşı Sırasında Şehit Oldu.
Rütbesi: Er
Doğum yılı: 1306
Şehit olduğu yıl: 1911
İlçe: Akçakoca
Bucak: Merkez
35. Kahraman Oğlu Zaim
I. Dünya Savaşı Sırasında Çanakkale Cephesinde Şehit Oldu.
Rütbesi: Er
Doğum yılı: .....
Şehit olduğu yıl: 1914
İlçe: Akçakoca
Bucak: Merkez
36. Ruşen Oğlu Ahmet
I. Dünya Savaşı Sırasında Çanakkale Cephesinde Şehit Oldu.
Rütbesi: Piyade Er
Doğum yılı: 1302
Şehit olduğu yıl: 1915
İlçe: Akçakoca
Bucak: Merkez
Köy: Arabacı
37. Osman Oğlu Ali
I. Dünya Savaşı Sırasında Çanakkale Cephesinde Şehit Oldu.
Rütbesi: Piyade Er
Doğum Yılı: 1304
Şehit Olduğu Yıl: 1915
İlçe: Akçakoca
Bucak: Merkez
Köy: Arabacı
38.Mehmet Ali Oğlu Ali
I. Dünya Savaşı Sırasında Çanakkale Cephesinde Şehit Oldu.
Rütbesi: Piyade Er
Doğum yılı: .....
Şehit olduğu yıl: 1915
İlçe: Akçakoca
Bucak: Merkez
Köy: Arabacı
39. Osman Oğlu Mehmet
I. Dünya Savaşı Sırasında Çanakkale Cephesinde Şehit Oldu.
Rütbesi: Piyade Er
Doğum yılı: 1302
Şehit olduğu yıl: 1915
İlçe: Akçakoca
Bucak: Merkez
Köy: Arabacı
40. Mehmet Oğlu Osman
I. Dünya Savaşı Sırasında Çanakkale Cephesinde Şehit Oldu.
Rütbesi: Er
Doğum yılı: 1302
Şehit olduğu yıl: 1915
İlçe: Akçakoca
Bucak: Merkez
Köy: Arabacı
41. Mehmet Oğlu Rıza
I. Dünya Savaşı Sırasında Çanakkale Cephesinde Şehit Oldu.
Rütbesi: Piyade er
Doğum yılı: 1305
Şehit olduğu yıl: 1915
İlçe: Akçakoca
Bucak: Merkez
Köy: Arabacı
42. Mehmet Oğlu Dursun
I. Dünya Savaşı Sırasında Çanakkale Cephesinde Şehit Oldu.
Rütbesi: Piyade Er
Doğum yılı: 1295
Şehit olduğu yıl: 1915
İlçe: Akçakoca
Bucak: Merkez
Köy: Armutlu
43. Osman Oğlu Halil
I. Dünya Savaşı Sırasında Şark Kafkas Cephesinde Şehit Oldu.
Rütbesi: Er
Doğum yılı: 1306
Şehit olduğu yıl: 1915
İlçe: Akçakoca
Bucak: Merkez
Köy: Akkaya
44. Ahmet Oğlu Kasım
I. Dünya Savaşı Sırasında Şark Kafkas Cephesinde Şehit Oldu.
Rütbesi: Piyade Er
Doğum yılı: 1302
Şehit olduğu yıl: 1915
İlçe: Akçakoca
Bucak: Merkez
Köy: Akkaya
45. Mehmet Oğlu Mehmet
I. Dünya Savaşı Sırasında Çanakkale Cephesinde Şehit Oldu.
Rütbesi: İht. Er
Doğum yılı: 1306
Şehit olduğu yıl: 1915
İlçe: Akçakoca
Bucak: Merkez
Köy: Akkaya
46. ..... Oğlu Hasan
Balkan Savaşı Sırasında Şehit Oldu.
Rütbesi: Er
Doğum Yılı: 1302
Şehit Olduğu Yıl: 1915
İlçe: Akçakoca
Bucak: Merkez
Köy: Aktaş
47.Hasan Oğlu Raşit
I. Dünya Savaşı Sırasında Şark Kafkas Cephesinde Şehit Oldu.
Rütbesi: Piyade er
Doğum Yılı 1302
Şehit Olduğu Yıl: 1915
İlçe: Akçakoca
Bucak: Merkez
Köy: Aktaş
48.Mustafa Oğlu Ahmet
Balkan Savaşı Sırasında Şehit Oldu.
Rütbesi: Er
Doğum Yılı 1294
Şehit Olduğu Yıl: 1912
İlçe: Akçakoca
Bucak: Merkez
Köy: Koçullu
49.Tahir Oğlu İsmail
I. Dünya Savaşı Sırasında Çanakkale Cephesinde Şehit Oldu.
Rütbesi: Piyade Er
Doğum Yılı 1291
Şehit Olduğu Yıl: 1915
İlçe: Akçakoca
Bucak: Merkez
Köy: Koçullu
50.Ali Oğlu Ali
I. Dünya Savaşı Sırasında Çanakkale Cephesinde Şehit Oldu.
Rütbesi: Er
Doğum Yılı 1306
Şehit Olduğu Yıl: 1915
İlçe: Akçakoca
Bucak: Merkez
Köy: Balatlı
51.Ahmet Oğlu Mehmet
I. Dünya Savaşı Sırasında Filistin Cephesinde Şehit Oldu.
Rütbesi: Ert
Doğum Yılı 1306
Şehit Olduğu Yıl: 1917
İlçe: Akçakoca
Bucak: Merkez
Köy: Balatlı
52.Ömer Oğlu Mustafa
I. Dünya Savaşı Sırasında Şehit Oldu.
Rütbesi: Er
Doğum Yılı 1300
Şehit Olduğu Yıl: 1915
İlçe: Akçakoca
Bucak: Merkez
Köy: Balatlı
53.Ömer Oğlu Mustafa
I. Dünya Savaşı Sırasında Şehit Oldu.
Rütbesi: Er
Doğum Yılı 1300
Şehit Olduğu Yıl: 1915
İlçe: Akçakoca
Bucak: Merkez
Köy: Balatlı
54. Molla Mustafa Oğlu Ali
I. Dünya Savaşı Sırasında Çanakkale Cephesinde Şehit Oldu.
Rütbesi: piyade Er
Doğum Yılı 1303
Şehit Olduğu Yıl: 1915
İlçe: Akçakoca
Bucak: Merkez
Köy: Tahirli
55.Ahmet Oğlu Eşref
I. Dünya Savaşı Sırasında Çanakkale Cephesinde Şehit Oldu.
Rütbesi: Boru Er
Doğum Yılı 1309
Şehit Olduğu Yıl: 1915
İlçe: Akçakoca
Bucak: Merkez
Köy: Tahirli
56.Osman Oğlu Çuğutak
İç İsyanlar Sırasında Şehit Oldu.
Rütbesi: Er
Doğum Yılı 1209
Şehit Olduğu Yıl: 1900
İlçe: Akçakoca
Bucak: Merkez
Köy: Esmahanım
57. Ali Oğlu Süleyman
I. Dünya Savaşı Sırasında Şehit Oldu.
Rütbesi: Er
Doğum Yılı 1304
Şehit Olduğu Yıl: 1916
İlçe: Akçakoca
Bucak: Merkez
Köy: Kurugöl
58.Hasan Oğlu Halil
I. Dünya Savaşı Sırasında Irak Cephesinde Şehit Oldu.
Rütbesi: Piyade Er
Doğum Yılı 1304
Şehit Olduğu Yıl: 1916
İlçe: Akçakoca
Bucak: Merkez
Köy: Kurugöl
59. Kamil Oğlu Hasan
I. Dünya Savaşı Sırasında Çanakkale Cephesinde Şehit Oldu.
Rütbesi: Piyade Er
Doğum Yılı ............
Şehit Olduğu Yıl: 1915
İlçe: Akçakoca
Bucak: Merkez
Köy: Dereköy
60.Ali Oğlu Hasan
Balkan Savaşı Sırasında Şehit Oldu.
Rütbesi: Er
Doğum Yılı 1294
Şehit Olduğu Yıl: 1912
İlçe: Akçakoca
Bucak: Merkez
Köy: Ortanca
61.Mehmet Oğlu Hüseyin
I. Dünya Savaşı Sırasında Şark Cephesinde Şehit Oldu.
Rütbesi: Piyade Er
Doğum Yılı ............
Şehit Olduğu Yıl: 1916
İlçe: Akçakoca
Bucak: Merkez
Köy: Döngelli
62.Mehmet Oğlu Kadim
Balkan Savaşı Sırasında Şehit Oldu.
Rütbesi: Er
Doğum Yılı 1301
Şehit Olduğu Yıl: 1912
İlçe: Akçakoca
Bucak: Merkez
Köy: Döngelli
63.Ahmet Oğlu Kazım
I. Dünya Savaşı Sırasında Çanakkale Cephesinde Şehit Oldu.
Rütbesi: Er
Doğum Yılı 1302
Şehit Olduğu Yıl: 1915
İlçe: Akçakoca
Bucak: Merkez
Köy: Kalkın
64.Mustafa Oğlu Şakir
I. Dünya Savaşı Sırasında Şehit Oldu.
Rütbesi: Er
Doğum Yılı 1296
Şehit Olduğu Yıl: ........
İlçe: Akçakoca
Bucak: Merkez
Köy: Kalkın
65.Kadir Oğlu Mehmet
I. Dünya Savaşı Sırasında Çanakkale Cephesinde Şehit Oldu.
Rütbesi: Er
Doğum Yılı 1303
Şehit Olduğu Yıl: 1915
İlçe: Akçakoca
Bucak: Merkez
Köy: Kepenç
66.Süleyman Oğlu Mehmet
I. Dünya Savaşı Sırasında Çanakkale Cephesinde Şehit Oldu.
Rütbesi: Er
Doğum Yılı 1305
Şehit Olduğu Yıl: 1915
İlçe: Akçakoca
Bucak: Merkez
Köy: Melenağzı
67.Mehmet Oğlu Raşit
I. Dünya Savaşı Sırasında Şark Kafkas Cephesinde Şehit Oldu.
Rütbesi: Er
Doğum Yılı 1286
Şehit Olduğu Yıl: .........
İlçe: Akçakoca
Bucak: Merkez
Köy: Melenağzı
68.Mehmet Oğlu Ali
I. Dünya Savaşı Sırasında Çanakkale Cephesinde Şehit Oldu.
Rütbesi: Er
Doğum Yılı 1305
Şehit Olduğu Yıl: 1915
İlçe: Akçakoca
Bucak: Merkez
Köy: Yenice
69.Ali Oğlu Mustafa
I. Dünya Savaşı Sırasında Irak Cephesinde Şehit Oldu.
Rütbesi: Piyade Er
Doğum Yılı 1304
Şehit Olduğu Yıl: 1916
İlçe: Akçakoca
Bucak: Merkez
Köy: Bey Ören
70.Halit Oğlu Sadık
I. Dünya Savaşı Sırasında Çanakkale Cephesinde Şehit Oldu.
Rütbesi: Er
Doğum Yılı 1295
Şehit Olduğu Yıl: 1915
İlçe: Akçakoca
Bucak: Merkez
Köy: Bey Ören
71.Halil Oğlu İsa
İstiklal Savaşı Sırasında Garp Cephesinde Şehit Oldu.
Rütbesi: Er
Doğum Yılı 1311
Şehit Olduğu Yıl: 1921
İlçe: Akçakoca
Bucak: Merkez
Köy: Bey Ören
72. İsmail Oğlu Nuri
I. Dünya Savaşı Sırasında Şark Kafkas Cephesinde Şehit Oldu.
Rütbesi: Piyade Er
Doğum Yılı 1291
Şehit Olduğu Yıl: 1916
İlçe: Akçakoca
Bucak: Merkez
Köy: Kuru Kavak
73.Abdullah Oğlu İsmail
I. Dünya Savaşı Sırasında Çanakkale Cephesinde Şehit Oldu.
Rütbesi: Piyade Er
Doğum Yılı 1307
Şehit Olduğu Yıl: 1915
İlçe: Akçakoca
Bucak: Merkez
Köy: Uğurlu
74.Mehmet Oğlu İsmail
I. Dünya Savaşı Sırasında Çanakkale Cephesinde Şehit Oldu.
Rütbesi: Er
Doğum Yılı 1291
Şehit Olduğu Yıl: 1915
İlçe: Akçakoca
Bucak: Merkez
Köy: Paşalar
75.İmam Oğlu Sadık
İstiklal Savaşı Sırasında Garp Cephesinde Şehit Oldu.
Rütbesi: Piyade Er
Doğum Yılı 1308
Şehit Olduğu Yıl: 1915
İlçe: Akçakoca
Bucak: Merkez
Köy: Kalkın
Çanakkale Savaşlarında, Kurtuluş Savaşı esnasında çok sayıda Akçakocalı hemşerimiz Vatanın savunmasında canını feda edip şehitlik mertebesine erişmiştir. Şehitlerimizin künyelerinden hemen hemen her köyden birkaç şehidimizin adını buluyoruz. Her köy ve kentimiz şehitlerimize sahip olmalıdır.
EVLİYA ÇELEBİNİN AKÇAKOCAYA GELİŞİ
İzmit seyahati esnasında Bolu'nun batısına kadar gelmiş, Sakarya ve Sapanca Gölünden bahsederken, kereste nakliyatı için Düzce Pazar'ın, Bolu'nun vaziyeti üzerinde fikir beyan etmiştir. Evliyâ Çelebi, Trabzon gezisi sırasında, bu defa Bolu'nun Karadeniz kıyısındaki kasabalarına uğramıştır. Kefken'den sonra, Melen Ağzı'nı geçen Evliyâ Çelebi'nin ilk anlattığı yöre Kazak hücûmundan tahrip edilmiş Akça Şehir'dir. Alaplı ve Ereğli gibi iskeleleri de kısaca tasvir etmekte, Hisarönü, Bartın ve Amasra'dan bahsetmektedir. 1645'de, Erzurum'a giderken, takip ettiği yol üzerinde İzmit, Sapanca, Hendek, Düzce pazarı, Üskübü, Bolu, Çağa ve Gerede vardır. Bu münasebetle Bolu için şunları yazmaktadır: "Üskübü’den dokuz saat uzaklıktadır. Kalesini Bursa tekfuru yaptırmıştır. Topraklı yüksek bir tepe üzerinde dört köşe harabe içinde, imârı çok küçük bir kaledir. Anadolu'da Sancak Beyi tahtıdır. On dört zeâmet ve elli beş tımarı vardır. Çeribaşısı ve alaybeyi vardır. Kanun üzere atlıları ile iki bin sekiz yüz kılıç askeri bulunmaktadır. Bolu, Gökçesu, Sazak, Gerede, Dörtdivan ve Yığılca gibi nahiyeleri vardır. Kadı ve yöneticiler adaletli davranmak zorundadır. Zira reayası üç günde İstanbul’a gidip, şikayet ederek, zalim hakimin hakkından gelirler. Yeniçeri serdarı, sipahi kethüdası yeri, nakibi el-eşraf-ı vardır. Her ne kadar Türklük ise de ayan ve eşrafı, tüccarı çoktur. Gerçekten mamur ve abadan bir büyük şehirdir ki, topraklı bir dağ arasındadır. Otuz dört mahalle, otuz dört cami vardır.Üç bin kadar zarif binası mevcuttur. Bazı ailelerin evleri ve hanları kiremit örtülüdür. Paşa Sarayı, Şemsi Paşa Sarayı, Zülfikar Ağa Sarayı da bakımlıdır. Camilerin en güzeli çarşı içindeki Mustafa Paşa Camii'dir". Osmanlı devresinde de Bolu zengin orman örtüsüne sahipti. Çam, kayın ve meşe başta olmak üzere her türlü ağaç cinsi göze çarpıyordu. Bolu kerestesi, İstanbul'da tanınmıştı. Bütün ahşap yapılarda bu kereste kullanılıyordu. Ancak, sık sık meydana gelen yangınlar, Bolu'dan sürekli kereste nakliyatını devam ettirmiştir. Öküz arabaları ile İzmit, Akçaşehir, Alaplı, Ereğli ve Bartın iskelelerine indirilen keresteler, yelkenlilerle İstanbul'a gönderilmekteydi. Akçaşehir'de, hususi kereste depoları vardı. Tahtalar burada ızgaralanarak kurutulur ve daha da sertleşmiş, hafiflemiş olarak İstanbul piyasasına arz edilirdi. Tersane-i Amire için en elverişli kereste yine Bolu ormanlarından temin edilmekte idi. Verdin ar ve serenler iç kısımlardan kesiliyor, Sakarya, Mudurnu Suyu, Melen, Filyos veya Bartın Çayı vasıtası ile denize kadar taşınıyordu. Bartın, Ereğli, Alaplı, Akçaşehir, Kefken gibi merkezlerde kalyon inşa ası yapılmakta idi. Tersane-i Amire'nin İzmit (İznikmid) kolu için Bolu Konur Apa, Akyazı, Ab-Safi ve Sapanca Dağlarından kesilen keresteler, miri yani devlet ormanlarından görevlendirilmiş öküz arabaları ile İzmit Tersanesine nakledilmekte idi. Buna dair belgelere sık sık rastlanmakta bazı anlaşmazlıklar için de ilgili merkezler kadılarının dikkati çekilmekte idi. İstanbul ve Saray'ın kömür, odun ihtiyacını da yine Bolu ormanları karşılamakta idi. Kömür, meşeden yapıldığı için, bazen özel meşe ormanları da vücuda getirilmiştir. Diğer taraftan kereste kesimi de belirli kaidelere bağlanmıştı. Miri ormanları yakan ve tahrip eden, açma yapan insanlara da sık sık rastlanıyordu. Evliya Çelebi'nin ve bazı arşiv belgelerinin de vurguladığı gibi orman ürünlerine bağlı su yolu taşımacılığı da gündeme getirilmiş ise de hayata geçirilememiştir. Evliya Çelebi'nin geliş-gidişlerinden de anlaşıldığına göre, Bolu önemli yollar üzerinde bulunuyordu. Sahil yolu, İstanbul, Şile, Kefken, Karasu, (bazen Deniz Köy), Melenağzı, Akçaşehir, Alaplı, Ereğli, Hisarönü, Bartın ve Amasra çizgisini teşkil etmekte idi. Deniz yolculuğu kolay olmasına rağmen fırtınalı havalarda tehlike arz ediyordu. Başlıca sığınaklar Kefken, Ereğli ve Bartın Çayı ağzı olmakta idi. Karadeniz'de bir çok yelkenli, Kafkas ve Kırım hatta Rumeli sahillerinden yükledikleri tahıl vs. ile fırtınaya tutulmakta ve Bolu sahillerine düşmekte idi. İstanbul'dan Sinop ve Trabzon yolunu takip eden yelkenlilerin Bolu'daki yegane yön bulma işareti Ereğli'de Baba Burnundaki fener idi.
Kaynak: Bolu Valiliği Sayfasından alıntıdır. http://www.bolu.gov.tr/default.asp?s=1_2
AKÇAKOCA’DA İLK TÜRK BOYLARI
- Akçakoca bölgesine ilk gelenler Üçokların Kınık aşiretine bağlı obalardır. İlk gelenlerin Koçar Bey ve O’nun yakınları olduğu söylenmektedir. Selçuk kollarının orman bölgelerinde kurdukları köyler şunlardır:
Gökçe eli, Doğancılar, Beyören, Balatlı, Kınık Ketmenli, Kepenç, Göktepe, Keramettin, Kapkirli, Cumayanı, Tahirli, Arabacı ve Fadıllar köyleridir
OĞUZLAR
Oğuzlar,Selçuklular,Osmanlılar,Türkmen beylikleri,Türkmenistan da,Azerbaycan da,Irak ta yaşamışlardır.Oğuz hanın 6 oğlu ve onların 4 er oğlundan 24 boyu meydana gelmiştir,Oğuz kelimesi Türkçe de ağız demektir.
KINIK
Oğuzların Bozok kolundan Oğuz Kaan ın oğlu Deniz han ın soyundan geldikleri kabul edilir,Kınık bir kuş türü olan Çakırdoğan erkeği demektir,Farsçada da kuşların erkeği denmektedir.
KAYI
Damgası bir kuş türü olan Şahinlerin en büyüğü olan Akdoğandır,ayrıca kuvvet ve kudret sahibi de denmektedir, 2 ok 1 yaydan ibarettir,Oğuz hanoğlu Günhan kayının bu boyun bir ceddidir.Sultan 2 ci Murat kayı boyundan olduğu için 2 ok 1 yay damgasını koydurmuştur,bu damga Kanuni ye kadar devam etmiştir Oğuzların 24 boyundan biridir. Gün Han Oğulları koluna bağlı olup, Ongunu (kutsal hayvanı) şahindir. Oğuz boylarıyla ilgili ilk bilgiler Kaşgarlı Mahmud’un Divanü Lugati’t-Türk adlı eserinde derlenmiştir. Reşideddin’in Camiü’t-Tevarih ve Yazıcıoğlu Ali’nin Selçuk namesi (Tarih-i Al-i Selçuk) sinde Kayı boyu ile ilgili bilgilere yer verilmektedir.Reşideddin’in verdiği bilgiler Oğuzların İslam dinini benimsemelerinden önceki dönemi kapsadığından dolayı büyük önem taşır. Bu kaynakta ve diğer kaynaklarda boylar listesinin en başında yazılması, Kayı boyunun Oğuzlar arasındaki toplumsal ve siyasal konumunun yansımasıdır.Kayı Boyu (Kayılar) Oğuzların Bozok kolundan, Osmanlıların da mensup olduğu bir boy.
Kayı kelimesi; “muhkem, kuvvet ve kudret sahibi” demektir. Kayı boyunun damgası, iki ok ve bir yaydan ibaretti. Oğuz Han oğlu Gün Han oğlu Kayı’nın, bu boyun ceddi olduğu söylenir. Yirmi sene hükümdarlık yapan Kayı’nın nesli, uzun yıllar bu makamda kalmıştır. Bu sebeple Kayı boyu, Oğuz boyları arasında ilk sırada gösterilmektedir. Dede Korkut da eserinde, gelecekte hanlığın geri Kayı’ya döneceğini bildirerek, Osmanlıları haber vermiştir.Kayılar, Selçuklularla birlikte, fetih esnasında ve daha sonraları Anadolu’ya gelip, değişik bölgelerde yerleştiler. Osmanlı Devletinin kuruluşunda, esas nüveyi teşkil ettiler. Osmanlılar zamanında, Rumeli’nin fetih ve iskânına katıldılar.Sultan İkinci Murad, soyunun bu boya mensubiyetini göstermek için, sikkelerine, Kayı boyuna ait iki ok ve bir yaydan müteşekkil damgayı koydurmuştur. Sonraki padişahların bastırdıkları sikkelerde görülmeyen Kayı damgasının, Kanunî’ye kadar çeşitli eşya ve silâhlar üzerine konulmasına devam edilmiştir.Kayı boyuna mensup Karakeçili göçebe oymağı, eski zamanlardan beri her yıl, Söğüt’teki Ertuğrul Gâzi Türbesini ziyaret etmekte ve bununla ilgili şenlikler yapmaktaydı. Sultan İkinci Aldülhamid Han, bu ziyaret ve şenliklere resmî bir hüviyet kazandırdı. Kendi oymağı saydığı Karakeçili gençlerinden, Ertuğrul Alayını teşkil ettirdi. Bu oymak mensuplarını, ziyarete gelen Alman imparatoruna, “akrabalarım” diyerek takdim etti.“Ertuğrul’un ocağında uyandım, Şehitlerin kanlarıyla boyandım.”beytiyle başlayan bir marş bestelenip, yıllarca dillerde söylenip, gönüllerde yaşatıldı.Bugün, Kayı boyu mensupları, genellikle; Eskişehir, Mihalıççık, Orhaneli, Isparta, Burdur, Fethiye, Muğla, Aydın ve Ödemiş civarındaki köylerde yerleşmişlerdir.
GAGAVUZ TÜRKLERİ
Türkçe konuşan Ortodoks Türklerdir. Ukrayna'da, Moldova’nın Bucak bölgesinde, İsmail ve Bender yörelerinde, Basarabya'da, Bulgaristan'ın Varna ve Balçık bölgelerinde, Romanya'nın Dobruca bölgesinde, 20 yüzyılın başlarından itibaren de Kazakistan'da Taşkent ve Fergana'da, Akyubinsk'te, Semipalantisk'te ve Balkanlar'ın bazı bölgelerinde yaşamaktadırlar. 20. yüzyılın başlarında bir kısmı Türkiye'ye yerleşmiş bunlardan bazıları Hıristiyanlığı'nı sürdürmüş, bazıları da İslamiyet'i seçmiştir. 20. yüzyılın başlarında Moşkov Gagavuz Türkleri'ni yaşadıkları bölge ve ülkelere göre şöyle gruplandırır : I) Makedon Gagavuzları: Makedonya'nın güney-doğusunda yaşarlar. II) Gacallar: Bulgaristan'ın Deliorman bölgesinde yaşayan Peçenek Türkleri'nin Müslüman olan torunlarıdır. Konuştukları ağız Gagavuz Türkçesi'ne çok yakındır. III) Sürgüçler (Surguçlar): Dobruca'nın Yılanlık (Mai) ve Kokarca (Pietrani) köylerinde yaşarlar. Soy bakımından Oğuz ve Peçenek Türkleri ile ilgilidirler. IV) Yunanistan Gagavuzları: Keserya bölgesinde yaşarlar. Bugün bu ülke ve bölgelerin bir kısmında önemli bir Gagavuz varlığından söz edilemez. Ancak Gagavuz Türkleri'nin bu kadar dağınık yaşamaları sebebi ile özellikle Yunanistan ve Bulgaristan, aralarındaki din ve nüfuz çekişmelerinde Gagavuz Türkleri'ni kullanmaya çalışmışlar; bu iki ülke de kendi hesabına Gagavuzları Türkleştirilmiş Yunan veya Bulgar gibi göstermeye çalışmışlardır. Bu iddiaların aksine Gagavuzlar, içinde yaşadıkları millet veya topluluğa uyma mecburiyetinden dolayı Yunanca, Bulgarca, Romence veya ,Rusça konuşmak ve bu milletler gibi görünmek mecburiyetinde kalmışlardır. Gagavuzların kökeni çok tartışılan bir konudur. Paul Wittek Yazıcıoğlu Selçuk namesi’ne dayanarak Gagavuzları Selçuklu hükümdarı II.İzzeddin Keykavus’
BOZOK VE ÜÇOKLAR
Bu boyların Bozoklar ve Üçoklar olarak ikiye bölünmesi ise daha sonradır. Bu iki ana kol arasında çıkan anlaşmazlıklar, boyların bir kısmının batıya göçmesine neden oldu, bir kısmı da Göktürk Devleti'nin kurulması ve Ötüken'i işgali nedeniyle batıya göçmüştür(6.yy). Kalanlar Göktürk egemenliği altına girmiştir.
630'da ilk Göktürk devletinin zayıflayıp Çin kontrolü altına girmesiyle tekrar birleşmeye başlamışlarsa da ikinci Göktürk Devleti kurulunca fazla direniş gösteremeden tekrar egemenlik altına girdiler. (7.yy sonları). 745 yılında ikinci Göktürk Devleti de yıkılınca batıya ve Çin'e göçmüş birçok Oğuz Boyu da Ötüken'e geri dönerek Kutluk Bilge Kağan'ın kurduğu Uygur Devleti çatısı altında birleşti. Altayların batısındaki ve Tanrı Dağları bölgesindeki Oğuz toplulukları ise Gök Türklerin batı kolu olan Türgiş ya da Türkeş Kağanlığına bağlı olarak varlıklarını sürdürdüler. 760'lı yıllarda bölgeyi ele geçiren Karluk boyunun kurduğu devlette yer aldılar. Bu boyun öncülüğünde Yağma ve Çiğil boylarının da katılımıyla kurulan Karahanlı Devleti içinde Oğuz boyları da vardı. 10. yüzyılda Hazar Denizi'nin doğusunda Oğuz Yabgu önderliğinde ilk devletlerini kurdular.1000 yılında Kıpçaklar tarafından yıkılan bu devletten sonra Oğuzlar ikiye bölündü, bir kısmı kuzeye giderek bugünkü Kırım, Kazak, Bulgar ve Tatarların atası oldular; bir kısmı da Selçuk bey önderliğinde güneye indiler, İslami kabul edip İslâm orduları hizmetine girdiler. Doğu'daki Oğuz kitlelerinin tarihi başka yönde gelişti. 840 yılında Uygur Devleti Kırgızlar tarafından yıkılınca Oğuzların asıl büyük göçü başladı ve Asya'nın dört bir tarafına ama daha çok kitleler halinde batıya göçtüler ve öteki kandaş boylarla birleştiler. Oğuz kitleleri içinde Kınık boyundan olup, ataları Selçuk'un adından ötürü Selçuklular olarak anılmaya başlayan bir kol Tuğrul Bey önderliğinde 1038 yılında Irak ve İran'da Büyük Selçuklu İmparatorluğunu kurdu. Etrafta dağınık yaşayan diğer Türk boyları da bu İmparatorluğa katıldı. 1040'da Merv yakınlarındaki Dandanakan Savaşı'nda Gaznelileri yendiler. Selçukluk egemenliği İran, Horasan, Merv, Irak, Suriye, Güney Kafkasya ve Anadolu'da bir asırdan fazla sürdü. Son büyük sultanları Sencer'in 1141'de Semerkant ile Buhara arasında bulunan Katavan mevkiinde Moğol kökenli Karahıtaylılar'a yenilmesi ile devlet çözülmeye başladı. 1153'te kuzeydoğudan gelen Karahıtaylar ve Karluklar tarafından imparatorluk yıkılınca Oğuzlar dağıldı. Dağılan bu boyların kimi Harzemşahlara bağlandı, kimi Horasan'a, Kirman'a göçtü, kimileri de daha batıya gidip Irak'a, Suriye'ye yerleşti, kimileri de Anadolu Selçuklu Devleti 'ne katıldı. Bunlardan sonra kurulan Akkoyunlu, Karakoyunlu, Safevi Devletleri, Alemdarlar, Anadolu beylikleri, Osmanlı İmparatorluğu, Suriye, Irak ve Azerbaycan'da çeşitli beyliklerde de Oğuz Kağan Destanı mevcuttu.
Göktürkler ve Oğuzlar Vergi memuruna Amga (veya Imga) derlerdi, ve devlet kasasında Aglık
YÖRÜKLER
Türkçe ve yabancı sözlüklerde ‘göçebe Türkmen’dir. Türkistan’da konuşulan Türkçelerde ve eski Osmanlıcada Yüvrük kelimesi güçlü ve atılgan manasına gelir. Horasan’da Makedonyalı İskender ordusuna karşı tek geldiği için Salurlara Yüvrük (kahraman) adı verilir. Bu adı Anadolu’ya Salurlar getirmişlerdir.Türkmen kelimesi Türk-İman’dan türemiştir. Oğuz Türklerine Müslüman olduktan sonra bu ad verilmiştir. Bozoklar Türkistan’dan 11′inci asırda gelip Yozgat yöresine yerleşmişlerdir. Bunların bir kısmı ayrılıp Halep ve Şam’a göç etmiştir. Daha sonra 17′nci yüzyılda Dördüncü Murat Bağdat seferi dönüşünde bunların çoğunu beraberinde getirip Anadolu’nun sıcak güney bölgelerinde iskan ettirmiştir. Bunlara Anadolu’da genel olarak Arapçi, Arapgir, Saçıkara veya Hayta Yörükleri denir.İlk Cepniler Hacı Bektaşı Veli ile birlikte Horasan’dan gelip Kırşehir ve Sivas’a yerleşmişlerdir. Daha sonra 14′üncü yüzyılda Türkistan’dan (Türkmenistan) gelen ve Karadeniz bölgesine yerleşen çok sayıda Cepniler vardır. Yakup Han ile Bayram Han gibi kahramanlar bunlardandır. Bayram Han’ın oğlu Hacı Emir Bey ve torunu Süleyman Bey yıllarca Pontuslara karşı savaşmıştır. Süleyman Bey 1397′de bütün Giresun bölgesini beyliğine katmıştır.Kayılar anavatanı olan Türkmenistan Balkan eyaletlerinden gelmişlerdir.Yeni Osmanlılar Osmanlı padişahlarının boyundan (Karakeçili) olup, İmparatorluğun sonuna doğru gelenlerdir.Solaklar dinlenme manasına, Meller (Melliler) göçten geri kalma, Çakıllar göç etmeyip, yere çakılıp kalma manasındadır. Hona erkek geyik demektir. Kara Hacı Adana Toroslarında yaşamış Avşar beylerinden Kara Receb’in oğlu Kara Mustafa’dır.Teke Türkmenleri İran, Horasan, Türkmenistan ile Afganistan sınır bölgesinde şu an yaşayanlardan olup, Anadolu’ya ilk gelen Türkmenlerdendir. Kendilerine Yüvrük denen Türkmenlerdendir. Alparslan’ın askerlerinin çoğu Teke Türkmen’iydi. Türkmenistan’ın en kalabalık halkı Ahılteke’dir. Bunlara Eski Yörükler de denir. Yarış atları dünyada emsalsizdir.Tonguç Türkmencemde düğümlemek anlamındadır, tangmaktan gelir. Tonguç ayrıca bir Moğol kabilesidir.Not: Bu soy kütüğünde adı geçmeyen Yörükler bu boylara bağlı olup, ufak ve meşhur olmayan oymaklardır.Bugün, Kayı boyu mensupları, genellikle; Eskişehir, Mihalıççık, Orhaneli, Isparta, Burdur, Fethiye, Muğla, Aydın ve Ödemiş civarındaki köylerde yerleşmişlerdir.Tarih boyunca Kayı Boyunun yerleştiği bölgeler; Hindistan: Babür devleti, İran, Irak, Suriye, Urfa: Karacadağ da ikamet etmişlerdir. Yörüklük Türklüğün orjinidir, lakabıdır, ta kendisidir. Otantik ismidir. Bilindiği gibi Türklerin ilk yurdu Orta Asya idi. Türkler Çin Seddinin ötesinde, Orta Asya’ da çok çetin iklim ve arazi şartlarında göçebe hayvancılıkla geçinmeye çalışıyorlardı. Türklerin bundan sonraki yurdu olan, Hazar Denizinin doğusundaki Maveraünnehir ve Horasan Bölgesi de büyük ölçüde çölden ibaretti. Derken Türkler Anadolu’ ya geldiler. Buranın coğrafi özellikleri Türklerin toplumsal gelişmesinde büyük bir paya sahiptir. Anadolu’ nun önemli ölçüde yayla ve dağlık oluşu hayvancılık yapan Yörükler’ e bildikleri ve ihtiyaçları olan bir ortamı sağlıyordu. Fakat bu yaylanın pek çok yerinde tarıma elverişli ova ve vadiler de vardı. Örneğin, Konya, Ankara, Eskişehir gibi büyük ovalar. Yaylayı çevreleyen dağların ötesinde de bereketli kıyı ovaları sıralanıyordu. Yörükler bu kıtada tedricen, alıştıra alıştıra – bu sayede toplumsal ve kişiliksel çok büyük bunalımlara fazla düşmeden – yerleşikliğe, çiftçiliğe geçişin ideal koşullarını buldular. Anadolu’ da nüfus yoğunluğunun fazla olmaması yerleşik düzene geçişin nispeten kavgasız gürültüsüz olmasını sağladı.
Türkiye genelinde en çok yörükler nerelerde yaşamaktadır.
Malazgirt zaferinden sonra bütün Anadoluya, 24 Oğuz boyuna mensup kabileler fetih heyecanı, yeni yurtlar bulma hevesiyle akmağa başladılar. Türkiye’de 24 Oğuz boyunun oymak ve aşiret adını almış binlerce köyü mevcuttur. Bu Türkmen aşiretleri bütün Anadolu’ yu Türkmenleştirmişlerdir. Bundan da anlaşıldığı gibi Türkiye’ de yörüklerin çok bulunduğu yer diye bir şey söz konusu değildir. Çünkü Türkiye yörüklerden oluşmuştur. Türkiye’nin mayası yörüklerdir.
Osman Bey, Söğüt civarındaki küçükyörük grubunun liderliğini babası Ertuğrul Bey’ den 1281 yılında devralmıştı. Fakat bu sıralarda başkanı olduğu grup tarih sahnesinde tanınmayacak kadar küçük ve önemsizdi. Ancak Osman Bey’in başkanlığında yirmi yıl yaşadıktan sonra bu küçük toplum Aşiretten Beyliğe – Beylikten Cihan Devletine ulaşmıştır.
Şu anda yurdumuzda kaç boy ve aşiret olarak Yörük yurttaşımız yaşamaktadır ve bu boy ve aşiretler hangileridir?
Şu an yurdumuzun her köşesinde yerleşmiş Yörük boyları ve aşiretleri vardır. Isparta – Antalya civarında Hayta Aşireti, Burdur – Konya civarında Honamlı Aşireti, Korkuteli – Kozan – Kadirli civarında Varsak Aşireti, Erdemli – Mersin – Nevşehir civarında Boynuinceli Aşireti, Kayseri de Avşarlar, Söğüt – Bilecik – Eskişehir – Kütahya – Bursa – Ankara civarında Karakeçilli Aşireti Belli başlılarındandır.
Yörük yemeklerini sayar mısınız?
Yörük yemekleri arasında; Bulgur aşı (Etli pilav), Tarhana Çorbası, Yoğurtlu Yayla Çorbası, Gözleme, Mantı, Hamuraşı, Höşmerim, Keşkek, Lokma sayılabilir.
Bir Yörük kıyafeti kadın ve erkek olarak nasıl oluyor? Açıklar mısınız.
Balıkesir, Bilecik’ den Antalya’ ya kadar eski Yörük erkek kılığı zeybek kılığıdır. Üç etek zıbın bir arkada etek iki de yanda etek. Ayakta kısa zeybek donu veya pamuklu, yünlü uzun pantolon. Yakasız gömlek, işlemeli cepken. Belde büyük kuşak üzerinde silahlık. Silahlığın içinde koca bıçak, kulaklı bıçak, tabanca, tarak, ayna, makas, çakmaktaşı vs. bulunuyor. Başta fes, oyalı yazma.Kadın giyimi ise ayakta edik veya çarık, üç tek entari, cepken, kuşak, başta fes. Fesin üzerine çekilen bir örtü (Poşu, yağlık, yazma vs.)
Yörük yayla ve oba çadırlarının özelliklerini anlatır mısınız?
Anadolu’ da Yörükler üç türlü çadır kullanırlar.
a) Kara Çadır (Kıl Çadır, Çul Çadır da denir)
b) Keçe Ev (Alaçık, Alıcık da denir)
c) Topağ Ev (Topak Ev, Bekdik Çadırı, Derim Ev de denir)Kara Çadır keçi kılının ıstar denen dokuma tezgahında dokunmasıyla yapılıp tek katlı, uzunca bir ev biçimindedir. Anadolu’ da Manisa ve Kütahya’ dan Adana ve Maraş’ a kadar Kıl Çadırlar kullanılmaktadır.Çadır çok kutludur, saygılıdır, dualıdır. Çadır için ataların duası denir. Bu sarsılmaz inanışı ocak ve atalar kültürünün devamı olarak düşünebiliriz. Çadıra kıtlık, bereketsizlik gelmez. Bir kurban kesip dua etmeden yeni çadıra girilmez. Türkiye’ nin dört tarafında Türk aşiretleri ufak farklar dışında aynı maddi kültüre sahiptirler. Bu da onların bir orijin, bir kültür ve bir medeniyetten geldiklerini gösterir.
Hamit Kemal TÜRKMEN
OĞUZLARIN BOYLARI
BOZOKLAR ÜÇOKLAR
GÜN HAN AY HAN YILDIZ HAN GÖK HAN DAĞ HAN DENİZ HAN
KAYI YAZIR AVŞAR BAYINDIR SALUR İĞDİR
BAYAT DÖĞER KIZIK BEÇENEK EYMÜR BÜĞDÜZ
ALKEVLİ DODURGA BEĞDİRLİ ÇAVULDUR ALAYUNTLU YIVA
KARAEVLİ YAPARLI KARKIN ÇEPNİ YÜREĞR KINIK
ONGUNU ONGUNU ONGUNU ONGUNU ONGUNU ONGUNU
ŞAHİN KARTAL TAVŞANCIL SUNGUR ÜÇKUŞ ÇAKIR
AKÇAKOCANIN YAPILANMASI
M.Ö 296 Psilya Kralı Akçakoca’yı işgal etmesi , Diapolis kentinin kurulması
1050-Türk boylarının bölgeye gelmesi
1308- Akçakoca Bey , Osman Gazi’nin silah arkadaşı olup , Sapanca , Kocaeli’ni alır. Ertuğrul Gazi buraya Akçakoca ismini verir. Ereğli’den , Karasu’ya kadar olan yerleri devlet sınırları içine katmıştır.İzmit’e son seferinde çadır kurduğu Baba Tepe’de 94 yaşında 1328 yılında ölmüştür.Orada gömülmüştür.Kendisine bir cami türbe yapılmıştır.
1323 -Osman Gazi, Konuralp tarafından Konrapa zapt edilmesi(Üskübü-Düzce)
1564 -Konrapa’da Kadılığın Düzce’ye devri
1692 -Diapolisin Bolu’ya bağlanması
1812 -Ayazlıda bulunan Lazimark halkın yöreden ayrılması
1812 -Çuhallı’ya ilk cami yapıldı
1885 -Akçakoca Düzce yolun yapılması
1864 -Kastamonu Vilayetine Bolu – Akçakoca bağlanması
1870 -Düzce’nin kaza olması, Akçaşehir’in Nahiye olması Düzce’ye bağlanması
1877 -Rus harbinde Doğu Karadeniz’den göç başladı
1889 -Akçaşehir’in kuruluşu
1889 -Belediye kuruldu
1890 -Tersane Memurluğu kuruldu
1906 –Çuhallı’da büyük yangın
1920 -Düzce – Adapazarı isyanı
1921 -Düzce – Adapazarı isyanının büyük millet meclisinde affedilmesi
1921 -İpsiz Recep’in faaliyete geçmesi , askeri polisin kurulması ,
1921 - Ahşap iskele yapılısı
1921 -Askeri polisin kurulması
1921 -Çuhallı Çarşısına iskele yapıldı
1922 -Yeni çarsıda yeni camii temeli atılışı
1925 -Hükümet Konağı kurulur.İlk Kaymakam Ali Okay’dır.
1926 -Belediye sınırları tespit edilmesi
1934 -Akçaşehir Akçakoca olarak değiştirildi
1940 -Fiskobirlik kuruldu
1942 -Yeni çarşıya belediye nakledildi
1942 –Çuhallı’ya tabur komutanlığı geldi
1945 -Ziraat Bankası açıldı
1947 -Jeoloji raporu hazırlandı
1947 -Beton iskele yapıldı
1949 -Elektrik hizmete girmesi
1954 -Barbaros İlkokulu yapıldı
1954 -Fiskobirlik fabrikası hizmete girdi
1955 –Tuna nehrinden gelen buzlar Akçakoca görülmüştür
1956 –Çuhallı’ya fındık tarım satış kooperatifi kuruldu
1956 -Çuhallı’ya yeni cami yapıldı
1956 –Çuhallı’daki caminin yapılışı
1961 -Ayazlı köyü mahalle oldu.
1966 -Elektrik yeni yapılanması
1968 -İş bankası açıldı
1979 -Liman yapıldı
1983 -Sarıyayla’dan su getirilmesi
1993 –Yeni Pazaryeri yapıldı
1993 -Ögretmenevi yapıldı
1994 -Akçakoca-Melenağzı yolu yapıldı
1995 -İlk festival yapıldı
1995 -Barbaros okulu yandı ,yerine İmam Hatip Lisesi açıldı.
2008 -Yeni Belediye sarayı yapıldı
2008 -Yeni katlı otopark yapıldı
2008 -Yeni hükümet binası yapıldı
AKÇAKOCANIN GEÇİRDİĞİ İDARİ TEŞKİLATI SAFHASI
Akçakoca nın Osmanlı Türkleri tarafından 1323 yılından 1934 yılına kadar 4 safha geçirmiştir.1- Voyvodalık (Kadılık-Kaza ) safhası Osmanlı Türkleri Akçakoca’yı 1323 ten 1864 yılına kadar 542 yıl yönetmişlerdir,bir Serdarın bulunduğu Voyvodalık olarak idare edilmiştir.2 – Düzce Akçakoca birleşik nahiye devresi,1864 ten 1870 yılına dek 6 yıl sürmüştür,kaza merkezi Göynüktü,nahiye ona bağlı ,nahiye merkezi Düzce idi. 3 – Akçakoca nahiye safhası,1870-1934 arası 64 yıl sürmüştür,Düzce ye bağlı idi. 4 – Akçakoca kaza safhası 1934 yılından bugüne dek devam etmektedir
AKÇAKOCA BELEDİYESİ NDE BAŞKANLIK YAPMIŞ KİŞİLER
1- AHMET ZÜHTÜ EFENDİ - 1889
2- İBRAHİM BEY -1895
3- MUSTAFA EFENDİ - 1897
4- MEHMET KIZILTAN - 1900-1914
5- HAMDİ EFENDİ - 1907-1910
6- MEHMET YAREN - 1910-1911
7- MEHMET HÜSNÜ TÜZE - 1911-1912
8- AHMET TERZİBAŞOĞLU - 1914-1916
9- MEHMET HÜSNÜ TERZİOĞLU -1916-1920
10-MEHMET LÜTFÜ GÖREN -1925-1926
11-SADULLAH TERZİOĞLU - 1926-1927
12-AHMET AŞÇIOĞLU -1927-1934
13-ALİ SERVET DÖNMEZ -1934-1938
14-TALAT UĞUR- 1938-1946
15-CEMAL AKÇAKOCA -1938-1940-1948-1950*1955-1956
16-VASIF PEKER -1946-1948
17-MUSTAFA UĞUR -1950-1952
18-VASIF PEKER -1952-1955
19-ORHAN MADENCİ -1956-1957
20-AYDIN TERZİBAŞOĞLU -1957-1958
21-ALİ HASAN GÜR(VEKİL) AS.ŞB.BAŞ.-1960-1961
22-MEHMET FINDIKOĞLU(VEKİL) KAYMAKAM-1961-1963
23-MEHMET AKIN -1963-1973
24-AHMET ÖZBAKIR -1973-1977
25-HÜSEYİN YANMAZ -1977-1980-1987-1994
26-EKREM KUDOĞLU(AST.SB.) VEKİL-1981-1982
27-HÜSNÜ GONCA (ÖĞRT.) VEKİL -1982-1984
28-MEHMET GÜNDÜZ -1984-1989
29-EROL SOLAK -1994-2002
30-GİROL KİBAR(VEKİL) -2002-2004
31-NAZMİ ÇİLOĞLU -2004-2009
32- FİKRET ALBAYRAK - 2009-
AKÇAKOCADA GÖREV YAPAN KAYMAKAMLAR
1-ALİ OKAY - 1934
2-NECDET BAŞAT -1942
3-DOĞAN ULUERGÜVEN -1944
4-FUAT AKNA -1945
5-CABBAR DEMİRKALE -1946
6-HASİP AKSOY -1946
7-FUAT ÜST -1947
8-DÜNDAR ŞEFİK SOYER -1949
9-TEFİK KURMA -1950
10-HÜSEYİN RAGIP UĞURAL -1951
11-CAHİT SONBA -1953
12-TAHSİN AKSOYOĞLU -1953
13-SAMİM GÖKYAR -1957
14-HASAN GÜR -1960
15-SAMİM GÖKYAR 1960
16-AHMET ŞENŞOY -1960
17-MEHMET FINDIKOĞLU 1961
18-FAHRİ YÜCEL 1964
19-KAZIM ZÜLFÜKAR - 1966
20-NURETTİN TURAN -1966
21-BAKİ UÇMAN -1966
22-HÜSEYİN IRMAK 1967
23-TARIK KIRAÇ - 1967
24-CEMAL BARUTÇU 1967
25-SABAHATTİN EREN -1968
26-KAMER DİRİBAŞ 1969
27-AVNİ KIZILASLAN -1970
28-MUZAFFER KURTULMUŞOĞLU -1972
29-M.EBRAR BERK -1972
30-MUZAFFER KURTULMUŞOĞLU -1972
31-ALTAN TUNA -1972
32-HÜSEYİN SOYAR -1976
33-YÜZ. FİKRET TİMUR -1976
34-CEZMİ GÖÇER -1977
35-KUTLUAY ÖKTEM -1978
36-METİN ALP -1979
37-ABDÜLKADİR BAKAN -1980
38-SITKI ASLAN -1981
39-RECEP YAZICIOĞLU -1983
40-İSMAİL EROĞLU -1984
41-MURAT HAMZAOĞLU -1984
42-AHMET ERTAN YÜCEL -1989
43-HASAN ŞENSES - 1993
44-ŞEFİK AYDIN - 1997
45-VASİP ŞAHİN 1999
46- ALİ USLANMAZ - 2002
47-SAVAŞ TUNCER - 2005
AKÇAKOCA’DAKİ KURUMLAR
|
||
|
||
|
||
|
||
|
||
|
||
|
ESNAF KURULUŞLARI
Akçakoca Esnaf ve Sanatkârlar Odasının 25 Haziran 2005 kayıtlarına göre: Akçakoca’da 1526’sı faal ve 1205’i ayrılmış toplam 2731 esnaf bulunmaktadır. Bu esnafın 846 tanesinin sicili, 43 tanesinin ustalık belgesi vardır. 15226 tanesinin ise ustalık belge vizesi geçmiş görülmektedir. Toplam esnaf içinde tek meslekli üye sayısı 2729 ve çok meslekli üye sayısı 3’tür. Esnaf kuruluşuna kayıtlı üyelerin 1361 tanesi erkek, 165 tanesi ise kadındır.2001 yılında Akçakoca’da 288 kahvehane, 55 çay ocağı,19 çay bahçesi vardır. 28 Kafeterya, 8 meşrubat bayii, 8 birahane, 484 bakkal, 73 büfe, 31 tekel bayii, 23 market, 29 kasap, 15 köfteci,77 lokantacı,35 pideci, 17 balıkçı, 35 tavukçu,46 fırıncı, 6 simit fırını, 10 pastacı,30 manav bulunmaktadır. Bunlara paralel olarak 54 zahireci, 83 terzi, 6 koltuk döşemecisi, 22 manifaturacı, 6 trikotaj dokuma yeri, 11 yorgancı, 8 halıcı,1 yüncü, 58 mobilyacı,31 doğrama atölyesi,29 keresteci, 2 hızarcı, 65 kunduracı, 13 ayakkabı satıcısı,19 kırtasiyeci, 1 ambalaj sanayicisi,1 matbaa, 6 mermerci, 9 nalbur, 21 kuaför, 87 muhtelif eşya, 4 zücaciye,16 turistik eşya, 58 tuhafiye, 5 madeni yağ satıcısı, 6 oto parçacı 7 oto elektrik, 3 oto lastik,5 oto boyacı, 1 akü bayii,26 pansiyon,12 kamping,10 otel, 7 inşaat ustası,1 sıvacı,31 elektrikçi, 10 elektrikli malzeme imalatçısı bulunmaktadır.Akçakoca merkez ilçede kayıtlı esnaf çeşidi bir büyük kentte bulunan esnaf çeşitlerinin hemen hemen hepsi bulunmaktadır. 249 meslek dalı mevcuttur. Fakat dengeli bir dağılım yoktur. 484 bakkal, market ve 83 büfe ile en büyük gruba oluşturmaktadır. Bunu 288 esnafla kahveci ve 55 çay ocağı esnafı izlemektedir. Bu karşılık Turizm Bölgesinde 1 tane Turistik eşya satıcısı, 1 döşemeci, 1 kaportacının, bulunması ilginçtir.
Not: “1640 tarihli ES’AR DEFTERİ, Prof. Dr. Yaşar Yücel Ankara,
AKÇAKOCADAKİ İDARİ BİRİMLERİNDE NÜFÜS HAREKETLİLİĞİ
İDARİ BİRİM ADI 1990 1997 2000
MERKEZ 13.587 19.604 25.632
AKKAYA 556 493 580
AKTAŞ 375 409 265
ALTUNÇAY 520 538 616
ARABACI 537 451 415
(ARMUTLU)HEMŞİN 408 244 299
BALATLI 635 618 679
BEYHANLI 231 222 249
BEYÖREN 881 767 765
ÇAYAĞZI 661 633 767
ÇİÇEKPINARI 358 302 252
DADALI 584 690 719
DAVUTAĞA 297 195 252
DEREDİBİ 458 382 437
DEREKÖY 257 257 282
DİLAVER 313 212 236
DOĞANCILAR 267 245 309
DÖNGELLİ 678 562 669
EDİLLİ 278 176 200
ESMAHANIM 535 332 455
FAKILLI 382 366 411
GÖKTEPE 259 189 191
HASANÇAVUŞ 392 370 421
KALKIN 524 435 376
KARATAVUK 373 271 239
KEPENÇ 125 143 130
KINIK 261 234 328
KİRAZLI 306 270 243
KOÇAR 399 281 278
KOÇULU 283 227 222
KURUGÖL 530 116 287
KURUKAVAK 1097 1139 1756
KÜPLER 250 214 252
MELENAĞZI 906 853 697
NAZIMBEY 181 168 213
ORTANCA 152 146 142
PAŞALAR 316 245 287
SARIYAYLA 568 320 316
SUBAŞI 324 329 333
TAHİRLİ 366 206 268
TEPEKÖY 793 808 820
UĞURLU 997 1828 1126
YENİCE 327 231 256
YEŞİLKÖY 307 251 296
KÖYLER TOPLAMI 19.257 17.368 18.222
Kaynak: Akçakoca Nüfus Müdürlüğü
Tablo-10 incelendiğinde köylerde büyük ölçüde nüfus azalması görülmektedir. Nüfus artışı Akkaya ,Altunçay, Balatlı, Beyhanlı, Çayağzı, Dadalı,Davutağa, Dereköy,Dilaver, Doğancılar, Fakıllı, Hasançavuş, Kepenç, Kınık, Kurukavak, Küpler, Nazımbey, Subaşı, Tepeköy, Uğurlu köylerindedir. En çok nüfus artışı ise Kurukavak köyündedir. Nüfus kaybı en çok Melenağzı köyündedir.
.
NÜFUS HAREKETLİLİĞİ
Tarih bölümünden belirtildiği gibi Akçakoca’ya ilk gelenler Oğuz Türklerinin Üçok koluna mensup obalardır. Birinci grup 9 yere yerleşmişlerdir. Bunlar sırayla:
1) Koçar (Yeni adı Kuçar)
2) Koç- Eli (Daha sonra Koçarlı ve en son Koçullu)
3) Eskiyurt (Eskot sonra Gebekilise en son Aktaş)
4) Karcuma (Kazcuma)
5) Arabacı
6) Tahir-i (Tahirli)
7) Vakıf (Yeşilköy)
8) Emirköy (Mevcut değil)
9) Kurucagöl
10) Gökçeli
11)
İkinci grup
1) Kınık (Sonra Kadıköy ve daha sonra Kınık)
2) Ketmenli (Ortaca)
3) Genç (Sonra Keleş en sonra Kepenç)
4) Göktepe
5) Koçköy (Koçköy Mahallesi )
6) Kırgızlar (Çay- Cumayeri) Yerleşen halk yok olmuştur.
Üçüncü grup:
1) Beyören (Beyveren)
2) Kınık
3) Balatlı
Bizanslılar bu Üçok koluna ait obaların baskınından korunmak üzere Romanya ve Dobruca da ki Gagavuz Türklerine ait bir grup obayı Akçakoca’nın Rum köyleri yakınına yerleştirildi. Gagavuz Türklerinin kurduğu köyler şunlardır:
1) Kıran (Esmahanım ve Uğurlu Köyleri arasındaki bölgeye yerleşmiş olmalarına rağmen zaman içinde azalmışlar ve başka köylere gitmişlerdir.)
2) Kızılcakilise (Nazımbey Köyü)
3) Topuz Köyü
4) Akkıye (Akkaya Köyü)
Moğol baskısından kaçan bir grup Bozoklu Türk obaları da bölgeye gelerek yerleşmişlerdir1630 yılında Ahmet Han zamanında Kazak Korsanları tarafından yakılıp yıkılan ve yağmalanan Geris-i Sagir, Gerişi Kagir,Fadıllı, Gökçeeli, Hamzaköy, Güneşli, Cinciköy, köylerindeki halkı Akçaşar Voyvodası Keramettin Bey, yeni kurulan Divan-ı Keramettine yerleştirdi.1864’de Kafkasya’da yapılan mücadeleyi kaybeden Adıgelerden Çerkezlerin bir kısmı Düzce’ye geçmişler, küçük bir grubu da Karaburun civarındaki Çerkez Hasançavuş köyünü kurmuşlardır.1877 Osmanlı – Rus Harbinde Kırım’dan gemilerle Tatarlar gelmiştir. Buradan daha sonra Adapazarı ve Eskişehir’e gitmişlerdir.Yine aynı savaş sonunda Kafkaslardan göceden Abazalar Kıran Köyü civarına yerleşerek Esmahanım, Davutağa ve Dilaver Köylerini kurmuşlardır. Aynı savaş sonu göç eden Gürcülerden bir grupta yine Akçakoca bölgesine gelmişler ve Şipir Köyü, Acara Köyü, Melenağzı Köyü, Meze Köyü gibi köyleri kurmuşlardır.1877 yenilgisi sonucu en büyük göç Lazlarda olmuştur. Lazlar Akçakoca bölgesinde Osmaniye Mahallesi, Ayazlı Mahallesi, Döngelli Köyü, Edilli Köyü, Gebekilise Köyü, Gök tepe Köyü ,Yenice köyü, Tahirli köyü,Kalkın köyü,Hemşin köyü Kirazlı Paşalar gibi yerleşim birimlerine yerleşmişlerdir.1916 savaşı sonucu Doğu Karadeniz’den Trabzon ilçelerinden, özellikle de Sürmene’den gelen muhacirler Akçakoca Merkez İlçe mahallelerine yerleşmişlerdir. Yine aynı dönemde Hemşin, Yenice, Karatavuk, Kurugöl, Sarıyayla,Yeniköy, Yeşilköy, Tepeköy, Deredibi Arabacı ve Fakıllı Köylerine doğu bölgesinden münferit olarak gelen aileler yerleşmişlerdir.Bazı insanlar ilk yerleşenlerin Manav Türkleri olduğunu iddia etmektedirler. Manav Türkleri konusunda yaptığımız incelemede Manavların, İçel, sancağı, Anamur Kazası, Manisa Kazası (Saruhan Sancağı) Düşenbe (Alaiye Sancağı) yörelerindeki Yörüklerden. Manav Türklerinin Akçakoca Bölgesine yerleşmiş olmaları da söz konusu olabilir. Anadolu’nun birçok yerinde yerli halka manav dendiği bilinmektedir.Bazılarına göre ise, gelen göçmenlere devamlı olarak sebze verdikleri için manav adını aldıkları şeklindedir. Hangisi olursa olsun ilk yerleşenlerin Türkmenler olduğu kesindir.
Kaynak: Akçakoca Nüfus Müdürlüğü,Şükrü Dönmez-2000,Kenan Okan-1997,Drl İbrahim Tuzcu
AKÇAKOCADA BİZANS VE CENEVİZLİLER ZAMANINDAKİ BOYLAR
Aktaş,Nazımbey,Kalkın,Topuz,Tahirli,Çayağzı,Akaya,Melenağzı,Kıran,Hasançavuş
Trakya’dan getirilen Gagavuz Türk göçmenler bu Hiristiyan köylerine yerleştirilmişlerdir, bu göçmenlerin bazıları,yaylalara çıktığından Altunçay, Subaşı,Dereköy köylerine yerleşmişlerdir
Kaynak : Şükrü Dönmez -2000,Mustafa Kocadon-1956,Derl.İbrahim Tuzcu
AKÇAKOCADA YOK OLAN ESKİ KÖYLER
FADILLI KÖYÜ AYAZLI MAH. SEVİL BORU YUKARISI
GERİŞİ KEBİR KÖYÜ DÖNGELLİ KÖY,SEVİL BORU ARASI
GERİŞİ SAGİR KÖYÜ DÖNGELLİ KÖY,ŞİMDİKİ LİMAK VE DÖNGELLİ ARASI
GÜNEŞLİ KÖYÜ ÇİÇEKPINAR,-FAKILLI ARASI
HAMZAKÖY DADALLI,-ÇİÇEKPINAR ARASI
CİNCİKÖY DEREDİBİ,- BEYÖREN ARASI
HASANCIK KÖYÜ ÇİÇEKPINAR
KOÇULLU,LAZİMARK, AYAZLI MAH.
EMİRKÖY KINIK- KOÇAR ARASI
KIRGIZLAR ARABACIKÖY-CUMAYANI
HEKİMOĞLU ALTUNÇAY AFTONU SULFA
DEĞİRMENKÖY ALTUNÇAY AFTONU SALFA
TAZEKÖY SUBAŞIKÖY---AFTONU ULVA
TOPÇUKÖY SUBAŞIKÖY - AFTONU ULVA
HACIKÖY SUBAŞIKÖY - AFTONU ULVA
YUKARIKÖY SUBAŞIKÖY -AFTONU ULVA
DAĞKÖY SUBAŞIKÖY AFTONU ULVA
GÖKÇE ELİ AYAZLI,DOĞANCILAR ARASI( TEK İŞL.) ŞANTİYESİ
KIRAN UĞURLU,ESMEHANIM ARASI
DÜZCEKÖY HASANÇAVUŞ ,KALKIN ARASI
ERENLER NAZIMBEY,HASANÇAVUŞ ARASI
SARAYKÖY NAZIMBEY,UĞURLU ARASI
Buköylerden,Gerişikagir,Gerişisagir,Hamzaköy,Gökçeeli,Koçulu,Cinciköy,Hasancık,Güneşli,Fadıllı köylerini 1620 yıllarında Akkazak korsanları tarafından yok edilmişlerdir.Akkazak korsanları gemilerle gelip bu köyleri yok etmişlerdir 1632 yılında Osmanlı bu korsanları Karadeniz’den kovmuşlardır.Bu 9 köy yerine yeni köyler kurulmuştur.Akkazak korsanları ayrıca şimdiki foto Oktay ile Armutçuağzı arasında bu korsanlardan korunmak için 2 mt.genişliğinde,3 mt. Yüksekliğinde sur yapmışlardır,bu sur Bizanslılar zamanında yıktırılmıştır.
Sarayköy,Erenler,Düzceköy,Kıran,Dağköy,Topçuköy,Tazeköy bu köyleride Cenevizliler tarafından yok edilmiştir buralara kendi köylerini kurmuşlardır
Kaynak : Şükrü Dönmez-2000,Mustafa Kocadon-1956,Kenan Okan-1997,İbrahim Tuzcu,Derl.İbrahim Tuzcu
18. YÜZYILDA DİVANİ DEFTERİNDE BULUNAN YERLEŞİM BİRİMLERİ
Akkaya - Arabacı - Dadalı - Aftuni - Fakıllı - Karkın - Kıramca Kilise - Kerameddin - Hacı Yusuflar (Kabakçılar) - Yukarı Mahalle (Koçköy) – Aşağı Mahalle - Tahirli -
Kaynak : DR.Zeynel Özlü 2006
AKÇAKOCADA YERLİ KÖYLER
Akkaya, Çayağzı,Altunçay,Subaşı,Dereköy,Balatlı,Beyören,Dadalı,Kepenç tir
AKÇAKOCADA YERLİ ,GÖÇMEN VE KARIŞIK KÖYLER
Aktaş,Arabacı,Doğancılar,Göktepe,Hasançavuş,Kalkın,Ketmenli,Kınık,Kırazlı,Koçar,Koçulu,Tahirli,Uğurlu,Yeşilköy dür
AKÇAKOCADA GÖÇMEN KÖYLER
Hemşin,Çiçekpınar,Davutağa,Deredibi,Döngelli,Dilaver,Esmahanım,Edilli,Fakıllı,Karatavuk,Kurugöl,Sarıyayla,Kurukavak,Küpler,Melenağzı,Nazımbey,Tepeköy,Yenice dir
AKÇAKOCADA NUFUSU AZALAN KÖYLER
Tahirli,Doğancılar,Edilli,Kirazlı,Ketmenli,Kepenç,Göktepe,Kınık,buköyler Akçakocaya yakın oldukları için azalma göstermektedir
AKÇAKOCADA NUFUSU ARTAN KÖYLER
Döngelli,Doğancılar,Dadalı,Bayhanlı,Kurukavak, tır
AKÇAKOCA DIŞINDA ALIŞVERİŞLERİNİ
YAPAN KÖYLER
Akkaya,Bayhanlı,ÇayağzıköyüALAPLI,,Altunçay,Dereköy,Subaşı,Tepeköy,Çiçekpınar,Deredibi köyü = DÜZCE,Kurukavak,Küpler,Esmahanım,Dilaver = DÜZCE ,Uğurlu,Melenağzı köyü = KOCAALİ,KARASU
AKÇAKOCADA DAĞINIK KÖY STATÜSÜNDE OLAN KÖYLER
Aktaş,Altunçay,Arabacı,Çayağzı,Davutağa,Hemşin,Doğancılar,Döngelli,Edilli,Fakıllı,Kalkın,Karatavuk,Kınık,Kirazlı,Koçar,Kurugöl,Kurukavak,Melenağzı,Tahirli,Tepeköy,Yenice,Yeşilköy
AKÇAKOCADA AZ DAĞINIK KÖY STATÜSÜNDE OLAN KÖYLER
Akkaya,Balatlı,Beyören,Çiçekpınar,Dadalı,Deredibi,Dilaver,Esmahanım,Göktepe,Hasançavuş,Kepenç,Ketmenli,Koçulu,Nazımbey,Subaşı,Uğurlu
Kaynak : Mustafa Kocadon,İbrahim Tuzcu,Derl.İbrahim Tuzcu
KÜLTÜR
ESKİ ESERLER VE SİVİL MİMARİ
ESKİ ESERLER
İlçemiz merkez ve köylerinde eski Akçakoca mimarisini yansıtan çok sayıda ev vardır. Bunlardan 150 kadarı Ankara Kültür ve Tabiat Varlıkları Kurulu tarafından kentsel sit kapsamına alınmıştır.Tarihi evlerin bir çoğu Yukarı Mahallede bulunmaktadır. Çoğunluğu iki katlı olan evlerde belirgin özellik cephelerin sıvasız oluşu,ahşap karkaslar arasına kırmızı tuğla kullanımıyla duvarları örülen evler, sokak çıkmaları, ahşap cumbaları, bahçe içi konumları ve yerleşimleri vardır.İlçemizde Ceneviz Kalesi, Çayağzı Köyündeki Osmanlı Mescidi, Hemşin Camii,Orhangazi Mahallesindeki Osmanlı Mezarlığı vb… tarihi yerler mevcuttur. Çayağzı köyünde bulunan Orhangazi tarafından yaptırılan 125 yıllık Orhangazi Cami,çandı tekniğine uygun olarak birbirine geçirilen uzun kütüklerle çivisiz olarak tamamen ahşaptan aslına uygun bir şekilde Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restore edilmiş olup çevre düzenlemesi devam etmektedir.Osmanlı dönemine ait 130 yıllık olan Hemşin Cami,birinci katı taş ikinci katı ahşap olarak aslına uygun restore edilmiş olup çevre düzenlemesi çalışmaları devam etmektedir.
SİVİL MİMARİ
AKÇAKOCA’DA EV TİPLERİ
Akçakoca’da Meskenler yapılış tarihlerine göre üç tiptir.
1-En Eski Tip Evler
Bu meskenler, tek katlı, dikdörtgen planlı, yan odaları küçük, mutfakları geniştir. Bazılarında eve yakın yapılmış fırın bulunur. Kasabaya ve ana yollara yakın köylerde bu tip evler azalmıştır.
2-İkinci Tip Evler
İki katlıdır. Kareye yakın dikdörtgen planlıdır. Odalarda ocaklar bulunur. Üst katta sofralar dışarıya çıkıntılıdır. (Musandıra) Helalar ikinci katta, evlerin arka yüzlerinde ve dışarıya çıkıntı oluşturur. Pencereler dar ve çok sayıdadır. Giriş ön cephededir. Evler taş temel üzerine ahşap karkas ve bağdadi inşa edilmiştir. Dış yüzün birinci katı sıvalı, ikinci katlar tahta kaplamadır. Geniş tahta çardaklar bulunur.
3-Üçüncü Tip Evler
Yakın tarihte inşa edilmişlerdir. Pencereler geniş tavanlar daha alçak ve yapı malzemeleri farlıdır. Evlerin dış yüzü sıvanmaktadır. Döşeme ve tavan tahtadır.
ÖRF VE ADETLER
Kız ve Erkeğin Tanışması
Akçakoca’da mısır bitkisinin fazla ekildiği, fındığı kozalarından ayırma makinelerinin daha ortaya çıkmadığı dönemlerde mısır soyma, fındık ayıklama imeceleri yapılırdı. Bu imecelere kız ve erkekler bir arada katılırlardı. Mısır çapalama, fındık toplama işleri de imece şeklinde yapılırdı. Akçakocalı kız ve erkek gençler birbirlerini bu imecelerde, kasabaya inme sırasında, dereye suya giderken, nişan, düğün gibi eğlencelerde tanırdı.Kız ve erkeğin ortaklaşa güvendikleri bir kadını aracı olarak kabul eder ve sevgi nişanelerini birbirlerine bu aracılar ile gönderildi. Bu günde buna benzer olaylara şahit olunmaktadır. Çoğu kez kız erkeğe, kendi işlediği bir mendili, oğlanda kıza gülyağı, şeker, lokum, küpe, yüzük gibi hediyelerde gönderirdi.
Sevdalık Günleri
Akçakoca gençleri arasında sevdalık günleri çok önemliydi. Sevenlerin arkadaşları vardır. Bu arkadaşlar erkek ise, hep seven erkeğin etrafındadır, arkadaşları için pervane olurlar, hep beraber gezerler. Başkaları seven erkekmiş izlenimi yaratırlar. Örneğin; Sevdiği kız salıncağa binerse, önce aşık olan silahını boşaltır. Bunun anlamı: Bu “Seni başkası severse onu öldürürüm” anlamına bir mesajdır. Ardından aşığın arkadaşları silahlarını boşaltırlar. Bunun da anlamı: “Bir arkadaşımızın arkasındayız” demektir Durum herkes tarafından anlaşılır, kimse kimsenin sahasına girmez. Erkek evlenme arzusunu ailesindeki kadınlara açar. Zaman içinde gelişen olaylar oğlanın anası tarafından babasına iletilir. Günler ve gecelerce ne olup olmayacağı, aileler arasında düşünülüp tartışılır. Sonunda kız tarafının kıramayacağı bir elçi bulunur. Elçi baba ve annenin ağzını arar. Olumlu yanıt alınca kızı istemek için girişimlerde bulunur.Toplum kız isteme konusunda çok duyarlıdır. İstenilen bir kızın verilmemesi ya da söz kesiminden sonra dönülmesi erkek tarafından hakaret kabul edilir. Bu tür olaylar genellikle kan davası gibi olaylara sonuçlanır.
Sıra Gözetme
. Ablası bekar olan, evlenme çağındaki erkek bu kuralı bozup evlenebilir. Erkek toplunda kadından önce gelir. Erkek kardeşler arasında da sıra gözetilir. Miras taksiminde kızın payı erkeğe göre yok gibidir. (Bu gelenek Lazlarda daha çoktur.)Son zamanlarda Bölgede kızlar arasında sıra gözetme geleneği vardır. Büyük kız varken küçük kız evlenmesi ayıplandığı gibi baba buna kesinlikle karşı koyar herkes hakkını yavaş yavaş alma yolunu tutmaya başladı.
Başlık Parası
Akçakoca ve köylerinde başlık parası vermek hemen hemen yok gibidir. Yalnız fakir ailelerde kızına çeyiz yapabilmek için bir miktar para ödenir. Başlık parası verme Laz ve Gürcü ailelerde, Rizeli toplumlarda daha az uygulanır. Abazalarda başlık parası alınmaktadır.
Kız Kaçırma Olayları
Abazalarda düğün çok masraflı olduğu için, özellikle birbirini seven çiftler kaçarlar. Bu danışıklı döğüştür. Kız kaçırılmadan önce nüfus cüzdanı kaçırılır. Kızın yaşı on sekizden küçük ise kız kaçırılınca erkeğin akrabalarından birinin evinde saklanır. Daha sonra aileler arasında anlaşmaya gidilir. Kaçırılan kızın yanında kıza yakınlığı ile bilinen kızın arkadaşı ile kaçırılır. Bu kıza tasavize denir. Kız emin bir ailenin yanına misafir edilir. Düğün yapılıncaya kadar kız o evde kalır. O evde her akşam eğlence yapılır. Bunun adına taşamhara denir. Kız-erkek anlaşarak kaçmışlarsa iki tarafın aileleri bir müddet birbirleriyle görüşmez. Daha sonra aracılar yardımıyla taraflar barıştırılır. Ancak yıllar süren küskünlükler söz konusudur. Kız kaçırmada kızın rızası yoksa olay kan davasına kadar gidebilir.
Kız İsteme Geleneği
Ön hazırlıklar tamam olunca kız babasının sevdiği birisi erkek tarafı ile birlikte kız istemeye gider. Erkek tarafından ağzı laf yapan biri sözü açar.“Biz Allah’ın emri, Peygamberin kavli ile kızınız ...............’yı oğlumuz ..............’ya istemeğe geldik” der. Baba da;Allah yazdıysa olur. Amma bir düşünelim. Soracak adamlarımız var onlara soralım” der. Bu biraz naz etmek ve kendi akrabalarına paye çıkarmak için söylenmiş bir sözdür. Bir müddet biçilir. Bu arada istiyorlarsa, el altından erkek tarafını cesaretlendirecek haberler iletilir.Bu dönemde, kız ile erkek karşılaştıklarında kaş göz işaretleri ile birbirlerine cesaret verirler. Kız belli bir süre sonra istenir.
Söz Kesme ve Nişan Olayı
Eskiden erkek askere gitmeden nişanlanırdı. Nişanlık süresi, askerlik, para yokluğu ile ilgili olarak 2-3 hafta ile bir yıl arasında değişir. Yerli halk arasında beşik kertmesi kesinlikle yoktur. Göçmen köylerinde beşik kertmesine rastlandığı söylenmekte ise de tespit edemedim.Kız istemede erkek tarafından hediye olarak getirilen “kutu şekeri” ertesi gün iade edilmez açılırsa, kızı erkeğe verildiğine işarettir.Taraflar tarafından söz kesiminden sonra oğlan tarafından akrabaları kızın evine yüzük, kutu şekeri ile elbiseler, çorap ve terlik alıp giderler. Nişanda yüzükler takılır. Bazı köylerde nişanda erkeğin bulunmadığı, akrabası tarafından kızın parmağına yüzük takıldığı söylenmekte ise yerli köylerde böyle bir gelenek bulunmamaktadır.Bir süre sonra kız tarafı, yüzük, bir kat çamaşır, kaynanaya elbise alıp oğlan evine getirirler.
Çeyiz Geleneği
Çeyiz olarak sandık, yatak, yorgan, yelek, şalvar, bakırdan mutfak eşyası, elde dokunmuş yer hasırı, hasır seccade, ottan duvar yastığı, kanaviçe işler ve örtüler vardır. Çeyizin miktarı ailenin mali durumu ile ilgilidir. Yerli halkta çeyiz eşyası, Doğu Karadeniz kökenli ailelerde olduğu kadar fazla olmakla beraber, kızlar mirasta erkek kadar hakka sahiptir.
Kına Gecesi
Düğün geleneğinin ilk kademesi kına gecesidir.Kına gecesi Çarşamba günü yapılır. Kına gecesi için erkek tarafı beraberlerinde taraftarları ile birlikte yanlarına kına alıp gelin evine gidilir. Dört kız çarşaf veya büyük bir yazmanın altına gelini alırlar. Bir kız gelinin eline tabaktan kına yakar. Elleri temiz beyaz bezlerle yumrukları bağlanır. Bir taraftan da maniler söylenir. Hem gelin ağlar, hem etrafındakiler. İzzet ve ikramdan sonra erkek tarafı evlerine gelir. Damadın evi önünde büyük bir ateş yakılır. Kız tarafı tavuk istemeğe gelir. Her evden birer tavuk alınır. Ateş yanınca baklavalar getirilir. İkramlar yapılır. Kız tarafı darıltılmadan uğurlanır.Kına gecesi bayramlık elbiselerini giyen genç kızlar çiftetelli, topal oyunu, orta oyunu gibi oyunlar yaşlı bir kadın denetiminde oynanır
Düğün Günü
Düğün genellikle nişandan en az bir yıl sonra yapılır. Bindallı ve benzer gelenekler yoktur. Eskiden gelin renkli ve temiz ipekli elbise damat ise don pantolon üzerine beyaz gömlek ve işlemeli yelek giyerdi. Güvey fakirse beyaz elbise ödünç alınırdı.Eskiden olduğu gibi gelin kayın baba ve yakın akraba arasına giderdi. Gelin evden çıkarken, kız kardeşlerden biri, yoksa akraba kızlardan biri çeyiz sandığı üzerine oturup sandık haracı isterdi. Ayrıca kapıdan çıkarken erkek kardeş, kapı haracı olarak bir miktar para talep eder.Köylerde, genellikle bir öküz arabası süslenirdi. Üstüne halı ve kilimlerle bir örtü yayılır. Araba çan ve zillerle bezenir, köylüler şık giysilerini giymiş, arabanın önündü, ardında, yanında yürüyerek giderlerdi. İkide birde araba durdurulur:- Ala ala hay... diye bağırarak düğün evine varılır. Yolda devamlı halaylar çekilir. Kasap oyunu, Kastamonu zeybeği gibi oyunlar oynanır. Gelin alayı, çeşitli yollardan dolaşarak damat evine varırdı.Gelin alınmadan o köylülere veya mahalleliye pilavlık parası verilir. Gelin arabaya binmeden bolluk ve bereketli olsun diye ya damadın babası veya yakını bozuk paralar içinde şekerler, buğdaylar serper, çocuklarda bunları birbiri üzerine yığışarak kapış kapış toplardı.Köyden çıkıncaya kadar çeşitli yollardan dolaşarak damat evine varılır. Gelin arabadan inmez, bahşiş ister. Bir inek ya da tosun getirilir. Kulağı kesilerek işaret verilir. Kapı önünde kurulan bir masada kız tarafı tatlı, şeker, sigara, mermi gibi isteklerde bulunur. Bu istekler karşılanıncaya kadar gelin bekletilir. Bu durum bazen üç dört saat kadar sürer.Gelin eve girerken eğilip eşiği öper. Bolluk getirmesi düşünülerek mısır, buğday, şeker, bozuk para atılır. Akraba ve komşular başlarında birer tepsi baklava alarak erkek evine giderler. Tepsiler üst üste kümelenir.Erkeklerde evin önünde yakılan ateş etrafında oynarlar. Bu oyunlar kadın kıyafetine girmiş köçekler tarafından oynanır. Eğer aile varlıklı ise dört köçek, dört davul, dört zurna ve dört keman bulunur.Diğer köylerden geleneklerde kafileler halinde düğüne katılırlar. Kimileri koç, kimileri koyun getirir. Meydanda ikramlar yapılır.Yenip içilir. Sonunda köylüler misafirlerini evlerine götürürler.Hoca nikahı yapılır, bu adet yaygındır. Hoca nikahı yapılırken gelinin yanında dadı veya bibi (teyze, hala) denilen kadınlar bulunur.Gürcü köylerinde düğün gecesi, güveyin gerdeğe girmesi yasaktır. O akşam kızın akrabası olan kızlar sabaha kadar beklerler. Düğünün ertesi günü gerdeğe girilir. Düğün genellikle üç gün devam eder. Lazlar ve Hemşinlilerde de benzer gelenekler vardır.Diğer köylerde ise hoca nikahı kıyılır. Sonunda güveyi arkadaşlarının kolunda gelinin odasını getirilir. Arkasından yumruklanarak odaya itilir. Damat odaya girer. Hazır bulunan seccadede iki rekat namaz kılıp duasını yapar ve gelinle tanışmaya gider. Damat bu arada gelini konuşturmaya çalışır. Ona hediyeler verip konuşturur. Konuşturulunca da pencereyi açıp iki el silah atar. Bundan sonra herkes dağılıp gider.Gelinle damat, gidip kayınvalidenin elini öperler. Tekrar odalarına giderler. Orada baklava yerler. Bazense baklava kesmelerinin yarısını yiyip bırakırlar. Ertesi gün bunları evlenmemiş erkek ve kızlar yer. Darısı sizin başınıza gibi bir gelenektir bu. Ertesi gün sabah, köçekler, davetliler düğün evinin önüne gelirler. Oyunlar oynanır. Damat elinde bir tepsi baklava ile herkese birer kesme baklava sunar. Sonra da herkes dağılıp gider. Ev kadınlarla dolar. Duvak günü damat sağdıçla gider. Gelinle sabahtan ikindiye dek oyunlar oynanır, şarkılar söylenir ve derken düğün biter
Duvak
Güvey gecesi sabah gelini eğlendirmek için eğlence düzenlenir. Gelin oynar ve etrafa para atar.Bekar kızlar gelinin duvağından teller koparırlar. Duvaktan sonra erkek ve kız evlerinde yemekli davetler yapılır.
Düğün Davetleri
Bütün akraba ve hısımlar gelin ile damadı davet ederler. Bunlar taşıma davetleridir. Her gidilen eve gelinin yaptığı bir el işi işleme götürülür. Onlarda onlara çeşitli hediyeler verirler.
Doğum Olayı
Genellikle ilk çocuğun erkek olması istenir. Çocuklar genellikle beşikte büyütülür. Çocuğun adı üç gün içinde yaşlı bir erkek veya hoca tarafından üç defa kulağına okunarak konulur. İsimden sonra ezan okunur. Komşular ve akraba loğusaya evvela geçmiş olsun derler sonrada hediyeler getirirler. Doğumun kırkıncı günü çocuk ve loğusa yıkanır. Buna çocuk kırklandı denilir.
Diş Çıkarma
Küçük çocukların diş çıkarmaları aile için ayrı bir sorun olur. Ailenin bireyleri yeni çıkan dişi görmeyi uğur sayarlar. Onun içinde sık sık çocuk güldürülür, ağzına bakılır. Hatta bazıları ekmek kabuğunu gevlettirmek suretiyle dişin çabuk çıkmasının sağlarlar. Bazıları da parmağını rakıya batırarak çocuğun diş etlerini oğalar. Çocuk bundan çok hoşlanır.Dişin çıktığını gören kişi mutlaka diş çıkaran çocuğa ya elbise alır ya entarilik alsınlar diye anne babasına para verir.
Sünnet Olayı
Akçakoca bölgesinde kirvelik olayına rastlanmaz. Eskiden gezginci sünnetçilerin gelmesiyle hiçbir hazırlık yapılmaksızın çocuklar sünnet edilirdi. Günümüzde eğlenceler düzenlemektedir. Sünnetçiye, bazen para almadığı için sabun, havlu gibi şeyler verilirdi.
BAYRAMLAR VE EĞLENCELER
Dini Bayramlar
Dini bayramların Akçakoca örf ve adetleri içinde çok büyük yeri vardır. Üç aylar girince Recep, Şaban ve Ramazan gelinceye kadar bazı kimseler ramazana alışmak için ayda bir belli oruçlar tutar, kutsal geceler, cumalar yavaş yavaş ayrı bir kalabalık olmaya ve cemaat artmaya başlar.Ramazana hazırlık olmak üzere, makarnalar kesilir, erişteler yapılır. Yufkalar açılır, kuskuslar hazırlanır. Mevsime göre çeşit çeşit reçeller, hoşaflar ve şuruplar hazırlanır.
Hele bayram gecesi yeni esvaplar giyilir, Provalar biter. Küçükler giyeceklerini başlarının altına koyar. Ayakkabılarını yatağın içine yerleştirir. Herkes banyosunu yapıp yatar. Küçük erkek çocuklar sabahleyin sabah namazına herkesle birlikte camiye gider. Namazdan sonra vaiz dinlerler. Bayram namazı kılınır. Hoca dikilir, en yaşlı adam hoca ile bayramlaşır, ondan sonraki hoca ile yaşlı bayramlaşır ve yerini alır. Böylece sıralanır. Cemaatin en yaşlısı ile en genci bayramlaşıncaya kadar sürer. Sonra birlikte hoca dua eder.
“Bu bayrama eriştiren Allah’a senalar ve amin” denilip çıkılır. Yolda görülenlerle bayramlaşırlar. Mezarlıklara gidilir. Ölülere dua edilir. Hastalar ziyaret edilir.”
Her köyün ramazanında davulcular bahşiş toplar. Birinin elinde bir sırık, birini elinde bir sepet. Davulcu davulu çala çala her evin önünde maniler söyler. Bahşiş; havlu, mendil, yazma sırığa bağlanır. Baklavalar, el altıda tepsi bulunan sepete konur. Paralarda davulcunun cebine konur.
Bayramlar
Yerli köylerde bayram sözcüğü eğlence anlamına gelir. Bayram olacağı gece, bayramı bilen köydeki misafirler, bayramın olacağı köye yakın eş dost ve akrabalar ile birlikte giderler. O akşam onlara misafir olurlar. Kadın ve kızlar yemekten sonra daha geniş evlerde, erkekler ya kahvede ya da başka bir evde toplanırlar. Erkekler orta oyunları yaparlar. Mutaassıp olmayan yerlerde içkide içilir. Gramofon çalınır ve Cide kemençesi ve tepsi çalarak oyunlar oynanır. Genellikle oyunlar iki kişilik eşler halinde yapılır. En revaçta olan oyunlar topal oyunudur. Bu oyun Akçakoca’ya özgü bir oyundur
Eğlenceler
Eskiden patoz makineleri yokken, fındık harmanda kurutulur, sabahları tırmıklar vurulur, sonrada altından tanesi alınırdı. Kalan fındıklarda kabuklarından ellenmek suretiyle bulunup ayrılırdı. Köylerde bu işler imece halinde yapılırdı. Kabuk ayırma işi erken bitimi, orası düğün evine döner, oyunlar şarkılar, gülme, eğlence, yeme içme başlardı. Kızlar erkekleri, erkekler kızları burada seçerdi. Çalışkan mı? Tembel mi? Dili tatlı mı? Nobran mı? Şaka kaldırır mı? Yoksa içine kapanıp arpacı kumrusu gibi düşünür mü? Yapıcımı yıkıcı mı? Hepsi burada denenirdi. Bu eğlencelerde maniler söylenirdi. Atmaca tabir edilen karşılıklı mani atmaları da yapılırdı.
HIDIRELLEZ
Hıdrellez kutlamaları 6 mayıs günü kutlanır. Bu törenleri anlatmadan önce pilavlık parası üzerinde duralım. Daha öncede belirttiğimiz gibi köyden başka bir köye gelin giden kızlardan pirinç parası alınır. Bu para hemen harcanmaz biriktirilir. Pirinç parasının anlamı şudur. Köy gençleri bu kızı o zamana kadar o şekilde korumuşlardır ki, kızın namusuna halel getirmemişledir. Pirinç parası bunun mükafatı bir bahşiş sayılır. Alınan pirinç paralar yedi emin olarak köylünün saygı duyduğu birine telim ederler. Köyden ne kadar çok kız gelin giderse parada o kadar çoğalır. Hıdrellezde bu para ile bir koç satın alınır. Pirinç alınır, un yağ alınır. Kesilen koçun etinden ya etli pilav yapılır, helva kavrulur, ballanır. Öğleyin gençler toplanır ve bu pilav yenir. En sonunda da helva yenilir. Hıdrellez bayramının ayrı bir güzelliği vardır. İp salıncaklar, zincirli salıncaklar, büyük ağaçlara bağlanır. Kızlar ayrı yerde, erkekler ayrı yerde sallanırlar. Ama bazen kızlar erkekleri, bazen da erkekler kızları seyretmeye giderler. Eğer beğendiği bir kız salıncak biniyorsa orada çıkarır silahını bir şarjör boşaltır. Bu olaya kimse ses çıkarmaz. Böylece kimin beğenilip beğenilmediği bu hıdrellez bayramı vesilesi ile belli olur. Bazı köylerde güreşler tutulur. Bazı köylerde derelerde balık tutulur eğlenilir.Akçakoca köylerinde hemen hemen hepsinde geleneksel olarak her yıl kutlanır köydeki küskünler barıştırılır geleneksel oyunlar spor etkinlikleri,folklorik oyunlar ve bunun gibi,Akçakocadaki mulki amirlerde davet edilerek etkinlikler yapılır herkes baharı böyle karşılar
GÜREŞ
Akçakoca’da güreş geleneği günümüzde de devam etmektedir. Dini bayramların yaz aylarına geldiği dönemlerde mutlaka köylerde güreşler yapılır. Verilen ödüllerden bir kısmını köylüler, bir kısmını ise ağa geçinen kişiler öder. Hatta bu ağalıklar açık artırma ile ihale edilir. Kim fazla para verire köyün o seneki güreş ağası olur.Akçakoca’nın yerli köyleri bayramları gruplaşarak sıraya koyar. Eğer ramazan bayramı ise birinci bayram günü Kınık-Göktepe bayramıdır. Güreş Kınık Köyünde olduğu için çevre köylüleri buraya gelirler. Misafirler karşılanır, evlere taksim olur. Yenilip içilir. İkramlar biter. Herkes güreş alanına doğru yollanır.Her köyün: Küçükler, Deste, Başaltı ve Baş pehlivan olarak desteklediği kişiler vardır.En iyi bayram Beyören Bayramıdır. Kınık bayramında zıtlaşan güreşçiler bu bayrama daha iddialı girerler. Üçüncü gün Balatlı bayramıdır. Balatlı bayramında son kozlarını paylaşırlar taraflar. Eğer bayramlar kışa gelirse bu oyunların yerini Manda Güreşleri alır. Mandalar bir çubuk avlısı içine alınır. Avlının bir yanı açık bırakılır. Mandalar orada güreştirilir. Sonunda biri pes eder. Kendi evine kadar koşar. Bazen de yolda dönüp kapıştıkları olur. Bunu görmek için halk birini ezerek takibe koyulur.Dadallı,Balatlı,Beyören,Kınık,Göktepe,Tahirli,Kalkın köylerinde güreşler yapılırdı,bu güreşler ilçe sınırları dışında taşardı.Şuanda yalnız Balatlı köyünde güreşler yapılmaktadır
EL SANATLARI
Akçakoca ilçemizde deniz ürünlerinden hediyelik eşyalar yapılmaktadır. Ayrıca yörenin büyük ölçüde geçim kaynağı olan fındık ve mısırı yansıtan süs eşyaları oldukça dikkat çekicidir.Akçakoca halk eğitim merkezi tarafından el sanatları dikiş nakış kursları verilmektedir.
KAP – KACAK İSİMLERİ
AĞAÇ KAPLAR:
Kepçe, Kaşık, Yayık, Tekne, Elek, Un küreği, Kalbur.
TOPRAK KAPLAR:
Pilaki,Güveç,Çanak,Küp.
BAKIR KAPLAR:
Bakraç,Güğüm, Süzgü, Leğen, İbrik, Cezve, Çaynik, Kevgir, Sahan, tas,Tepsi, Tencere, Tava, Teşti, Maşrapa, Maşa, Egiş, Sitil.
HAYVAN ADLARI
İNEK ADLARI:
Delikız, Karakız, Nazlı, Nergis, Sarıkız, Sürmeli, Yıldız.manda malak yavrusu,dana malak erkek malak,düve malak dişi malak,manda düvesi ise manda ineği,sağman inek,karasığır sağman,karasığır inek,sağman manda,sağman inek,manda öküzü,dişi malak,kara sığır öküz,dana,dişi buzağı,erkek buzağı,erkek malak merkep,bargir dir
KÖPEK ADLARI:
Alabaş, Karabaş, Kurt, Çomar Cani, Atik